A´dan Z´ye… ا´den ي´ye… Beşikten mezara kadar öğrenilmesi gereken, kadın-erkek tüm Müslümanlara farz olan ve sonu Cennete varan bir yoldur İlim✦Amel✦İhlas
Muasır Bir İsmail Saib Sencer: Bayram Hoca
Bayram
Hoca, muhakkik, muttaki bir ilim adamıydı. “Büyük hocalardan” ders okumuştu.
Yıllarca Mahmud Efendi, Sadreddin Yüksel, Halil Günenç ve Mehmet Savaş gibi
kudema bezmine ahirde gelen allamelerin ilim halkalarında bulunmuştu.
Bayram
Hoca’nın ibare ve ifade vukûfiyeti ilim ehli tarafından takdirle karşılanırdı.
“Kem aletle kemâlât olmayacağını” bilenler, Onda ders okumayı Allah Teala’nın
bir ihsanı olarak telakki ederlerdi.
Muhterem
Mahmut Efendi öğrencileri arasında Ona ayrı bir alaka gösterirdi. Yıllarca ders
olarak okuttuğu İmam-ı Rabbani Hazretleri’nin “Mektubat”ını okuyup, şerhetme
görevini Ona vermişti. Sultan Selim Camii’nde Pazar sabahları, namazdan sonra
akdedilen sohbet programının bir bölümünde gür sesi ve geniş müktesebatıyla
yıllarca mektupları tercüme ve şerh etti. Bir ara haftanın her günü sabah
namazlarından sonra İsmailağa Camii’nde de “Mektubat” dersleri vermişti.
Bayram
Hoca, İmam-ı Rabbani Hazretleri’nden bahsederken kendisini, Onun adını ağzına
almaya layık görmez, ismini telaffuz etme yerine “Sultan” kelimesini
kullanırdı. Mektubat derslerinde zamanla o derece uzmanlaştı ki bir çok hocanın
okumaya dahi cesaret edemediği mektupları kürsüde şerhetti. Bu yönü “Mektubatçı
Bayram Hoca” diye tanımasına yol açtı.
Bayram
Hoca “Mektubat” dışındaki kitapları okutma noktasında da “müşarun
bi’l-benan/parmakla gösterilen” bir ilim adamıydı. Zira İstanbul medreselerinde
takip edilen klasik eserlerin yanı sıra doğu-batı medreselerinde okutulan bir
çok kitabıda okutmaktaydı. Yıllar önce Arapça kitap satan bir dükkanda
karşılaştığım bir öğrencisine “hocanız akaitte ne okutuyor?” diye sorduğumda
talebesi şöyle demişti: “Said Ramazan el-Buti’nin Kübra’l-yakîniyyâti’l-kevniyye’sini
henüz bitirdik, nasip olursa Seyyid Şerif Cürcani’nin Şerhu’l-Mevakıf’ine
başlayacağız.” Ne oldu, başladılar mı, başladılarsa ne kadar devam ettiler
bilemiyorum. Fakat bildiğim bir şey var ki o da bu devirde Şerhu’l-Mevakıf gibi
kitapları okutabilecek hocaların sayısının iki elin parmaklarını
geçmeyeceğidir.
Bayram
Hoca etraflı bir literatür bilgisine de sahipti. O, neyi, nerede
bulabileceklerini araştıran hoca ve öğrencilerin müracaat kaynağıydı. Ömrünü
kitaplara vakfeden muasır bir İsmail Saib Sencer’di. Devlet kütüphanelerinin
bir çoğundan daha büyük bir kütüphaneye sahipti. Buna rağmen durmaz, sık sık
Sultanahmet’teki İrşad Kitapevi’ni ziyaret ederdi. Kitapevinde Onunla birkaç
defa karşılaşmıştım. Yeni gelen kitaplara iştiyakla bakar, ilgisini çekenleri
bir tarafa ayırırdı. Orada bulunan diğer kitap taliplileri, eserlerle alakalı
istifsari sorular sorduklarında sözü alır, kitabın muhtevasından, tab’ eden
yayınevlerine kadar ayrıntılı bilgiler verirdi.
Bayram
Hoca iyi bir vaiz olmasının yanı sıra tahkik ehli bir ilim adamıydı. Seçiciydi;
her bulduğu kitabı okutmaz, her gördüğü meseleyi anlatmazdı. Bu yüzden
muhatapları sözlerini senet gibi güvenilir kabul ederdi. Söylenmesi gereken
hakikatleri anlatmaktan da çekinmezdi. Bu yüzden son yılları hayli sıkıntılı
geçmişti. Takdir belgeleriyle onurlandırılması gerekirken cami cami sürüldü.
Bayram
Hoca’yı en son bu yılın Ramazan ayında görmüştüm/dinlemiştim. Fatih’te
ikibinden fazla kişinin hazır bulunduğu bir camide teravih öncesinde vaaz
ediyordu. O geceki konuşmasında Osmanlı Devleti’nden bahsediyor, Çanakkale
başta olmak üzere diğer cephelerde tahakkuk eden Allah Resulü (sallallahu
aleyhi ve selem)in manevi yardımlarını anlatıyordu. Konuşurken ifadeler
boğazında düğümleniyor, belli bir süre sonra kendini toparlayıp gür sesiyle
“Cemaat! Bu topraklara sahip çıkın!” ifadesini tekrar ediyordu.
Ulemanın
kıt olduğu nasibsiz bir asırda yaşadığından omuzlarında büyük sorumluluk
taşımaktaydı. Eşine az rastlanır bir ilim ve gönül eriydi. Büyük adamdı.
Dünyaya “elveda” derken de büyük adamlar gibi gitti.
Kitapseverler, müşkili olan öğrenciler,
vaazlarını takip eden cemaat Bayram Hoca’yı unutamayacak. Daha şimdiden
özlediklerini söylüyorlar. “Sultan buyuruyor ki” deyişini, kürsüdeki celalli
sesini, müeddep duruşunu, en zor metinleri rahat bir şekilde çözüşünü,
siyonizme kafa tutuşunu ve istikametini özleyecekler…
Dr. Ihsan Senocak Hoca Efendi
http://www.ihsansenocak.com/muasir-bir-ismail-saib-sencer-bayram-hoca/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)