ALLAH
Bu ism-i þerif, Cenâb-ý Hakk'ýn has ismidir. Bu
itibarla diðer isimlerin ifade ettiði bütün güzel vasýflarý ve Ýlâhî sýfatlarý
içine alýr. Diðer isimler ise, yalnýz kendi mânalarýna delâlet ederler. Bu
bakýmdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz.
Bu isim, Allah'tan baþkasýna ne hakikaten ve ne
de mecazen verilemez. Diðer isimlerin ise, Allah'tan baþkasýna isim olarak
verilmesinde bir mahzur yoktur. Ýnsanlara Kadir, Celâl ismini vermek gibi.
Yalnýz bu isimlerin baþýna, insanlara izafe edildiklerinde, "kul" mânâsýna gelen
"abd" kelimesinin ilâvesi güzeldir. Abdülkadir ismi gibi...
|
|
er-RAHMÂN
Ezel'de bütün yaradýlmýþlar hakkýnda hayýr ve
rahmet irade buyuran;
Sevdiðini, sevmediðini ayýrdetmiyerek bütün
mahlûkatýný sayýsýz nimetlere garkeden...
Hayatlarý için lüzumlu olan bütün rýzýklarý
veren...
|
|
er-RAHÎM
Pek ziyade merhamet edici;
Verdiði nimetleri iyi kullananlarý daha büyük
ve ebedî nimetler vermek suretiyle mükâfatlandýrýcý...
Rahmân ism-i þerîfinden Allah Teâlâ'nýn ezelde
bütün mahlûkatý için hayýr ve rahmet irade buyurduðu anlaþýlýr. Rahîm ism-i
þerîfi ise, mahlûkatý arasýnda irade sahipleri, hususan mü'minler için rahmet-i
Ýlâhiyyenin tecellisini ifade eder.
|
|
el-MELÝK
Bütün mahlûkatýn hakikî sâhibi ve mutlak
hükümdârý...
Allah'ýn, ne zâtýnda ve ne de sýfatýnda hiçbir
varlýða ihtiyacý yoktur. Bilâkis herþey zâtýnda, sýfâtýnda, varlýðýnda ve
varlýðýnýn devamýnda O'na muhtaçtýr. Bütün kâinatýn hakikî sâhibi, mutlak
hükümdârýdýr.
|
|
el-KUDDÛS
Hatâdan, gafletten, aczden ve her türlü
eksiklikten çok uzak ve pek temiz...
Allah, hissin idrâk ettiði, hayâlin tasavvur
ettiði, vehmin tahayyül ettiði, fikrin tasarladýðý her vasýftan münezzeh ve
müberradýr. O hatâdan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve
pek temiz olandýr. Bu bakýmdan her türlü takdîse lâyýktýr.
Ýnsan su'-i ihtiyârý karýþmadýðý müddetçe
kâinatta fýtrî olarak bulunan umumî temizlik hakikatý da, Cenâb-ý Hakk'ýn KUDDÛS
isminin tecellîsidir.
|
|
es-SELÂM
Her çeþit ârýza ve hâdiselerden sâlim
kalan;
Her türlü tehlikelerden kullarýný selâmete
çýkaran;
Cennet'teki bahtiyar kullarýna selâm
eden...
Bu ism-i þerif, Kuddûs ismi ile yakýn bir mânâ
ifade etmekte ise de Selâm ismi, daha ziyade istikbale aittir. Yani, Cenâb-ý
Hakk'ýn gerek zâtý, gerek sýfatý ileride en ufak bir tegayyüre, bir deðiþikliðe,
bir za'fa uðramaktan münezzehtir. O, ezelde nasýlsa ebedde de
öyledir.
|
|
el-MÜ'MÝN
Gönüllerde îman ýþýðý yakan,
uyandýran;
Kendine sýðýnanlara aman verip onlarý koruyan,
rahatlandýran...
Allah Teâlâ, kalblere îman ve hidâyet
baðýþlayarak oralardan þübhe ve tereddüdleri kaldýrmýþtýr.
Kendine sýðýnanlara aman verip korumuþ,
emniyetle rahatlandýrmýþtýr.
|
|
el-MÜHEYMÝN
Gözetici ve koruyucu...
Allah, yarattýðý mahlûkatýnýn amellerini,
rýzýklarýný, ecellerini bilip muhafaza eder. Bütün varlýðý görüp gözeten,
yetiþtirip varacaðý noktaya ulaþtýran ancak O'dur. Hiçbir zerre, hiçbir lâhza,
Onun bu lûtuf ve âtýfetinden boþ deðildir.
|
|
el-AZÎZ
Maðlûb edilmesi mümkün olmayan
galib.
Bu ism-i þerîf, kuvvet ve galebe mânâsýna gelen
ÝZZET kökünden gelir. Allah Teâlâ mutlak sûrette kuvvet ve galebe
sâhibidir.
Ýzzet sýfatý, Kur'an'da birçok yerlerde azab
âyetleri bahsinde gelmiþtir. Fakat bu ism-i þerîfin yine birçok defa Hakîm ism-i
þerîfi ile birleþtiði görülür. Bunun mânasý: Allah Teâlâ'nýn kudreti galibdir,
fakat hikmeti ile kötülerin cezasýný te'hir eder, kötülük edip durmakta olan
insanlarý cezalandýrmakta acele etmez, demektir.
|
|
el-CEBBÂR
Kýrýlanlarý onaran, eksikleri
tamamlayan;
Dilediðini zorla yaptýrmaya muktedir
olan...
Bu ism-i þerif cebir maddesindendir. Cebir,
"kýrýk kemiði sarýp bitiþtirmek, eksiði bütünlemek" mânasýna geldiði gibi,
"icbar etmek", yani, "zorla iþ gördürmek" mânasýna da gelir.
Bu mânaya göre Allah Teâlâ Cebbâr'dýr. Yani,
kýrýlanlarý onarýr, eksikleri tamamlar, her türlü periþanlýklarý düzeltir,
yoluna kor.
Cebbâr'ýn ikinci mânasýna göre de; Allah Teâlâ
kâinatýn her noktasýnda ve her þey üzerinde dilediðini yaptýrmaða muktedirdir.
Hüküm ve iradesine karþý gelinmek ihtimali yoktur.
|
|
el-MÜTEKEBBÝR
Her þeyde ve her hâdisede büyüklüðünü
gösteren...
Büyüklük ve ululuk, ancak Allah'a mahsustur,
varlýðý ile yokluðu Allah'ýn bir tek emrine ve iradesine baðlý bulunan kâinattan
hiçbir mevcut, bu sýfatý takýnamaz.
|
|
el-HÂLIK
Herþey'in varlýðýný ve varlýðý boyunca görüp
geçireceði halleri hâdiseleri tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan, yoktan
vâr eden...
Bu ism-i þerîfin mânasýnda iki husus
vardýr:
1. Bir þey'in nasýl olacaðýný tayin ve takdir
etmek,
2. O takdire uygun olarak o þey'i îcad
etmek.
|
|
el-BÂRÝ'
Eþyayý ve her þey'in âzâ ve cihazlarýný
birbirine uygun bir halde yaratan...
Her þey'in vücudu mütenasib, yani, âzasý, hayat
cihazlarý ve aslî unsurlarý keyfiyet ve kemmiyet bakýmýndan birbirine münasib
olarak yaratýldýðý gibi, hizmeti ve faydasý da umumî âhenge uygun
yaratýlmýþtýr.
|
|
el-MUSAVVÝR
Tasvîr eden, herþey'e bir þekil ve hususiyet
veren...
