script src='http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.2.6/jquery.js' type='text/javascript'/>

Kadir Suresi Tefsiri




Rahman ve Rahim Allah´ın Adı ile
Müfessirlerin çoğunun görüşüne göre Medine'de inmiştir. Bunu es-Sa'lebi zikretmiştir. d-Maverdi ise bunun aksini nakletmektedir. Derim ki: ed-Dahhak'ın görüşü ile İbn Abbas'ın iki görüşünden birisine göre bu sûre Medine'de inmiştir. el-Vâkıdi'nin naklettiğine güre Medine'de inmiş ilk sûre budur. Beş âyettir. [1]

1. Doğrusu, Biz, onu Kadr gecesinde indirdik.
"Doğrusu, Biz, onu" yani Kur'ân'ı "...indirdik." Her ne kadar bu sûrede henüz Kur'ân-i Kerim'den sözedilmemiş ise de mananın böyle olduğu bilinen bir husustur. Kur'ân'ın tamamı da zaten tek bir sûre gibidir. Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: "O Ramazan ayı ki Kur'ân onda indirilmiştir." (Bakara, 2/185) Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır; "Hâ, Mim. Apaçık ki tabayemin olsun, ki şüphesiz Biz onu mübarek bir gecede indirdik." (ed-Duhan, 44/1-3) Bu buyrukta "mübarek gece"den kasıt, Kadir gecesidir. eş-Şa'bî dedi ki: Biz, Kur'ân'ı Kadir gecesinde indirmeye başladık, demektir. Bir görüşe göre Cebrail (a.s) Kur'ân'ı bir defada, toptan, Kadir gecesinde Levh-i Mahfuzdan dünya semasınadaki Beytu'i-Izze'yt: indirmiştir. Cebrail, Kur'ân'ı yazıcı meleklere yazdırmış, daha sonra da Peygamber (sav)'a kısım kısım indirmeye devam etmiştir. Kur'ân'ın ilk nazil olmaya haşlaması ile son nazil olun buyrukları arasında yirmiüç yıllık bir zaman geçmiştir. Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır. Daha önceden el-bakara Sûresi'nde (2/185. âyet, 8. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. el-Maverdi'nin naklettiğine göre, İbn Abbas şöyle demiştir: Kur'ân Ramazan ayında. Kadir gecesinde, mübarek bir gecede, Allah tarafından bir defada, Lehvı-i Mahfuzdan dünya semasındaki yazıcı, şerefli meleklere indirilmiş, daha sonra yazıcı, şerefli melekler yirmi senelik bir zaman süresinde bunu peyderpey Cebrail'e bildirmiş, Cebrail de bunu Peygamber (sav)'a yirmi yıl süre içerisinde kısım kısım bildirmiştir, İbnu'l Arabi dedi ki: "Ancak bu açıklama batıldır. Çünkü Cebrail ile Allah arasında ayrıca bir vasıta olmadığı gibi, Cebrail ile Muhammed -ikisine de selâm olsun- arasında bir vasıta yoktur."





"Kadir gecesinde", Mücahid, hüküm gecesinde diye açıklamıştır.
"Kadir gecesini sana ne bildirdi?" Yine Mücahid, hüküm gecesini, diye açıklamıştır. Takdir gecesi demektir. Ona bu ismin veriliş sebebi yüce Allah'ın bu gecede gelecek sene aynı geceye kadar kendi emrinden olan ölüm, ecel, rızık ve daha başka hususları dilediği şekilde takdir buyurmasıdır. Sonra bunu isleri çekip çeviren meleklere teslim eder. Bunlar dört melektir: İsrafil, Mikail, Azrail ve Cebrail (hepsine selâm olsun).
İbn Abbas'tan şöyle dediği nakledilmiştir: Ummu'l-Kitab (Ana kitab)'da sene içinde meydana gelecek rızık, yağmur, hayat, ölüm ve hacca gidecekler dahil herşey yazılır. îkrime dedi ki: Kadir gecesinden, Allah evini haccedeceklerin kendi isimleri ve babalarının isimleri yazılır. Onlardan hiçbirisi dışarıda bırakılmaz ve unlara hiç kimse de ilave edilmez. Said b. Cübeyr de böyle demiştir. Bu anlamdaki açıklamalar, daha Önceden ed-Duhan Sûresi'nin baştaraflarında (44/1-4. âyetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.


Yine İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Yüce Allah, Şabanın yarısına rastlayan gecede meydana gelecek olaylara dair kaza ve hükümlerini takdir buyurur ve bunları Kadir gecesinde ilgililerine teslim eder. Bu geceye Kadir gecesi deniliş sebebi; azameti, kadri ve şerefi dolayısıyla olduğu söylenmiştir. Filan kişinin şerefi ve üstün bir mevkii vardır, anlamında "filanın kadri vardır" şeklindeki (Arapların) tabirlerinden alınmıştır. Bu açıklamayı ez-Zühri ve başkaları yapmıştır.


Bu geceye bu ismin veriliş sebebinin, bu gecede yapılan itaatlerin pek büyük bir kadri ve pek çok sevab ve mükâfatı olduğu da söylenmiştir. Ebu Bekr el-Verrak dedi ki: Bu geceye bu ismin veriliş sebebi şudur: Herhangi bir değeri ve önemi olmayan bir kimse bu geceyi ihya edecek olursa üstün bir değer ve öneme sahib olur. Bir diğer açıklamaya göre bu ismin veriliş .sebebi, bu gecede üstün kadri (değeri) bulunan bir Kitabın yine üstün bir kadri bulunan bir rasûle, üstün bir kadri olan bir millete indirilmesidir.
Bir diğer görüşe göre; sebeb, bu gecede oldukça kadri yüksek ve önemli meleklerin inmesidir. Bir başka açıklamaya göre; yüce Allah'ın bu gecede hayırı, bereketi ve mağfireti indirmesidir. Sehl dedi ki: Bu geceye bu ismin veriliş sebebi, yüce Allah'ın bu gecede müminlere rahmetini takdir buyurmuş olmasıdır. ei-Halil dedi ki: Çünkü bu gecede yeryüzü meleklere dar gelir. Yüce Allah'ın: "Rızkı kendisine daraltılan kimse de..." (et-Talak, 65/7) buyruğunda ("daraltılan" anlamı verilen kelime ile aynı kökten) gelmesi gibi. [2]


2. Kadir gecesini sana ne bildirdi?


3. Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.
el-Ferrâ dedi ki: Kur'ân-ı Kerim'de nerede: "Sana ne bildirdi" buyruğu geçmişse yüce Allah bunu Peygamberine bildirmiştir. Nerede "Sen nereden bileceksin" diye buyurulmuş ise, bu husus ona bildirilmemiştir. Süfyan da böyle demiştir. Bu husus daha önceden de (el-İnfitâr, 82/17; et-Târık, 86/2; el-Beled, 90/13. âyetlerin tefsirinde de) geçmiş bulunmaktadır.
"Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır" buyruğu ile bu gecenin fazilet ve büyüklüğünü açıklamaktadır. Zamanın fazileti, o zaman içerisinde pek çok faziletli olayların meydana gelmesi sebebi iledir. Bu gecede, benzeri bin ayda bulunmayan pekçok hayır paylaştırılır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Müfessirlerin bir çoğu da şöyle demiştir: Yani bu gecede yapılan amel, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin ayda yapılacak amelden daha hayırlıdır.
Ebu'l-ÂSiye dedi ki: Kadir gecesi, kendisinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. "Bin ay" ile yüce Allah'ın zamanın tümünü kastettiği de söylenmiştir. Çünkü Araplar bin sayısını eşya ile ilgili en ileri nokta hakkında kullanırlar. Nitekim yüce Allah: "Onlardan herbiri kendisine bin yıl Ömür verilsin ister." (el-Bakara, 2/96) diye buyurmaktadır ki, bundan kasıt zaman boyunca...dır. Denildiğine göre, geçmiş dönemde âbid kişiye, Allah'a bin ay yani seksenüç yıl,dört ay süreyle ibadet etmediği sürece âbid denilmezdi. Yüce Allah, Muhammed (sav) ümmetine bir gece ibadet etmeyi, geçmiş kavimlerin ibadetlerle geçirdikleri bin aydan daha hayırlı kılmıştır.
Ebu Bekr el-Verrak dedi ki: Süleyman'ın hükümdarlık süresi beşyüz ay, Zül-karneyn'in de hükümdarlık süresi beşyüz ay idi. Her ikisinin hükümdarlık süresi bin ay eder. Yüce Allah, bu geceye erişebilen kimse için işleyeceği ameli bu iki büyük hükümdarın hükümdarlıklarından daha hayırlı kılmıştır.
İbn Mesud dedi ki: Peygamber (sav) İsrailoğulları arasından Allah yolunda silahlı olarak bin ay cihad eden bir adamdan sözetti. Müslümanlar bu işe hayret ettiler, özendiler. Bunun üzerine: "Doğrusu Biz onu kadir gecesinde indirdik... Kadir gecesi" bu şahsın Allah yolunda silah kuşandığı "bin aydan daha hayırlıdır. " [3] Buna yakın bir açıklama İbn Abbas'dan da nakledilmiştir. Vehb b. Münebbih dedi ki: Bu kişi müslüman idi. Annesi onu Allah'a adamıştı. Kendisi putlara tapınan bir topluluk kasabasından idi. O kasabaya yakın bir yerde yerleşmişti. Tek başına onlara karşı cihad etmeye koyuldu. Onların kimilerini öldürüyor, kimilerini esir alıyor ve cihadını devanı ettiriyordu. Onlarla bir devenin iki çene kemiği ile karşılaşırdı. Onlarla çarpışıp susayacak oldu mu bu iki çene kemiğinden tatlı tuplu bir su fışkırırdı, o sudan içerdi. Bu şahsa pek büyük bir güç verilmişti. Demir (silah) ya da başka bir şey ona acı ve ıştırab vermezdi. Bu şahsın adı Şemsun idi.
Ka'b el-Ahbar dedi ki: Bu İsrailoğulları arasında bir kraldı. O tek bir iş yaptı. Yüce Allah, onların dönemindeki Peygambere: Filana dilekte bulunmasını söyle! diye vahyetti. O da şöyle dedi: Rabbim malımla, evladımla ve canımla cihad etmek istiyorum. Yüce Allah ona bin çocuk verdi. Bu çocuklardan herhangi birisini gidecek bir askeri birlik arasında kendi malından silahlandırır, donatırdı ve Allah yolunda cihad eden bir mücahid olarak çıkartırdı. Bu çocuğu bir ay cihadda kalır ve öldürülürdü. Daha sonra bir başka askeri birlik arasında bir başka çocuğunu donatırdı. Herbir çocuğu bir ay zarfında öldürülürdü. Bununla birlikte hükümdar geceleri namaz kılmaya, gündüzleri oruç tutmaya devam ediyordu. Bin aylık bir zaman içerisinde bin çocuğu öldürüldü. Sonra kendisi öne geçti, o da savaştı ve öldürüldü. İnsanlar: Hiç kimse bu hükümdarın ulaştığı mertebeye erişemez, dediler. Bunun üzerine yüce Allah: "Kadir gecesi" bu hükümdarın geceleri namazla, gündüzleri oruçla geçirdiği, malıyla, canıyla, çocuklarıyla, Allah yolunda cihad ettiği "bin aydan daha hayırlıdır" buyruğunu indirdi.
Ali ve Urve dedi ki: Peygamber (sav) İsrailoğullanndan dört kişiyi sözkonusu etti. "Bunlar Allah'a seksen yıl ibadet ettiler. Göz açıp kapayacak bir süre dahi O'na isyan etmediler." dedi. Eyyub, Zekeriya, yaşlı kadının oğlu Hazkiyel ve Yuşa b. Nün'un isimlerini verdi. Peygamber (sav)'ın ashabı buna hayran kaldılar. Ona Cebrail gelerek şöyle dedi: Ey Muhammedi Senin ümmetin bu kimselerin seksen yıl süre ile Allah'a ibadet edip, bir göz açıp kırpacak bir vakit kadar dahi Allah'a isyan etmemiş olmalarına hayret ettiler. Allah, senin üzerine bundan daha hayırlısını indirdi, deyip; "Doğrusu Biz onu Kadir gecesinde indirdik" (1. âyet) buyruğunu okudu. Rasûluliah (sav) buna çok sevindi. Mâlik, Muvatta'da İbnu'l-Kasım ve başkalarından gelen rivayet yoluyla şöyle demektedir: Kendisine güvendiğim kişi(ler)i şöyle derken dinledim: Rasûlullah (sav)'a kendisinden önceki ümmetlerin ömürleri gösterildi. Uzun Ömürleri boyunca başkalarının eriştiklerinin benzerine amel itibariyle ulaşamayacaktan mülahazasıyla ümmetinin (fertlerinin) ömürlerini kısa bulur gibi oldu. Yüce Allah ona Kadir gecesini verdi ve onu bin aydan daha hayırlı kıldı. [4]
Tirmizi'de, el-Hasen b. Ali (r,anhuma)'dan gelen rivayete göre; Rasûlullah (sav)'a minberinin üzerinde Umeyyeoğulları(nın hali) kendisine gösterildi. Bundan hoşlanmadı. Bunun üzerine: "Şüphe yok ki Biz sana Kevseri verdik." (el-Kevser, 108/1) buyruğu nazil oldu ki; bununla cennetteki bir nehri kastetmektedir.
Yine; "Doğrusu Biz onu kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesini sana ne bildirdi? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır." (sûresi) nazil oldu. Senden sonra bu sûrede Umeyyeoğulları hükümdarlık yapacaklardır. el-Kasım b. el-Fadl el-f luddani dedi ki: Biz onların hükümdarlıklarını saydık, bin ay olduğunu gördük. Bir gün fazla, bîr gün eksik değil. (Tirmizi) dedi ki: (Bu) garib bir hadistir [5]


