.jpg)
A´dan Z´ye… ا´den ي´ye… Beşikten mezara kadar öğrenilmesi gereken, kadın-erkek tüm Müslümanlara farz olan ve sonu Cennete varan bir yoldur İlim✦Amel✦İhlas
Gaybî Haberlerden Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’e Bidirilenler
Gaybi haberlerden ve ileride olacak olaylardan haber
vermesi, Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in mucizelerindendir. Bu
konuda varid olan Hadis-i şerifler, dibine ulaşılamayan ve nihayetine
erişilemeyen bir okyanus gibidir. İşte bu mucizeler, onu nakleden ravilerin
çokluğundan, varid olan haberlerin Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in
gaybe muttali olduğunu ifade eden manada ittifak ettiğinden dolayı, bizlere
kesinlik ifade eden tevatür yoluyla gelmiş, diğer mucizeler kabilindendir.
Bana, Ebu Bekir Muhammed bin Velid el-Fihri→ Ebu Ali Tusteri→ Ebu Ömer el-Haşimi→ Lü'lü→ Ebu Davud→ Osman bin Ebu Şeybe→ Cerir→ A’meş→ Ebu Vail, senedi ile Huzeyfe (r.anh)'tan rivayet ettiği hadiste o şöyle anlatıyor: Birgün Rasulullah (Sallâllâhu aleyhi vesellem) kalktı ve bizlere hitap etti. O günden, kıyamet gününe kadar olacak olaylardan anlatmadığı hiçbir şey bırakmadı. Bu anlatılanları ezberleyen ezberledi, unutan unuttu. İşte şu arkadaşlarım anlatılanları biliyorlar. Zira bir adamın, kendisinin yanında olmayan bir kişinin yüzünü unutup sonra onu gördüğünde onu hatırlaması gibi, ben de bu anlatılanlardan birisi vuku bulduğunda, onu biliyorum.
Huzeyfe şöyle devam ediyor: "Bilmiyorum, arkadaşlarım bu anlatılanları unuttular mı ya da Allah-u Teâlâ tarafından unutturuldular mı? Allah'a yemin olsun ki, Rasulullah (Sallâllâhu aleyhi vesellem) kıyamet gününe kadar fitne koparacak ne kadar kişi ve onların, sayıları üç yüz veya daha fazla olan yandaşları varsa hepsinin ismini, babasının ismini ve kabilesinin ismini zikretmiştir.Ebu Zer (r.anh) anlatıyor: "Rasulullah (Sallâllâhu aleyhi vesellem) bizleri terk ettiğinde, havada uçan kuşa kadar her şeyden bizlere bir bilgi vermişti."
Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in ashabına
bildirdiği ümmetinin düşmanları üzerlerine galip gelecekleri, Mekke'nin fethi,
Beytü-l Makdis, Yemen, Şam ve Irak'ın fethini vaad etmesini, Güvenliğin
sağlanacağı, öyle ki bir kadının Kufe'den, Mekke'ye Allah korkusundan başka bir
korkusu olmadan yolculuk yapacağı, Medine'de savaş yapılacağı, (Bir rivayette
Medine'nin virane haline geleceği) Bir gün sonra Hayber'in Ali (r.anh)
komutasıyla fethedileceği, Allah Teâlâ'nın ümmetine vereceği dünya nimetlerini
ve onların Kisra ve Kayser'in hazinelerini bölüştüğünü, ümmetinin arasında
meydana çıkacak fitneler, ihtiraflar, sapkınlıklar ve kendilerinden
öncekilerinin gittiği yoldan gideceklerini, ümmetinin yetmiş üç fırkaya
ayrılacağından, onlardan sadece bir fırkanın kurtulacağını, onların döşekleri
olacağından, sabahleyin bir elbise akşamları başka bir elbise giyeceklerini,
yiyecek dolu kapların biri gidip biri geleceğinden ve evlerini Kâbe'yi
örttükleri gibi örtecekleri gibi, gaybi haberleri, sahih kaynak sahipleri ve
imamlar kitaplarında tahriç etmişlerdir.
Sonra Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hadisin sonunda şöyle buyurdu: "Sizin bugünkü haliniz o günden daha hayırlıdır" Onlar böbürlenerek yürüdükleri zamanda, Fars ve Rum kızları onlara hizmet ettiği zamanda Allah Teâlâ onların arasına düşmanlık verir ve onların şerli olanlarını hayırlı olanları üzerine musallat eder.
