ZEKÂT BAHSİ
ZEKATIN VÜCUBUNUN ŞARTLARI
HAYVANLARIN ZEKATI
DEVELERİN ZEKATI
SIĞIRLARIN ZEKATI
KOYUN VE KEÇİLERİN ZEKATI
ATLARIN ZEKATI
ZEKAT İLE İLGİLİ DİĞER MESELELER
GÜMÜŞ VE ALTİNİN ZEKATI
GÜMÜŞÜN ZEKATI
ALTININ ZEKATI
TİCARET EŞYALARININ ZEKATI
MADEN VE HAZİNELERİN ZEKATI
EKİN VE MEYVELERİN ZEKATI
ZEKAT KİMLERE VERİLİR
ZEKAT KİMLERE VERİLMEZ
FITIR SADAKASI
FITIR SADAKASININ MİKTARI
FITIR SADAKASI NE ZAMAN VACİP OLUR
|
Zekat: Lügat manası ; arınmak,
temizlenmek, artmak ve büyümek demektir.
Seri manada ise; nisaba ulaşmış ve üzerinden
Hicri bir yıl geçmiş olan malın bir kısmını fakirlere ve zekât âyetinde
zikredilen zümrelere vermektir.
Zekatın Hükmü: Zekât; muhkem bir farzdır.
İnkâr eden kâfir olur, vermeyen ise öldürülür.
Allah (c.c)şöyle buyuruyor:
"Namazı kılın, zekâtı verin ve Rasulullah
(s.a.s)'e itaat edin ki merhamet edilmiş olasınız."
(Nûr: 56)
"Onların mallarından kendilerini temizleyip arıtacak
bir sadaka al ve onlara duâ et. Muhakkak senin duan onların kalblerine
sükun ve güvenlik verir. Allah işiten ve bilendir."
(Tevbe: 103)
Allah (c.c) Kur'an-ı Kerim" in bir çok
âyetlerinde "Zekâtı verin" diye emrettiği gibi Rasulullah
(s.a.s)'de:
"Mallarınızın zekâtını verin"
buyurmuştur.
(Tirmizi )’Hakim rivayet
etti ve Sahih dedi.
İbni Abbas (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in Muaz b.
Cebel'i Yemene gönderirken kendisine şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Yakın bir zamanda kitab ehli olan bir kavme
gideceksin. Yanlarına vardığın zaman önce kendilerini Allah'tan başka
ibâdete lâyık ilâh olmadığına ve Muhammed (s.a.s)'in muhakkak Allah'ın
rasulü olduğuna şehadet etmeye davet et. Bu iki esası kabul ederlerse,
Allah'ın kendilerine günde beş vakit namazı kesin olarak farz kıldığını
haber ver. Bunu da kabullenirlerse, Allah'ın kendilerine zenginlerinden
alınıp fakirlerine verilen bir sadakayı (yâni; zekâtı) kesin olarak farz
kıldığını söyle. Bunu da kabullenirlerse, en kıymetli mallarını almaktan
kaçın ve mazlumun bedduasından kork.
Çünkü mazlumun bedduası ile Allah (c.c) arasında
perde (engel) yoktur."
(Buhari, Müslim, Ebu
Davud, Tirmizi, Nesei)
Ebu Hureyre (r.a)'den; adamın birinin Rasulullah
(s.a.s)'e gelip şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Ey Allah'ın Rasulü! Bana, yapacağım öyle bir
iş göster ki onu işleyince cennete girebileyim."
Rasulullah (s.a.s):
"Şirk koşmaksızın yalnız Allah'a ibadet eder,
farz olan namazı kılar, yine farz olan zekâtı hakkıyla verir ve Ramazanda
da oruç tutarsın" buyurdular.
Adam:
"Hayatımı elinde tutan zâta (Allah'a) yemin
ederimki buna birşey eklemiyeceğim" dedi ve dönüp gidince Rasulullah
(s.a.s):
"Cennetlik bir kimseye bakmaktan sevinç
duymak isteyen varsa bu adama baksın" buyurdu.
(Buhari, Müslim, Nesei)
Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) vefat
ettikten sonra Hz. Ebu Bekr (r.a) halife seçildi. O zaman Arab
kabilelerinden bir kısmı (zekât hususunda) isyan ederek küfre döndüler. Hz.
Ebu Bekr (r.a) isyan eden kabilelerle cihad etmeye karar verdi. Fakat Hz.
Ömer (r.a) buna mâni olmak için:
"Sen insanlarla nasıl cihad
edersin? Halbuki Rasulullah (s.a.s): "İnsanlarla 'Lâilahe illallah'
deyinceye kadar harbetmekle emrolundum. Fakat bunu diyen kimsenin malı da,
canı da benim nazarımda dokunulmazlık vasfını kazanır, Allah hakkı
müstesna. O kimsenin gizli niyet ve düşüncesi ile ilgili hesabı Allah'a
aittir" buyurmuştur" dedi.
Bunun üzerine Ebu Bekr (r.a):
"Vallahi namaz ile zekât
arasında ayırım yapanlarla savaşacağım. Çünkü zekât, malın hakkıdır. Allah(c.c)'ya
yemin ederim ki, Rasulullah (s.a.s)'e verdikleri bir dişi oğlağı bile bana
vermezlerse, bu yüzden kendileriyle harb edeceğim" buyurdu. Bunun
üzerine Hz. Ömer (r.a) dedi ki:
"Vallahi bildim ki, bu
sözler Allah (c.c)'nun Hz. Ebu Bekr'in gönlünde meydana getirdiği
genişliğin bir eseridir. Bu sayede onlarla savaşmanın hak olduğunu
öğrendim."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
|
|
ZEKATIN VÜCUBUNUN ŞARTLARI
|
Zekâtın farz olmsı için
aşağıdaki şartların gerçekleşmesi gerekir:
1 - Müslüman Olmak: Çünkü zekât
ibâdettir. Müslüman olmayan kimsenin ibâdetini Allah kabul etmez.
2 - Hür Olmak: Çünkü kölenin
elinde mal bulunsa bile kendisinin değildir.
3 - Akıl Ve Baliğ Olmak: Zekât bir
ibâdet olduğu için, çocuğun ve delinin zekât vermeleri farz değildir.
Rasulullah (s.a.s) şöyle
buyurdu:
"Çocuk buluğa erinceye
kadar, deli olan iyileşinceye kadar ve uykuda olan uyanıncaya kadar
kendilerine günah yazılmaz."
(Ebu Davud, Ahmed)
Ancak deliliğin bir sene boyunca
devam etmesi şarttır. Senenin başında ve sonunda birkaç gün sıhhat bulursa,
zekât vermesi farz olur. Baygın olan kimselerin baygınlık hali bir yıl dahi
devam etse zekât vermeleri farzdır.
4- Malın Nisab Miktarı Olması:
Çünkü Rasulullah (s.a.s) zekât düşen malların her bir çeşidi için ayrı bir
miktar koyarak malın o miktardan az. olduğu zaman ona zekât düşmediğini
bildirmiştir.
Ebu Said (r.a)'den Rasulullah
(s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Beş vesak (bir ölçek)tan
az olan miktarda zekât farz değildir."
(Buhari,Müslim,Ebu Davud,Tirmizi,Nesei)
5 - Malın Üzerinden Bir Yıl
Geçmesi:
Rasulullah (s.a.s) şöyle
buyurdu:
"Hiçbir malda, üzerinden
bir yıl geçmedikçe zekât yoktur."