4. Onda, melekler ve ruh Rabblerinin izniyle herbir iş için iner de iner.
"Onda, melekler... inerde iner." Semalarının hepsinden ve Sidretu'1-Müntehâ'dan melekler aşağıya iner. Cibril'in kaldığı yer de oranın ortasıdır. Melekler yere inerler, tan yeri ağarmasına kadar insanların yaptıkları dualara amin derler. İşte yüce Allah'ın: "Onda, melekler... iner de iner" buyruğu bunu anlatmaktadır.
"Ve ruh Rabblerinin İzni ile..." Kasıt, Cebrail U..s)'dır. el-Kuşeyri'nin naklettiğine göre "ruh" meleklerden bir sınıftır. Bunlar diğarlerinin koruyucuları olarak yaratılmışlardır. Bizim melekleri görmediğimiz gibi, melekler de bunları görmezler. Mukatil dedi ki: Bunlar meleklerin en şereflileri ve yüce Allah'a en yakınlarıdır. Bunların meleklerin dışında Allah'ın ordularından bir ordu olduğu da, söylenmiştir. Bu açıklamayı Mücahid, îbn Abbas'tan (Peygamber efendimize) merfû' bir rivayet olarak naklelmiştir. Bunu el-Maverdi, zikretmiştir. el-Kuşeyri'nin naklettiğine göre, bunların Allah'ın yarattıklarından bir çeşit ulduğu söylenmiştir. Bunlar yemek yerler, elleri ve ayakları vardır, melek değillerdir,
"Rûh”un tek başına bir saf olarak duracak büyük bir yaratık okluğu ve diğer bütün meleklerin tek bir saf teşkil edecekleri de söylenmiştir. "Rûh'un, Cebrail (a.s)ın bu gecede, bu gecenin ahalisi üzerine sair meleklerle birlikte indirdiği rahmet olduğu da söylenmiştir. Bunun delili: "O, kendi emri ile kullarından dilediği kimseler üzerine ruhu indirir." (en-Nahl, 16/2) buyruğu olup rahmeti indirir, demektir.
"Onda" Kadir gecesinde "Rabblerinin izni" yani emri "ile herbir iş için iner de iner." Yüce Allah'ın takdir edip, bu seneden gelecek seneye kadar hükme bağladığı verilen herbir emir ile iner demektir. Bu açıklamayı İbn Ab-bas yapmıştır. Yüce Allah'ın: "Allah'ın emri ile onu gözetleyecek izleyicileri vardır" (er-Ra'd, 13/11) buyruğunda olduğu gibi ki, burada Allah'ın emri ile... demektir.
"İner de iner" anlamındaki buyruk genel olarak "te" harfi üstün olarak; diye okumuşlardır. Ancak el-Bezzî te'yi de şeddeli okumuştur. Talha b.Musarrif ile İbn es-Semeyka meçhul bir fiil olarak “te”harfini öterli okumuştur (“indirlir de indirilir” anlamına gelir.)
Bunun, meleklerin bu gecede biribirlerine selâm vermeleri anlamında olduğu da söylenmiştir.
Katade dedi ki: "O... bîr selâmdır." O bir hayırdır. "Tanyeri ağarıncaya" tan yerinin doğuşuna "kadar" demektir. el-Kisâi ve İbn Muhaysın "ağarınca" anlamındaki lafzı "lanı" harfi kesreli olarak; diye; diğerleri ise üstün olarak okumuşlardır. Üstün ve esreli okuyuş mastarın iki ayrı söyleyişidir, "Fe'ale, yefulu" kalıbında gelen fiillerde (bu harfin) üstün okunuşu esastır. "Maktel ve mahreç" kelimelerinde olduğu gibi. Kesreli okunuşu ise kıyastan istisna kabul edilen kelimeler için sözkonusudur. "Meşrik, mağrib, menbit, meşkin, mensik, mahşir, maskit ve meczir" kelimelerinde olduğu gibi. Bütün bunların hepsinde hem üstün, hem de kesreli okuyuş nakledilmiştir ki; bu halde bundan kasıt isim değil, mastar olur. Burada üç husustan sözetmek gerekmektedir: [6]


1- Kadir Gecesinin Tayini:
Kadir gecesinin muayyen olarak hangisi olduğu hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Büyük çoğunluğunun kabu! ettiği görüşe göre, Kadir gecesi yirmîyedinci gecedir. Çünkü Zirr h. Hubeyş'in rivayet etüği hadise göre, o şöyle demiştir: Ben Ubeyy b. Ka'b'a dedim ki: Kardeşin Abdullah b. Mesud şöyle der: Kim bir sene boyunca (geceleri) namaz kılarsa, Kadir gecesine rastlar. Ubeyy b. Ka'b dedi ki: Allah Ebu Abdurrahman'a mağfiret buyursun. O bu gecenin ramazanın son on gününde olduğunu ve bunun yirmiyedinci gece olduğunu biliyor. Fakat o, insanların buna bel bağlamamasını istemiştir. Daha sonra da kat'i bir şekilde yemin ederek: O gecenin yirmiyedinci gece olduğunu ifade etmiştir. Ben ona: Ey Ebu'I-Münzir (Ubeyy b. Ka'b'ın künyesidir) neye dayanarak bunu söylüyorsun? dedim. Şöyle dedi: Bunu Rasûlullah (sav)'ın bize haber verdiği delile dayanarak -yahut-ta bildirdiği alamete göre- haber veriyorum ki; o gün güneş (gözleri kamaştıracak kadar) bir parıltısı olmaksızın doğar. Tirmizî dedi ki: Bu, hasen, sahih bir hadistir. Bu hadisi Müslim de rivayet etmiştir. [7]
Bu gecenin senenin diğer ayları bir tarafa yalnızca Ramazan ayında olduğu da söylenmiştir. Bu Ebu Hureyre ve başkalarının görüşüdür.
Bir diğer görüşe göre, Kadir gecesi, bütün senededir. Buna göre bir kimse hanımını boşamayı ya da kölesini azad etmeyi Kadir gecesine bağlı olarak, verecek olursa yemin ettiği günden itibaren tam bir sene geçmedikçe hanımı ondan boş olmaz, kölesi de hürriyetine kavuşmuş olmaz. Çünkü şüphe ile boşamanın gerçekleştirilmesi caiz olmaz. Kadir gecesinin belli bir vakte tahsisi de sabit olmamıştır. O halde tam bir sene geçmedikçe boşamanın gerçekleşmemesi gerekir. Kölenin azad edilmesi de öyledir. Buna benzer yemin ve başka hususlar da aynı hükümdedir. Zaten İbn Mesud da: Kim bütün sene (gecelerin)i ihya ederse, kadir gecesini isabet ettirir, demiştir. Bu husus İbn Ömer'e ulaşınca şöyle demiştir: Allah Abdu'r-Rahman'ın babasına (Abdullah b. Mesud'un künyesi) rahmet buyursun. O kadir gecesinin ramazan ayının son on gününde olduğunu bilmeyen birisi değildir. Fakat o insanların buna bel bağlamalarını istememiştir. Ebu Hanife de Kadir gecesinin senenin tümünde gizli olduğu görüşünü benimsemiştir. Ondan şöyle dediği de nakledilmiştir: Bu gece kaldırılmış bulunmaktadır. Bu gece sadece bir defa olmuş ve bitmiştir. Ancak doğrusu bu gecenin kalmaya devam ettiğidir.
Yine İbn Mesud1 dan rivayet edildiğine göre, Kadir gecesi eğer bu sene herhangi bir günde ise, gelecek sene bîr başka gündedir. Ancak cumhurun kanaatine göre Kadir gecesi her senenin Ramazan ayındadır. Diğer taraftan Kadir gecesinin Ramazan ayının ilk gecesi olduğu da söylenmiştir. Bu, Ebû Rezîn el-Ukaylî'nin görüşüdür. el-Hasen, İbn îshak ve Abdullah b. ez-Zübeyr: O Ramazanın onyedinci gecesidir. Sabahında Bedir gazvesinin gerçekleştiği gece de odur, demişlerdir. Onlar bu kanaate yüce Allah'ın: "Eğer Allah'a, Furkan günü olan o iki ordunun birbirleriyle karşılaştıkları günde kulumuza indirdiğimize inanmışsanız..."(el-Enfal, 8/41) buyruğundan hareketle varmış gibi görünüyorlar. Bu da onyedinci gece(nin gündüzü) olmuştu. Kadir gecesinin ondokuzuncu gece olduğu da söylenmiştir. Ancak sahih ve meşhur olan Kadir gecesinin Ramazanın son on gecesinde olduğudur. Malik, Şafiî, Evzaî, Ebu Sevr ve Ahmed'in görüşü budur.
Bir başka kesimin kanaatine göre Kadir gecesi yirmi birinci gecedir. Şafiî (r.a) da bu görüşe meyletmiş bulunmaktadır. Buna sebeb ise Ebu Said el-Hud-rî'nin rivayet ettiği Malik ve başkalarının da kitablarında kaydettiği su ve çamurdan sözeden hadis-i şeriftir. [8]
(Ramazanın) yirmiüçüncü gecesi olduğu da söylenmiştir. Çünkü İbn Ömer'in rivayet ettiğine göre, bir adam şöyle demiş: Ey Allah'ın Rasûlü! Ben Kadir gecesini Ramazanın bitimine yedi gece kalmış olan gecede gördüm. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Bu (Kadir gecesinin) yirmiüçüncü geceye rastlayan bir rüya görmüş bulunmakladır. Her kim bu ayda belli bir geceyi namazla geçirmek isterse yirmiüçüncü geceyi ihya etsin. [9] Ma'mer dedi ki; Eyyub yirmiüçüncü gece gusleder ve hoş kokular sürünürdü.
Müslim'in Sahih'inde Peygamber (sav)'dan söyle dediği rivayet edilmekledir: "Ben rüyada kendimi Kadir gecesinin sabahında su ve çamur içinde secde ederken gördüm." Abdullah b. Uneys dedi ki: Ben onu yirmiüçüncü gecenin sabahında su ve çamur arasında Rasûlullahı (sav)'ı haber verdiği şekilde gördüm, demiştir. [10]
Kadir gecesinin Ramazanın yirmibeşinci gecesi olduğu da söylenmiştir. Çünkü Ebu Said el-Hudri'nın rivayet ettiği hadise güre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Siz o geceyi son on gecede, dokuz gecede, yedi gecede, beşinci gecede arayınız." Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir [11]
Malik dedi ki: Dokuzuncu gece ile kastettiği (ayın) yirmibırinci gecesi, yedincisi ile kastettiği (ayın) yirmiüçüncü gecesi, beşinci gece ile kastettiği Cayın) yirmibeşinci gecesidir.
Yirmiyedinci gece olduğu da söylenmiştir ki, bunun delili daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Bu Ali (r.a), Aişe, Muaviye ve Ubeyy b, Ka'b'ın görüşüdür.
İbn Ömer'in rivayetine göre Rasülullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Her kim Kadir gecesini araştıracak olursa, onu yirmiyedinci gecede araştırsın." [12]
Ubeyy b. Ka'b dedi ki: Ben Rasûlüllah (sav)'ı şöyle buyururken dinledim: "Kadir gecesi yirmiyedinci gecedir. [13]
Ebu Bekr el-Vernik dedi ki: Yüce Allah bu ayın -yani Ramazan ayının- gecelerini bu sûrenin kelimelerine taksim etmiştir. Yirmiyedinci kelimeye ulaşınca ona işaret ederek "o" diye buyurmuştur. Aynı şekilde Kadir gecesi üç defa zikredilmiştir ve dokuz.harftir. Bunların toplamı da yirmiyedi etmektedir.
Kadir gecesinin yirmidokuzuncu gece olduğu da söylenmiştir. Çünkü Peygamber (sav)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kadir gecesi yirmi-dokuzuncu -yahut yirmiyedinci- gecedir. Meleklerin bu gece sayısı çakıl taneleri kadardır,” [14]
Kadir gecesinin çift sayılı gecelerde olduğu da söylenmiştir. el-Hasen dedi ki: Ben"yirmidördüncü gece(nin sabahı) güneşi yirmi yıl süreyle gözetledim. Gördüm ki güneş (kamaştırıcı) ışığı bulunmayan beyaz bir şekilde doğuyordu. Bununla o gecedeki nurların çokluğundan dolayı güneşin böyle okluğunu kastetmektedir
Kadir gecesinin bütün sene icinde gizli olduğu da söylenmiştir. Böylelikle kişi bütün geceleri ihya etmek için gayret göstersin.
Allah'ın, bu geceyi Ramazan ayının tümünde gizlediği de söylenmiştir. Böylelikle Ramazan ayı boyunca onu idrak etmek ümidiyle bütün geceler çokça amel ve ibadete yönelsinler. Tıpkı diğer namazlar arasında orta namazı, Esma-i Hüsna'sı arasında İsm-i Azam'ını, duanın kabul edildiği anı, cuma anları ile gecenin anlarında, gazabını masiyetlerde. rızasını itaatlerde, belli bir anı sair zamanlar arasında, salih kulunu diğer kullar arasında -O'nun rahmetinin bir gereği ve bir hikmeti olarak- saklaması gibi. [15]


2) Kadir Gecesinin Alametleri:
Gecenin sabahında güneşin, göz kamaştırıcı bir parltisı olmaksızın beyaz olarak doğmasıdır. el-Hasen dedi ki: Peygamber (sav) Kadir gecesi hakkında şöyle buyurmuştur: "Kadir gecesinin alâmetleri arasında şunlar da vardır: O gece aydınlık ve hoş bir gecedir. O gece ne sıcak, ne de soğuktur. O gecenin sabahında güneş (gözleri kamaştıran) ışıkları bulunmaksızın doğar." [16]
Ubeycl b. Umeyr dedi ki: (Ramazanın) yirmiyedinci gecesinde denizde bulunuyordum. Deniz suyundan bir miktar aldım, onu tatlı ve rahat içilir buldum. [17]