Sonra Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hadisin sonunda şöyle buyurdu: "Sizin bugünkü haliniz o günden daha hayırlıdır" Onlar böbürlenerek yürüdükleri zamanda, Fars ve Rum kızları onlara hizmet ettiği zamanda Allah Teâlâ onların arasına düşmanlık verir ve onların şerli olanlarını hayırlı olanları üzerine musallat eder.
(Peygamber (Sallâllâhu aleyhi vesellem)’in haber verdiği gaybi haberlerden bazıları) ümmetinin Türklerle, Hazarlarla ve Rumlarla savaşması, Kisra'nın ve Farslıların ortadan kalkacağı, ondan sonra Kisra ve Farslıların gelmeyeceği, Kayser'in gideceği ve ondan sonra Kayser'in gelmeyeceği haberleridir. Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Rumların kıyamete kadar asırlık devletlerle devam edeceğini, (şöyle ki onların bir kralı helak olsa da peşine başka bir kral bırakacağı) İnsanların en hayırlılarının önde gideceğini, zamanın hızlı geçeceğini, ilmin kalkacağını, fitnelerin ve toplu ölümlerin ortaya çıkacağını haber vermiştir. Şöyle buyurdu (Sallallahu aleyhi vesellem) "Yaklaşan şerden Arapların vay ha-line..!
Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) için yeryüzü dürülerek ona doğusu ve batısı gösterilmiş ve ümmetinin mülkünün oralara kadar ulaşacağı bildirilmiştir. Ve böylede olmuştur. Ümmeti Muhammed’in mülkü hiçbir ümmetin sahip olamadığı kadar doğunun en uzak noktası Hindistan'ın bir ucundan batıda kendisinden sonra yerleşim olmayan Tanca sahillerine kadar uzanmıştır. Kuzey ve güney yönlerinde ise bu kadar ilerleyememiştir. (Zira hadisi şerifte Doğu ve Batı buyrulmuş, Kuzey ve Güney denilmemiştir.) Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Garb ehli kıyamete kadar doğruluk üzerine kalacaklardır." İbn-i Medini hadisteki "garb ehlinin" Araplar olduğunu söylemiştir. Zira Araplar kendilerine ait bir özellik olan "garb" adındaki kova ile su içerlerdi. Bir başkası ise kast edilenin "Mağrib ehli olduğunu söylemiştir. Nitekim hadiste de Mağrib ehline bu manada övgü gelmiştir. Ebu Ümame'den gelen başka bir rivayette: "Ümmetimden bir gurup her daim doğruluk üzerine olacak, düşmanlarına galip olacaklardır. Allah'ın hükmü onlara gelene kadar onlar bu hal üzeredirler" buyurdu. "Ya Rasulallah onlar nerededirler?" diye sorulunca, "Beytü-l Makdis'tedir" diye cevap verdi.
Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Emevilerin hükümdarlığını ve Muaviye (r.anh)'ın hilafetini haber vermiş ve ona nasihatte bulunmuş Emevilerin Allah'ın malını kendileri için harcamalarını, Abbasilerin siyah sancaklarla ayaklanmalarını, onların hükümdarlığının başkalarının hükümdarlığından kat kat fazla olacağını, Mehdinin çıkışını, ehli beytinin öldürülmeleri ve sürgün edilmeleri hakkında başlarına gelecekleri, Ali (r.anh)'ın öldürülmesini, onların en azgınının Ali (r.anh)'ın sakalını başının kanıyla boyayacak olan kimse olduğunu, Ali (r.anh) (Cennet) ve Cehennem arasında ayırıcı olduğunu, O'nun dostlarının Cennete, düşmanlarının Cehennem'e gireceğini, Harici ve Nasibilerin ona düşmanlık yapacaklarını Rafizilerden ona mensup olan bir grubun (kendi zanlarınca O'nun hakkı olan halifeliği başkasına bıraktığı için) Ali (r.anh)’i küfre nispet edeceklerini haber vermiştir. Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Osman, Mushaf okurken öldürülecektir." Umulur ki Allah Teâlâ ona hilafet gömleğini giydireceğini, ancak onların o gömleği çıkartmak isteyeceklerini, O'nun kanının (Pek yakında Allah sana kâfi gelecektir)Bakara: 137 âyet-i kerimesi üzerine akacağını,
