script src='http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.2.6/jquery.js' type='text/javascript'/>

Senin Rabbin Diledigini Secer - Cübbeli Ahmet Hoca



“Senin Rabbin dilediğini yaratır ve seçer! Onlar için seçim (hakkı) yoktur...” (Kasas: 68)

Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki; “Her kim Şaban ayına değer verir, onda Allâh-u Teâlâ’dan sakınırsa, taatıyla amel eder ve nefsini günahlardan tutarsa, Allâh-u Teâlâ onun günahlarını bağışlar ve o sene vuku bulacak tüm belalardan ve hastalıklardan kendisini emin kılar.”

Bu mübarek âyetlerde Allâh-ü Teâlâ hazretleri, yaratmada ve seçmede yegâne olduğunu ve bu hususlarda, kendisiyle çekişecek ve hükmünü geciktirecek hiçbir şey olmadığını haber vermiştir. Hiçbir kimse, Mevlâ Teâlâ hazretlerinin bir şeyi ihtiyar ve iltizam buyurmasına mani olamaz. O’nun dilediği olur, dilemediği olmaz. Hayrı ve şerri ile bütün işler, O’nun kudret elindedir ve işlerin dönüşü O’nadır.
Hâzin ve Kazî’nin beyanlarına göre bu âyetin sebebî nüzûlü; Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm Kendisine Peygamberlik verilip, tebliğ ve dâvete başlayınca, müşrikler: “Allâh-ü Teâlâ Kur’an’ı, bu iki beldenin karyelerinden bir büyük zat üzerine inzal etmeli değil miydi?” demeleri üzerine, bunu red için bu âyet nâzil oluyor.

Müşriklerin kastettikleri kimseler; Tâif’de Ebû Mesud Sakafî, Mekke’de ise Velid b. Muğire idi. Onlar bu kimseleri büyük kabul ettiklerinden, risâleti onlardan birine münasip görmüş ve bu sözü söylemişlerdi. Zira bu iki kimse çok varlıklı, zengin kimseler olduklarından müşrikler, Peygamberlikle zenginlik arasında bir münasebet var zannederek, kendilerine göre Peygamberliği bunlara münasip görmüşlerdi. İşte bu âyetin nâzil olmasıyla buyrulmuş oluyor ki: Cenabı Hak, Peygamberlerini, kendilerine gönderilen kimselerin reylerine ve tercihlerine göre göndermez, ancak Kendi ihtiyâri İlâhîsine göre gönderir. Dilediği kulunu seçerek, Peygamberlik verir ve hiç kimsenin de “Peygamber olarak niçin bunu seçtin” demeye hakkı yoktur. Allâh-ü Teâlâ onların görüşüne müracaat etmekten müstağnîdir.

Ayrıca, dünya malı, zenginlik gibi, insanlar arasında şeref addedilen şeylerle Peygamberlik arasında hiç bir münasebet bulunmadığını ve Peygamberliği, dilediği kuluna ihsan ettiğini beyan ederek, onların bu yanlış itikatlarını reddetmiştir.

“Senin Rabbin dilediğini yaratır ve seçer.”
Arş’tan Ferş’e, zerreden kürreye ne varsa hepsini Allah yaratmıştır. Bu yarattıkları içerisinden de, bazılarını seçmiş ve faziletli kılmıştır.

Denilmiştir ki:
Allâh-ü Teâlâ her şeyi yaratmış ve bu yarattıklarının içinden dört tanesini seçmiştir. O dört taneden dahi bir tanesini seçmiştir...
 
Şöyle ki:
Melekler arasından dört tanesini seçti: Cebrâîl, Mîkâîl, İsrâfîl ve Azrâîl (Aleyhimüsselâm). Sonra da bunlar arasından Cebrâîl (Aleyhisselam)’ı seçti.
Peygamberler arasından dört tanesini seçti: İbrahim, Musâ, Îsâ ve Muhammed (Aleyhimüsselâm). Sonra da içlerinden Hz. Muhammed Mustafa (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’i seçti.

