script src='http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.2.6/jquery.js' type='text/javascript'/>

Son Dönem İlahiyat Profesörleri (Çok Önemli) -2



Hz Ebu Bekir , Hz Ömer, Hz Aişeyi رضى الله عنهم hiç sevmezler (çocuklarına dahi bu isimleri takmazlar), Hz Aişeye namus iftirası atarlar (ki Hz Aişeye رضى الله عنهاn(3) atılan bu iftira hususunda masum olduğuna dair Ayeti Celile inmiştir). Dalalet fırkaları içinde en kötüsü bu olduğu söylenir zira Sahabe-i Kiram’a رضى الله عنهم buğz eden bir fırkadır. Hususiyetle kâfirlerle savaşmazlar, savaşları genellikle Müslümanlarladır. (Şiî şah yönetimi, Osmanlının avrupaya bütün gücüyle yönelmesinde ciddi şekilde sorun teşkil etmiştir)
Peygamber Efendimizinin صلى الله عليه وسلم “Ben Peygamber gönderilmesem, Ömer(رضى الله عنه) gönderilirdi” buyurduğu zat’a son derece buğz etmektedirler.
Akılcı taife : Genelde bunların çoğu akıl yürütür , hocaları mason Abduhun izini sadakatle takib ediyorlar … mesela Abdulaziz Bayındır Kur’an-ı Kerimde; Kur’ana abdestsiz ellenmez diye Ayet göremeyince (malumdur ki Ahkâmı devamlı Ayeti Kerimelerden çıkartıyor müctehit efendi !) abdestsiz ellenebilir diye basıyor fetvayı …
Dikkat :Bunlar muhtemelen Ayeti Celilede bulamadıkları için; hayızlı kadın namaz kılar ya da oruç tutar diyorlar. Halbuki ikisinide yapamayacağı Hadis-i Şeriflerle sabittir. Bu mesele 1400 senedir bu şekildedir. Ne namaz kılabilir ne oruç tutabilir ne de cima edebilir. (Süleyman Peygamber
على نبينا وعليه السلام zamanından dahi kıssalar vardır bu konuda)
Hangi ilahiyat Profösörü hangi sakat fetvayı veriyor :
Abdulaziz Bayındır : Vehhabi görüşü üzeredir. EvliyaULLAH’ı ve kabir ziyareti yapanı müşrik ilan eder, şefaati inkar eder. (Mecazı mürselin alakalarını sorsan yada birkaç tanesini sayıp misaller istesen yüzünüze bakakalırlar da, tvlere çıkıp yarım yamalak arapçalarıyla temiz Müslümanları müşrik olmakla itham ederler…)
Evliyayı duada vesile kılmayı, gider arada hiçbir teşbih alâkası yokken müşriklerin putlarını vesile kılmasına kıyas eder… Bu zat, ilahiyat proflarının içinde itikadı en sakat olanlarındandır. Zira Evliyayı(ALLAH dostlarını) müşrik olmakla nitelendirmektedir (haşa).
Hayrettin Karaman :Yahudi ve hristiyanlar Cennete girecek , onlar için imanın şartı ikidir diyor(imanın iki şartına inansın tamam; Yani demek oluyor ki Peygamberimize صلى الله عليه و سلم ve Kur’an-ı Kerime inanmasada, Cennete girermiş, “polemik değil diyalog kitabından” )…
Süleyman Ateş :hristiyan ve yahudilerin de (Efendimize (
صلى الله عليه و سلم) inanmasa da) Cennete gireceğini iddia etmektedir. “ALLAH’a inanan ve O’na ibadet eden iyi ahlak sahibi insanlar hangi dinden olursa olsun, Cennete giderler.” diyor. İsa عليه السلام ın ineceğini inkâr ediyor ve ikinci kat semada oksijen olmadığı ve orada nasıl yaşayacağı gibi komik şeyler söylemektedir.) <<
Mustafa İSLÂMOĞLU :“Kadere iman tartışmalı fazlalıktır” (iman bilinci sh17.) Cennet ve Cehennemin zamanı gaybi bir konudur. bu konuda konuşmak gaybı taşlamaktır. “bunu ALLAH bilir” diyor(acaba hiç mi Kur’anı Kerim okumadı bu zat): Halbuki: Birçok Ayeti Celile de Cennet ve Cehennemin Ebedi olduğu bildirilmiştir bu zatın dediği gibi gaybi bir konuda değildir. Ayeti Celile’de açıklanan bir şey nasıl gaybi bir konu olabilir ? “Girin Cehennemin kapılarından, içlerinde ebedi kalmak üzere.” Mü’min Sûresi/76Bu zatın hareket tarzı Osmanlı zamanında Müslümanların akâidini bozmak için şii safevi(iran) devleti tarafından dersaadet olan İstanbul’a gönderilen ilmi seviyesi yüksek şii ajanlarının hareket tarzı gibidir. Kendisini Sünni gösteren görevli bir şii olmasından korkulmaktadır…
Bayraktar Bayraklı :