(Ebu Davud)
İmam Nevevi bu hadis için Sahih veya Hasen dedi.
6- Nisab miktarı olupta, malı
kadar borcu bulunan kimseye de zekât farz değildir. Borçlu olupta malı bor
cundan fazla olan kimseye ise eğer fazla olan malı nisab miktarı varsa o
miktarın zekâtını vermesi farzdır.
Borçtan maksat; kulların alacağı borç olup
nezir, keffaret ve fitre gibi dini borçlar zekâtın farziyetine mâni
değildir.
Yezid b. Huzeyfe şöyle demiştir:
"Süleyman b. Yesar'a: "Malı olan ve olan malı kadar da borcu olan
bir kimseye zekât düşer mi?" diye sordum da: "Hayır"
cevabını verdi."
(Malik)
7- İçinde oturulan eve, giyilen
elbiseye, evin zaruri eşyalarına, binek hayvanlarına, kullanılan silahlara,
aile fertlerinin senelik yiyeceğine,' altın ve gümüşten olmayan kapkacağa
zekât gerekmez. Nafaka temini için sanatkâr kimselerin kullanmış olduğu
aletlere ve ilim ehlinin kitaplarına da zekât gerekmez.
Ebu Hureyre (r.a)'den Rasulullah
(s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Kölesi ve atı için,
müslümanın zekât vermesi farz değildir."
(Buhari,Müslim,Ebu Davud,Tirmizi,Nesei)
8- Eğer, bir kimsenin bir başka
kimsede alacağı olur da bu alacağını karşı tarafın inkâr etmesi sonucu bir
türlü tahsil edemez ve ancak yıllar sonra bu alaca ğını ispat edip tahsil
ederse, geçen yılların zekâtı kendisine lâzım gelmez.
Eğer bir kimsenin bir başka
kimsede alacağı olur da, o başkası ister zengin, ister fakir olsun borcunu
inkâr etmiyorsa, o alacağa zekât düşer. Eğer o başkası borcunu inkâr
ediyorsa ve fakat alacaklının ya şahitleri var ya da hakim durumu biliyorsa
o alacağa zekât düşer.
Said b. Yezid (r.a)'den Osman b.
Af fan (r.a) şöyle rivayet etmiştir:
"İşte bu, zekât verme
ayınızdır. Kimin borcu varsa alacaklısına ödesin. Böylece herkesin malı
eline geçsinde zakâtlarım versinler."
(Malik)
Eyyub b. Ebu Temime
Essahteyani'den; Ömer b. Abdilaziz, valilerinden birinin halktan zorla
aldığı malı sahiplerine geri vermesini, mallarının eski zekâtlarının da
alınmasını ferman buyurmuştu. Daha sonra bu emrini değiştirerek onlardan
sadece son senenin zekâtını almasını ferman yazdı. Çünkü daha önce malların
sahiplerine bu mallarda hiçbir hak tanınmıyordu.
(Malik)
‘Eğer borçlunun iflas ettiğine
hüküm edilirse İmam Ebu Hanife'ye göre yine zekât düşer. Zira ona göre
herhangi bir kimse hakkında verilen iflas hükmü geçersizdir.
İmam Muhammed ise; Bu durumda o
alacağa zekât düşmez. Çünkü borçlunun müflis olduğuna hükmedildiği için
ondan borcun tahsili mümkün değildir, demiştir.
9- Eğer bir kimse ticaret için
bir şey alırsa sonra onu satmaktan vazgeçerek kullanmaya niyet ederse
zekâtını vermesi gerekmez. Eğer kullanmak için aldıktan sonra niyetini,
ticarete çevirirse, onu satmadıkça ona zekât düşmez. Fakat eğer bir mala
miras yolu ile malik olduktan sonra o malı ticaret için satmaya niyet
ederse, o mal hemen ticaret malı olup ona zekât düşer.
10- Zekât ödenirken veyahut
ödenmesi gereken miktar ana maldan ayrılırken zekât niyeti getirilmezse
zekât ödenmiş olamaz. Çünkü zekât bir ibâdet olduğu için onda niyet
şarttır.
Rasulullah (s.a.s) şöyle
buyurdu:
"Amellerin kabulü niyetlere
bağlıdır."
(Buhari, Müslim)
|
|
HAYVANLARIN ZEKATI
SAİME'LERİN (OTLAK HAYVANLARININ) ZEKATI:
|
SAİME: Kırlarda ve otlaklarda güdülen, nesillerinin
çoğalması, süt ve yağlarının artması amacıyla ve ticari gayeler için
beslenilen hayvanlara (Saime) denilir. Senenin yarısında veya daha fazla
yemle beslenenler saime olmaz.
Ali (r.a)'nun şöyle dediği
rivayet edildi:
"Kendisine yük yüklenen ve
çalıştırılan hayvanlarla, çift süren sığırlarda zekât yoktur."
(Ebu Davud, Dare Kutni)
|
|
DEVELERİN ZEKATI:
|
Saime olan develerin nisabı beştir. Bundan
aşağısının zekâtı yoktur.
5 deveden 9 deveye kadar 1 koyun,
10 deveden 14 deveye kadar 2 koyun,
15 deveden 19 deveye kadar 3 koyun,
20 deveden 24 deveye kadar 4 koyun,
25 deveden 35 deveye kadar iki yaşına girmiş 1 dişi
deve,
36 deveden 45 deveye kadar üç yaşına girmiş 1 dişi
deve,
46 deveden 60 deveye kadar dört yaşına girmiş 1
dişi deve,
61 deveden 75 deveye kadar beş yaşına girmiş 1
dişi deve,
76 deveden 90 deveye kadar üçer yaşına basmış 2
dişi deve,
91 deveden 120 deveye kadar dört yaşma basmış 2
dişi deve.
Bundan sonra yeni baştan başlayarak daha önce ne
lâzım geliyor idi ise, yine aynısı lâzım gelir.
120' den 140 deveye kadar dört yaşına basmış iki
dişi deve ile evvelki gibi her beş devede bir koyun verilir.
141’ den 149 deveye kadar dört yaşına basmış iki
dişe deve ile iki yaşında bir dişi deve verilir.
150 devede ise dört yaşına basmış üç dişi deve
verilir.
Bundan sonra bir daha yeni baştan başlayarak
yirmiye kadar her beş deve için yine bir koyun ve artan develer yirmibeş
olunca iki yaşında, otuz altı olunca üç yaşında bir dişi deve lâzım gelir.
Ve sürünün sayısı yüz doksan altı olunca, iki yüze kadar dört yaşına girmiş
dört dişi deve verilir ve sonra daima 150'den başlandığı gibi başlanır.
Enes (r.a)'den rivayet edildiğine göre, Ebu Bekr
(r.a) kendisini Bahreyn'e vali olarak göndermiş bulunduğu sırada şu
talimatı yazmıştı:
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
Bu, Rasulullah (s.a.s)'in müslümanlara farz
kıldığı ve Allah'ın, Rasulüne emrettiği zekât farizasıdır. Tesbit edildiği
miktarda zekât kendisinden istenilen kimse onu versin. Bu miktarın fazlası
istenirse vermesin.
Develerin sayısı yirmi dört veya daha azsa, zekât
olarak her beş devede bir koyun verilir.
Develerin sayısı otuzbeş olursa, iki yaşına girmiş
bir dişi deve,
Develerin sayısı otuz altı olursa, kırkbeşe kadar
üç yaşma girmiş bir dişi deve,
Develerin sayısı kırkaltı olursa, altmışa kadar
dört yaşına girmiş bir dişi deve,
Develerin sayısı altmış bir olursa, yetmişbeşe
kadar beş yaşına girmiş bir dişi deve,
Develerin sayısı yetmişaltı olursa, doksana kadar,
üçer yaşına basmış iki dişi deve,
Develerin sayısı doksanbir olursa, yüzyirmiye
kadar dört yaşına basmış iki dişi deve verilir.
Develerin sayısı yüzyirmibiri geçti mi her kırk devede
üç yaşına basmış bir dişi deve, her elli devede, dört yaşına basmış bir
dişi deve verilir.
Yalnız dört devesi olana o develerde asla zekât
yoktur. Ancak
develerin sahibi arzu ederse, verebilir.
Develerin sayısı beş oldu mu,
ona da bir koyun zekât verilir.
(Buhari, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
Tahavi ve İbni Hazm (El-Muhalla) kitabında daha önceki hadisi şu ziyade
ile rivayet etmişlerdir:
"Develer yüzyirmiden fazla
olursa yeni baştan başlayarak daha önce ne lâzım geliyor idi ise yine aynısı
lâzım gelir. Yirmibeşten az ise her artan beş deve için bir koyun
verilir."
(Tahavi, İbni Hazm "EI-Muhalla")
‘Hanefi âlimleri bu ziyade ile
amel etmektedirler.
|
|
SIĞIRLARIN ZEKATI
|
Otuz taneden az olan sığır
sürüsüne zekât düşmez.
30 sığırdan 39 sığıra kadar
iki yaşına basmış bir erkek veya dişi buzağı verilir.
40 sığırdan 59 sığıra kadar
üç yaşına basmış bir dişi sığır veya bir dana verilir.
60 sığırda iki yaşını tamamlamış
iki dişi veya erkek buzağı verilir.
70 sığırda üç yaşına girmiş bir
dişi sığır ile iki yaşına basmış bir erkek veya dişi buzağı verilir.
80 sığırda üç yaşına basmış iki
dişi sığır verilir.
90 sığırda iki yaşına basmış üç
tane dişi veya erkek buzağı verilir.
100 sığırda iki yaşına basmış iki
tane erkek veya dişi ve bir tane üç yaşına basan dişi sığır lazım gelir.
Bundan soraki her 10 sığır için
ayrıca ,k, yaşında bir erkek buzağı ve ondan soraki 10 sığır içinde üç
yaşaında bir dişi dişi sığır verilir ve bu böylece nöbetleşe
devam edip gider.
Zekatta :manda ile sıgır birdir.
Muaz (Ra)'den şöyle rivayet
edilmiştir:
" Rasullullah (s.a.v)beni
yemen'e gönderdi ve her bir otuz tane sığırda iki yaşına
basan ve her bir kırk tanede bir
üç yaşına basan erkek veya dişi sığıralmamı emretti"
(Ebu Davud,Tirmizi,Nesei,ibn Hıbban ve Hakim bu hadis için sahih
dediler.
Muaz (Ra) şöyle rivayet
edilmiştir:
"Rasullullah (s.a.v)sayısı otuza varmamaış
olan sığırlardan zekat almamamı emretti. Sığırın sayısı otuz olursa kırka
kadar bir tane iki yaşına basan ve kırk olunca bir tane üç yaşına basan
erkek veya dişi sığır verilir:
(Nesei)
Rasullullah (s.a.v) Muaz b. Cebel (Ra)'yu yemen'e
gönderirken o'na:
" Sıgırlarda iki nisab arasındaki küsürattan
bir şey alma" buyurdu.
(Dere Kutni, Beyhaki, İbn Hazm "El-Muhalla")
|
|
KOYUN VE KEÇİLERİN ZEKATI
|
Koyun ve keçilerin nisabı
kırktır.Kırktan az olan koyun ve keçinin zekatı yoktur.
40’tan120’ye kadar bir koyun
verilir.
121’den 200’ekadar iki koyun
verilir.
400 koyun içinde dört koyun
verilir.
Bundan sonra her yüz koyunda bir
koyun daha verilir.Yüzden aşağısının yani;aradaki miktarın zekatı yoktur.
Enes (r.a)’den şöyle rivayet
edilmiştir:
Ebu Bekr (r.a)’den rivayet
edilmiştir:Ebu Bekr(r.a)kendisini Bahreyn’evali olarak göndermiş bulunduğu
sırada şu talimatı yazmıştı:
Mer’ada koyunların sayısı kır
olursa yüz yirmiye kadar,iki koyun,ikiyüzden fazla olursa üç yüze kadar üç
koyun ,üçy üzden fazla olursa her yüz koyunda bir koyun verilir.Bir adamın
mer’ada beslenen koyunları kırktan bir noksan yani;otuz dokuz koyun
olursa,bunlarda zekat yoktur.Ancak sahibi isterse kendi arzu ile
verebilir.”
|
|
ATLARIN ZEKATI
|
Atlar,eğer yalnız otlama ile
geçinir ve erkek ile dişi karışık olursa sahipleri muhayyerdir.
İsterse her bir at başına bir
dinar istersede kıymetlerini hesap edip her iki yüz dirhem için beş dirhem
zekatı verir.(Yani;kıymetlerinin 1/40’ını zekat verir.)
Rasulullah (s.a.v)şöyle buyurdu:
"Atlar üç kısımdır.at,bazı
kimseler için bir günah,bazı kimseler için perde ve bazı kimseler için de
sırf sevaptır.at,kendisi olan kimseye gelince;o şahıs;gösteriş için,çalım
satmak için ve İslam ahalisine düşmanlık etmek için (besleyip)tutar.işte bu
at sahibi için büyük vebaldir.At,kendisi için perde olan kimseye
gelince;o,atını;Allah yolunda bağlar,sonra da hayvanların sırtındaki,Allah
hakkını ve zekat vecibesini unutmaz.işte buda o kimse için ateşe karşı
perdedir.At,kendisi için hayır ve sevap olan kimseye gelince;o, Müslümanlar
için Allah
yolunda besleyip bağlamıştır.Atı
da bol otlu,geniş bir sahada ve ya çayırda beslenirse,o atın,bu bol otlu
çayır veya bahçeden yediği her bir şeyin adetince,sahibi için muhakkak bir
çok haseneler(sevaplar)yazılır.Atın gübreleri ve idrarları sayısınca
da(yine)sahibi için sevap vardır.hele o at,bağlandığı ipini koparıp ta bir iki
defa şahlanıp yükseldikçe,yerde ayaklarının bıraktığı izler ve yapmış
olduğu gübreleri sayısınca sahibi için Allahu Teala haseneler yazar. Bir
at,nehre uğrayıp sahibinin niyeti olmazsa bile ondan su içerse Allah,o
kimse için atının içtiği su (damlası) sayısınca sevap yazar.”
(Buhari,Müslim)
|
|
ZEKAT İLE İLGİLİ DİĞER MESELELER
|
1- Ticaret için olmayan katır ve
eşeklere zekât düşmez.
Ebu Hureyre (r.a)'den;
"Merkeblerde zekât var mı?" sorusuna karşı Rasulullah (s.a.s)'in
şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Bana bu hususta: "Bir
zerre miktarı hayır işleyen kimse karşılığını görür, bir zerre miktarı şer
işleyen kimse de cezasını görür."
(Zilzal: 6-8) mealindeki âyetten başka bir şey nazil
omadı."
