script src='http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.2.6/jquery.js' type='text/javascript'/>

İSLAM ALEMİNİ VE ÖZELLİKLE VATANIMIZI TEHDİT EDEN ÜÇ BÜYÜK TEHLİKE HAKKINDAKİ 3 VASİYETİM


İSLAM ALEMİNİ VE ÖZELLİKLE VATANIMIZI TEHDİT EDEN ÜÇ BÜYÜK TEHLİKE HAKKINDAKİ 3 VASİYETİM

Türkiye için gördüğüm en büyük tehlike üçtür. Ben ölsem de, kalsam da bu hususlara dikkat edin!

1. Diyalogçuların misyoner faaliyetlere yol açıp, insanların Hristiyanlaştırılmasına ve neticede Türkiye'nin bölünmesine sebep olması.

2. Ehl-i Beyt mezhebi adı altında sünni Müslümanların Şi'ileştirilmesi.

3. Selefi düşünce adı altında Vehhabiliğin aşılanması.



(Arka Kapak Yazısı)

MEVA'İZ-İ AHMEDİYYE -5-

"(Habibim! De ki:) 'Gerçekten işte bu benim dosdoğru yolumdur, öyleyse siz ona hakkıyla uyun! (Onu bırkaıp da, Yahudilik, Hristiyanlık gibi batıl dinlere yahut ona uymuş gibi gözüküp de, Benim ve ashabımın temsilcisi konumundaki Ehl-i Sünnet ve'l-cemaat yolundan başka) yollara ise asla uymayın, sonra onlar sizi O (Allah-u Subhanehu)nun (biricik) yolundan ayırır.

İşte size! O (Allah) bu (dosdoğru yolu)nu (izlemenizi) size kuvvetlice emir buyurmuştur. Ta ki siz (haktan ayrılarak sapıklığa düşmekten) iyice sakınasınız!' "

(En'am Suresi: 153)


(Sayfa 1)

MEVA'IZ-I AHMEDİYYE

- 5 -

İSLAM ALEMİNİ VE ÖZELLİKLE VATANIMIZI TEHDİT EDEN ÜÇ BÜYÜK TEHLİKE HAKKINDAKİ 3 VASİYETİM

Türkiye için gördüğüm en büyük tehlike üçtür. Ben ölsem de, kalsam da bu hususlara dikkat edin!

1. Diyalogçuların misyoner faaliyetlere yol açıp, insanların Hristiyanlaştırılmasına ve neticede Türkiye'nin bölünmesine sebep olması.

2. Ehl-i Beyt mezhebi adı altında sünni Müslümanların Şi'ileştirilmesi.

3. Selefi düşünce adı altında Vehhabiliğin aşılanması.

Ahmet Mahmut Ünlü (Cübbeli) Hoca Efendi'nin Vaazlarından derlenmiştir.



(Sayfa 2)

(Sayfa 3)

Bismillahirrahmanirrahim

(Ve enne haza sırati müstakimen fettebiuh, vela tettebiu's-sübüle fe teferreka biküm an sebilih, zaliküm vassaküm bihi lealleküm tettekun)

"(Habibim! De ki:) 'Gerçekten işte bu benim dosdoğru yolumdur, öyleyse siz ona hakkıyla uyun! (Onu bırakıp da, Yahudilik, Hristiyanlık gibi batıl dinlere yahut ona uymuş gibi gözüküp de, Benim ve ashabımın temsilcisi konumundaki Ehl-i Sünnet ve'l-cemaat yolundan başka) yollara ise asla uymayın, sonra onlar sizi O (Allah-u Sübhanehü)nun (biricik) yolundan ayırır.

İşte size! O (Allah) bu (dosdoğru yolu)nu (izlemenizi) size kuvvetlice emir buyurmuştur. Ta ki siz (haktan ayrılarak sapıklığa düşmekten) iyice sakınasınız!' " (En'am Suresi: 153)

(Sayfa 4)

(Sayfa 5)

Bismillahirrahmanirrahim

Elhamdülillahillezi hedana li haza vema künna linehtediye levla en hedanallah, lekad caet rusülü rabbina bil hak

Sallu ala rasülina muhammed
Allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim

Sallu ala tabibi kulubina muhammed
Allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim

Sallu ala şefii zünübina muhammed
Allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim

(Euzü billahi's-semii'l-alimimi mineşşeydanirracim, rabbi euzü bike min hemezati'ş-şeyatin, ve euzü bike rabbi en yahzurun, bismillahirrahmanirrahim)

(Ve enne haza sırati müstakimen fettebiuh, vela tettebiu's-sübüle fe teferreka biküm an sebilih, zaliküm vassaküm bihi lealleküm tettekun)

(Sayfa 6)

Sadakallahü'l-azim, Allahümme'n-fe'na bi'l-kur'ani'l-azim, ve barik lena fiyh, velhamdülillahi rabbil alemin, ve estağfirullahe'l-hayye'l-kayyum, hassantüküm bil hayyil kayyumillezi la yemütü ebeden, ve defa'tü ankümü's-süe bila havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim.

Allah-u Teala ve Tekaddes Hazretleri mevlid ayımızı mübarek eylesin, amin! Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in doğduğu ay'a kavuşmuş bulunuyoruz.

Önümüzde mevlid gecesi, doğum gecesi var, Allah-u Teala ümmet için yeni rahmetlere vesile eylesin. Amin! Bütün zahmetleri kaldırsın. Amin!

Bu gece yine mevzumuz Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)dir. O'nun doğumudur, O'nun doğumu ile ilgilidir, velakin size dediğim gibi, Yahudi ve Hristiyanların cennete gireceklerini iddia edenlere sözlü bazı cevaplar verdim.

Birkaç aydır gittiğim yerlerde konuşuyorum, burada da konuştum, iki kere geldim, konuştum.



(Sayfa 7)

Fakat fincancı katırlarını ürkütüyorum, bazıları da kızıyor bana: "Sen niye ona buna çatıyorsun, atıyorsun" diye.

Ben kimseye çatmıyorum, ben bu memleketin bölünmemesini istiyorum, misyonerlik faaliyetlerinin ilerlememesini istiyorum, milletin Hristiyan olmamasını istiyorum ve üç hususa dikkat çekiyorum.

Bu iş en çok askerimizi, emniyetimizi alakadar ediyor, çünkü emniyet iç güvenliğimizi sağlıyor, asker hem iç hem dış güvenliği sağlıyor, Allah cümlesine yardım etsin, muhafaza etsin.

Onlar bizleri koruduğu gibi Rabbim de onları korusun, onların mutlaka bu hususlarda plan ve projeleri mutlaka yapıyor olmaları lazım.

Burada ben fani ve ölümlü bir insan olarak iki haftadır, perşembe sohbetlerinde Fatih'de konuşuyorum, bu sohbetlerin hepsini internetten dinleyebilirsiniz.

Cübbeliahmethoca.tv sizin hizmetinizdedir, bir-iki gün yine sörvır meselesi oldu, Avrupa' - dan buraya alınacak falan, ödemeleri yapıldı.

(Sayfa 8)

Biz sizden bir kuurş para istemiyoruz, Allah için masrafları karşılıyoruz ve hizmeti size sunuyoruz.

Bir sohbet olduğu zaman hemen altı bin kişi aynı anda giriyor, önemli günlerde iki yüz bin kişi internetten bağlanıyor, dünyanın her yerinden yüz binlere, milyonlara ulaşıyor, ben sizi de uyarıyorum.

Şimdi, ben ne zaman gelirim-gelemem belli değil, bir dahaki sefer için gün veremiyorum, ona göre laflarımı dikkatle iyi dinleyin ondan sonra nasip ise çağrıldığımda gelirim.

Velakin ben şimdi size dünya ve ahiretiniz için önemli meseleleri duyuruyorum, bir de size adresleri söylüyorum.

Ben her zaman buraya gelemesem de internetten bütün sohbetleri dinleyin, haftada üç dört sohbet atılıyor, görüntülü, sesli, canlı sohbet, lalegül fm size ulaşıyor, biz oradan size ulaşıyoruz.

Ama internet sitesindeki sohbetler lalegülde verilmiyor, lalegül radyodur, radyodan verilen sohbet başkadır, internetten verilen sohbet çok daha farklıdır.

(Sayfa 9)

Onun için: "Ben radyodan dinledim herşeyi anladım" diyen yanılır, çünkü ben radyodan herşeyi konuşamıyorum, isimler veremiyorum, mesela ben öbür türlü çok isimler veriyorum.

Bu geçen haftadan beri neler oldu, ben şimdi bütün bunlara reddiye yapmak zorundayım. Ne demek reddiye yapmak? Ehl-i Sünnet hususunda yanlış konuşana hemen: "Bu yanlış konuştu" diye açıklama yapmak.

Allah bu vazifeyi sadece bana mı verdi?! Bana da verdi, Adem Hocaya'da verdi, bu hocaya da verdi, öbür hocaya da verdi, herkes yapacak, mecburuz bunu yapmaya, beni sevmezler, beğenmezler diye bir derdimiz yok.

"Beni kimse sevmesin" diye ben size baştan söyledim, beni sevmek imanın şartı değil, sevilmemekle de benim bir kaybım olmaz ama bak bu hafta mesela neler oldu?

Ben bunları izah ettim, dün Ümraniye'de idim, ne kadar uzun konuştum, iki saat hep reddiye yaptım, şimdi o internete atılacak. Ben sizin için konuşuyorum. Dinlemeniz lazım, interneti hiç bırakmamanız lazım, cübbeliahmethoca.tv sizin baş adresiniz olması lazım.

(Sayfa 10)

Çünkü ben bir haftada neler duyuyorum, o arada ne oldu?

Bir hoca, biz dedik Ehl-i Sünnet'tir, kalktı Akit Gazetesi'nde bir röportaj yaptı, röportajı ben okudum, ne dedi?

Dedi ki: "Kabirleri ziyaretlere gidilir, dua edilir, salih bir zat olsa, mübarek olsa ona da gidilir, o da duaya muhtaçtır, dua edilir ama kim onlardan dua istemek için, himmet istemek için giderse cehenneme gitmiş olur, şirktir."

Şimdi ne oldu? Vehhabi görüşü oldu, çünkü tarikat ehli hepsi rabıta yapıyor, rabıta ne demektir? Kendini Şah-ı Nakşibend Hazretleri'nin huzurunda düşünüyor ve: "Ey Şah-ı Nakşibend! Bana himmet et, elimi tut" diyor, Şah-ı Nakşibend vefat etmiştir, mezarı da Buhara'da.

Şimdi sen: "Salih bir kişiye, bir Allah dostuna gidip de: 'Bana himmet et' dersen cehenneme adım atmış olursun, şirke düşmüş olursun" deyince, bütün rabıta yapan tarikat ehline gavur demiş oluyorsun. Çünkü şirk gavurluk demektir, ben şimdi bunu demeyecek miyim*! Ben bunu söylüyorum ama şimdi kendisi: "Benim lafımı değiştirdiler" dedi.

(Sayfa 11)

Ben de dedim ki: "Değiştirdiler ise çık tekzib yap", kendisini tekzibe davet ettim fakt bir netice alamadım. Ben bundan sonra safları ayırıyorum, yağcılıkları bitirdim ben, yalakalıklar bitti, safınızı belli edin, herkesle iyi geçinmeyin, böyle bir şey yok İslam'da.

Şimdi biz size diyoruz, biz ilmi reddiye yapıyoruz, bak şimdi Arifan Dergisi, doldurdu reddiye! Ondan sonra ne çıktı? Çıkmayan yok, Ali Rıza Demircan çıktı ne yaptı? Çuvalladı da çuvalladı.

Habertürk'te çıktı, neler etti, neler etti, rezillik, ne dedi? "Hazreti Ömer dinde bir delil değildir" dedi, "Hazreti Ömer beni bağlamaz" dedi. Halbuki Hazreti Ömer Dinimizde delildir. Çünkü hulefa-i raşidindendir.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

((Aleyküm bi sünneti ve sünnetil hulefai'r-raşidine, azzu aleyha bin nevacid))

"Benim sünnetime ve hulefa-i raşidinin sünnetine yapışın, onlara sarılın hatta azı dişlerinizle onları ısırın" buyurdu.

(Sayfa 12)

Yani: "Benim sünnetim ne ise, dört halifemin sünneti de aynıdır" buyurdu. Teravih namazının sünnetinin kılınması kimin sünnetidir? Ömer (Radıyallahu anh)ın sünnetidir, cuma günü okunan ikinci ezan kimin sünnetidir? Osman (Radıyallahu anh)ın sünnetidir.

Bunlar Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında böyle değildiler, demek ki dört halifenin sünneti, eşittir Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in sünneti demektir. "Hazreti Ömer delil değil" demek, "Hazreti Peygamber delil değil" demektir.

Ondan sonra ne dedi Demircan? Neler dedi, neler dedi... Ayetleri açıkça inkar etti.

(İlla ala ezvacihim ev ma meleket eymanühüm)

Cinsel münasebet meselesinde eşleri ile münasebetleri bir de cariyeleri ile münasebeti haramlıktan istisna etti Allah-u Teala, o da: "Cariye ile cisel münasebet olmaz, cinsel münasebet yapan zina yapmış olur" dedi.

Halbuki Kur'an buyuruyor ki:

(Fe innehüm ğayru melumin)

(Sayfa 13)

"Hanımlarıyla veya cariyeleriyle cinsel münasebette bulunanlar tenkit olunmazlar."
(Müminun Suresi: 6'dan)

Eş ne ise cariye odur. Şimdi kölelik, cariyelik yoktur. Hazreti Mehdi döneminde tekrar olacak, çünkü Hazreti Mehdi bütün gavurları mağlup edecek, şu an bütün dünyada kölelik, cariyelik yok, yok ama Kur'an'da zikrediliyor.

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in cariyesi vardı, Mariye validemiz. Bütün sahabenin cariyesi vardı.

Demircan da: "Cariye ile cinsi münasebet zinadır" diyor. Peki Peygamber ve sahabesi zina mı yapmış?! Hayır! Kur'an söylüyor bunu diyorum sana, Mü'minun Suresi'nde.

Bu adam ne büyük söz söylüyor:

(Kebürat kelimeten tahrucü min efvahihim)

"Ağızlarından çıkan söz ne büyük oldu" (Kehf Suresi: 5'den) buyuruyor Allah-u Teala.

Ondan sonra ne diyor? Haceru'l Esved cennetten inmemiş, Haceru'l Esved'i İbrahim (Aleyhisselam) Ebu Kubeys tepesinden indirmiş!

(Sayfa 14)

Aslında hadis-i şerif: "Haceru'l Esved cennetten indirilmiştir" diyor.

(İnne'r rukne ve'l megame yagutetani min yevagıtil cenneti)

"Haceru'l Esved ve Makam-ı İbrahim cennet yakutlarından iki yakuttur."

"İndikleri zaman nurlarından yer ile gök arası parlıyordu, güneşin nuru sönük kalıyordu, sonra müşriklerin elleri değmekle, hayızlı kadınlarınelleri değmekle cahiliyet devrinde Haceru'l Esved karardı" hadis böyle söylüyor.

Bu da diyor ki: "Böyle bir şey yok." Ondan sonra diyor ki Ali Rıza Hoca: "Bu kadar gittim, elimi sürdüm de, beyazlatamadım, müşrikler mi karartmış?!"

Bakın, laftaki inceliğe dikkat edin, ondan sonra ne diyor? "Huriler cinsel bir partner değil", ne demek bu?!

Yani cennette hurilerle cinsellik yok, hiçbir şey yok, ne imiş hizmetçi imiş, çöpçü imiş, cennette çöp yok ya, şimdi çöpçü-möpçü demek ne oluyor?! Yahu Kur'an okuyorum sana, Duhan Suresi:

(Sayfa 15)

(Ve zevvecnahüm bi hurin in)

"Biz onları huriler ile tezvic ettik." (Duhan Suresi: 54'den)

Tezvic ne demek? Tezvic-u Tenkih, nikah kıyarken hocalar ne diyor, tezvic-u tenkih, yani evlendirme meselesi.

Nikah cennette başlamıştır, Adem babamız ile Havva anamızın (Aleyhimesselam) nikahı oradadır. Sonra dünyada devam etmiştir. Sonra cennette devam edecek tek vazife nikahtır, çünkü cennette huriler ile tezvic Kur'an'-da zikrediliyor, bu ne diyor?

Huriler ile evlenmek yok, eş değil, şu değil, bu değil, bu da ayeti inkardır, neler, neler...

Kırdı döktü çanakları, çömlekleri, ondan sonra: "Peygamberin doğum gününü kutlamanın dinde hiçbir delili yok" diyor.

Olmaz olur mu?! Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendi kutlamak için oruç tutuyordu, her pazartesi günü oruç tutma sebebini soranlara:

((Zalike yevmün vülittü fiyhi))

(Sayfa 16)

"Ben pazartesi günü doğdum onun için oruç tutuyorum, oruçla kutluyorum" buyurdu.

Ee bu ne demek? Bütün bunları inkar etti, inkar ettiklerini sayarsam burada konu bitmez, bütün bunlara reddiye yapıyorum, her hafta takib etmeniz lazım bu fakiri, ben gündemi takib ediyorum, ben başka hocalar gibi aynı lafları tekrarlamıyorum.

Bugün bu adam ne konuştu* Ehl-i Sünnet'e uygun mu konuştu, Ehl-i Sünnet'in dışında mı konuştu? İslam'a uygun mu konuştu, İslam'ın dışına mı çıktı?

Ben bunları size duyurmak zorundayım, benim vazifem bu, siz takib ederseniz kendi karınıza, etmezseniz kafanız karışır.

Sonra temizleyemezler sizi, sonra dersiniz şu hoca şöyle dedi, bu hoca böyle dedi, ne olacak ondan sonra, devamlı bir fitne, devamlı vesvese, neler çıkarıyorlar, neler çıkarıyorlar...

Eee zaten şimdi cirit atıyorlar, Yaşar Nuri ayrı konuşuyor, Ali Rıza Demircan ayrı konuşuyor, şimdi Ali Rıza Demircan'ı hep Ehl-i Sünnet bilirsiniz, değil mi?!

Ne oldu şimdi?! Ben evvelce de biliyordum.

(Sayfa 17)

"Müctehidlein yanlışları var" diyordu, neshi kabul etmiyordu, ben bunu yirmi sene evvel biliyordum, neshi kabul etmediğini, velakin millete diyemiyordum, çünkü adam seninle beraber konuştuğunda: "Ne delilin var?" diyecek.

