Esma'ul Hüsna 52. İsm-i Şerif
A´dan Z´ye… ا´den ي´ye… Beşikten mezara kadar öğrenilmesi gereken, kadın-erkek tüm Müslümanlara farz olan ve sonu Cennete varan bir yoldur İlim✦Amel✦İhlas
Kuru Lâfla Müslümanlık Olmaz - Mehmed Şevket Eygi

Hulefa-i
Râşidîn devrinden sonra tarihte görülmüş en başarılı İslam devleti uygulaması
Osmanlıdır. Osmanlı devleti Tanzimat’a kadar bir din devleti olmuştur.
Tanzimat’tan sonra devlet dini uygulaması başlamıştır.
Osmanlı
batıncaya kadar İslama bağlı ve saygılı olmuştur.
Türkiye
cumhuriyeti gerçek mânada laik değildir, devlet dini sistemini uygulamaktadır.
Osmanlının aksine Kemalist rejim İslamla ve Müslümanlarla savaşmıştır.
İslamda din
devlet ayırımı yoktur. İslamın dünya sistemine devlet demeye bile lüzum yoktur.
İslam denilince devlet de içindedir.
Dünyadaki ve
yurt içindeki İslam karşıtı güçler, İslamı ve Müslümanları büsbütün
kazıyamadıkları için dini tahrif etmeye; Şeriatsız, fıkıhsız, cihadsız,
Ümmetsiz, İmametsiz, tesettürsüz light ve ılımlı beşerî bir İslam türetmeye
çalışıyor.
Musalli
Müslümanlar değil, musalla Müslümanları yetiştirmek için çabalıyorlar.
Yine
Müslümanlık ve Müslümanlar olsun ama Kur’an hükümleri hayata uygulanmasın.
Yeni, suya
sabuna dokunmaz, devlet işlerine karışmaz, bir tür ideoloji veya hümanizma
şeklindeki sulandırılmış İslamı, İslam düşmanları da kabul ediyor.
Adı
Müslüman, İslamlıkla pek ilgisi yok. Ölünce cenazesi camiye getiriliyor ve
musalla taşına konup namazı kılınıyor. Dinsizlerin buna itirazı yoktur. Zaten
iki dinli, iki kimlikli Kriptoların da cenaze namazları kılınmıyor mu?
İslam ve
Müslüman düşmanlarının en sevmedikleri, en korktukları, en nefret ettikleri şey
Ehl-i Sünnet İslamlığıdır.
Ehl-i Sünnet
İslamlığında sahih itikat vardır… Kur’ana uymak vardır… Sünnete uymak vardır…
Şeriata uymak vardır… İslam ahlakına uymak vardır… Muhalifler bunları kabul
etmez.
Ehl-i Sünnet
İslamlığında Ümmet birliği ve İmamet kavramı vardır…
İşlerin
istişare ile görülmesi vardır.
Cihad fi
sebilillah vardır.
Tesettür
vardır.
Riba yasağı
vardır.
Helaller
haramlar vardır.
Ehl-i Sünnet
İslamlığında aklın büyük yeri vardır, aklı olmayanın dini yoktur ama akıl din
kaynağı değildir, dini anlamak için vasıta ve alettir.
Ehl-i Sünnet
İslamlığında edille-i erbaa vardır.
Ehl-i sünnet
İslamlığında, insanların yaptığı bütün işler ef’al-i mükellefîn denilen
ölçülerle ölçülür.
Ehl-i Sünnet
İslamlığında din devlet, din dünya ayırımı yoktur.
İşte bu
sebepler dolayısıyla ehl-i küfür ve ehl-i nifak, Ehl-i Sünnet ve Cemaat
İslamlığından nefret eder.
Ehl-i Sünnet
İslamlığını hangi müesseseler öğretir, hayata uygular?
Bunların
birincisi İslam Medreseleridir. Onlar, Müslüman halkı aydınlatan, uyaran,
bilgilendiren, mânen kontrol eden icazetli ve râsih ulema ve fukaha yetiştirir.
İkincisi:
Tevhidî eğitim veren İslam mektepleridir. Onlarda her sabah icazetli ulema ve
fukaha din ve Kur’an dersi okutur… Vakit namazları okul camiinde, bütün
öğrencilerin katılımıyla, okul imamının ardında cemaatle eda olunur. İslam
mekteplerinde Kur’an, Sünnet, Sevad-ı Âzam İslamlığını okutulur. İslam
Mekteplerinde karma eğitim yapılmaz.
