A´dan Z´ye… ا´den ي´ye… Beşikten mezara kadar öğrenilmesi gereken, kadın-erkek tüm Müslümanlara farz olan ve sonu Cennete varan bir yoldur İlim✦Amel✦İhlas
24 - İMAM-I RABBANİ AHMED FARUK ES-SERHENDİ (k.s.)
Uzun boylu buğday benizli, gökçek yüzlüydü. Kaşları siyah ve hilal biçimindeydi. Gözlerinin beyazı oldukça beyaz, siyahı daha siyahtı. Bakışları canlı ve keskindi. Çekme burunlu, dudakları ince kırmızı renkliydi. Ağzı orta büyüklükteydi. Dişleri inci gibi düzgün ve parlaktı. Sakalı gür ve büyükçeydi. İkinci hicrî bininci yılın yenileyicisi yani "Müceddid-i elf-i sanî." Nakşî, Kadirî, Suhreverdî, Çiştî ve Kubrevî tarikatlarından icazetli Rabbani imam ve Rahmani mürşid.
Altın silsilenin 24. halkası "İmam-ı Rabbanî" lakabıyla anılan mürşidimizin asıl adı Ahmed b. Abdülahad el-Farukî. "Farukî" nisbesi, ikinci halife Hz Ömeru'l Faruk'un soyundan olmasından "İmam-ı Rabbani" Allah adamı imam,demek Müceddid-i elf-i sanî" şöhreti, Hz Peygamber'in "Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinini yenileyen (müceddid) gönderecektir." (Ebu Davud, Mışkat, l, 82) hadis-i şerifi gereği, ikinci bin yılın başında gelen "müceddid" sayılmasından.
İmam-ı Rabbani, 971/1563 yılında Hindistan'da Delhi ile Lahor arasındaki Serhind denilen yerde doğdu. İlk hocası babası. Ondan Arapça ve İslamî ilimler tahsil etti. Küçük yaşta hıfzını tamamladı. Kemaleddin Keşmiri'den aklî ve nakli ilimleri, İbnu'l-Haceri'l-Mekkî île Abdurrahman b. Fihri'l-Mekkî'den muteber hadis kaynaklarını, Behlul Bedahşanî'den de fıkıh, tefsir ve diğer islamî konulara dair eserleri okudu. Onyedi yaşında iken icazet alacak seviyeye geldi. İlim tahsili sırasında bazı eserler telifiyle meşgul olacak kadar ilme ve telife yatkındı. Küçük yaşlardan itibaren tasavvuf yoluna olan meyli sebebiyle babası eliyle Kadiriyye, Suhreverdiyye ve Çiştiyye gibi tarikatlara intısab etti.
23 - Muhammed Baki Billah (k.s.)
Ortaboylu, kırmızı tenli, seyrek sakallıydı. Vefatında henüz sakalının çok az bir kısmı ağarmıştı. Uzlet ve riyazat ehliydi. Kur'an tilavetine düşkündü. Geceleri az uyurdu. Az yemek ve az konuşmak onun tabii hali olmuştu.
Müceddid-i elif-i sânî; yani hicri ikinci bin yılın yenileyicisi unvanının haklı sahibi İmam-ı Rabbani hazretlerinin mürşidi. Hacegân pirânının ulularından.
O'nun hayat coğrafyası bugün Afganistan'ın baş şehri olan Kabil'den, Özbekistan'da Buhara yakınındaki Semerkant'a, oradan Hindistan'ın Delhi'sine kadar, Acem, Türkistan ve Hind diyarını içine alır.
673/1565 yıllarında Kabil'de doğdu. Gençlik yıllarında dini ilimler tahsili için Semerkant'a gitti. Orada bir süre dini ilimler tahsiliyle meşgul oldu. Ardından gönlüne tasavvuf yoluna sülük arzusu düşünce kendini Hâcegi Muhammed İmkenegi'nin kapısında buldu. Batın alemi kendisine bu gönül Sultanı eliyle açıldı. Üveysi-meşreb olduğu için gerek Şah-ı Nakşbend, gerekse Ubeydullah Ahrar hazretlerinden feyz aldığı kaydedilir. Hz. Ahrar, kendisine üveysi yolla emaneti yükledikten sonra onu Hindistan tarafına yolladı. Hindistan'da Delhi civarında Cihânâ-bâd'a yerleşti. Çevresine iman ve irfan nuru seçmeye başladı. Hindu, ya da putperest halka İslâm'ı, müslümanlara da tasavvufu anlatarak Ahmed Faruk es-Serhîndî'nin yetişeceği ortamı hazırladı.
Nazarı etkileyici, konuşması cezbedici, tavırları sevimliydi. Bu yüzden meclisine katılanlar, kısa zamanda muhib ve müntesibi olurlardı. Teveccüh ettiği kimselere nazarlarından cezbe aksederdi. 1014/1605 yılında Delhi'de öldü. Kabri Delhi'de Kadem-i Saadet resminin bulunduğu cami civarındadır.
Cemal Tecellisi
Anlatıldığına göre büyük oğlu Abdullah, elinde bir ayna olduğu halde babasının yanına geldi. Muhammed Baki Billah dedi ki:
- Oğlum, elindeki aynada bir suretine bak bakalım!
Abdullah, çevirip bakınca aynada kendisini değil, babasını gördü. Hem de Mimsiyah sakallı babasını bembeyaz sakallı ve nurlu yüzüyle.
Gördüklerinden şaşkına dönen Abdullah'ın halini farkeden babası:
- Şaşkınlığa gerek yok. Aynada yüzümde ve sakalımda gördüğün beyazlık ve nur, Allah'ın cemal nurudur. Bizden değil, dedi.
