Bismillahirrahmanirrahim
Allah (c.c.) Ruh’ları alaca bir karanlıkta yarattı. Ve onlara sordu
“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” O zaman her ruh ( Kalu Belada) Rabbini gördü,
tasdik etti ve bütün ruhlar evet manasına “BELA” dediler.
Rabbimiz her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir ki, hiçbir şeyi
kullarının arzusu hilafına yapmadı . çünkü çok şerefli yarattığı insana zulüm
murat etmedi.
Adalet sıfatı gereğidir ki, bütün ruhların (evet) tasdiklerinin
derece bakımından aynı olmadığını bildiğinden, onlara Levhi Mahfuz’da Kur’an-ı
Kerimi belletti.
Muradı olan insanı yarattı, onlara herkesin bellediklerini beyan
etmelerini emretti.“Bellediklerinizi yazın. Bu sizin Rabbinizle yapmış olduğunuz
akdinizdir.
Bu kadar güzel nimetlerimi gördüğünüz halde neden onları
istemediniz, inkar ettiniz?” diyerek onlara güzel ve temiz nimetlerini bir kere
daha sayarak celallendi.
Her Ruh-Rabbi ile yapmış olduğu bu anlaşmada tercihleri
doğrultusunda fıtratlarını kendileri belirlemiş oldu.
Onlar için tercihlerinin doğrultusunda amel etmek üzere Rabbimiz,
göğü yükseltti, yeri döşedi. Noksansız yarattığı kainatta tüm mahlukatın
istifadesine sunulmadık hiçbir şeyi
bırakmadı.
Tüm kainatı Rabbimiz Arş’ı, Semayı ve
Arz’ı ikişer günden toplam altı günde yarattı.
Her şeyin aslını arşında
Levh’i saklı tutmak üzere hikmeti ve ilmi ile muradı gereği her şeyi zıddı ile
bilenen misal alemini,
Ay, Güneş, yıldızlar,
felekleri, zaman mefhumunun bilinmesi...
Bulutları,
sırları ile su deposu..
Rüzgarları bir
hareket vasıtası, olarak tanzim ederek İsrafil ve ordularının emrine;
Arz’ı da dağları
direk, aralarını yollar, içlerini kullarının ihtiyacı olan türlü madenler ile
doldurup bir ambar misali sırrı ile kilitledi.
Denizler, göller,
nehirler, solunum organları ormanlar..
Her çeşitten
dişili erkekli bitkiler..
Bunların devamını
ve koruma görevini yüklediği cins ve sayılarını ancak kendisinin bildiği
hayvanları...
İnsan ve cinler de dahil olmaz üzere kefil
olduğu o alemde yaşayan, o alemin ölümünü tadarak berzahı terk edecek ruhların kabrini...
İlk beşer ruhunun dünya aleminde gireceği
ilk kabri kendi kudret elleri ile dünyadan Azrail vasıtası ile getirttiği
(siyah, kırmızı, sarı ve beyaz) renkli topraktan balçık halindeki çamurdan
hikmeti, ilmi ve muradı ile ona en güzel
şekli verdi.
Bu berzahın ilk ölümünü tadacak, berzahı ilk
terk edecek, Rabbinin gir emrini
alacak ruhun yoktan yaratılmış,
kendinden sonra, ölümü tadacak ruhların kabirlerinin imalatçısı, ilk ustanın ilk
halifesi, aynı zamanda kainatın yaratılma sebebi yüce Allah’ın sıfatlarının
esmalarının nurunun cem’inin emanetçisi.
Berzahın ölümünü tatmayacak tek Ruh’un sırrı
ile canlanacak yolculuk kabri, kainatın kaderinin taşıyıcısı, Dünya denen
gezegene ilk gelen uzay gemisi.
İlk astronot yine bundan sonra gelecek kabir
imalatının devamını sağlayacak İki Astronotu indirecek kabini taşıyan Adem ve
Havva.
Bunun içindir ki,
insan için bir imtihan alemine seferler
başlamıştır.
Geldikleri alem, dünyaya geliş sırrını
bekleyen ruhların karargahı, Alemi Berzah, Ruhlar alemidir. Her ruh orada kavim
kavim ayrılmış, diridir, birbirini görür, bilir ve tanır.
Sırası gelen Rabbimizin emri ile bir melek
tarafından imtihan dönemini tamamlamak için belli bir müddet kalmak üzere bu
aleme yola çıkar.
İşte bu onun hakiki alemdeki ölümüdür.
İnsan nasıl bu alemden gitmek istemez ise, o
alemden de gelmek istemez.
Rabbimizin hikmeti ile yine takdir edilen
bir mezara gömülen (ana rahminde teşekkül eden insan bedeni)’ne yine Rabbimizin
(OL) emrini alan o ruh girer ve dünyaya gelir.
Yani o alemde ölümü tatmış. Bu alemde
doğmuştur.
Bu alem ona yabancıdır.
Haller ve şekiller başka, hava başka, bunu
hisseder, dar bir kapıdan kayarak çıkmıştır.
Bir anda bütün bedeni hava ile dolar ve
basar feryadı.
Zaman durmaz çalışır.
Ona takdir edilenler bir bir, an an belirli
yerlere ve belirli miktarlarda bırakılır.
