Aziz kardeşlerim herkes sevgiliyi anlatır. Ama leylaya mecnunun gözü ile
bakmayanlar onda bir şey göremezler.
Sözlerine “Aişe binti Ebubekir Habibetü Habîbullah” (Ebubekir Kızı Aişe,
Habibullahın Sevgilisi) diye başlayan mü’minlerin annesinden “En Sevgiliyi”
dinleyelim. [1]
“Yusuf’u gördüklerinde bu bir melektir diyen kadınlar, Benim efendimi
görselerdi hançerlerini kalplerine saplardı.”[2]
Bahar bahçelerine doğan güneşle, her bir parça toprakta ayrı ayrı renk ve
kokularda çiçekler açar. Bu çeşitlilik güneşle toprak arasındaki cilveleşmenin
dışa vuran yansımalarıdır.
Vefatında yüz bini aşkın sahabe bırakan kâinat güneşi, her birinde ayrı bir
renk, ayrı bir şahsiyet bırakıp gitti. Hz. Aişe gibi kemalata âşık ruhlar için,
O’nun cemalini görmek, bir ayrı bir saadet olsa gerektir:
“Allah Rasülü (sav) çok yakışıklı ve alımlı idi. Mübarek yüzü ayın on
dördündeki dolunay gibi parlardı. Orta boydan daha uzunca, uzun boydan biraz
kısaca, başı büyük saçı dalgalıydı. Saçları kendiliğinden iki yana ayrılırsa
öylece bırakır toplamaz, bir tarafa meylederse de olduğu gibi bırakırdı.
Saçlarını uzattığı zaman kulak memelerini geçerdi. Beyaz renkli ve geniş
alınlıydı. Gür kaşlarının arasında öfkelendiği zaman kabaran bir damar vardı.
Gayet güzel burunluydu ve kaşlarına yakın kısmında hafif bir yükseklik,
parlayan bir nur vardı. Dikkatli bakmayan kimse O’nu hafifçe kıvrık burunlu zannedirdi.
Gür sakallı iri gözlü, düz yanaklı, geniş ağızlıydı ve gülümsediği zaman
inciler gibi parlayan dişleri vardı. Boynu sanki gümüşten bir huzmeydi. Endamı
ve azaları uyumlu olduğu gibi etleri asla sarkık değildi. Karnı ile göğsü aynı
hizadaydı. İki omuz arası geniş omuz kemikleri kalın idi. Genel olarak kılsız
beyaz tenliydi. Ancak boğazın bittiği yerden göbeğe kadar iplik gibi uzanan
kılları vardı. Göbek kılları da inceydi. İki memesi ve karnı kılsız, kolları,
omuzları ve göğsü hafif kıllıydı. Bilekleri uzun, el ayası geniş, el ve ayak
parmakları kalıncaydı. Ayak altı çukur, üst kısmı düzdü. Üzerine bastığı zaman
hafifçe yayılırdı. Ölçülü ve dengeli bir yürüyüşe sahipti. Acelesiz, vakur
fakat süratli, sanki yokuş aşağı iniyormuş gibi rahat yürürdü.
Dönerken tüm vücuduyla dönerdi. Gözleri yere bakar bir durumda olurdu. Yere
bakışı göğe bakışından daha uzun olurdu. Anlamlı bakardı. Yürürken ashabını
önüne alır, rastladığı insana ilk selamı o verirdi.
Hüzünlü bir hali vardı, daima düşünceli olur, rahat yüzü görmezdi. Uzunca
sessiz durur, gereksiz yere konuşmazdı. Konuşurken kelimeler ağzının içini
doldururdu. (konuşmasına önem verir yarım ağızla konuşmazdı) kelamında fazlalık
yada noksanlık bulunmazdı. Özlü söyler, veciz konuşurdu. Haşin değildi hiç
kimseyi küçümsemezdi. Nimet, -az da olsa- O'nun için önemliydi.[3]
“Resulullah yüz olarak insanların en güzeli idi. Renk olarak en nurlusu
idi. Hiç kimse onun güzelliğini anlatamaz, ancak O’nun yüzü bedir gecesinde aya
benzetilebilirdi. Yüzünde inci taneleri gibi terler birikirdi. Bunlar miskten
daha güzel kokardı”.[4]
O aşırı uzun değildi. Kısa boylu da değildi. Yalnız başına yürüdüğü zaman
orta boylu olarak nitelenebilirdi.
İnsanlar O’nunla beraber yürüdüklerinde ancak omuz hizasında kalırlardı.
O’ndan ayrıldıklarında yine uzun görünürlerdi.
İnsanlar arasında bir yere oturduğunda, O’nun omuzları diğer bütün
oturanların omuzlarından daha yüksek görünürdü.
Sevinçli olduğunda yüzünün kıvrımları ışıl ışıl nur saçardı.
O’nun saçları kulaklarının yarısına kadar inerdi. Kulaklarını aşmayan gür
saçları vardı.[5]
“Ayakta ip eğiriyordum. Nebi nalinini dikmek için çabalıyordu. Baktım
mübarek alnında terler toplanmış yanaklarından süzülüyor, ter damlalarından
nurlar saçılıyordu. Cemalinin güzelliği karşısında şaşırıp kalmışım. Bana
baktı, ne oldu sana dedi.
Dedim –Alnın terlemiş, damlaları nurlar saçıyor. Şayet Ebu Kebir el-Huzelî,
seni görseydi;
“Aydınlık yüzünün gülümsemelerinde ortaya çıkan nurların izlerine baktığım
zaman:
O’nu emzirenin her türlü hayız lekelerinden, fesattan ve emzirme
ayıplarından uzak olduğu görünüyordu” beytine senin daha layık olduğunu anlardı
dedim.
Rasullullah ellerindekileri yere bıraktı. Ayağa kalkıp yanıma geldi. İki
gözümün arasından öptü ve “Allah sana hayırla karşılık versin ya Aişe! Senin bu
sözüne sevindiğim gibi daha önce hiç bu kadar sevindiğimi hatırlamıyorum” dedi.[6]
Onu kahkaha ile gülerken hiç görmedim, hoşlandığı bir şey karşısında ancak
tebessüm ederdi.[7]
Öfkelendiğinde ekseri sakalını sıvazlardı.[8]
Geceleri de gündüz gördüğü gibi görürdü.[9] Benim gözlerim uyur kalbim uyumaz ey
Aişe, derdi.[10]
Işıkta gördüğü gibi karanlıkta, gündüzde gördüğü gibi gece de görürdü.[11]
Az da olsa devamlı yapılan ibadet O’na sevimliydi.[12] Ramazan’ın son on günü girince ehlini
uyandırır, geceleri ihya eder ( uyanık kalır ), gömleğini bağlardı.
Hz. Peygamber cemaatin huzuruna çıkacağı zaman saçlarını, sakalını tarardı.
Ya Rasulallah niye böyle yapıyorsun derdim. Allah kullarından kardeşinin yanına
çıkarken güzelleşenleri sever buyururdu.
Resulullah, yanında oturan bir kimse onları ezberleyecek şekilde tane tane
konuşurdu.[13]
Resulullah kötü söz söylemez çirkin iş yapmazdı. Sokakta bağırmaz, kötülüğe
kötülükle karşılık vermezdi. Ancak affeder, vazgeçer ve genişlik verirdi. [14] Resulullah
duada kısa fakat cami’ manalar ifade eden sözleri severdi. [15]“Bazen mizah yapar ancak yine de gerçeği
söylerdi.”[16]
Resulullah’ı hiçbir zalime yardım ederken görmedim. Bir haddin
uygulanmasında, Allah’ın koyduğu hudut çiğnendiğinde insanların en şiddetlisi
idi. Bunun dışında iki emir arasında serbest bırakılmışsa kolay olanı tercih
ederdi.[17]
Hiçbir ferdin ahlakı Resulullah’tan daha güzel değildi. Ashabından yada
ailesinden birisi O’nu çağırmaya görsün O’ hemen “Lebbeyk” buyurun derdi. Bunun
için Kur’an (Allah Azze ve Celle) O’nun şanına “Muhakkak ki sen büyük bir ahlak
üzere yaratıldın” buyurmuştur.[18]
(Ona -Ey Mü’minlerin annesi Rasulullah’ın ahlakı nasıldı diye soruldu)
Onun ahlakı Kur’andı. Siz Mü’minîn suresini okumuyor musunuz?[19]
“Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşû
içindedirler; Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler; Onlar ki,
zekâtı verirler; Ve onlar ki, iffetlerini korurlar; ....... onlar ki,
emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler; Ve onlar ki, namazlarına devam
ederler. Işte, asıl bunlar Firdevs'e vâris olacaklar ve bu kimseler, orada
ebedî kalıcıdırlar." (Mü’min, 1-12)
O Tevrat’ta “Muhammed Allah’ın Resulüdür. O’nun ismi Mütevekkildir. kötü
kalpli, sert ve sokakta bağırıcı değildir; İncil’de ise: Kötü kalpli, sert ve
sokakta çığırtkan değildir. Kötülüğe O’nun benzeri ile karşılık vermez bilakis
affedici ve bağışlayıcıdır” şeklinde tarif edilmiştir.[20]
İki emir arasında muhayyer kalınca, günah olmadıkça kolay olanı tercih
ederdi. O iş günah olursa O’na karşı insanların en uzağı Resulullah idi. O
nefsi için intikam almaz ancak Allah’ın koyduğu hududun çiğnenmesi durumunda
O’ndan Allah için intikam alırdı. [21]
Resulullah gecelerde içi kuru otla doldurulmuş, deriden bir yatak üzerinde
uyurdu. [22]
Rasulullah (S.A.V) arkadaşlarının yanına kötü kokular saçarak çıkmaktan
hoşlanmazdı. Gecenin sonu da olsa güzel bir koku sürünür, öyle çıkardı.[23]
Rasullullah için en güzel koku öd ağacı kokusu idi.[24]
O’nun bir sürme tası vardı. Uyumadan önce her iki gözüne sürme çekerdi.[25]
Başını sidr ile yıkar ve hafif kokulu misk sürünürdü.[26]
Başını evin sakfına (yada gök kubbeye) kaldırdığında “ Allah’ım seni tesbih
ederim, hamd sanadır ve senden bağışlanma diler, affına sığınırım” derdi:
- Bunlar nedir derdim.
- Ben bununla emrolundum, derdi.[27]
Gecenin evvelinde uyur; ahirinde uyanık olurdu.[28]
Onun iki elbisesi vardı. Cuma günleri giyinirdi. Sonra çıkarır beraber
katlardık.[29]
Allah bana farzların ikamesini emrettiği gibi insanlara karşı müdarayı da
emretti derdi. [30]
O’nun hastalıktan çektiği elemden daha şiddetli bir elem görmedim.[31]
O, taze kavunu severdi. [32]
Ondan daha çok istişare eden bir kimse görmedim.[33]
Şiddetli bir kış O’na vahiy inerken gördüm: Vahyin ağırlığı ile, alnından
terler boşanmak için sanki anlı çatlayacaktı.[34]
Rasulullah her yıl bir defa Kur’an’ı Cibril’e okurdu. Vefat edeceği yıl iki
defa okudu.
O’ndan bir şey istendiğinde O’nu asla geri çevirmezdi.[35]
“Ya Rasulallah sana feda olayım. Bir yere dayanarak (yaslanarak) yesen
ya? Böylesi senin için daha kolaydır” dedim. O alnı yere değecek kadar
başını yere eğdikten sonra, bana:
- "Hayır belki bir kul gibi yiyecek ve bir kul gibi oturacağım",
dedi.[36]
“Sevdiği bir şeyi gördüğü zaman verdiği nimetlerle güzellikleri
tamamlayan Allah’a hamd olsun” derdi.[37]
O’nun sözleri tane tane idi. Dinleyen herkes anlardı. Aynaya baktığında “Allah’ım
yaratılışımı güzelleştirdiğin gibi ahlakımı da güzelleştir” derdi.[38]
Uyumak istediğinde Muavizeteyn surelerini okur, avucuna üfler sonra
vücuduna sürerdi.
Hayra yormaktan ve tefe’ülden hoşlanırdı.[39]
Her şeye sağdan başlamayı severdi. –Hatta adımını atarken ve bir yere
girerken-[40]
Rasulullah bir hastayı ziyaret ettiğinde elini ağrıyan yere koyar “Bismillah
bir şey yok ” derdi.[41]
O, hediyeleri kabul eder ve onlara karşılık verirdi.[42]
Takvadan başka hiçbir şey O’nun yanında insanın şerefini ne azaltır ne de
eksiltirdi.[43]
O’na hoşlanmadığı bir söz ulaştığı zaman sen şöyle şöyle söylemişsin
demezdi. Bazılarına ne oluyor ki şöyle şöyle söylüyorlar derdi.[44] İki öğün yemek
yese bunlardan biri mutlaka hurma olurdu.[45]
O’nun en çok sevdiği içecekler, soğuk ve tatlı olan içeceklerdi.[46]
Ben ay hali olduğum halde Resulullah başını kucağıma kor Kur’an okurdu.[47]
Vefat hastalığında bana şöyle dedi:
Ya Aişe Hayber’de yediğim yemeğin acısı kaybolmadı. O anda zehrin
şiddetinden kalp damarlarımın koptuğunu hissettim.[48]
________________________________________________________
________________________________________________________
[1] Et-Teratibü’l-İdariyye c.1, s.52
[2] la edrî
[3] Cem’ul-Fevaid, no. 8425 (sadece bu kısmı Hz. Hasan iyi bir vassaf olan dayısından nakletmiştir.)
[4] Hasais’ül – Kübra C.1S.115
[5] Şemail’ül Muhammediyye, c.1, s.47
[6] Hasais’ül Kübra, c.1 s.115
[7] Ahlak’un- Nebi, c.1, s.503
[8] Ahlak’un- Nebi, c.1, s.425
[9] Hasais’ül Kübra, c.1, s.118
[10] Hassais ’ül Kübra, c.1, s.120
[11] Hasais’ ül Kübra, c.1, s.104
[12] Şemail’ül Muhammediyye, c.1 s.203
[13] Şemail’ül Muhammediyye, c.1 s.200
[14] Şemail’ül Muhammediyye, c.1 s.287
[15] Mevaridü’z -Zam’an, c.1, s.598
[16] Ahlaku’n- Nebi, c.1 s.485
[17] Ahlaku’n- Nebi, c.1, s.175
[18] Ahlaku’n- Nebi, c.1, s.75
[19] Ahlaku’n- Nebi, c.1, s.124; Musannef-u İbn-i Ebi Şeybe, c.5, s.300
[20] (Buhari ve Ebu Naim’den) El-Hasais’ül Kübra, c.1, s.20; Gayetü’s-seûl Fi Hasais’ir-Rasul c.1 s.223
[21] Gayetü’s- Seûl fî Hasais’ir-Rasul, c.ı, s. 102
[22] Ahlaku’n Nebi, c2, s.495
[23] Ahlaku’n-Nebi, c.2, s.61
[24] Ahlaku’n- Nebi, c.2, s.68
[25] Ahlaku’n-Nebi, c.3, s.77
[26] Ahlaku’n- Nebi, c.3,s.109
[27] El-Mu’cemül – Evsat, c.7, s.166
[28] Ahlaku’n-Nebi, c.3, s.124
[29] Mecma’üz-Zevaid, c.2, s.176
[30] Hasais’ül Kübra, c.2, s.398
[31] Hasais’ül –Kübra, c.2, s.475
[32] Ahlaku’n- Nevebi, c.3, s.355
[33] Ahlaku’n- Nebi, c.4, s.18
[34] Hassais’ül Kübra c.1 s.198
[35] Ahlaku’n-Nebi, c.1, s.295
[36] Ahlaku’n- Nebi, c.1, s.391
[37] Misbahü’z- Zücace, c.4, s.131
[38] Ahlaku’n-Nebi, c.3, s.88
[39] Ahlaku’n-Nebi, c.4 s.78
[40] Ahlaku’n- Nebi, c.4, s.130
[41] Mecma’üz – Zevaid, c.2, s.299; Musannefü İbn-i Ebi Şeybe, c.6, s. 154
[42] Ahlak u’n –Nebi, c.3, s.467
[43] Mecma’uz- Zevaid, c.10, s. 269
[44] Et-Tedvi fi Ahbar-ı Kazvin c.12 s.121
[45] Ahlaku’n- Nebi, c.3, s.276
[46] Ahlaku’n- Nebi, c.3, s.308-434
[47] Müsnedi Ebu Avane, c.1, s.261
[48] Şerh-i Sünen-i İbni Mace, c.1, s.254 (Böylece Resulullah (s.a.v)’de Nübüvvet şerefi ile birlikte şehadet şerefi de birleşti denilmiştir)
[2] la edrî
[3] Cem’ul-Fevaid, no. 8425 (sadece bu kısmı Hz. Hasan iyi bir vassaf olan dayısından nakletmiştir.)