Allah Teâlâ herþey'e bir sûret, bir özellik
vermiþtir. Herþey'in kendisine göre þekli, dýþtan görünüþü vardýr ki,
baþkalarýna benzemez.
Meselâ: Ýnsanlar arasýnda tamamiyle birbirinin
ayný iki insan yoktur.
Bundan daha garibi, parmak uçlarýndaki
çizgilerdir. Bu çizgiler, insanlarýn sayýsý kadar deðiþik gidiyor ve hiçbiri
ötekine uymuyor. Þu halde insanýn hiç taklit olunamayacak imzasý, bastýðý parmak
izidir.
Ýþte bunlar, Allah Teâlâ'nýn MUSAVVÝR isminin
tecellîleridir.
|
|
el-ÐAFFÂR
Maðfireti pek bol olan...
Gafr, örtmek ve sýyânet etmek (korumak)
mânâsýnadýr. Allah mü'minlerin günahlarýný örter. Dilediði kullarýný da
günahlardan sýyânet eder, korur. Bu, onlar için en büyük nimetlerden
biridir.
|
|
el-KAHHÂR
Herþey'e, her istediðini yapacak surette galib
ve hâkim...
Kahr, bir þey'e, onu hor ve hakîr kýlacak veya
mahv ve helâk edebilecek sûrette galib olmaktýr. Allah Teâlâ Kahhâr'dýr, her
vechile üstün ve daima galibdir. Kuvvet ve kudretiyle her þey'i içinden ve
dýþýndan kuþatmýþtýr. Hiçbir þey O'nun bu ihâtasýndan dýþarý çýkamaz. Ona karþý
herþey'in boynu büküktür. Kahrýna yerler, gökler dayanamaz. Kahr ile nice azýp
sapmýþ ümmetleri ve milletleri mahv ve periþan etmiþtir.
|
|
el-VEHHÂB
Çeþit çeþit nimetleri devamlý baðýþlayýp
duran...
Bu isim, Vehhâb kelimesi hibe kökünden
gelmektedir. Hibe, "herhangi bir karþýlýk ve menfaat gözetmeden birine bir malý
baðýþlamak" mânasýnadýr. Vehhâb ise, "Her zaman, her yerde ve her þey'i çok çok
ve bol bol veren ve karþýlýk beklemeyen" demektir.
|
|
er-REZZÂK
Yaratýlmýþlara, faydalanacaklarý þeyleri ihsân
eden...
Rýzýk, Allah Teâlâ'nýn bilhassa yaþayan
mahlûkatýna faydalanmalarýný nasib ettiði her þeydir. Rýzýk yalnýz yenilip
içilecek þeylerden ibaret deðildir. Kendisinden faydalanýlan herþey'e rýzýk
denir.
Maddî rýzýk, her türlü yiyecek ve içecek,
giyilecek ve kullanýlacak eþya, para, mücevher, çoluk-çocuk, vücudun çalýþma
kudreti, bilgi, mal-mülk, servet v.s. gibi þeylerdir.
Mânevî rýzýk ise, ruhun ve kalbin gýdasý olan
þeylerdir. Baþta îman olmak üzere insanýn mânevî hayatýna ait bütün duygular ve
o duygularýn ihtiyacý olan þeyler, hep mânevî rýzýktýr.
|
|
el-FETTÂH
Her türlü müþkilleri açan ve
kolaylaþtýran...
Fettâh kelimesi, feth'den gelmektedir. Feth
ise, "kapalý olan þey'i açmak" mânasýnadýr.
Kapalý bir þey'i açmak:
a. Maddî olur; bir kapýyý, bir kilidi açmak
gibi.
b. Mânevî olur; kalbden tasalarý, kederleri
atýp gönlü açmak gibi.
Bitkilerin çiçek açmasý, tohum ve çekirdeklerin
sünbül vermesi, rýzýk ve rahmet kapýlarýnýn açýlmasý hep Fettâh ism-i þerifinin
tecellîsindendir.
|
|
el-ALÎM
Her þey'i çok iyi bilen...
Allah, her þey'i tam mânasýyla bilir. Her
þey'in, içini, dýþýný, inceliðini, açýklýðýný, önünü, sonunu, baþlangýcýný,
bitimini çok iyi bilendir O. Olmuþlarý bildiði gibi, olacaklarý da ayný þekilde
bilir. Onun için, olmuþ - olacak, gizli - açýk söz konusu deðildir. Bunlar,
insanlar hakkýnda geçerli olan mefhumlardýr. Ýnsanlarýn bilmesi nisbî ve
ârýzîdir. Allah'ýn bilmesi ise, - bütün isim ve sýfatlarýnda olduðu gibi -
zâtî'dir. Onun için O'nun bilmesinde dereceler bulunmaz.
|
|
el-KÂBID
Sýkan, daraltan...
|
|
el-BÂSIT
Açan, geniþleten...
Bütün varlýklar Allah Teâlâ'nýn kudret
kabzasýndadýr. Ýstediði kulundan, ihsân ettiði servet ve sâmâný, evlâd ve iyâli,
yahut hayat zevkini, gönül ferahlýðýný alýverir. O adam zenginken fakir olur,
yahut evlâd acýsýna boðulur, yahut iç sýkýntýsýna, ýstýrap ve huzursuzluk içine
düþer.
Ýþte bu haller, Kâbýd isminin
tecellileridir.
Allah, istediði kuluna da yepyeni bir hayat
verir, neþ'e verir, rýzýk bolluðu verir, bu da Bâsýt isminin
tecelliyatýdýr.
|
|
el-HÂFID
Yukarýdan aþaðýya indiren,
alçaltan...
Allah Teâlâ, istediði kulunu yukarýdan aþaðý
atýverir. Þan ve þeref sâhibi iken, rezîl ve rüsvây eder ve bu muamelesi çok
defa, kendisini tanýmýyan, emirlerini dinlemeyen âsiler, baþkalarýný beðenmiyen
mütekebbirler ve hak, hukuk tanýmayan zâlim zorbalar hakkýnda tecellî
eder.
|
|
er-RÂFÝ'
Yukarý kaldýran, yükselten...
Allah Teâlâ, istediði kulunu indirdiði gibi,
istediði kulunu da yükseltir. Þan ve þeref verir. Bâzý gönülleri îman ve irfan
ýþýðý ile parlatýr, yüksek hakikatlardan haberdâr eder.
Allah'ýn yükselttiði insanlar, çok defa melek
huylu, tatlý dilli, insanlarýn ayýplarýný, kusurlarýný örtüp eksiklerini
tamamlayan; onlara malýyla, bedeniyle, bilgisiyle, nasihatiyle yardým eden
nâzik, kibar insanlardýr. Onlar bu istikametten ayrýlmadýkça Allah da bu nimeti
kendilerinden almaz.
|
|
el-MU'IZZ
Ýzzet veren, aðýrlayan...
|
|
el-MÜZÝLL
Zillete düþüren, hor ve hakîr
eden...
Ýzzet ve zillet, birbirine zýd mânalardýr.
Ýzzet kelimesinde "þeref ve haysiyet", Zillet kelimesinde ise "alçaklýk" mânasý
vardýr.
Bunlar hep Allah Teâlâ'nýn, mahlûkatý
üzerindeki tasarruflarý cümlesindendir.
|
|
es-SEMÝ'
Ýyi iþiten...