Ama şimdi çıktı tv'ye, baklayı ağzında çıkardı. Ben de size şimdi doğruları söylüyorum, bu kadar ayet inkar edilmiş oluyor, şimdi bunları dinleyen adamlar, kimse dememeli ki:

"Bu adam hocadır, efendim büyük bir alimdir, kültürlüdür, şucudur, bucudur" ee, "Belki bunun bir bildiği vardır" denemez, çünkü ayete karşı konuşana böyle denemez.

Allah mı doğru konuşuyor, bu mu doğru konuşuyor?! Git verdiğim ayetlere, Kur'an'a bak, Kur'an'da bulamazsan gel bana, istersen diyanetin mealine bak, çünkü mealler doğru yazıyor, beni alakadar etmez.

Ben söylüyorum bir ayet var diye, Kur'an orada duruyor, mealler de duruyor...

Şimdi gelelim, bu Yahudi Hristiyanlarla, Şi'i'lerle ve Vehhabilerle ilgiliüç tane vasiyetim var. Şimdi ben: "Vasiyetim var" deyince düşündüler ki: "Hoca yakında ölecek heralde."

(Sayfa 18)

Kimileri de dediler ki: "Kurtulacağız ondan", kimileri de dedi ki:"Aa, acaba ölecek mi?" felan, ben o manada demedim, yaşayabilirim de, ölebilirim de.

Ben gaybı bilmem velakin bir gece Hızır Efendi'yi gördüm, bir gece Bayram Efendi'yi gördüm, bir gece Hasbi Efendi'yi gördüm, baktım bütün ölülerle iyi geçiniyorum, belki de giderim şimdi.

Ölü rüyaları çok görüyorum, ondan sonra da kalkıyorum, tabire bakıyorum sarılırsa şöyle olur, ölü sana bir şey verirse böyle olur, sen ona verirsen şöyle olur felan, şimdilik idare ediyorum yaşıyorum.

Velakin üç şeyi vasiyet ediyorum, Adapazarlılar..! Si de çok mübarek bir alemsiniz, ben gelince geliyorsunuz, ben gelmeyince beni hiç aramıyorsunuz, sizden de davacıyım. Benim sizde hakkım var, ben yirmi sene geldim buraya, on beş günde bir, yirmi sene ben buraya devam ettim, çoluğunuzda çocuğunuzda hakkım var, herkesin şuurlanmasında hakkım var, payım var.

Efendi Hazretlerimin tabi hepimizde hakkı var, o bizi gönderdi buralara.

(Sayfa 19)

Geldim ama şimdi ben gelmediğim zaman Fatih'te benim her perşembe sohbetim var, kandil olur, bayram olur, hiç aramazsınız sormazsınız ama hakkım var diye ben helal ettim tabi, ahirette hak hukuk arayacak değiliz birbirimizden, ama mesele nedir?

Bari bu internetlerle, radyolarla bir düğme kadar yakın olduk, şimdi bari onları dinleyin, sizin karınız olsun.

Bir şey istemiyorum ki ben sizden, bana gelip de: "Köy yumurtası getirin, Karasu'dan tereyağı getirin" demiyorum ki. Böyle bir şey diyor muyum size?!

Zaten safrayı aldırmışım, yumurta dokunur, kolestrolüm var, tereyağ dokunur, hiçbir şey lazım değil, o zaman diyorum ki şu sohbetleri dinleyin, gelemiyorum internete koyuyorum onu dinleyin ne yapayım? Gelirim gelemem.

Şimdi üç vasiyetimin birincisi, bu üç vasiyetimi iyi tutun, ben ölürüm kalırım... Gençlere vasiyet ediyorum, bu gençler sahip çıksın benim sohbetlerime, cd'lere ve kasetlere, o internetlere sahib çıkılsın ve bu hizmetler yürütülsün, şu anda bu teknoloji ile sohbetler yüz sene korunabiliyor.

(Sayfa 20)

O arada da daha ne teknolojiler çıkar zaten dünyanın da ömrü orada biter velakin şimdi Hazreti Mehdi hakkındaki bütün yaptığım sohbetler, konuşmalar toplandı baskıya çıkacak.

Hazreti Mehdi'nin ne zaman çıkacağını, vasıflarını tek tek beyan ettim, bundan sonra önümüze "Ben Mehdiyim" diye gelen, sapıtan çok insan olacak, onun için onların hepsini de beyan ettim, sekiz sohbet ve de on-on beş saatlik sohbettir, bütün bunlar çıkacak, bunları takib edin ve bunları muhafaza edin dinleyin-dinletin.

Ben size demek istiyorum ki ölürken sizin de vasiyetiniz olsun. Çoluk çocuk başınıza toplanınca: "Aman oğlum şu arsayı sen al, şu evi sen al, bak şurada bir şey görmüştüm onu da sen al, çıkarın ha.." diyeceğinize, bunlarla uğraşacağınıza Ya'kub (Aleyhisselam)ın oğullarına vasiyeti gibi, tam ölüm döşeğinde dedi ki:

(Ya beniyye innallahes dafa lekümü'd-dine fela temütünne illa ve entüm müslimün)

"Oğullarım! Allah size din seçti, Allah size İslam'ı seçti.

(Sayfa 21)

Bütü peygamberlerin dini İslam'dır.

(Fela temütünne)

Aman sakın ölmeyin benim evlatlarım, illa ölecekseniz,

(Ve entüm müslimun)

Müslüman olarak ölün benim evlatlarım, Müslüman olarak ölün." (Bakara Suresi: 132'den) Vasiyet bu!

Siz de çocuk-çoluğunuza ölürken benim şimdi yapacağım şu vasiyeti yapacaksınız, bu birinci vasiyet ne hakkındadır?

Bu memleketi yeniden misyonerlik faaliyetlerine alet ederek, malzeme ederek, mahal kılarak, milleti Yahudi ve Hristiyanların inançlarına haklılık nazarı ile baktırmak suretiyle, "Bunlar da cennete girecek" fikrini tutturmak suretiyle, "Nasıl olsa bunlar da cennete girecek" denecek ve o zaman Yahudi ve Hristiyanlığa geçiş çok kolay olacak.

Zaten Yahudilik paravan olarak Hristiyanlığı kullanır, Hristiyanlığa geçirir, Yahudiliğe geçilmez.

(Sayfa 22)

Bir insan dese ki: "Ben Yahudiliğe geçeceğim", Yahudiler onu kabul etmez, hahamlar da kabul etmez, derler ki,: "Senin anan Yahudi mi?" değil. O zaman da: "Anası Yahudi olmayanın dini olmaz" derler. Yahudilik ırk dinidir, önüne gelenin seçeceği bir din değildir. Yahudinin paravanı kimdir? Hristiyanlıktır.

Şimdi bu diyalogçular çok güzel bir yöntm bulmuşlar, içlerinden ileri gelen bir ağabeylerinin fetvası, önce Müslümanlar girecek, sonra Hristiyanlar girecek cennete, sonra da Yahudiler girecekmiş, babasının çiftliği gibi sokuyor, parselasyon yapmış. Ondan sonra adama: "Avcılar kulübüne bile üye olmadan girilemiyor" diyorum.Bu cennet senin babanın çiftliği mi?!Bizim Fatih'te bir yer var, o Kumrulu Mescid'den çıkıyorum, Fatih Camii'ne giderken yazıyor orada kapıda "Avcılar Kulübü" diye, ben de: "Bana ne diyorum" tabi, altında da yazıyor ki: "Üye olmayan giremez" Yahu bedava üye yapsan girmem zaten amma yani bu memlekette en ufak bir derneğe bile üye olmayan giremiyor da Allah'ın cennetine Yahudi-Hristiyan ne kadar dinsiz kitapsız varsa hepsini dolduruyorlar.

(Sayfa 23)

Burada başka maksatlar var, şimdi size diyorum ki: "Size vasiyetim olacak bu ders, çocuklarınıza da vasiyetiniz olsun."

Ne olsun? Ölürken bile son sözünüz: "Aman yavrum! Bu Yahudi ve Hristiyanların dinine haklılık nazarıyla bakan ve onlar da cennete girecek diyen hocalara, din adamlarına, cemaatlere ve cemiyetlere çok dikkatli bak, seni gavur ederler evladım! Aman, İslam üzere ölmen için sana vasiyet ediyorum" olsun. Bu vasiyeti yapacaksınız inşaallah.

Birinci mesele nedir? Türkiye'nin önünde ben üç tane tehlike görüyorum. Türkiye'de derken Türkiye'deki Müslümanlar hakkında.

Çünkü herkes hakkında bu tehlike olmayabilir, her türlü vatandaş vardır, Ermeni vatandaş vardır, Yahudi vatandaş vardır, bu dediklerim onlar için bir tehlike olur mu? Olmaz.

Milletin bir kısmı Hristiyan olsa, Ermeni vatandaşa bunun bir tehlikesi yok ki, değil mi?!

Ben bu tehlikeyi kimin hakkında görüyorum, Müslümanlar hakkında ama Türk vatandaşınınyüzde doksan küsuru Müslümandır, onun için tehlike büyüktür.

(Sayfa 24)

Bu tehlike aynı zamanda vatanın bölünmesiyle de alakalıdır. Çünkü eğer o tarafta misyonerlik tutturursa onun arkasından iki şey gelir, bir; Van, Kars gibi yerlerde Ermenilerin hedefleri var, iki; Urfa'ya, Harran'a kadar İsrail projesinde Yahudinin çok büyük bir haritası var ve bu haritalar zaten şu an Amerika'da bile asılmış gösteriliyor.

Onun için benim bu konuşmalarımın doğruluğunu anlasalr yöneticiler ve ilgililer, bana madalya takarlar, madalya lazım değil de, benim bu konuşmalarımı her yerde ders yaparlar. "Bu adam; yarın bu vatanın bölünmesi nereden olur, bu tehlikeli işi şimdiden ileriyi görüp söylüyor" derler.

Ama anlamıyorlarsa da kendileri bilirler, sonra evvelce konuşanlardan çokları anlaşılmadı, şimdi ne ediyoruz, ah vah ediyoruz. Efendim Sultan Abdülhamid Han, cennet mekan Hazretleri Ehl-i Sünnet ve şeriat üzerine hassasiyet gösterdiği için ne dediler onun adına "Kızıl Sultan" dediler ve onu bütün millete kötü tanıttılar.

Bu işe hocalar da karıştı mı? Karıştı! Hocaların çoğu Sultan Abdülhamid Han'ın aleyhine konuştu.

(Sayfa 25)

Biliyorsunuz tahttan indirilirken hal' yazısını, indirilme yazısını Elmalılı Hamdi Yazır'a yazdırdılar.

Alimler ne dedi? Sultan Abdülhamid özgürlük vermiyor, kimseyi konuşturmuyor, herkese ters çıkıyor, hocaları susturuyor, şöyle, böyle...

Halbuki o Ehl-i Sünnet'in müdafaacısı idi, çünkü Sultan Abdülhamid'e karşı olan hocalar başta mason Abduh idi. Bunlar Mısır'da komiteyi kurdular, masonlara üye oldular, ondan sonra Sultan Abdülhamid'i devirmeden İsrail devletinin kurulamayacağını anladılar.

Hatta: "Bütün Osmanlının borçlarını silecek nakit para var" diye teklif ettiler, Filistin'den arsa istediler, Sultan Abdülhamid: "Vermem" dedi.

Ondan sonra Abdülhamid baktı ki tehlike olacak, hükümetin borçları var, Osmalı'nın borçlardan sebep İngiltere oralara el koyar ondan sonra bunlara verir diye gitti orayı şahsi parası ile satın aldı, şahsen aldı ki şahsi tapu oldu, şahsi tapu olunca devletin borcuyla uluslararası

(Sayfa 26)

hukukta el koyamıyorlardı, Sultan Abdülhamid bütün servetini Filistin'e verdi de: "Orası devletin borcu yüzünden yarın öbür gün Yahudinin eline geçmesin" dedi.

Ama velakin onu da aştılar, Sultan Abdülhamid'i de tahttan indirdiler, haritaları da değiştirdiler vesaire...

Şimdi burada Abduh gibi, Afgani gibi kasıtlı masonluk yapanlar da oldu, Bediüzzaman gibi, Elmalılı Hamdi Yazır gibi yanlış anlayanlar da oldu, kul kusursuz olmaz.

Herkesin bir yanlış anlama payı var, ama onlar sonra bu yanlışı kabul ettiler, bize vasiyet bıraktılar ve: "Aman dikkatli olun, Sultan Abdülhamid çok mübarek bir velidir" dediler.

Efendi Hazretlerimizin şeyhi, Ali Haydar Efendi Hazretleri: "Bize de baştan şeriatı yaşatmıyor diye onu kötü tanıttılar, fakat etrafını masonlar sarmış, onu da kıpırdatmıyorlarmış" derdi.

Kendisi huzur hocası idi, padişahların huzurunda ders okutan hocalara huzur hocası denir, padişah da perde arkasından dinler, Ali Haydar Efendi de huzur hocalarındandır.

(Sayfa 27)

Dört padişaha huzur hocalığı yapmıştır. Bir gün huzurda ders verirken:

(Vemel lem yahküm bima enzelallahu fe ülaikehümü'l-kafirun, fe ülaikehüm'z-zalimün, fe ülaikehümü'l-fasigun)

"Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyen yöneticiler kafirlerin, zalimlerin, fasıkların ta kendileridir" (Maide Suresi: 44, 45 ve 47'den) ayetlerini dizdi sıraladı, çok şiddetli bir konuşma yaptı. Sultan Abdülhamid de dinledi.

Sonra, Ali Haydar Efendi Fatih Camii'ne giderdi, Fatih Camii'nde sol köşede mahfil var, Hünkar mahfilidir orası. Onun altında otururdu, oradan da caminin bahçesine bakabiliyordu pencereden. Orada Kur'an okurdu, zikir ile meşgul olurdu, kırmızı bir fayton vardı, sarayın faytonu idi, o fayton kimi alır saraya götürürse geri sağ gelmezdi.

Ali Haydar Efendi baktı fayton gidiyor: "Allah, Allah, bakalım şimdi kime gidiyor? Allah yardım etsin" dedi.

Bir de baktı Kur'an okurken birazdan omzuna vurdular: "Buyurun" dedi.

(Sayfa 28)

Dediler: "Saraya kadar gidiyoruz", Aa meğer fayton bize geliyormuş" dedi, faytona bindi götürdüler.

Sultan Abdülhamid'in huzuruna çıkardılar ama perdenin arkasında duruyor, getirenlere dedi ki: "Hepiniz çıkın." Herkesi çıkarttı. Ali Haydar Efendi o zaman daha genç, Sultan Abdülhamid yaşlı, dedi ki: "Evladım yaklaş!" Yaklaştı, yaklaştı, tam yakına perdenin önüne geldi, perdenin önüne gelince perdeyi açtı.

Ali Haydar Efendi: "Açınca burun buruna geldik, ben de zannettim ki Sultan Abdülhamid bana kızacak huzur derslerinde niye bu kadar sert konuştun diye" derdi.

Halbuki: "Evladım, senin gibi şeriatçı hocalar benim etrafımda olsaydı, bu devlet-i aliyye bu hale gelmezdi, Allah senden razı olsun" dedi ve sonra da bir kese altın verdi. Ali Haydar Efendi o altınlar ile kaç tane camiyi tamir etti ve o kese hala tekkede duruyordu, İsmet baba tekkesinde, kesenin dışı yani. Efendi Babamız onun için: "Sultan Abdülhamid için çok kötü konuşurlardı, herkesin ona düşüncesi kötüydü, çünkü o zaman basın yine masonların elinde idi" derdi.

(Sayfa 29)

Masonların elinde bu gazeteler Sultan Abdülhamid'in aleyhine yazıyorlardı ama aleyhinde yazarlarken şöyle yazarlardı: "Şeriatçı değil, İslam2ı yaşamıyor, şöyle yapıyor, böyle yapıyor..."

Murat bardakçı geçen çıktı ne diyor: "Sultan Abdülhamid şarap içiyordu."

Allah Allah, Sultan Abdülhamid'i bırak, geçenlerde: "Fatih Sultan şarap içiyor" diyen adamın -Allah-u Ekber- yani bu dünyada ne bileyim ya, akli denge raporunu hiçbir akıl hastanesi veremez ya, ölçüm yapılamaz bunların aklıyla ilgili.

Yani Paygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) medh ediyor:

(Feleni'me'l-emiru emiruha)

"İstanbul'u feth eden komutan ne güzel bir komutandır" buyuruyor.

Şimdi zaten Yaşar Nuri de: "Ya bu hadisde hadis kritiği açısından sağlam bir hadis değil ama hadis çok evvelden kitaplara girmiş.

(Sayfa 30)

Sonra da İstanbul fethedilmiş, ne yapacağız şimdi hadis çıkmış yani, hadis sakat diyeceğim ama çıktığı için bir şey diyemeyeceğim" dedi.

Allah Allah adamlardaki mevzuları görüyor musun? Televizyonlarda konuşuyorlar, ondan sonra: "Ama şarap içtiğinde şüphe yok" dedi. Şimdi Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Bu ne güzel komutan" buyuruyor.Koca Emevi halifeleri İstanbul'u fethetmek için yola çıkmışlar: "Fethedemezsek geri dönmeyeceğiz" demişler, yollarda ölmüşler, Mercidabık'da türbeleri olanlar var, geri dönememişler, İstanbul'u fethedemedikleri için bu kadar insan yola çıkmış.

Eba Eyyub el-Ensari gelmiş, sahabiler gelmiş, İstanbul'un civarına ve sınırlarına İbni Abbaslar gelmiş, İbni Ömerler gelmiş, Hazreti Hasenler gelmiş, Hazreti Hüseyinler gelmiş, Eba Eyyub el-Ensari zaten kalmış, Ebu Şeybe el-Hudriler gelmiş, Abdullah ibni Zübeyirler gelmiş, bu kadar sahabe İstanbul'a gelmiş.

Hiçbirine nasib olmayan güzel komutanlık Fatih Sultan'a verilmiş, nasib olmuş.

(Sayfa 31)

Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in medhini almış, bir de şarap içiyormuş!!!

Ya ben böyle bir şey görmedim, onun için ben mecburen gündemi takib edip sizlere de doğru bilgileri aktarmak durumunda kalıyorum, çünkü bizim milletimiz bir acayip, neden?

Kendisi şarap içtiği için: "Fatih de şarap içiyor" demesi lazım ki, kendine şarapçı arkadaş arıyor, bu sefer millete diyor ki:

"Niye bu kadar ürkütüyorsunuz bu milleti canım, çok normal, şarap içiyor diye kötü bir adam mı Fatih? Hayır büyük adam, Abduljamid de büyük adam, deha, şöyle böyle, ama şarap içebilir, niye bunu yanlış anlıyorsun."

Yani ne demek? Şarap içmek çok normal, biz de içsek biz de büyük adamız ama zarar etmez, sen onu anlamıyor musun?

