ŞEYHLERE İTAAT ETMENİN ÖLÇÜSÜ


Geçmişte ve günümüzde İslam düşmanları olmuştur. Hedefleri hep aynıydı: Fitne sokarak, Müslümanları parçalamak. Bunun için eskiden, ajan şeyhülislamlar, günümüzde de sahtekâr şeyh, profesör, imam, medrese talebesi, cemaat önderi kılığında içimize sızıp, bizi birbirimize düşürecek fikirler, eserler ve tv kanalları ile çalışmaktadırlar.
Bunlar yetmiyormuş gibi, biraz ilim öğrendikten sonra kendini müc­tehid konumuna koyan, mehdi zanneden bile var…
İnsanları maddi manevi sömürmek için ilim okuyup, hoca olanlar da var.
İyi niyetli takva sahibi olup, insanların sevgisini kazanmış, başlarına şeyh olmuş, fakat ilmi az olmasından dolayı yanlış ve hatalı kararlar ve­renler vardır. İslam’a bilerek ve bilmeden zarar verenler günümüzde mev­cut.
İşte bütün bu sebeplerden dolayı, bir şeyh efendiye itaat ederken, teslim olurken bazı hususlara dikkat etmemiz lazım. Bunları şöyle sıralaya­biliriz:
1. Allah’a yapılması gereken ibadet, hürmet ve tazimi aynı şekilde ve ölçüde bir şeyhe yapılmasını kabul etmiyoruz o niyetle yapmıyoruz.
2. Bir şeyhten Allah’tan korkar gibi korkup boyun eğmiyoruz. Sahabe­nin Resulullah’tan korkmasını, sevmesini, boyun eğmesini karıştırılmaması gibi, bizimde bir veliye olan korku, sevgi ve boyun eğmeyi müşriklerin put­ları, ilahları ile karıştırılarak zan ve yorum yapılmaması gerek.
3. Peygamber, evliya ve melekleri Allah’ı sever gibi sevmiyoruz. Onla­rın makamlarını aşırı derecede büyüterek, ilahlık makamına getirmiyoruz getirilme­sini de kabul etmiyoruz.
4. Allah’tan istiyoruz. Hatrına, hürmetine, şekline de peygam­ber, ev­liyadan isteklerimizin sebebi Resulullah’ın ve sahabenin bu şekilde istek­lerde bulunduğuna dair hadislerin olduğunu bildiğimizden dolayıdır. Geride ge­çen tevessül bölümünde 7 hadisin iki tarafa göre tahriçlerine, mezhep imamlarıa ve her iki tarafın alimlerinin sözlerine bakıldığında kendi kafa­mıza göre böyle bir davranışı yapmadığımız görülecektir. Şeyhe, ya­ratma ve birşey üzerine tesir etme gibi, Allah’a ait vasıflarla vasıflandırmı­yoruz.

Şiir Köşesi - Yunus Emre

 

Erenlerin sohbeti, ele giresi değil.
Sohbete kavuşanlar, mahrum kalası değil.

Bulmak için bir eri, gezmek gerek çok yeri,
Sarraf tanır cevheri, herkes bilesi değil.

Akıp duran pınara, yanına testi kona,
Kırk yıl orada dura, kendi dolası değil.

Ten fânidir can ölmez, giderse geri gelmez
Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.

Sohbetle parlar iman, talip kazanır irfan.
İnsanı ârif yapan, fesi, hırkası değil.

Gönülde cevher yoksa, yüzbin kitap okusa
Haktan medet olmasa nasip olası değil.

Önce doğru iman et, haramlardan elin çek
Ruha gıdadır sohbet, herkes bulası değil!

Yârin gönlü bir sırça, kırmayasın sakın ha,
Eğer sırça kırılsa, bütün olası değil.
 
Yunus hiç oyalanma, azığını hazırla
Gelen gider dünyaya, bâkî kalası değil.
*******************
Nasipmiş âşık oldum erene ermek ile
Hakkı, gerçeği buldum ben eri görmek ile.

