Peygamberimizin Yüce Ahlaki - Şefkati,

FAKİR HIRSIZ 

Medine'de kıtlık yaşanmaktadır. Aç bir Müslüman bir bahçeye girerek ağaçlardan hurma toplar ve yer. Fakat bahçe sahibi tarafından yakalanır. Dövülür ve yediği hurmalara karşılık olarak elbiselerine el konulur. Sonra da fakir hırsız, yanında kendini döven ve soyan bahçe sahibi olduğu halde Hz. Muhammed (asv)'in yanına gelir. Fakir hırsız gördüğü davranıştan ötürü bahçe sahibini şikâyet eder. Hz. Muhammed (asv) her ikisini de dikkatle dinledikten sonra bahçe sahibine döner:
"O cahildi, sen ona öğretmeliydin; o açtı, sen onu doyurmalıydın."
Bahçe sahibi önce fakir hırsızın elbiselerini iade eder, sonra da ona attığı dayağa bedel olarak kendi ambarından yüz seksen kilo buğday verir. [1]

DÜŞMANA YARDIM

Mekke'nin tahıl ihtiyacının bütününü karşılayan Hamame isimli bir kabile reisi Müslüman olur. Ve Mekke'ye tahıl satışını durdurur. Aniden açlık tehlikesiyle yüz yüze kalan Mekke'li putperestler önce Hamame'ye başvururlar. Fakat sonuç olumsuzdur. Bunun üzerine, son çare olarak Hz. Muhammed (asv)'e bir elçi heyeti gönderirler.
"Eğer senden de bir çare bulamazsak, hepimiz açlıktan kırılırız." derler.
O, Mekkelilerin üç yıl boyunca kendiyle beraber bütün Müslümanlara bir tek buğday tanesi bile vermediklerini hatırına getirmez. Müslüman arkadaşlarıyla beraber kendisine sadece "Rabbim Allah'tır." dedikleri için, vatanlarında hayat hakkı tanımayıp, göç etmek zorunda bıraktıklarını düşünmez. Kendisini defalarca öldürmeye kastettiklerini dikkate almaz. Defalarca ordu düzüp Medine'ye yürüdüklerini unutur. Unutur ve Hamame'ye emreder, Mekke yeniden tahılına kavuşur.[2]

CANINA AZAP ETMESİN

Yaşlı birinin develeri üzerindeki iki oğlunun arasında yaya olarak Kâbe’ye gittiğini görür. Sebebini sorar. Öğrenir ki bu yaşlı adamın bir adağıdır. Fakat güçlükle yol alabilmektedir. Kendisine haber gönderir.

"Allah bu kişinin kendi canına azab etmesine muhtaç değildir. Söyleyin ona bir deveye binsin."[3] 

TAİF AÇ KALINCA

Mahmud Efendi Hazretlerinin Ödül Merasimine Katilan Alimlerin Listesi


Hz. Mehdi (Aleyhi’r-Rıdvan)´ ın Zuhuru


 
-Abdullah (Radnjallahu Anh)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resulullah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Dünyadan ancak bir gün kalsabile, elbette Allah o günü uzatacak ve neticede benim Ehl-i Beyt imden; adıadıma, babasının adı babamın adına uyan bir kişi gönderecektir ki o, yeryüzüzulüm ve haksızlıkla doldurulduğu gibi, onu adalet ve doğrulukladolduracaktır.” (Ebu Davud, Mehdi:1 , No:4282, 2/508-509, Ahmed ibni Hanbel,el-Müsned, No:773, 2/223, Tirmizi Fiten 52, No2230, 4/505, Taberani el-Mu ‘cemu‘l-Kebir, No:1 0208, 10213-10230, 10/131-137, Ebu Nu ‘aym, Hılyetü ‘l-Evliya,No:291 , 5/75, lbni Ebi ,Seybe, el-Musannef, No.37636, 37637, 7/513)

