Saban Ayinin Ilk Gece ve Gününün Namazlari
A´dan Z´ye… ا´den ي´ye… Beşikten mezara kadar öğrenilmesi gereken, kadın-erkek tüm Müslümanlara farz olan ve sonu Cennete varan bir yoldur İlim✦Amel✦İhlas
Yeni bid’at fırkaları - M. Şevket Eygi
Zamanımızda ülkemizde ve İslâm âleminde yığınla bozuk dinî fırka, mezhep, grup
türemiştir. Medreseler kapatılmamış olsaydı; Şeyhülislâm Mustafa Sabri, Zahid
Kevserî, Elmalılı Hamdi, Manastırlı İsmail Hakkı gibi büyük âlimler, fakihler,
kelâmcılar yetişecek ve bunları red ve cerh edeceklerdi.
Ehl-i Sünnete bağlı doğru İlâhiyatçılar yeni bozuk fırkaları tenkit ediyorlar ama bu tenkit ve uyarıları yeterli olmuyor. Maalesef şu anda ülkemizde Zahid Kevserî ayarında bir Ehl-i Sünnet müdafii yoktur.
Bendeniz bu yazımda, bazı bid'at fırkalarının listesini yapmak istiyorum:
1. Kur'âniyyûn fırkası. Bunlar Edile-i Erbaa'yı kabul etmezler, İslâm'ın tek temeli ve kaynağı vardır, o da Kur'ân'dır derler. Bunlar, bu görüşleri ile Kur'ân'a açık bir muhalefet içindedirler. Çünkü Kitabullah mü'minleri Resul'e itaat etmeye, onu en güzel bir örnek ve model olarak kabul etmeye, o ne getirdiyse almaya çağırmaktadır. Bunu reddedenler, Sünnet'i din kaynağı olarak kabul etmeyenler, Kur'ân deyip dursalar da dairenin dışına çıkmış olurlar.
2. Meâlciler fırkası. Bunlar kendi işlerine gelen bir meal veya tercüme alarak, bundan heva, re'y ve hevesleriyle din hükmü çıkartan, Kitabullah'ı akılarınca yorumlayan kimselerdir. Yanlış yolda olduklarında şüphe yoktur. Osmanlı ulemâsı yaşamış olsaydı bunlara "Meâliyyûn fırkası" ismini verirdi.
3. Efganiyye fırkası. Bunlar yalancı, taqiyyeci, Farmason Cemalüddin Efganî'yi din önderi olarak kabul ederler ve onun izinden giderler. Bu adam Afgan değildir, İranlıdır, kendisini Sünnî gibi göstermiştir, aslında Şiîdir. Masonluğun en dinsiz fırkasına mensuptur. Son derece karışık ve bulaşık bir kimsedir. Kılavuzu karga olanın...
4. Militan İslâmcılık fırkası. Bunlar İslâm'ı beşerî bir ideoloji seviyesine düşürmüş kişilerdir. Aktivisttirler. Son altmış yıl içinde hiçbir İslâm ülkesinde başarılı olamamışlardır.
5. Mükebbire fırkası. Bunlar Büyük Okyanus'taki "Kargo kültü" zihniyet ve kültürü seviyesinde ilkel, bedevî, özürlü bir akla sahiptirler. Camilere hoparlör, kalorifer, soğutma sistemi, vantilatör, soğuk su cihazı, kapılara naylon poşet sandığı koymanın, üç şerefeli minare yapmanın, 120 desibel yüksek sesle ezan okumanın İslâmî hizmet ve himmet olduğunu sanırlar.
6. Fazlurrahman'ın Tarihsellik veya Tatiliyye mezhebi. Bunlar Kur'ân'daki ve Sünnetteki hükümlerin bir kısmının tarihsel olduğunu, bugün geçerli olmadığını iddia ederler. Ülkemizde bazı ilâhiyat fakültelerine sızmışlardır. Hadîsleri, AB standart veya normlarına göre ayarlama ve ayıklama projeleri vardır. Yüklü telif veya telef ücretleriyle beslenirler.
7. Necdîler veya Selefîler. Bunlar gerçekten Selef-i Sâlihîne bağlı ve tâbi değildirler. İmamları İbn Teymiyye ve Muhammed ibn Abdilvehhab'tır. İnançlarında mücessime unsurları vardır. Tasavvufa ve tarikata son derece düşmandırlar.
8. İctihadiyye fırkası. Bunlar her Müslümanın ictihad yapmasını isterler.
9. Tekfiriyye fırkası. Bunlar, inançlarını ve meşreblerini beğenmedikleri mü'minleri şirk ve küfürle suçlamakta pek aşırı giderler. Bu suretle, mü'mini tekfir ettikleri için kendileri kâfir olurlar.