1)Bu zat, Abdulaziz Bayındır gibi, Evliyaya müşrik dememekle beraber Bayındır’ın birçok sapık görüşüne destek vermektedir. Söyledikleri sapık mu’tezile fırkasının görüşleri ile örtüşmektedir. Miracı kabul etmemekte (göklerdeki kısmını), mütevatir olan parmaktan su akıtma mucizesini inkar etmektedir. Ayeti Celileleri kendi kafasına göre en çok kafasından te’vil edenlerdendir… Ayetlere yanlış mana verdiği de müşahede edilmiştir…(Rahman Sûresinde).
2) Deccal yoktur hurafedir diyor. Ancak Hadis-i Şerifler onun söylediği gibi demiyor: (Aşağıdaki Hadis-i Şerifin kaynaklarına dikkat ediniz…) “ALLAH-u Tealâ , Adem A.S. ın zürriyetini yarattığı andan beri yeryüzünde Deccal’ın fitnesinden daha büyük bir fitne olmadı ve ALLAH-u Tealâ’ nın gönderdiği her peygamber ümmetini mutlaka Deccal fitnesinden sakındırdı. Ben Peygamberlerin sonuncusuyum , sizde ümmetlerin sonuncususunuz ve O (Deccal) çare yok sizin aranızda (bu ümmetin döneminde) çıkacaktır. Eğer ben aranızda iken çıkarsa , her müslüman için onu ben yenip defederim. Şayet Benden sonra çıkarsa , herkes kendi nefsini savunarak onu yenmeye çalışır. ALLAH’ ta her Müslüman hakkında Benim halifem (koruyucu ve yardımcım) dır.” Hadis-i Şerif uzun bir Hadis-i Şerifdir, burada zikredilen kısa bir bölümüdür. (Kaynaklar: İbni Mace , Fiten:33, No:4077 ,2/1359 ,İbni Mace , 4075, 4076, Tirmizi, Fiten:59, No:2240,4/510) (Ebu Davud, Melâhim:14, No:4321, 2/520) (Müslim, Fiten:20, No:2937/110, 4/2250)
3)Miracda MEVLA nın (جل جلاله) huzuruna çıktığını kabul etmemektedirler. Mescidi Aksaya kadar olan kısmı inkar edemiyorlar. Zira oraya kadar olan kısım İsra Sûresinde geçtiğinden inkar eden kâfir olur, göklere yükselmeyi inkar etmek ise sapık mu’tezile mezhebinin görüşüdür, ilahiyat proflarından bu mu’tezile görüşü üzere olanlar bir hayli vardır. Miracın Mescidi Aksadan sonraki kısmını inkâr edene ise “mübtedi” denir.
Tarihçi Doç. Dr. E.Afyoncu dan çok önemli bir tesbit:“Asırlardır o kadar Âlim geçmiş Ebu Suud Efendiden İmam-ı Maturidiye kadar bunların hiçbiri anlamamış, şimdi bizim üç tane ilahiyat profösörü anlıyor.O kadar İSLAM Âlimi geçmiş bu profösörleri kulağından tutsa suya götürür susuz getirir bin kere, onlar anlamamışlar bunlar (ilahiyat profösörleri) üç kuruşluk arapçalarıyla Kur’anı onların (fetvalarının) aleyhine yorumluyorlar”
Dikkat: Problemin temelinde yatan sebeplerden biri ilahiyat profösörlerinin bir çoğunun kendisini ictihata ehliyetli ve müctehit sanmalarıdır…