Allah Teâlâ iþitir. Kalblerimizdeki sözleri ve
iþitilmek þânýndan olan her þey'i iþitir. Mesafeler, onun iþitmesine perde
olamaz. Birini iþitmesi, ötekilerini iþitmesine mâni olmaz. Her hâdiseyi ayný
derece açýk olarak iþitir.
|
|
el-BASÎR
Ýyi gören...
Allah Teâlâ herkesin gizli açýk yaptýðýný ve
yapacaðýný görüp durmaktadýr. Karanlýklar O'nun görmesine mâni olamaz. Karanlýk
gibi, yakýnlýk - uzaklýk, büyüklük - küçüklük gibi insanlarýn görmelerine engel
olan þeyler de O'nun görmesine mâni olmaz.
|
|
el-HAKEM
Hükmeden, hakký yerine getiren...
Allah Teâlâ Hâkim'dir, her þey'in hükmünü O
verir ve hükmünü eksiksiz icra eder. Hâkimlerin hâkimliðine, hükümdarlarýn
hükümdarlýðýna hüküm veren de ancak O'dur. O'nun hükmü olmadan hiçbir þey,
hiçbir hâdise meydana gelemediði gibi, O'nun hükmünü bozacak, geri býraktýracak,
infazýna mâni olacak hiçbir kuvvet, hiçbir hükûmet, hiçbir makam da
yoktur.
|
|
el-ADL
Tam adâletli...
Adalet, zulmün zýddýdýr. Zulüm kelimesinde;
incitme, can yakma mânasý vardýr. Zulmetmiyerek herkese hakkýný vermek ve her
þey'i akýl ve mantýða, hikmet ve maslahata uygun olarak yapmak da adalet
demektir.
Allah Teâlâ Âdil'dir. Zâlimleri sevmez.
Zâlimlerle düþüp kalkanlarý ve hattâ sadece uzaktan onlara imrenenleri ve
sevenleri de sevmez.
|
|
el-LÂTÎF
En ince iþlerin bütün inceliklerini bilen,
nasýl yapýldýðýna nüfuz edilemeyen en ince þeyleri yapan;
Ýnce ve sezilmez yollardan kullarýna çeþitli
faydalar ulaþtýran...
Allah Teâlâ Lâtîf'dir. En ince þeyleri bilir.
Çünkü onlarý yaratan O'dur. Nasýl yapýldýðý bilinmiyen, gizli olan en ince
þeyleri yapar.
|
|
el-HABÎR
Her þey'in iç yüzünden, gizli taraflarýndan
haberdar olan...
En küçüðünden en büyüðüne kadar bütün eþya ve
hâdiselerden Allah haberdardýr. Onun haberi olmadan hiçbir hâdise cereyan
etmez.
|
|
el-HALÎM
Hilm, suçlularýn cezasýný vermeye gücü yetip
dururken bunu yapmamak, onlar hakkýnda yumuþak davranmak ve cezalarýný geriye
býrakmaktýr. Suçluyu cezalandýrmaða iktidarý olmayana halîm denmez. Halîm,
kudreti yettiði halde, bir hikmete binaen cezalandýrmayana denir.
Allah Teâlâ Halîm'dir. Her günah iþleyeni hemen
cezalandýrmaz. Hýþým ve gazabda acele etmez, mühlet verir. Bu mühlet içinde
yaptýklarýna piþman olup tevbe edenleri afveder. Israr edenler hakkýnda, hüküm
artýk kendisine kalmýþtýr.
|
|
el-AZÎM
Bütün büyüklüklerin sâhibi...
Azamet, büyüklük mânasýnadýr. Hakikî büyüklük
Allah'a mahsustur. Yerde, gökte, bütün varlýk içinde mutlak ve ekmel büyüklük,
ancak O'nundur ve herþey O'nun büyüklüðüne þâhiddir. Bu sýfatta da Allah'a
herhangi bir denk bulunmasý muhaldir.
|
|
el-ÐAFÛR
Maðfireti çok...
Allah Teâlâ'nýn maðfireti çoktur. Bir kulun
kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onlarý örter, meydana çýkarýp da
sâhibini rezîl etmez.
Kusurlarý insanlarýn gözünden gizlediði gibi,
melekût âlemi sâkinlerinin gözünden de gizler. Ýnsanlarýn görmediði bâzý þeyleri
melekût âlemi sâkinleri görürler. Gafûr ism-i þerîfi, kusurlarýn onlarýn
gözünden de gizlenmesini ifade eder.
|
|
eþ-ÞEKÛR
Kendi rýzâsý için yapýlan iyi iþleri, daha
ziyadesiyle karþýlayan...
Þükür, iyiliði, iyilikle karþýlamak demektir.
Þükür, Allah Teâlâ'ya karþý kulun yapmasý gereken bir vazifesidir.
Þekûr ise, az tâat karþýlýðýnda çok büyük
dereceler veren, sayýlý günlerde yapýlan amel karþýlýðýnda âhiret âleminde
sonsuz nimetler lûtfeden demektir. Bu mânaya Allah'dan baþka hakikî sâhip
yoktur.
|
|
el-ALÝYY
Her hususta, herþeyden yüce olan...
Allah Teâlâ yücedir, yüksektir.
Yüksekliðin hakikî mânasý þudur:
1. Allah'tan daha üstün bir varlýk düþünülmesi
imkânsýzdýr. 2. Bir benzeri veya ortaðý veya yardýmcýsý yoktur. 3. Þânýna
yaraþmayan her þeyden uzaktýr. 4. Kudrette, bilgide, hükümde, iradede ve
diðer bütün kemâl sýfatlarýnda üstündür. Þu halde Aliyy, her þey kendisinin
dûnunda, emrinde ve hükmü altýnda olan Zât demektir.
|
|
el-KEBÎR
Büyüklükte kendisinden daha büyüðü
düþünülemeyen...
Allah Teâlâ kibriyâ sâhibidir. Kibriyâ, zâtýn
kemâli demektir. Her bakýmdan büyük, varlýðýnýn kemâline hudut yoktur. Bütün
büyüklükler O'na mahsustur.
|
|
el-HAFÎZ
Yapýlan iþleri bütün tafsilâtýyla tutan, her
þey'i belli vaktine kadar âfât ve belâlardan saklýyan...
Hýfz, korumak, demektir. Bu koruma iki þekilde
olur.
Birincisi, varlýklarýn devamýný saðlamak,
muhafaza etmektir.
Ýkincisi, birbirlerine zýd olan þeylerin,
yekdiðerlerine saldýrmasýný önlemek, birbirlerinin þerrinden onlarý
korumaktýr.
Allah her mahlûkuna, kendine zararlý olan
þeyleri bilecek bir his ilham buyurmuþtur. Bu Hafîz ism-i þerîfinin
tecelliyatýndandýr. Bir hayvan kimyevî tahlil raporuna muhtaç olmadan kendine
zararlý otlarý bilir ve onlarý yemez. Kullarýn amellerinin yazýlmasý, zâyi
olmaktan korunmasý da Hafîz isminin iktizasýdýr. Bu bakýmdan âhirette yeniden
dirilme ve yaptýklarýndan hesaba çekilme ile Hafîz isminin yakýndan alâkasý
vardýr.
|
|
el-MUKÎT
Her yaratýlmýþýn azýðýný ve gýdasýný tayin
eden, azýklarý beden ve kalblere gönderen...