Kur'an okumaya düşkünlüğü sebebiyle geceleri çok az uyurdu. Tanyeri ağarıncaya kadar Kur'an ve özellikle de Yasin okurdu. Tanyeri ağardığını görünce de:
- Aman Allahım, geceler ne çabuk geçiyor? diye hayıflanırdı.
İmam-ı Rabbani'nin Hüsn ü Şehâdeti
Talebesi İmam-ı Rabbanî'nin şeyhi ve emaneti devraldığı mürşidi hakkında söyledikleri ise şöyle:
- Nakşı meşayıhının ulularındandı. Velayet makamının en üst noktasında, kutbiyyet sırrına ermiş bir Muhammedî-meşreb erdi. Arifler serdarı, mesnedimiz, mürşidimiz irfan sahibi üstadımız Muhammed Baki Billah.
Alinti
22 - Hace Muhammed Es-Semerkandi (k.s.)
Esmer tenli, yuvarlak, aydınlık yüzlü, seyrek sakallıydı. Feyz ve cez-besi yüksekli. İbadet ve zühde düşkündü. Kerameti zahir ve bahir olmakla birlikte sırrım insanların gözünden saklardı. "Kendisini bilen, Rabbını bilir" kaidesince kendi özündeki gerçeğe ermeğe büyük gayret sarfederdi. Tasavvufî disiplinin maddî ve manevî izleri hayatında görülebilecek olgunluktaydı.
Altın silsilenin 22. halkası Hacegî Muhammed îmkenegî, 21. halkadaki Derviş Muhammed'in oğlu ve halifesi. 918/1512 yılında Semerkand ile Buhara arasındaki İmkene köyünde doğdu. İlk temel İslamî bilgileri de, ileri seviyedeki tasavvufi incelikleri de babasından öğrendi. Sağlığında vekili, ölümünde halifesi oldu.
Hacegî, "hoca" anlamına gelen ve Nakşî şeyhlerinin adlarının basında "şeyh" manasına kullanılan "hace" kelimesinden. Sonundaki nisbet "ya" sı sebebiyle Farsça kaideye göre "h" harfi "g"ye dönüşmüştür. "Hacegî" hacegan yoluna mensup demektir.
"İmkenegî", İmkene'li anlamına. Aynı kaideye göre nisbet "ya"sı gelince "h" sesi "g"ye çevrilmiş.
Osmanlı devletinde tasavvufun en canlı olduğu yıllarda yaşayan bu gönül eri de babası gibi, meçhul kalanlardan. Bir asra yakın ömür sürerek 1008/1599 yılında vefat ettiği ve yaklaşık 38 yıl şeyhlik ettiği halde Osmanlı ülkesinde pek tanınmıyor. Belki bugün Taşkent ve Buhara kütüphanelerinde komünist zulmünden kurtulabilen kitaplarda onlara dair bilgiler bulunabilir. Ayrı bir araştırma konuşu. Bizim en önemli kaynağımız olan Abdullah b. Muhammed el-Hanî'nin el-Hadaiku'1-verdiyye fî hakaik ecillai'n- Nakşbendiyye, adlı eserinde bilgiler çok sınırlı. Ancak orada adı geçen Şerhu silsileti'z-zeheb diye bir eser var ki, biz henüz ona ulaşamadık. Türkî cumhuriyetlerin kapılarının açılmasından sonra sanırız ki. bu araştırmalar daha da kolaylaşacaktır.
Alinti
21 - Dervişi Muhammed (k.s.)
Orta boylu, güzel yüzlü, buğday tenli, aksakallıydı. Azaları düzgün yapılı ve mütenasipti. Zahir ve batın ilimlerini bilen bir veliyi-kamil idi. Herkesin anlayacağı dilden konuşma özelliğine sahipti. Kabiliyet ve yetenekleri ortaya çıkarıp geliştirmede mahirdi. Cezbe ve istiğrakı sahi ve temkînine galip, isimsizliğe talip bir gönül eriydi. Bu yüzden "Derviş Muhammed" diye anılırdı.
Altın Silslle'nin 21. halkası Derviş Muhammed, Semerkantlı. Kadı Muhammed Zahid hazretlerinin kız kardeşinin oğlu. Emaneti ondan aldı. İlim ve irfanı ondan okudu. Onun gönül tezgahında muhabbet dokudu ve erenler kervanına katıldı.
20 - Muhammed Zahid (k.s.)
Kısa Çizgilerle Hayatı:
Nakşbendiyye'nin Ubeydullah Ahrar'dan İmam-ı Rabbani'ye kadar olan dönemdeki adı"Ahrariyye." Ubeydullah Ahrar'dan emaneti alan ise Muhammed Zahid. O da silsiledeki Yakub Çerhî'nin kızının oğlu. Reşehât'ta kendisinden "Kadı Muhammed" diye bahsedildiğine bakılırsa dinî ilimlerde "Kadılık" payesine ulaşacak bir derinliğe sahip olduğu, belki kadılık da yaptığı anlaşılmaktadır. Dini ilimlerde belli bir derinlik kazandıktan sonra tasavvufa meyletti. 855/1451 yılında Ubeydullah Ahrar'a intisab etti. On iki yıl süreyle şeyhinin yanında ve hizmetinde bulundu. Silsiletü'l-arifîn ve tezkiretü's-Siddikıyn adlı Farsça eserinde özellikle şeyhi ile olan münasebetlerini Nakşî tarikatı adabını, tasavvufun belli esaslarını anlatmaktadır. Şeyhinin vefatından sonra yerine irşad makamına oturdu. 936/1529 yılında vefat edinceye kadar bu görevi sürdürdü. Kabri Hisar'da Vahş denilen yerdedir.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)