Peygamberlerin,
mûcize sûreti ile ortaya koydukları hârikalar, insandaki gafletin izâlesi
istikâmetinde bir şok te’sîri husûle getirmek içindir. Tâ ki, insanoğlu hiçten
daha hiç olduğunu anlasın ve tam bir teslîmiyetle Rabb’ine kul olsun!..

Bu
mûcizeler, âşikâr bir sûrette gözler ve gönüller önünde defalarca
sergilenmiştir. Bunların en meşhûrlarından biri de, bir hurma kütüğünün meşhur
olan feryâd ü figânıdır:
Mâlûmdur ki,
Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, ashâbına vaaz ederken mescid
direklerinden bir hurma kütüğüne dayanır, öyle sohbet ederlerdi. Bu hurma
kütüğü de, kendisine Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in
yaslandığını duyar, bu mazhariyetle mes’ûd olurdu.
Gün geldi,
mescidde sohbet dinleyen ashâb o kadar çoğaldı ki, sahâbelerin mühim bir kısmı,
kalabalıktan Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in mübârek yüzünü göremez
oldular ve:
“–Yâ
Rasûlallâh! Bizler, mescid hayli kalabalık olduğundan mübârek yüzünüzü
göremiyoruz!” diye haklı olarak şikâyette bulundular.
Hazret-i
Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’den mescide bir minber
yapılmasını ve O’nun bu minbere çıkarak hutbesini îrâd etmesini taleb ettiler.
Bunun
üzerine mescide bir minber yapıldı. Nûr-i nübüvvet, Varlık Nûru, artık bu
minbere çıkarak sohbet edecekti. Fakat Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve
sellem-’in bu yeni minbere ilk çıkışında beklenmeyen mûcizevî bir hâdise oldu:
O Âlemlerin
Efendisi’nin daha evvel hutbe okurken kendisine yaslandığı hurma direği; duyan,
düşünen, hicran ve hasret içinde kavrulan bir insan gibi feryâd u figân ile âh
edip inlemeye başladı.
Bu, derin ve
yanık bir ney sadâsı gibi öyle içten bir seslenişti ki, o sohbet meclisinde
bulunan, genç ve yaşlı, bütün mü’minler bu feryâdı duydular. Feryâd bir sadâ
olmaktan da çıkarak, âdetâ bir muzdarip lisân hâline geldi.
Bütün ashâb,
kuru bir hurma ağacının bu kadar yanık bir sesle içindeki hasret ve ızdırâbını
ifâde etmesi karşısında hayret ve dehşet içinde kaldı. (Buhârî, Menâkıb 25,
Buyû 32)