(Buhari, Müslim, Ahmed)
Deve yavrularına, kuzu, oğlak ve
buzağılara zekât üşmez. Ancak bunların arasında büyükleri varsa bunlar da
zekâta tâbi olur.
Eğer bir sürüde verilmesi
gereken yaşta hayvan bulunmazsa zekât memuru ya daha iyisini alır ve
aradaki değer farkını sürü sahibine geri verir ya da aradaki değer farkı
ile birlikte sürü sahibinden daha aşağısını alır.
Enes (r.a)'den; Ebu Bekr
(r.a)'nun kendisine, Allah'in, Rasulüne emrettiği zekât farizasını şöyle
yazdığı rivayet edilmiştir:
"Develerin miktarı, beş
yaşına basmış bir dişi deve vermek lâzım gelen miktara ulaşutığı halde,
develeri arasında beş yaşına basmış dişi deve olmayıp dördüne basmış dişi
devesi olan kimseden zekât memuru dördüne basmış dişi deveyi alır. Mal
sahibi (aradaki farkı tamamlamak için) ya iki koyun veya koyunu yoksa
para olarak yirmi dirhem daha verir. Develerin miktarı, dördüne basmış bir
dişi deve vermek lâzım gelen miktara ulaşmış olan mal sahibinin bu yaşta
devesi olmayıp beş yaşına basmış devesi varsa, zekât memuru beş yaşma
basmış olanını alır ve (fazlalık farkını kapatmak için) mal sahibine yirmi
dirhem veya iki koyun verir."
(Buhari, Ebu Davud, Nesei)
4-Zekât malı yerine değerini
vermek caizdir. Keffaret, fitre, öşür ve adak ta öyledir.
Çünkü gaye fakirlere yardım etmektir. Fakat kurbanlar öyle değildir. Zira
kurban kesmede, ayrıca tazim ve teslimiyeti simgeleyen kan dökme gayesi de
bulunmaktadır. Bunun için zekât kurbana kıyas edilemez.
5- Çift sürmede ve
taşımacılıkta kullanılan hayvanlarla, yemle beslenen hayvanlara zekât
düşmez.
Ali (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Çalıştırılan sığırlarda zekât yoktur."
(Ebu Davud, Dare
Kutni)’Mevkuf hadis.
Cabir (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Çift süren sığırlarda zekât yoktur."
(Dare Kutni)
El-Hafız "El-Dıraye" kitabında bu hadis için Hasen dedi.
Zekât; ancak çoğalan mallara düşer. Çalışan ve yük
taşıyan hayvanlarda ise bu vasıf yoktur. Yemle beslenen hayvanlarda ise her
ne kadar bu vasıf varsa da masraflı oldukları için çoğalması yok hükmündedir.
Eğer yılın yarısı veyahut çoğunda sürüye yem
veriliyorsa, yılın hepsinde ona yem verilmiş gibi olup ona zekât düşmez.
Zira herhangi bir şeyin azı o şeyin çoğuna tâbidir.
Fakat yem vererek ticaret maksadıyla beslenip
yetiştirilen hayvanlara zekât düşer.
6-Zekât memuru malın en
iyisi ile en kötüsünü alamaz, orta durumda olanı alır.
Abdullah b. Muâviye el-Gadiri (r.a)'den Rasulullah
(s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
-"Üç şey vardır ki, bunları yapan kimse
imânın zevkini tatmıştır:
- Yalnız Allah'a ibâdet edip O'na hiç bir şeyi
ortak koşmayan kimse.
- Malının zekâtını tam ihlâs ve cömertlikle her
sene vaktinde veren kimse.
- Dişleri düşmüş yaşlı, uyuz, hasta ve cılız
hayvanı vermeyen kimsedir.
Belki bu kimse (zekâtını verirken) mallarının orta
durumunda olanlarından verir. Çünkü Allah, en hayırlısını istemediği gibi, en
kötüsünü de vermenizi emir buyurmamıştır."
(Ebu Davud, Taberâni, Bezzar)
7- Eğer nisap miktarında bir mala
sahip olan bir kimsenin eline yıl ortasında aynı maldan bir miktar daha
geçerse, yeni eline geçen malı da eskisine ekleyerek zekâtlarını birlikte
verir. Çünkü iki malın cinsleri aynı olunca onları biribirinden ayırt etmek
güç olduğu için her ele geçeni yeni bir yıla tâbi tutmak zor olur. Zaten
mala zekât düşmesi için üzerinden bir yıl geçmesi de kolaylık olsun diye
şart olmuştur.
|
|
GÜMÜŞ VE ALTİNİN ZEKATI
|
1 - Altın ve gümüş; ister külçe
halinde olsun, ister basılmış olsun, ister zinet eşyası olarak kullanılsın,
ister kap olsun, isterse de ticari bir gaye için biriktirilsin veya
biriktirilmesin, nisab miktarını doldurunca zekât farz olur.
Allah (c.c)şöyle buyurmuştur:
"Onlarki altın Ve gümüşü
biriktirir ve Allah yolunda harcamazlar. Bu yüzden, âkibetlerinin acı azâb
olduğunu onlara bildir. O gün ki bunların üzerleri cehennem ateşinde
kızdırılacak ve o kimsenin alınları ve böğürleri ve de sırtları bunlarla dağlanacak.
(Ve kendilerine denilecektir ki): İşte bu kendiniz için biriktirip
sakladıklarınızda. Artık saklayıp biriktirdiğiniz şeylerin acısını tadı
verin."
(Tevbe:
34-35)
Amr b. Şuayb'tan, 0 da
babasından, O da dedesinden rivayet etmiştir:
Kadının biri kolunda iki altın
bilezik olan kızı ile birlikte Rasulullah (s.a.s)'in yanına gelmiş.
Bilezikleri gören Rasulullah (s.a.s): "Bunların zekâtını veriyor musun?"
diye sorunca kadın: "Hayır" demiş. Rasulullah (s.a.s):
"Bunların yüzünden kıyamet gününde Allah'ın sana ateşten iki bilezik
takmasından memnun kalır mısın?" diye sormuş.
Ravi diyor ki: Bunun üzerine
kadın, bilezikleri çıkarıp Rasulullah (s.a.s)'in önüne bırakıvermiş ve:
"Bunlar Allah'ın ve Rasulullah'ındır" demiş (yâni; Allah yolunda
bunları infak etmiştir.)
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)’Sahih senedle.
Ümmü Seleme (r.a) şöyle
demiştir: "Altın bilezikler takardım da, Rasulullah (s.a.s)'e sordum:
"Ey Allah'ın Rasulü! Bu, kenze (biriktirilmiş mal) mıdır?" Bunun
üzerine RasuluUah (s.a.s) şöyle buyurdu "Zekâtı gerektiren nisap
miktarına ulaşmış olup ta, zekâtı verilmiş ise biriktirilmiş mal
değildir."
(Ebu Davud)’Hakim rivayet etti ve Sahih dedi.
2 - Ayrı ayrı nisapları noksan
olan altın ile gümüş kıymet itibarı ile birbirlerine katılırlar.
|
|
GÜMÜŞÜN ZEKATI
|
1- Gümüşün nisabı 200 dirhem
(yâni; 56l gr.)dir. İkiyüz dirhemden az olan gümüşe zekât yoktur.Rasululah
(s.a.s) şöyle buyurdu:
"Beş okkaya (yâni; 200
dirhemden az olan gümüşe) zekât yoktur."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
2- Eğer kişinin gümüşü 200 dirhem
olup üzerinden bir yıl geçerse ona beş dirhem zekât düşer.
Hz. Ali (r.a)'den Rasulullah
(s.a.s)’in şöyle buyurduğu rivayet edildi:
"Senin 200 dirhemin olup,
üzerinden de bir sene geçtimi, bu 200 dirhemde beş dirhem zekât
vardır."
(Ebu Davud) (Nevevi bu hadis için Sahih veya Hasen dedi.
3- Ebu Hanife'ye göre; gümüşün
200 dirhemden fazla olan miktarı kırk dirhemden az ise zekât yoktur. Ancak
ne zamanki kırk dirhem veyahut fazla olursa o zaman her kırk dirheme bir
dirhem zekât düşer.
Hz. Ali (r.a)'den Rasulullah
(s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edildi:
"Her kırk dirhemde bir
dirhem olmak üzere gümüşün zekâtını verin, yüz doksan dokuz dirheme kadar
bir şey vermeniz lâzım değildir. İkiyüz olunca, beş dirhem vermek
borcunuzdur."
(Ebu Davud, Ahmed)
İbni Kattan bu hadis için Sahih
dedi.
imam Muhammed ve İmam Yusuf'a
göre ise; ikiyüz dirhemden fazla olan miktara kırk dirhemden az da olsa,
mıktarına göre zekât düşer.
Hz- Ali (r.a)'den RasuluUah
(s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edildi:
'İkiyüz dirhemden fazla olan
miktar ise" miktarına göredir."
(Ebu Davud)
İbni Kattan bu hadis için Sahih dedi.
4 - Çoğu gümüş olan para, tamamı
gümüş olan paranın hükmündedir. Azı gümüş, çoğu başka madenlerin karışımı
olan paralar ise, eşya hükmünde olup değerinin nisaba ulaşması şarttır.
|
|
ALTININ ZEKATI
|
1-Altının nisabı 20 miskâl (yâni;
80,18 gr.)dir. 20 miskâldan az olan altına zekât düşmez. Ancak ne zamanki
yirmi miskâl olursa o zaman ona yarım miskâl zekât düşer. Bundan sonra her
dört miskâlde iki kırat zekât vardır.
Amr b. Şuayb (r.a)’den,
O"da babasından, O'da babasından Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu
rivayet edilmiştir:
"Gümüşün ikiyüz dirheminden
az olan miktarına zekât yoktur. Altının yirmi miskâlden az olan miktarına
da zekât yoktur. İkiyüz dirhem gümüş için beş dirhem gümüş, yirmi miskâl
altın için yarım miskâl altın zekât verilir."
(Ebu Ahmed İbn Zencevih rivayet etti.)Zayıf hadis.
Not: Her yedi miskâl on
dirhemdir.
Bir dirhem= 14 kırat, bir kırat= 0,20046 gr. bir
dirhem= 2,80644 gr. bir miskal= 4,0092 gr. bir miskal=20 kırattır.
2- İmam Ebu Hanife'ye göre;
yirmi miskâlden fazla olan miktarda, eğer o miktar dört miskâlden az olursa
zekât yoktur. Diğer iki imam ise dört miskâlden az da olsa, kırkta biri
zekât düşer demişlerdir. Bu mesele; (daha önce gümüşün zekâtı konsunda delilleriyle açıklandı.
|
|
TİCARET EŞYALARININ ZEKATI
|
1- Ticaret eşyası ne olursa
olsun, eğer değeri altın veya gümüşün nisaplarından birine ulaşırsa ona
zekât düşer.
Semure b. Cündüb (r.a) şöyle dedi:
"Rasulullah (s.a.s) ticaret mallarımızdan
zekât vermemizi emrederdi."
(Ebu Davud)
Ebu Zerr (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle
buyurduğu rivayet edildi:
"Devede devenin zekâtı, davarda davarın,
sığırda sığırın, elbiselik bez ve kumaşlarda da bez ve kumaş zekâtı
vardır."
(Dare Kutni)
Hakim rivayet etti ve Sahih dedi.
Amr b. Hamâs babasının şöyle
dediğini rivayet etti: "Çorbalık ve sadak (ok torbası) satarken Ömer
b. El-Hattab (r.a) yanımdan geçiyordu. Bana dedi ki:
"Bu malın zekâtını
ver." Dedim ki:
"Ey mü'minlerin emiri!
Bunda yemek yapılır." Ömer (r.a) dedi ki:
"Değerini biç ve ona göre
zekâtını ver."
(Ahmed, Dare Kutni, Abdürrezzak, İmam Şafii)
2-Ticaret eşyasına değer
biçilirken fakirlerin hakkını korumak için altın para ile gümüş paradan
fakirler için hangisi daha yararlı ise, onunla değer biçilir.
3-Ticaret malının kıymeti altın
ve gümüşün kıymetine ilâve edilir. (Yâni; altın, gümüş ve ticaret malının
kıymetleri toplamı, altın veya gümüşten birinin nisabına ulaşınca
zekâtlarını vermek farz olur.)
|
|
MADEN VE HAZİNELERİN ZEKATI
|
1- Altın, gümüş, demir, kurşun
veya bakır madenlerinden biri herhangi bir kimse tarafından öşür veya haraç
vergisine tâbi bir arazide bulunup çıkarılırsa, o madene beşte bir zekât
düşer.
Rasulullah (s.a.s) şöyle
buyurdu:
"Rıkâz, yâni; definede beşte bir olmak üzere zekât vardır."
(Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei)
2- Kişinin kendi evinde bulup
çıkardığı madenlere İmam Ebu Hanife'ye göre zekât düşmez. Fakat diğer iki
imama göre ise zekât düşer.
İmam Ebu Hanife: Maden, içinde
bulunduğu toprağın parçasıdır. Üzerinde ev inşa edilen toprakta ise islâm
devletinin bir hakkı yoktur. Fakat hazine öyle değildir. Zira hazine,
toprağın bir parçası olmayıp sonradan topağa gömülen bir şeydir. Onun için
kişinin evinde bulduğu madenlere zekât düşmez. Fakat kişinin kendi
tarlasında bulduğu madene zekât düşer. Çünkü üzerinde ev inşa edilmeyen
tarlada öşür ve haraç gibi devletin bir takım hakları vardır.
Diğer iki imam ise; yukarıda
geçen hadisin genelleşmesine dayanarak kişinin kendi evi ile bir başka
yerde bulduğu madenler arasında ayırım yapmamışlardır.
3- Hazineyi kişi ister kendi
evinde, ister tarlasın da, ister bir başka yerde bulup çıkarsın, her üç
imama göre de ona beşte bir zekât düşer.
Rasulullah (s.a.s) şöyle
buyurdu:
"Rikâz, yâni; definede
beşte bir olmak üzere zekât vardır."
(Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei)
Ancak, bulunan hazinenin
üzerinde Şehadet Kelimesi, İhlâs Sûresi ve benzeri gibi İslâm sikkesi
olduğunu gösteren bir belirti bulunuyorsa, bulunan hazine (lukata) yani
yerde bulunan mal hükmündedir.
4- Dağlarda bulunan değerli
taşlarda beşte bir zekât yoktur.
İkrime (r.a)'nun şöyle dediği rivayet edildi:
"Ticaret için kullanılmadığı zaman inci ve
zümrüt taşlarında zekât yoktur. Ticaret için kullanıldığında zekât
vardır."