Çok şükür ere erdim erde buldum maksadı
Bulunmazmış taşradan herkese sormak ile.

Her nereye baktımsa orada er oturur
Yükseldim ben yüzümü yerlere sürmek ile.

Beni gören insanlar, on para etmez derdi,
Şimdi çokları beni gösterir parmak ile.

Gölde bir damla idim, kıldı erenler nazar
Koskoca deniz oldum dört yana ırmak ile.
 
Yunus Emre
 

Esma'ul Hüsna 58. İsm-i Şerif

Esma'ul Hüsna 58. İsm-i Şerif
 

Kurtulus Icin Yedi Ayet...





Ali(Kerramellâhu Te‘âlâ Vechehû)nun şöyle buyurduğu vârid olmuştur:

“Yedi âyet vardır ki, her kim bunları okur veya yanında taşırsa, gök yerin üzerine kapansa elbette Allâh o kişiye bir çıkış ve kurtuluş yaratır. Onlar da;

Tevbe Sûresinin (51.) âyeti,

Yûnus Sûresinin (107.) âyeti,

Hûd Sûresinin (6. ve 56.) iki âyeti,

Ankebût Sûresinin (60.) âyeti,

Fâtır Sûresinin (2.) âyeti ve

Zümer Sûresinin (38.) âyet-i kerîmesidir.”

(Rûhu’l-Furkan Tefsîri:17/325-326)

 

﴿قُلْ لَنْ يُصِيبَنَا إِلَّا مَا كَتَبَ اللَّهُ لَنَا هُوَ مَوْلَانَا وَعَلَى اللّٰهِ  فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

﴿وَإِنْ يَمْسَسْكَ اللَّهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُ إِلَّا هُوَ وَإِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَادَّ لِفَضْلِهِ يُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

﴿وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ إِلَّا عَلَى اللّٰهِ  رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاكُلٌّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ

﴿إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ  رَبِّي وَرَبِّكُمْ مَا مِنْ دَابَّةٍ إِلَّا هُوَ آَخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

﴿وَكَأَيِّنْ مِنْ دَابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

﴿مَا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِنْ بَعْدِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

﴿وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلْ أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ  إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ



بسم الله الرحمن الرحيم

قُل لَّن يُصِيبَنَا إِلاَّ مَا كَتَبَ اللّهُ لَنَا هُوَ مَوْلاَنَا وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ


Bismillâhirrahmânirrahîm

Kul len yüsıybena illa ma ketebellahü lena hüve mevlana ve alellahi fel yetevekkelil mü’minun


Kurân Referansı: (Tevbe Suresi 51)

Anlamı: De ki: “Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O, bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü’minler, yalnız Allah’a güvensinler.”




بسم الله الرحمن الرحيم

وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصَيبُ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

Bismillâhirrahmânirrahîm

Ve in yemseskellahü bi durrin fe la kaşife lehu illa hu* Ve in yüridke bi hayrin fe la radde li fadlihi yüsiybü bihi men yeşaü min ıbadihi ve hüvel ğafurur rahiym


Kurân Referansı:
(Yunus Suresi 107)

Anlamı: Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O’ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.




بسم الله الرحمن الرحيم

وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ

Bismillâhirrahmânirrahîm

Ve ma min dabbetin fil erdı illa alellahi rizkuha ve ya’lemü müstekarraha* Ve müstevdeaha küllün fi kitabin mübin


Kurân Referansı:
(Hûd Sûresi 6)

Anlamı:
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır.




بسم الله الرحمن الرحيم

إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ


Bismillâhirrahmânirrahîm

İnni tevekkeltü alellahi rabbi ve rabbiküm* Ma min dabbetin illa hüve ahızün bi nasıyetiha*İnne rabbi ala sıratın mustekıym


Kurân Referansı:
(Hûd Sûresi 56)

Anlamı: “İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.”