10. Feministler yahut Nisaiye taifesi. Bunlar, Batı dünyasında çıkmış sapık bir ideoloji ve görüş olan feminizme din gibi bağlıdır. Buharî'de bulunan sahih hadisleri bile reddederler.
11. Diyalogiyye taifesi. Bunlar zamanımızda üç ibrahimî din vardır, bunların üçünün mensupları da ehl-i necat ve ehl-i Cennet'tir derler. Tevhid ile Teslisi bir tutarlar. Kur'ân Yahudileri ve Nasranîleri İslâm'a çağırmıyor gibi daireden çıkartıcı iddiaları vardır.
12. Müekkilîn (Yiyiciler)taifesi. Bunlar bozuk düzende haram yemenin, beytülmalı hortumlamanın, kara servet sahibi olmanın caiz olduğuna inanırlar.
13. Erbabiyyûn taifesi. Bunlar kendi baronlarını, rühbanlarını, şeyhlerini (daha doğrusu müteşiyyihlerini) rableştirir ve putlaştırırlar.
14. Telfikıyye (telfik-i mezâhib) taifesi. Bunlar fıkıh mezheplerinin hükümlerinin karışık şekilde uygulanmasını isterler. Şiadan mut'a nikahını da alırlar. Böylece dini ve fıkhı oyuncak ederler.
15. Uzlaştırma fırkası. Bunlar din ile lâ-dinîliği uzlaştırmak hevesindedir.
Listeyi uzatmak mümkündür. Bu kadarla yetiniyorum.
Kudretli bir Ehl-i Sünnet kelâmcısı çıksa da bu bid'at fırkalarını güzelce tenkit, red ve cerh eden, çürüten bir kitap yazsa ne iyi olur.
Ehl-i Sünnete bağlı doğru İlâhiyatçılar yeni bozuk fırkaları tenkit ediyorlar ama bu tenkit ve uyarıları yeterli olmuyor. Maalesef şu anda ülkemizde Zahid Kevserî ayarında bir Ehl-i Sünnet müdafii yoktur.
Bendeniz bu yazımda, bazı bid'at fırkalarının listesini yapmak istiyorum:
1. Kur'âniyyûn fırkası. Bunlar Edile-i Erbaa'yı kabul etmezler, İslâm'ın tek temeli ve kaynağı vardır, o da Kur'ân'dır derler. Bunlar, bu görüşleri ile Kur'ân'a açık bir muhalefet içindedirler. Çünkü Kitabullah mü'minleri Resul'e itaat etmeye, onu en güzel bir örnek ve model olarak kabul etmeye, o ne getirdiyse almaya çağırmaktadır. Bunu reddedenler, Sünnet'i din kaynağı olarak kabul etmeyenler, Kur'ân deyip dursalar da dairenin dışına çıkmış olurlar.
2. Meâlciler fırkası. Bunlar kendi işlerine gelen bir meal veya tercüme alarak, bundan heva, re'y ve hevesleriyle din hükmü çıkartan, Kitabullah'ı akılarınca yorumlayan kimselerdir. Yanlış yolda olduklarında şüphe yoktur. Osmanlı ulemâsı yaşamış olsaydı bunlara "Meâliyyûn fırkası" ismini verirdi.
3. Efganiyye fırkası. Bunlar yalancı, taqiyyeci, Farmason Cemalüddin Efganî'yi din önderi olarak kabul ederler ve onun izinden giderler. Bu adam Afgan değildir, İranlıdır, kendisini Sünnî gibi göstermiştir, aslında Şiîdir. Masonluğun en dinsiz fırkasına mensuptur. Son derece karışık ve bulaşık bir kimsedir. Kılavuzu karga olanın...
4. Militan İslâmcılık fırkası. Bunlar İslâm'ı beşerî bir ideoloji seviyesine düşürmüş kişilerdir. Aktivisttirler. Son altmış yıl içinde hiçbir İslâm ülkesinde başarılı olamamışlardır.
5. Mükebbire fırkası. Bunlar Büyük Okyanus'taki "Kargo kültü" zihniyet ve kültürü seviyesinde ilkel, bedevî, özürlü bir akla sahiptirler. Camilere hoparlör, kalorifer, soğutma sistemi, vantilatör, soğuk su cihazı, kapılara naylon poşet sandığı koymanın, üç şerefeli minare yapmanın, 120 desibel yüksek sesle ezan okumanın İslâmî hizmet ve himmet olduğunu sanırlar.
6. Fazlurrahman'ın Tarihsellik veya Tatiliyye mezhebi. Bunlar Kur'ân'daki ve Sünnetteki hükümlerin bir kısmının tarihsel olduğunu, bugün geçerli olmadığını iddia ederler. Ülkemizde bazı ilâhiyat fakültelerine sızmışlardır. Hadîsleri, AB standart veya normlarına göre ayarlama ve ayıklama projeleri vardır. Yüklü telif veya telef ücretleriyle beslenirler.