(İbni Ebu Şeybe
Musannefinde rivayet etti.)
5- İmam Ebu Hanife ve İmam
Muhammed'e göre denizde bulunan değerli madenlerde ve süs eşyalarında zekât
yoktur. İmam Ebu Yusuf'a göre; inci ile anber gibi denizden çıkarılan her
çeşit süs eşyası zekâta tâbidir.
Çünkü; Ömer b. Abdülaziz, anberden beşte bir zekât
aldı.
(Abdurrezzek
"Musannefinde ve İbni Ebi Şeybe"Musannefinde rivayet ettiler).
İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'de:"Denizin
dibi fethedilmediği için dibinden çıkan şey altın veya gümüş dahi olsa
ganimet sayılmaz. ki beşte bir zekâta tâbi olsun.
Ömer b. Abdülaziz'in beşte bir zekât aldığı anber
ise denizin kenarında bulunmuştu. Karada bulunan anberin zekâta tâbi
olduğunu biz de kabul ediyoruz" demişlerdir.
|
|
EKİN VE MEYVELERİN ZEKATI
|
1 - İmam Ebu Hanife'ye göre;
yağmur veya akarsularla sulanan odun, kamış ve ottan başka, yerden biten
her ürüne ister az ister çok olsun onda bir zekât düşer.
Allah (c.c)şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve sizin
için yerden çıkardıklarımızın helâl ve temiz olanlarından Allah için
harcayın."
(Bakara: 267)
Câbir (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Doğal olarak akan sular ve yağmurla sulanan
ekinde tam öşür (onda bir zekât) verilir."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud,
Tirmizi, Nesei)
Ebu Yusuf ve Muhammede'e göre, bir yıl kalabilen
mahsuller, ister bir ölçekle ölçülebilen hurma gibi maddeler, ister
miktarının tespiti başka yollarla yapılan pamuk ve şeker pancarı gibi
maddeler olsun zekâta tâbidir. Fazla uğraştırmadan bir yıl kalamayan
sebzeler, meyveler ve bitkiler zekâta tâbi değildir.
Bir yıl kalabilen mahsuller ve beş vaşak (1000 kg)
dan az olmayan ürüne zekât düşer. Beş vaşak (1000 kg) dan az olan ürüne
zekât düşmez. Fazla uğraştırmadan bir yıl kalamayan sebzeler, meyveler ve
bitkiler için zekât yoktur.
Musa b. Talha (r.a) şöyle dedi:
-"Rasulullah (s.a.s) yeşilliklerden zekât
alınmasını nehyetti." (Dare Kutni)’Mürsel-Hasen hadis.
‘Bu hadisin senedleri zayıf
iseler de rivayetleri müteaddit oldukları için birbirini takviye ederler.
Ebu Said el-Hudri (r.a)'den
Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edildi:
"Beş vaşak (1000 kg)dan az
olan ekinde zekât yoktur."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
Bir vaşak = 60 sâ, bir sâ = 3244,8 gram.
Odun, kamış ve ota zekât düşmemesinin sebebine
gelince; çünkü bunların özel tarlalarda yetiştirilmesi âdet olmamıştır.
Hatta tarlaların bunlardan temizletilmesi âdettir. Şayet birisi herhangi
bir tarlasını bunları yetiştirmede kullanırsa, o zaman bunlara da zekât
düşer.
2 - Kova, dolap veyahut
hayvan sırtında taşınılan sularla sulanan ekinlerin zekâtı yirmide birdir.
Câbir (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Yağmur, nehir ve pınardan akan sularla
sulanan yahut (yalnız yağmur ile yetinip) sulamaya ihtiyaç göstermeyen
toprak mahsullerinde onda bir, hayvan veya başka bir vasıta ile
sulananlarda ise yirmide bir nisbetinde zekât vardır."
(Buhari, Müslim, Ebu
Davud, Tirmizi, Nesei)
3-Öşür arazisinden çıkarıldığı zaman az olsun çok olsun
aldan da onda bir zekât alınır.
Abdullah b. Amr (b. el-As) (r.a), Rasulullah
(s.a.s)'in baldan onda bir nispetinde zekât aldığını rivayet etmiştir.
(Ebu Davud, Tirmizi,Nesei,
İbni Mace)’Zayıf hadis
Öşüre tâbi olan toprak ürünlerinin hiç birinde
işçi, öküz ve saire ücreti gibi masrafları hesap edilmez. Zira; Rasulullah
(s.a.s) sulama masrafı olduğu zaman zekât miktarının onda birden yirmide
bire düştüğünü bildirmiştir. Eğer biz bu gibi masrafları da hesaba
katarsak, o zaman zekât miktarının daha da aşağıya düşeceğinden nassa
muhalefet etmiş oluruz.
Ekinlerin zekâtı hasad zamanında, meyvelerin
zekâtı ise toplandıktan sonra verilir.
Allah (c.c)şöyle buyuruyor:
"Ekinlerin zekâtını hasat
zamanında verin. İsraf da yapmayan. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez."
(En'am: 141)
|
|
ZEKAT KİMLERE VERİLİR
|
Zekât; yalnızca aşağıdaki âyeti
kerimede zikredilen sekiz sınıfa verilir.
Allah (c.c)şöyle buyuruyor:
"Sadakalar (zekât) Allah'tan bir farz olarak
yalnız fakirlere, miskinlere, zekâtın toplanması için çalışan memurlara,
Müellefe-i Kuiûba, borçlu lara, efendisine bir miktar para vermek üzere
azad edilmesini isteyen kölelere, Allah yolunda olanlara ve yolda kalanlara
verilir. Şüphesiz Allah, Alim'dir, Hâkim'dir."
(Tevbe: 6)
Adamın biri, Rasulullah (s.a.s)'e gelip kendisi ne
zekâttan bir miktar verilmesini istedi. Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Allah (c.c) zekâtların taksimi hususunda
peygamberin de, başka birinin de hükmüne razı olmamış, hükmünü kendisi
vermiştir. Ve (verilen bakımından) zekâtı sekiz kısma ayırmıştır. Eğer bu
kısımlarından birine giriyorsan sana hakkını veririm."
(Ebu Davud)
Kendilerine Zekât Verilenler Sırasıyla Şunlardır:
- Fakirler: Ellerinde nisap miktarı kadar
mal bulunmayan kimselerdir.
- Miskin: Hiçbir
şeye mâlik olmayan kimsedir.
- Zekâtın Toplanması İçin Çalışanlar: Yaptığı iş ölçüsünde kendisine zekât verilir.
- Müellefe-i Kulub:
Müslümanlığı yeni kabul edip, islâma henüz ısınmamış olan, yahut mensup
bulunduğu topluluğun mümtaz bir şahsiyeti olup, kendisine zekât vermek
suretiyle, mensup bulunduğu topluluğun da islâmı kabul etmeleri umulan,
veyahut kendilerine zekât vermek suretiyle, bâzı kötülüklerinin önlenmesi
ümid e-dilen kimselerdir. İslâm, ilk günlerinde bunları zekât verilen
sınıftan saymıştır. Fakat islâm kuvvet bulunca, Hz. Ömer (r.a) bunu tatbik
etmemiştir. Bu sınıfa zekât vermekte, siyasi bir düşünce rol oynadığı
anlaşılmaktadır. Bunun için şartların değişmesi ile bu politik düşüncenin
mânasının kalmadığını düşünen Hz. Ömer (r.a) bu sınıfa zekât vermeyi
tatbikattan kaldırmıştır.