Ömer (r.anh) hayatta olduğu sürece fitnelerin baş göstermeyeceğini, (Cemel vaka-sında) Zübeyr bin Avvam'ın haksız olarak Ali (r.anh) ile savaşacağını, bazı hanımlarının üzerine Hav’eb denilen mekandaki köpeklerin uluyacağını ve O'nun etrafında çok sayıda kimselerin öleceğini, o hanımının ise az kalsın ölecek iken kurtulacağını haber vermiş; Aişe (r.anha) Basra'ya giderken Hav’eb'in köpekleri ona ulumuştur. Sonra azgın bir topluluğun Ammar'ı öldüreceklerini buyurmuş, (Sıffın Savaşı'nda) Muaviye'nin ordusu onu öldürmüştür. Abdullah bin Zübeyr (r.anh) için: "Vay insanların senden çekeceklerine, vay senin in-sanlardan çekeceğine" buyurmuştur.(Kahramanca savaşan ancak niyeti Allah rızası için olmayıp münafık olan) Kuzman, Müslümanlarla birlikte şecaat gösterdiği bir savaşta "O Cehennemliktir" buyurmuş, Kuzman (Hayber Savaşı'nda) kendi canına kıymıştır. Meleklerin yıkadığı Hanzala (r.anh) için "Hanımına O'nun halinden sorun. Zira meleklerin onu yıkadığını gördüm" buyurmuş, sorduklarında hanımı, Hanzala acele ettiğinden dolayı cünüp olarak savaşa çıktığını söylemiştir. Ebu Said, "Başından sular damladığını görmüştük" der.Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) "Hilafet Kureyş'tedir. Kureyş dinin hükümlerini yerine getirdiği sürece hilafet onlarda kalacaktır" buyurmuştur. "Sakif kabilesinden bir yalancı ve bir helak eden zalimin çıkacağını buyurmuştur." Selef uleması onların Muhtar ve Haccac olduğunu söylemişlerdir."Allah Teâlâ Müseyleme'yi helak edecektir" buyurmuş, ailesinden ona ilk olarak Fatıma (r.anha)'nın kavuşacağını haber vermiş, riddet ile uyarmış, kendisinden sonra hilafetin 30 sene olacağını, ondan sonra hükümdarlığa dönüşeceğini buyurmuş, Hasan bin Ali'nin hilafeti ile böylece de olmuştur. Şöyle buyurdu: "Bu ümmetin dini, nübüvvet ve rahmet ile başladı sonra rahmet ve hilafet oldu, sonra saltanat ve gaddarlık oldu, sonra zalimlik ve azgınlık ve ümmetin fesadı oldu."
Üveys el-Karani'nin haberlerinden,
namaz vaktini geciktirecek hükümdarlardan ve ümmetinde dördü kadın otuz yalancı (peygamber çıkacağından) haber vermiştir. Diğer bir hadiste: "Otuz yalancı adam vardır. Onların sonuncusu yalancı Deccal'dır. Onların hepsi Allah ve Rasulüne iftira ederler" buyurdu. Diğer bir hadiste: "Sizin aranızda Acemlerin (Arap olmayan milletlerin) çoğalacağı, mallarınızı yiyeceği ve boyunlarınızı vuracağı vakit yaklaşmıştır. Kahtan kabilesinden bir adamın insanları sopasıyla sevk edene kadar kıyamet kopmaz" buyurdu. Diğer bir hadiste: "Sizin en hayırlınız benim zamanımda yaşayanlardır. Sonra onları takip edenler, sonra onları takip edenlerdir. Sonra öyle bir toplum gelecek ki, kendilerinden şahitlik yapmaları istenmeden şahitlik yapacaklardır. Hıyanet edecekler, bundan dolayı kendilerine güvenilmeyecektir. Söz verecekler ancak sözlerinde durmayacaklardır. Ve onlarda şişmanlık ortaya çıkacaktır" buyurdu.
Diğer bir hadiste: "Hiçbir zaman gelmesin ki sonrası ondan daha şerlidir" buyurdu.