7. Necdîler veya Selefîler. Bunlar gerçekten Selef-i Sâlihîne bağlı ve tâbi değildirler. İmamları İbn Teymiyye ve Muhammed ibn Abdilvehhab'tır. İnançlarında mücessime unsurları vardır. Tasavvufa ve tarikata son derece düşmandırlar.
8. İctihadiyye fırkası. Bunlar her Müslümanın ictihad yapmasını isterler.
9. Tekfiriyye fırkası. Bunlar, inançlarını ve meşreblerini beğenmedikleri mü'minleri şirk ve küfürle suçlamakta pek aşırı giderler. Bu suretle, mü'mini tekfir ettikleri için kendileri kâfir olurlar.
10. Feministler yahut Nisaiye taifesi. Bunlar, Batı dünyasında çıkmış sapık bir ideoloji ve görüş olan feminizme din gibi bağlıdır. Buharî'de bulunan sahih hadisleri bile reddederler.
11. Diyalogiyye taifesi. Bunlar zamanımızda üç ibrahimî din vardır, bunların üçünün mensupları da ehl-i necat ve ehl-i Cennet'tir derler. Tevhid ile Teslisi bir tutarlar. Kur'ân Yahudileri ve Nasranîleri İslâm'a çağırmıyor gibi daireden çıkartıcı iddiaları vardır.
12. Müekkilîn (Yiyiciler)taifesi. Bunlar bozuk düzende haram yemenin, beytülmalı hortumlamanın, kara servet sahibi olmanın caiz olduğuna inanırlar.
13. Erbabiyyûn taifesi. Bunlar kendi baronlarını, rühbanlarını, şeyhlerini (daha doğrusu müteşiyyihlerini) rableştirir ve putlaştırırlar.
14. Telfikıyye (telfik-i mezâhib) taifesi. Bunlar fıkıh mezheplerinin hükümlerinin karışık şekilde uygulanmasını isterler. Şiadan mut'a nikahını da alırlar. Böylece dini ve fıkhı oyuncak ederler.
15. Uzlaştırma fırkası. Bunlar din ile lâ-dinîliği uzlaştırmak hevesindedir.
Listeyi uzatmak mümkündür. Bu kadarla yetiniyorum.
Kudretli bir Ehl-i Sünnet kelâmcısı çıksa da bu bid'at fırkalarını güzelce tenkit, red ve cerh eden, çürüten bir kitap yazsa ne iyi olur.
M. Şevket Eygi - Milli Gazete
Bu Muhtesem Sohbeti Kacirmayalim - Duyuralim Insaallah...
Ilim Meclisinde Bulunmak 1000 Rekat Namazdan (nafile) üstündür!
Erenlerin sohbeti, ele giresi değil.
Sohbete kavuşanlar, mahrum kalâsı değil.
Gezmek gerek her yeri, bulmak için, bir eri,
Sarraf tanır cevheri, herkes bilesi değil.
Bir pınarın yanına, kapalı testi kona,
Kırk yıl orada dura, kendi dolâsı değil.
Sohbetle parlar iman, talip kazanır irfan.
İnsanı arif yapan, fesi, hırkası değil.
Önce doğru iman et, haramdan el etek çek
Ruha gıdadır sohbet, badem helvası değil!
Sohbete kavuşanlar, mahrum kalâsı değil.
Gezmek gerek her yeri, bulmak için, bir eri,
Sarraf tanır cevheri, herkes bilesi değil.
Bir pınarın yanına, kapalı testi kona,
Kırk yıl orada dura, kendi dolâsı değil.
Sohbetle parlar iman, talip kazanır irfan.
İnsanı arif yapan, fesi, hırkası değil.
Önce doğru iman et, haramdan el etek çek
Ruha gıdadır sohbet, badem helvası değil!
Yunus Emre
Canli izlemek icin:
Canli dinlemek icin:
M İ ' R A C
M İ ' R A C
![]() |
Mirac Hilyesi |
Mî'rac, lügatte "urûc etmek,
yükselmek" mânâsına gelir ki, bu; İlâhi dâvet üzerine gecenin küçük bir
cüz'ünde Fahri Kâinât (S.A.V) Efendimiz'in Mekke'den (Mescîd-i Haram'dan)
Kudüs'e (Mescid-i Aksâ'ya), oradan da semâvâta ve semâvâtın ötesindeki bütün
âlemlere olan seyâhatıdır. Bu gidişgeliş, seyâhat, geceleyin vâkî olduğundan
«İsrâ» da denir.