3- Kadir Gecesinin Faziletleri:
Yüce Allah'ın: "Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır" (3 âyet) buyurması ile "onda melekler ve ruh... iner de iner" (4- âyet) buyurması (faziletini anlatmak için) yeterlidir. Buhârî ile Müslim'de de şöyle buyurulmuştur: "Her kim Kadir gecesini (mükâfatına) inanarak, (ecrini) umarak namaz kılmakla (vesair ibadetlerle) ihya ederse, onun geçmiş (küçük) günahları affolunur." Bu hadisi Ebu Hureyre rivayet etmiştir [18]
İbn Abbas dedi ki: Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Kadir gecesi oldu mu aralarında Cebrail'in de bulunduğu Sidretu'l-Münteha'da sakin olan melekler ardı arkasına inerler. Beraberlerinde birtakım sancaklar bulunur. Bu sancaklardan biri benim kabrimin üzerine, biri Beytu'l-Makdis'in üzerine, biri Mescid-i Haram'ın üzerine, biri Turu Sina'nın üzerine dikilir. Kendisine selâm vermedik mü'min erkek ve mü'min bir kadın bırakmazlar. İçki içen, domuz eti yiyen ve zaferana bulanan kimseler müstesna." [19]
Hadis-i şerifte de şöyle buyurulmuştur: "Bu gecenin tan vakti ortalığı aydınlatıncaya kadar, şeytan bu gecede dışarıya çıkmaz. Bu gece herhangi bir kimsenin aklına zarar veremediği gibi, herhangi bir fesad da işleyemez, bu gecede hiçbir büyücünün büyüsü etki gösteremez," [20]
eş-Şa'bi dedi ki: Bu gecenin gecesi gündüzü, gündüzü de gecesi gibidir.
el-Ferrâ dedi ki: Yüce Allah, Kadir gecesinde ancak mutluluk ve nimetler takdir buyurur. Diğer gecelerde ise belalar ve türlü musibetleri takdir eder. Bu açıklama daha önce ed-Dahhak'lan da nakledilmiş idi. Böyle bir kanaat, şahsi görüşe dayanılarak ileri sürülemez. O halde bu (peygambere kadar ulaşan) merfu bir rivayettir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
el-Muvatta'da, Said b. el-Müseyyeb'in şöyle dediği nakledilmektedir: Kadir gecesinde yatsı namazında (cemaatle birlikte) hazır bulunan kimse o geceden kendi payına düşeni almış olur." [21] Böyle bir görüş mücerred (kişisel) görüşle anlaşılamaz.
Ubeydullah b. Amir b. Rabia'nın rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Her kim Kadir gecesi akşam ve yatsı namazlarını cemaat ile birlikte kılarsa, artık o kimse Kadir gecesinden payına düşeni almış olur." [22] Bu hadisi es-Sa'lebi Tefsirinde zikretmiş bulunmaktadır.
Âişe (r.anha) dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Eğer Kadir gecesine denk gelirsem ne diyeyim? diye sordum. Şöyle buyurdu: " Allah'ım, şüphesiz ki Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet, de" diye buyurdu. [23] (Kadr Sûresi burada sona ermektedir. Allah'a hamd olsun). [24]


FAHRUDDİN ER-RÂZİ TEFSİRİ
KADİR SURESİ:


Rahman ve Rahim Allah´ın Adı ile
Beş ayet olup, Mekkî'dir. [1]
"Gerçketen, biz onu Kadir gecesinde indirdik" (Kadr, 1). Bu ifadeyle ilgili olarak birkaç mesele vardır: [2]
Kur'ân Kadir Gecesi İndirildi
Müfessirler, ayetin bu ifadesiyle "Biz Kur'ân'ı Kadir gecesinde indirdik" manasının kastedildiğini, ne var ki, bu, "Kur'ân" kelimesinin açıkça zikredilmediği, zira, Kur'ân'ın metnindeki bu ifadenin, şu üç bakımdan, Kur'ân'ın büyüklüğüne delalet ettiği hususunda müttefiktirler:

1) Cenâb-ı Hak, Kur'ân'ı indirme işini, Kendisine nisbet etmiş ve bu işi, başkasına değil sadece Kendisine tahsis etmiştir.

2) Kur'ân'ı, zahir ismi ile değil, onu, ona raci olacak amir ile getirmiştir ki, bu, Kur'ân'ın çok yüce ve şöhretli bir kitab olduğuna; isminin açıkça zikredilmesine gerek duyulmadığına, Cenâb-ı Hak tarafından bir şehadettir. Baksana, bir önceki sûrede de, Ebû Cehil'in adı geçmemiştir. Fakat meşhur ve maruf olduğu için, herkes, o ifadelerle Ebû Cehil'in kastedildiğini anlamıştır. Cenâb-ı Hak, "Hele (can) boğaza gelince..." (Vakıa, 56/83) buyururken de, meşhur olduğu için, "ölüm" kelimesini açıkça zikretmemiştir. İşte burada da böyledir.

3) Kur'ân'ın indirildiği vakti tazim için... [3]
Allah’ın “İnni” İle “İnnâ” Tabirini Kullanması
Cenâb-ı Hak, bazı yerlerde, “Muhakkak ki ben yeryüzünde bir halife yaratacağım…” (Bakara, 2/30) ayetinde olduğu gibi, "İnni: ben..." “Gerçekten biz onu Kadir gecesinde indirdik.” (Kadr: 97/1) “Muhakkak ki Zikri biz indirdik…” (Hicr: 15/9) “Muhakkak ki Nuh’u biz gönderdik” (Nuh,

1) “Muhakkak ki biz sana Kevser’i verdik.” (Kevser, 108/1) gibi yerlerde de, "İnnâ: biz..." şeklinde ifade buyurmuştur. [4]
Azamet İfadesi İçin İnnâ Tabiri
Bil ki, Cenâb-ı Hakk'ın “İnnâ” "Biz..." ifadesi ile bazan "tazîm" manası kastedilmektedir. Bu gibi ifadeleri çoğul anlamına almak imkansızdır. Çünkü deliller, Yaratan'ın tek bir olduğuna delalet etmektedir. Bir de, ilahlarda çokluk olsaydı, herbirinin rütbesi, ilah olmaktan aşağı olurdu. Çünkü, bunlardan herbiri, mükemmel olmayı elde etmiş olsaydı, o zaman yine her biri, birbirinden müstağni olurdu. Bunların herbirinin birbirinden müstağni oluşları, diğeri hakkında bir noksanlık olmuş olurdu. Böylece, hepsi de noksan olmuş olurdu. Yok bunlardan her biri, kemal noktasına ulaşamamışlarsa, zaten noksan demektirler. Böylece biz, "Biz" ifadesinin cem'e değil, tazim manasına alınması gerektiğini anlamış bulunuyoruz. [5]
Kur'ân'ın Nüzul Keyfiyeti
Şayet, "Kur'ân'ın parça parça indiği bilinip dururken, onun Kadir gecesinde indirilmesi de ne demektir?" denilirse, biz deriz ki: Bu hususta şu izahlar yapılabilir:

1) Şa'bî, "Bu, onun Kadir gecesinde inmeye başlaması anlamındadır. Çünkü ba's (peygamber olarak gönderilme işi), Ramazan'da olmuştur" demektedir.

2) Ibn Abbas da şöyle der: "Kur'ân, Kadir gecesinde, en yakın semaya toptan indirilmiş, daha sonra da, parça parça yeryüzüne tenzil olunmuş, indirilmiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak da, "Nücûm'un (parça parça inen ayetlerin) iniş zamanlarına kasem ederim ki..." (Vakıa, 56/75) buyurmuştur. Biz bu meseleyi, “Ramazan ayı ki, Kur’an onda indirilmiştir.” (Bakara, 2/185) ayetinin tefsirinde ele almıştık. Buna göre, "Peki Cenâb-ı Hak niçin, "Biz onu semaya indirdik..." dememiştir. Zira, "Onu indirdik..." ifadesi mutlak bir ifade olup, bu ifade Kur’an’ın yeryüzüne indirildiği zannını da uyandırabilir" de denilemez. Çünkü biz diyoruz ki, Kur'ân'ın en yakın semaya indirilmesi, onun yere indirilişi gibidir. Çünkü, Cenâb-ı Hakk'ın, bir işe başlayıp da, sonra onu tamamlamaması düşünülemez. Ve bu ifade, yabancı birisinin, bir beldenin kıyısına geldiğinde, "Falanca geldi" denilmesi gibidir. Yahutta, Kur'ân'ın yaklaştırmasının ve onun, en yakın semaya indirilmesinin gayesinin, mü'minlerin onun nüzulüne şevk ve iştiyak duymalarını temin etmek olduğu da söylenebilir. Ve bu tıpkı, babasına yahut annesine ait bir haber ve açıklamanın geldiğini duyan bir kimsenin, onu görüp, okuyup anlamayı çok istemesi gibidir. Nitekim şair de, "Yurtlar ve beldeler birbirlerine yaklaştıklarında, bir gün, içinde bulunduğum o iştiyak ve özlem halini terkedeceğim..." demiştir. Bu böyledir, zira semâ, bizimle melekler arasında ortaklaşa kullanılan bir yer gibidir. Çünkü, sema, melekler için bir mesken; bizim için de bir tavan ve zinettir. Nitekim Cenâb-ı Hak da, "Biz semayı, korunmuş bir tavan yaptık” (Enbiya, 21/32) buyurmuştur. O halde Kur’an’ı oraya, dünya semasına indirmek, yeryüzüne indirmek gibidir. Bu hususta bir üçüncü cevabımız da şu olabilir. Ayetteki takdirî mana, "Biz, Kur'ân'ı, Kadir gecesinde, yani Kadir gecesinin fazileti ve şerefinin beyan hususunda indirdik..." şeklindedir. [6]


Kadr Kelimesi ve Kur'ân'da Kullanılışı
"el-Kadru" “Kadrera- yekdiru” ifâdelerinin masdarıdır. “Kadran” Ki, bununla, Allah Teâlâ'nın, onaylayıp yürürleğe koyduğu şeyler kastedilmektedir. Çünkü Cenâb-ı Hak, “İnnâ kulle şey’in bikaderin” "Muhakkak ki biz, her şeyi bir takdir ile yarattık..." (Kamer, 54/49) buyurmaktadır. el-Kaderu ile el-Kadru, aynı anlamdadır. Ancak ne var ki, sükûn ile olanı masdar, fetha ile olanı ise isimdir. Vahidî şöyle der: "Arapça'da el-Kadru, takdir anlamındadır. Takdir ise, bir şeyi, ne fazla ne de eksik olmaksızın, başka bir şeyin dengi kılmak, onun misli kılmaktır." [7]
Kadr İsminin Kullanılması
Alimler, bu geceye, neden Kadir gecesi denildiği hususunda ihtilaf ederek şu izahları yapmışlardır:

1) Bu gece, işlerin ve hükümlerin takdir edildiği gecedir. Nitekim Atâ, İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Allah Teâlâ, bu yıl içinde yağmur, rızık, diriltme, öldürme vs. gibi olabilecek şeyleri, gelecek yılın bu gecesine kadar takdir eder." Ki bunun bir benzeri de, Cenâb-ı Hakk'ın, "Her hikmetli iş nezdimizde bir emr ile o zaman ayrılır..." (Duhân, 44/4) ayetidir. Bil ki, Allah'ın "takdîr"i, bu gecede oluyor, meydana geliyor değildir. Çünkü Cenâb-ı Hak, olabilecek her şeyi; ta gökleri ve yeri yaratmazdan önce, ezelde takdir etmiştir. Tam aksine, bu ifadeyle, "Bunları Levh-i Mahfuza yazmaları sebebiyle, takdir edilen bütün bu işlerin o gecede meleklere açıklanması" kastedilmiştir. Ki bu görüş, bütün ulemanın tercih ettiği bir görüştür.

2) Zührî'nin şöyle dediği nakledilmektedir: “Leyletu’l-kadri” ifâdesi, azamet ve şeref sahibi gece, manasına gelip, bu ifade Arabların, "Falancanın, falanca nezdinde kıymet ve şerefi vardır" manasındaki “Lifulânin kadru ınde fulânin” ifâdesine varıp dayanır. Bunun delili ise, Cenâb-ı Hakk'ın, "Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır" (Kadr, 97/3) beyanıdır.

Sonra, bu, şu iki manaya gelebilir:

a) Bu kıymet ve şeref, fail ile ilgilidir. Yani, "Kim o gecede, taatta bulunursa, kıymetli ve şerefli olur..." demektir.

b) Bu, fiil ile ilgilidir. Yani, "O gecede yapılan taatların kadr u kıymetleri daha fazladır..." demektir. Ebû Bekir el-Verrak'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bu geceye Kadir gecesi denilmesi, o gecede kıymetli bir kitabın kıymetli bir meleğin lisanı üzere, kıymetli bir ümmete inmiş olmasındandır. Belki de Cenâb-ı Hak, "Kadr" lafzını, bu sûrede, işte bu sebepten dolayı üç kez tekrar etmiştir."

3) Leyle-i Kadir, "Darlık gecesi" anlamındadır. Çünkü, o gece, yeryüzü, inen melekleri istiab edememekte, yeryüzü dar gelmektedir. [8]


Kadr Gecesinin Gizli Kalmasının Hikmetleri
Allah Teâlâ, şu sebeplerden dolayı, bu geceyi gizli tutmuştur:

1) Allah Teâlâ, diğer şeyleri gizli tuttuğu gibi, bunu da saklı tutmuştur. Çünkü Cenâb-ı Hak, herkes bütün taatlara rağbet etsin diye, rızasını taatlarda; günah sayılabilecek bütün şeylerden sakınsınlar diye, gazabını masiyetlerde; herkese saygı duysunlar diye, iyi gözle baksınlar diye, evliyasını, insanlar arasında; bütün dualarda alabildiğine çaba sarf etsinler diye, kabul ve icabetini, bütün dualardan; bütün isimlere saygı duysunlar diye, ism-i a'zamını; her namaza, alabildiğine devam etsinler diye, "salât-ı vüstâ"yı; her çeşit tevbeye devam etsinler diye, tevbenin kabulünü ve her mükellef sakınsın diye de, ölüm vaktini gizli bıraktığı gibi, Ramazan'ın tüm gecelerini tazim etsinler diye de, bu geceyi saklı tutmuştur.