Şöyle buyurdu: Ümmetimin helakı Kureyş'ten küçük bir çocuğun eli ile olacaktır." Bu hadisin ravisi olan Ebu Hüreyre (r.anh) şöyle der: "Dileseydim onları "Falan oğulları, falan oğulları" diye size sayardım." (Ancak fitne ve fesada sebep olur korkusuyla açıklamıyorum.)Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) "Kadercilerin ve Rafızîlerin çıkacağını, ümmetin sonunda gelenler başında gelenlere söveceğini, ensarın, yemekteki tuz misali azalacağını, onların bir cemaati kalmayana dek azalacaklarını, kendisinden sonra insanların kendilerini onlara tercih ederek (hak ettikleri mal ve makamları onlardan mahrum edeceklerini) haber vermiştir. Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) haricilerden onların evsafından, reislerinin yaratılışındaki noksanlığından, onların alametlerinin saçlarını kazıtmak olduğundan, koyun çobanlarının insanların reisleri olacağından, (bir zamanlar) başı açık ayağı çıplak olanların yüksek binalarda böbür-leneceklerinden, cariyenin efendisini doğuracağından, Kureyş'in ve diğer kabilelerin Müslümanlarla ebediyen savaşmayacaklarını, onlarla savaşa başlayanın Müslümanlar olacağını haber vermiştir. Ve yine Beytü-l Makdis'in fethinden sonra veba salgını olacağını, Basra şehrinin kurulacağını, onların, hükümdarların tahtlarına oturduğu gibi deniz üzerinde gazaya çıkacaklarını ve şayet din Süreyya yıldızında asılı olsa dahi Farslı erkeklerden bazılarının o ilme nail olacaklarını haber vermiştir. (Aliyyü'l-Kari şerhinde bu kimsenin İmam Azam Ebu Hanife olduğunu söyler.) Bir savaş esnasında kuvvetli bir rüzgâr estiğinde "Rüzgâr bir münafığın ölümü için esti." buyurmuş, Medine'ye döndüklerinde (Rufa bin Zeyd adındaki) münafığın öldüğünü görmüşlerdir.
Meclisinde oturan kimselere: "İçinizden birinizin azı dişi Cehennem'de Uhud Da-ğı'ndan büyük olacaktır" buyurmuştur. (O mecliste bulunan) Ebu Hüreyre (r.anh) şöyle anlatıyor: "O mecliste oturanların tümü öldüler. Onlardan sadece ben ve bir adam kaldık. Derken Yemame gününde o adam mürted olarak öldürüldü.” (Hayber Savaşı'nda) Yahudilerin ganimet malından bir inci aşıran adamı bildirmiş inci, adamın eşyaları arasından çıkmıştır. Yine ganimet malından bir örtü aşıran köleyi açıklamış örtü oracıkta bulunmuştu. Aynı şekilde Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir savaştan dönerken devesi kaybolmuş, devenin nerede olduğunu ve yularının nasılda bir ağaca dolandığını bildirmiş, başka bir haberde Mekke ehline (gizlice) mektup gönderen Hatıb bin Ebu Belta'nın durumunu haber vermiştir.
Umeyr bin Vehb ve Safvan bin Ümeyye, Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’i öldürmek üzerine gizlice konuşarak anlaşmış, Umeyr, Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’i öldürmek için geldiğinde, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) ona durumunu ve gizli işini haber verince Umeyr, Müslüman olmuştur. (Bedir Günü esir düştüğünde fidye vererek kendisini kurtarabileceği söylenildiğinde malı olmadığını söyleyen) amcası Abbas (r.anh)'a karısı Ümmü-l Fazl'ın yanında gizlediği malı haber vermiş, bunun üzerine Abbas (r.anh): "O malı o ve benden başkası bilmiyordu" diyerek Müslüman olmuştur. Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Übeyy bin Halef'i öldüreceğini, Utbe bin Ebu Lehia'yı Allah'ın köpeklerinden bir köpeğin parçalayacağını, bedirde kâfirlerin öldü-rüleceği mekânları bildirmiş dediklerinin tümü olmuştur.
Hasan (r.anh) için: "Şu oğlum seyyiddir. (Yumuşak huylu ve keremlidir) Pek yakında iki topluluğun arasını ıslah edecektir" buyurmuş, diğer bir rivayette Sa'd bin Ebi Vakkas (Mekke'de hastalandığında) umulur ki Allah Teâlâ senin ölümünü erteler de senin sebebinle bazı kavimleri faydalandırır, bazılarını zarara uğratır" buyurmuştur.
Aşure, (Aşura) Gününün Faziletleri ve Yapilacaklar
Aşure, (Aşura) Gününün Faziletleri ve Yapilacaklar

KARMA HAYATTAN MAHREM HAYATA NASIL GEÇİLİR?

Dünya milletlerinin
ırkının kölesi olduğuna inanan Yahudi’nin varlık felsefesi “öteki” olarak
gördüğünün ezilmişliğinden beslenir. Siyasi hamleleri de ötekileştirdiği
milletleri sömürme üzerine ibtina eder. Yahudilik; “Sapık bir akide”den doğan
hasta bir dünya görüşüdür.
Yahudi’deki bu
hastalığı görmeden onu insanlığın hizmetinde bir millet olarak kabul etmek,
siyasi varlığını meşru addetmek nâmütenahi sorunlara yol açar. Müslüman’ın
dünya görüşü “sahih bir akide” üzerine ibtina ettiğinden temsil ettiği dinin,
hiçbir millet üzerinde “yan etkisi” olmaz. O, tatbik edildiği bütün millet
yapılarına “mutlak fayda” getirir.
Bütün resuller gibi
Allah Rasülü de İslam’ı tebliğe, zihinleri “sahih akideyi” kabul eder hale
getirerek başladı. Mekke’de bütün muhataplarını “muhacir” olarak mezun veren
bir akide mektebi kurdu. Sahabe, İslam’ın esası olan kelime-i tevhidinin
birinci cüzünü yani “Lâ ilahe…”yi söyleyerek cahiliyyeden kalma bütün
hastalıkları kustu. Tevhidi muzahrafattan temizlenen zihinlere emanet etti.
Emir ve nehiyler o tertemiz zihinlerde neş u nema buldu. Allah Resulü, önce
yürekleri sonra sokakları teslim aldı.
Tahliye
Allah Resulü’nün
sahabenin zihin dünyasını beşeri kirlerden tahliye etmedeki muvaffakiyeti
akidede kabul edilen İslam’ı, ictimaî alanda örflere mahkum olmaktan kurtardı.
İslam Yahudilik ya da Hıristiyanlıkta olduğu gibi uygarlıklara kurban edilmedi.
Bu durum namaz kılan fakat açık dolaşan kadın ya da zekat veren fakat faiz alan
Müslüman suretlerinin ortaya çıkmasına mani oldu. Kur’an-ı Kerim, “tesettür
ilahi buyruktur.” deyince, Medine’de ki kadınlar evlerine kadar açık yürümeyi
ilahi emre isyan olarak gördü ve oldukları yerde kapandı. Ayet, “İçkiden vaz
geçtiniz değil mi?” dediğinde Medine’deki evlerde su gibi içki tüketilmekteydi.
Evindeki içki küpünü alan sokağa çıktı, dökülen küplerden dolayı sokaklar
saatlerce içki aktı. Allah Resulü; “Kim ırkçılığa çağırır, onun için savaşır ve
o yolda ölürse benden değildir” buyurdu. Önceden ırkının üstünlüğü meselesini
konuşmayı bile zaid gören sahabe, başka bir millete aidiyetinden dolayı
aşağıladığı siyah Müslümana, “Ey siyah kadının oğlu! Siyah ayaklarınla başımı çiğnemeden
secdeden kalkmam.” diye özür beyan etti.
Akaid Rükün, Fıkıh
Muhafız
Beşerî hukuk
sistemleriyle İslam, tam bu noktada birbirinden ayrılır. ABD’nin 1916-33
yılları arasında yüzlerce adalet sarayı, binlerce hukukçu, on binlerce polisle
milyonlarca dolar harcayarak, binlerce insanı hapsederek, yüklü miktarda para
cezası keserek yasaklayamadığı içkiyi İslam, üç aşamada önce yüreklerden sonra
da bütün bir cemiyetten silip kaldırdı. İmanla ruhları teskin ve tanzim edilen
sahabe yasağa, “işittik ve itaat ettik” şeklinde karşılık verdi. Fıkıh cemiyete
muhafız, akaitte fıkha rükün oldu.
İnsana ait olan
beşeri hukuk sistemleri, onlarca müessesenin katkısı ile vucud bulur yine de
uygulamada istenilen netice alınamaz. İslam ise, Hz. Peygamber’e, “sihirbaz, kahin,
mecnun” diyen mühürlü yüreklerin önce kilidini açar, içlerini tahliye eder
sonra da ayet ve hadisten istinbat edilen ahkam-ı fıkhıyyeyi onların cemiyetine
tatbik eder. Bunu yaparken ne de beşeri hukukta olduğu gibi kamuoyu desteği
almak için anketler yapar ne de millet içinde ona karşı gayri memnunlar taifesi
oluşur.