İsrâ ve Mî'rac mûcizesi hicretten bir-birbuçuk yıl kadar önce, Mekke'de,
geceleyin vuku' bulmuştur. Bu mûcize hakkında Kur'ân-ı Kerim'de şöyle
buyrulmaktadır:
"Sübhânellezî esrâ bi abdihî leylen minel Mescidil Harâmi ilel Mescidil
Aksâ... ilh. [Noksan sıfatlardan münezzeh, kemâl sıfatlarla muttasıf olan
Zât-ı Ecelli A'lâ, en has kulu olan Habîbini, gecenin küçük bir cüz'ünde,
Mescîd-i Haram'dan Mescîd-i Aksâ'ya götürdü. Biz, O Mescîdi Aksâ'nın etrafını,
mâddî ve mânevî müzeyyenât ile Habîbimize, mûcizelerimizden bâzısını gösterelim
diye süsledik. Şüphe yok ki, her şey'i hakkıyla gören ve işiten
Allah'dır.]" (Sûre-i İsrâ, âyet 1).
Peygamber Efendimiz'in Mi'rac seyahatinin "rûhen mi, ceseden mi"
yapıldığı hususunda birçok ihtilaflar olmuş ise de, bu mûcizeyi haber veren
Âyet-i Kerîme'de geçen "abid" kelimesi bu ihtilaflara çok açık ve net
bir cevap teşkil etmektedir. Zîrâ, "abid" kelimesi, yalnız rûha
değil, yalnız cesede de değil, ruh ve cesedin her ikisine birden denildiği
için, Fahri Kâinât'a bu seyâhatin hem ruh ve hem de cesedi ile beraber
yaptırıldığı muhakkaktır.
Hakkında "Levlâke, Levlâke lemâ halakt-ül eflâk (sen olmasaydın, sen
olmasaydın, ben ecrâm-ı ulviye ve süfliyeyi halketmeyecektim, bütün bu varlığı
senin şerefine yarattım" buyurulan bir peygamberin, nezdi ulûhiyyetteki
sevgisini takdir edenler için Mi'rac'ı akla baîd (uzak) görmeye aslâ mahal
yoktur.
Mi'rac, insan aklının kavrayamayacağı, lâhûtî bir hâdisedir, metafizikdir,
mâ-bâ'düt-tabîadır (akıl üstü bir şeydir). Tek kelime ile, mûcizedir. İnsan,
akıl kantarı ile onu tartamaz. Tartmağa kalkışılırsa terazi kırılır. Bunda,
zaman ve mekân kaydı, mesâfe ortadan silinmiştir. Bu, Peygamberimiz'in ilâhi
lütfa mazhar oluşudur.
Bugün ilim, nîce harikulâdelikleri kabul etmektedir. Esir dalgaları ile
uzaklara sesin ve resmin nakledildiğini her gün görüyoruz. Geçmişte hayal
sanılan birçok şeyler bugün gerçekleşmiştir. Mükevvenâtta, kuvvetler
keşfolunmakta, pek çok hakikâtlar meydana çıkarılmaktadır. Allâh'ın verdiği
akıl ve zekâ sâyesinde bugünün insanı, havada uçmakta, atmosferi aşarak aya ve
seyyârelere gidip gelmektedir. İlmi herşeyi saran Yüce Allâh'ın kudretiyle,
sevgili kulu Hz.Muhammed(S.A.V.)'in Mekke'den Kudüs'e gitmesi, oradan göklere
çıkması, varlığın hulâsası olan bu Zât'ın gökler âlemini ve bütün Mükevvenâtı
seyretmesi neden mümkün olmasın?
Ne yazık ki; dün, bu Kudretullâh'ı inanmayıp inkâr edenlerin, «insan uçar mı
imiş, ağır bir şey semâya gider mi imiş, cism-i sakîlin cevvi semâ ile alâkası
ne imiş» diye hakâretâmiz tâbirler kullananların çocukları, Avrupa'nın
mülhidleri bugün havada uçuyorlar. Kendi elleriyle ecdadlarını tekzip
ediyorlar. Zerre kadar hayâ edenin, o Mûcizetullâh'ı inkâr eden ciltlerle dolu
kütüphânelerini dinamitle uçurmaları lâzım gelir.
Artık Mi'rac, zamanımızdaki ilim ve tekniğin gelişmeleri karşısında herkes
tarafından daha kolay kabul edilebilecek ilâhi bir hakîkattir. Biz müslümanlar
ne kadar sevinsek, Mevlâmıza ne kadar şükretsek ve de ne kadar iftihar etsek
yine de azdır. Çünkü; ilim bizimle, fen bizimle, teknik bizimle, herşey
bizimledir.
Fahri Kâinât (S.A.V) bu hususta meâlen buyuruyorlar ki:
"Mi'rac'a götürüldüğüm gece, Ben, Mekke'de [3] ,
uyku ile uyanıklık arasında iken, Cebrail geldi. Kalk yâ Muhammed (S.A.V) dedi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)