
Günahların küçüğünü de, büyüğünü de terk et ki, asıl takva odur. Diken dolu arazide yürüyen gibi ol ki, o her gördüğünden sakınır. Küçük bir günahı hakir tutma (küçümseme), zira dağlar küçük taşlardandır.
Takva; Mevlâ’nın seni yasak ettiği yerde görmemesi ve emrettiği yerde seni kaybetmemesidir
Bu âyet-i kerime nâzil olduğu zaman sahâbe-i kirâm, takvanın hakikatine ulaşmak maksadıyla çok ibâdet etmekten ayakları şişmiş, neredeyse alınlarının derileri soyulmuştur. Bunun üzerine: “O halde gücünüz yettiği kadar Allah’dan korkun.” (Teğabün:16) âyet-i celilesi nâzil olmuştur. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde müttakîlerden övgüyle bahsetmiştir. Onları sevdiğini, onlarla beraber olduğunu, onların dostu olup, onların felaha ereceklerini bildirmiş, hatta: “Ancak müttakîlerin amellerini kabul edeceğini” beyan etmiştir. (Maide: 27’den)
Peki takva nedir? Müttakî kimdir?
Takva, “vikaye” kelimesinden gelmektedir. Vikaye lügat manası olarak; mutlak manada kendini korumaktır. Istılah manası ise; kişinin, kendisine âhirette zarar verecek şeylerden korunmasıdır.
Ruhu’l-Beyan tefsirinde zikrolunduğu üzere takva: Kişinin kendisine âhirette zarar verecek şeylerden, son derece sakınmasından ibarettir. Bunu yapanlara da “müttakî” denilir.
Takvanın üç mertebesi vardır, bu üç mertebe şu şekilde sıralanmaktadır:
Takva, “vikaye” kelimesinden gelmektedir. Vikaye lügat manası olarak; mutlak manada kendini korumaktır. Istılah manası ise; kişinin, kendisine âhirette zarar verecek şeylerden korunmasıdır.
Ruhu’l-Beyan tefsirinde zikrolunduğu üzere takva: Kişinin kendisine âhirette zarar verecek şeylerden, son derece sakınmasından ibarettir. Bunu yapanlara da “müttakî” denilir.
Takvanın üç mertebesi vardır, bu üç mertebe şu şekilde sıralanmaktadır: