Acizlikten, Sıkıntılardan, Borçlardan, Tembellikten, Miskinlikten Kurtulmak İçin Dua

Acizlikten, Sıkıntılardan, Borçlardan, Tembellikten, Miskinlikten Kurtulmak İçin Dua

 

Diyalog Ile Yok Etmek Istedikleri Değerler


Papalığa göre, Hıristiyanlaştırmada en büyük engel; Müslümanların, Muhammed aleyhisselamın son peygamber olduğu, O’na inanmayıp yolunda gitmeyenlerin, sonsuz olarak Cehennemde kalacağı, inancıdır. Buna bağlı olarak da; son dine inanmayıp Müslüman olmayanların düşman kabul edilmesi, Müslüman olana kadar bunlarla mücadele edilmesi inancı.

Bu inancın kırılması için ortaya yeni fikirler attılar. Bu fikirleri yerleştirmek için, Papaz Thomas Michael 1987’de Türkiye’ye geldi. Bazı İlahiyat fakültelerinde seminerler verdi. Bu fikirlerin devamlı kendileri tarafından seslendirilmesinin tepki doğuracağını bildikleri için de, düşüncelerini yayma işini İlahiyat fakültelerinde ikna ettikleri bazı akademik kadrolara havale ettiler.

Bu, İslamın temel inancına aykırı fikirleri iki ana grupta toplayabiliriz:


1- “Kur’an-ı kerimin bazı ayetleri ve bazı hadis-i şerifler tarihi sürecini doldurduğu için bunlarla amel edilemez. Kur’an-ı kerimin gelmesiyle yürürlükten kalkmış olan İncil ve Tevrat’ın hükümleri hâlâ geçerlidir. Bugünkü İncillere ve Tevrata inanan, Yahudi ve Hıristiyanlar da cennetliktir. Ehl-i Kitap ile ilgili âyetler, hadisler tarihseldir, dolayısıyla bugünkü Yahudi ve Hıristiyanları değil o dönemin insanlarını bağlar.”

Nitekim, ülkemizde dinlerarası diyaloğun önde gelen temsilcisi Fethullah Gülen, bu konu ile ilgili âyetleri yorumlarken; Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili Kur’an-ı kerimde geçen ayetleri, bilinen manalarının dışında çok farklı bir düzeyde ele alıyor: Ayetlerde geçen düşmanlığın o günün Yahudi ve Hıristiyanlarını içine adığını, Kur’anın kullandığı aynı üslup, bugünün Yahudi ve Hıristiyanlarını içine alacak diye bir şart, bir mecburiyet olmadığını, ayetlerin kesin, fakat bugünkü Yahudi ve Hıristiyanları içine aldığının kesin olmadığını, ifade etmektedir.

( Hoşgörü ve Diyalog İklimi s.155-156)

Yine aynı kitapta, Sayın Gülen, Kur’an-ı kerimde, Hıristiyanlarla, Yahudilerle ve Müşriklerle ilgili geçen sert ifadelerin uç noktayı temsil ettiğini,Yahudi ve Hıristiyanlarla diyalog kurup dostluk tesis edilebileceğini, Kur’anın onları dost edinmemek konusundaki nehyinin (yasağının) hususi şartlarda olduğunu; bunu umumileştirmenin Kur’anın ruhuna aykırı olacağını, Üstad Bediüzzamanın “Münazarat” kitabında bildirdiğini ifade etmektedir. (s.170)

Hocaefendi, aynı konularla ilgili hadisleri yorumlarken de, “Yahudileri ve Hıristiyanları kınayan ve azarlayan âyetler ya Hazret-i Muhammed (A.S.M) döneminde yaşayan ya da kendi peygamberlerleri döneminde yaşayan bazı Yahudi ve Hıristiyanlar hakkındadır.” diyor.

( Küresel Barışa Doğru, s.45)

Halbuki, bugüne kadar hiçbir İslam alimi

bu âyet ve hadislerin tarihsel olduğunu,

geçerliliğini yitirdiğini söylememiştir.