[4] Hasais’ül – Kübra C.1S.115
[5] Şemail’ül Muhammediyye, c.1, s.47
[6] Hasais’ül Kübra, c.1 s.115
[7] Ahlak’un- Nebi, c.1, s.503
[8] Ahlak’un- Nebi, c.1, s.425
[9] Hasais’ül Kübra, c.1, s.118
[10] Hassais ’ül Kübra, c.1, s.120
[11] Hasais’ ül Kübra, c.1, s.104
[12] Şemail’ül Muhammediyye, c.1 s.203
[13] Şemail’ül Muhammediyye, c.1 s.200
[14] Şemail’ül Muhammediyye, c.1 s.287
[15] Mevaridü’z -Zam’an, c.1, s.598
[16] Ahlaku’n- Nebi, c.1 s.485
[17] Ahlaku’n- Nebi, c.1, s.175
[18] Ahlaku’n- Nebi, c.1, s.75
[19] Ahlaku’n- Nebi, c.1, s.124; Musannef-u İbn-i Ebi Şeybe, c.5, s.300
[20] (Buhari ve Ebu Naim’den) El-Hasais’ül Kübra, c.1, s.20; Gayetü’s-seûl Fi Hasais’ir-Rasul c.1 s.223
[21] Gayetü’s- Seûl fî Hasais’ir-Rasul, c.ı, s. 102
[22] Ahlaku’n Nebi, c2, s.495
[23] Ahlaku’n-Nebi, c.2, s.61
[24] Ahlaku’n- Nebi, c.2, s.68
[25] Ahlaku’n-Nebi, c.3, s.77
[26] Ahlaku’n- Nebi, c.3,s.109
[27] El-Mu’cemül – Evsat, c.7, s.166
[28] Ahlaku’n-Nebi, c.3, s.124
[29] Mecma’üz-Zevaid, c.2, s.176
[30] Hasais’ül Kübra, c.2, s.398
[31] Hasais’ül –Kübra, c.2, s.475
[32] Ahlaku’n- Nevebi, c.3, s.355
[33] Ahlaku’n- Nebi, c.4, s.18
[34] Hassais’ül Kübra c.1 s.198
[35] Ahlaku’n-Nebi, c.1, s.295
[36] Ahlaku’n- Nebi, c.1, s.391
[37] Misbahü’z- Zücace, c.4, s.131
[38] Ahlaku’n-Nebi, c.3, s.88
[39] Ahlaku’n-Nebi, c.4 s.78
[40] Ahlaku’n- Nebi, c.4, s.130
[41] Mecma’üz – Zevaid, c.2, s.299; Musannefü İbn-i Ebi Şeybe, c.6, s. 154
[42] Ahlak u’n –Nebi, c.3, s.467
[43] Mecma’uz- Zevaid, c.10, s. 269
[44] Et-Tedvi fi Ahbar-ı Kazvin c.12 s.121
[45] Ahlaku’n- Nebi, c.3, s.276
[46] Ahlaku’n- Nebi, c.3, s.308-434
[47] Müsnedi Ebu Avane, c.1, s.261
[48] Şerh-i Sünen-i İbni Mace, c.1, s.254 (Böylece Resulullah (s.a.v)’de Nübüvvet şerefi ile birlikte şehadet şerefi de birleşti denilmiştir)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.