Bu mânaya göre Mukît, Rezzak mânasýnadýr.
Yalnýz Mukît, Rezzâk'tan daha hususîdir. Rezzak, azýk olaný da olmayaný da içine
alýr.
|
|
el-HASÎB
Herkesin hayatý boyunca yapýp ettiklerinin,
bütün tafsilât ve teferruatiyle hesabýný iyi bilen;
Her þey'e ve herkese her ihtiyacý için kâfi
gelen...
Allah Teâlâ, neticesi hesapla bilinecek ne
kadar miktar ve kemmiyet varsa hepsinin neticelerini hiçbir ameliyeye (iþleme)
muhtaç olmadan doðrudan doðruya ve apaçýk bilir.
Allah Teâlâ, herkese her ihtiyacý için kâfidir.
Bu kifâyet, O'nun varlýðýnýn devam ve kemâlini gösterir.
|
|
el-CELÎL
Celâdet, ululuk ve heybet sâhibi, celâl
sýfatlarý ile muttasýf...
Celâdet ve ululuk, Allah'a mahsustur. Onun zâtý
da büyük, sýfatlarý da büyüktür. Fakat bu büyüklük, cisimlerdeki gibi hacim veya
yaþlýlýk itibarý ile deðildir. Zamanla ölçülmez, mekânlara
sýðmaz.
|
|
el-KERÎM
Keremi, lütuf ve ihsâný bol...
Allah vaad ettiði zaman sözünü yerine getirir,
verdiði zaman son derece bol verir, muktedirken afveder.
|
|
er-RAKÎB
Bütün varlýklar üzerinde gözcü, bütün iþler
murakabesi altýnda bulunan...
Bir þey'i koruyan ve devamlý kontrol altýnda
bulundurana rakîb derler; bu da bilgi ve muhafaza ile olur.
Allah Teâlâ, bütün varlýklarý her lâhza gözetip
duran bir þâhid, bir nâzýrdýr. Hiçbir þey'i kaçýrmaz. Her birini görür ve
herkesin yaptýðýna göre karþýlýðýný verir.
|
|
el-MÜCÎB
Kendine dua edip yalvaranlarýn isteklerini
iþitip cevab veren, onlarý cevabsýz býrakmayan...
Burada bir hususu iyi bilmek gerekir: Cevab
vermek ayrýdýr, kabûl etmek ayrýdýr. Âyet-i kerîmede, Allah tarafýndan her duaya
cevab verileceði va'dedilmiþtir. Fakat kabûl edileceði va'dedilmemiþtir. Zira
kabûl edip etmemek Cenâb-ý Hakk'ýn hikmetine baðlýdýr. Hikmeti iktiza ederse
istenenin aynýný, ayný zamanda kabûl eder. Dilerse istenenin daha iyisini verir.
Dilerse o duâyý âhiret için kabûl eder, dünyada neticesi görülmez. Dilerse de
kulun menfaatine uygun olmadýðý için hiç kabûl etmez.
|
|
el-VÂSÝ'
Geniþ ve müsaadekâr...
Allah'ýn ilmi, rahmeti, kudreti, afv ve
maðfireti geniþtir ve her þey'i kaplamýþtýr. Allah'ýn ilminden hiçbir þey
gizlenemez, ikram ve ihsanýna bir nihayet yoktur.
|
|
el-HAKÎM
Bütün iþleri hikmetli...
Allah Hakîm'dir. Faydasýz, boþ ve tesadüfî bir
iþi yoktur. Her emir ve filinin her yönüyle sonsuz fayda ve maslahatlarý vardýr.
Her yarattýðý mahlûk, her yaptýðý iþ bütün kâinat nizamý ile alâkalýdýr.
Kâinatýn umumî nizamý ile tenâkuz teþkil eden hiçbir hâdise, bir mahlûk, bir iþ
yoktur.
|
|
el-VEDÛD
Ýyi kullarýný seven, onlarý rahmet ve rýzasýna
erdiren, sevilmeye ve dostluðu kazanýlmaya biricik lâyýk olan...
Vedûd'un iki mânasý vardýr: 1. Seven, 2.
Sevilen.
Allah Teâlâ, kullarýný çok sever, onlarý lütuf
ve ihsanýna garkeder. Sevilmeye lâyýk ve müstehak olan da ancak
O'dur.
|
|
el-MECÎD
Zâtý þerefli, ef'âli güzel olan, her türlü
övgüye lâyýk bulunan...
Bu ism-i þerîfin mânasýnda iki mühim unsur
vardýr:
Biri: Azamet ve kudretinden dolayý yaklaþýlamaz
olmak.
Ýkincisi: Yüksek huylarýndan, güzel iþlerinden
dolayý övülüp sevilmek...
|
|
el-BÂÝS
Ölüleri diriltip kabirlerinden kaldýran;
gönüllerde saklý olanlarý meydana çýkaran...
Allah Teâlâ insanlarý, onlar ölüp toprak
olduktan sonra âhiret günü dirilterek kabirlerinden kaldýracak ve ruhlarý ile
cesedleri birlikte olarak hesaplarýný görecek, sonra da yine ruh ve cesedleri
birlikte olarak mükâfat veya cezalarýný verecektir.
|
|
eþ-ÞEHÎD
Her zamanda hâdiselerin dýþ yüzünü bilen ve her
yerde hâzýr ve nâzýr olan...
Allah, mutlak surette herþey'i bilmesi
bakýmýndan Alîm'dir. Hâdiselerin esrarýný, iç yüzünü bilmesi yönünden Habîr'dir.
Dýþ yüzünü bilmesi yönünden de Þehîd'dir.
|
|
el-HAKK
Varlýðý hiç deðiþmeden duran...
Hakk, varlýðý hakikî bulunan zâtýn ismidir.
Yani, varlýðý daima sâbittir. Allah Teâlâ'nýn zâtý, yokluðu kabûl etmediði gibi,
herhangi bir deðiþikliði de kabûl etmez. Hakikaten vâr olan yalnýz
Allah'týr.
|
|
el-VEKÎL
Usûlüne uygun þekilde, kendisine tevdi edilen
iþleri en güzel þekilde neticelendiren...
Kendisine iþ ýsmarlanan zâta vekîl denir. Allah
Teâlâ en güzel ve en mükemmel vekîl'dir. Ýþlerin hepsini tedvîr, tedbîr ve idare
eden O'dur. Fakat kendisi hiçbir iþinde vekîle muhtaç deðildir. Allah Teâlâ,
kendisine tevekkül edenlerin iþlerini en iyi neticeye
ulaþtýrýr.
|
|
el-KAVÝYY
Çok kuvvetli...
|
|
el-METÎN
Çok saðlam...
Kuvvet, tam bir kudrete delâlet eder. Metânet
ise, kuvvetin þiddetini ifade eder.
Allah'ýn kuvveti de öteki sýfat ve isimleri
gibi nâ-mütenâhîdir, tükenmez, gevþemez, hudut içine sýðmaz, ölçüye gelmez.
Allah'ýn kudreti bahsinde zorluk - kolaylýk söz konusu deðildir. Bir yapraðý
yaratmakla kâinatý yaratmak birdir.
Allah Teâlâ tam bir kuvvet sahibi olmak
bakýmýndan, Kaviyy, gücünün çok þiddetli olmasý bakýmýndan
Metîn'dir.
|
|
el-VELÝYY
Ýyi kullarýna dost olan, yardým
eden...
