BÖYLE BİR DOSTUNUZ OLDU MU?




* Daima düşünceliydi.

* Susması konuşmasından uzun sürerdi.

* Luzumsuz yere konuşmazdı.

* Konuştuğunda ne fazla, ne de eksik söz kullanırdı.

* Dünya işleri için kızmazdı.

* Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.

* Kötü söz söylemezdi.

* Affediciliği tabii idi, intikam almazdı.

* Düşmanlarını affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.

* Kimseyle çekişmezdi.

* Çok konuşmazdı.

* Boş şeylerle uğraşmazdı.

* Umanı umutsuzluğa düşürmezdi.

* Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.

* Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınar ve ayıplardı.

* Kimsenin kusurunu araştırmazdı.

* Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.

* Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi.

* Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi.

* Her zaman ağırbaşlıydı.

* Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı.

*Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı.

* Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü.

* Yürürken ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmazdı.

* Adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilirdi.

* Vakar ve sükunetle rahatça yürürdü.

* Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi.

* Dostlarına şöyle derdi: “ Dünya da garip bir kimse, yahut bir yolcu gibi ol “

* Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir haletle dururdu.

* Adet üzere sarfedilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı.

*Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.

* Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilmezdi.

* Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.

* Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmezdi.

* Bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.

* Sabahları evinden çıkarken şöyle derdi: “ İlahi, doğru yoldan sapmaktan ve

Saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve

Haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım “

*Sıradan değildi. Ama sıradan insanlar gibi yaşardı..

 

*** O, HZ. MUHAMMED MUSTAFA SALLALLAHUALEYHIVESELLEM***

 

DİYANET NEREDEN NEREYE! - Ali Eren Hocaefendi



Türkiye’de dini hizmetlerle vazifeli resmi müessese Diyanet İşleri Başkanlıpı’dır. Onun içindir ki, dini bir sorusu olan Müslümanların başvurmayı düşündükleri yer haliyle Diyanet olur, oluyor veya olması icap eder. Onun için, Diyanet’in büyük bir manevi mes’uliyet içinde olduğu ortada.

Bu müessese, verdiği cevaplarda yakın zamanlara kadar Ehli Sünnetten ayrılmadı. Hatta ortalığın tozunu dumana katan şu meşhur başörtüsü meselesinde bile, Diyanet bazı malum ilahiyatçılar gibi davranmadı ve doğru cevabı/fetvayı vermekten çekinmedi. Gönül ister ki Diyanetimiz bu güzel ve takdire şayan hassasiyetini devam ettirsin ve zaman geçtikçe bazı malum ilahiyatçılar gibi olmasın yani yavaş yavaş ilahiyatlaşmasın(dı)

BöYle olup olmadığını anlamak için DİB’nın hem öncesine hem bu gününe bakmak lazım.

Diyanet’in geçmişinden bahsederek, “takdire şayan hassasiyet” ifadesiyle az yukarıda yarı yarıya zaten kanaatimizi ifade ettik. Şimdiki icraatlarını da zaten görüyor ve yaşayarak biliyoruz. Eskiden beri devam eden icraatı hakkında her ne kadar “takdire şayan hassasiyet” diyorsak da siz okuyucularımızın bunun sebebini bilmeniz için niçin öyle söylediğimizin izahını yapmamız lazım.

Belgeler gösteriyor ki, Diyanet, önceleri dini hizmetlerde bayağı hassas imiş. İsterseniz geçmişine ait numunelik bir belgeye bakarak önceki senelerdeki Diyanet İşleri Başkanlığı ile şimdiki Diyanet İşleri Başkanlığı’nı karşılaştıralım. Bakalım ikisi arasında fark var mı, varsa ne kadar..

Sözü, DİN’nın 1954 senesinde yani bundan 58 sene önce yayınladığı bir ta’mime getirmek istiyorum. Bu ta’mim, gayet kıymetli ve ibretli hükümler taşıyor. İslamın esaslarını ve sünnete uymak hususunu gayet güzel ifade ediyor. O zamanla bu zaman arasınaki farkın farkında olmak ve ibadetlerimizin yavaş yavaş nasıl bozulduğunun farkına varmak için bu ta’mimin bilinmesi, her Müslümanın bundan haberdar olması lazım.