Peygamber Efendimiz’in Ashâbı arasından dört tanesini seçti: Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali (Radıyallâhü Anhüm). Sonra bunlar arasından Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhü Anh)’ı seçti.
Kitaplardan dahi dört tanesini seçti: Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an. Sonra bunlar içinden Kur’an-ı Kerîm’i seçti.
Mescitlerden dört taneyi seçti: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî, Mescid-i Aksâ ve Mescid-i Tûr’u Sînâ. Sonra da bunlar arasından Mescid-i Haram’ı seçti.
Günler arasından dört tanesini seçti: Ramazan Bayramı günü, Kurban Bayramı günü, Arefe günü ve Aşûra günü. Bu dört gün arasından da Arefe gününü seçmiştir.
Geceler arasından dört tanesini seçti: Berat gecesi, Kadir gecesi, Cuma gecesi ve Bayram gecesi. Bu geceler arasından Kadir gecesini seçti.
Dağlardan dahi dört tanesini seçti: Uhud Dağı (Medine-i Münevvere’de), Tûr-u Sînâ Dağı (Mısır’ın Sînâ çölü yakınında), Lükkâm Dağı (Şam-ı Şerif diyarında) ve Lübnan Dağı (Beyrut’ta). Bu dağlar arasından Tûr-u Sînâ Dağını seçti. Irmaklardan dört tane seçti: Ceyhun Irmağı, Seyhun Irmağı, Fırat Irmağı ve Nil Irmağı. Bunlar içinden ise Fırat Irmağını seçti.

Aylardan da dört tane haram ay seçti: Recep ayı, Zülkade ayı, Zülhicce ayı ve Muharrem ayı. Bunlar içinden Şaban-ı Şerif ayını seçti ve onu Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’in ayı yaptı. Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) bütün peygamberlerden üstün olduğu gibi, ayı da diğer aylardan üstündür.
Nitekim hadîs-i şerîfte şöyle varid olmuştur: “Her kim Şaban ayına değer verir, onda Allâh-u Teâlâ’dan sakınırsa, taatıyla amel eder ve nefsini günahlardan tutarsa, Allâh-u Teâlâ onun günahlarını bağışlar ve o sene vuku bulacak tüm belalardan ve hastalıklardan kendisini emin kılar.1”
Şaban-ı Şerîf ayının, gecelerini ibâdetle ihya etmek, bir çok sevaplar kazandıracağı gibi, kabir azabından kurtulmaya da büyük bir vesiledir.
Nitekim Muhammed ibni Abdillah ez-Zâhid (Rahimehullâh) şöyle anlatmıştır: “Dostum Ebû Hafs el-Kebîr vefat etmişti, cenaze namazını kıldım fakat sekiz ay kabrini ziyaret etmedim. Sonra ziyaret etmek istediğim gece mânâ âleminde onu, üzüntülü bir halde suratı sapsarı olarak gördüm. Selâm verdimse de, selâmımı almadan benimle konuşmaya başladı. Ben: ‘Sübhânallah! Benimle konuşuyorsun da selâmımı niçin iade etmiyorsun?’ diye sorduğumda, ‘Selâma cevap vermek bir ibâdettir. Biz ise ibâdetten kesilmişiz.’ dedi. O zaman ben kendisine: ‘Sen çok güzel yüzlü bir zat idin. Niçin şimdi seni yüzü değişmiş görüyorum?’ dediğimde: ‘Mezarıma konur konmaz, Münker ve Nekîr melekleri gelerek, bana Allâh-u Teâlâ ve Resûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’e imânı sordular, Allâh-u Teâlâ’nın yardımıyla kendilerine cevap verdim. Allâh-u Teâlâ’nın fazl-u keremi olmasaydı, buna imkân bulamayacaktım. Onlar ayrılır ayrılmaz, başka bir melek gelip başıma dikilerek: ‘Ey kötü ihtiyar’ diye hitap edip, günahlarımı ve kötü amellerimi sayıp döktü ve bana bir sopa vurdu ki, cesedim ateşle tutuştu. Sonra yılanlar bana sarılıp, beni yemeye başladılar. Sonra kabrim benimle konuştu ve ‘Rabbinden utanmadın mı?’ diyerek, beni öyle bir sıktı ki, kaburgalarım birbirine girdi ve mafsallarım kesildi. Böylece ben, Şaban hilâlinin göründüğü geceye kadar azap içerisinde kalmıştım ki, o anda yukarı taraftan bir münadî: ‘Ey azabı ile görevli melek! Ondan azabı kaldır, çünkü o, ömründe Şabandan bir geceyi ibâdetle ihya etmiş, günlerinden bir günü de oruçla geçirmişti’ diye nida etti. İşte Şaban ayının bir gece ibâdeti ve bir gün orucu hürmetine Allâh-u Teâlâ benden azabı kaldırdı sonra beni Cennet ve rahmeti ile müjdeledi. O halde, Şaban ayının kıymetini bil de, sen de benim gibi kurtulasın’ deyip sessizliğe büründü. Ben de bu zuhûratımdan ayılıverdim.2”
Bir senelik işlerin takdir ve tayin edildiği Berat Gecesi, Şaban ayının 15. gecesine tevafuk etmektedir. Allâh-u Teâlâ bu gecenin fazîleti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Hâ, Mim. Her şeyi beyan eden o kitaba yemin ederim. Gerçekten de Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz ki Biz uyarıcılarız.”
(Kulların rızkları ve ecelleri gibi) her hikmetli (ve önemli) iş, tarafımızdan pek büyük bir iş, o gece ayrılır. Muhakkak ki Biz (elçiler) göndericileriz.
Rabbinden büyük bir acıma (eseri olarak o gece her iş karara bağlanır)! Şüphesiz ki hakkıyla işiten de, pek ziyade bilen de ancak O’dur.3
 
