Zekat: Lügat manası ; arınmak,
temizlenmek, artmak ve büyümek demektir.
Seri manada ise; nisaba ulaşmış ve üzerinden
Hicri bir yıl geçmiş olan malın bir kısmını fakirlere ve zekât âyetinde
zikredilen zümrelere vermektir.
Zekatın Hükmü: Zekât; muhkem bir farzdır.
İnkâr eden kâfir olur, vermeyen ise öldürülür.
Allah (c.c)şöyle buyuruyor:
"Namazı kılın, zekâtı verin ve Rasulullah
(s.a.s)'e itaat edin ki merhamet edilmiş olasınız."
(Nûr: 56)
"Onların mallarından kendilerini temizleyip arıtacak
bir sadaka al ve onlara duâ et. Muhakkak senin duan onların kalblerine
sükun ve güvenlik verir. Allah işiten ve bilendir."
(Tevbe: 103)
Allah (c.c) Kur'an-ı Kerim" in bir çok
âyetlerinde "Zekâtı verin" diye emrettiği gibi Rasulullah
(s.a.s)'de:
"Mallarınızın zekâtını verin"
buyurmuştur.
(Tirmizi )’Hakim rivayet
etti ve Sahih dedi.
İbni Abbas (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in Muaz b.
Cebel'i Yemene gönderirken kendisine şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Yakın bir zamanda kitab ehli olan bir kavme
gideceksin. Yanlarına vardığın zaman önce kendilerini Allah'tan başka
ibâdete lâyık ilâh olmadığına ve Muhammed (s.a.s)'in muhakkak Allah'ın
rasulü olduğuna şehadet etmeye davet et. Bu iki esası kabul ederlerse,
Allah'ın kendilerine günde beş vakit namazı kesin olarak farz kıldığını
haber ver. Bunu da kabullenirlerse, Allah'ın kendilerine zenginlerinden
alınıp fakirlerine verilen bir sadakayı (yâni; zekâtı) kesin olarak farz
kıldığını söyle. Bunu da kabullenirlerse, en kıymetli mallarını almaktan
kaçın ve mazlumun bedduasından kork.
Çünkü mazlumun bedduası ile Allah (c.c) arasında
perde (engel) yoktur."
(Buhari, Müslim, Ebu
Davud, Tirmizi, Nesei)
Ebu Hureyre (r.a)'den; adamın birinin Rasulullah
(s.a.s)'e gelip şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Ey Allah'ın Rasulü! Bana, yapacağım öyle bir
iş göster ki onu işleyince cennete girebileyim."
Rasulullah (s.a.s):
"Şirk koşmaksızın yalnız Allah'a ibadet eder,
farz olan namazı kılar, yine farz olan zekâtı hakkıyla verir ve Ramazanda
da oruç tutarsın" buyurdular.
Adam:
"Hayatımı elinde tutan zâta (Allah'a) yemin
ederimki buna birşey eklemiyeceğim" dedi ve dönüp gidince Rasulullah
(s.a.s):
"Cennetlik bir kimseye bakmaktan sevinç
duymak isteyen varsa bu adama baksın" buyurdu.
(Buhari, Müslim, Nesei)
Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) vefat
ettikten sonra Hz. Ebu Bekr (r.a) halife seçildi. O zaman Arab
kabilelerinden bir kısmı (zekât hususunda) isyan ederek küfre döndüler. Hz.
Ebu Bekr (r.a) isyan eden kabilelerle cihad etmeye karar verdi. Fakat Hz.
Ömer (r.a) buna mâni olmak için:
"Sen insanlarla nasıl cihad
edersin? Halbuki Rasulullah (s.a.s): "İnsanlarla 'Lâilahe illallah'
deyinceye kadar harbetmekle emrolundum. Fakat bunu diyen kimsenin malı da,
canı da benim nazarımda dokunulmazlık vasfını kazanır, Allah hakkı
müstesna. O kimsenin gizli niyet ve düşüncesi ile ilgili hesabı Allah'a
aittir" buyurmuştur" dedi.
Bunun üzerine Ebu Bekr (r.a):
"Vallahi namaz ile zekât
arasında ayırım yapanlarla savaşacağım. Çünkü zekât, malın hakkıdır. Allah(c.c)'ya
yemin ederim ki, Rasulullah (s.a.s)'e verdikleri bir dişi oğlağı bile bana
vermezlerse, bu yüzden kendileriyle harb edeceğim" buyurdu. Bunun
üzerine Hz. Ömer (r.a) dedi ki:
"Vallahi bildim ki, bu
sözler Allah (c.c)'nun Hz. Ebu Bekr'in gönlünde meydana getirdiği
genişliğin bir eseridir. Bu sayede onlarla savaşmanın hak olduğunu
öğrendim."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
|