Şimdi bugün konuşacağımız mesele ne? Bu fakirin konuştukları da yarın öbür gün inşaallah doğru çıkmaz, inşaallah benim korktuğum tehlikeler başımıza gelmez.

Ama bugün de bana yanlış bakanlar yarın arkamdan: "Bu adam işi anlamış" derler ama iş işten geçer.

(Sayfa 32)

Nasıl İsrail Filistin'e kümelendi, Arapları da sürmeğe başladı, daha bizim sınırları bile zorlamağa başlıyor, Irak'ta zaten Amerika var, terörü körüklüyor, 35 senedir bu terör devam ediyor bunun arkasında dış güçler olmasa devam edebilir mi?! Edemez.

Dış güçler de kim var? En başta İsrail var, hatta alıyorlar pkk'lılara eğitim yaptırıyorlar, biliyorsunuz Yunanistan'da pkk kampları çıktı, arıyorsun arıyorsun, hep arkası nereye varıyor, Yahudiye.

Çünkü Yahudi Türk milletini sevmez, Türkiye'deki çoğu vilayetlerde gözü var, planları Urfa'ya kadar geliyor, paravan şirketler var, bütün Harranbölgesini, Gap bölgesini satın alıyorlar.

Adamın adı Türk, şirket onun üstünde görülüyor, arkası Yahudinin elinde, Filistin nasıl bu hale geldi, orayı aldılar, burayı sattılar, sonra devlet oldular, şimdi burada; bir rüya, zuhurat görmeye lüzum yok, tecrübe konuşuyor, tarih konuşuyor. O zaman ibret alacağız!

Şimdiki konu ne? Şimdiki konu bu Yahudi ve Hristiyan diyaloğunun şu an geldiği nokta ve geleceği nokta.

(Sayfa 33)

Şimdi efendim ben size dedim ki: "Bu hususta bir kitap çıkacak." Neyse kitabı çıkarttık, kitab 480 sayfadır, adı "' Yahudi ve hristiyanlar cennete girece diyenler' cennete giremez."

Kim derse ki: "Cennet'e girecek", -tabi Müslüman olmadan- bu kişiler cennete giremez, kesin mi? Kesin.

Çünkü Yahudi ve Hristiyanlar cennete girece diyenler ne olur? Kesinlikle kafir olur, rahmetli Göktaş Efendi: "Stalin gibi kafir olur" derdi, ayet okuyorum sana esteizübillah:

(İnnellezine keferu min ehlil kitabi vel müşrikine fi nari cehenneme halidine fiyha)

"İster kitapsız müşrik olsun, ister kitaplı Yahudi-Hristiyan olsun, benim peygamberimi, dinimi, kitabımı inkar eden kafirler cehennem ateşinde ebedidirler." (Beyyine Suresi: 6'dan)

Kitabın kapağında da ilk ayet bu, burada dört hocayla buluştuk, 150 sayfayı ben yazdım, benim bölüm bitti bir kitap, ondan sonra Mehmet Talu Hoca'nın bu hususta beyanları vardı, ondan aldık izniyle, adını koyduk.

(Sayfa 34)

Şimdi burada meseleler var, ben kimseyle uğraşmadım, velakin birkaç tane isim geçti, Hayrettin Karaman'ın birkaç yerde reddiyesini yaptım velakin Ahmet Şahin:

"Yahudi ve Hristiyanlar ile amentüde ittifakımız var ve Muhammedur Rasulullah lazım değil, imanda kemal mertebesidir, ona inanmasa da iman etmiş olur, Muhammedur Rasulullah'sız iman olur" diyor.

Yahudi ve Hristiyanın amentüsü ne ise bizimki de aynı imiş! Ahmet Şahin öyle diyor, Talu Hoca ondan bahsediyor, onun bölümünde hangi kitabın, hangi gazetede, hangi sayıda, hangi sayfasında olduğu yazıyor.

Talu Hoca bunun üzerinde durmuş, bayağı güzel. Hüseyin Avni Hoca İzmir'de, Efendi Hazretleri'mizin yetiştirdiği alimlerden çok kıymetli bir alimdir, o da Hayrettin Karaman ile uğraşıyor: "Sen ne yapıyorsun, ne demek istiyorsun" böyle ona cevaplar veriyor, onu iyice köşeye sıkıştırmış.

Ahmet Aksoy Hoca Efendi de çok güzel yerlerden yakalamış, bunları sıkıştırmış.

(Sayfa 35)

Ali Eren Hoca biliyorsunuz Akit'in yazarlarından fakat Akit'in yazarlarının hepsi Ehl-i Sünnet değil, efendim Milli Gazete'de de böyle Ehl-i Sünnet olmayan sıkıntılar çıkıyor.

Şöyle "Bu gazete Ehl-i Sünnet'tir"diyebileceğim bir gazete yok, yazara göre, bir bakıyorsun bir tanesi doğru yazıyor, ötekine bakıyorsun yanlış yazıyor. Onun için artık orada ilim lazım, Ali Eren Hoca, o da burada çok hassas davranmış, Süleyman Efendi Hazretleri'nin talenelerindendir, bizde cemaat taassubu yoktur, tasavvuftaki meşrep başkadır, Ehl-i Sünnet'teki ittifaklarımız başkadır.

Ben Ehl-i Sünnet olan herkesi birliğe çağırıyorum, hangi hocaefendi'nin cemaati olursa olsun, Süleyman Efendi'ye bağlı, Mehmet Zahid Efendi'ye bağlı, Bediüzzaman Hazretleri'ne bağlı, Adıyaman'a bağlı, neresi olursa olsun, Ehl-i Sünnet'tir hepsi, bu konuda ayrılık yoktur.

Çarşaf giyen bir kadın: "Yahudi ve Hristiyanlar cennete girecek" dese, öbür kadın da çırılçıplak geziyor ama: "Yahudi ve Hristiyanlar cennete giremez" dese, itikad bakımından hangisi üstün? Benim nazarımda, imanı olan üstün.

(Sayfa 36)

Çünkü çarşafla iman tamamlanmıyor ki, yani birisi şalvarlı ise, çarşaflı ise, sakallı ise illa o tamamdır diyemeyiz ki, ilk önce kafadaki itikad, itikattan sonra ameldeki takvalık, itikadı düzgün olmazsa ee ne olacak, şimdi mesela nice kapalılar var, şunlar var bunlar var, efendim ne görüşler var.

Başı örtülü, kapalı, abaye giymiş ama: "İslam'da recim yok" dese ne olur? Yani: "Peygamberin uyguladığı hüküm yok" dese ne olur?!

Onun için şimdi biz burada seçici olacağız, burada biz İslamiyetin, Ehl-i Sünnet'in genel fikirlerini konuşuyoruz, cemaat taassubumuz yok, diyelim ki, Ali Eren Hoca'nın sakalı var mı? Yok, Ahmet Şahin'in sakalı var mı? Var, Hayrettin Karaman'ın sakalı var mı? Var. Hangisi üstün? Burada sakal kurtarır mı adamı?! Asla!

Niye? Ahmet Şahin'in sakalı var ama diyor ki: "Muhammedur Rasulullah şart değil, ona inanmadan da olur, amentümüzü gavurlarınkiyle aynı" diyor.

Hayrettin Karaman'ın sakalı var, sakalı var ama ne diyor biliyor musun? Reddiye yaptım ona da. (Bu kitap daha sonra basıldı.)

(Sayfa 37)

"İslam'ın hedefi insanları Müslüman yapmak, Kur'an'ın hedefi insanları Müslüman yapmak değildir" diyor, "Din özgürlüğünü sağlamaktır, herkes istediğini yaşasın" diyor.

İslam bunu istiyormuş ve Hayrettin Karaman: "Bugün Yahudi ve Hristiyan olup da Peygamberimizin dinine, İslam'a girmediği halde kafir olmayanlar da var, cennete girmeyenler arasında birçok müslüman olmayacaklar var" diyor.

Bunlar hep Hayrettin Karaman'ın sözlerini alan kitaptan, "polemik değil, diyalog" isimli kitaptan. Ben bu kitapta hepsinin sayfasını verdim, gidin okuyun, çünkü bana (iftiracı) Yeni Şafak gazetesinin köşesinde: "Ahmet Hoca biliyorsun ki ahirette hesap var, bana iftira atma, dikkat et" diye yazdı.

Ben de onun kitabını okumuştum, dedim bir daha okuyayım, belki yanlış anladım, bir daha okuyunca başka belalarla karşılaştım, bu sefer onlara da reddiye yazdım, kitap burada, bu kitap konuşacak, aramızda kitap konuşacak, ben ayetleri, hadisleri yazdım, hepsini yazdım.

(Sayfa 38)

Şimdi oradaki meseleler, hepsi sizin kafanızda kalmaz kitap şart, bir de insanlara bunu belgeli sunmamız lazım, çünkü adam: "Nerede yanlış yaptı diyor, adam da bana telefon ediyor, ne oldu? "Hoca efendi, ya bendedim ki bu Hayrettin Karaman yanlış yaptı, nerede yanlış yapmıştı?"

Ya mübarek bu yemek tarifi mi, kadın kadına: "Kaç tane soğan doğrayacaktım" diye telefon eder ya, böyle sorulmaz ki.

Mübarek adam biz bu kitabı niye yazdık, kaç geceler uyumadık? Biz burada belgelerimizi sunuyoruz, belgesiz konuşmuyoruz. Bu kitap dört hocanın da telifidir. İsteyen kısmen yani benim bölümümü ya da diğer hocaların bölümünü basıp dağıtabilir, kimseden hak helallik istemenize lüzum yok, bütün hocalar haklarımızı ümmete verdik.

Ancak satarsanız mesul olursunuz, şimdi satan hak yemiş olur ama ben dağıtacağım diyen istediğini dağıtır, istediğini fotokopi yapar, hediye eder, anladınız mı* Satan hak yemiş olur, dağıtana izin var istediği kadar, kitabın başında da yazdık.

(Sayfa 39)

Şimdi burada bütün bu fitne nereden çıkıyor? Bakın gözlük çıkaralım yakını görmek için, Bakara Suresi 62. ayet-i kerimesinde ne diyormuş: "Yahudi-Hristiyanlar cennete girecek" diyormuş.

Bakın bakalım ne diyor, ben buna kitabın 9. sayfasında başladım, mana verdim, çünkü buraya aldananlar ne diyor: "Yahudiler iki şarta inansa kurtarır."

Halbuki Hayrettin Karaman kendisi kitabında söylüyor: "Kur'an'da bir ayeti ele alarak mana verirsen yanlış olur, o husustaki bütün ayetlere bakmak lazım" diyor, doğru diyor.

Peki niye burada onu yapmıyor? Burada iki şart koşuyor ama öbür ayette ne şart var:

(Ve meyyekfür billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rusülihi velyevmil ahiri fegad dalle dalalem baida)

"Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe, kaç etti 5 mi? Bunlara inanmayan cennet yolundan sapıtmış olur" (Nisa Suresi: 136'dan) buyuruyor Allah-u Teala.

(Sayfa 40)

Peki bu ayeti niye görmüyor? Öbür ayette ne buyuruyor Allah-u Teala:

(Ve galü leyyedhulel cennete illa men kane hüden ev nesara, tilke emaniyyühüm, gul hatü bürhaneküm in küntüm sadigin, bela men esleme vechehü lillahi)

"Yahudiler dedi ki: 'Ancak biz cennete gireceğiz',Hristiyanlar dediler ki: 'Ancak biz cennete gireceğiz', (Allah da buyurdu ki:) 'Hiçbiriniz giremeyeceksiniz, kendini Allah'a teslim eden Müslümanlar girecek'" (Bakara Suresi: 111, 112'den) buyuruyor.

Bunu niye görmüyor? Demek ki ayetler bir bütündür, Bakara Suresi'nin 62. ayeti:

"Yahudi ve Hristiyanlar cennete girecek" demiyor, zaten Allah'a inanmanın içinde ne var? Bütün buyurduklarına inanmak var, ee onlar inanıyorlar mı?!

Burada çok iş var, bunu güzelce okuyacaksınız inşaallah, ben daha neler söyledim adama, burada başka ayetler ve hadisler de almışım, mesela:

(Sayfa 41)

(Gatilüllezine la yü'minüne billahi vela bil yevmil ahiri vela yuharrimune ma harramallahu ve resulühü vela yedinüne dinel hakki minellezine ütülkitabe)

Bu nerede Tevbe Suresi 29. ayetinde Allah-u Teala buyuruyor ki: "Allah'a ve ahiret gününe inanmayanlar ile savaşın."

Şimdi burada eğer iki şart geçseydi burada da bırakacaktık ama peşinde ne buyuruyor: "Allah'a ve ahirete inansa yetmez, Allah'ın ve Rasulü'nün haram kabul ettiklerini kabul etmeyenlerle de savaşın" yetmedi: "Hak din olan İslam'ı din olarak kabul etmeyenlerle de savaşın" ama hoca o kitapsızları söylüyor, bak ayet ne diyor: "Kitap verilenlerden" diyor, bulmuş muyum damarı? Peki.

Buhari hadisinde Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ne buyuruyor:

(Ümirtü en ugatilennase hatta yeşhedü el lailahe illallahü ve enne muhammeden rasülullahi ve yukimussalate ve yü'tüzzekate)

(Sayfa 42)

"Ben insanlar ile cihat etmekle emrolundum, ne zamana kadar? Allah'tan başka ilah olmadığını kabulleninceye kadar, yetiyor mu? Benim de Rasülullah olduğuma şahitlik edinceye kadar bu cihad durmaz."

Sen nasıl diyorsun ki: "Muhammedur Rasülullah lazım değil" sen nasıl diyorsun ki: "Allah'a inansa yeter." Ondan sonra: "Peygambere yalancı demese yeter" diyorlar.

Hadisin devamında ne diyor: "Namazı hakkıyla kılıp, zekatı verinceye kadar onlarla savaşacağım." Bu ne demek: "Müslüman oluncaya kadar" demek.

Bir de Ebubekir Karlıağa var bunlarda, ilahiyatçı, bu da ne diyor biliyor musun? "Allah kendine inanmaya bakar, inan da nasıl inanırsan inan, ortağı varmış, karısı varmış, kızı varmış, o O'nu alakadar etmez" diyor, az daha: "Herkes cennete girecek" diyecek. "Budist de olsa girecek" diyor.

Onun da lafını Talu Hoca bulmuş, Talu Hoca onun Hürriyet'te konuştuğu bu konuyu: "Felan sayfa, felan sayfa" diye yazmış, bu kitapta hepsi var.

(Sayfa 43)

Şimdi gelelim vaaz çok, Bakara Suresi'nin 62. ayetini yanlış tefsire ilk Süleyman Ateş başladı: "Yahudi ve Hristiyanlar cennete girecek" dedi, Efendi Hazretleri o zaman ne dedi? "Şimdi bir ateş çıktı ortalığı yakıyor" dedi.

O zaman geldiler Efendi'ye: "Biz bunun mealini aldık ne yapalım" dediler, "Yakın" buyurdu "Yakın."

Şimdi o mealde bunu söylüyor, o zaman Hayrettin karaman buna reddiye yaptı ve: "Böyle olmaz" dedi. Yirmi sene sonra onu da o çizgiye getirdiler, ben şimdi korkuyorum yirmi sene sonra bizi de hangi çizgiye getirirler diye.

Allah'a kendim arzuhal ediyorum: "Ey benim Allah'ım eğer bu yoldan ayrılacaksam, Ehl-i Sünnet'ten ayrılacaksam, eğer taviz vereceksem, Rabbim bunları görmeden imanla canımı al" diyorum Allah'ım. (Amin)

Ben Müslüman Olarak ölme derdindeyim, ama kalpler Allah'ın elinde, kimin ne yapacağı belli olmaz, yarın öbür gün ben sapıtır da aksini söylersem, sakın bana da inanmayın, benim bu dediklerim muteberdir. Çünkü herkesin neyi var? Sapıtma payı var, peygamber değiliz biz.

(Sayfa 44)

Kalp kayar, bak ne hocalar gitti, demek ki teklifler cazip geliyor, ne oluyorsa bilmiyorum, bunlar böyle mi konuşuyorlardı yirmi sene evvel? Hayır.

Niye bugün bu hale geldiler? Din mi değişti, onlar mı değişti? Din değişmedi, onlar değişti, çünkü onların eski konuştukları bunlar değildi, yarın bizim de ne olacağımız belli değil, onun için vasiyetim olsun, bu sözlerimi alın, muteberi bu.

Elmalılı Hamdi Yazır bu hususta çok yoruldu, Allah rahmet eylesin, öyle bir yazmış ki meseleyi, şimdi bunlar en çok hangi tefsiri tutuyorlar? Elmalılı'yı tutuyorlar. Bu diyalogçular, hep onu tavsiye ediyorlar ben bu hususta Elmalılı'nın ne dediğinin hepsini yazdım, bak 51. sayfada Elmalılı'nın 69. ayetten almışım.

Elmalılı diyor ki: "Zaten bugün Yahudi ve Hristiyanlardan Allah'a inanan yok ki." Sen bir de iki şarttan bahsediyorsun, Allah'a gerçekten inanmak, kamil sıfatlarla muttasıf olup, noksan sıfatlardan münezzeh olduğuna, önce ve sonra indirdiği bütün kitaplara ve gönderdiği bütün peygamberlere ve onlara indirdiği her hakka ve hükme gerektiği şekilde inanmaktır ki; Allah'a gerçekten inanan bunların hepsine inanmıştır.

(Sayfa 45)

Elmalılı diyor ki: "Bu zamanda Yahudilerden ve Hristiyanlardan inanan yık."

Se iki şart diyorsun, daha birinci şartta takıldın. "Çünkü Allah'a gerçekten inanan bunlara inanır" diyor, aldın mı ağzının payını, hem de Elmalılı dedi, ben demedim.

Evet benim üçüncü başlığım; Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in Allah'ın Rasulü olduğuna inanmanın, Allah'a imanın şartı olduğu, ona inanmayanın Allah'a da iman etmiş olmayacağı, öyle bir delil buldum ki, nerede biliyor musun? "Buhari"de. Ne diyor biliyor musun?

Birisi Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e geldi ve "Ya Rasulellah!" -O zaman cahiliyye devrinde savaş yapmıyorlar- "Bize bir şey buyur da cennete girelim" dedi.

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de buyurdu ki:

((Amüruke bierbeati eşyae en tü'mine billahi vahdehü))

"Sana dört şey emrediyorum, bir olan Allah'a iman edeceksin" tamam tamam dedi.

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sordu:

(Sayfa 46)

((Eta'lemü mel imanü billahi vahdehü))

"Bir olan Allah'a iman nedir bilir misiniz?" Dediler ki: "Allah ve Rasulü bilir."