2) Cenâb-ı Hak sanki şöyle demek istemiştir: "Ben sizlerin günahlara karşı ne kadar cür'etkâr olduğunuzu bildiğim için, Kadir gecesini muayyen ve belirli bir hale getirmiş olsaydım, sizin bu geceye olan güveniniz, sizi, çoğu kez günah işlemeye sevkedebilir, böylece de sizler günah işlemiş olurdunuz. Binâenaleyh sizin bile bile günah işlemeniz, bilmeyerek işlemenizden daha ağırdır. İşte bundan dolayı bu geceyi size saklı tuttum..." Rivayet olunduğuna göre Hz. Peygamber (s.a.s), Mescid'e girdi ve uyuyan bir kimse gördü. Bunun üzerine, Hz. Ali’ye, "onu uyandır, abdest alsın" dedi. Hz. Ali de, onu uyandırdı. Sonra da, "Ey Allah'ın Resulü, sen, hayırlar konusunda hep öndesin. O halde sen niçin uyandırmadın?" deyince de, Hz. Peygamber (s.a.s), "Çünkü, onun sana, "Kalkmıyorum" demesi, küfür olmaz. İşte bu sebeple, diretmesi ve itiraz etmesi halinde, onun suçunu gizli tutasın diye böyle yaptım" buyurdu. Şimdi, Peygamber (s.a.s)'in rahmeti bu olduğuna göre, Rab Teâlâ'nın rahmetini var sen buna kıyas et. Buna göre Cenâb-ı Hak adeta, "Kadir gecesini bilip de, onda taat edersen, bin aylık mükafaat elde etmiş olursun. Eğer, onda günah işlersen, bin ayın cezasını hak etmiş olursun. (Bunun için saklı tuttum...). Halbuki, cezayı savuşturmak, mükafaatı celbetmekten daha evladır" demiştir.

3) "Mükellef, o geceyi araştırmada iyice gayret göstersin ve böylece de sa'y ü gayretine mukabil mükafaat kazansın diye, Ben, bu geceyi saklı tuttum" demektir.

4) Kul, Kadir gecesinin hangi gece olduğunu kesinkes bilmediği zaman, içinde bulunduğu gecenin Kadir gecesi olduğu ümidi ile, Ramazan'ın tüm gecelerinde taatta bulunmaya sa'y ü gayret gösterir. Böylece de, Cenâb-ı Hak bu kullarıyla meleklerine karşı övünür ve, "Siz, bunların yer yüzünü ifsad edip kan akıtacaklarını söylüyordunuz. Ama, bilinmeyen bir gece hususundaki gayretlerini görünüz; nasıldır!.. Ya ben o geceyi onlara bildirmiş olsaydım, o zaman gayretleri nasıl olurdu?!.." der. Bu durumda da, Cenâb-ı Hakk'ın, "Ben, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum" (Bakara, 2/30) ayetinin sırrı teselli olmuş olur. [9]


Kadir Günü
Alimler, bu gecenin gündüzünün de gece gibi olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak Şa'bi, "Evet, bu gecenin gündüzü de gecesi gibidir" demiştir. Belki de, bunun sebebi, geceleyin zikredilmesiyle gündüzlerin de anlaşılmış olmasıdır. Bir kimsenin, iki gece "itikafa girmeyi nezretmesi halinde, bizim, bu kimseye, o iki gecenin gündüzünü de itikafta geçirmesini gerekli görmemiz, işte bu hususa dayanır. Çünkü Cenâb-ı Hak, "Gece ile gündüzü birbiri ardınca getirendir..." (Furkan, 25/62) buyurmuştur. Bu, "Gece gündüzün, gündüz de gecenin-yerini tutar, onun peşinden gelir" demektir. [10]


Kadir Gecesinin Fazileti Devam Ediyor Mu?
Bu gece halâ devam etmekte midir? Halîl, "Bu gecenin faziletini, Kur'ân'ın kendisinde nazil oluşuna bağlayanlar, bu gecenin sona erdiğini ve onun, bir kereye mahsus olduğunu söylerler. Ama ulemanın ekserisi, bu gecenin halen devam ettiği kanaatindedirler" demektedirler. Bu görüşe göre, bu gece, sadece Ramazan’a mı mahsustur, yoksa Ramazan'ın dışında da söz konusu mudur? İbn Mes'ûd'un, "Kim bir yılı bu niyetle geçirirse, ona isabet edip o geceye rastlar..." dediği rivayet edilmiştir. İkrime ise bu geceyi, Cenâb-ı Hakk'ın, "Biz onu mübarek bir gecede indirdik..." (Duhan. 44/3) ayetini tefsir ederken, "Berâe" (Berat) gecesi diye tefsir etmiştir. Ama, ulemanın ekserisi, bu gecenin Ramazan'a mahsus olup, "Bunun delilleri "Cenâb-ı Hakk'ın “Ramazan ayı ki Kur’an onda indirildi.” (Bakara, 2/185) ayeti ile, "Biz onu, Kadir geces'inde indirdik..." (Kadr, 97/1) ayetidir. Binâenaleyh, bir çelişkinin olmaması için, Kadir gecesinin, Ramazan'ın içinde olması gerekir" demişlerdir. Bu görüşe göre, Kadir gecesinin hangi gece olduğu hususunda da ihtilaf ederek sekiz görüş ileri sürmüşlerdir: Bu cümleden olarak İbn Rezîn, Kadir gecesinin, Ramazan'ın ilk gecesi olduğunu söylerken, Hasan el-Basrî yirmiyedinci gecesi olduğunu söylemiştir. Enes'den de, "merfû" olarak, bu gecenin yirmidokuzuncu gece olduğu rivayet edilmiştir. Muhammed ibn İshâk, yirmibirinci gece; İbn Abbas, yirmi üçüncü; ibn Mes'ûd, yirmidördüncü; Ebû Zer el-Gifarî, yirmibeşinci; Ubeyy İbn Ka'b ile bir grup sahabe, yirmiyedinci ve bazıları da yirmidokuzuncu gece olduğunu söylemişlerdir. Kadir gecesinin, Ramazan'ın ilk gecesi olduğunu söyleyenler şöyle demektedirler: "Vehb, Hz. İbrahim'in Suhuf'unun, Ramazan'ın ilk gecesinde, Tevrat'ın da, İbrahim'in Suhuf'undan yedi yüzyıl sonra, Ramazan'ın altıncı gecesinde, Davud'a inen Zebur'un, Tevrat'tan beşyüz yıl sonra, Ramazan'ın onikinci gecesinde; İsa'ya indirilen İncil'in de, Zebur'dan altıyüz yirmi yıl sonra, Ramazan'ın onsekizinde nazil olduğunu, Kur'ân'ın ise, Hz. Peygamber (s.a.s)'e, bir seneden diğer seneye kadar olan her Kadir gecesinde indiğini, Cebrail (a.s)'in Kur'ân'ı, Beytü'l-İzze'den, yedinci kat gökten, en yakın semaya indirdiğini, böylece de Cenâb-ı Hakk'ın, Kur'ân'ı yirmi yıl, yirmi ayda inzal buyurduğunu rivayet etmiştir. Şimdi bu ay, bu kadar yüce şeylerin kendisinde meydana geldiği bir ay olunca, hiç şüphesiz ki bu ay, son derece kıymetli, şerefli ve muazzam olmuş olur. Dolayısıyla da, bunun ilk gecesi Kadir gecesi olmuş olur." Hasan el-Basrî'ye gelince, o, bu gecenin sabahında, Bedir Savaşı olup bittiği, meydana geldiği için, bu gecenin Ramazan'ın yirmiyedinci gecesi olduğunu söylemektedir. Bu gecenin, Ramazan'ın ondokuzuncu gecesi olmasına gelince, bu, Enes'in bu konuda bir hadis rivayet etmesinden dolayıdır. Bu gecenin yirmiyedinci gece oluşuna gelince Şafiî (r.a), "su ve çamur" (Hz. Adem, su ile çamur arası bir şey iken, Hz. Peygamber'in Nebî olması...) hadisinden dolayı bu görüşe meyletmiştir. Büyük bir kesim ise, bu gecenin, Ramazan'ın yirmiyedinci gecesi olduğu kanaatindedirler.

Bunlar bu hususta zayıf bir takım şu ipuçlarını ileri sürmüşlerdir:

1) Bir hadiste Ibn Abbas, "Busûre, otuz kelimedir. “Hiye” kelimesi ise, yirmiyedinci kelimeyi teşkil etmektedir" demiştir.

2) Rivayet olunduğuna göre, Hz. Ömer, bu meseleyi sahabeye sormuş, sonra da Ibn Abbas'a dönerek, "Ey ilimler dalgıcı, bu konuya bir gir, dal" demiş, bunun üzerine de Zeyd ibn Sabit "Muhacirin çocukları burada bulunduruldu da, bizim çocuklarımız burada bulundurulmadı" deyince de, Hz. Ömer (r.a), "Sen bu sözünle, İbn Abbas'ın bir çocuk olduğunu söylemek istiyorsun, ama ne var ki, onda bulunan (ilim) sizde yoktur" buyurdu. Bunun üzerine İbn Abbas söze şöyle girdi: "Allah'a en sevimli sayı, tek olan sayıdır. Tek olan sayıların en sevimlisi ise, yedidir. İşte bundan dolayı o, yedi kat göğü, yedi kat yeri, yedi günden oluşan haftaları, yedi tabakalı cehennemi, sayısı yedi olan tavafı ve yedi uzvu zikretmiştir. Böylece bu, bu gecenin Ramazan'ın yirmiyedinci gecesi olduğuna delalet eder.

3) İbn Abbas'ın şöyle dediği de nakledilmiştir: “leyletü’l-kadr” "Kadir gecesi" tabiri dokuz harftir. Bu tabir, bu sûrede üç defa geçmektedir. Binâenaleyh, (çarpma işlemi yapıldığında (3x9) yirmiyedi olmuş olur.

4) Osman Ibn Ebi'l-Âs'ın, bir kölesi vardı. Bunun üzerine o köle, "Ey efendimiz, denizin suyu, bu ayın bir gecesinde tatlılaşıyor" deyince, Osman, "O gece olduğunda beni haberdar et..." dedi. Bir de ne görsünler, bu gece, Ramazan'ın yirmiyedinci gecesidir. Bu gecenin, Ramazan'ın en son gecesi olduğunu söyleyenler ise şöyle demektedirler: "Çünkü, bu gece, bu aya ait taatların kendisinde tamamlandığı bir gecedir. Daha doğrusu, Ramazan'ın bu işi, tıpkı Hz. Adem (a.s), sonu da tıpkı Hz. Muhammed (s.a.s) gibidir. İşte bundan ötürü, bir hadiste, "Ramazan'ın sonunda, başından itibaren bu güne kadar, cehennemden azad edilen nefisler sayısınca, sadece, bu gecede azad edilir..." buyurulmuştur. Daha doğrusu Ramazan'ın ilk gecesi, bir oğlu olan kimse gibidir. Binâenaleyh bu gece, şükür gecesidir. En son gecesi de, bir çocuğu ölen gibi, ayrılık gecesidir. Binâenaleyh bu son gece de, sabr gecesidir. Şimdi sen, herhalde sabırla şükr arasındaki farkı anlamış bulunuyorsun. [11]
"Kadir gecesinin ne olduğunu sana bildiren nedir?" (Kadr, 2). Yani, "Senin aklın ve kavrayışın, o gecenin faziletinin son noktasına, kadr ü kıymetinin yüceliğinin nihayetine erişmemiştir" demektir. [12]


Kadir Gecesinin Fazileti
Daha sonra Cenâb-ı Hak, bu gecenin faziletini şu üç cihetten açıklamıştır. Birinci Sıfat: Cenâb-ı Hakk'ın, "Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır" (Kadr, 97/3) aytinin beyan ettiği husus olup, bununla ilgili birkaç mesele vardır. [13]


Ayetin Tefsiri
Bu ayetin tefsiri hususunda şu izahlar yapılabilir:

1) Bu, "Bu gecede yapılan ibadetler, kendisinde bu gecenin bulunmadığı bin aydan daha hayırlıdır" demektir. Zira, "Kendisinde bu gecenin bulunduğu bin aydan daha hayırlıdır" denilmesi muhaldir. Allah Teâlâ'nın bu gecede olan lütufları, muhtelif iyilikleri ve rızıkları, alabildiğince arttığı için, bu, bu şekilde ifade edilmiştir.

2) Mücâhid şöyle demektedir: "İsrailoğulları arasında, sabaha kadar namaz kılan, sabahtan akşama kadar da cihad yapan birisi vardı. Ve bu kimse bu işi bin yıl böyle devam ettirdi. Derken, Allah'ın Resulü ve mü'minler buna imrendiler de, işte bunun üzerine Allah Teâlâ, bu ayeti indirdi. Yani, "Senin ümmetin için Kadir gecesi, bin yıl silahına sarılan o İsrailî kimsenin bin yılından daha hayırlıdır" demektir.

3) Malik ibn Enes de şöyle der: "Hz. Peygamber (s.a.s)'e, indirilen yaşama süreleri (liste halinde) gösterildi de, ümmetinin ömrünü kısa buldu. Böylece de, diğer ümmetlerin yaptığı hayırlı işleri, ümmetinin yapamayacağından endişelendi de, işte bunun üzerine Cenâb-ı Hak, Hz. Muhammed (s.a.s)'e Kadir gecesini verdi. Ve, Kadir gecesi, diğer ümmetlerin bin ayından hayırlı oldu..."

