Şiir Köşesi - Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri




Hak şerleri hayr eyler
Ârif anı seyreyler
Zan etme ki gayreyler
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Sen Hakk’a tevekkül kıl
Sabreyle ve râzı ol
Tevfiz it ve rahat bul
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Kalbin ana berk eyle
Takdîrini derk eyle
Tedbirini terk eyle
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Bil kâdı-i hâcâti
Terk eyle mürâdâtı
Kıl ana münacâtı
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Bir işi murâd itme
Hak’dandır O red itme
Oldıysa inâd itme
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Hakk’ın olıcak işler
Ol hikmetini işler
Boşdur gam u teşvişler
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Hep işleri fâyıkdır
Neylerse muvâkıfdır
Birbirine lâyıkdır
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Dilden gamı dûr eyle
Tefviz-i umûr eyle
Rabbinle huzûr eyle
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Sen adli zulüm sanma
Sabr it sakın o sanma
Teslim ol oda yanma
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Dime şu niçün şöyle
Bak sonuna sabr eyle
Yerincedir ol öyle
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Hiç kimseye hor bakma
Sen nefsine yan çıkma
İncitme gönül yıkma
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Mü’min işi reng olmaz
Ârif dili teng olmaz
Âkıl huyu cenk olmaz
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Hoş sabır cemilimdir
Allah ki vekilimdir
Takdîr kefîlimdir
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Her dilde ânın adı
Her kuladır imdâdı
Her cânda anın yâdı
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Nâçâr kalacak yerde
Dermân ider ol derde
Nâgah açar ol perde
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Her kuluna her anda
Her anda o bir şânda
Geh kahr u geh ihsânda
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Geh mu’ti vu geh mâni’
Geh hâfıd u geh rÂfi’
Geh dârr u gehi nâfi
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Geh abdin ider ârif
Her kalbi O’dur sârif
Geh eymün u geh hâif
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Geh kalbini boş eyler
Geh aşkına düş eyler
Geh halkını hoş eyler
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Az ye az uyu az iç
Dil gülşenine gel güç
Ten mezlebesinden geç
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Bu nâs ile yorulma
Kalbinden ırağ olma
Nefsinle dahi kalma
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Geçmişle geri kalma
Hâl ile dahi olma
Müstakbele hem dalma
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Hem dem âni zikreyle
Hayrân-ı Hak ol söyle
Zirekliği koy şöyle
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Gel hayrete dal bir yol
Koy gafleti hâzır ol
Kendin unut anı bul
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Her sözde bir nasihat var
Her işde ganîmet var
Her nesnede zinet var
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Hep rumuz ve işâretdir
Hep ayn-ı inâyetdir
Hep gâmız ve bişâretdir
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Bil elsine-i halkı
Öğren ebed u hulki
Eklâm-ı Hak ey Hakkı
Mevlâ görelim neyler.Neylerse güzel eyler

Vallah güzel etmiş
Tallah güzel etmiş
Billah güzel etmiş
Allah görelim netmiş.Netmişse güzel etmiş.


Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri


Namazı Terk Etmek



 

Namaz, hicretten bir buçuk sene evvel İsrâ gecesi her mükellef üzerine farz kılınmıştır. İslam’ın, imandan sonraki en önemli emridir. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yedi yaşına girmiş olan çocuklara emredilmesini, on yaşına girdiklerinde üzerlerine daha birçok düşerek namaz kılmalarının sağlanmasını hatta bunun için hafifçe dövülebileceklerini buyurmuştur.[1]

عَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مُرُوا أَوْلاَدَكُمْ بِالصَّلاَةِ وَهُمْ أَبْنَاءُ سَبْعِ سِنِينَ وَاضْرِبُوهُمْ عَلَيْهَا وَهُمْ أَبْنَاءُ عَشْرِ سِنِينَ وَفَرِّقُوا بَيْنَهُمْ فِى الْمَضَاجِعِ