Aksine, kıyamete kadar

geçerli olduklarını ittifakla bildirmişlerdir.

Adem aleyhisselâmdan, Muhammed aleyhisselâma kadar, dinlerin nesh edilmesi, semavi kitapların, âyetlerin nesh edilmesi yani yürürlükten kaldırılması Allahü teâlâ tarfından yapılmıştır. Kur’anın bazı âyetlerinin veya bunların açıklaması olan hadislerin tarihsel olduğunu, geçerliliğinin kalmadığı iddiası, ve bunu savunmak yeni bir kitap veya Peygamberin geldiğini söylemek olur ki, bu da İslam inancına göre küfürdür.


Resulullah efendimiz, İslamiyeti kabul etmeyen Yahudilerin ve Hıristiyanların, Allah’a iman etmiş sayılmayacağını bunların Cehennemlik olduğunu bildirmiştir.

Dört büyük müctehid imamdan biri olan İmam-ı Ahmed bin Hanbel’in meşhur hadis kitabı olan El-Müsned isimli eserde, sahabeden Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği şu hadis-i şerif bunu açıkca göstermektedir:

“Allah Resûlü’ne biri geldi ve ‘Ey Allah’ın elçisi! Hıristiyanlardan Allah’a ve Resulü’ne inanarak İncil’e sâdık biri veya aynı şekilde Allah’a ve Resûlü’ne inanarak Tevrat’a bağlı biri, sonradan sana tâbi olmazsa, bu kişiler hakkında ne buyurursunuz?’ dedi.

Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, bu ümmetten biri veya Yahudi ve Hıristiyan bir kişi beni dinlemez ve getirdiğimi kabul etmeden ölürse, kesinlikle Cehennemlik olur.”

Bu konu ile ilgili diğer bazı hadis-i şeriflerde de şöyle buyuruldu:

“Beni duyup iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan elbette Cehenneme girecektir.” (Hakim)

“Cennete sadece Müslüman olan girer.” (Buhari)

 Dinden Cikaran Diyalog - Cübbeli Ahmet Hoca

Erba´in-i İdrisiyye 30. İsm-i Şerif

 
 

SALAVÂT-I ŞERÎFE

 

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayatı üzerine yemin etmiştir. Yüce ismini, O’nun ismiyle birlikte zikretmiş ve mü’min bir kul olmayı, O’nun nübüvvetine îmân şartına bağlamıştır. Huzurunda seslerin yükseltilmesine râzı olmamış, mübârek isminin sıradan bir isim gibi zikredilmesini istememiştir. Bütün bunlara ilâveten kendisinin ve meleklerinin, O’na çokça salât ü selâm ettiklerini bildirerek ümmet-i Muhammed’in de aynı şekilde O’na bol bol salât ü selâm getirmelerini fermân eylemiştir.

Nitekim âyet-i kerîmede:

“Allâh ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler. Ey mü’minler! Siz de O’na çokça salavât getirin ve tam bir teslîmiyetle selâm verin.” (el-Ahzâb, 56) buyrulduğu vechile o yüce varlığa salât ü selâm getirmek, mü’minler için ilâhî bir emirdir.

Ashâb’dan Übey bin Kâb -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:

“Gecenin üçte biri geçince, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- uyanıp kalktı ve şöyle buyurdu:

«İnsanlar! Allâh’ı zikredin! Allâh’ı zikredin! Yeri yerinden oynatan birinci sûr üflenecek. Arkasından ikincisi gelecek. Ölüm bütün şiddetiyle gelip çatacak. Ölüm bütün şiddetiyle gelip çatacak.»

Hazret-i Peygamber’e:

«–Yâ Rasûlallâh! Ben Sana çok salavât-ı şerîfe getiriyorum. Acaba bunu ne kadar yapmam gerekir?» diye sordum.