Beydavî, Nesefî, Hâzin ve Âlûsî (Rahimehumullâh) gibi bir çok muteber müfessirin beyânı vechile, bu âyet-i kerîmelerde geçen mübarek geceden maksat; bazı müfessirlere göre Kadir Gecesi ise de, İkrime (Radıyallâhu Anh) ile müfessirlerden bir cemaate göre; Berat Gecesidir.

Bu görüş, Kur’an’ın Kadir Gecesinde indirilmiş olmasıyla çelişmez. Zira bu görüşün sahipleri, indirilen şeylere ait zamiri, Kur’an-ı Kerîm’e değil de, ilerisinden anlaşılan: “Kaderle ilgili büyük bir emr”e râci kabul etmişlerdir. Buna göre mana: “Biz, eceller, rızklar, zengin etme, fakir kılma, diriltme ve öldürme gibi önemli emirlerimizi Berat Gecesinde takdir edip, Cibrîl, Mîkâîl, İsrâfîl ve Azrâîl’e bildirdik ki, bir dahaki seneye kadar kullarımız hakkında bu hükümleri icra etsinler.” demektir.

Ebu’d-Duha (Radıyallâhu Anh)’ın beyanına göre; Allâh-u Teâlâ Şabanın yarı gecesinde kaza ve kaderleri takdir eder, Kadir Gecesinde ise bu hükümlerin yazılı bulunduğu nüshaları, erbabı meleklere teslim eder.


Zemahşerî (Rahimehullah)’ın beyanına göre; bir senelik hâdiselerin Levh-i Mahfûz’dan istinsahı (kopyalanması)na Berat Gecesi başlanır, Kadir Gecesi bitirilir ve bu dosyalar dört meleğe tevdi edilir.

1– Rızklarla ilgili nüsha, Mîkâîl (Aleyhisselâm)’a,

2 – Harplerle ilgili dosya, Cebrâîl (Aleyhisselâm)’a,

3 – Zelzeleler, yıldırımlar ve yer çöküntüleriyle ilgili, bir de kulların amellerini zapteden evrak, birinci kat semanın görevlisi İsmâîl isimli büyük bir meleğe,

4 – Hastalıklar ve ölümlerle ilgili kayıtlar da ölüm meleğine teslim edilir. Beyhakî (Rahimehullah)’ın beyanına göre; Kadir Gecesinde, bir dahaki seneye kadar Kur’an’dan indirilecek olan sûre ve âyetler takdir edilir. Berat Gecesi ise, yeryüzünün yönetimiyle ilgili meleklerin takip ettiği diğer işler vuzuha kavuşturulur.

Dolayısıyla: “Her hikmetli ve önemli iş, tarafımızdan pek önemli bir iş, o gece ayrılır” kavl-i şerîfinde geçen: “Her muhkem iş” tabiri, Kadir Gecesiyle ilgili olarak: “Kur’an’ın cüzleri, sûre ve âyetleriyle alâkalı her önemli konu” diye tefsir edilir.
Berat Gecesi hakkında ise: “Kulların rızkları ve ecelleri gibi önemli meseleleri” şeklinde izah edilir4.