Kölelikten Kurtulmak İsteyen Kimse: Efendisinin
kendisiyle kitabet akdini yaptığı köledir. Bu köleye, efendisine olan borç
taksitlerini ödeyebilmesi için zekâttan yardım edilir.
Borçlu: Borçlarından
fazla malı nisaba ulaşamayan kimsedir.
Ebu Said (r.a)'den; "Rasulullah (s.a.s)'in
zamanında bir adam, satın aldığı meyvelerde, büyük bir zarara uğramış ve
borçlanmıştı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s):
"Bu adama zekât verin" buyurdu.
İnsanların bir Hışmı zekâtlarını buna verdiler. Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.s) bu adamın alacaklılarına:
"Bulduklarınızı alınız. Bundan başka bir hakkınız
yoktur. (Yâni; bakiye alacağınızı bağışlayın)" buyurdu.
(Tirmizi Sahih senedle
rivayet etti.)
|
|
ZEKAT KİMLERE VERİLMEZ
|
1 - Zekat; fakir de olsa,
müslüman olmayan kimseye verilemez. Diğer sadakalar ise müslüman olmayan kimselere de
verilebilir.
Rasulullah (s.a.s) Muaz b. Cebel
(r.a)’yü Yemen’e gönderirken O’na:
- “Onu (yani; zekatı) onların
zenginlerinden al ve onların fakirlerine ver” buyurmuştur:
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Maçe)
Bu hadisten; müslüman olmayan
fakire zekatı vermenin caiz olmadığı manası çıkar. Çünkü hadisteki birinci
zamir nasıl müslümanlara ait ise, ikinci zamirin de aynı merciye ait olması
gerekir.
Sadakaların müslüman olmayan
kimselere de verilebilmesinin delili ise şu hadistir:
Rasulullah (s.a.s) şöyle
buyurdu:
“Bütün dinlerin mensuplarına
sadaka verin.”
(İbni Ebi Şeybe Mürsel olarak rivayet etti.)
2- Zekat ile cami yaptırılamaz ve ölülere
kefen alınamaz. Zira zekatta temlik şarttır. Yani; zekat veren kimsenin,
verdiği kimseye, zekat olarak verdiği şeyi temlik etmesi gerekir. Cami ile
ölü, zekata malik olamazlar.
3- Zekat ile herhangi bir ölünün
borcu da ödenemez. Çünkü başkasının borcunda ödenen şey hele eğer o başkası
ölmüş ise ona temlik edilmiş olamaz. Aynı sebebe binaen zekat ile köle de
satın alınıp azatlanamaz.
4 - Zekat, zengin olan kimseye de
verilemez. Abdullah b. Amr (r.a)’den Rasulullah (s.a.s)’in şöyle buyurduğu
rivayet edildi:’
“Sadaka (zekat) zengine ve
çalışabilecek güçte olana helal değildir.”
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
Tirmizi bu hadis için Haşen dedi.
5- Kişi, zekatını anne ve
babaları ile çocuk ve torunlarına veremez. Çünkü anne ve babalarla çocuklar
arasında menfaatler müşterektir. Aynı sebebe binaen kişi zekatını karısına
da veremez. Kadın da kocasına veremez. Diğer iki imama göre ise; kadın,
zekatını kocasına verebilir. Bu konudaki delilleri şudur:
İbni Mes’ud (r.a)’nun hanımı İbn
Mes’ud (r.a)’ya sadaka verip veremeyeceğini Rasulullah (s.a.s)’e sordu.
Rasulullah (s.a.s) ise: “Sana
hem sadaka verdiğin ve hemde akrabalık hakkını gözettiğin için iki ecir
vardır”buyurdu.
(Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
İmam Ebu Hanife, bu hadisin
zekat için değil zekat dışındaki sadakalar için geçerli olacağını
söylemiştir.
6- Zekat, Haşimilere de verilemez.
Ebu Hureyre (r.a)’nurî şöyle
dediği rivayet edildi:
“Hz. Hasan b. Ali (r.a) zekat
hurmalarından bir hurma alıp, ağzına koymuştu. Rasulullah (s.a.s) “Sakın,
sakın^ at!” buyurdu. Sonra:
“Bizim’, zekat malından
yemediğimizin farkına varmadın mı? Bunu bilmiyor musun?” dedi.”
(Buhari, Müslim)
Enes (r.a)’den; Rasulullah
(s.a.s)’in, yolda giderken bir kuru hurmaya rastladığı ve şöyle buyurduğu
rivayet edildi:
“Zekat malından olmak ihtimali
olmasaydı, bu kuru hurmayı alıp yerdim.”
(Müslim, Ebu Davud)
Haşimiler; Hz. Ali, Hz. Abbas,
Cafer, Akiyl ve Haris b. Abdulmuttalib’in soyundan olan kimselerdir.
Yezid b. Hayyan’dan Rasulullah
(s.a.s)’in şöyle buyurduğu rivayet edildi:
“Dikkat edin ey cemaat! Ben
ancak bir insanım. Rabbimin Rasulü gelip te ona icabet etmem yakındır. Ben
size iki ağır yük bırakıyorum. Bunların birincisi, içinde doğru yol ve nûr
bulunan Kitabullah’tır. Kitabullah’ı alın ve O’na sarılın.” Sonra Kur’an’a
sarılmaları için insanları teşvik etti. “Bir de Ehl-i Beyti bırakıyorum.
Ehl-i Beytim hakkında size Allah’ı hatırlatırım. Ehli Beytim hakkında size
Allah’ı hatırlatırım” buyurdu. Hüseyin O’na:
“Ya Zeyd! Rasulullah’m Ehl-i
Beyti kimlerdir? O’ nun kadınları da O’nun Ehl-i Beytinden değiller mi?”
dedi. Zeyd:
“Rasulullah’ m kadınları da
O’nun Ehl-i Bey tindendirler. Ve lakin O’nun asıl Ehl-i Beyti, kendisinden
sonra, zekat almaları haram olanlardır” dedi. Hüseyin:
“Peki onlar kimlerdir?” diye
sorunca Zeyd:
“Onlar, Ali’nin soyu, Akil’in
soyu, Cafer’in soyu ve Abbas’in soyudur” dedi. Hüseyin tekrar:
“Bunların hepsine zekat almak
haram kılınmış mıdır?” dedi. Zeyd’de:
-“Evet” dedi.
(Müslim)
‘ Haşimilerin azatladığı köleler
de Haşimi sayılmaktadırlar.
Çünkü rivayet olunmaktadır ki,
Rasulullah (s.a.s) Beni Mahzum Kabilesinin zekatını tahsil etmek üzere bir
adamı göndermişti. Bu adam Ebu Rafi’ye:
“Bana arkadaşlık et. Sen de bir
miktar alırsın” dedi. Ebu Rafi:
“Gidip Rasulullah (s.a.s)’e
sorayım” cevabını verdi. Gelip sorunca Rasulullah (s.a.s) kendisine:
“Bir kavmin azadlısı onlardan
sayılır, bize zekat helal değildir” buyurdu.
(Ebu Davud, Ahmed, Tirmizi)
Tirmizi bu hadis için Sahih dedi.
7 - Hangi maldan olursa olsun nisap
miktarına sahip olan kimseye zekat verilemez. Çünkü nisaba sahip olan kimse
şeriatta zengin sayılır. Ancak sahip olduğu nisabın zaruri ihtiyaçlarından
fazla olması şarttır.