Allah, sevdiði kullarýnýn dostudur. Onlara
yardým eder. Sýkýntýlarýný, darlýklarýný kaldýrýr, ferahlýk verir. Ýyi iþlere
muvaffak kýlar. Her çeþit karanlýklardan kurtarýr, nurlara çýkarýr. Artýk onlara
korku ve hüzün yoktur. Herkesin korktuðu zaman, onlar
korkmazlar.
|
|
el-HAMÎD
Ancak kendisine hamd ü senâ olunan, bütün
varlýðýn diliyle biricik övülen, medhedilen...
Hamd; ihsan sâhibi büyüðü övmek, tâzim fikri ve
teþekkür kasdiyle medh ü senâ etmektir.
Her mevcûd, hâl diliyle olsun, kâl diliyle
olsun, Allah Teâlâ'yý tesbih ve takdîs etmektedir. Bütün hamd ü senâlar O'na
mahsustur. Hamd ve þükürle kendisine tâzim ve ibâdet olunacak veliyy-i nimet
ancak O'dur.
|
|
el-MUHSÎ
Herþey'in sayýsýný bir bir bilen...
Ýlmi herþey'i ihâta eden ve herþey'in miktarýný
bilip eksiksiz tastamam sayabilen Allah'dýr.
Allah Teâlâ, herþey'i olduðu gibi görür ve
bilir, yani, bütün mevcûdatý toptan bir yýðýn hâlinde birbirinden seçilmez
karýþýk bir þekilde deðil; cinslerini, nev'ilerini, sýnýflarýný, ferdlerini,
zerrelerini birer birer saymýþ gibi gayet açýk görür ve
bilir.
|
|
el-MÜBDÝ'
Mahlûkatý maddesiz ve örneksiz olarak ilk
baþtan yaratan...
Mübdi, bir mânada îcad demektir. Muîd ism-i
þerîfi de îcad mânasýna gelir. Ýcadýn bir benzeri daha evvel yaratýlmýþ, meydana
getirilmiþ ise, iâde; deðilse, yani, benzeri, maddesi olmayan yeni bir þey ise
ibdâ denir.
|
|
el-MUÎD
Yaratýlmýþlarý yok ettikten sonra tekrar
yaratan...
Herþey mukadder olan ömrünü tamamlayýp öldükten
sonra, Allah'tan baþka kimse kalmaz, fakat varken yok olan bu insanlarý âhiret
günü Allah Teâlâ diriltip yeniden hayatlandýrýr, yeniden yaratýr. Sonra da dünya
hayatlarýnda yaptýklarý iþlerden hesaba çeker.
|
|
el-MUHYÎ
Hayat veren, can baðýþlayan, saðlýk
veren...
Allah Teâlâ, cansýz maddelere hayat ve can
verir.
Her gün, her saat, her saniye yeryüzünde
milyonlarca varlýk hayat bulup dünyaya gelmektedir. Bütün bunlar, Allah'ýn emr ü
fermaniyle, yaratmasýyle ve müsaadesiyle olmaktadýr. Allah yoðu var edip hayat
verdiði gibi, ölüyü de tekrar canlandýrabilir. Buna ihyâ, yani, diriltme denir.
Hayatý hiç yoktan veren zâtýn, ölülere yeniden hayat verip diriltmesi elbette
son derece kolaydýr.
|
|
el-MÜMÎT
Canlý bir mahlûkun ölümünü
yaratan...
Allah, yarattýðý her canlýya muayyen bir ömür
takdîr etmiþtir. Canlý varlýklar için ölüm mukadder ve muhakkaktýr. Hayatý
yaratan Allah olduðu gibi, ölümü yaratan da yine O'dur.
Ancak bu ölüm, yok oluþ, hiçliðe gidiþ deðil,
bil'akis fâni hayattan bâkî hayat geçiþtir.
|
|
el-HAYY
Diri; her þey'i bilen ve her þey'e gücü
yeten...
Hayy, diri demektir, bunun zýddýna meyyit denir
ki, ölü mânasýna gelir.
Allah Teâlâ ölmez, daima hâzýr ve nâzýrdýr.
Yaþayan mahlûkatýn hayatýný veren de O'dur. O olmasaydý hayattan eser olmazdý. O
daima fenâdan, zevalden, hatâdan münezzehtir. Her an Alîm, her an Habîr, her an
Kadîr'dir.
|
|
el-KAYYÛM
Gökleri, yeri, her þey'i ayakta
tutan...
Kayyûm, kâim'in mübalâðasýdýr. "Her þey
üzerinde kâim" demektir. Bunun mânasý "Bir þey'in kýyâmý, yani, bir varlýk
sâhibi olarak durabilmesi neye baðlý ise, onu veren" demektir.
Allah Teâlâ, her þey'in mukadder olan vaktine kadar durmasý için
sebeblerini ihsân etmiþtir. Onun için herþey Hak ile kâimdir. |
|
el-VÂCÝD
Hiçbir þey'e ihtiyacý olmayan; istediðini,
istediði vakit bulan. Kendisi için lüzumlu olan þeylerin hiç birinden mahrum
olmayan...
Ulûhiyet sýfatlarý ve bunlarýn kemâli hususunda
kendisine gerekli olan herbir þey, þâný yüce olan Allah'ýn zâtýnda
mevcuddur.
|
|
el-MÂCÝD
Kadr ü þâný büyük, kerem ve semâhati
bol...
Allah Teâlâ'nýn kendisiyle âþinalýðý olan
kullarýna kerem ve semâhati ifadeye sýðmaz, ölçüye gelmez. Meselâ: Onlarý temiz
ahlâk sâhibi olmaya, iyi iþler yapmaya muvaffak kýlar da, sonra yaptýklarý o
güzel iþleri, hâiz olduklarý seçkin vasýflarý sebebiyle onlarý över,
sitayiþlerde bulunur. Kusurlarýný afveder, kötülüklerini
mahveder.
|
|
el-VÂHÝD
Tek...
Zâtýnda, sýfatlarýnda, iþlerinde, isimlerinde,
hükümlerinde asla þerîki (ortaðý) veya nazîri (benzeri) ve
dengi bulunmayan...
|
|
es-SAMED
Hâcetlerin bitirilmesi, ýzdýraplarýn
giderilmesi için tek merci', ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen,
arzu ve bütün istekler kendisine sunulan...
Allah Teâlâ, her dileðin biricik merciidir.
Yerde, gökte bütün hâcet sâhipleri yüzlerini O'na döndürmekte, gönüllerini O'na
baðlamakta, el açarak yalvarmalarýný O'na arzetmektedirler. Buna lâyýk olan da
yalnýz O'dur.
|
|
el-KÂDÝR
Ýstediðini, istediði gibi yapmaða gücü
yeten...
Allah Teâlâ, kudretine bir ayna olmak üzere
kâinatý yaratmýþtýr. Gök boþluðunun ölçülmesi mümkün olmayan geniþliði içinde,
akýllara hayret ve dehþet verecek derecede birbirlerine uzak mesafelerde
milyarlarca güneþleri yandýrmak... Fezalarda, sayýsý belirsiz âlemleri birbirine
çarpmadan koþturmak... Bir damla suyun içinde, birbirine temas etmeden hesapsýz
hayvanatý yüzdürmek Kâdir isminin tecelliyatýndandýr.
|
|
el-MUKTEDÝR
Kuvvet ve kudret sâhipleri üzerinde istediði
gibi tasarruf eden...