- Ummü Seleme (Radıyallahu Anha)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifteResulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Mehdi, benim Ehl-iBeyt’imdendir, Fatıma evladımdandır!” (Ebu Davud, Mehdi, No:4284, 2/509, lbniMace, Fiten:34, No:4086, 2/1368, Hakim, el-Müstedrek, Fil en:3 79-3 80, No:8671-72,4/600)

Münavi (Rahimehullah)ın beyanı vechile; “Abbasoğullarındandır”şeklinde gelendiğer bazı rivayetler, bununla çelişmez. Zira Fatıma evladından gelecekse de,Abbasoğullarının bir batınıyla bir noktada birleşip, ondan bir şube olmasımümkündür. (Feyzu ‘l-Kadir, No:9247, 9242, 6/360-361)

-Ebu Said el-Hudri (Radıyallahu Anh)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifteResulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Mehdi ben(imneslim)dendir. Alnı (başının ön kısmı) açıktır (saçsızdır veya alnı geniştir).Burnu ince ve uzun olup, ortası hafif çıkıntılıdır.
0, zulüm ve haksızlıkla doldurulmuş olan yeryüzünü adaletle dolduracaktır veyedi sene hükümranlık sürecektir.” (Ebu Davud, Mehdi:1, No:4285, 2/509- 510,Hakim, el-Müstedrek, Fiten:378, No:8670, 4/600, Nu ‘aym ibni Hammad, Kitabü‘l-Fiten, No:1063, 1/364)

Münavi (Rahimehullah)ın beyanına göre; bir rivayette sekiz, başka birrivayette, dokuz sene malik olacaktır.

-Ali ibni Ebi Talib (Radıyallahu Anh)dan rivayet edilen bir eserde o şöylebuyurmuştur:

“Mehdi’nin doğumu Medine’de olacaktır. Resulullah (Sallallahu Aleyhi veSellem)in Ehl-i Beyt’indendir. Resulullah (Sallalahu Aleyhi ve Sellem), onunhakkında şöyle buyurmuştur): ‘Adı benim adım, babasının adı babamın adıdır’.Hicret yeri Beyt-i Mukaddes’dir. Sık sakallıdır, gözleri sürmelidir, parlakdişlidir, yüzünde bir ben vardır.

Alnı açıktır, bunu ince ve uzun olup, ortası hafif çıkıntılıdır. OmuzundaResulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in alameti vardır. Resulullah(Sallallahu Aleyhive Sellem)in, tüylü yünden mamul, siyah ve dört köşelisancağıyla çıkacaktır. 0 sancakta bir köşe vardır ki, Resulullah SallallahuAleyhi ve Sellem)in vefatından beri neşredilmemiş ve Mehdi çıkıncaya kadar daaçılmayacaktır.

Allah-u Teala ona, üçbin melekle yardım edecektir ki onlar, kendilerine karşıgelenlerin yüzlerine ve arkalarına vuracaklardır. Allah onu, otuzla kırk arasıbir yaşta gönderecektir.” (Nu’aym ibni Hammad, Kitabü’l-Fiten, No:1073, 1/366,Münavi, Feyzu’l-Kadir, No:9244, 6/362, Azimabadi, Avnü’l-ma’büd, No:4265,11/375, Suyuti , el-Havi li’l-fetava:2/147)

- Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in ailesi Ümmü Seleme (RadıyallahuAnha)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resulullah (Sallallahu Aleyhi veSellem) şöyle buyurmuştur: “Bir halifenin ölümü sırasında kargaşa vuku bulacak,Medine ehlinden biri (olan Mehdi; emirlik makamını almak istemediğinden yahutmeydana gelen fitneden korktuğu için) Mekke’ye kaçacak (çünkü orası, kendisinesığınanların güvende oldukları yerdir).