Bu yüzden ulema; “Recebin fazileti, ilk gecesinden dolayı ilk onunda, Şabanın fazileti, yarı gecesinden dolayı ortasında, Ramazanın fazileti ise Kadir Gecesinden dolayı son onundadır” demişlerdir5.

Leyle-i Mübarekeden, Berat Gecesinin kastedildiği görüşünü destekleyen bir çok hadîs-i şerif ve rivâyet mevcuttur. Nitekim Ebu Hureyre (Radıyallâhu Anh)’dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Eceller Şabandan Şabana (belirlenip) kesilir. Hatta (Berat Gecesi) adamın ismi ölüler arasında (yazılıp) çıkmışken, o (başına geleceklerden habersiz bir şekilde) nikâh yapar ve çocuğu doğar.6”


Raşid ibni Sa’îd (Radıyallâhu Anh)’dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Şabanın yarısının gecesi, Allâh-u Teâlâ ölüm meleğine, o sene öldürmek istediği her canlının ruhunu kabzetmesini vahiyde bulunur (bir dahaki seneye kadar öldüreceği canlıların isimlerini bildirir.)”7

İkrime (Radıyallâhu Anh); “Her hikmetli ve önemli iş, o gece ayrıntılı bir şekilde yazılır” âyet-i kerîmesinin tefsiri hakkında şöyle buyurmuştur: “Şabanın yarısının gecesinde, senenin tüm işleri kesin karara bağlanır. Yaşayacak olanlar, ölecek olanlardan ayrılıp yazılır. Hacca gidecekler de yazılır, artık ne onlara bir kişi ilave olur, ne de onlardan bir kişi eksiltilir.8”

Allâh-ü Teâlâ Kadir Gecesini gizlemiştir. Gizlemesinin bir hikmeti de; Kadir Gecesi rahmet, mağfiret ve Cehennemden âzad olmağa mahsus bir gece olduğundan, kulların itimadlarını yalnız ona tahsîs etmemeleri içindir.

Allâh-ü Teâlâ Berat gecesini ise bildirmiştir ki, kullar o geceden gaflet etmesinler ve tedbirini alsınlar. Çünkü Berat Gecesi, hüküm ve kaza, gadab ve rızâ gecesidir. Red veya kabul, saâdet ve şekâvet gecesidir.

Her ayda günahlardan sakınmak gerekliyse de, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in kendisine nisbet ettiği ve kendisinde, Ona yardım edene rahmet duâsında bulunduğu, amellerin, kendisinde Allâh-u Teâlâ’ya arz olunduğu, ecellerin, musibetlerin, kaderlerin, doğacakların ve öleceklerin kendisinde meleklere bildirildiği bu mübarek ayda, takvaya riâyetin, kişiyi bir senelik belalardan ve kederlerden koruyacağında hiç şüphe yoktur.
--------------------------------------------------------------------------------
- DİPNOT -
1 - Zübdetü’l-vâ’ızîn, Hobevî, Dürretü’n-nâsıhîn, sh: 235
2 - Zühretü’r-riyâd, Hobevî, Dürretü’n-nâsıhîn, sh: 235, Hayâtü’l-kulüb, Risâle fî fedâili’ş-şuhûri’l-arabiyyeti ve’l-eyyâmi’l-mubâreke, Süleymaniye Kütüphanesi, Reşîd Efendi, kayıt no: 1166, varak: 54-55
3 - Duhân Sûresi, 1-6
4 - Şu’abü’l-îmân, 5/253
5 - Tuhfetü’l-ihvan, sh: 42
6 - İbni Zencüveyh, Deylemî, no: 2410, İbni Ebiddünya, İbni Cerîr-i Taberî, 21/10, Beyhâkî, Şu’abü’l-îman, No: 3839-40, İbni Hacer, Tesdîdü’l-kavs, 2/115, Suyûtî, ed-Dürru’l mensûr, 13/253-254
7 - Dînevrî, Suyûtî, ed-Dürru’l mensûr 13/254

8 - İbni Cerîr-i Taberî 21/9-10, Suyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 13/252-253

NOT; BU YAZI KASRI ARİFAN DERGİSİ AĞOSTOS 2008 SAYISINDAN ALINTIDIR: CÜBBELİ AHMET MAHMUT ÜNLÜ HOCAEFENDİ...
Siz bu yazıyı okuyan counter şanslı kişiden birisiniz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

1 9