İMAN- HÜKÜM
Batı hukukunun inşa
faslında belirleyici olması gereken kilise, kendini manastıra hapsettiğinden
cemiyeti tayin vazifesinde görev almaz. İslam’da ise iman üzerine ibtina eden ve
imanla korunan her bir hüküm, esas itibariyle Allah’a ve Resulü’ne aittir.
Bunun içindir ki Maide suresinde “yol kesenler”le hırsızların cezasından
bahseden ayetler (33-38) arasında “takvayı, Allah Teala’ya ulaşmaya vesile
aramayı, Onun dinini yüceltmek için yolunda cihad etmeyi” (35) emreden ayet-i
kerime yer alır. Kur’an-ı Kerim bu tasarrufla, iki suçu önleyecek hükmün, ancak
Allah’a iman eden “muttakiler” toplumunda olabileceğine işaret eder.
İsra Suresi’nde yer
alan, ”Beşeriyetin Kurtuluş Beyannamesi” (22-39) de “tevhit çağrısı” ile başlar
ve yine “tevhit”le son bulur. İlahi talimatların küfre ait bütün değerleri
zihinden tahliyeye davetle başlaması Müslümanın “muvaffikiyet ufkunu” açar. Ona
nereye doğru nasıl yürüyebileceğini gösterir. Zihnini tahliye eden Müslümanın,
hayatında Arap-İslam, Türk-İslam, Kürt-İslam gibi sentezlere sebep olacak bir
maraz kalmaz. Çünkü tahliye, küfrün esaslarını bütünüyle tasfiye eder.
İslamî hükümleri
tatbik etmedeki muvaffakiyet yolu, iman-amel sistemini dikkate almaya bağlı
olduğundan Müslüman, her durumda buna riayet etmelidir. Aksi ise Beşeri Hukukta
olduğu gibi cemiyeti, suç ve ceza denklemine mahkum eden bir kanun devletine
dönüştürür. Kanun devletleri, vicdanları manastırlara, manastırları da
papazların hevalarına mahkum ettiğinden adaletin tahakkukuna vasıta olamazlar.
Ne sokakları koruyabilir, ne de millet malını himaye edebilirler. Bu yüzden her
gece sabahlara kadar şu kadar polis sokaklarında devriye atar.
Zina; Milletlerin
Felaketi
Kur’an-ı Kerim, hem
iman-hukuk birlikteliğine hem de peşpeşe gelen hükümler arasında münasebete
riayet eder. Bu yüzden açlık korkusuyla çocuk öldürmeyin (İsra: 31) ayeti ile
“Haksız yere cana kıymayın” (33) ayetleri arasında “Zinaya yaklaşmayınız.”
talimatını koymuştur.
Neden Allah Azze ve
Celle, “Çocuklarınızı öldürmeyin” ve “Cana kıymayın” talimatları arasına,
“Zinaya yaklaşmayınız.” buyruğunu koymuştur? İslam’ın beşeri hukuk
sistemleriyle ayrıldığı temel hususlardan biri olan bu tanzim, aslında şunu da
söylemektedir: “Bir şehvet giderme vasıtası olan zina, insanları ve hatta
milletleri yok eden bir felakettir. O kadar büyük bir felakettir ki kaç felaket
şekli varsa zina hepsine taliptir. Bu yüzden insanı yaratan ve onu korumanın
usul ve esaslarını tayin eden Allah Azze ve Celle, “Zina etmeyiniz” yerine;
“Zinaya yaklaşmayınız.” buyurmuştur. Çünkü zina, hem ferdî hem de içtimaî
anlamda bir katliamdır.
Zina, ferdî anlamda
bir katliamdır, çünkü gayri meşru yoldan kazanılan çocuklar ya kürtajla
hakikaten ya da doğduktan sonra hükmen öldürülür. Cami önüne ya da izbe bir
yere bırakılan her çocuk hükmen ölüdür. Onlar, varken yokluğa mahkum edilen;
“İnsan yığınları içerisinde ki kayıp zavallılardır.” Bu yüzden fıkıh dilinde
onlara “Lakît/buluntu” denir. Yani bir eşya gibi kaybedildikten sonra bulunan
varlıklardır onlar. Lakît büyür, toplum içine karışır fakat zina mahsulü olması
onu hükmen ölü olmaya mecbur eder. Horlanır, hakir görülür. Yaşayan ölü
olmaktan, varken yok gibi muamele görmekten kurtulamaz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)