Allah Teâlâ her þey'e karþý mutlak ve ekmel
surette Kâdirdir. Her þey'e kâdir olduðu içindir ki, dilediði þey'i yaratýr ve
isterse onda dilediði kadar kuvvet ve kudret de yaratýr.
|
|
el-MUKADDÝM
Ýstediðini ileri geçiren, öne
alan...
Allah Teâlâ bütün mahlûkatý yaratmýþtýr. Fakat,
ancak seçtiklerini ileri almýþtýr. Ýnsanlarýn bâzýsýný dince, dünyaca bâzýsý
üzerine derece derece yükseltmiþtir. Fakat bu yükseltme ve seçme, kullarýn kendi
amelleri ile ona lâyýk olmalarý neticesinde olmuþtur.
|
|
el-MUAHHÝR
Ýstediðini geri koyan, arkaya
býrakan...
Allah Teâlâ istediðini ileri, istediðini geri
aldýðý gibi, bâzan da kullarýnýn teþebbüslerini, onlarýn bekledikleri zamanda
semerelendirmez, maksadlarýný arkaya býrakýr. Bunda birçok hikmetleri vardýr. Bu
hikmetleri araþtýrmalý, sezmeðe çalýþmalýdýr.
|
|
el-EVVEL
Her varlýktan mukaddem olan, baþlangýcý
olmayan...
Allah Teâlâ bütün varlýklar üzerine mukaddem
olup kendi varlýðýnýn evveli yoktur. Kendisi için asla baþlangýç tasavvur
olunamaz. Onun için Ona EVVEL demek, "ikincisi var" demek deðildir. "Sâbýk'ý,
yani, kendisinden evvel bir varlýk sâhibi yok" demektir.
|
|
el-ÂHÝR
Sonu olmayan...
Herþey biter, helâk ve fenaya gider, ancak O
kalýr. Varlýðýnýn sonu yoktur. Evveliyetine bidayet olmadýðý gibi, âhiriyetine
nihayet yoktur. Onun için Ona "Âhir" demek, "Bir sâbýk'ý yani, kendisinden evvel
bir varlýk sâhibi var" demek deðildir. "Bir lâhýký yok"
demektir.
|
|
ez-ZÂHÝR
Âþikâr olan, kat'î delillerle
bilinen...
Allah Teâlâ'nýn varlýðý herþeyden âþikârdýr.
Gözümüzün gördüðü her manzara, kulaðýmýzýn iþittiði her naðme, elimizin tuttuðu,
dilimizin tattýðý her þey, fikirlerimizin üzerine çalýþtýðý her mâna, hâsýlý,
gerek içimizde, gerek dýþýmýzda þimdiye kadar anlayýp sezebildiðimiz her þey
O'nun varlýðýna, birliðine, kemal sýfatlarýna þâhiddir.
|
|
el-BÂTIN
Gizli olan; duyu organlarý ile idrâk
edilemeyen...
Allah Teâlâ'nýn varlýðý hem âþikardýr, hem
gizlidir.
Âþikârdýr, çünkü varlýðýný bildiren delil ve
niþanlarý gözsüzler bile görmüþ ve bu hakikatler hakikatý yüce varlýða, eþyanýn
umumî þehadetini saðýrlar bile iþitmiþtir.
Gizlidir. Çünkü biz Onu künhüyle bilemeyiz.
Amma varlýðýný kat'î surette biliriz.
|
|
el-VÂLÎ
Mahlûkatýn iþlerini yoluna koyan;
Bu muazzam kâinatý ve her an biten hâdisatý tek
baþýna tedbîr ve idare eden...
Allah Teâlâ bütün varlýðý idare eden, biricik
ve en büyük vâlidir. Diðer vâliler ve hükümdarlarýn idaresi, O'nun izni ve
müsaadesi iledir. Ve onlarýn velâyet ve idaresi, son derece nâkýstýr.
Allah'ýn velâyet ve tedbiri ise sýnýrsýz,
gerçek ve hakikîdir. Her þey emri ve iradesi altýndadýr. Herþey'i bilir. Ondan
habersiz mülkünde hiçbir þey cereyan etmez. Âdile
mükâfatýný, zâlime cezasýný eksiksiz verir... Sebebler, O'nun icraat ve
idaresinde yardýmcý deðil, sadece izzet ve haþmetini gösteren birer perdedirler.
Hakikî te'sir, O'nun kudretindendir.
|
|
el-MÜTEÂLÎ
Yaratýlmýþlar hakkýnda aklýn mümkün gördüðü her
þeyden, her hal ve tavýrdan pek yüce ve pek münezzeh...
Meselâ, bir zengin hakkýnda, "Bu adam yarýn
fakir düþebilir", denebilir ve adam da zenginken fakir olabilir. Fakat Allah
Teâlâ hakkýnda, bu gibi ihtimallerin düþünülmesi mümkün deðildir. O, her türlü
noksanlýk, eksiklik, zaaf, âcizlik, hatâ ve kusurdan münezzehtir. Ýsteyenler
çoðaldýkça ihsaný artar, herkese hikmet ve iradesine göre verir. Verdikçe
hazîneleri tükenmez...
|
|
el-BERR
Kullarý hakkýnda kolaylýk isteyen; iyilik ve
bahþiþi çok olan...
Allah Teâlâ kullarý için daima kolaylýk ve
rahatlýk ister, zorluk istemez, zorluk çýkaranlarý da sevmez. Yapýlan
kötülükleri baðýþlar, örter. Bir iyiliðe en az 10 mükâfat verir. Kul gönlünden
iyi bir þey geçirmiþse, onu yapmamýþ olsa bile, yapmýþ gibi kabûl edip mükâfat
verir. Aksine kötülükleri ise yapmadýkça cezalandýrmaz.
|
|
et-TEVVÂB
Tevbeleri kabûl edip, günahlarý
baðýþlayan...
Bu ism-i þerîf, tevbe'nin mübalâða sîgasýdýr.
Tevbenin asýl mânâsý dönmektir. Kulun isyan yolundan dönmesi
demektir.
|
|
el-MÜNTEKIM
Suçlularý, adaleti ile müstehak olduklarý
cezaya çarptýran...
Allah Teâlâ'nýn intikamý vardýr. Âsîlerin
belini kýran, cânilerin hakkýndan gelen, taþkýnlýk yapan azgýnlara hadlerini
bildiren þübhesiz ki O'dur.
|
|
el-AFÜVV
Afvý çok...
Allah Teâlâ, günahlarý silen, onlarý hiç yokmuþ
gibi kabûl edendir.
Bu mânaya göre bu isim, Gafûr ismine yakýndýr.
Ancak arada þu fark vardýr: Gufran: Günahlarý örtüvermek demektir. Afv ise,
günahlarý kökünden kazýmaktýr. Günahlarý kökünden kazýmak, o þey'i örtmekten
daha iyidir.
|
|
er-RAÛF
Çok re'fet ve þefkat sâhibi...
Mahlûkat içinde bilhassa insanlar için,
Allah'ýn inâyeti, kerem ve re'feti hiçbir ölçüye ve ifadeye sýðmayacak kadar
geniþ ve büyüktür.
|
|
MÂLÝKÜ'L-MÜLK
Allah Teâlâ mülkün hem sâhibi, hem
hükümdârýdýr. Mülkünde dilediði gibi tasarruf eder. Hiçbir kimsenin O'nun bu
tasarrufuna itiraz ve tenkide hakký yoktur... Dilediðine verir, dilediðinden
alýr. Mülkünde hiçbir ortaða ve yardýmcýya ihtiyacý yoktur.
|
|
ZÜ'L-CELÂLÝ
ve'l-ÝKRÂM
Hem büyüklük sâhibi, hem fazl-ý
kerem...