4) Kasım ibn Fadl, İsa ibn Mazin’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hasan İbn Ali'ye. "Ey mü'minlerin yüzünü karartan, sen, (Muaviye'yi kastederek), bu adama yöneldin de, ona biat ettin" dedim. Bunun üzerine Hasan şöyle dedi: "Allah'ın Resulü, rüyasında, Ümeyve oğullarının peygamberin minberine teker teker ayak bastıklarını, bir rivayette de, minber üzerine, maymunların sıçrayışı gibi sıçradıklarını gördü de, bu ona ağır geldi. İşte bunun üzerine Cenâb-ı Hak, “Bin aydan hayırlıdır” ifâdesine kadar bu sûreyi indirdi.." Yani, Cenâb-ı Hak, bu "bin ay" tabiriyle, Ümeyye oğullarının krallık süresini kastetmiştir. Bunun üzerine Kasım, "Biz, Ümeyve oğullarının krallık süresini hesapladık, bir de ne görelim, o, bin aymış" dedi. Kadî, bu izahları tenkid eder ve "Bu bin ayın, Ümeyye oğullarının idaresi günleri manasına alınması akıldan uzaktır." Çünkü Cenâb-ı Hak, bu gecenin faziletini, kınanmış bin ayı zikretmekle anlatmaz. Halbuki, Ümeyye oğullarının idare günleri ise, hep mezmumdur..." der. Bil ki, bu tenkit tutarsızdır, zira, Ümeyye oğullarının idarede bulunduğu bu günler, dünyevi saadetler açısından ulu ve kıymetli günlerdir. Binâenaleyh, Cenâb-ı Hakk'ın, "Ben sana bir gece verdim ki, bu gece, dini mutluluklar açısından o dünyevi mutluluklardan daha üstündür" demiş olması imkansız değildir. [14]


Ayetin Müjde ve Tehdit İfade Etmesi
Bu ayette, hem alabildiğine bir müjde, hem de alabildiğine bir tehdid yatmaktadır. Bunun müjde olmasına gelince, bu, Allah Teâlâ'nın bu hayırlılığın miktarını beyan etmeksizin, bu gecenin hayırlı bir gece olduğunu belirtmiş olmasıdır. Ve bu tıpkı, Hz. Peygamber (s.a.s)'in, Hz. Ali (r.a), Amr Ibn Abdi Vedd el-Âmirî'nin karşısına çıktığında, "Bu, ümmetinin kıyamete kadar olacak olan amelinden daha üstündür" demesi gibidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s), "Bu ümmetimin ameli gibidir" dememiş, tam aksine, "ümmetimin amelinden daha üstündür" demiştir. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.s) adeta, "Bu amelin, "tartılma için kafidir; gerisi ise, tartılmasa da olur..." demek istemiştir. Bil ki, kim ki, bu geceyi ihya ederse, bu kimse sanki Allah'a, seksen küsur yıl ibadet etmiş gibi olur. Bu geceyi her yıl ihya eden kimse de, pekçok ömür yaşamış gibi olmuş olur. Kim, kati olarak bu geceyi rast getirmek için ayın tümünü ihya ederse, bu kimse de adeta, otuz Kadir gecesi ihya etmiş gibi olur. Rivayet olunduğuna göre, kıyamet gününde dörtyüzyıl Allah'a ibadet eden bir İsrailli ile, bu ümmetten kırk yıl Allah'a ibadet etmiş birisi bir araya getirilir. Derken, bu ümmetten olanın sevabının daha çok olduğu görülür. Bunun üzerine İsrailli, "Sen, adilsin. Oysa ki ben, onun sevabının daha çok olduğunu görmekteyim" der. Bunun üzerine de Cenâb-ı Hak, "Çünkü sizler, dünyevi cezadan korkuyordunuz da, bunun üzerine ibadet ediyordunuz. Halbuki, ümmet-i Muhammed'in, "Sen onların için bulunduğun sürece ben onlara azab edici değilim" (Enfal, 8/33) ayetinden dolayı teminatları vardı ve bu konuda emin idiler. Ama, buna rağmen onlar yine de ibadet ediyorlardı. İşte bu yüzden, bunların ibadetleri, daha çok ibadeti gerektirmiştir" demiştir. Bu ayetteki tehdide gelince, Allah Teâlâ büyük günah sahibini cehenneme girmekle tehdit etmiştir. Yüz Kadir Gecesini ihya etmek bile, bu kimsenin, tek bir daneyi eksik tartıp eksik ölçmesi sebebiyle hak etmiş olduğu o azabtan onu kurtaramaz. İşte bu yüzden burada, günahkarın halinin perişan ve güç olduğuna bir işaret vardır. [15]


Bir Gecelik Amele Bin Aylık Ecir?
Birisi şöyle diyebilir: "Hz. Peygamber (s.a.s)'ın, "Ecrin, yorgunluğunun, yani yaptığın işin miktarına göredir" [16] dediği sahihtir. Halbuki, bin yıl taatta bulunmanın, tek bir gecede taatta bulunmadan daha zor olacağı ise, malumdur. Binâenaleyh, bu ikisinin denk olması nasıl düşünülebilir?

Buna, şu birkaç açıdan cevap verilebilir:

1) Aynı işin, kendisine eklenen farklı durumlar sebebiyle iyilik veya kötülük açısından farklı hükümler olması normaldir. Baksana, mesela cemaatla kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha üstündür. Halbuki aslında kılınan namaz her iki durumda da aynıdır. Bir hristiyana zina iftirası atan tazir ile cezalandırılırken, bir iffetli müslümana bu iftirayı atana had (seksen kırbaç) uygulanır. Binâenaleyh bu gibi yerlerde, şekil aynı olmasına rağmen hükümler farklı farklı olmuştur. Hatta aynı sözü Hz. Aişe (r.ah) hakkında söyleseydin, bu küfür (inkar) olurdu. İşte bu yüzden Cenâb-ı Hak, "Siz onu basit birşey sanıyorsunuz ama o, Allah katında pek büyük bir şeydir" (Nur, 24/15), buyurmuştur. Bu böyledir. Çünkü bu, yüksek bir ilim rahlesi olan Hz. Aişe (r.ah) hakkında bir ta'ndır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s), onun için, "Dininizin üçte ikisini şu Humeyrâ'dan alınız" [17] buyurmuştur. Hz. Aişe mü'minlerin annesi olduğu için, bütün mü'minler hakkında bir ta'ndır. Çünkü çocuğun, anası kafir bile olsa, anasına iftira edilmesi durumunda hak taleb etme yetkisi vardır. Daha doğrusu bu, gayret, yani kıskançlık bakımından en ileri noktada bulunan Hz. Peygamber (s.a.s)'e yönelik bir ta'ndır; bundan da öteye, Allah'ın hikmetini ta'ndır. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın, Hz. Peygamber (s.a.s)'i —hâşâ— zâniye bir kadınla evli olarak bırakması caiz olmaz. Sonra, "Bu zina etmiştir" diyen kimse, bunun aslında dağlardan daha ağır bir şey olmasına rağmen, basit ve hafif birşey olduğunu sanmıştır. İşte bütün bu izahlarla, bu fiillerin sebepleri ve konumları farklı farklı olduğu için sevab ve ceza hususlarında neticelerinin de farklı olacağı ortaya çıkar. Dolayısıyla da şekil açısından —zahiren— az görünen taatın mükafaat bakımından pek çok taata denk olabilmesi akıldan uzak görülemez.

2) Hakîm olan Cenâb-ı Hakk'ın maksadı, insanları taata ve ibadetlere çekmektir. Böylece O bazan bir taatın ücretini (sevabını) iki katına çıkarır ve mesela, "Şüphesiz zorlukla beraber bir kolaylık vandır, zorlukla beraber bir kolaylık vardır" (İnşirah, 94/5-6) buyurarak (bir zorluğa iki kolaylık va'detmiştir); bazan on katına, bazan da yediyüz katına çıkarır. Bunu bazan zamanı açısından, bazan da yeri (yani yapıldığı yer) açısından böyle değerlendirir. Bütün bunlardan Cenâb-ı Hakk'ın asıl maksadı, mükellefi ibadete çekmek ve onu dünyaya dalmaktan geri durdurmaktır. İşte bu yüzden Beytullah ve Zemzem diğer yerlere ve sulara üstün kılınır; Ramazan diğer aylardan üstün tutulur; cum'a, diğer günlerden faziletli sayılmıştır; da Kadir gecesi diğer gecelerden efdal kılınmıştır ki bütün bunların maksadı biraz önce bahsettiğimiz şeydir. [18]


Melek İnsan Münasebeti


İkinci Cihet: Bu gecenin faziletine dair ikinci cihet de şu ayetin ifade ettiği husustur: "Onda melekler ve ruh, Rablerinin izniyle, herbir iş için iner de iner" (Kadr, 4). Bu ayetle ilgili olarak birkaç mesele var: [19]


Meleklerin Bakışı Ruhlaradır
Bil ki meleklerin bakışı ruhlaradır; beşerin bakışları da geçici bedenleredir. Melekler ruhunu, şehvet ve gazab gibi kötü sıfatların bulunduğu bir yer olarak gördükleri için seni kabullenememiş ve Allah Teâlâ'ya, "Yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan akıtacak kimseleri mi yaratıyorsun?" (Bakara, 2/30) demişler. Ana-baban da, bir menî ve alaka iken, tâ ilk başta şeklinin çirkinliğini görünce, seni kabullenememiş, tam aksine nefretlerini ortaya koymuş; o meniyi ve alakayı kazurat saymış; elbiselerini ondan temizlemek için yıkamışlar; hem sonra düşünmek ve hamileliği önlemek için nice çaba sarf etmişlerdir. Ama Allah Teâlâ sana güzel bir şekil verip, ana-baban o güzel şekli görünce, seni bağırlarına basmış ve seni çok sevmişlerdir. Aynen bunun gibi, ruhundaki güzel şekli, yani marifetullah'ı ve Allah'a taatı görünce, seni sevmişler ve ta baştan (yaratılışta) söyledikleri o sözden özür beyan etmek için, sana kadar gelmişlerdir. İşte, "O (gece de) melekler... iner de iner" ayetleriyle bu kastedilmiştir. Binâenaleyh onlar sana gelip, ruhunu, beden gecesinin karanlıklarında ve maddi kuvvetlerin karanlıklarında görünce, işte bu noktada yine bu önceki sözlerinden özür dileyerek, "iman edenler için istiğfar ederler" (Mü'min, 40/7). [20]


Meleklerin İnmesi
Ayetteki bu ifadenin zahiri, bütün meleklerin indiği manasına gelir. Ama melekler, yeryüzünün alamayacağı kadar çokturlar. İşte bu yüzden, alimler çeşitli izahlar yapmış: Birinci Görüş: Bütün meleklerin en yakın semaya, birinci göğe indiğini söylemişlerdir. Buna göre, "Problem aynen sürmektedir. Çünkü birinci gök de, her bir seccade serilebilecek kadar yerde bir melek olacak şekilde zaten doludur. Binâenaleyh bu tek gök, bütün o melekleri nasıl içine alabilir?" denilirse, deriz ki: Kur'ân-ı Kerim'in genel ifadesi ile haber-i vahidin aleyhine hükmedilebilir. Nasıl böyle hükmedilmesin ki?.. Çünkü haber-i vahidde, meleklerin kafileler halinde indikleri rivayet edilmiştir. Binâenaleyh oraya bir kafile inerken, diğer bölük çıkmaktadır. Bu tıpkı hacıların, onca çokluklarına rağmen hepsinin de Mescid-i Haram'a girebilmeleri gibidir. Fakat hacıların da bir kısmı girerken, bir kısmı çıkarlar. İşte bu sebebten ötürü bu iş, Kadir gecesinin fecrinin doğuşuna kadar sürmektedir. Binâenaleyh defalarca inişi (çeşitli kafilelerin iniş-çıkışını) ifade eden, "tenezzül" fiili kullanılmıştır. İkinci Görüş: Ekseri alimlerin tercihine göre, melekler yeryüzüne inmişlerdir. En uygun görüş budur. Çünkü Cenâb-ı Makk'ın bundan maksadı, İnsanları o geceyi ihya etmeye teşviktir. Bir de çok çok hadis, meleklerin diğer günlerde bile, zikirlerin yapıldığı, dini konuların müzakere edildiği toplantılara indiğini göstermektedir. Binâenaleyh bunca şanından ve kadr-u kıymetinden ötürü, bu iniş kadr gecesinde, haydi haydi olur. Bir de mutlak olarak zikredilen bir "iniş", ancak gökten yere iniş manasına gelir. Bu görüşü benimseyenler de değişik izahlar yapmışlardır.

Bu cümleden olarak, meleklerin yeryüzüne indiğini söyleyenler şu izahları yapmışlardır:

1) Bazıları meleklerin, insanlığın ibadetini, Allah'a taattaki ciddiyet ve gayretini görmek için indiklerini söylerler.

2) Melekler, "Biz ancak Rabbimizin emriyle inebiliriz" (Meryem, 19/64) demişlerdir. İşte bu onların, bu "iniş" ile zaten emrolunmuş olduklarını göstermektedir. Dolayısıyla bu, alabildiğine bir sevgiye delalet etmez. Ama bu sûredeki, "Rablerinin izniyle... iner" ifadesi, meleklerin Cenâb-ı Hakk'tan önce izin istediklerine ve bunun üzerine kendilerine izin verildiğine delalet eder ki işte bu, insanlara karşı son derece bir sevgilerinin bulunduğuna delalet eder. Çünkü onlar, biz insanlara arzu duymuş ve bizimle karşılaşmayı istemişlerdir. Fakat bunun için izin beklemişlerdir. İmdi eğer, "(Melekler), "Biz saf safız" (derler)" (Saffât, 37/165) ayeti, "melekler... iner de iner" ayetine ters düşer" denilirse, deriz ki: "Biz bu iki durumu, farklı zamanlarda meydana gelmiş durumlar olarak görürüz."