Bir olan Allah'a iman nedir? Dinleyin:

((Şehadetü ellailaheillallahu ve enne muhammeder rasülullahi))

"Bir olan Allah'a iman Allah'tan başka ilah olmadığına ve Hazreti Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna inanmaktır."

"Bir olan Allah'a inanmak nedir, biliyor musun?" diyor, tarif ediyor. Bir olan Allah'a inanmanın tarifi ne imiş, açılımı ne imiş? Eşittiri ne imiş? Muhammeder Rasulullah'a da inanmakmış, Muhammedur Rasulullah'a şahitlik etmeden bir olan Allah'a iman olamazmış, hadis konuşuyor, o zaman sen nasıl Yahudi'nin Allah'a imanı var diyorsun?!

Böyle bir şey olabilir mi?! Evet, Allah'a iman, ahirete iman, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanmakla beraber olur, ayrı olmaz.

Çünkü Allah-u Te'ala ne buyuruyor Kur'an-ı Kerim'in bir çok ayet-i kerimelerinde, de

(Sayfa 47)

min okudum: "Kim Allah'a, meleklere, kitaplara, peygamberlere ve ahirete küfrederse..." Bunlar iman şartları, kesin beraberdir.

Peki ondan sonra ne diyormuş 62'de, ameli salih işleyen Yahudi ve Hristiyanlar, kim bunlar? Köpek bakanlar, hani evlerinde köpek bakanlar varya, şimdi bu Hayrettin Karaman ne diyor biliyor musun? Diyor ki: "Şu andaki Tevrat ve İncil'de yazılan iyi amelleri yapan Yahudi ve Hristiyanların ameli, amel-i salihtir."

Allah Allah, Halbuki Allah ne buyuruyor:

(Gul ya ehlel kitabi lestüm ala şey'in hatta tükimü't-tevrate ve'l-incile vema ünzile ileyküm mir rabbiküm)

"Ey kitap ehli! Sizin yolunuz yol değil, dininiz doğru değil, ne zamana kadar, Tevrat ve İncil'i hakkıyla yaşatıncaya kadar.

Çünkü ben Tevrat'ta ve İncil'de ahir zaman Peygamberimi göndereceğimi bildirdim, o zaman ne lazım, Rabbinizden size indirilen Kur'an geldi, onu tasdik edin, onlar da onu haber verdi, şimdi Kur'an'ı yaşamadan dininiz din değil." (Maide Suresi: 68'den)

(Sayfa 48)

Ne olacak bu ayet, Maide Suresi'nin 68. ayet-i kerimesi?! Ondan sonra efendim, Ehl-i Kitab'ın yaptıkları iyi ameller ahirette sevap kazandırır mı? Verin fetvayı, kazandırır mı? "Evet kazandırır" diyor adam.

Ben de ayet okuyorum, estaizübillah:

(Meselüllezine keferu bi rabbihim a'malühüm keramadinişteddet bihi'r-rihu fi yevmin asif)

"Kafirlerin amellerine gelince, bunlar Efendimize Kur'an'a inanmayınca direk kafir oluyor" (İbrahim Suresi: 18'den), kafir olduğunun delili hangi ayet?

(Ve yüridüne ey yüferriku beynallahi ve rasulihi ve yekulüne nü'minü bi ba'zi'v-ve nekfürü bi ba'zi'v-ve yüridüne eyyettehizü beyne zalike sebila, ülaikehümül kafirune hakka, ve a'tedna lilkafirine azabemmühina)

"Kim ki benim ve peygamberlerimin arasını açmak ister, kim ki, şuna inanırım şuna inanmam der ve bu arada bir orta yol tuttur-

(Sayfa 49)

mak ister, işte onlar katıksız kafirlerdir" (Nisa Suresi: 150'den ve 151) onlara kafir demeyen de kafir, kafir demeyen de kafir.

Çünkü Alah kafir diyor, o da diyor ki kafir deme, "Biz kafirlere alçaltıcı azap hazırladık" buyuruyor Allah-u Te'ala.

Bunlar da diyor ki: "Cennete girecekler." Bu nasıl iştir ya Rabbi?!

Allah buyuruyor ki: "Kafirlerin yaptığı iyi amellerini ne yapacağım? Kasırgada savrulmuş kül gibi dağıtacağım."

O külden parça kalır mı?! Peki, bu nerede? İbrahim Suresi'nin 18. ayetinde.

Geldik öbür ayete estaizübillah:

(Vellezine keferu a'malühüm keserabim bi giatiy yahsebühü'z-zam'anü maen)

"Kafirlerin iyi amelleri sadaka verse, yetim baksa, çıplağı giydirse, iyi ameline karşılık dünyada Allah ona huzur verir, hastalık vermez.

Allah ona dünyada karşılığını verir, ahirette sevabı kalmaz, onların ahiretteki durumu nedir?

(Sayfa 50)

Uzaktan serabı su zanneden gibi, su beklentisi ile yanına gider, yanına gittiğinde de ortalığı bomboş bulan ve umduğunu bulamayan kimsenin haline benzer." (Nur Suresi: 39'dan)

Ne buyuruyor Allah-u Teala estaizübillah:

(ve kadimna ila ma amilu min amelin fecealnahu hebaem mensüra)

"Kafirlerin iyilikleri heba olmuştur." (Furkan Suresi: 23) O zaman onlar Kur'an'ı yalanlıyor, Allah da buyuruyor kibütün amelleri mahvoldu, ne sevap iyilik yaparlarsa yapsınlar.

Bunların hepsini inceleyin, ben hepsini okuyamıyorum burada vakit yetmez, evet, Elmalılı Hamdi Efendi'nin burada çok güzel bir malumatı var, bunları italik yazı ile farklı şekilde yazdım, tırnak açtım kapattım, hiç yorum katmadım, onlardan okursunuz. Alusi Hazretleri'nin güzel bir malumatı vardır, böyle başlık başlık yazdım.

İman şartları kaçtır? İman şartları altıdır. Hayrettin Karaman'a dediler ki: "Sen nasıl ikiye indiriyorsun." dedi ki: "Ben Müslümanlar hakkında ikiye indirmiyorum, Ehl-i Kitap hakkında ikiye indiriyorum, Müslüman altıya inanmak zorunda, Yahudi iki ile kurtarır."

(Sayfa 51)

Başlık attım "İman şartları Ehl-i Kitap hakkında da altıdır" hiç kimseye özel bir itikad veya iman şartı getirilmez, itikatta müsamaha yoktur, bu da 80. sayfada, bunları anlatıyoruz, burada çok ilimler var, ayetler dolu, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e inanmak cennete girmek için yeterli midir? Değildir, niye?

O'na uymak ve Kur'an'a uymak da şarttır, şimdiburaya dikkat, burada size büyük bir oyunun parçasını sergiliyorum, sizi kandırırlar, size derler ki: "Cübbeli yalan söylüyor, biz 'İnanmak şart değil' demedik, 'İnanmak şarttır, uymak şart değildir' dedik."

Şimdi burada sizi çuvallatırlar, ben bunu 83. sayfada başlığa çektim, izahat getirdim, şimdi dinleyin, Süleyman Ateş ilk meali yazdı: "Peygambere inanmak şart değil" dedi, herkesten de tepki aldı, ikinci baskısında işi çevirdi, ikinci baskıda da dedi ki: "İnanmak şart, uymak şart değil."

Şimdi buradaki fark ne? Fark şu, adam diyor ki, şimdi orada yazıyor Hayrettin karaman mesela: "Mıstır bilmem ne" diyor, bu gavurların adı aklımda pek kalmıyor, bu adam yatağının üstüne besmele asmış, Ali Bulaç da onu söylüyor.

(Sayfa 52)

Ali Bulaç da çok acayiptir, o da aynı kafadan, o da diyor ki: "Efendim onun yatağının üstünde besmele var", o da diyor ki: "O besmele asmıştı", bir de: "Muhammed'te de göksel ilham var" derdi.

Göksel ilham ne demek, Efendimize yalancı dememiş ya, peki yalancı dememek yeter mi? Yetmez.

"Ben Hristiyanlığı bıraktım, Müslüman oldum" diyecek. "Ben Yahudiliği bıraktım Müslüman oldum" diyecek, "Kur'an'a uydum" diyecek, eski dinindeki bütün adetleri ne yapacak? Terkedecek.

Abdullah ibni Selam Hazretleri Yahudilerin en büyük alimi idi, ne oldu? Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in sahabisi oldu, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e gitti, mucize soracaktı ki, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i görünce: "Yahu görmüyor musunuz?! Bunda hiçbir mucize olmasa manzarası söylüyor bunun peygamber olduğunu" dedi.

Hemen iman etti, Abdullah ibni Selam o zaman yahudilerde en büyük alim idi, Müslüman oldu, sahabi oldu, hadis ravilerindendir.

(Sayfa 53)

Sonra dedi ki: "Ya rasulellah! Yahudi heyetleri seni denemeye, seni imtihan etmeye geliyorlar." Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yeni gelmiş Medine'ye ya, bunlar da Medine civarında oturuyorlar, kaleleri var, Beni Kureyza kalesi, Beni Nazir kalesi geliyorlar Kurayzaoğulları, Naziroğulları, bakalım alametleri Tevrat'ı tutuyor mu, tutmuyor mu hesabındalar.

Abdullah ibni Selam: "Beni şu perdenin arkasına koy, benim kim olduğumu onlara sorarsın, ondan sonra ben çıkarım" dedi.

Geldiler heyetler halinde, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e sorular sordular, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cevapladı, onları uzun uzun "Ruhu'l-Furkan Tefsiri"nde birinci ciltte yazdık, hep sordular Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cevapladı, hepsini güzelce cevaplayınca: "Bunu peygamber olmayan bilemez" dediler.

Öyle sorular sordular yani, bir de Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in okuma yazması olmadığı halde, aynen Tevrat'taki gibi cevapladı: "Hep doğru söyledin" dediler.

Ama kıvırma payı aradılar: "Yahu bu vahiyleri sana kim getiriyor" dediler.

(Sayfa 54)

"Cibril getiriyor" deyince, "Bak şimdi bozuştuk" dediler, niye? "Cibril bizim düşmanımızdır, harpleri, zelzeleleri depremleri o yapıyor, Cibril Allah'ın sağında, Mikail solunda duruyor, bizim aramız Mikail ile iyi, o rahmet getiriyor, yağmur, bereket getiriyor, Cebrail de harpler zelzeleler getiriyor, zaten Mikail de Cebrail de ezeli düşmandır" dediler.

Bunu üzerine ayetler geldi:

(Men kane adüvvellillahi ve melaiketihi ve rusülihi ve cibrile vi mikale feinnallahe adüvvüllilkafirin)

"Kim Allah'a, meleklere, peygamberlere, özellikle Cebrail ve Mikail'e düşman ise, Allah da o gavurların düşmanıdır." (Bakara Suresi:98)

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de: "Çıkın gidin" dedi. Bu sefer dedi ki: "Size bir soru sorayım, Abdullah ibni Selam ile sizin aranız, irtibatınız nasıldır?" Dediler ki:

((Seyyidüna vebnü seyyidina))

"O bizim efendimizdir, babası da efendimizdir, içimizde en soylu odur."

(Sayfa 55)

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "O bana inanırsa siz de inanır mısınız?"

"Haşa, o senin gibi yalancıya inanmaz" dediler. O zaman Abdullah ibni Selam çıktı perdenin arkasından: "Ey Ehl-i Kitap, bütün ayetlerde yazan bu zat değil midir?" dedi.

"Niye bile bile gizliyorsunuz, ben iman ettim" dedi, bu sefer: "Sen ne rezil bir adamsın, bunun babası da böyle rezildi" dediler.

Yahudi, pazarlığı bir ayak üstü çevirdi, neticesinde bu işler bu hale geldi, kaç defa bunlar geldi, böyle soru sorup imtihan ettiler, şimdi Abdullah ibni Selam Müslüman olunca Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona ne dedi?

Cumartesi gününe tazim ediyordu, bir de deve sütü, eti yemiyordu, Yakup (Aleyhisselam)dan gelen haramlar, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Sen Müslüman oldun şimdi, cumartesiye tazim yok, cumaya tazim edeceksin, deve sütü de eti de helaldir, yiyeceksin, içeceksin" buyurdu. "O eski yahudilik adetlerini bırak" dedi.

Hiç iki din birden olur mu?! Hem ona hem buna olur mu?!

Ben sana inandım demekle olur mu?!

(Sayfa 56)

Uyacaksın, "Ben Müslüman oldum" diyeceksin ve İslam'ın gereklerini kabul edeceksin, yoksa kurtuluş yoktur, bunun ayeti var, Kur'an'da iki ayet var bu hususta onu da buraya yazdım, ona da dikkt edin, bak Allah-u Teala ne buyuruyor:

(Kul ya eyyühennasü inni rasulüllahi ileyküm cemia)

"Habibim insanlara söyle, tarafımdan ilan eyle, ey bütün insanlar, Yahudi ve Hristiyanlar da insan mı? İnsan, eğer onları insan olarak saymıyorsan, bağla hayvanat bahçesine, eğer insansalar buraya muhataptırlar.

Ey insanlar! Ben Allah'ın hepinize elçisiyim" (A'raf Suresi: 158'den) bitti, iş bitti.

(Vema erselnake illa kaffetellinnasi)

"Habibim! Biz seni kime gönderdik? Bütün insanlara." (Sebe Suresi: 28'den)

Bütün insanlara peygamber gelmiş, Yahudi-Hristiyan da insan, o zaman ona da gelmiş, o hala inanmayacak, ondan sonra cennete girecek, var mı böyle bir şey?!

(Sayfa 57)

(Vema erselna mir rasulin illa liyudaa biznillah)

" Ben peygamber gönderdiysem sadece inanın geçin demedim, Allah'ın izniyle itaat edeceksiniz diye gönderdim." (Nisa Suresi: 64'den)

İtaat etmeyen kurtulur mu?! Burada Süleyman Ateş'in ve sonra bunların çevirdiği işe dikkat! Bir adam, Yahudi veya Hristiyan, eğer Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) için: "Yalancıdır, sahtekardır, Kur'an uydurmadır" derse o cennete giremezmiş ama bir Yahudi veya Hristiyan: "O da doğrudur, Kur'an da haktır, ama ben Yahudilikte ve Hristiyanlıkta devam ediyorum" derse o cennete girermiş, giremez efendim, farkı fark ettiniz mi?

Çok büyük fark vardır, giremez, çünkü: "Ben Yahudilikte kalıyorum" demek Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hakkında: "Doğru söylemiyor" demekle eşittir.

Ayet-i kerimede ne buyruluyor: "Ey insanlar! Ben Allah'ın hepinize gönderdiği Rasulüyüm." (A'raf Suresi: 158'den) Sonra, peşine Allah-u Teala buyuruyor ki:

(Sayfa 58)

(Feaminu billahi ve rasülihinnebiyyil ümmiyyi)

"Ey insanlar! O Allah'a inanın, sonra da Rasulüne, hangi Rasulüne inanacaksınız?

Ümmi Peygambere (bak sonra karıştırmayın), o son Peygambere inanın." (A'raf Suresi: 158'den)

(Vettebiuh)

"İnanmakla kalmayın, ona uyun."

(Lealleküm tehtedün)

"Taki siz hidayet bulasınız."

Öbür ayette Allah-u Teala ne buyuruyor:

(Fellezine amenu bihi ve azzeruhü ve nasaruhu vettebeunnurallezi ünzile meahü ülaike hümül müflihun)

"Ona inanalar, (yetmez) ona destek çıkanlar (düşmanlarına karşıonun tarafında duranlar)ve ona yardım edenler, (yetmez) onunla birlikte indirilen Kur'an'a uyanlar, işte ancak onlardır felah bulanlar." (A'raf Suresi: 157'den)

(Sayfa 59)

Öbürlerine felah yok, inadın yetmez, "Yahudiliği bıraktım, Müslüman oldum" demek lazım, bu delile tutunduk inşaallah, bu noktada da sizi kimse saptıramaz.

Ama birileri çıkar: "Aa, acaba öyle mi, peygamberlere inanan nasıl cennete gitmeyecek?!" der, sen de bu sefer tav olursun: "Bak görüyor musun Cübbeli yanlış anlattı" dersin. Yanlış anlatmadım, o şart var, ama o yetmez, ondan sonra ne yapması lazım?

"Yahudiliği bıraktım, Müslüman oldum" demesi lazım, şimdi ben burada çok güzel delil anlattım, eğer sen doğrusun diye inanmak yetseydi kim cennete girerdi?!

Ebu Talib cennete girerdi, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in amcası, Hazret-i Ali'nin babası, ne kadar hizmet etti, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i ne kadar korudu, ama tam vefat edeceği zaman Ebu Cehiller başını sardı.

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de yanına geldi: "Amca! Bir Kelime-i şehadet getir" dedi. Buyurun:

((Eşhedü ellailaheillallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve rasulüh))

(Sayfa 60)

"Amca bir kelime-i şehadet getir, ahirette şefaat edeceğim, Allah'ın huzurunda da şahitlikte bulunacağım, bir duyayım" buyurdu.

Ebu talip ölüm döşeğinde durdu, durdu, çok güzel şair idi, arap edebiyatında zirve idi, dedi ki:

Velegad alimtü bienne dine muhammed

Min hayri edyanil beriyyeti dinen

Levlel melametü ev hizaru müsebbetin

Le vecetteni semhan bi zake mübinen

Fesda' bi emrike ma aleyke ğazazatün

Hatta üvessede fittürabi rahinen

Bu Ebu Talib'in ölüm döşeğindeki şiirleridir.

"Ben biliyorum ki Muhammed'in dini gibi din yok, En doğru din onun dinidir.

Tenkid olurum, kınanırım, ölürken korkudan atalarının dinini bıraktı diye arkamdan söver bunlar, bunların bana söveceğinden korkmasam yeğenim şimdi Müslüman olmuştum.

(Sayfa 61)

Ama bak ben şimdi yatakta yatıyorum, yarın toprakta yatacağım, ben toprağı yastık yapıncaya kadar, sen çınlat, tebliğine devam et, ben ölürüm de seni zayi ettirmem."

Ama şehadeti söyleyemeyince ne oldu?

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) çok üzülüyordu ama Allah-u Teala:

(İnna erselnake bil hakkibeşirav ve nezirav vela tüs'elü an eshabil cehim)

"Biz seni müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik, amcan da cehenneme giderse gider, Ben sana sormayacağım amcan niye iman etmedi diye, sen tebliğini yaptın" (Bakara Suresi:118) buyurdu.