Amr b. Şuayb babsından o da dedesinden (Allah onlardan razı olsun), Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir:”Çocuklarınız yedi yaşma ulaştıklarında onlara namazı emrediniz. On yaşına geldiklerinde namaz kılmazlarsa onları (hafifçe)dövün ve (o yaşa gelen çocukların)yataklarını da ayırın.”[2]

Kitap, sünnet ve icma ile sabit olan namaz, farz-ı ayn bir ibadettir. Bu hususta Müslümanlar arasında her hangi bir ihtilaf söz konusu değildir.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ

Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.”[3]

Bir diğer ayet-i kerimesinde Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلَاةَ فَاذْكُرُوا اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِكُمْ فَإِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا

Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.”[4]

Peygamber Efendimiz(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ قَالَ صلى الله عليه وسلم بُنِىَ الإِسْلاَمُ عَلَى خَمْسٍ شَهَادَةِ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ وَإِقَامِ الصَّلاَةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ وَحَجِّ الْبَيْتِ وَصَوْمِ رَمَضَانَ

İbn Ömer (Allah onlardan razı olsun), Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “İslam beş temel üzerine bina edilmiştir. Allah’tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Beytullahı haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak” [5]

Namazın farz olduğuna dair icma eden âlimler, onu inkâr edenin kâfir olduğu konusunda da icma etmişlerdir. Bu konuda her hangi bir ihtilaf söz konusu değildir.

Bu denli önemli bir ibadeti Müslüman olanın yerine getirmemesi düşünülemez. Hatta o kadar ki sadece baş işareti (ima) yapabilecek olan bir hastanın dahi namazı terk etmesine ruhsat verilmemiştir. Namaz, bu önemine rağmen terkedilecek olursa onu terk eden hem dünyada hem de ahirette cezalandırılır.

Namaz kılmayanların Ahirette ki cezalarına ilişkin olarak Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

فِي جَنَّاتٍ يَتَسَاءَلُونَ * عَنِ الْمُجْرِمِينَ * مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ * قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ

Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?” Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik.”[6]

فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا

Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.”[7]

Namazı terk etmenin dünyadaki cezasına gelince: Hanefi fakihlerine göre; namazın farz bir ibadet olduğunu kabul ettiği halde, onu sırf tembelliği veya umursamazlığından terk eden kişinin cezası; hapsedilmesi ve namaz kılıncaya kadar dövülmesidir. Bu durumda ya tövbe edip namazını kılar, ya da hapishanede ölür. Orucu terk edenin cezası da budur.

Hanefilere göre Müslüman, namaz kılmadığından dolayı öldürülmez. Çünkü Peygamber Efendimiz(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

عَنْ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لاَ يَحِلُّ دَمُ امْرِئٍ مُسْلِمٍ يَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنِّى رَسُولُ اللَّهِ إِلاَّ بِإِحْدَى ثَلاَثٍ الثَّيِّبُ الزَّانِ وَالنَّفْسُ بِالنَّفْسِ وَالتَّارِكُ لِدِينِهِ الْمُفَارِقُ لِلْجَمَاعَةِ

Abdullah (Allah ondan razı olsun), Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah Resulü olduğuma şahadet eden Müslüman bir kimsenin kanı (öldürülmesi)asla helal değildir. Ancak üç şeyden dolayı helaldir; dul kadının zinası, cana karşı can[8], dini terk edip cemaatten (İslam’dan)ayrılmak.”[9]

Şafîî, Malikî ve Hanbelîlere göre namazı terk eden kişi mürted (dinden dönen) gibi üç gün tövbe etmeye çağrılır. Tövbe etmezse öldürülür. Ancak Şafii ve Malikilere göre öldürülme sebebi, Hanbelilerin ileri sürdüğü öldürme sebebinden farklıdır.

Esma'ul Hüsna 63-64. İsm-i Şerifi

 

Gaybî Haberlerden Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’e Bidirilenler


 
Gaybi haberlerden ve ileride olacak olaylardan haber vermesi, Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in mucizelerindendir. Bu konuda varid olan Hadis-i şerifler, dibine ulaşılamayan ve nihayetine erişilemeyen bir okyanus gibidir. İşte bu mucizeler, onu nakleden ravilerin çokluğundan, varid olan haberlerin Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in gaybe muttali olduğunu ifade eden manada ittifak ettiğinden dolayı, bizlere kesinlik ifade eden tevatür yoluyla gelmiş, diğer mucizeler kabilindendir.