Celâl; büyüklük, ululuk mânasýnadýr. Büyüklük
alâmeti olan ne kadar kemâlât varsa hepsi Allah'a mahsustur. Mahlûkattaki
kemâlât, O'nun kemâlinin zayýf bir gölgesi ve iþaretidir.
Allah Teâlâ ayný zamanda büyük bir fazl-ý kerem
sâhibidir de... Mahlûkat üzerine akýp taþmakta olan sayýya gelmez, sýnýr kabûl
etmez nimetler hep O'nun ihsaný ve ikrâmýdýr. O nimetlerin zerresinde olsun hiç
kimsenin hakký yoktur.
|
|
el-MUKSÝT
Bütün iþlerini denk, birbirine uygun ve yerli
yerinde yapan.
Mazlûma acýyýp zâlimin elinden
kurtaran.
Allah Teâlâ en üstün bir adalet ve merhametin
sâhibidir. Her iþi birbirine denk ve lâyýktýr. Zerre kadar da olsa haksýzlýðý
tervic etmez. Kullarýna muamelesi merhamet ve adalet üzeredir. Yapýlmýþ olan
hiçbir iyiliðin zerresini bile karþýlýksýz býrakmaz. Ýnsanlarýn birbirlerine
karþý iþledikleri haksýzlýklarý da düzelterek hakký yerine
getirir.
|
|
el-CÂMÝ'
Ýstediðini, istediði zaman, istediði yerde
toplayan.
Birbirine benzeyen, benzemeyen ve zýd olan
þeyleri bir araya getirip tutan...
Cem, daðýnýk þeyleri bir araya toplama
demektir. Allah Teâlâ, vücudlarýmýzýn çürüyerek suya, havaya, topraða daðýlmýþ
zerrelerini tekrar birleþtirecek, bedenlerimizi yeni baþtan inþa
edecektir.
Allah Teâlâ birbirine benzeyen þeyleri bir
araya getirip topladýðý gibi, birbirinden ayrý varlýklarý da bir araya
getirmektedir. Onlarýn iç içe birlikte yaþamalarýný te'min etmektedir. Sýcaklýk
ile soðukluk, kuruluk ile nemlilik gibi birbirine zýd unsurlarý bir
arada tutmasý da yine Allah'ýn Câmi' isminin
tecellisindendir.
|
|
el-GANÝYY
Çok zengin ve her þeyden müstaðnî...
Ganiy, hiçbir þey'e ihtiyacý olmayan, herþey
yanýnda mevcud bulunduðu için hiçbir þekilde baþkasýna müracaat mecburiyetinde
kalmayan zât demektir.
|
|
el-MUÐNÎ
Ýstediðini zengin eden...
Allah Teâlâ dilediðini zengin eder, ömür
boyunca zengin olarak yaþatýr. Dilediðini de ömür boyunca fakirlik içinde
býrakýr.
Bâzý kullarýný zenginken fakir, bazýlarýný da
fakirken zengin yapar.
"Kýyamet günü fakirlik ve zenginlik
tartýlmayacak; fakirliðe ne ölçüde sabredildiði, zenginliðe de ne ölçüde
þükredilmiþ olduðu hesab edilecek. Mesele, çok fakir veya çok zengin olmak
deðil, çok sabretmek veya çok þükretmektir." (Yahya bin
Muaz)
|
|
el-MÂNÝ'
Bir þey'in meydana gelmesine müsâade
etmeyen...
Ýyiden ve kötüden pek çok arzularýmýz vardýr ki
biri bitmeden biri ortaya çýkar. Yaþadýðýmýz müddetçe bunlar ne biter, ne de
tükenir... Biz de bu arzularýmýzý elde etmek için çalýþýr dururuz. Her arzumuz
bir takým sebeblere, sebebler de Mâni' ve Mu'tî olan Allah'ýn emrine baðlýdýr.
Allah Teâlâ isteyenlerin isteklerini, dilerse verir; o zaman isteyenin tuttuðu
sebebler çabucak meydana gelir. Mu'tî ism-i þerîfinin mânasý budur. Allah Teâlâ
bâzý isteklere de müsaade etmez. O zaman isteyenin yapýþtýðý sebebler kýsýr
kalýr, ne kadar çabalanýrsa çabalansýn netice vermez. Bu da Mâni' ism-i
þerîfinin tecellîsidir.
Kullarýnýn baþýna gelecek felâket ve
musibetleri önlemek, geri çevirmek de yine Mâni' ism-i þerîfinin
tecelliyatýndandýr.
|
|
ed-DÂRR
Elem ve zarar verici þeyleri
yaratan...
|
|
en-NÂFÝ'
Hayýr ve menfaat verici þeyleri
yaratan...
Menfaatlarý ve mazarratlarý, hayýr ve þerleri
yaratan Allah Teâlâ'dýr. Ýnsana menfaat ve zararlar belli bâzý sebebler altýnda
geliyorsa da, o sebebler o menfaat ve zararlarýn sâhibi ve müessiri deðil, birer
perdesidir. Gerçekte zararýn da faydanýn da, hayrýn da þerrin de yaratýcýsý
Allah'týr.
|
|
en-NÛR
Âlemleri nurlandýran; istediði sîmalara,
zihinlere ve gönüllere nûr yaðdýran...
Bütün eþyayý aydýnlatan nûr, þübhesiz ki,
Allah'ýn zâtýnýn nûrundandýr. Çünkü göklerin ve yerin nûru O'dur.
Nasýl ki, güneþin aydýnlattýðý her zerre,
güneþin varlýðýna bir delildir, kâinatýn her zerresinde görünen aydýnlýk da, o
aydýnlýðý yaratan varlýðýn mevcud olmasýna bir delil teþkil
etmektedir.
|
|
el-HÂDÎ
Hidayeti yaratan.
Ýstediði kulunu hayýrlý ve kârlý yollara
muvaffak kýlan, muradýna erdiren.
Her yarattýðýna, neye ihtiyacý varsa, ne
yapmasý gerekiyorsa onu öðreten...
Hidâyet; Allah Teâlâ'nýn lütuf ve keremiyle
kullarýna, sonu hayýr ve saadet olacak isteklerin yollarýný göstermesi veya o
yola götürüp muradýna erdirmesi demektir. Sadece hayýr yolunu ve sebeblerini
göstermeðe irþâd; neticeye erinceye kadar o yolda yürütmeye de tevfîk
denir.
Hidâyetin karþýlýðý dalâlettir. Dalâlet, doðru
yoldan bile bile veya iðfale kapýlarak sapmak demektir. Hidâyetin neticesi îman,
dalâletin neticesi îmansýzlýk ve küfürdür...
|
|
el-BEDÎ'
Örneksiz, misalsiz, acîb ve hayret verici
âlemler îcad eden...
Zâtýnda, sýfatýnda, fiillerinde, emsâli
görülmemiþ olan...
Bedî', mübdî mânasýnadýr. Mübdî, ibdâ eden,
yani örneði bulunmayan bir þey'i îcad eden demektir.