(İnneke la tehdi men ahbebte)

"Amcanı çok seviyordun, Müslüman olmasını istiyordun ama sen hidayet yaratamazsın, sadece hidayeti anlatırsın." (Kasas Suresi:56'dan)

(Velakinnallahe yehdi mey yeşa')

(Sayfa 62)

"Allah dilediğine hidayet yaratır" (Kasa Suresi:56'dan) buyuruyor Allah-u Teala.

O zaman Ebu Talib öldü, "Buhari"de yazıyor, Hazreti Abbas sordu, Hazreti Abbas kimdir? Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in amcası, Ebu Talib'in nesi? Kardeşi, Hazreti Abbas Müslüman oldu biliyorsunuz Medine'de, çok hizmetleri oldu, başımızın tacıdır.

Hazreti Abbas dedi ki: "Ya Rasulellah! Amcan Ebu Talib seni çok korudu, muhafaza etti, çok çileler çekti senin için, ahirette ona bir fayda verebilecek misin?"

Buyurdu ki:

((Hüve fi dahdain minennari velevla ene lekane fidderkil esfeli minennar))

"Bana yardım ettiği için cehennemde onu özel bir yere koydular, cehennemde en hafif azabı o çekiyor, ama bana yardım etmeseydi cehennemin dibini boylamıştı."

Ama "Cennete girecek" dedi mi?! Yahu Ebu Talib cennete giremedi, sen kalkıp herkesi cennete sokuyorsun.

(Sayfa 63)

Hristiyanları cennete sokuyorsun, sen hangi kitabı okuyorsun?!

He, şimdi dur, mevzu çok, peki Yahudi ve Hristiyanlar kendi kitaplarına inanıyorlar mı?! Tevrat değiştirildi, İncil değiştirildi.

Tevrat'ta ne yazıyor, Tevrat'ta yazıyor ki: "Sana itaat etmeyen, hizmet etmeyenlerin karnını deşeceksin, hamileyse bile, hayvanlarını yakacaksın, ekinlerini yakacaksın." Böyle Allah kelamı olur mu?! Bunu kendileri uydurdu.

Allah-u Teala buyuryor ki:

(Ellezine yettebiuner rasulennebiyyel ümmiyyellezi yecidunehu mektuben indehüm fittevrati vel incil)

"Tevrat'ta da, İncil'de de, Yahudiler de, Hristiyanlar da ahir zaman peygamberinin sıfatlarını buluyorlar." (A'raf Suresi: 157)

Tevrat'ta da İncil'de de ne var?

Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) var. "Faraklit Faran'dan çıkacak" diyor, İsa (Aleyhisselam). Faraklit Ahmed demek, çok hamd eden manasına geliyor.

(Sayfa 64)

Allah-u Teala buyuruyor ki:

(Ve mübeşşiram bi rasuliy ye'ti mim ba'dismühü ahmed)

"Benden sonra gelecek olan peygamberin adı Ahmed olacak" (Saff Suresi: 6'dan)

"Faraklit Mekke'den gelecek" diyor, İsa (Aleyhisselam)dan sonra Mekke'den peygamberim diyen başka biri çıktı mı?!

Çıkmadı, o zaman Faraklit O, başka yok ki, ee Faran neresi* Mekke'dir. Alusi Hazretleri de bunları beyan ediyor, Faran Mekke'nin adıdır İbranicede, Allah-u Teala bunları tarif ediyor.

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in bütün sıfatlarnı, gözünü, kaşını, her şeyini, hatta Hazreti Ömer'i tarif etmiş, Hazreti Ebu Bekr'i Tarif etmiş, Tevrat'ta İncil'de var, Hazreti Ömer Yahudi alimini buldu da: "Beni Tevrat'ta buluyor musun?" dedi.

O da: "Bulmaz mıyım?!" dedi. "Nasıl vaziyet?" dedi. Dedi ki: "Demirden boynuz gibi" yani sert demek istedi, Ömer (Radıyallahu Anh) sopayı kaldırdı: "Kırarım senin kafanı" dedi. O da: "Ne yapayım doğru söylüyorum" dedi.


(Sayfa 65)

Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) hakikaten kafirlere karşı demirden boynuz gibi tam bir hadid idi, yani Tevrat'ta bulmaz olur mu Yahudiler?!

Hazreti Osman'ın şehid olacağı bile yazıyor tevrat'ta. Ka'bu'l-Ahbar (Radıyallahu Anh) Kerbela'da daha Hazreti Hüseyin şehid olmadan evvel Hazreti Hüseyin'in şehid edileceğini bile haber verdi: "İşte şu toprakta Ehl-i Beyt şehit edilecek" dedi. "Nereden biliyorsun?" dediler, "Tevrat'tan" dedi.

Allah-u Teala Tevrat için buyuruyor ki:

(Ve ketebnalehü fil elvahi min külli şey'im mevizatev ve tafsilel likülli şey'in)

"Biz Tevrat levhalarında her hususta bir vaaz ve her şeyin tafsilatını yazdık." (A'raf Suresi:145'den)

İncil'de de bu yok, Zebur'da da, Suhuf'ta da bu yok, 104 kitaptan bir Kur'an-ı Kerim'de bir de Tevrat'ta var bu tafsilat.

Allah-u Teala: "Tevrat'ta her şey yazılmış" buyuruyor. Ama Tevrat'ı bozdular, şu andaki Tevrat değiştirilmiş vaziyette.

(Sayfa 66)

Bir tane sağlamı yok, sağlam olsa Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz çıkıyor oraya zaten, anladınız mı?

Peki şimdi Allah-u Teala: "Tevrat'ta İncil'de Habibim var" buyuruyor. Ee bunlar inanmıyorlar, o zaman ne yapmış oluyorlar, Tevrat'a da İncil'e de inanmamış oluyorlar.

"Yahudi ve Hristiyanlar Cennete Girecek' Diyenler Cennete Giremez" kitabında çok açıklama yaptım, hepsinin delilini bulursunuz, Yahudi ve Hristiyanlar Allah'a inanınca mümin olurlar mı?! Olmazlar.

Bak güya delilleri var, bunlar ne diyorlar biliyor musun? Yahudiler çıkıyor, Hristiyanlar falan açık oturumda kendilerine mümin diyorlar.

Bak dikkat edin hep mümin derler, Müslim demezler, mümin niye diyorlar, Allah'a, ahirete inanan herkes mümin imiş, sakın kapılmayın.

"Bunlar mümindir, Müslim değildir, mümin başka, Müslim başka" derler. Ehl-i Sünnet'e göre iman ve İslam aynı şeydir, her mümin Müslimdir, her Müslim mümnidir. "Bu mümindir ama Müslim değildir" diye bir saçmalık olamaz, bunu da size anlatmış bulunalım bu vesileyle.

(Sayfa 67)

Kur'an-ı Kerim'in hedefi Ehl-i Kitap'ın da İslam'a girmesidir. Hayrettin Karaman'ın sözlerini italik yazı ile yazmışım, gidin "polemik değil, diyalog" kitabına bakın, sayfa 97 okuyorum:

Peygamberimiz "Yahudi mutlaka Müslüman olsun" demiyor. "Hristiyan mutlaka Müslüman olsun" demiyor, diyor ki:

"Yahudiler ve Hristiyanlar tek Allah'a inansın, ahirete inansın, kendi kitaplarında bulunan iyiliklere göre yaşasın" dikkat edin, yani bizim amel-i salih dediğimiz şeyler, "Beni de sahtekarlıkla, yalancılıkla itham etmesinler, getirdiğim kitabın da şurada burada çalıntı olduğunu söylemesinler, dolayısıyla bu takdir de cennet'e girerler" demiş oluyor.

İşte böyle diyor Hayrettin Karaman.

Yuh! Diyorum sana, anladınız mı? Deminden beri anlattığım alt yapıyı bilmeseniz şimdi siz bile: "Aaane demek istiyor" diye duracaktınız orada, yine de durdunuz gibi sanki biraz, ne bileyim sanki bir durgunluk var sizde, yok canım benim hatırım için olmaz bu işler hocam sen yanlış anlamışsın de yahu, var mı bir baba yiğit desin bana!

(Sayfa 68)

Zaten Mustafa İslamoğlu'nu çağırıyorum, "Bütün milletin huzurunda konuşacağız" dedim. Diyormuş ki: "Cübbeli adamı konuşturmaz."

Cübbeli doğru olduğu için konuşturmaz, doğru olmasa susmasını bilir, yalancının mumu yatsıya kadar yanar, ben doğru konuşmasam susarım, sen de beni sustur. Bak ne diyor adam, diyor ki: "Peygamber 'Yahudi, Hristiyan Müslüman olsun' demiyormuş", Peygamber ne diyormuş: "Bir Allah'a iman, ahirete inan" bak, "Bana inan demiyormuş" bak bak bak.

Şimdiki bu diyalogçuların tek lafı bu, "Peygamber kendi hakkından feragay etti, 'La ilahe illallah' deyin kurtulun, yani 'Muhammedur Rasulüllah' demeseniz de ben feragat ettim" böyle diyormuş. Yahu peygamber kendi peygamberliğinden feragat edemez ki, "Bana inanmadan cennete girersin" diyemez ki, buna hakkı yok Peygamberin yau, acısa bile diyemez, çok acıyor amma diyemez.

Peygamber "Sen Bana sahtekar deme, Kur'an'a da çalıntı deme" diyormuş, bak nerelere getirdiler işi, "Kur'an'a çalıntı deme", yani "Gökten geldiğini kabul et, Bana da sahtekar

(Sayfa 69)

deme, yani doğru adam de, iki iş, ondan sonra Kur'an'a uymasan da Bana uymasan da, Benim dinime; İslam'a girmesen de, Müslüman olmasan da Benim ümmetim olmasan da fark etmez, sen de cennete girersin" demiş güya.

Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böyle bir şey dedi mi yahu?! Allah Allah, 97. sayfada, kitabın adı "polemik değil, diyalog" sayfa 35, boşuna bunların kitaplarına para vermeyin.

Ben size burada onun yazısını yazdım, bir de gidip onlarınkini de almayın, meraklı tazesiniz ya, "Bakalım bu hoca doğru mu yazmış" diye gidip batıla para vermeyin.

Noktasını bile değiştirmedim, imla hatası olsa bile, adamın lafına karışmayayım diye hatasını da aynen yazdım.

Ondan sonra, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tüm insanlara gönderildiğine göre herkesin O'na itaat etmesi şart mıdır? Şarttır, bir başlık o.

Yahudi ve Hristiyanlar kıyamet günü müminler ile aynı yerde midir? Allah-u Teala ne buyuruyor esraizübillah:

(Sayfa 70)

(İnnellezine amenu vellezine hadu vessabiine vennesara velmecuse vellezine eşrakü, innallahe yafsilü beynehüm yevmel kıyameh, innallahe ala külli şey'in şehid)

"Müslümanlar, Yahudiler, Yıldıza tapanlar, Hristiyanlar, Mecusiler, müşrikler. Allah kıyamet günü onların aralarını ayıracak, (Biri cennete, öbürleri gümbürtü cehenneme atılacak.)" (Hac Suresi: 17)

Sen nasıl diyorsun onlar da cennete? Peki, şimdi bir de "İbrahimi dinler" diye bir saçmalık uydurdular bu diyalogçular, şimdi bu diyalogçuların neler yaptığını size iki ay evvel anlatmıştım, Urfa'da İbrahim (Aleyhisselam)ın makamında Müslüman kızı kime verdiler? Hristiyan bir profösöre verdiler, nikahını kıyarken ne dediler? "Bu İslam'a da inanıyor" dediler, peki Müslüman mı? Değil, Hristiyan ama İslam'a da inanıyormuş, nasıl oluyormuş?

İki dinli imiş yani çifti vatandaş gibi, yahu bu çift pasaport ile çift vatandaş oluyor da çift dinli nasıl oluyor?!
(Sayfa 71)

Bu sefer kızı verdiler, hem de müftü orada, Mehmet Aydın! Din adına bu fetvayı verdiler ve: "Allah'ın hükmünü diyalog adına değiştiriyoruz, Müslüman kız Hristiyan ile evlenir" dediler.

7-8 sene evvel ben bunu haberlerde dinledim. Şimdi bir de Mardin'de toplandılar, temsiller yapıyorlar; orada tahterevalli yaptırmışlar, altından da su geçiyor, Mardin'de karşı taraf cennet gibi bir yer, Bartelemos önde, müftü arkada, haham en geride, Biraz sıra bozulmuş, Müslüman bir önde olacaktı, Hristiyan bir arkada olacaktı ya, onu da bozmuşlar orada, neyse diyalog adına idare etmişler, ondan sonra hepsi yürüyorlar, papazın elinde zaten bastonu var, bizim müftü az daha yuvarlanacak, zor yürüyor benim gibi, hepsi birden köprüyü geçmişler, sıratmış orası, karşı da cennetmiş, eşşek cenneti herhalde.

O yeşilliğe de girince: "Bak birlikte cennete giriyoruz" diyorlar, böyle tiyatrolar ile milletin aklına yaklaştırıyorlar. Yakında bu milletin çocukları anasına, babasına: "Hristiyanlar kilisede dolar veriyor, euro veriyorlar, İncil'in arasına koyuyorlar, biz de ateşe dayanamayacağız diye gitmiyorduk" diyecekler.



(Sayfa 72)

Gerçi bizim millet işini bilir, gider çeki alır, parayı ye, gene de Müslüman olur, gavur olmaz, ama caiz değil, Müslümana haramdır o para ya, kiliseden veriliyor para, niye veriliyor? Gavur olasın diye veriliyor, öyle para alınır mı?!

Ama şimdi, bizim millet cehenneme gitmeye korkuyor, "Yakınlarım Müslüman, ben gavur olursam birbirimizi göremeyiz, babamı göremem falan" diye düşünüyor.

Ama şimdi bu hocalar ne yapıyor -bakınderneklerle, sendikalarla, partilerle hiçbir şey ile bunu yapamazlar- ama birkaç hocayı satın aldıkları zaman o hocalar da televizyonları olan, yayınları olan, paraları olan, dünya çapında bütçeleri olan hocalar ve cemaatler olduğu zaman ve onlar 20 seneye kadar bu milletin çocuk çoluğuna: "Yahudi-Hristiyan da cennete girecek onlara merhamet nazarı ile bakalım" fikrini empoze ettikleri zaman, bu nereye götürecek?!

Bu sefer çocuk diyecek ki: "Ya bunlar da cennete giriyor, biz de. Ee, biz kaç şarta inanacağız? 6, bunlar 2, peki biz kaç şart yapacağız, şu kadar, bunlar? Hiiç, içki serbest, şu serbest, bu serbest, zina serbest, erkek erkeğe evlenmek serbest.

(Sayfa 73)

-Amerika'da bir eyalette kiliseye gidiyorsun adam erkek erkeğe nikah kıyıyor.-

Bizim dinimizde zina yasak, faiz yeme, kredi alma, rüşvet verme, gıybet etme, yalan konuşma, bizim din çok ağır, biz cehenneme gideceğiz diye korkuyorduk, biz bu meseleyi aştık, hocalar: !Ehl-i Kitab da cennete gidecek' diyor, sen hocadan iyi mi bileceksin?!"

Çocuğun biri hasta nenesini doktora götürmüş, doktor yaşlı kadını dinleyince: "Bunun evlenmesi lazım" demiş, torunu: "Olur mu öyle şey, ne alakası var?!" deyince, nen: "Sus sen doktordan iyi mi bileceksin" demiş.

Şimdi burada da aynen, annesi: "Ya oğlum Yahudi olunur mu, Hristiyan olunur mu?! Cennette buluşamayız" diyecek. O da anasına: "Sus! Sen hocadan iyi mi biliyorsun diyecek?!

Hayrettin Karaman girecek diyor, falan hoca girecek diyor, adam ilahiyatçı, profösör sen ne biliyorsun, dağdan yeni indin" diyecek.

Ne oldu bu sefer? Çocuk da: "Hadi bana müsaade, cennette görüşmek üzere" diyecek ve Hristiyanlığa geçecek, böylece Çanakkale'yi geçemeyenlerin, bir daha can ve mal zayiatı

(Sayfa 74)

vermek istemeyen Yahudilerin, Hristiyanların, o projeleri burada tutacak, planları böyle!

Aman siz bu kitaba ("'Yahudi Ve Hristiyanlar Cennete Girecek' Diyenler Cennete Giremez "/ " Hayrettin Karaman'a Reddiyeler") sarılın, bunu her tarafa yayın dağıtın, birinci vazifeniz, ondan sonra bakşimdi bu sohbetler internete konacak, bu sohbetleri bütün millete herkese dinlettirin, inşaallah.

İnternetten indirmek serbest, biz indirmeyi aştık, indirin cd'ye basın, dünyaya dağıtın, satmayanlara hakkımız helal, internetten indirin, çoğaltın, isterseniz binlerce dağıtın, ben yaşadığım müddetçe Allah için Ehl-i Sünnet'e hizmetçiyim, hizmetçi olalım inşaallah.

Siz de bize yardımcı olun, ben diyorum Allah için bize kim yardım edecek, Müslümanların çoğu bize düşman oluyor, güçlü cemaatler düşman oluyor, ben bunların hedefi oluyorum.

Bunlar evvelce başıma gelen bazı iftiralarda beni savunmaya kalktılar, şimdi onların elçileri gelip bana: "Bak biz seni müdafaa ettik, sen niye 'Yahudilerle Amentüde ittifakımız var'

(Sayfa 75)

diyen Ahmet Şahin'in aleyhine konuşuyorsun, gel televizyonlarda konuş, gel gazetemizde röportaj yap" dediler. Onlar bana her türlü teklifi yaptılar ama ben Allah için kabul edemiyorum.

Artık beni tutmasalar da aleyhime bir şey çıktığında beni savunmasalar da, doğruyu söylemek zorundayım, onların yolu yol değil.

Ben yanıma yandaş aramıyorum, beni müdafaa edecek adam aramıyorum, şimdi: "Hoca niye böyle yapıyorsun, kötü günlerinde hep seni savunduk" diyorlar.

Savundunuz ama bu fikirlerle milleti gavur edeceksiniz, ben bunu millete nasıl derim?! Artık savunmazsanız savunmayın.

"Allah yeter" diyorum, kim savunmazsa savunmasın, yahu bizim ihvanlardan bazıları bile beni tutmuyor, onlar bile: "Bizim dergimiz yok, bizim radyomuz yok" diyorlar, bunları dinlemeyin.

Bütün propagandaların altında kim var biliyor musun? İşte o dış güçlerin uzantıları ve bizim bu fikirlerimizin yayılmamasını isteyen zihniyetler var.

Yazıklar olsun onlara, kimin değirmenine su taşıdıklarının farkında değiller.