O bunu arar, bulur, sebeplenir.
O bundan ne bir fazlasını bulabilir, ne de
başka bir kimse bunu ondan esirgeyebilir.
Dünya bu yeni gelen misafirlerine süslenmiş, kur yapan güzel bir kadına
benzer.
Ona bütün süsleri ile cömert davranması ile
hoş görünüp onu elde etmeye çalışır.
Yüce Allah (c.c.) insanı şerefli, güzel ve
temiz yaratmıştır.
Onun güzelliğinde hiçbir mahluk yaratılmamıştır.
Gelişen, güzelleşen bedeni ile ilişkisini
arttıran Ruhu yavaş yavaş Bela (EVET) ahdini unutur, beyan edip altına
mührünü bastığı kaderini yaşamaya başlar.
Adem babamızdan bu yana kadar gelen hiç bir
insanın baş parmağındaki mührü biri birinin aynı değildir.
O ilk ölümün izleri, üzüntüleri silinir.
Doğduğunu sanır, doğum günlerini kutlar, gerçekte bu onun sahte bir alemde sahte
bir doğumdur.
İmtihan için gelmiştir.
Bir gün gelecek bu dünyada
kalma zamanı da bitecek, bu dünyanın da ölümünü tadacak.
Geldiği yere dönmek üzere yola çıkacaktır.
Ruhu asli makamına giydiği elbisesi ise
dünyadan aldıklarını, dünyaya iade etmek üzere mezara konur.
Koyanlar burayı mezarlık, koydukları yeri de
mezar zannederler.
Bu bir mezar değil, çukurdur.
Dünya gelene yedirmiştir. Gideni de
yedirecektir. Bu onun Rabbinden aldığı emrin gereğidir.
Dünyanın sahte
güzelliklerine aldanmayan, süslerine kanmayan, asli ahdine sadık, belirli bir
zaman kaldıktan sonra tekrar bu dünyanın da ölümünü tadarak gideceğinin idraki
içinde, bu dünyada ölü gibi yaşar.
Bela (evet) ahdini
hatırlar, Rabbini bilir.
Ruhunun beyanı ile kader çizgisi
doğrultusunda mal, mülk, çoluk, çocuk, süs, güzellik, hiçbiri ile nefsi
sevgi bağları olmadan, ilk girdiği kabrinde gezdirilen, yedirilen, içirilen,
kendi ve başkalarının kaderleri ile ilgili bu alemdeki görevlerinde kullanırlar.
Ölü, ölüdür.
O hala ilk ölümünün üzüntüsünde onlardan
ayrılmanın üzüntüsü içindedir.
Oraları düşünür. Rabbini düşünür.
O gördüğü eşsiz Cemale kavuşmak için
bu alemdeki ölümünü, onu uğurlayacakları mezar denen bir kapının
açılmasını bekler.
İmtihan devam eder.
Ezeli alemde neler talep etti ise hepsini bu
alemde bulur.
Evlenir, malı, mülkü olur, ana, babası ile
uzun zaman beraber olur. Çocukları olur.
Bütün bunların hepsi bilen için birer
imtihan, bilmeyen için kendinin kazanıp sahip olduğu zenginlikleridir.
Kimisi bunları sever, fakat Rabbinin ikramı
olduğunu bilir. Fakat çalışmasının karşılığı sanır. Kimisi de (haşa) Rabbini hiç
yok sayar. Bunlar hep kendinindir, onları kimse elinden alamaz.
Ona ne ölüm vardır, ne Allah (c.c.) (haşa)
ne de öldükten sonra dirilmek.
İşte bunlar o ilk günde kafir damgasını
yiyenlerdir. Orada dediklerini burada hareketleri ile tasdik etmişler,
cehennemliklerden olmuşlardır.
Cennetlik te olsalar, Cehennemlik de
olsalar Rabbimizin muradı gereği, hepsinin dünyadan çıkarılma emri AZRAİL
ve ORDULARINA verilmiştir.
Ne mutlu O ruhlar aleminde gelirken ölüp de burada bu sahte aleme
gözlerini açmayıp ölü olarak, ölümünü bekleyip, tekrar geçici ölümü tadanlara.
İşte onlar bu alemde, öldükleri anda ilk
geldikleri anda ilk geldikleri aleme kavuşacaklar, dirilecekler o hesap gününe
kadar da diri olarak bekleyecekler, ebedi ölümsüzlüğe cennetle müjdelenenlerden
olacaklar.
Dünya bunlara verdiklerini alamaz, toprak ve
toprakta yaşayanlar bunları yiyemez.
Bunlardan öyleleri vardır ki, ölürler
öldüklerinden haberleri yoktur.
Bu aleme
geldikleri gibi hemen geri dönerler, bu da Rabbimizin bir takdiridir, işte
bunlar kısa bir müddetle de olsa onun gelmesine sebep olan ana ve babasının
kurtarıcısı ve şefaatçısıdır.
Gözü aydın olsun
o ananın ve babanın.
Tabii Rabbini
bilip ondan geldiğini ve takdir onun olduğuna inanan için.
Rabbimiz cümlemizi ölümünü, ölümle
birleştirip, ölmeden evvel ölenlerden, ölümünü de doğarak, doğumu ile
birleştirerek kutlayan kullarından etsin. Amin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.