Bu ilahiyat profları sebebiyle “İlahiyat fakültelerini” ve ayrıca Mısır el-Ezherini son yüzyılda görüşleriyle etkisi altına alan, ilahiyat profösörlerinin hocaları :Cemalüddin Afgani : (Selefiye) İngiliz casusu olduğu vesikalarla ispat edilmiştir ve masondur. Gerçekte Afkanistanlı değildir, İranın Esedabad şehrinden olup şii’dir. İSLAM dünyasını ve Müslümanları kandırabilmek için Afkanistanlı ve Sünni olarak tanıtılmıştır(zira Afkanistanda şii ler fazla barınamıyor). Kendisinin şii olduğunu saklaması, şii’liğin temel prensiplerinden olan takiyye icabıdır… Bu bozuk ve tehlikeli zat hakkında Amerikalı Araştırmacı Profösör Nikki R. Keddie (Tarih Profösörüdür) 479 sahifelik bir eser neşr etmiştir.(Sayyid Jamal adDin al-Afgani, a political biography by Nikk R. Keddie) University of Clifornia Press, 1972, Sh:18)
Mason Abduh Selefiye İsmi Muhammed Abduh dur masondur. Muhammed Abduh, 1849′da Mısır’da doğdu. 1905′te yine burada öldü. 1899′da İngilizlerin desteği ile Mısır müftüsü oldu. İbn-i Teymiyenin Ehl-i Sünnet’e aykırı fikirlerine sıkı bir bağlılığı vardı. “Avrupalı müsteşriklerin” ve “felsefî fikir ve yorumlarla yazılmış kitapların” tesirinde kaldı. Hocası Efgânî gibi mason olup masonluğun Ezher’e girmesini temin etti.Yazdığı yazıların Arap milliyetçiliği fikirlerinin uyandırılmasında büyük tesiri oldu. Bu şekilde Mısır ile bazı Arap ülkelerinin Osmanlı Devleti’nden ayrılmasında -kısmen de olsa- rol oynamıştır. Mezheb imamlarını taklit etmeyi bırakıp serbest bir akılla hareket edilmesini istedi ve mezhepsizliği körükledi. •Fîl Sûresi (âyet 3)’nde bildirilen ebâbil kuşlarına “sivrisinek”, attıkları taşlara “mikrop” dedi. Zilzâl Sûresi’nin 7. âyetindeki “Zerre ağırlığında hayır yapan, karşılığına kavuşur.” meâlindeki âyet-i kerîmeyi tefsir ederken; “Müslüman olsun, kâfir olsun, sâlih amel işleyen herkes Cennet’e girecektir.” diyerek Ehl-i Sünnetten ayrıldı. Dikkat edilirse ilahiyat profösörlerinin akıl yürütmede , mason abduh gibi hocalarının izini nasıl titizlikle takip ettikleri anlaşılmaktadır…
Reşid Rıza : İngiliz taraftarıdır. Mason Abduh’un yolundan gitmekte onu üstad kabul etmektedir. Buna rağmen telfik-i mezahib isimli kitabı Diyanet tarafından yayınlanması, bunların taraftarlarının Diyanetin içinde dahi olduğu şüphesini doğurmaktadır… Bu kitap Dinimizdeki fıkhı yıkmak ve ahkâmı oyuncak haline getirmektedir.
Mevdudi : Pakistanlı gazeteci ve politikacıdır, kitaplarında İSLAMın temel inanç esaslarından KADERE İMAN a (imanın temel bir rüknü olarak) yer vermemek suretiyle Ehli Sünnetten sapmıştır. Mevdudi icazetli Din alimi değildir Pakistanda 1970 seçimlerinde 300 milletvekili çıkaracağını iddi etmiş ancak dört milletvekili çıkarabilmiştir.