(Sayfa 76)

Allah uyandırsın onları, sabaha kadar teheccüd kılıyorsun, çocuğun gavur oluyor haberin yok, çarşaf giyiyorsun, Mustafa İslamoğlu'nun tefsir dersine gidiyorsun, o da orada: "İslam'da el kesme yok, Yecüc ve Mecüc'ün belli yeri yok, teröristler Yecüc ve Mecüc'tür" diyor.

Bu kadar ayeti inkar ediyor ama senin çarşafın seni kurtaramıyor, çünkü senin Ehl-i Sünnet şuurun ve itikadın yok, ben bunları konuşuyorum, ondan sonra: "Cübbeli Hoca takva değil, internet caiz değil, kaset caiz değil, dergi caiz değil" diyorlar.

Ne caiz değil, kim demiş caiz değil?! Efendi Hazretleri telefon ediyor: "İlan edin şu meseleyi diye" biz de ilan ediyoruz, Efendi: "Benimle konuştuklarını bu dergide yaz" diyor.

Bak Arifan Dergisi yeni sayısı çıktı, ilk sayfasında ne var? Efendi Hazretleri ile bu ay görüştüklerim, Şefik Hoca yazıyor: "Ne yazıyorsun?" buyuruyor, "Arifan" Dergisi'ne yazıyoruz bunları" deyince, Efendi Hazretleri: "Yaz o zaman izin var" buyuruyor.

Bunu biz Efendi'nin yanında yaşıyoruz ya, iftira mı ediyoruz biz?

(Sayfa 77)

İşte bu Arifan Dergisi, Efendi bizzat: "Bu mesele hakkında yazılsın" buyuruyor, ne olacak şimdi? Ben yalan mı konuşuyorum?!

Ama Müslümanları bile benim aleyhime döndürmek için propagandalar içten ve dıştan devam ediyor.

Sizi uyanık olmaya davet ediyorum, benim kaybedeceğim bir şey yok, Allah size de kaybettirmesin, ben kimsenin kaybetmesini de istemem, sizden para pul da istemiyorum ama: "İnternetten bu sohbetleri indirin, dağıtın" diyorum.

Benim bunda bir karım var mı? Hayır, ben para mı alacağım sizden? "Şu kitaptan istediğiniz kısmı basın dağıtın" diyorum, Ehl-i Sünnet meselesi bu! Şimdi bunlar ne diyorlar?

İbrahimi dinler, şimdi, "İbrahimi dinler" diyen İbrahim (Aleyhisselam)a iftira etmiş oluyor, İbrahimi din var, o da İslam'dır, İbrahimi dinler yoktur, Yahudilik ve Hristiyanlık İbrahimi değildir, Allah-u Teala buyuruyor:

(Ma kane ibrahimü yehudiyyev vela nasraniyyev velakin kane hanifem müslima)

(Sayfa 78)

"İbrahim ne Yahudi idii ne de Hristiyan idi, hanif bir Müslümandı." (Al-i İmran: 67'den)

Şimdi o başlığa da çok dikkat edelim; ne zaman "İbrahimi dinler, semavi dinler" derlerse bu laflara dikkat edin, semavi din, tek din İslam'dır.

İbrahimi din yok, İbrahimi din de İslam'dır, bunlara sakın müsaade vermeyin. Günümüzde Ehl-i Kitab'ın kafir olduğu 109. sayfada yazıyor. Bu başlık altında bir bab açmamızın yegane sebebi, nevzuhur (yeni çıkan) müctehidlerden Hayrettin Karaman'ın sözünü redddmektedir.

Hayrettin Karaman "polemik değil, diyalog" kitabında ne diyor: "Bir adam hem Ehl-i Kitap olup hem de kafir olmayabilir mi? Evet bu mümkün, bunun delili 62. ayettir, bu ayete göre Allah'a şirksiz inanan, ahirete iman eden kafir değildir."

Yani "Bugünkü Yahudi ve Hristiyan Allah'a inanmış, ahirete inanmış ama bizim Peygamber ve Kur'an'ı inkar etmiş, o kafir değildir" diyor.

Bunları yazdım daha ne yazacağım ben, daha ne yapayım, canımız çıktı, sadece kitabınbaşlıklarını okuyorum ha, "Yahudilerin Allah'a, meleklere ve peygamberlere düşman oldukları",

(Sayfa 79)

ayetler ile sabit, "Ehl-i Kitap'ın Allah katında kafir olduğu" bütün hepsi burada ayetler ile sabit.

Çok ayet var burada, Elmalılı Hamdi Efendi de bunları yalanlamış, "Ehl-i Kitap'ın dinlerinin hidayet olmayıp, dalalet olduğu", ayetler ile sabit, "Allah katında hak dinin sadece İslam olduğu" ayetler ile sabit, burada hepsi yazılı.

"Ehl-i Kitab'ın Kur'an'a inanıp, müciblerini tatbik etmedikçe muteber bir din üzere olmadığı" yine ayetler ile sabit.

Şimdi buraya dikkat, Mehmet Aydın -tanırsınız, inceleyin bakın kimmiş?- diyor ki bu adam: "Kur'an'da en sevdiğim ayet:

(Kul ya ehlel kitabi tealev ila kelimetin sevaim beynena ve beyneküm ella na'büde illallahe vela nüşrike bihi şey'ev vela yettehize ba'zuna ba'zan erbabem mindunillah)

"De ki: Aramızda eşit olan söze gelin, Allah'tan başkasına tapmayacak, kimseyi de O'na ortak koşmayacak, Allah'ı bırakıp da birbirimizi rabler tutmayacağız" (Al-i İmran Suresi: 64'den) ayetidir."

(Sayfa 80)

En çok bu ayeti seviyormuş, "Niye" diye sormuşlar, "Burada 'Muhammedur Rasulullah deyin' demiyor onun için" diyor.

Adam ne diyor bak bak, en çok bu ayeti seviyorum diyor, "Muhammedur Rasulüllah" demeden onu kurtarıyormuş, halbuki kurtarmıyor.

Çünkü bu ayetin tefsirini en iyi kim bilir? Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kime indi bu ayet? Bu ayeti Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mektupta kime yazdı? Hirakl'e yazdı, Hirakl'e yazdığı mektupta ne yazdı?

(( Mim muhammedin abdillahi ve rasülihi ila hirakle azimir rumi selamün ala menittebeal hüda emma ba'dü feinni eduke bidiayetil islamieslim teslem yü'tikallahu ecreke merrateyni fein tevelleyte fealeyke ismel erisiyyine "ya ehlel kitabi tealev ila kelimetin sevaim beynena ve beyneküm ella na'büde illallahe vela nüşrike bihi şey'ev vela yettehize ba'zuna ba'zan erbabem mindunillah, fein tevellev fekulüşhedu bienna müslimun"))

(Sayfa 81)

"Allah'ın Rasulü Muhammed'den, Rum Kralı Hirakl'e! Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Bundan sonra! Ben seni İslam'a çağırıyorum, Müslüman ol kurtulacaksın, Allah sana mükafatını iki kat verecek (çünkü yeni din geldi, buna da inandığın için, mükafatın kat kat olacak). Eğer İslam'dan dönersen, sana uyan bütün Hristiyanlarıngünahlarını da sen çekeceksin.

'Ey Ehl-i Kitap! (Kur'an'da ve sizin değiştirilmemiş gerçek kitaplarınızda) bizimle sizin aranızda eşit ol(duğu açıklan)an ve Allah'tan başkasına ibadet etmememiz, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamamız, Allah'ı bırakıp da, bir kısmımızın diğer diğer bir kısmı rabler edinmemesinden ibaret bulunan bir kelimeye (ve davaya) gelin!'

(İşte hak din olan İslam budur!) Artık eğer onlar 8İslam'dan) yüz çevirirlerse deyin ki: 'O halde şahit olun; (size rağmen) biz gerçekten (ibadeti Allah'a tahsis eden) Müslümanlarız (sizse inancınızın yanlışlığını itirafa mecbur kalan kimselersiniz)!'"

(Sayfa 82)

Şimdi eşit olan kelime "Sen Hristiyanlıkta kal, ben de Müslümanlıkta kalayım, ortak noktada buluşalım" diye tefsir edilebilir mi?é

Eğer bu olsaydı Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hirakl'e yazdığı mektupta: "Seni İslam'a çağırıyorum yoksa mesulsün" buyurduktan sonra bu ayeti yazar mıydı?é O Hristiyan idi, o zaman ona: "Sen de dininde kal" derdi.

Hristiyan bir karı-koca Rusya'daki bir adama gitmişler, hoca geçinen birine: "Biz Müslüman olacağız bize İslam'ı anlat" demişler. O da: "Siz hangi dindensiniz?" diye sormuş, "Hristiyanız" demişler. O cemaatsorumlusu: "Ee siz kalın kendi dininizde, niye Müslüman oluyorsunuz ki?!" demez mi?!

"Siz de cennete gireceksiniz" diyor. Bunun telefonları ve belgesi Ali Eren Hoca'da mevcuttur, isteyen Ali Eren Hoca'nın telefonunu alsın, Ali Eren Hoca: "Ben o aile ile de görüştürürüm" diyor.

"Hristiyanlıkta kalabilirsiniz Müslüman olmanıza lüzum yok" demişler görüyor musunuz?! Bunu Ali Eren Hoca anlattı, daha çok şey var da anlatamıyorum burada.

(Sayfa 83)

Kitaptan okuyun, ben ne demiştim kitapta, burası çok önemli: "Ehl-i Kitap ile aramızda eşit olan kelime İslam'dan ibarettir."

Öyle "Eşit kelime" derken, "Sen biraz gel, ben biraz geleyim, Müslüman olmadan kurtar", böyle bir şey yok, burada ayetler ile bütün delilleri bir arada koymuşum.

"Yahudi ve Hristiyanların dost edinilmesi" başlığı da var bu kitapta. Madem bunlar cennete girecek, Allah: "Cennete girecek adamları dost etmeyin" der mi bize?!

(Ye eyyühellezine amenu la tettehizül yehude vennesara evliya')

"Ey iman edenler! Yahudileri, Hristiyanları dost edinmeyin" (Maide Suresi:51'den) buyuruyor Allah-u Teala.

Peki şimdi Allah der mi ki: "Müslüman Müslümana dost olmasın", böyle bir şey diyor mu?! "Birbirinizi dost edinin" buyuruyor.

Onlar cennete girecekse niye dost edinmeyelim?! Ondan sonra Yahudi ve Hristiyanların cennete giremeyeceğini beyan eden hadis-i şerifler var. Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) devreye giriyor.

(Sayfa 84)

Kitabın ilk bölümü, benim bölümüm, 147. sayfada bitti, ikinci bölüm başladı, Talu Hoca: "Ehl-i Kitap ile amentüde ittifakımız yoktur", diye Zaman Gazetesi'nin yazarı Ahmet Şahin'e reddiyeler yaptı. Onu da okuyun, yahu bir Müslüman hoca: "Yahudilerle Amentümüz bir" der mi?! İslami geçinen gazetesi buna yazı yazdırır da o gazete evlere ocaklara girerse ne olur bu Müslümanların hali?!

Şimdi daha iyi anladınız mı tehlikenin büyüklüğünü?! O da baya yazdı. Nereye geldik şimdi, ikinci vasiyete. Uyanık adamsınız. Siz "Bitti" diyeceksiniz sandım ama demediniz.

Peki Türkiye hakkında ikinci tehlike şu; Şi'iler'in Ehl-i Sünnet2i istilası, takiyye yaparak: "Biz de sizin gibi Ebu Bekr'i seviyoruz Aişe anamızı seviyoruz" diye göstererek bizim içimize sızmaları, ondan sonra da bu işleri birbirine sokarak, karıştırarak -Allah muhafaza buyursun- Şi'i itikadını aşılamaları, Türkiye'ye böyle bir tehlike sokulmak isteniyor, bu tehlike'ninöncülüğünü kim yapıyor? Mustafa İslamoğlu yapıyor, şimdi bunun delilleri, iki tane delil söyleyeceğim size, iyi dinlerseniz anlarsınız.

(Sayfa 85)

Adamın biri internet sitesinde Mustafa İslamoğlu'na soru soruyor, İslamoğlu'nun kendi sitesinde yazıyor bu. Adam şöyle soruyor: "Ben Humeyni'yi seviyordum, sonradan baktım Humeyni: 'Kadınla ters ilişki caizdir' diye fetva veriyor. Ben de Humeyni'den soğudum. Hocam ne olur, bunu bana bir izah edin de ben Humeyni'ye tekrar ısınayım."

Bu da cevap veriyor sitesinde, Akit'in sahibini göndermiş bana Karahasanoğlu abimiz geldi: "İşte hocam şöyle yapalım, böyle yapalım, anlaşalım falan" diyor, ben de "Anlaşalım" dedim. "Bir masada toplanalım" dediler, "Buyurun toplanalım" dedim. Hala cevap bekliyorum, ondan sonra ben adamı konuşturmazmışım, buyursun gelsin konuşsın, ben kimi konuşturmadım?!

Ben herkesi dinlerim ama sonra da konuşurum tabi, bu sefer Akit'in sahibi geldi, öbürü geldi Allah razı olsun iyi niyetle. Ama ben dedim ki: "Bakın çok yanlış reklamlar veriyorsunuz, Hilal tv'nin reklamlarını veriyorsunuz." Dediler ki: "Allah rızası için." Dedim ki: "Ama Allah rızası için böyle bir şey olmaz ki, bak bu kanalda adam çıkıyor Hazreti Muaviye'ye 'Kafir' diyor.

(Sayfa 86)

Caferilerin başı bu kanala çıktı ve: 'Muaviye ezan okunduğu zaman elleriyle kulaklarını tıkıyordu, nasıl Muhammedur Rasulüllah'ı susturamadım' diyordu" dedi. Ben kendi kulaklarımla duydum bunu.

Hazreti Muaviye gibi bir sahabi ki, "Buhari"de hadisleri var, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in katiplerinden, üç halifenin valisi bu zat, yani sen buna: "Ezana düşman" diyorsun. "Ezan okunurken kulaklarını tıkıyordu" diyorsun!

Yahu, bu Allah rızası için reklam edilecekbir kanal mı?!

Şimdi bu sefer heyetler geldi, onunla görüş, bununla görüş, yahu dedim konuşulacak bir şey yok, bir çıkardım internetten.

Karahasanoğlu ağabeyimiz çok iyi bir adam, zeki biri, "Belki zor anlarsa şimdiuğraşacağız 2 saat" dedim, ama yanılmışım çok uyanık, bir baktı, üstünü okudu, tak altını okudu. "Ne oldu?" dedim.

"Bir şey düzeltemeyiz" dedi. Mevzu ne? Mevzuya bak, "Ters ilişkiyi sadece Humeyni demedi ki" diyor, "Ters ilişkiyi Ehl-i Beyt'in ekseriyeti caiz görüyordu" diyor.

(Sayfa 87)

Ehl-i Beyt dediği kim? İslam'a göre Ehl-i Beyt kim? Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'e:

((Men ehlü beytikellezine ümirna bihubbihim))

"Bize sevilmesi emredilen Ehl-i Beyt2in kimdir?" dediler.

Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle emrediliyor:

(Kul la es'elüküm aleyhi ecran illel meveddete fil gurba)

"İslam'ı size getirdim, tebliğ ettim, para pul isemiyorum, akrabamı sevmenizi istiyorum." (Şura Suresi: 23'den)

Ehl-i Beyt'i sevmek bize farzdır,

((Allahümme salli ala muhammedin ve ala ali muhammed))

Ehl-i Beyt'e salavat okumadan namazımız olmuyor zaten, peki bu Ehl-i Beyt imamlarımız kim?

Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e sordular: "Bize kimi sevmek emrolundu?" Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abasını aldı, onları hırkasının içine soktu.

(Sayfa 88)

((Aliyyün ve fadimetün vel hasenü vel huseynü))

"(Bu hırkanın altına sığan:) Ali, Fatıma, Hasen ve Hüseyin" buyurdu.

Bir de bunların doğurdukları, kıyamete kadar Ehl-i Beyt devam ediyor, seyyidler var, şimdi bak, İslamoğlu adama ne diyor: "Sadece Humeyni bu fetvayı vermiyor ki, Ehl-i Beyt'in cumhuru bu fetvayı veriyor" diyor.

Yani Haseni Hüseyin, Ali ve Fatıma, onların da zürriyetleri, mesela Abdülkadir-i Geylani Hazretleri Ehl-i Beyt'ten, Ahmed Rifai Hazretleri Ehl-i Beyt'ten, Nakşibend Hazretleri Ehl-i Beyt'ten, bütün bu tarikat kurucuları Ehl-i Beyt'tendir, seyittirler.

Bu kadar Ehl-i Beyt var, diyor ki: "Ehl-i Beyt'in ekseriyeti ters ilişkiye fetva veriyor."

Şimdi bak ondan sonra: "Ben ona fetva vermedim, bunu diyen bana iftira ediyor" diyor.

Dur şimdi, ben Mustafa İslamoğlu ters ilişkiye fetva veriyor dedim mi?! Demedim, "Ehl-i Beyt bu işe fetva verdi diyor" dedim. Ondan sonra: "Ehl-i Sünnet'e göre bu iş caiz değildir" diyor.

(Sayfa 89)

Böylece "Ehl-i Beyt Ehl-i Sünnet'ten değil" demek istiyor. Ne büyük zehirli iğne sokuyor, ama nalayan kim?!

Ondan sonra da diyor ki: "Ama bana göre burada Ehl-i Sünnet haklı." Yani: "Ben öyle bir otoriteyim ki, Ehl-i Sünnet'in de, Şi'a'nın da üstündeyim, burada Ehl-i Sünnet haklı, yani ters ilişki caiz değil" demek istiyor. Ben burada neyi merak ediyorum, benim bozulduğum neresi? Yahu Ehl-i Beyt'e niye iftira ediyorsun?

Hazreti Aliler, Hasenler, Hüseyinler ters ilişki yapar mı?! İmam-ı Ca'fer-i Sadıklar, İmam-ı Zeynel Abidinler ters ilişki yapar mı?! Ters ilişkiye fetva verirler mi?!

Ehl-i Beyt dediğim 12 imam bunlar, "Ehl-i Beyt'e göre fetva veriyorum" diyorsun, halbuki ne demen lazım? "Şi'a mezhebine göre caiz" demen lazım, ama "Şi'a mezhebine göre caiz" demiyor da ne diyor?

"Ehl-i Beyt'e göre caiz" diyor, sonra da: "Bana göre caiz değil" diyor, biz de bunu dediğimiz zaman: "Niye Ehl-i Beyt'i kabul etmiyorsunuz? Ehl-i Beyt bu ümmetin bir parçasıdır" diyor.