Bana, Ebu Bekir Muhammed bin Velid el-Fihri→ Ebu Ali Tusteri→ Ebu Ömer el-Haşimi→ Lü'lü→ Ebu Davud→ Osman bin Ebu Şeybe→ Cerir→ A’meş→ Ebu Vail, senedi ile Huzeyfe (r.anh)'tan rivayet ettiği hadiste o şöyle anlatıyor: Birgün Rasulullah (Sallâllâhu aleyhi vesellem) kalktı ve bizlere hitap etti. O günden, kıyamet gününe kadar olacak olaylardan anlatmadığı hiçbir şey bırakmadı. Bu anlatılanları ezberleyen ezberledi, unutan unuttu. İşte şu arkadaşlarım anlatılanları biliyorlar. Zira bir adamın, kendisinin yanında olmayan bir kişinin yüzünü unutup sonra onu gördüğünde onu hatırlaması gibi, ben de bu anlatılanlardan birisi vuku bulduğunda, onu biliyorum.

Huzeyfe şöyle devam ediyor: "Bilmiyorum, arkadaşlarım bu anlatılanları unuttular mı ya da Allah-u Teâlâ tarafından unutturuldular mı? Allah'a yemin olsun ki, Rasulullah (Sallâllâhu aleyhi vesellem) kıyamet gününe kadar fitne koparacak ne kadar kişi ve onların, sayıları üç yüz veya daha fazla olan yandaşları varsa hepsinin ismini, babasının ismini ve kabilesinin ismini zikretmiştir.Ebu Zer (r.anh) anlatıyor: "Rasulullah (Sallâllâhu aleyhi vesellem) bizleri terk ettiğinde, havada uçan kuşa kadar her şeyden bizlere bir bilgi vermişti." 
Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in ashabına bildirdiği ümmetinin düşmanları üzerlerine galip gelecekleri, Mekke'nin fethi, Beytü-l Makdis, Yemen, Şam ve Irak'ın fethini vaad etmesini, Güvenliğin sağlanacağı, öyle ki bir kadının Kufe'den, Mekke'ye Allah korkusundan başka bir korkusu olmadan yolculuk yapacağı, Medine'de savaş yapılacağı, (Bir rivayette Medine'nin virane haline geleceği) Bir gün sonra Hayber'in Ali (r.anh) komutasıyla fethedileceği, Allah Teâlâ'nın ümmetine vereceği dünya nimetlerini ve onların Kisra ve Kayser'in hazinelerini bölüştüğünü, ümmetinin arasında meydana çıkacak fitneler, ihtiraflar, sapkınlıklar ve kendilerinden öncekilerinin gittiği yoldan gideceklerini, ümmetinin yetmiş üç fırkaya ayrılacağından, onlardan sadece bir fırkanın kurtulacağını, onların döşekleri olacağından, sabahleyin bir elbise akşamları başka bir elbise giyeceklerini, yiyecek dolu kapların biri gidip biri geleceğinden ve evlerini Kâbe'yi örttükleri gibi örtecekleri gibi, gaybi haberleri, sahih kaynak sahipleri ve imamlar kitaplarında tahriç etmişlerdir.
Sonra Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hadisin sonunda şöyle buyurdu: "Sizin bugünkü haliniz o günden daha hayırlıdır" Onlar böbürlenerek yürüdükleri zamanda, Fars ve Rum kızları onlara hizmet ettiği zamanda Allah Teâlâ onların arasına düşmanlık verir ve onların şerli olanlarını hayırlı olanları üzerine musallat eder.