Seyyid Kutub : Ateşli bir muharrirdir, Ancak bir Din alimi değildir.Kitabından alıntı : “Namazlar, dualar kişisel olup toplumsal karektere sahip değildir. İster belli duaları okumak şeklinde… Bütün bunlar tembellik çağının ürünleridir. Hayat ve hareket çağları böyle şeylere önem vermemiştir.(Seyyid Kutup, İSLAM-kapitalizm çatışması isimli kitabından)”
İbn-i Teymiye :Bu yukarıda zikrediler ilahiyat proflarının görüşlerinden etkilendiği zatlardan olan ve hususiyetle hindistan vahhabilerinin kendilerine bayrak yaptığı İbn-i Teymiye’ nin sözlerine bakınca, ilahiyat proflarının bu sözlerinin kaynağı ve kimleri üstad edindikleri biraz olsun ortaya çıkmış oluyor : Meşhur İbn-i Teymiye ne diyor bakalım

1- RASULULLAH’ın (صلى الله عليه وسلم ) diğer insanlardan farkı yoktur. Onu vasıta kılarak dua etmek caiz olmaz diyor.
2- RASULULLAH (صلى الله عليه وسلم ) ziyaret etmeğe niyet ederek Medîne şehrine gitmek günahtır diyor.
3- Şefaat istemek için gitmek de haramdır diyor.
Bununla beraber : Vahhabi ve selefilerin görüşlerinin kaynağı ve hocası İbn-i Teymiye devlet ve ulemanın önünde tevessül(vesile kılmanın) haramdır görüşünden dönmüş ve mübah olduğunu kabul etmiştir… el-Bidaye ve’n Nihaye c:14/47 (ancak her nedense bunlar hala dönememektedir.)
Medrese eğitimi ile ilahiyat fakültesi eğitimi arasındaki fark :Fark en başta eğitim aşamasında başlıyor. Mesela medrese sisteminde 500 ya da 1000 sene önce ki orijinal yazma nüshanın matbu nüshası okunur hocadan hocaya intikalle arada nokta fark olmaz. Böylece 500 sene önce okutulduğu şekilde okutuluyor, ecdad neyi nasıl okuttuysa aynı sistem. Modernist görüşler yol bulamıyor. Ayrıca ilmi seviyeleri çok yüksek Medrese hocaları dahi müctehitliğe soyunmaz biz ancak naklederiz der. Dini meselelerde akıl yürüterek eski kitapların aleyhine yeni buluşlar peşinden koşulmaz…
Çok önemli bazı kavramların açıklanması :
1) MÜCTEHİTLİK : Müctehitlik Efendimizden
(صلى الله عليه وسلم) sonra ilk iki veya üç asır gibi kısa bir dönemdir. Şartları çok ağırdır. Mesela sadece bir şartı 300 bin Hadisi Şerifi ravileriyle beraber ezbere bilmektir ki bu sayı milyonları bulabilir . Bununla beraber Müctehitlerin bir işide külli kâideler ortaya koymaktır. Öyle külli kâidelerki yaklaşık 1000 senedir nakzedilemiyor ve o kâideler halen geçerliliğini koruyup okutuluyor.. Bu ilahiyatçılara ise külli kâide nedir diye sorsanız tanımını dahi yapamazlar… Ayrıca müctehitliğin şartları o kadar ağırdır ki, çok meşhur yüzlerce Âlim ve Şeyhülislamlar dahi müctehitlik seviyesine çıkamamıştır … (imam-ı Birgiviler,Taftazaniler, Molla Cami hazretleri ve dahi Ebu Suud Efendiler , Zenbilli Ali Efendiler