(Sayfa 90)

Yahu biz Ehl-i Beyt'i kabul ediyoruz ama biz senin dediğin gibi pislikleri Ehl-i Beyt'e isnad etmiyoruz, Allah-u Teala Kur'an-ı Kerim'de:

( İnnema yüridullahu liyüzhibe ankümürricse ehlel beyti ve yudahhireküm tadhira)

"Ey Ehl-i Beyt! Ben sizden bütün pislikleri uzak tutmak ve sizi tertemiz saklamak istiyorum" (Ahzab Suresi: 33'den) buyuruyor.

Allah ister de olmaz mı?! Ters ilişki pisliktir. Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

((Mel'unün men eta haizan evimraeten fi dübüriha))

"Hayızlı kadınla cinsi münasebet yapan veya ters ilişki ile döl yatağının dışında (makattan) ilişkiye giren mel'undur, lanetlidir, bu iş pisliktir" buyuruyor.

Allah-u Teala: "Ben Ehl-i Beyt'i temizlemek istiyorum, ben Ehl-i Beyt'e pislik dokundurmayacağım" buyuruyor.

Ee sen nasıl böyle bir pislik için "Ehl-i Beyt fetva verdi" diyorsun?!

(Sayfa 91)

Bunu ben hazmedebilir miyim yahu?! Asla hazmedemiyorum, şimdi tehlikeyi görüyor musun?! Şi'i dese bomba patlayacak, onun için o tabir yerine Ehl-i Beyt tabirini kullanıyor.

Sonra ne dedi biliyor musunuz?! Diyor ki: "Humeyni ne yapsın?! Ehl-i Beyt bu görüşte, ona bakarsan İmam-ı Azam' göre de faiz caizdir, ona bakarsan İmam-ı Şafi'i de: 'Bir adamın zinadan doğan kızı ile evlenmek caizdir' diyor."

Allah'ım ya Rabbim! Gidin, okumuyor musunuz yahu?! Dün Ümraniye'de soruyorum "Eurovizyon şarkı yarışmasına Türkiye'den temsilci olarak kim katılacak" diye, bütün küçük çocuklar adını söylüyor, "Yazıklar olsun" dedim.

Bu kadar büyük adamlar karşımda oturuyorsunuz da, dininize bu kadar hakaret ediliyor, Ehl-i Beyt'inize bu kadar pislik atılıyor, bu kadar mezhepler karıştırılıyor, Türkiye karıştırılmak isteniyor, milletin hayatı bozulacak, kimin ne dediğinden haberiniz bile yok, eurovizyondan size ne, siz niye dininizi korumuyor sunuz?!

Siz niye din için dertlenmiyor sunuz?! Niye uykunuz kaçmıyor?! Böyle şey olur mu?! Böyle din olur mu?!

(Sayfa 92)

Bizim sağlığımızda dinimiz gidiyor, Allah bize sormaz mı?! "Size kadar sağlam geldi de sizin zamanınızda bütün pislikler çıktı, siz ne gevşek adamsınız, siz arabanızı, cep telefonunuzukoruduğunuz gibi niye Allah'ın dinini, sahabeyi, Ehl-i Beyt'i korumadınız?!" buyurmaz mı?!

Allah soracak size, ben değilim sadece bu işin sorumlusu, hepinizin yardımcı olması lazım bu davaya, füzuli laf konuşmayın bana, ben burada hamaset yapmıyorum.

Bir mesele daha, Mustafa İslamoğlu'nun "Gerekçeli Meal Tefsiri"nde abdest ayetinde, ayakları çıplak mesh etmek ayeti hakkında diyor ki: "Çıplak ayağa esh etmeye müsaade var, Ehl-i Beyt'in görüşü budur."

Ehl-i Beyt'in dedsi Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest alırken topuğunu yıkamayan için ne buyurdu?

((Veylün lil a'gabi minennar))

"Ateşten topuklara yazıklar olsun, butopuklara cehennem dokunacak" buyurdu.

Çünkü topuklar yıkanmadı, Ehl-i Beyt ayağını yıkardı ancak mest giyerse mesh edilir, çıplak

(Sayfa 93)

ayağa mesh edilmez, ne diyor biliyor musun?! "Bu ayete göre, Ehl-i Beyt'in cumhuruna göre, çıplak ayağa mesh edilir" diyor. Halbuki kime göre mesh edilir, Şi'iler'e göre, Şi'iler'in görüşü için ne diyor, Ehl-i Beyt'in görüşü diyor.

İkinci vasiyetimi açıklıyorum, şu memlekette Şi'iliği Ehl-i Beyt adı altında sokacaklar, size de Ehl-i Beyt'in fetvası diye yutturacaklar, yarın öbür gün bir Müslüman çıkacak, o çıkacak, bu çıkacak: "Madem Ehl-i Beyt'e göre ters ilişki caiz, Ehl-i Beyt de bizim imamımız, bize ne İmam-ı A'zam'dan" diyecek ve bu millet Ehl-i Beyt'in görüşü diyeŞi'a'nın görüşü ile zehirlenecek, bir de burada Humeyni kim be!

Humeyni kim biliyor musun? Humeyni'yi ben sana anlatmaya bir kitap yazacaktım da, İran ile Türkiye harbe girer diye yazmıyorum, Arapça bir kitap geçti elime "Lillah sümmeli't-tarih" adında.

Adam Şi'i mezhebinden dönmüş en büyük alim, Hasen Musevi, adam Necef ulemasından Humeyni'nin en yakın arkadaşı, söylemediği yok onun hakkında.

(Sayfa 94)

Bu arapça kitap dünyada yok, tabi İran bnun yasaklıyor, peşinden geziyor, adamın yazdığı kitabı ben söylesem uluslararası olay çıkacak ama diğer İslam alemi biliyor bunu, Türkiye'de tercümesi olmadı, kitap ne diyor biliyor musun? Ben size hepsini anlatamam.

Ben Humeyni'nin kendi kitabını okudum, nereden geldi bu kitap? İran konsolosluğundan aldılar arkadaşlar açtık, baktık: "Hayızlı kadınla ters ilişki yaparsın, küçük çocukla da ilişkiye giremezsin ama 3 yaşında 4 yşında kızlar ile de tatmin olmak caiz" diyor.

Ben bunların hepsini gözümle gördüm, kitap Arapçadır, İran konsolosluğu neşrediyor. Ben bu kitabı Emine Aydın Hoca Hanım'ın evinde kocası Mahmud ed-Duğaym'ın yanında gördüm.

Şimdi bu Hasen Musevi bu meselede ne diyor biliyor musun? Diyor ki: "Her sabah Humeyni ile namaz kılardık, sabah namazında kunut duası şuydu: 'Ey Allah! Kureyş'in iki putu ile iki kızına lanet et.'"

İki put dediği Ebu Bekr ve Ömer (Radıyallahu Anhüma), iki kız dediği de Aişe ile Hafsa (Radıyallahu Anhüma).

(Sayfa 95)

Ebu Bekr'e, Ömer'e ve Aişe anamıza lanet etmeden sabah namazını kılmamış hiç. İşte budur Humeyni, işte budur Şi'ilik.

Öküzlere Ebu Bekr'in ve Ömer'in adını koyarlar, bir öküze Ebu Bekr takarlar, bir öküze Ömer. Sonra bir gün İmam-ı A'zam'ın zamanında öküzün biri kendisine bu ismi takan sahibini boynuzladı, adam geberdi. Geberince: "Ya İmam! Öküz onu boynuzladı, öldürdü dediler.

İmam Hazretleri: "Gidin bakın, Ömer adını taktığı boynuzlamıştır onu" dedi. Hakikaten baktılar ki Ömer adını taktığı öküz boynuzlamış onu. Allah Allah, daha neler biliyorum, bildiklerimi sabaha kadar konuşabilirim, sırf Şi'ilik hakkında.

İmam-ı Rabbani yetmiyor mu size?! "Allah sahabeyi sevmeyen bu adamları kafir diye isimlendirdi" diyor "Mektubat"ta.

(Liyağiza bihimül küffar)

"O (Rableri) onlar sebebiyle kafirleri öfkelendirsin (ve onları kızgınlıklarından çatlatsın) diye (sahabeyi yetiştirdi)" (Fetih Suresi:29'dan) buyuruyor Allah-u Teala ayet-i kerimesinde.

(Sayfa 96)

Ebu's-Suud Hazretleri, İbni Kemal Hazretleri bunların kitapları var, Süleymaniye'de, bir sitede var Arapça olarak, soranlara, ilim ehline söylerim.

Süleymaniye Camii'nin kütüphanesinde, ibarelerim var, Süleymaniye Kütüphanesi tarandı, Mahmut Duğaym onları taradı, bu hususta ihtisası var dünyada uluslararası. Ebu's-Suud ne diyor? "Bu Şi'iler kafirdir" diyor.

((ve men şekke fi küfrihim fehüve kafirun))

"Kafirliklerinde şüphe edenler de kafirdir" diyor. Bunu Müfti's-sekaleyn, ins-ü cinnin müftüsü, Kanuni'nin Şeyhu'l-İslamı, Osmanlı'nın otoritesi Ebu's-Suud (Rahimehullah) söylüyor.

Vallahi Osmanlı çok doğru yaptı, Osmanlı ecdadımızın yolunu bırakmayalım, Osmanlı ecdadımızın bize bıraktığı itikad tam Ehl-i Sünnet'tir, şu an bizi Osmanlı'nın bıraktığı itikattan ayırma mücadelesi veriyorlar.

Vehhabiler bir taraftan, selefi adı altında, diyalogçular bir taraftan ılımlı İslam adı altında misyonerlik faaliyetine destek olarak vallahi çocuğumuzu-

(Sayfa 97)

çoluğumuzu, ailemizi Ehl-i Sünnet'ten istiyorlar, ben size bu vasiyetleri bırakıyorum, kimden tehlike gelecek size söylüyorum, bu tehlikeler çok boyutlu tehlikeler, önünüzü görün, bu Şi'a çok fenadır, bunlar Aişe anamız (Radıyallahu Anha)ya iftira ediyorlar. -Allah muhafaza buyursun.- Kötü kadınlara Aişe adını takıyorlar, daha yapmadıkları yok, öyle bir şey olur mu ya?!

Şimdi gelelim, Arifan Dergisi'nde ben reddiyeler yaptım Mustafa İslamoğlu için, "Benim için Ehl-i Sünnet mi değil mi diye tartışma açıyorlar" diyor, "Peki ben Ehl-i Sünnet miyim, değil miyim?" diyor, "Ben Ehl-i Sünnet'im" diyor.

Ehl-i Beyt'in çıplak ayağa mesh edilir dediğini söylüyor, Ehl-i Beyt'in bunu söylediğini iddia ediyor, halbuki Ehl-i Beyt böyle bir şey demiyor, Şi'alar diyor, ondan sonra da: "Taberi'ye göre de böyledir" diyor.

Bana da: "Peki karar versin, Taberi Ehl-i Sünnet mi? Büyük bir alim mi, değil mi?" diyor.

Ben de dedim ki: "Taberi'de acaba çıplak ayağa mesh edilir diyor mu?!" Açtım "Taberi Tefsiri"ni, bir de baktım ki Taberi'ye iftira atıyor. Taberi ne diyor biliyor musun?

(Sayfa 98)

"Mesela havuzda ayağını suya soktun, çıkarttın yukarı, bu suya ayağını sokup çıkartman ile abdest olur mu? Olur, çünkü yıkanmış olur.

Fakat ayet-i kerimede ayak madem baş meshine atfedildi, ayağını sadece suya sokup çıkartmakla kalmamalı peşine eliyle mesh edip, ovalamalı" diyor.

İşte Taberi: "Hem yıkayıp hem de eliyle de ovalarsa o zaman abdest olur" diyor. Bize göre sadece suya sokup çıkarsa olur ama Taberi orada biraz ileri gidiyor ve: "Yıkadıktan sonra bir de eliyle ovalasın" diyor.

İslamoğlu ne diyor? "Taberi: 'Eliyle meshetse olur' dedi" diyor. Şimdi bunu dedikten sonra da "Taberi Ehl-i Sünnet değil mi?" diyor, yahu Taberi tabi ki Ehl-i Sünnet ama Taberi öyle demiyor ki!

Bir de şu mesele var; Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hicret günü mağaraya çıktı, Sevr Dağı'nda, o mağara ne idi? Böcekli, akrepliydi.

Mağaraya girmeden Ebu Bekr (Radıyallahu Anh) ne dedi: "Ya Rasulellah! İçeride yılan, akrep çok olur, sen burada dur da ben önce içeriyi temizleyeyim, sen sonra gir" dedi.

(Sayfa 99)

Ebu Bekr (Radıyallahu Anh) girdi bütün delikleri tıkadı, bir delik açık kalınca tıkayacak bir şey bulamayınca ne yaptı? Ayağını tıkadı, bu sefer yılan onu soktu, sokunca Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)onun kucağında yatıyordu, o anda dayanamadı, acıdan gözünden gayri ihtiyari yaş geldi, bir damla gözyaşı Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yüzüne düştü.

Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Ne oldu sana ya Eba Bekr!" buyurdu. "Böyle, böyle oldu" diye anlattı.

"Getir ayağını" buyurdu, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yarasına tükürdü, tükürünce ağrısı geçti, bunu kim rivayet ediyor? Taberi! Nerede peki? "Tarihu'l-ümemi ve'l-müluk" adlı tarihinde, yani "Tarihu't-Taberi"de naklediyor. Ondan sonra bulduğum kaynaklar çok.

Münavi'de gördüm, şurada gördüm, burada gördüm... Şimdi ne diyor İslamoğlu?! Bir kitabı var, ismi ne biliyor musun? "Üç Muhammed."

"Üç Muhammed" ne demekmiş biliyor musun? Bir tane Muhammed'i doğru yazmış, ikisini ters yazmış, bir Muhammed doğruymuş, iki Muhammed yanlışmış.

(Sayfa 100)

Hangisi iki Muhammed, "Bir tanesi sizin büyüttüğünüz Muhammed, o kadar büyük değil" diyor bize, "Bir tanesi de gavurların hakaret ettiği Muhammed, o kadar da kötü değil" diyor.

Şimdi iki Muhammed'i indirmiş aşağı, bir Muhammed'i doğru çıkartmış yukarı. Bu kitapta ne diyor biliyor musun?!

"Bu mağarada Ebu Bekr'in ayağına tükürmüş filan, böyle bir rivayeti hiçbir kitapta bulamadım ancak Taberi'de buldum" diyor.

Sonra da: "Taberi de muteber bir şey değil zaten" diyor. Allah Allah! Ben de şimdi Arifan Dergisi'nde bu sayıyı bu konuya ayırdım.

Diyorum ki: "İslamoğlu karar versin, Taberi muteber mi değil mi?!"

Ayağını mesh etsin diye yalan yalnış fetva anlarken orada Taberi çok muteber Ehl-i Sünnet iken, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in mucizesini anlatınca Taberi muahhar, son kaynak oluyor, öyle mi?! Ne muahharı ya, Taberi üç yüzlü yıllarda yaşamıştır.

Hemen hemen İslam'da tarih adına en evvel yazılan tarihlerdendir, nasıl muahhar oluyor?! Nasıl muteber değil?! Öyle şey olur mu?!

(Sayfa 101)

Arifan'ın başlığına bir bakın, "Mustafa İslamoğlu Beşerin En Üstününün Bazı Üstünlüklerini İnkar Ederken Biz O Sevgiliye Vefa Borcumuzu Nasıl Ödeyeceğiz?!" başlık bu.

Neyi inkar etmiş? "Üç Muhammed" kitabını yatırdım masaya, bir açtım ki, açmaz olaydım, Allah Allah, demediği kalmamış, şimdi ne diyor biliyor musun?! Başta okuduğum ayet hakkında:

(Legad caeküm rasülümmin enfüsiküm)

"Size kendi cinsinizden peygamber geldi" (Tevbe Suresi:128'den) ayetine not koymuş.

Nota bak: "Bu ibarenin en geniş anlamı; 'Melek yahut olağan üstü yetkilere sahip değil, sizden sizin gibi insan, bir peygamber' demektir."

Ben de size bu ibarenin daha geniş anlamını söyleyecek olursam: "Şimdi peygamber, melek değil" doğru mu? Evet, peki "Peygamberin olağan üstü bir hali yok" doğru mu? Vallahi doğru deseydiniz dinden çıkmıştınız.

"Peygamberin olağan üstü hali yok" diyor, olağanüstü ne demek? "Senin-benim yapamayacağım normalüstü" demek.

(Sayfa 102)

Arapçası harikulade, bu eşittir "Mucize" demektir. Mucize ne demek; "Herkesi aciz bırakır, kimse yapamaz ancak peygamber yapar" demek. "Mucizesi yok" diyor, "Bizim gibi, aynı bizim gibi insan" diyor.

Bir de Musa Carullah'ın bir lafını almış, o pislik adamın, orada diyor ki: "Madem o da bizim gibi bir insan, biz de onun gibi bir insanız..."

"Peygamber bizim gibi, biz de peygamber gibiyiz" diyor, biz nasıl peygamber gibi olacağız?! Bu nsaıl bir saçmalık, biz nasıl peygamber gibi olabiliriz. Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

((İnne ayneyye tenamani vela yenamü galbi))

"Benim gözlerim uyur, kalbim uyumaz" buyuruyor.

Bizim uykumuz nasıl? Bir uyuduk mu, afedersin her tarafa fora, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nasıl olağanüstü olmadı şimdi.

Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sahabeye namaz kıldırdı, çok arka saftan birisi Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)den evvel kalkmış eğilmiş, ne buyurdu ona?

(Sayfa 103)

((Ya fülan ela tettekillahe))

"Ey felan! Allah'tan korkmuyor musun (Sen nasıl namaz kılıyorsun, niye şöyle şöyle yapıyorsun)?!" buyurdu.

Peşinden de buyurdu ki: "Ben önde kıbleye doğru döndüm diye arkamı görmüyorum mu zannediyorsunuz."

((İnni era miv verai kema era min emami))

"Ben önümdem nasıl görüyorsam, arkamı da öyle görüyorum" buyurdu.

Yani "Ben Muhammed Mustafa'yım! Size benzer miyim?!" demektir.

Bu hadis nerede? "Buhari'de , "Buhari" en sağlam kaynak, ne diyor biliyor musun İslamoğlu?! "Arkasını da görüyormuş, bir de karizmasını arttırmak için hadis uydurmuşlar" diyor.

Yahu Allah rızası için, zerre kadar imanınız varsa, zerre kadar Peygamber sevginiz varsa, kim Peygambere karizma uyduruyor be?!

Buhari karizma için hadis mi uydurur?! Ne diyor biliyor musun?!

(Sayfa 104)

"Bir de peygamber ileriyi bilirmiş, nasıl bilir?! Osman şehid olacak, Ömer şehid olacak, güya onları bilmiş!" diyor.