(Peygamber (Sallâllâhu aleyhi vesellem)’in haber verdiği gaybi haberlerden bazıları) ümmetinin Türklerle, Hazarlarla ve Rumlarla savaşması, Kisra'nın ve Farslıların ortadan kalkacağı, ondan sonra Kisra ve Farslıların gelmeyeceği, Kayser'in gideceği ve ondan sonra Kayser'in gelmeyeceği haberleridir. Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Rumların kıyamete kadar asırlık devletlerle devam edeceğini, (şöyle ki onların bir kralı helak olsa da peşine başka bir kral bırakacağı) İnsanların en hayırlılarının önde gideceğini, zamanın hızlı geçeceğini, ilmin kalkacağını, fitnelerin ve toplu ölümlerin ortaya çıkacağını haber vermiştir. Şöyle buyurdu (Sallallahu aleyhi vesellem) "Yaklaşan şerden Arapların vay ha-line..!

Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) için yeryüzü dürülerek ona doğusu ve batısı gösterilmiş ve ümmetinin mülkünün oralara kadar ulaşacağı bildirilmiştir. Ve böylede olmuştur. Ümmeti Muhammed’in mülkü hiçbir ümmetin sahip olamadığı kadar doğunun en uzak noktası Hindistan'ın bir ucundan batıda kendisinden sonra yerleşim olmayan Tanca sahillerine kadar uzanmıştır. Kuzey ve güney yönlerinde ise bu kadar ilerleyememiştir. (Zira hadisi şerifte Doğu ve Batı buyrulmuş, Kuzey ve Güney denilmemiştir.) Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Garb ehli kıyamete kadar doğruluk üzerine kalacaklardır." İbn-i Medini hadisteki "garb ehlinin" Araplar olduğunu söylemiştir. Zira Araplar kendilerine ait bir özellik olan "garb" adındaki kova ile su içerlerdi. Bir başkası ise kast edilenin "Mağrib ehli olduğunu söylemiştir. Nitekim hadiste de Mağrib ehline bu manada övgü gelmiştir. Ebu Ümame'den gelen başka bir rivayette: "Ümmetimden bir gurup her daim doğruluk üzerine olacak, düşmanlarına galip olacaklardır. Allah'ın hükmü onlara gelene kadar onlar bu hal üzeredirler" buyurdu. "Ya Rasulallah onlar nerededirler?" diye sorulunca, "Beytü-l Makdis'tedir" diye cevap verdi.

Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Emevilerin hükümdarlığını ve Muaviye (r.anh)'ın hilafetini haber vermiş ve ona nasihatte bulunmuş Emevilerin Allah'ın malını kendileri için harcamalarını, Abbasilerin siyah sancaklarla ayaklanmalarını, onların hükümdarlığının başkalarının hükümdarlığından kat kat fazla olacağını, Mehdinin çıkışını, ehli beytinin öldürülmeleri ve sürgün edilmeleri hakkında başlarına gelecekleri, Ali (r.anh)'ın öldürülmesini, onların en azgınının Ali (r.anh)'ın sakalını başının kanıyla boyayacak olan kimse olduğunu, Ali (r.anh) (Cennet) ve Cehennem arasında ayırıcı olduğunu, O'nun dostlarının Cennete, düşmanlarının Cehennem'e gireceğini, Harici ve Nasibilerin ona düşmanlık yapacaklarını Rafizilerden ona mensup olan bir grubun (kendi zanlarınca O'nun hakkı olan halifeliği başkasına bıraktığı için) Ali (r.anh)’i küfre nispet edeceklerini haber vermiştir. Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Osman, Mushaf okurken öldürülecektir." Umulur ki Allah Teâlâ ona hilafet gömleğini giydireceğini, ancak onların o gömleği çıkartmak isteyeceklerini, O'nun kanının (Pek yakında Allah sana kâfi gelecektir)Bakara: 137 âyet-i kerimesi üzerine akacağını,