3) Allah Teâlâ ahirette meleklerin, cennetliklerin yanına her kapıdan girip, "selam size" diyeceklerini va'detmiştir. İşte bu sûrede bahsedilen de dünyada olan hadisedir. Şimdi ey insan sen, Bana ibadetle meşgul olursan, melekler sana iner, selam vermek ve ziyaret etmek için yanına girerler." Hz. Ali (r.a)'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Melekler, bize selam vermek ve şefaatçi olmak için inerler. Kendisine meleklerin selamı isabet edenlerin günahları bağışlanır."

4) Allah Teâlâ bu gecenin faziletini, yeryüzünde taatta bulunmaya bağlamıştır. Binâenaleyh melekler, taatlarının daha çok mükafaat celbetmesi için yeryüzüne iniyorlar. Bu tıpkı, bir kimsenin daha çok mükafaat elde etmek için Mekke'ye gitmesine, orada ibadetler yapmasına benzer. Bütün bunlar, insanı taata teşvik eden hususlardır.

5) İnsanın, alim ve zahid gibi büyük kimselerin yanında yaptığı taat ve hayırları, kendi başına iken yaptığı taat ve hayırlardan daha güzeldir. Şimdi Allah Teâlâ, mükellefin o alim, abid ve zahid kimseler yanında yaptığı taatların daha mükemmel ve noksanlıktan daha uzak olduğunu anlaması için, mukarreb meleklerini indirir.

6) Bazı kimseler de, bu sûrede geçen "melekler" kelimesini, bazı melek grublarına tahsis etmişlerdir. Ka'bû'l-Ahbâr'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Sidre-i Müntehâ, cennetin komşusu olan yedinci kat göğün sınırındadır. Binâenaleyh Sidre, dünya havası ile âhiret havası çizgisi üzerindedir ve kökü cennette dalları Kürsî'nin altındadır. Sidre'de, sayılarını ancak Allah'ın bilebileceği kadar çok melek vardır. Bunlar hep Allah'a ibadetle meşguldürler. Cebrail (a.s)'in makamı da Sidre'nin tam ortasındadır. Buradaki her meleğe, mü'minler için merhamet etme ve anma duygusu verilmiştir. Dolayısıyla bu Sidre melekleri, Kadir gecesinde Cebrail (a.s) ile birlikte dünyaya inerler. Binâenaleyh bu gecede, yeryüzünün her tarafında ya secdeye kapanmış, yahut mü'min ve mü'minlere dua ile meşgul melekler vardır. Cebrail (a.s) ise, istisnasız herkesle musafaha eder (tokalaşır). Bu musafahanın alameti ise, onun musafaha ettiği kimsenin tüylerinin ürpermesi, kalbinin rikkate gelmesı ve gözlerinin yaşla dolmasıdır. İşte bu haller, Cebrail (a.s)'in o kimseyle musafahasından kaynaklanmaktadır. [21]


Bu Gecede Zikrin Fazileti
Şimdi o gecede kim üç kez, "Lâ ilahe illallah" derse, biriyle günahları bağışlanır; biriyle cehennemden kurtulur; biriyle de, Cenâb-ı Hak onu cennetine sokar. Gökyüzüne ilk çıkan Cebrail (a.s) olur. O, güneşin önüne kadar çıkar ve iki yeşil kanadını açar. O, kanatlarını, o gecenin gündüzünün bu saatinde açar. Sonra da melekleri teker teker çağırır. Böylece hepsi yukarı çıkarlar ve meleklerin nuru ile, Cebrail (a.s)’in kanadının nuru birleşir. Bunun üzerine Cebrail (a.s) ve beraberindeki o meleklerin tümü, o gün dua, rahmet ve mü'minler ile Ramazan orucunu, sevabını Allah'dan umarak tutan herkese istiğfarda bulunmak için, güneş ile dünya seması (birinci gök) arasında dururlar. O günün akşamında da, dünya semasına girerler ve halka halka otururlar. Derken yanlarına, bu semanın melekleri de gelir ve onlara dünyadaki erkek kadın insanları tek tek sorarlar. Hatta, "Falanca ne yapıyor, onu nasıl buldunuz" derler. Sidre melekleri de, "O falancayı ilk yıl âbid olarak bulmuştuk. Fakat bu yıl bidatci olarak bulduk. Falanca ise geçen yıl bidatcı idi, bu yıl âbid olmuş" derler. Bunun üzerine gök melekleri birinciye dua etmeyi bırakır, ikinciye dua etmeye başlarlar. Yine Sldre melekleri, "Falancayı Kur'ân okurken, falancayı rükûda, falancayı secdede bulduk. Bu insanların geceleri ve gündüzleri hep böyle" derler. Sidre melekleri sonra ikinci göğe çıkarlar ve ta Sidre'ye varıncaya değin, her gökte, birinci gökte yaptıklarını yaparlar. Sidre'ye varınca o, bunlara, "Ey sakinlerim, bana insanlardan bahsedin. Çünkü benim sizde hakkım var ve ben, Allah'ı sevenleri severim" der." Ka'bûl-Ahbar sözüne şöyle devam eder: "Bu melekler Sidre'ye. dünyadaki erkek-kadın her şahıs, isimleri ve babalarının isimleriyle tek tek sayıp anlatırlar. Sonra da bu haberler cennete ulaşır. Bunun üzerine cennet "Allah'ım, onlan çarçabuk bana gönder" diye dua eder. Sldre ve melekleri "Amin amin" derler." Bunu iyice kavradığına göre şimdi biz diyoruz ki: Cemaat ne kadar kalabalık olursa, oraya rahmetin inişi de o nisbette çok olur. İşte bu yüzden, en büyük kalabalık Arafat'ta vakfede bulunur. Şüphesiz Allah'ın rahmetinin oraya inişi de, o nisbette çok olur. Aynen bunun gibi, Kadir gecesinde de mukarreb meleklerin bir araya gelip, büyük bir cemaat oluşturmaları söz konusudur. Binâenaleyh o gecede Allah'ın rahmetinin inişi de o nisbette çok olmuştur. [22]
Rûh


Alimler ayette geçen "ruh" hususunda da şu izahları yapmışlardır:

1) Ruh, büyük bir melektir. Eğer o, gökleri ve yerleri yutmak istese, tek lokmada yutardı.

2) Ruh, bir melaike topluluğudur. Diğer melekler bunları, ancak Kadir gecesinde görebilirler. Bu tıpkı bizim, kendilerini sadece bayram günleri görüp, ziyaret ettiğimiz zahid kimseler gibidir.

3) Bu, Allah'ın bir mahlukudur. Bunlar da, yerler, giyerler. Fakat ne melektirler ne insan... Belki de bunlar, cennetliklerin hizmetçileridir.

4) Bu kelimeyle, kendisine "Ruhullah" denildiği için, Hz. İsa (a.s) da kastedilmiş olabilir. Dolayısıyla o da, bu gecede, ümmet-i Muhammed’i tanımak için meleklerle birlikte iner.

5) Bu, "Kur'ân"dır. Çünkü Hak Teâlâ, "Sana emrimizden (katımızdan) bir ruh indirdik" (Şûra, 42/53) buyurmuştur.

6) Ruh ile, rahmet-i ilahiyye kastedilmiştir. "Allah'ın ravhından ümit kesmeyin" (Yusuf, 12/87) ayeti, işte bu manadan ötürü "Allah'ın ruhundan, yani rahmetinden ümit kesmeyin" şeklinde okunmuştur. Buna göre Hak Teâlâ sanki, "Melekler iner, onların peşinden rahmetim de iner. Böylece insanlar o gecede, hem dünya hem de ahiret saadetini birlikte bulurlar" demek istemiştir.

7) Ruh, meleklerin kıymetlileridir.

8) Ebû Nüceyh'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ruh, hafaza ve kiramen kâtibin melekleridir. Sağdakiler kişinin yerine getirdiği farzları ve ibadetleri kaydederler; soldakiler de kişinin kötü şeyleri bırakışını, yapmayışını kaydederler. En doğru olan görüş bu "Ruh" ile Cebrail (a.s)'in kastedilmiş olmasıdır. Onun bu şekilde, diğer meleklerden ayrı olarak zikredilişi ise, son derece kıymetli oluşundan ötürüdür. Binâenaleyh Hak Teâlâ, "Bir kefede tüm melekler, bir kefede ise Cebrail (a.s) var" demek istemiştir. Ayetteki, "Rablerinin izniyle" kaydının, o meleklerin bizi görmeye ve arzulu olduklarına delalet ettiğini daha önce söylemiştik. Eğer, "Onlar bizim bunca günahımız olduğunu bilmelerine rağmen, daha nasıl bizi görmeyi arzuluyorlar?" denilirse, biz deriz ki: "Melekler, günahlarımızı ayrıntılı bir şekilde bilmiyorlar. Rivayet olunduğuna göre, melekler Levh-i Mahfuz'u gözden geçirirler ve orada mükelleflerin taatlarını tafsilatlı bir şekilde görürler. Günahları görmeye sıra gelince, araya bir perde çekilir ve böylece onlar günahları görmezler. Bu durumda da, "Güzel şeyleri ortaya koyan, çirkin şeyleri ise saklayan zatı teşbih ve tenzih ederiz" diyorlar. [23]
Meleklerin Yeryüzünden İstifadeleri
"Biz daha önce meleklerin inişlerinin fayda ve hikmetlerinden bahsetmiştik. Şimdi de diğer bazı faydaları zikredelim ki bunların neticesi de, o meleklerin yeryüzünde, gökler aleminde görmedikleri çeşitli taatları görmüş olmalarına varıp dayanır:

1) Zenginler evlerinden çeşitli yemekler götürür ve fakirlere ikram ederler. Fakirler de zenginlerin yemeklerini yer ve Allah'a ibadet ederler. İşte bu gökler aleminde bulunmayan bir taat çeşididir.

2) Melekler asi ve günahkar kişilerin yalvarış-yakanşlarını duyarlar. Bu da göklerde bulunmayan bir taat çeşididir.

3) Allah Teâlâ bir hadis-i kudsi'de şöyle buyurmuştur: "Günahkarların yalvanş-yakarışları Bana, tesbihte bulunanların avazından daha sevimlidir." Melekler de "Gelin, yeryüzüne gidelim ve Rabbimize tesbihlerimizin sesinden daha sevimli gelen bir sesi duyalım" derler. Bu ses nasıl sevimli ve güzel olmasın! Çünkü tesbih edenlerin çıkardığı ses, itaat edenlerin o mükemmel halini ortaya koymaktadır. Günahkarların iniltileri ise, göklerin ve yerin Rabbisinin gaffar oluşunu ortaya koymaktadır. İşte birinci mesele budur. [24]
Meleklerin Günahsızlığı
Bu ayet, meleklerin masum (günahsız) olduklarına delalet etmektedir. Bunun bir benzeri de, "Biz Rabbimizin emri olmadıkça inemeyiz" (Meryem, 19/64) ve "O melekler, Allah'ın önüne söz ile geçmezler" (Enbiya, 21/27) ayetleridir. Burada şöyle bir incelik var: Allah Teâlâ ayette, "melekler izinlidirler" dememiş, aksine "Rablerinin izniyle" buyurmuştur. Bu, onların, Rabİerinin izni olmadan hiçbir hareket ve tasarrufta bulunamadıklarına bir işarettir. Mesela bir kimsenin, hanımına, "Benim iznim olmadan çıkma" demesi de böyledir. Çünkü bu durumda hanımının her çıkmak istediğinde izin alması gerekir. [25]


"Rablerinin" İfadesi Hakkında
Ayetteki, "Rablerinin" ifadesi, melekler için bir ta'zimi (büyüklüğü), günahkarlar için de tahkiri ifade eder. Buna göre Hak Teâlâ sanki, "Onlar Benim içindirler. Ben de onlar içinim" demek istemiştir. Bu ifadenin bizim hakkımızdaki benzeri de, "Sizin Rabbiniz gökleri ve yeri yaratan Allah'dır" (A'raf, 7/54) ayetidir. Cenâb-ı Hak Hz. Muhammed (s.a.s)'e de, "Hani Rabbin demişti ki..." (Bakara, 2/30) buyurmuştur. Yine bu ifadenin bir benzeri de, rivayet edilen şu husustur. Hz. Davud (a.s), ölüm döşeğinde hasta yatarken, "Allah'ım, benim için olduğun gibi, Süleyman için de ol" demiş. Bunun üzerine ilahi vahiy gelerek, Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur: "Süleyman'a söyle: Ben onun için olduğum gibi, o da Benim için olsun" buyurmuştur. Yine rivayet olunduğuna göre, Allah'ın dostu Hz. İbrahim (a.s) günlerce, misafir edecek bir adam bulamadı. Bunun üzerine bir misafir bulmak için araştırmaya çıktı ve bir çadır gördü. Onlara, "Misafir ister misiniz?" diye seslendi. Onlar, "Evet" dedi. Hz. İbrahim (a.s) misafir edecek şahsa, "Yanında süt veya bal katığı var mı?" dedi. Adam iki taşı eline aldı ve bunları birbirine vurdu. Taşlar yarıldı ve birinden süt, diğerinden bal akmaya başladı. Hz. İbrahim (a.s) hayret etti ve "Allah'ım ben senin halîlinim (dostunum) ama, böyle bir ikramı (imkanı) bulamadım. Bu adam buna nasıl ulaştı?" dedi. Bunun üzerine vahiy geldi ve "Ey dostum, o Bizim için oldu, Biz de onun için olduk" denildi. [26]


Meleklerin O Geceki İşleri
Ayetteki, "Her bir iş için" ifadesi, "Melekler ve ruh o gece, her bir iş için inerler" demektir.

Bu da, "Onlardan herbiri bir başka iş için inerler" demektir. Alimler bu hususta şu izahları yapmışlardır:

1) Meleklerin herbiri bir işle meşguldürler. Dolayısıyla bazıları rükû, bazıları secde, bazıları da dua ile meşguldürler. Tefekkür, ta'lim ve vahiyleri ulaştırma ile ilgili söz de böyledir. Bazıları da o gecenin faziletini idrak etmek, yahut da müslümanlara selam vermek için inmişlerdir.