1954 tarihli ve 27785 sayılı bu ta’mim, DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI Yazı İşleri ve Evrak Müdürlüğü tarafından bütün valiliklere ve kaymakamlıklara gönderilmiş. Ta’mimde, buna uymayanlar hakkında şu ifadelere yer veriliyor: “Aksine hareket edenler hakkında kanuni muameleye tevessül olunacağı (kanuni işlem yapılacağı) ta’mimen tebliğ olunur.” İmza: Diyanet İşleri Reisi Eyüp Sabri Hayırlıoğlu

Erba´in-i İdrisiyye 10. İsm-i Şerif



Peygamberimizin Yüce Ahlaki - Güvenilirligi


El-Emin Geliyor...

Efendimize (asm), peygamberlik vazifesinin verilmesinden önceki dönemlerdi... Kabe'nin yeniden inşaası için kabileler bir araya gelmiş olanca güçleri ile çalışmaktaydılar. Sıra Hacer-ül Esved'in yerine yerleştirilmesine gelmişti ki, her kabilenin canla başla yerine getirmek isteyeceği bu vazife için kabileler bir biri ile anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Bu anlaşmazlık öyle büyümüştü ki, bir an sesler yükselir olmuş ve kılıçlar kınlarından çıkmıştı.

Birkaç gün süren bu anlaşmazlık süresince Kabe'nin inşaasına ara verilmiş, herkes Hacer-ül Esved'in yerleştirilmesi meselesine odaklanmıştı. Kanlı bir hadisenin kopması her an beklenirken, Ku­reyş’in en yaşlılarından Ebû Ümeyye diye bilinen Huzeyfe b. Muğîre, ortaya atıldı ve taraflara şu tekli­fi sundu:

“Ey Ku­reyşliler! Anlaşamadığınız şu işte, mâbedin şu kapısından (Benî Şey­be Kapısını eliyle işaret ederek) ilk girecek zâtı aranızda hakem yapın; o kimse bu işi bir neticeye bağlasın!”[1]

Ebû Ümeyye’nin beklenmedik bu teklifi, taraflarca tereddütsüz kabul gör­dü. Artık bütün gözler Benî Şeybe kapısındaydı! Acaba kim çıkacaktı ve kabilelerin anlaşmazlığına nasıl bir çareyle son vere­cekti? Hiçbir kabilenin gönlünü kırmadan bu işi nasıl halledecekti? Merak dolu bakışlar, mescidin mezkûr kapısını dikkatle süzmekte idi. Kapıdan bir zât belirdi!

Uzaktan fark ettiler, kendisine mahsus boyu posu ve yürüyüşüyle vakar içinde gelen bu zâtı derhal tanıdılar ve sevinç içinde bağırdılar:

“El-Emin o! Muhammed o! Onun aramızda vereceği hükme râzıyız!”[2]

Evet, gelen Muhammedü’l-Emin’di (a.s.m.). Herkesin iti­madını kazanmış olan dürüst insandı. Bu sebeple, merak dolu bakışlar, birden sevinç bakışlarına döndü. Çünkü âdil karar vereceğinden hepsi tereddütsüz emindi.

Saleten Tüncina Arapça - Türkçe - Okunuşu - Fazileti





Salaten Tüncina Duası'nın Türkçe Anlamı:

"Allahım! Efendimiz Muhammed'e (sav) ve onun ehli beytine salât at. Bu salâvat o derece değerli olsun ki: Onun hürmetine bizi bütün korku ve belalardan kurtarsın. Bizim ihtiyaçlarımızı o salâvat hürmetine yerine getirsin, bizin bütün günahlardan bu salâvat hürmetine temizlersin, o salâvat hürmetine bizi derecelerin en üstüne yüceltirsin, o salâvat hürmetine hayatta ve öldükten sonra düşünülebilecek bütün hayırlar konusunda gayelerin en sonuna kadar ulaştırsın. Ey merhametlilerin merhametlisi bize bunları merhametinle nasip et. Allah Tealâ bize kafidir ve ne iyi bir dost, ne iyi bir vekildir. Ey Rabbimiz, senin mağfiretini dileriz, dönüş yalnız sanadır."


Saleten Tüncina Duası Okunuşu:

"Allâhumme salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidina Muhammedin salâten tüncînâ bihâ min-cemî'il-ehvâli vel âfat. Ve takdî lenâ bihâ cemîal hâcât ve tutahhirunâ bihâ min-cemîi's-seyyiât ve terfe'unâ bihâ ındeke a'lâ'd-deracât ve tubelliğunâ bihâ aksâ'l-ğayât min cemiîl-hayrâti fî'l-hayâti ve ba'del-memât birahmetike Yâ erhame'r-rahimîn. Hasbunellahu ve ni'mel vekîl, ni'mel mevlâ ve ni'me'n-nasîr. Ğufraneke rabbenâ ve ileyke'l-masîr."