Ömer (r.anh) hayatta olduğu sürece fitnelerin baş göstermeyeceğini, (Cemel vaka-sında) Zübeyr bin Avvam'ın haksız olarak Ali (r.anh) ile savaşacağını, bazı hanımlarının üzerine Hav’eb denilen mekandaki köpeklerin uluyacağını ve O'nun etrafında çok sayıda kimselerin öleceğini, o hanımının ise az kalsın ölecek iken kurtulacağını haber vermiş; Aişe (r.anha) Basra'ya giderken Hav’eb'in köpekleri ona ulumuştur. Sonra azgın bir topluluğun Ammar'ı öldüreceklerini buyurmuş, (Sıffın Savaşı'nda) Muaviye'nin ordusu onu öldürmüştür. Abdullah bin Zübeyr (r.anh) için: "Vay insanların senden çekeceklerine, vay senin in-sanlardan çekeceğine" buyurmuştur.(Kahramanca savaşan ancak niyeti Allah rızası için olmayıp münafık olan) Kuzman, Müslümanlarla birlikte şecaat gösterdiği bir savaşta "O Cehennemliktir" buyurmuş, Kuzman (Hayber Savaşı'nda) kendi canına kıymıştır. Meleklerin yıkadığı Hanzala (r.anh) için "Hanımına O'nun halinden sorun. Zira meleklerin onu yıkadığını gördüm" buyurmuş, sorduklarında hanımı, Hanzala acele ettiğinden dolayı cünüp olarak savaşa çıktığını söylemiştir. Ebu Said, "Başından sular damladığını görmüştük" der.Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) "Hilafet Kureyş'tedir. Kureyş dinin hükümlerini yerine getirdiği sürece hilafet onlarda kalacaktır" buyurmuştur. "Sakif kabilesinden bir yalancı ve bir helak eden zalimin çıkacağını buyurmuştur." Selef uleması onların Muhtar ve Haccac olduğunu söylemişlerdir."Allah Teâlâ Müseyleme'yi helak edecektir" buyurmuş, ailesinden ona ilk olarak Fatıma (r.anha)'nın kavuşacağını haber vermiş, riddet ile uyarmış, kendisinden sonra hilafetin 30 sene olacağını, ondan sonra hükümdarlığa dönüşeceğini buyurmuş, Hasan bin Ali'nin hilafeti ile böylece de olmuştur. Şöyle buyurdu: "Bu ümmetin dini, nübüvvet ve rahmet ile başladı sonra rahmet ve hilafet oldu, sonra saltanat ve gaddarlık oldu, sonra zalimlik ve azgınlık ve ümmetin fesadı oldu."

Üveys el-Karani'nin haberlerinden,
namaz vaktini geciktirecek hükümdarlardan ve ümmetinde dördü kadın otuz yalancı (peygamber çıkacağından) haber vermiştir. Diğer bir hadiste: "Otuz yalancı adam vardır. Onların sonuncusu yalancı Deccal'dır. Onların hepsi Allah ve Rasulüne iftira ederler" buyurdu. Diğer bir hadiste: "Sizin aranızda Acemlerin (Arap olmayan milletlerin) çoğalacağı, mallarınızı yiyeceği ve boyunlarınızı vuracağı vakit yaklaşmıştır. Kahtan kabilesinden bir adamın insanları sopasıyla sevk edene kadar kıyamet kopmaz" buyurdu. Diğer bir hadiste: "Sizin en hayırlınız benim zamanımda yaşayanlardır. Sonra onları takip edenler, sonra onları takip edenlerdir. Sonra öyle bir toplum gelecek ki, kendilerinden şahitlik yapmaları istenmeden şahitlik yapacaklardır. Hıyanet edecekler, bundan dolayı kendilerine güvenilmeyecektir. Söz verecekler ancak sözlerinde durmayacaklardır. Ve onlarda şişmanlık ortaya çıkacaktır" buyurdu.