2) Ekseri alimlerin görüşüne göre ayetin manası, "Allah Teâlâ'nın o yılda takdir ettiği her hayır ve her şer için inerler" şeklindedir. Bunda onların inişlerinin bir ibadet oluşuna bir işaret vardır. Buna göre melekler adeta, 'biz yeryüzüne kendiliğimizden inmedik. Fakat kendisinde mükelleflerin iyiliği ve hayrı sözkonusu olan her iş için ineriz" demektedir. Cenâb-ı Hak ayetteki "emr" (iş) kelimesini, dünya ve ahiret iyiliklerini içine alsın ve kendisinden o meleklerin, mükellefin dini ve dünyası ile ilgili hayrın bulunduğu şeyler için indiklerini beyan etmek üzere, umumi ve mutlak olarak zikretmiştir. Buna göre sanki birisi, o meleğe "Nereden geliyorsun?" demiş de, melek, "Seni ilgilendirmez. Bu lüzumsuzluk nereden? Fakat sen "Hangi iş için geldin?" diye sor. Çünkü sana düşen budur" cevabını vermiştir.

3) Bazı kimseler de, “Min kulli emrin” ifâdesini “Min kulli’mrii” şeklinde okumuşlardır. Bu, "Her insan için..." demektir. Rivayet olunduğuna göre, melekler karşılaştıkları her mü'min ve mü'mineye selam verirler. [27]


Berat ve Kadir Gecesi İlişkisi
Ecellerin, rızıkların, Şaban ayının onbeşinde belirlenip taksim (takdir) edildiği rivayet edilmemiş midir? Ama sizler şu anda bunun, Kadir gecesinde olduğunu söylüyorsunuz" denilirse, biz deriz ki: Hz. Peygamber (s.a.s)'in, "Allah Teâlâ olacak tüm şeyleri Berat gecesinde takdir eder. Kadir gecesi gelince de, bu şeyleri sahiblerine teslim eder" dediği rivayet edilmiştir. Şöyle de denilmiştir. Berat gecesinde eceller ve rızıklar; Kadir gecesinde ise, kendisinde hayır, bereket ve selametin bulunduğu işler takdir edilir. Kadir gecesinde, sayesinde dinin güç-kuvvet bulduğu ve müslümanlar için büyük faydaların bulunduğu şeylerin takdir edildiği; Berat gecesinde ise, o yıl ölecek olanların isimlerinin kaydedilip ölüm meleğine teslim edildiği de söylenmiştir. [28]
O Geceki Selamet


Üçüncü Cihet: Kadir gecesinin faziletiyle ilgili üçüncü cihet de şu ayetin ifade ettiği husustur: "O (gece) tan yeri ağanncaya kadar bir selamdır" (Kadr, 97/5). Bu ayetle ilgili birkaç mesele var: [29]


Birinci Mesele
Ayetteki "selam" ile ilgili, şu izahlar yapılır:

1) Bu, "Kadir gecesi, fecrinin doğuşuna kadar selamdır, yani melekler itaatkar kimselere selam verirler" demektir. Bu böyledir. Çünkü melekler, ta gecenin başlangıcından fecrin doğuşuna (sabaha) kadar bölük bölük inerler. Bu inişin bölük bölük oluşu, selamın çokça verilmesini temin içindir.

2) Bu gece "selam gecesi" olarak nitelenmiştir. Binâenaleyh selamın hafife alınmaması gerekir. Zira, o pişmiş buzağı (ikramı) hadisesinde, yedi meleğin Hz. İbrahim (a.s)'e selam, vermiş olmaları sebebiyle, onun huzur ve süruru, dünya krallarının huzur ve sürurundan daha fazla olmuştur. Daha doğrusu melekler ona selam verince, Nemrud'un ateşi, İbrahim (a.s) için bir serinlik ve bir selamet (esenlik) oluvermiştir. Şimdi bu meleklerin bize verdikleri selamın bereketi ile, cehennem de bize bir serinlik ve esenlik olmaz mı? Fakat İbrahim (a.s)'in meleklere ziyafeti, kızartılmış bir buzağı idi. Melekler bizden ise, böylesine kızarmış, (Allah aşkıyla) yanmış bir kalb istemektedirler. Hatta burada şöyle bir incelik daha vardır: Bu da, ayetin ümmet-i Muhammed'in faziletini ortaya koyduğudur. Çünkü o kıssada melekler, Hz. İbrahim (a.s)'e inmişler; bu ayette ise, meleklerin, Hz. Muhammed (s.a.s)'in ümmetine indikleri belirtilmiştir.

3) Bu, "Bütün kötü şeylerden ve afetlerden selamet" manasına olup, tıpkı, "o hep bu iki iş ile meşguldür" manasında, "Şüphesiz falanca hac ve demektir" denilmesi gibidir. Bunun bir benzeri de "Gök mutluluk ... gâh bedbahtlık" ifadesidir. Alimler meleklerin ve ruhun Kadir gecesinde, bütün iyi şeyleri ve mutluluk veren şeyleri indirip, o gecede hiçbir zararlı şeyi indirmediklerini söylemektedirler. Binâenaleyh o gecede inen herşey, sırf bir "selam"dır, yani mahza selamet, fayda ve hayırdır.

4) Ebû Müslim şöyle der: "Buradaki "selam", bu gece rüzgarlardan, eziyetlerden, yıldırımlardan ve benzeri afetlerden beri bir gecedir" demektir.

5) Bu, "O gece, şeytanın kötülük yapamadığı bir selamet gecesidir" demektir.

6) Vakıf, "selam" kelimesinin sonunda da yapılabilir. Dolayısıyla selam, bir önceki ayetle ilgili olur ve fecir doğuncaya (sabaha) kadar sürer" şeklinde olur. Bu görüş zayıftır.

7) Bu gece, tâ başından sabaha kadar, her parçasında yapılan ibadetlerin, bin ayda yapılan İbadetlerden daha hayırlı olması hususunda selametli bir gece olup, farzlar için ilk üçte bir; nafileler için gece yarısı; dua için de seher vaktinin seçilmesinin müstehab oluşu hususunda diğer geceler gibi değildir. Aksine bu gece, bütün cüzleri ve parçaları açısından hep aynı fazilete sahip olan bir gecedir.

8) “Selâmun hiye” ifadesi, "cennettir bu" manasınadır. Çünkü cennetin bir ismi de, "selam yurdu", yani "selametten kalıba dökülmüş"tür. [30]
Matla'
Matla’, tulu’ (yani doğuş) manasınadır. Nitekim Arapça'da, “Talea’l-fecru, tuluân vemetleâ” denilir. Buna göre ayetin manası, "bu selam işi, fecir doğuncaya kadar sürer" şeklindedir. Bu kelimeyi “Metliu” şeklinde okuyanlara göre, ismi zaman, yani "doğuş vakti" manasına olur. Bunun ism-i mekanı da, bu şekilde gelir. Bu izahı Zeccâc yapmıştır. Ama Ebû Ubeyde, Ferrâ ve diğerleri, kelime masdar mîm'i olduğu için, lâm'ı fethalı okumayı tercih etmişler ve şöyle demişlerdir: "Lâm kesreli okunursa, kelime, tıpkı, "meşrîk' (doğu) kelimesi gibi isim olur. Halbuki ayette bunun isim olarak alınmasının manası yoktur. Aksine Zeccâc'ın ileri sürdüğü gibi bu, doğuş vaktinin ismi (yani ism-i zaman) manasına alınırsa doğru olur." Ebû Alî ise der ki: "Kelimeyi, lâm'ın kesresiyle, masdar manasına almak da mümkündür. Çünkü "mef'ıl" kalıbındaki masdarların, ayne'l fiilinin kesresiyle gelmeleri gerekir. Bu tıpkı, Arapların "ihtiyarlık ve acizlik ona hakim oldu" demeleri ve "Sana mahizden, yani hayızdan sorarlar" (Bekara, 2/222) ayeti gibidir. Aynen bunun gibi, "matlı' " kelimesi de, kesreli okununca, bu kaidenin şazzı (istisnası) olarak gelmiş olur. Allah Teâlâ en iyi bilendir. Salat-ü selâm efendimiz Hz. Muhammed'e, âline ve ashabına olsun (amin)! [31]


TABERİ TEFSİRİ
KADİR SURESİ:

Rahman ve Rahim Allah´ın Adı ile
Kadir suresi beş âyettir ve Mekke´de nazil olmuştur.[1]
Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla.


1- Şüphesiz biz onu (Kur´anı) kadir gecesinde indirdik.
Abdullah b. Abbas, Şa´bi, Said b. Cübeyr bu âyeti şöyle izah etmişlerdir: Şüphesiz ki biz Kur´anı levh-i mahfuzdan dünya semasına kadir gecesinde toplu halde indirdik." Bu izaha göre Allah teala, Kur´an-ı Kerimi, kadir gecesinde toplu halde dünya semasına indirmiş ve oradan da yirmi üç senede peyder pey yeryüzüne indirmiştir.
"Kadir" kelimesinin manası, "Hüküm vermek" demektir. Allah teala o gecede bir yıl içerisinde olacak şeyler hakkında hüküm verdiği için bu geceye bu ad verilmiştir. Bu hususta diğer bir âyette şöyle buyurulmaktadır: "Her hikmetli iş, tarafımızdan emredilerek o gece tesbit ve tayin edilir."[2]


2- Sen o kadir gecesinin ne olduğunu nereden bileceksin?


3- Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.
Ey Muhammed sen, kadir gecesinin ne olduğunu nasıl bileceksin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
Âyette zikredilen "Bin ay"ın hangi aylar olduğu hususunda müfessirler tarafından çeşitli izahlar yapılmıştır.
Mucahid´e göre bu ifade, kadir gecesinde Allahı razı edecek olan bir ameli işlemek, o gecenin dışında yapılan bin aylık amelden daha hayırlıdır." manasına gelmektedir.
Katade´ye göre ise kadir gecesi kendisinde kadir gecesi bulunmayan bin aydan her yönüyle daha hayırlıdır.
Mucahid´den nakledilen başka bir görüşe göre, burada zikredilen bin aydan maksat, İsrailoğullarından bir kişinin geceleri ibadetle, gündüzleri cihadla geçirdiği bin aydır. Yani kadir gecesinde ibadet etmek, bu kişinin bin aylık ibadet ve itaatından daha hayırlıdır." demektir.
Yusuf b. Sa´d´dan rivayet edilen başka bir görüşe göre burada zikredilen "Bin ay"dan maksat, Emevilerin iktidarda kalma müddetidir. Kadir gecesi onların iktidarlarının tüm süresinden daha hayırlıdır. Bu hususta Yusuf b. Sa´d diyor ki:
"Hz. Ali´nin oğlu Hasan, Muaviye´ye biat edince bir adam ona şöyle dedi: "Sen müminlerin yüzünü kara ettin." Yahut: "Ey müminlerin yüzünü karartan." Bunun üzerine Hasan da şöyle dedi: "Allah senin iyiliğini versin. Beni kınama. Zira Resulullaha (rüyada) Emevi oğullarının, minberin üzerine çıktıkları gösterildi. Bu, Resulullahın hoşuna gitmedi. Bunun üzerine: "Ey Muhammed, şüphesiz ki biz sana kevseri verdik."[3] yani cennetteki nehiri verdik" âyeti indi. Ve "Ey Muhammed, şüphesiz ki biz onu (Kur´anı) kadir gecesinde indirdik. Sen kadir gecesinin ne olduğunu nereden bileceksin. Kadir gecesi Emevilerin hakim oldukları bin aydan daha hayırlıdır." nassları indi.[4]
Tirmizi bu hadisi rivayet ettikten sonra bunun garip hadis olduğunu, sadece Kasım b. Fadıl tarafından rivayet edildiğini, hadisin ravisi Yusuf b. Sa´d´ın da tanınmayan birisi olduğunu söylemiştir. İbn-i Kesir ise bu hadisin münker (reddedilen) bir hadis olduğunu, Emevilerin iktidarının doksan iki yıl devam ettiğini bin ayın ise seksen üç yıl dört ay olduğunu söylemiştir. Yine İbn-i Ke­sir, bu haber zikredilerek Emevilerin iktidarlarının kötülenmek istendiği halbuki böyle bir şey sözkonusu olsaydı başka bir usulle kötülenmesinin gerekeceğini ifade etmiştir. Zira kadir gecesinin Emevilerin iktidarlarının süresinden daha hayırlı olduğunu söylemek onların iktidarlarının kötülemek manasına gelmez. Çünkü kadir gecesi çok faziletli bir gecedir. Nitekim Kur´anda başlı başına bir sure onun faziletini bildirmektedir. Burada Emevilerin iktidarlarının kötülüğünün ortaya çıktığını söylemek uygun olmayan bir izah tarzıdır.
Taberi "Bin ay" hakkında zikredilen görüşlerden "Kadir gecesinde yapılan amelin, içinde kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır." diyen görüşü tercih etmiş ve bunun dışındaki görüşlerin sıhhatli bir delile dayanmayan asılsız iddialar olduğunu söylemiştir.[5]


4- O gece melekler ve Ccbrali, rablerinin izniyle bütün emirlerle inerler.
Katade bu âyet-i kerimeyi "Kadir gecesinde melekler ve Cebrail, rable-rinin izniyle Allanın takdir ettiği o yıla ait nzık ve ecel gibi hususları indirirler." şeklinde izah etmiştir.
Abdullah b. Abbas´tan nakledilen başka bir kıraat şekline göre ise âyeti şu üç şekilde izah ettiği rivayet edilmiştir.. Kadir gecesinde melekler ve Cebrail, rablerinin izniyle inerler. Karşılaştıkları her mümin erkek ve kadına selam verir­ler.
Taberi ikinci kıraat şeklinin caiz olmadığını ve doğru olanın birinci kıraat şekli ve izahı olduğunu söylemiştir.[6]


5- O gece, şafak atıncaya kadar emniyetli ve selametli bir gecedir.
Kadir gecesi, şafak vaktine kadar bütün serlerden uzak olan bir gecedir.
Katade bu âyeti "O gece şafak atıncaya kad&f tümüyle hayırlı bir gece­dir." şeklinde İbn-i Zeyd ise: "Onda hiçbir şer yoktur. O, tümüyle hayırlıdır." şeklinde, Abdurrahman b. Ebi leyla ise: "Onda hiçbir olay meydana gelmez." şeklinde izah etmişlerdir.