رحمهم الله gibi büyük Alimler bile Müctehitlik kapısından girememiştir) Ki bu ilahiyatçı proflar bu müctehit olmayan Alimlerimizin kitaplarını anlamayı bırakın hatasız okuyamazlar bile… Soru :Müctehidler de akıl ile neticeye gitmiyor mu ? El-Cevap : Müctehitler illeti müşterek ile kıyas yapılan hükmü, kâidelere dayandırıyorlar, o külli kâidelerden neticeye ulaşıyorlar, yoksa bu ilahiyat profları gibi kuru akılla değil…
2) “ŞERİÂT” kelimesinin manası : ŞeriâtLugatta : Kanun ve cadde manalarına gelmektedir… Şarî’de: Kanun koyucu demektir. (Yani ALLAH’u Teâlâ (جل جلاله) ) Ayeti Celilede : “Bundan sonra seni emirden olan bir şeriât ile vazifelendirdik”(Casiye/18)buyrulmaktadır… Arapça okumayı bilenler bakarlarsa şeriât kelimesinin aynen (yani aynen bu lafızla) Ayeti Celilede geçtiğini göreceklerdir… Istılahtaki manası ise Dinde ALLAH’u Teâlâ nın koymuş olduğu kanunlara şeriât denir…. İSLÂM’da hükümler yasaklar helallar haramlar hepsi şeriâttır. Namaz kılma oruç tutmak zekat vermek zikretmek v.s. bunların hepsi şeriâttır.
Dolayısıyla bir insan “kahrolsun şeriât” dediğinde o anda kafir olur. Halbuki bu sözü söyleyen kişi yemek yapmaya başlarken Besmele çekse bu şeriâttır ya da ALLAH’ı (جل جلاله) zikretse oda şeriâttır. Şeriâtin manasını bilmediğinden küfretmekte ama kendisi birçok hareketiyle şeriatı aliyyeyi yerine getirmektedir…(Kişi bilmediğinin düşmanıdır denmiştir.)
Din Adem (
عليه السلام) dan bugüne kadar aynıdır, “İSLÂM’ dır”. Ancak Peygamberlerin (على نبينا وعليه السلام) şeriâtlerinde farklılıklar vardır.
3) FELSEFE : Şimdi bazı ilahiyatçıların (her ne kadar bu sakat kısım ilahiyatçılar gibi olmasada) felsefeye merak saldığı müşahade edilmiştir (felsefenin küfür olduğunu bilmeyen bu zatlar acaba hiçmi eski Ûlemanın kitaplarını karıştırmadı?). Felsefe küfürdür : İmam-ı Gazali’nin رضي الله عنه İbni Sinâ’nın “akıl kâdimdir” demesi sebebiyle küfrüne fetva verdiği rivayeti vardır. İlk felsefe yapan şeytandır “ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan.” Araf/12 . Felsefecilerin atası Eflatun Hz İsa’nın عليه السلام Peygamber olduğunu bilmiş, ancak “biz yolumuzu bulmuşuz” diye ittibayı reddetmiştir. Bu iş akılla olsaydı izafiyet teorisini bulan ünlü fizikçi Einstein kurtulurdu. Akıl çok sevgili birşeydir, ancak sınırlar vardır, o sınırlar aşılmamalıdır… Mesela ALLAH’u Teâlânın ZAT’ını düşünmek haramdır, sana verilmemiş o kabiliyet, niye uğraşıyorsun keskin kayalıkların bulunduğu uçurumun kenarında…

Son Dönem İlahiyat Profesörleri (Çok Önemli) -1 okumak icin:
 

 
Siz bu yazıyı okuyan counter şanslı kişiden birisiniz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

1 9