script src='http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.2.6/jquery.js' type='text/javascript'/>

AMENERRESULÜ'NÜN FAZİLETİ



Amenerresulu arapça yazılışı
Enbiyânın ekmeli, evliyanın emeli, kevn-ü mekân temeli yüce peygamber buyuruyorlar ki:

«Her kim, bir gecede Bakara sûresinin sonundaki iki âyeti okursa o iki (âyet) ona yeter...» (83)
«Allah, gökleri ve yeri yaratmadan iki bin yıl önce bir kitap yazdı ve o kitaptan iki âyet indirerek Bakara sûresini bu iki âyetle kapadı. Bu iki âyet, bir evde üç gece okunmazsa şeytan o eve yaklaşır.» (84)


Rivayete göre Abdurrahmân şöyle demiş:
— Beyt'in yanında İbn-i Mes'ûd'a rastladım ve: «Sûre-i Bakara'daki iki âyet hakkında kulağıma senden bir hadîs ulaştı» dedim. İbn-i Mes'ûd (radıyallahü anh) şu mukabelede bulundu:
— Evet, ResûlüUah (sallâllahü aleyhi vesellem) buyurdu ki: «Bakara sûresinin sonunda iki âyet vardır ki, kim onları gece okursa, o kimseye kâfi gelir.» (85)
Yine kâinatın efendisi buyuruyorlar:
«Allah Teâlâ Bakara sûresini öyle iki âyetle bitirdi ki, bu âyetleri bana Arş'm altındaki bir hazineden verdi... Bunları öğrenin!.. Kadınlarınıza, oğullarınıza da öğretin. Çünkü bunlar hem namaz, hem Kur'ân, hem de duadır.» (86)
(83) Tirmizî.
(84) Tirmizî.
(85) Müslim.
(86) Hâkim ve Beyhakî
Hak ve adalet güneşi Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) buyuruyor:
— Akıllı bir kişinin Bakara sûresinin sonunda bulunan âyetleri okumadan uyuyacağını zannetmem. Zira onlar Arş'-m altındaki bir hazinedendir.
Ukbe bin Âmir (radıyallahü anh) buyuruyor:
— Bakara sûresinin sonundaki iki âyeti başından sonuna kadar sık sık okuyunuz!.. Zira Allah onlarla Hazret-i Muhammed'i (sallâllahü aleyhi vesellem) mümtaz kıldı...
Yine Ukbe ibn-i Âmir'den:
— Ben Resûlüllah'ı (sallâllahü aleyhi vesellem) minber üzerinde §öyle derken işittim:

— Bakara sûresinin sonunda bulunan iki âyeti okuyunuz. Zira Azîz ve Celîl olan Rabbim onları (bana) Arş'm altından verdi... (87)
Ay yüzlü sahâbî Abdullah ibn-i Mes'ûd (radıyallahü anh) demiştir:
— ResûlüUah (sallâllahü aleyhi vesellem) geceleyin göklere götürüldüğü zaman, kendisi Sidretü'l-Müntehâ'ya kadar İlerledi. (Mi'râcda) nebiler serverine üç şey verilmiştir:
1 — Beş vakit namaz,
2 -— Bakara sûresinin sonu (yâni âmenerresûlü),
3 — Ümmetinden Allah'a hiçbir şeyi şerik koşmadan ölenler için mukhımât (yâni kişiyi helake götüren günahlar) bağışlanmıştır. (88)
(87) Ahmed ibni Hanbel.
(88) Müslim.
Büreyde Hazretleri anlatır;
— [Hazret-i Peygamber'in (sallâllahü aleyhi vesellem) zamanında Muâz ibn-i Cebel'in şeytanı yakalamış olduğunu duydum ve yanma varıp:
— Ey Muâz, dedim; senin Resûl-i Ekrem'in sağlığında şeytanı yakaladığını işittim. Ne dersin?
Muâz Hazretleri gözlerini gözlerime dikip:
— Evet, dedi; doğru işitmişsin. Sadaka olarak toplanan hurmaları âlemlerin seyyidi bana teslim etmişti. Onları kendime ait bir odaya koymuştum. (Ne var ki), hurmaların her gün eksildiğini farkediyordum. Hâdiseyi Allah'ın Resûlü'ne arzettim. Bana dediler ki:
— Bu şeytan işidir. Onu önle bakalım!..
Bir gece onu gözledim. Gece biraz ilerleyince, fil kılığında geldi. Kapıya varınca, kapının yarığından kılık (şekil) değiştirerek girdi ve hemen hurmaya yanaşıp yiyip yutmaya başladı. Varıp kendisini kıskıvrak yakaladım. Yalvardı, dil döktü:
— Eğer beni bırakırsan sana bir şey öğretirim!..
— Ne öğretirsin?
— Çok faydalı bir şey!..
— Bırakıyorum işte. Söyle bakalım, neydi o?
— Sana öğreteceklerim: Ayetü'I-Kürsî ve Âmenerresû-lü'dür.
Kendisini bıraktım. Sabahleyin bu hâdiseyi haber ver. mek için Nebiyy-i Ekrem'e (sallâllahü aleyhi vesellem) gittim. (Yaklaştığımda) birinin:
— Muâz ibn-i Cebel nerede? diye nida ettiğini işittim. Kâinatın efendisinin mübarek huzuruna vardım... Allah'ın Resulü bana:
— (Ey Muâz, buyurdu); esirini ne yaptın? Derhâl cevap verdim:
— Bir daha gehniyeceğine söz verdi, ey Allah'ın Resulü!..
Hakkın nazlı nebisi buyurdular ki:

— Yalancının teki olduğu halde doğru söylemiş!..
Hazret-i Muâz (radıyallahü anh) sözünü şöyle noktaladı:
— Bahis konusu olaydan sonra Âyetü'l-Kürsî ile Âme-nerresûlü'yü hurmalara okuyordum da hiçbir eksilme görmüyordum.] (89)
Bu iki âyetin faziletine dair daha birçok müjdeler vardır. «Rabbena lâ tuâhıznâ» dan nihayetine kadar olan kısım aynı zamanda büyük bir duadır.
Bu mübarek âyetin biri îmanın temellerini, diğeri de yedi tane duâ kelimesini ihtiva etmektedir. Bu âyetler nazil olduktan sonra kâinatın efendisi onlan okumuş ve duâ kelimesini okudukça Allah Teâlâ, kendisine:
— Ey habîbim!.. Duanı kabul ettim!., buyurmuştur...
89) Zevâid.
Nihayetsiz olan mülkün seyyidi ve Kevser havuzunun sahibi Cenâb-ı Peygamber'e (sallâllahü aleyhi ve sellem):

«Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ındır. Siz gö-nüllerinizdekini açsanız da glzieseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker; ve dilediğini afveder; dilediğine de azâb. Allah her şeye kaadirdir.»
Âyeti nâzll olmuştu... Bu âyet sahâbîlere şiddetli ve ağır geldi. Hemen nebiler serdarının nûr bağışlayan huzuruna geldiler ve diz çöküp oturdular:
— Ey Allah'ın Resulü, dediler; (eskiden) bize gücümüzün yeteceği ameller, namaz, oruç, cihâd ve sadaka gibi ibâdetler teklif olunmuştu. Şimdi sana şu âyet indirildi. Biz buna nasıl takat getireceğiz?..
Allah'ın sevgilisi sahâbîlerine karşı dediler ki:
— Sizden önce geçen iki tane ehl-i kitabın dedikleri gibi, «işittik ve isyan ettik» demek mi istiyorsunuz? Bilâkis siz: «Dinledik ve itaat ettik; gufranını niyaz eyleriz yâ Rabb!.. Varışımız ancak sanadır» deyin!..
Muazzez sahâbîler gönül coşkunluğu içinde hep birden haykırdılar:
--Dinledik ve itaat ettik; gufranını niyaz eyleriz yâ
Babbî, varışımız da ancak sanadır...
Sahâbîler cemâati böyle deyince dilleri ona yatıştı. Hemen arkasından Azîz ve Celil olan Allah «Âmenerresûlü» diye anılan âyetleri inzâl buyurdu. İşte o mübarek iki âyet:

Meali:
[O Peygamber de kendisine Rabbinden indirilene iman otdi, mü'minler de. (Onlar) her biri Allah'a, onun melekle-line, kitablarına, peygamberlerine inandı. «Peygamberlerin İliç birini diğerinin arasından ayırmayız (hepsine inanırız), dinledik (kabul etdik, emrine) itaat etdik. Ey Rabbimiz, mağ-1 netini (isteriz). Son varış (ımız) ancak sanadır» dediler...
— Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez. (Herkesin) kazandığı (hayır) kendi fâidesine, yapdığı (şer) kendi zararınadır. «Ey Rabbimiz, unutdıık, yâ-hud yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme... Ey Rabbimiz, bizden evvelki (ümmet) lere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme... Ey Rabbimiz, takat getiremeyeceğimizi bize taşıtma. Bizden (sâdır olan günâhları) sil, bağışla, bizi varlığa, bizi esirge. Sen Mevlâmızsm bizim!.. Artık kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et.»]


Varlığın sebebi olan Cenâb-ı Peygamber (sallâllahü aleyhi vesellem) bu duaları okudukça Allah Teâlâ Hazretleri: «Peki, yaptım!» buyurmuştur.
«Ey Rabbimiz, hem bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme!»
Azîz ve Celîl olan Allah-u Teâlâ : «Peki» buyurmuş...
«Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmiyeceği şeyi de yükleme!»
Allah-u Teâlâ: «Peki» buyurmuş...
«Bizi afvet!.. Bizi mağfiret eyle... Bize merhamet buyur!.. (Çünkü) bizim Mevlâmız ancan sensin! Binâen'aleyh kâfirler güruhuna karşı bize yardım et!»
Allah-uTeâlâ: «Peki» buyurmuş...
Görüldüğü üzere bu âyetler aynı zamanda büyük bir dua... Kur'ân'ın hikmet denizinden hakikat incileri elde etmek isteyenler, gönül gönül çırpınarak bu âyetleri ihlâs ile okumalıdır... Sade kendimiz okumakla kalmayalım, ehlimize ve evlâdımıza da bu nurdan içirelim...
Kim ki almaz ise bu nurdan ışık, Yaşamak bir hicran, bir züidür artık!..
İnanmazsa beşer Babbin vahyine. Son vermek, imkânsız nifaka, kine...
Sırtlanlar misâli birbirini yer, İmdadına kimse gelmez bu sefer!..
Siz bu yazıyı okuyan counter şanslı kişiden birisiniz..
1 9