Dah da ileri giderek: "Hiçbir peygamberden geri bırakmamak için cinsel gücünü bile arttırmışlar" diyor, "Süleyman (Aleyhisselam) şu kadar güçlüydü, vay bizim Peygamberimiz geri mi kalsın?! diye hadis uydurmuşlar" diyor.

Yahu, rezillik bunlar ya, oysa bunların hepsi sağlam kaynak, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in çok gücü vardı.

Enes (Radıyallahu Anh)ın: "Biz Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in kırk erkek gücünde olduğunu konuşurduk" sözünü Buhari naklediyor.

İbni Hacer (Rahimehullah) "Fethu'l-Bari"de bunun cennet erkeğine göre olduğunu ve dünya erkeklerinden dört bin kişinin kuvvetine tekabül ettiğini zikrediyor.

Sen Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in kuvvetini niye inkar ediyorsun?!

Ya bir tokat atarsa sana gece uykuda, uykuda atar uykuda, rüyada gelir adamı böyle paçavraya çevirir, biliyor musun?!

(Sayfa 105)

Onu medh edenlere rüyada gelir, İmam Busiri "Kaside-i Bürde" sahibi, "Kaside-i Bürde"yi başladım okumaya, internette son sohbetin sonunda var, 3-4 bölümde bitireceğim, mevlid ayı hürmetine ıkuyorum.

Şimdi "Kaside-i Bürde" sahibi felç olmuştu, ondan evvel bütün kralları medhediyordu, şiirler yazıyor, çok paralar alıyordu onlardan, edebiyatta zirve idi.

Sonra da Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i çok medhetti ama sonunda da felç olunca evde kaldı çıkamıyor, "Kaside-i Bürde"yi yazdı O sıralar bir gece bir beyitte takıldı, kafiyeyi tutturamıyordu.

"Fe mebleğul ilmi fiyhi ennehü beşer"

"Yani Peygamberi medh ettim, ettim son noktayı nereye dayandırdım, o da bir insandır, insandır ama senin benim gibi değil."

"Ondan sonra ne diyeceğim, ne diyeceğim" diye düşünürken Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) rüyasına geldi, sallanıyordu, başına da tül atmıştı ve İmam-ı Busiri'ye buyurdu ki:

(Sayfa 106)

"Ve ennehü hayru halkillahi küllihim"

"Şüphesiz O, Allah'ın yarattıklarının en hayırlısıdır' diye devam et."

Yani: "İkinci mısraya böyle devam et" buyurdu. Ondan sonra bir daha açıldı ve yazdı devam etti. 160 beyittir tamamı.

Şimdi sabah oldu, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona bir de hırkasını hediye etti, sürdü elini ona, uyandı baktı, felci düzelmiş, sabah kalktı namaza gidiyor.

Millet onu kaç senedir hasta biliyordu, o zaman bütün alimler Mısır'da sabah namazına gidiyordu, giderken hepsi baktılar: "Aa" dediler, şaşırdılar. "Dün gece Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in huzurunda okuduğun kasideyi bize oku" dediler.

O da şimdi bunu kimse bilmiyor ya, "Hangisini okuyayım" diye, "Hemziye" var, "Muzariye" var, başka kasideleri okuyor.

Dediler ki: "Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in huzurunda okuduğunu oku, bütün evliya oradaydı dinledik."

(Sayfa 107)

"Emin tezekküri ciranin bizi selem
mezecte dem'an cera mim mukletin bidem"

"Diye başlayanı oku" dediler. Nasıl felçliyken iyileşti, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisini medh edenlere:

((mem medehani velev bi beytin şefa'tü lehü))

"Beni bir beyitle de (Türkçe bir şiirle de), olsa medhedene şefaat edeceğime söz veriyrum" buyuruyor.

Fethullahi Bennani Hazretleri bunu "Mevlid" kitabında naklediyor.

((Men feriha bina ferihna bihi)

"Benim doğduğuma sevinenin ben de cennet'e girmesine sevinirim" buyuruyor, yani "Sevinin benimle" buyuruyor.

Şimdi efendi kardeşler Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir kere Uhud'a çıktı, Uhud sallanınca:

((Üsbüt uhudü feinnema aleyke nebiyyün ve sadikun ve şehidani))

(Sayfa 108)

"Uhud yerinde dur, senin üstünde bir peygamber var, bir sıddik, iki de şehid var" buyurdu. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ebu Bekr Sıddik, iki şehid kim, Ömer ve Osman, bu hadis "Buhari"de geçiyor.

İslamoğlu: "Bir de onların şehid olacağını bilmiş!" diyor, yani "Karizma katmak için uydurmuşlar" diyor. Halbuki hadis "Buhari" yahu, 1200 sene evvel ya, kim karizma biliyordu, ne karizması?!

Ahmed İbni Hanbel (Rahimehulla)ın rivayet ettiği hadislerin hepsini reddediyor, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i medh eden bütün hadislere: "Onu büyütmek için uydurmuşlar" diyor. İşte o ters muhammed imiş, "Yüceltmeci zihniyet" diyor, biz kimiz de yücelteceğiz O'nu ya, ben şaşırdım, burada çok cevaplar verdim.

Münafıkların başı Übeyy İbni Selül, ölürken, gömleğini istedi, oğlu çok iyi Müslümandı, geldi: "Ya Rsulüllah! Babam son nefeste gömleğini istiyor, onunla kefenlensin" dedi.

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) çıkardı üstündekini: "Al, götür" buyurdu. Oğlu: "Hayır, vücuduna değeni istiyor" dedi.

(Sayfa 109)

Bu sefer çıkardı vücuduna değeni verdi, sonra buyurdu ki: "O münafık idi, imanı olnadığı için benim gömleğim onu kurtarmaz, ama fitne çıkmasın, oğlunu da üzmeyelim."

Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Oğlu Müslüman, adam da Müslüman görünüyor, bin kişi de adamı var, bu adam son nefesinde nasıl bana muhtaç olduğunu gösterdiyse öbürleri de belki pişman olur, bu böyle geberse bile, öbürleri en azından imana gelir" diye düşündü.

Hakikaten Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in bu siyaseti sayesinde bin kişi imana geldi, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in her yaptığı böyle. Sonra cenazesi camiye geldi, namazını Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kıldırmak istedi, Hazreti Ömer: "Kıldıramazsın" dedi.

Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Ya Ömer! Bu Medine'nin başı, bunun arkası var, oğlu iyi Müslüman, bu da 'Müslüman' diyordu" buyurdu.

Hazreti Ömer: "Uhud'da üç yüz kişi geri döndürülürken şöyle dedi, Bedir'de şöyle yaptı, şurada şöyle yaptı, ben bu adamın cenazesini sana kıldırtmam" dedi.

(Sayfa 110)

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de "Kılarım-kılmam" derken, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)le cenaze arasına girdi ve: "Kıldır da göreyim!" dedi, Hazreti Ömer'deki ferasete bak, anlayışa bak!

Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

((İnnel hakka yendigu ala lisani umera))

"Allah Ömer'in dili ile konuşuyor" buyuruyor. Yine Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

((Lev kane ba'di nebiyyün lekane umera))

"Benden sonra peygamber gelseydi Ömer olurdu" buyuruyor.

((Ya umerü ma lagıyekeş şeydanü saliken feccen illa seleke feccen ğayra feccike))

"Ey ömer! Şeytan sana hangi yolda rastlasa mutlaka senin yolundan başka yola girer" buyuruyor.

Ali Rıza Demircan da: "Ömer beni bağlamaz, din değil" diyor. Bu adama acıyorum, yazıklar olsun, Allah hidayet etsin. Amin!

(Sayfa 111)

Ondan sonra, tam o sırada Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e ayet geldi:

(Vela tusalli ala ehadim minhüm mate ebedev vela tegum ala kabrihi, innehüm keferu billahi ve rasülihi ve matü vehüm kafirun)

"Habibim! O adam kafir olarak gebermiştir, cenaze namazını kılamazsın, mezarına da gidemezsin. Çünkü onlar Allah'a ve Rasulü'ne küfrettiler ve fasık olarak öldüler." (Tevbe:54)

Yani "Ömer doğru söylüyor" buyrulunca Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de cenazeyi ortada bıraktı.

Şimdi gelelim, burada İslamoğlu'nun yorumuna bakın, işte: "Gömlekten yardım beklemek, münafık asavvuru, münafık düşüncesidir" diyor.

Neymiş münafık düşüncesi: "Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in gömleğinden medet beklemek ve eşyaya taşımadığı anlamı yüklemekmiş." Dikkat edin, kafanız çalışsın, zeki insansınız siz. Eğer İslamoğlu: "Bu adam münafık olduğu için Peygamberin hırkası buna yaramaz, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de böyle buyurdu zaten" deseydi, doğrumuydu? Doğruydu.

(Sayfa 112)

Ama: "Kim Peygamberin hırkasından medet bekler ve eşyası, sakalı için mübarektir, berekettir, şefaat eder, şifa verir gibi bir şey düşünürse münafık düşüncesidir" diyor.

Ne olacak bu kadar sakal-ı şerif-i ziyaret edenler?! Bu kadar hırka-i şerifi ziyaret edenler, ne olacak?! Bu kadar Osmanlı kurmuş saraylara mukaddes emanetleri, işte bunlar münafık kafasıymış, eşyaya taşımadığı anlamı yüklemekmiş.

Soruyorum ey Müslümanlar! "Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in mübarek sakal-ı şerifi, hırka-i şerifi, sarığı mübareklik vasfını taşıyor mu taşımıyor mu?!" İslamoğlu diyor ki: "Eşyaya taşımadığı anlamı yüklüyorlar."

Peki ben de buraya bastım delilleri, Hazreti Ali'nin annesi Fatıma Binti Esed vefat etti Medine'de, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu gömerken evvela kendisi yattı mezara, dualar etti, çıktı, sonra:

((İnneki ümmi ba'de ümmi))

"Sen benim annemden sonra annemdin, yemedin yedirdin, giyinmedin beni giydirdin" buyurdu.

(Sayfa 113)

Çünkü Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) küçüklükten yetim kaldı, Hazreti Ali'nin annesi ona çok baktı, bu sefer Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Benim üzerimdeki bu hırkamı çıkaralım, onu onunla kefenleyelim" buyurdu.

Bu hadisiTaberani "Evsat"ta, Ebu Nuaym "Hilye"de zikrediyor. Heysemi de naklediyor.

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine döneminde kefen mi bulamadı?! Yoksa hırkasını ona niye giydirdi?!

Tabi ki bereket olsun diye, şefaat olsun diye. Şimdi Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in onu hırkası ile kefenlemesi münafık tasavvuru mu?!

Gelelim Halid ibni Velid (Radıyallahu Anh)a, meşhur komutan, takkesi yermuk Muharebesi'nde kayboldu, eski bir takkeydi, bütün orduyu seferber etti ve: "Takkemi bulacaksınız" dedi.

Şaşırdı kaldılar, buldular getirdiler, dediler ki: "Yahu, bu eski takkeden sebep bütün orduyu ayağa kaldırdın." Halid ibni Velid (Radıyallahu Anh): "Ondan değil, bende Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in saçı vardı, onu bu takkenin içine dikmiştim, hangi muharebeye girsem onunla kazanıyordum" dedi.

(Sayfa 114)

Bunu Taberani "Kebir"de, Hakim "Müstedrek"te, Ebu Ya'la "Müsned"inde zikrediyor.

"Hayatü's-Sahabe"de bile var bu yahu. Dedi ki: "Bu takkem Yahudinin eline kalır, gavurun eline düşer diye ben bunu o kadar aradım." Bu Halid ibni Velid (Radıyallahu Anh)ın münafık tasavvuru öyle mi?!

Eşyaya taşımadığı manalar vermekmiş, işe bak yahu! Peki dahasını söyleyeyim, "Müslim" hadisinde geçiyor, Ümmü Seleme Validemiz, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in hanımı diyor ki: "Efendimiz'in saçlarını alırdım suya koyardım, kim hastalanırsa gelirdi o saçının olduğu suyu içer, hemen şifa bulurdu."

Bu da "Müslim" hadisi, ondan sonra bir şey daha söyleyeyim, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hacda ihramdan çıkarken berberi çağırdı, "Kes" buyurdu, sağını traş etti, "Ebu Talha'yı çağırın" buyurdu, "Ebu Talha'ya saçının bu kesilen sağ tarafını verdi ve:

((Eksimu beynennasi))

"Al bu saçımı insanlara dağıt" buyurdu, "Müslim" hadisi bu.


(Sayfa 115)

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in bu tasavvuru münafık tasavvuru öyle mi?! Kendi saçına taşımadığı manayı yüklüyor, öyle mi?!

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)onu gömdürseydi, Ebu Talha'ya: "Bu saçımı alın gömün" derdi. Ama ne buyurdu: "İnsanların hepsine dağıt."

Niye bu kadar sakal-ı şerif, saç-ı şerifi var? Çünkü hac dönüşü yüz bin sahabe vardı, saçını onlara dağıttırdığından dolayı bu kadar çok sakal-ı şerif var. "Bunu insanlar arasında paylaştır" buyurdu.

Bir de saçı gür, uzun, hepsini dağıttırdı, Hımyeri diye bir zat var, Dubayi'de evkaf müdürü idi evvelce.

Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in uzun bir saçını onun yanında gördüm ben.

O zat: "Saç-ı şerif devamlı büyüyor, kapalı yere koyuyorum, ama hayatı devam ettiği için, devamlı büyüyor" dedi.

Bir tane de bana söz verdi bakalım. "Birini Mekke'deki Seyyid İbrahim'e vereceğim" dedi. "Bu saç her sene büyüyor, bir miktar artıyor, onu veriyorum" dedi.

(Sayfa 116)

Allah Allah! Bende de bir sakal-ı şerif var ateşten camı eritmişler ateş gibi, üstüne dökmüşler yanmamış, bu onun mucizesi! Ya bizim bu kıllar olsa ne olurdu?!

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in vücudundan çıkan hiçbir şey yanmazdı, bunlar hep mucizeleri.

İşte ne diyor İslamoğlu: "Yüceltmeci mantık" diyor bize, "Münafık tasavvuru" diyor, "Eşyaya taşımadığı anlamı yüklemek" diyor, yazıklar olsun!

Şimdi Arifan Dergisi'nin bu sayısında Mustafa İslamoğlu hakkındaki yazımızın başlığı, "İslamoğlu Beşerirn En Üstününün Bazı Üstünlüklerini İnkar Ederken Biz O Sevgiliye Vefa Borcumuzu Nasıl Ödeyebiliriz?!"

İnşaallah bu dergiyi dağıtın, yayın, her tarafa ulaştırınbakın bu adam ne diyor, kitabından sayfalarını yazdım, sayfasını da verdim, biz de cevab veriyoruz.

Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i seviyorsanız O'nun şerefini yüceltebildiğiniz kadar yüceltin, çünkü "Kaside-i Bürde" sahibi diyor ki:

(Sayfa 117)

"Fensüb ila zatihi ma şi'te min şeraf
vensübila gadrihi ma şi'te min izam"

"Ne kadar şeref ve büyüklük var ise hepsini Muhammed Mustafa'ya nisbet et,

Lakin Hristiyanların dediği gibi 'Allah'tır' deme, 'Allah'ın oğludur' deme, 'Allah'ın kuludur, Rasulüdür ve mahlukudur' de."

Ondan sonra ne kadar üstünlük varsa hepsi Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e indir.

İşte bu sayıda bunu uzunca 4-5 sayfa yazdım, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in hırkasıyla teberruk etmek münafık işi değildir, tamam mı?!

Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizim gibi bir beşer değildir, biz de Peygamber gibi değiliz, ondan sonra neler neler neler, bak, önümüzdeki ay ondan sonraki başlıklar; "Ümmet-i Muhammed Peygambere Saygı Gösterirken Vahye Sırt Dönmüş Değildir."

İslamoğlu ne diyor biliyor musun?! "Bu ümmet Peygambere hürmet edeyim derken Kur'an'a sırt çevirdi" dyor. Buna da cevap verdim.

(Sayfa 118)

Dikkat edin ondan sonra Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Allah'ın bildirmesi ile gaybı bilmiştir, yoksa kendine karizma kazandırmak için kimse hadis uydurmamıştır. Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in nur olduğunu Kur'an söylüyor, bu da ne diyor biliyor musun?!

"Ka'bu'l-ahbar, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e nur derken eski Yahudiliğine dayanarak bu rivayeti uydurdu" diyor.

Alah-u Teala:

(Gad caeküm minallahi nuruv ve kitabümmübin)

"Size bir nur, bir de kitap geldi" (Maide Suresi:15'den)

Kitab Kur'an, nur da Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)dir.

"Muhammed nur değildir" diyor, haşa ve kella, ya Rabbe'l-alemin!

Sahabe Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in tükürüğüyle, teriyle, kanıyla teberrük ettiler. Bedeni atıklarına değer verdiler, bunlar karizma katmak için yapmışlar, "Sahabe karizma katmak için yapmış" diyor, niye biliyor musun?

(Sayfa 119)

Diyor ki: "O zaman Mekke müşriklerine karşı onu çok sevdiklerini, ona çok değer verdiklerini göstermek için gavurlara karşı karizma olsun diye hemen böyle tükürüğünü alıyorlardı." Sahabe yapıyormuş bunu sahabe, karizma için, Allah-u Ekber!

Aman bu iki vasiyetimi doğru tutun, ben ölürüm, kalırım, bu diyalogçular, bu Ehl-i Beyt mezhebi diye Şi'ilik yapanlar, bir de üçüncü vasiyetim olarak selefi geçinen Vehhabiler, "Allah gökte", "Arş'ın üzerinde oturdu" diyenler, "Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in vefatından sonra ondan bir şey istenmez" diyenler, tevessülü, istiğaseyi inkar edenler.

"Eyüp Sultan'ın yüzü suyu hürmetine istenmez" diyenler, aman bunlara karşı yaptığımız reddiyeleri dinleyin, dinletin, insanlara yayın, onları uyarın ki zehirlenmesinler. Ben vazifemi yaptım, iş size kaldı. Şahit ol ya Rabb!

Rabbim sünnet üzere yaşamayı nasip etsin, hepinizin attığınız her adıma karşı hac umre sevabları nasip etsin, mevlid ayınız mübarek olsun, mevlid geceniz mübarek olsun, Allah'a emanet olun.

el-Fatiha!
 
 
CÜBBELİ AHMET HOCAEFENDİ_ 3 VASİYETİM
(3 TEHLİKE ŞİA-DİYALOĞ-VEHHABİLİK)
 Cübbeli Ahmet Hoca Sesli (mp3) Sohbet-69
 
Siz bu yazıyı okuyan counter şanslı kişiden birisiniz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

1 9