Diğer bir hadiste: "Hiçbir zaman gelmesin ki sonrası ondan daha şerlidir" buyurdu.
Şöyle buyurdu: Ümmetimin helakı Kureyş'ten küçük bir çocuğun eli ile olacaktır." Bu hadisin ravisi olan Ebu Hüreyre (r.anh) şöyle der: "Dileseydim onları "Falan oğulları, falan oğulları" diye size sayardım." (Ancak fitne ve fesada sebep olur korkusuyla açıklamıyorum.)Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) "Kadercilerin ve Rafızîlerin çıkacağını, ümmetin sonunda gelenler başında gelenlere söveceğini, ensarın, yemekteki tuz misali azalacağını, onların bir cemaati kalmayana dek azalacaklarını, kendisinden sonra insanların kendilerini onlara tercih ederek (hak ettikleri mal ve makamları onlardan mahrum edeceklerini) haber vermiştir. Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) haricilerden onların evsafından, reislerinin yaratılışındaki noksanlığından, onların alametlerinin saçlarını kazıtmak olduğundan, koyun çobanlarının insanların reisleri olacağından, (bir zamanlar) başı açık ayağı çıplak olanların yüksek binalarda böbür-leneceklerinden, cariyenin efendisini doğuracağından, Kureyş'in ve diğer kabilelerin Müslümanlarla ebediyen savaşmayacaklarını, onlarla savaşa başlayanın Müslümanlar olacağını haber vermiştir. Ve yine Beytü-l Makdis'in fethinden sonra veba salgını olacağını, Basra şehrinin kurulacağını, onların, hükümdarların tahtlarına oturduğu gibi deniz üzerinde gazaya çıkacaklarını ve şayet din Süreyya yıldızında asılı olsa dahi Farslı erkeklerden bazılarının o ilme nail olacaklarını haber vermiştir. (Aliyyü'l-Kari şerhinde bu kimsenin İmam Azam Ebu Hanife olduğunu söyler.) Bir savaş esnasında kuvvetli bir rüzgâr estiğinde "Rüzgâr bir münafığın ölümü için esti." buyurmuş, Medine'ye döndüklerinde (Rufa bin Zeyd adındaki) münafığın öldüğünü görmüşlerdir.
Meclisinde oturan kimselere: "İçinizden birinizin azı dişi Cehennem'de Uhud Da-ğı'ndan büyük olacaktır" buyurmuştur. (O mecliste bulunan) Ebu Hüreyre (r.anh) şöyle anlatıyor: "O mecliste oturanların tümü öldüler. Onlardan sadece ben ve bir adam kaldık. Derken Yemame gününde o adam mürted olarak öldürüldü.” (Hayber Savaşı'nda) Yahudilerin ganimet malından bir inci aşıran adamı bildirmiş inci, adamın eşyaları arasından çıkmıştır. Yine ganimet malından bir örtü aşıran köleyi açıklamış örtü oracıkta bulunmuştu. Aynı şekilde Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir savaştan dönerken devesi kaybolmuş, devenin nerede olduğunu ve yularının nasılda bir ağaca dolandığını bildirmiş, başka bir haberde Mekke ehline (gizlice) mektup gönderen Hatıb bin Ebu Belta'nın durumunu haber vermiştir.

Umeyr bin Vehb ve Safvan bin Ümeyye, Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’i öldürmek üzerine gizlice konuşarak anlaşmış, Umeyr, Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’i öldürmek için geldiğinde, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) ona durumunu ve gizli işini haber verince Umeyr, Müslüman olmuştur. (Bedir Günü esir düştüğünde fidye vererek kendisini kurtarabileceği söylenildiğinde malı olmadığını söyleyen) amcası Abbas (r.anh)'a karısı Ümmü-l Fazl'ın yanında gizlediği malı haber vermiş, bunun üzerine Abbas (r.anh): "O malı o ve benden başkası bilmiyordu" diyerek Müslüman olmuştur. Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Übeyy bin Halef'i öldüreceğini, Utbe bin Ebu Lehia'yı Allah'ın köpeklerinden bir köpeğin parçalayacağını, bedirde kâfirlerin öldü-rüleceği mekânları bildirmiş dediklerinin tümü olmuştur.
Hasan (r.anh) için: "Şu oğlum seyyiddir. (Yumuşak huylu ve keremlidir) Pek yakında iki topluluğun arasını ıslah edecektir" buyurmuş, diğer bir rivayette Sa'd bin Ebi Vakkas (Mekke'de hastalandığında) umulur ki Allah Teâlâ senin ölümünü erteler de senin sebebinle bazı kavimleri faydalandırır, bazılarını zarara uğratır" buyurmuştur.