Allah herhangi bir kuluna peygamberlik veya
velîlik vererek üstün kýlmýþsa, bu üstünlükle o kul, kendi zamanýndaki sair
insanlara nisbetle bedî' olmuþtur. Bâzý âlimlere verilen Bediüzzaman lâkabý
gibi. Bu tâbir, zamanýnýn eþsiz, misilsiz âlimi mânasýna
gelmektedir.
|
|
el-BÂKÎ
Varlýðýnýn sonu olmayan...
Bu ism-i þerîf "varlýðýn devamýný" bildiren bir
kelimedir. Varlýðýn devamý, önü ve sonu olmamakladýr. Önü olmamak mülâhazasýyla
Allah Teâlâ'ya Kadîm, sonu olmamak mülahazasýyla Bâkî denir. Bu mânalara yakýn
Ezelî ve Ebedî ism-i þerifleri de vardýr.
Allah Teâlâ'nýn varlýðý, devam bakýmýndan zaman
mefhumu içine girmez. Çünkü, zaman denilen þey, kâinatýn yaratýlmýþ olduðu andan
itibaren sonsuzluða doðru akýþýnýn derecelerini gösteren bir mefhumdur. Þu
halde, zaman yaratýlmýþlar baþlamýþtýr ve onlarla bitecektir. Kâinat yokken
zaman da yoktu, fakat Allah Teâlâ vardý. Kâinat biter, zaman da biter, fakat
Allah BÂKÎdir.
|
|
el-VÂRÝS
Servetlerin geçici sâhipleri elleri boþ olarak
yokluða döndükleri zaman servetlerin hakikî sâhibi...
Allah Teâlâ mülkün gerçek sâhibi olduðu gibi,
gerçek vârisidir de. Ýnsanlarýn mülk sâhibi olmalarý geçici olduðu gibi,
varislikleri de geçici ve muvakkattýr. Mülkün gerçek vârisi, mülk sâhibi
Allah'týr. Kýyâmet hengâmýnda bütün canlýlar ölecek, bütün mülk tamamýyla O'na
kalacaktýr.
|
|
er-REÞÎD
Bütün iþleri ezelî takdîrine göre yürütüp, bir
nizam ve hikmet üzere âkýbetine ulaþtýran;
Her þey'i yerli yerine koyan, en doðru þekilde
nizama sokan...
Reþîd isminde iki mâna vardýr:
1. Doðru ve selâmet yolu gösteren. Bu mânada
Hâdî ismiyle eþ mânaya gelir.
2. Hiçbir iþi boþ ve faydasýz olmayan, hiçbir
tedbîrinde yanýlmayan, hiçbir takdîrinde hikmetsizlik bulunmayan zât
mânasýndadýr.
|
|
es-SABÛR
Allah, bir iþi, vakti gelmeden yapmak için
acele etmez. Yapacaðý iþlere muayyen bir zaman koyar ve onlarý koyduðu kanunlara
göre - zamaný gelince - icra eder. Önceden çizdiði zamandan, - bir tenbelin
yaptýðý gibi, - geciktirmez. Ve kezâ - bir acelecinin yaptýðý gibi - zamaný
gelmeden yapmaða kalkmaz. Bil'akis her þey'i, hangi zamanda yapýlmasýný takdîr
buyurmuþ ise, o zaman yapar.
|
|
Allah'ýn Diðer Ýsimleri
Allah'ýn isimleri 99 taneden ibaret deðildir.
Âyet ve hadîslerde bu 99 isimlerden ayrý olarak Allah'a baþka isimler de izâfe
edilmiþtir.
Allah'a izâfe edilen diðer bâzý isimler
þunlardýr:
el-Vâhid'in yerine el-Ehad, el-Kahhâr'ýn yerine
el-Kâhir, eþ-Þekûr'un yerine eþ-Þâkir; el-Kâfi, ed-Dâim, el-Münevver, es-Sýddýk,
el-Muhît, el-Karîb, el-Vitr, el-Fâtýr, el-Allâm, el-Ekrem, el-Müdebbir,
er-Refî', Zittavl, Zülmeâric, Zülfadl, el-Hallâk, el-Mevlâ, en-Nasîr, el-Gâlib,
el-Hannân, el-Mennân...
Kur'ân-ý Kerîm'de Allah ism-i þerîfi 2800 defa
zikredilmiþtir. Allah isminden sonra Kur'an'da en çok zikri geçen isim, Rab
ismidir. 960 yerde
zikredilmektedir.
Rab isminden sonra, Kur'an'da en çok yer alan
isimler ise; Rahmân, Rahîm ve Mâlik isimleridir. Fâtiha sûresinde "Allah"
isminden sonra sýra ile zikredilen bu dört ism-i þerîfe, Cenâb-ý Hakk'ýn
Rubûbiyet Sýfatlarý adý da verilmektedir.
Terbiye etmek, büyütmek, yetiþtirmek mânalarýný
ihtiva eden Rab kelimesinin asýl mânasý: "Bir þey'i derece derece yükselterek,
gayesi olan en mükemmele eriþinceye kadar kollayan" demektir.
Ýsm-i A'zam
Nedir?
Allah
Teâlâ'nýn Kur'an ve hadîs-i þerîflerde zikredilen isimlerinin en
büyüðüdür.
Ýsm-i A'zam'ý, Allah, isimleri içinde
gizlemiþtir. Bunun da hikmeti, kullarýnýn bütün Esmâ-i Husnâ'ya raðbetini
saðlamak, kendisine bütün isimleriyle dua edilmesini te'min etmektir. Ýsm-i
A'zam belli olsaydý, insanlar yalnýzca o isimle dua ederler, diðer isimleri
terkederlerdi. Çünkü Ýsm-i A'zam'ýn Allah katýnda büyük bir deðeri vardýr. Bu
isimle yapýlan dualarýn mutlaka kabûl edildiði rivayet olunmuþtur.
Ýsm-i A'zam'ýn Esmâ-i Husnâ'dan hangi isim
olduðu hakkýnda, Ýslâm âlimleri ayrý ayrý kanâatler ileri sürmüþlerdir. Büyük
ekseriyetin kanâatý, Ýsm-i A'zam'ýn, lâfza-i Celâl yani Allah ismi olduðudur.
Hz. Ali Efendimize göre Ýsm-i A'zam tek isim deðildir. Ferd, Hayy, Kayyûm,
Hakem, Adl, Kuddûs'tan ibaret 6 isimdir.
Ýmam-ý A'zam'a göre, Ýsm-i A'zam, Hakem ve Adl
olmak üzere iki isimdir. Gavs-ý A'zam'ýn Ýsm-i A'zam'ý, Hayy ismidir. Ýmam-ý
Rabbânî'ye göre de Ýsm-i A'zam, Kayyûm'dur.
Görüldüðü gibi Ýslâm büyükleri, Ýsm-i A'zam'ý
farklý isimlerde bulmuþtur. Belki de herbirinin hususi âlemine
tecellî eden Ýsm-i a'zam deðiþik olmuþtur.
Esmâ-i Husnâ içinde bir Ýsm-i A'zam olduðu
gibi, her isim için de a'zamî bir mertebe vardýr. Bâzan bir ismin a'zamî
mertebesi, Ýsm-i A'zam ile karýþtýrýlýr; o isim a'zamî mertebedeki tecellîsi
sebebiyle Ýsm-i A'zam sanýlýr. Ýsm-i A'zam'ýn her âlime göre deðiþik olmasýnýn
bir sebebi de budur.
Alinti
|