Not: Nisab Miktarı: Bir malın
zekatını verebilmek için, o malın ulaşması gereken miktar veya değer.
8 - İmam Ebu Hanife ile İmam
Muhammad’e göre, eğer bir kimse zekatını fakir sandığı bir kimseye
verdikten sonra o kimsenin zengin veya Haşimi olduğunu, ya da müslüman
olmadığı veyahud karanlıkta zekatını bir kimseye verdikten sonra o kimsenin
kendisinin babası veya oğlu olduğu anlaşılırsa, zekatını bir daha vermesi
gerekmez.
İmam Ebu Yusuf ise; bir daha
vermesi gerekir, demiştir. Zira, yanılmış olduğu kesin olarak
anlaşılmaktadır. Necis bir kaptan abdest aldıktan veyahut necis bir elbise
içinde namaz kıldıktan sonra, abdest aldığı kabın veyahut içinde namaz
kıldığı elbisenin necis olduğunu öğrenen kimsenin nasıl bir daha namaz
kılması gerekiyorsa, bu kimsenin de zekatını bir daha vermesi gerekir.
İmam Ebu Hanife ile İmam
Muhammed’in delili de Maan b. Yezid’in hadisidir. Yezid, fakirlere dağıtmak
üzere bir miktar altını birisine bırakmış ve bunu öğrenen oğlu Maan gidip
altınları adamdan almıştır. Yezid, altınları oğlu Maan’in yanında görünce:
“Oğlum! Ben sana verilsin,
dememiştim” diye altınları Maan’dan geri almak istemiş ve bunun üzerine
Rasulullah (s.a.s)’e müracaat etmişlerdi. Rasulullah’da:
“Ey Yezid! Niyet ettiğin sadaka
sevabı sana hasıl olmuştur. Ve Ey Maan! Senin de aldığın para senin
olmuştur” diye cevap vermişti.
(Buhari)
9 - Her yerin zekatı aynı yerin
fakirlerine verilir. Zira hem yukarıda geçen Muaz b. Cebel’in hadisinde
emredildigi gibi, eğer aynı yerin fakirlerine verilirse ayrıca komşuluk
hakkı da gözetilmiş olur. Ancak, eğer zekat sahibinin muhtaç olan
akrabaları başka yerlerde oturur veyahut başka yerlerin fakirler daha
muhtaç olursa, o zaman zekatın o fakirlere verilmesinde bir sakınca yoktur.
Zira bu durumda zekatını nakleden kimse akrabalık hakkını gözetmiş ya da
daha muhtaç olan fakirlere yardım etmiş olur. Şayet hiçbir sebep yokken
zekat nakledilrse, mekruh olmakla beraber caizdir. Çünkü ayette sabittir ki
yalnız bir yerin fakirleri değil, bütün fakirler zekata müstahaktırlar.
|
|
FITIR SADAKASI
|
Fıtır Sadakasının Hükmü: Mesken, elbise ve ev eşyası
gibi zaruri ihtiyaçlar dışında, nisap miktarında malı bulunan hür veya
köle, çocuk veya büyük, kadın veya erkek her müslümana fıtır sadakası
vaciptir.
İbni Ömer (r.a)’den: “Rasulullah
(s.a.s) kuru hurmadan veya arpadan bir sa olarak müslümanların hür olanına,
kölesine, erkeğine ve kadınına, büyüğüne ve küçüğüne fıtır sadakasını farz
kılmış ve insanlar namaza çıkmadan önce verilmesini emretmiştir.”
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
Fıtır sadakasının vacip
olabilmesi için nisab miktarı veya daha fazla mala sahib olunmasının
gerektiği nin delili ise:
Rasulullah (s.a.s) şöyle
buyurdu:
“Sadaka, ancak zenginlik sırtından olur.”
(Buhari, Ahmed)
Kişi küçük çocuklarının ve kölelerinin fitrelerini
vermekle sorumludur. Zira, küçük çocuklarla köleler kişinin velayeti
altındadır. Fakat karısının ve büyük çocuklarının fitrelerini vermekle
sorumlu değildir. Çünkü erkeğin, karısı üzerindeki velayeti tam olmadığı
gibi, büyük çocuklar üzerinde de hiç bir velayet hakkı yok tur. Fakat karısının
ve büyük çocuklarının fıtır sada kasını vermesi caiz ve müstehaptır.
|
|
FITIR SADAKASININ MİKTARI
|
Fitre; buğdaydan, buğday unundan yarım
sa (520 dirhem), arpadan, kuru hurmadan ve kuru üzümden de bir sa (1040
dirhem) olarak verilir.
Not: Bir sa’nın ağırlığı =
1040 dirhemdir. Dirhem örfi esas olarak alınırsa bir sa = 3,334 kg olur.
Bu, fakirler için daha uygundur. Dirhem, şer’i esas ölçü olarak alınırsa
bir sa = 2,920 kg olur.
Hasan (r.a)’dan:
İbni Abbas (r.a) Ramazanın sonunda, Basra’da minbere
çıkıp, insanlara hutbe irad etti ve şöyle dedi:
“Orucunuzun sadasını (yani; fıtır sadasım)
veriniz.” Bunun üzerine, insanların bunu bilmediğini farzderek, İbni Abbas
(r.a):
“Aranızda Medineli kim var?” diye sordu ve “kalkıp
din kardeşlerinize öğretiniz” dedi. Rasulullah (s.a.s) Fıtır Sadakası ya
kuru hurmadan, yahut arpadan bir sa veyahut buğdaydan yarım sa olarak; hür,
köle, erkek, dişi, küçük ve büyük her müslümana farz kıldı.
Hz. Ali (r.a) gelince fiyatların ucuzladığını
gördü ve şöyle dedi:
“Allah, size bolluk vermiş, fakat her yiyecekten
tam bir sa verseydiniz daha iyi olurdu.” .
(Ebu DaVud, Nesei)’Mürsel
hadis.
İbni Ömer (r.a)’dan: “Rasulullah (s.a.s) kuru
hurmadan veya arpadan bir sa olarak müslümanların hür olanına, kölesine,
erkeğine ve kadınına, büyüğüne ve küçüğüne Fıtır Sadakasını farz kılmıştır.
Fakat insanlar yarım sa buğdayı bir sa hurmaya eşit tuttular.”
(Buhari)
İbni Abbas (r.a)’den: Rasulullah (s.a.s) Mekke’ye
halka şunu duyurması için bir adam gönderdi:
”Fıtır Sadakasının buğdaydan iki mud (yarım sa)
arpa ve hurmadan ise bir sa verilmesi hak ve vaciptir.”
(Hakim rivayet etti ve Sahih dedi)
|
|
FITIR SADAKASI NE ZAMAN VACİP OLUR
|
1- Fıtır Sadakası bayram günü
fecrin sökmesiyle vacip olur. Bayram günü bayram namazına gitmezden önce
vermek müstehaptır. İbni Ömer (r.a)’den: “Rasulullah (s.a.s) Fıtır Sada
kasının, insanlar namaza çıkmadan önce verilmesini emretti
(Buhari, Müslim)
2- Fıtır sadakasının bayram
gününden önce verilmesi caizdir.
Buhari’de şöyle bir rivayet
vardır: “İnsanlar Fıtır Sadakasını bayramdan bir ve iki gün önce
verirlerdi.”
3- Fıtır Sadakası bayramdan önce
veya bayramda verilmezse; vacipliği kalkmaz, bayramdan sonra verilmesi
gerekir.
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.