Kadir gecesiyle ilgili olarak hadis kitaplarında şu hususlar zikredilmiştir:


a- Bu gecenin fazileti hakkında Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifin­de şöyle buyurmuştur:
"Kim, kadir gecesini, inanarak ve mükafaatım Allahtan bekleyerek na­mazla geçirirse, onun daha önceki günahları bağışlanmış olur.[7] Diğer bir ha­dis-i şerifinde de şöyle buyunnuştur:
"Size Ramazan geldi. O, mübarek bir ay´dır, Allah, o ayda oruç tutmayı size farz kılmıştır. O ayda göklerin kapılan açılır, cehennemin kapılar kapatılır ve o ayda şeytanların azgınları zincire vurulur. Onda öyle bir gece vardır ki, bin aydan daha hayırlıdır. Kim o gecenin hayınndan mahrum kalırsa şüphesiz ki o mahrum edilmiştir."[8]


b- Kadir gecesinin sadece Muhammed ümmetine has olup olmadığı, me­selesine gelince İmam Malik, Hattabi, Râdi gibi âlimler kadir gecesinin sadece Muhammed ümmetine has olduğunu, Resulullahın, ümmetinin Ömrünü kısa bu­larak Allah tealadan, Salih amel işlemeleri için ömürlerinin uzatılmasını istedi­ğini, Allah tealanın da kadir gecesini vererek ümmetin amelini çoğalttığını söy­lemişlerdir. Ancak tercih edilen görüşe göre kadir gecesi, geçmiş ümmetlerde de var olan bir gecedir.
Ebu Mersed diyor ki:
"Ben, Ebu Zer el-öifari´ye: "Sen Resulullaha kadir gecesini sormuş muy­dun?" dedim. Ebu Zer dedi ki: "Ben insanlardan bu geceyi soruyordum. Sonra dedim ki: "Ey Allanın Resulü sen kadir gecesini bana anlat. O, Ramazan ayın­da mıdır yoksa başka bir ayda mıdır?" Resulullah: "Ramazan ayındadır." buyur­du. Dedim ki: "O gece Peygamberler yaşadığı sürece devam eder de peygam­berler vefat ettikten sonra kaldırıldı mı- Yoksa o, kıyamete kadar devam edecek midir?" Resuiullah: "O, kıyamete kadar devam edecektir." buyurdu. Dedim ki: "O, Ramazanın neresindedir?" Resulullah: "Siz onu Ramazanın ilk on gününde yahut son on gününde arayın." dedi. Resulullah daha sonra konuşmasına devam etti. Ben de onun dalgınlığından istifade ederek dedim ki: "Hangi yirmi günün­de?" Resululah: "Son on gününde arayın. Bundan sonra.benden bir şey sorma." dedi. Resulullah yine konuşmasına devam etti. Bir şeyler söyledi. Ben yine onun dalgınlığından istifade ederek dedim ki: "Ey Allanın Resulü, üzerinde bu­lunan hakkım için sana yemin verdiririm ki onu mutlaka bana bildireceksin. O, on günün hangisinde?" Bunun üzerine Resulullah bana öyle bir kızdı ki, onunla arkadaşlık ettiğim süre içinde bana o şekilde kızmamiştı. Sonra Resulullah: "Onu son yedilerde arayın. Artık bundan sonra benden bir şey sorma." buyurdu.[9]
Bu hadis-i şeriften anlaşıldığı gibi kadir gecesi bu ümmette bulunduğu gi­bi diğer ümmetlerde de mevcuttu. Bu gece, Abdullah b. Mes´ud ve ona tabi olan bir kısım Kûfeli âlimlerin iddia ettikleri gibi bütün aylarda olmayıp sadece Ra­mazan ayındadır.
Yine bu hadisten anlaşılmaktadır ki kadir gecesi kaldırılmamıştır. Kıya­mete kadar bakidir. Bu itibarla bir kısım Şii âlimlerinin şu hadisi yanlış yorum­layarak kadir gecesinin kaldırıldığını söylemeleri tutarsız bir iddiadır.
Ubade b. Sâmit diyor ki:
"Resulullah, kadir gecesinin ne zaman oludğunu bildirmek için dışarı çık­tı. O sırada müslüm ani ardan iki kişi birbirleriyle tartışıyorlardı. Resulullah bu­yurdu ki: "Ben, kadir gecesini size bildirmek için dışarı çıkmıştım. Fakat falan ve filan tartıştılar. Gecenin bilgisi benden alındı. Belki de bu sizin için daha ha­yırlıdır. Siz onu, dokuzuncu, yedinci ve beşinci günlerde arayın."[10]
Hadisin son bölümünden de anlaşıldğı gibi buradaki "Kaldırıldı" ifade­sinden maksat "Gece kaldırıldı" demek değil, gecenin hangi günlerde olduğuna dair bilgi kaldırıldı." demektir. Zira Resulullah hadisin sonunda Kadir gecesi­nin, dokuzuncu, yedinci ve beşinci günlerde araştırılmasını emretmektedir. Şa­yet Kadir gecesi kaldırılmış olsaydı "Onu araştırın" demezdi.
o Kadir gecesinin Ramazan günlerinde yer değiştirip değiştirmediği, İmam Malik, Ahmed b. Hanbel, İshak b. Rahuye, Ebu Sevr, Ebubekir b. Huzey-me ve Ebu Kılabe Kadir gecesinin Ramazanın son on gününde yer değiştirdiği­ni söylemişlerdir. Nitekim Hz. Aişe Resulullahın Kadir gecesi hakkında şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Siz, kadir gecesini, Ramazanın son on gününde araştırın."[11] Abdullah b. Abbas da Resulullahın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Siz onu Rama­zan ayının son on gününde arayın. Kadir gecesini Ramazanın, geriye kalan do­kuzuncu gününde arayın. Yani yirmi birinci gününde arayın. Geriye kalan be­şinci gününde arayın. Yani yinni beşinci gününde arayın."[12]
İmam Şafii ise Kadir gecesinin, Ramazan ayının günleri içinde günden güne değişmediğini onun belli bir gününde olduğunu söylemiştir. Yukarıda zik­redilen Ubade b. es-Samit´in rivayet ettiği hadis bu görüşe dayanak olmaktadır,
d- Kadir gecesinin, Ramazanın hangi gününde olduğu meselesi:
Bu hususta âlimler çeşitli görüşler ileri sünnüşlerdir: Ebu Rezin´e göre kadir gecesi Ramazanın birinci gecesidir. Abdullah b. Mes´ud, Hz. Ali, Zeyd b. Erkanı, Osman b. Ebil Ass´dan nakledilen bir görüşe göre kadir gecesi Ramaza­nın on yedinci gecesidir. Bu görüş, İmam Şafii ve Hasan-ı Basri´den nakledil­miştir.
Hz. Ali ve İbn-i Mes´ud´dan nekledilen diğer bir "görüşe göre Kadir gecesi Ramazan ayının on dokuzuncu gecesidir.
Ebu Said el-Hudri´den nakledilen şu hadise dayanılarak Kadir gecesinin, Ramazanın yinni birinci gününde olduğu söylenmiştir. Ebu Said diyor ki: "Biz, Resulullah ile birlikte Ramazanın orta on gününde itikafa girdik. Resulullah, yirminci günün sabahında itikattan çıktı. Bize bir hutbe okudu ve buyurdu ki: "Bana kadir gecesi gösterilmişti. Sonra unutturuldu. Siz onu son on günün tek günlerinde arayın. Yine bana, suyun ve çamurun üzerine secde ettiğim gösterilmisti. Kim, Resulullah ile birlikte itikafa girmiş idiyse tekrar itikâfma dönsün." Ebu Said yine diyor-ki: "Tekrar itikafa girdik. O sırada gökte ufak bir bulut par­çası dahi yoktu. Sonra bir bulut geldi. Yağmur yağdı, mescidin tavam aktı. Mes­cidin çatsı hurma dallanndandi. Kamet getirildi. Ben Resulullahın su ve çamur­lar içerisine secde ettiğini gördüm. Öyle ki onun alnında çamur izleri gördüm."[13]
Bir kısım âlimler, Abdullah b. Uneys´in şu rivayetine dayanarak kadir ge­cesinin Ramazanın yinni üçüncü gecesi olduğunu söylemişlerdir. Abdullah b. Üneys, Resulullahın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Bana kadir gecesi gösterildi. Sonra unutturuldu. Bana kadir gecesinin sabahı da gösterildi. O günün sabahında ben, su ve çamur içine secde ediyor­dum." Abdullah b. Üneys diyor ki: "Ramazanın yinni üçüncü gecesinde yağmur yağdı. Resulullah bize namaz kıldırdı. Namazı bitirdiğinde su ve çamurun izleri alnında ve burnunda görülüyordu."[14]
Abdullah b. Mes´ud, Abdullah b. Abbas, Cabir, Hasan-ı Basri, Katade ve Abdullah b. Vehb´den nakledilen başka bir görüşe göre Kadir gecesi, Ramaza­nın yirmi dördüncü gecesidir.
Buhari´nin Abdullah b. Abbas´tan naklettiği, yukarıda zikredilen şu hadi­se dayanılarak Kadir gecesinin. Ramazanın yinni beşinci gecesi olduğu söylen­miştir.
"Siz, kadir gecesini, Ramazanın son on günüde araın.Onu, geriye kalan dokuzuncu günde, yedinci günde ve beşinci günde arayın.[15]
übey b. Kfı´b´ın Resulullahtan rivayet ettiği şu hadis-i şerife dayandarak da kadir gecesinin, Ramazan ayının yirmi beşinci gecesi olduğu söylenmiştir. Zir b. Hubeyş diyor ki:
"Ben, Übey b. Kâ´b´a sordum ve dedim ki: "Kardeşin İbn-i Mes´ud diyor ki: "Kim, bir yılı ibadetle ihya ederse işte o kimse kadir gecesini bulmuş olur." Übey dedi ki: "Allah ona rahmet etsin. O, insanların tembellik etmemelerini is­tiyor. Şüphesiz ki o, kadir gecesinin Ramazan ayında olduğunu, Ramazanın son on gününde olduğunu ve yirmi yedinci gecesi olduğunu biliyor." Sonra Übey, kati olarak yemin etti ki, kadir gecesi Ramazanın yirmi yedinci gecesidir." Ben de dedim ki: "Ey Ebu Münzir, sen neye dayanarak bunu söylüyorsun?" Übey dedi ki: "Alâmetlere dayanarak veya Resulullahin bize bildirdiği şu işarete da­yanarak." Resululiah buyurdu ki: "Kadir gecesinin sabahında güneş ışınsız ola­rak beyaz bir şekilde doğar."[16] Ahmed b. Hanbel ve Ebu Hanife´nin de bu gö­rüşü tercih ettikleri rivayet edilmektedir.
Ubaıle b. es-Samit´in rivayet ettiği şu hadise dayanılarak, kadir gecesinin Ramazanın yirmi dokuzuncu veya son günü olduğunu söyleyenler de vardır.
Ubade b. es-Samit diyor ki:
"Dedim ki: "Ey Allahın Resulü, sen kadir gecesini bana bildir." Resulul­iah buyurdu ki: "O, ramazan ayındadır, Siz onu son on günde arayın. O, tek günlerdedir. Yirmi birinde veya yinni üçünde yahut yirnıi beşinde veya yirmi yedisinde yahut yirmi dokuzunda yahut da son gecesindedir. Kim kadir gecesi­ni, inanarak ve mükafaaüm Allahtan bekleyerek ibadetle geçirecek olursa onun geçmiş ve gelecek günahları affedilir."[17]
e- Kadir gecesinde okunması tavsiye edilen dua:
Hz. Aişe(r.a.) diyor ki:
"Dedim ki: "Ey Allahın Resulü, kadir gecesinin hangi gece olduğunu bi­lecek olursam o gecede ne diyeyim?" Resulullah buyurdu ki:" Ey Aİlahım, şüphesiz ki sen çok effedensin, çok ikram sahibisin, affetmeyi seversin. O hakle beni affet." de..[18]

--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/177.
[2] Duhan Suresi, 44/4
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/177.
[3] Kevser Suresi, 108/1
[4] Tirmizi, K. Tefsir el-Kur´an, Sure: 97, Hadis no: 3350
[5] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/178-179.
[6] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/180.
[7] Buhari, K.Leyletii´I-Kadr, bab:l
[8] Nescî, K.es-Sıyam.bab: 5
[9] Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.5, S.171
[10] Buhari, K. Leyletül Kadr, bab: 4
[11] Buharı, K. Leyletü´l-Kadr, bab: 4
[12] Buharı, K. Leyletü?-Kadr, bab: 23
[13] Buhari, K, Leyletü?l-Kadr, bab: 2
[14] Müslim, K.es-Sıyam, bab: 218, Hadis no:1168
[15] Buhari, K.Leyletü?l,Kadr,bab:3
[16] Müslim K. es-Siyam, bab: 220, Hadis No:9 762
[17] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.5, S.321
[18] Tirmizi, K.ed-Da?vat, bab: 85, Hadis no: 3513 /lhn-i Mace, K.ed-Dua, bab: 5, Hadis no: 3805 / Ahmed b,Hanbel, Müsned, c.6, S. 17.1
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/180-187.


İBN KESİR TEFSİRİ
KADR SÛRESİ
(Mekke'de nazil olmuştur.)
Siz bu yazıyı okuyan counter şanslı kişiden birisiniz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

1 9