Esma'ul Hüsna 41. İsm-i Şerif

 
 

MEKKE'NİN FETHİ



Peygamberimizin Mekke-i Mükerreme'yi fethi (630)
Mekkenin Fethi Nasıl oldu.
Mekke Fethi hazırlıkları
Mekke fethi detaylı anlatım
اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَرَآدُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ قُلْ رَبّ۪يٓ اَعْلَمُ مَنْ جَآءَ بِالْهُدٰى وَمَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿﴾
“Kur’an’ı(n tilavetini, tebliğini ve gereğince davranmayı) sana farz kılan Allah, şüphesiz seni dönülecek bir yere (Mekke’ye) döndürecektir. De ki, “Rabbim hidayetle geleni ve apaçık bir sapıklık içinde olanı daha iyi bilir.”
(el-Kasas, 28/85)
 
اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُب۪ينًاۙ ﴿﴾ لِيَغْفِرَ لَكَ اللّٰهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَاَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًاۙ ﴿﴾ وَيَنْصُرَكَ اللّٰهُ نَصْرًا عَز۪يزًا

"Biz, muhakkak sana, apaşikâr bir fetih yolu açtık. (Bu), geçmiş ve gelecek günahını, Allah'ın bağışlaması, senin üzerindeki nimetini tamamlaması, böylece seni doğru yola iletmesi içindir. Ve Allah'ın, sana çok şerefli bir muzafferiyetle yardım etmesi içindir"
(Fetih, 48/1-3)
Mekke:
Yeryüzünde tevhidin timsâli ilk mâbed olan Kâbe'nin bulunduğu şehir. O Kâbe ki, "Çok mübarek ve âlemlere hidâyet olan Beyt'tir." Mübârekiyeti ve hidayete vesile oluşu Tevhid-i İlâhî'nin mücessem bir delili olmasından ileri gelmektedir. İlk banisi, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem (s.a.v.)’dir. Zamanla kaybolan ancak temelleri baki kalan Kâbe’yi daha sonra Hz. İbrahim, oğlu Hz. İsmail yeniden inşa etmişlerdir.
Yeryüzünün bu en şerefli ve en faziletli binası, tevhid inancından uzak yaşayan, hattâ bu inancı var güçleriyle ortadan kaldırmaya, müntesiplerini yok etmeye çalışan Kureyş müşriklerinin eline geçmişti. Ne yazık ki onlar tevhidin sembolü olan Kâbe-i Muazzama’nın içi ve etrafını putlarla doldurmuşlardı. Müşrikler, burada her türlü rezaleti irtikap ediyorlardı.

Gayretullah'a dokunan, Hz. Âdem (s.a.v.) ile Hz. İbrahim'in ruhaniyetlerini rencide eden ve bütün Müslümanların kalb ve vicdanlarını derinden sızlatan bu durumun bir an evvel ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bu mübarek mabedin ve Mekke'nin bir an evvel müşriklerden temizlenmesi gerekiyordu. Hz. Fahr-i Âlem Efendimiz, bunu düşünüyor, bu maksadının tahakkuku için bir yol arıyordu. Ancak imkânlar buna elvermemişti; çünkü Müslümanlar henüz az ve zaîf bir durumda bulunuyorlardı. Peygamber Efendimiz, bu gayesinin tahakkuku için Cenâb-ı Hakk'ın müsait şartlar ihsan etmesini sabırla bekliyordu.


Nihayet, Hicret'in 8. yılında İslâm olanca haşmetiyle etrafa yayılmıştı. Bir taraftan İslâm'ın en amansız düşmanlarından biri olan Hayber ve civar Yahudileri tabiiyet altına alınmış, bir taraftan en büyük bir fetih ve zafer olan Hudeybiye Anlaşması yapılmış ve yine bir başka taraftan o zamanın koskocaman Bizans İmparatorluğuna Mûte Harbi’yle gözdağı verilmişti. Bütün bunlar, İslâm'ın ve Müslümanların, önüne geçilmesi imkânsız, büyük bir kuvvet hâlini almış olduğunu ortaya k