Üçüncüsü:
Şeriata ve dinin zahir hükümlerine sımsıkı bağlı olmak şartıyla tasavvuf
tarikatlarıdır.
Dördüncüsü:
Müslüman aile sistemidir, âile terbiyesidir.
Beşincisi:
İş, ticaret, sanayi, finans hayatını kontrol eden loncalar, ahîlik teşkilatı ve
fütüvvet ahlakıdır.
Altıncısı:
Ümmet teşkilatıdır, Ümmet Şûra Meclisidir, Ümmet Fetva Heyetidir, Ümmet Âqiller
ve Âyan Meclisidir.
Münkirler ve
münafıklar İslam medreselerinden, tasavvuf tarikatlarından, İslam
mekteplerinden, fütüvvet ahlakından ve İslam ailesinden nefret eder.
Onlar,
Feminizmi alet ederek İslam ailesini yıkmaya çalışır.
Onlar, Ehl-i
Sünnet Müslümanlığını yıkmak için, zamanımızda üç yüzden fazla muhkem ayetin
hükümleri geçerli değildir diyen Fazlurrahman’ın sapık Tarihsellik mezhebini
yaymaya çalışır.
Onlar
Şeriatın ve Ehl-i Sünnet’in ikinci ana kaynağı olan Sünneti yıkmaya çalışır,
Peygamberimizin sahih hadîslerini, AB standart ve normlarına göre ayıklar.
Onlar
Allahın koyduğu kesin hükümlerin bir kısmını kabul eder, bir kısmını reddeder.
Onlar
icabında İslam bayraklarını dalgalandırarak dini içinden yıkar.
Evet lafla,
kuru edebiyatla Müslümanlık olmaz… Müslüman Allaha, Kur’ana, Peygambere,
İslama, Şeriata, İslam ahlakına bağlı olacaktır. Ümmete ve İmamete bağlı
olacaktır. Sünnet ve Sevad-ı Âzam dairesi içinde olacaktır. Dinden hiçbir
tâviz=ödün vermeyecektir.
İslamın bir
tek zaruriyatını, Kur’anın bir tek harfini inkar eden kafir olur.
Kur’an,
Sünnet, Ümmet, İmamet, Ahlak-ı İslamiye, Sevad-ı Âzam Müslümanı olalım…
Mehmed Şevket Eygi
13 Mayıs 2014 Salı 01:01
Ahmed Ibni Idris - 1. Vird-i Serif: TEHLIL-I MAHSUS
KENDILERINI OKUYANIN GÖKLERIN VE YERIN ANAHTARLARINA MALIK OLACAGI ÜC VIRD-I SERIF
1.) TEHLIL-I MAHSUS
HÜZÜN SENESİ
Peygamber Efendimiz'le Müslümanların biraz rahat edecekleri bir sırada, amcası
Ebû Tâlib ve kendisine ilk imân eden Hz.Hatîce gibi cefâkâr ve vefâkâr bir hayat
arkadaşının, birbiri ardınca vefât etmeleri, Rasûlüllah Efendimiz için
boşlukları doldurulamayacak kayıplardandı.
Bi'setin 10.yılına rastlayan bu hâdiseler, Hz.Peygamberimiz'e hayâtı boyunca
unutamayacağı üzüntüler getirmiş olduğundan bu seneye, «gam ve keder yılı,
hüzün yılı» denmiştir.
Ebû Tâlib vefât ettiği zaman 87 yaşında idi. Kendisi Müslüman dahi olmadığı
halde, Kureyş'in bütün düşmanlıklarına hedef olan Peygamberimiz'i hayâtının
sonuna kadar korumaktan da geri durmamıştı.
Aynı yıl Ramazan-ı Şerif ayında bütün mü'minlerin annesi Hz.Hatîce vâlidemiz de
65 yaşında olduğu halde vefât etti. Hz.Hatîce vâlidemiz, Peygamberimizin
Peygamberliğini ilk tasdik eden, en sıkıntılı günlerinde derdine ortak olan,
vefâkâr bir hayat arkadaşı idi. Peygamber Efendimizle birlikte 25 yıl yaşadı.
Peygamberimiz, Hz.Hatîce vâlidemizi takdir ve rahmetle anar, hatırasına çok
hürmet ederdi. Peygamberimiz'in Hz.İbrâhim'den başka bütün çocukları
Hz.Hatîce'den doğmuştu. Yalnız Hz. İbrâhim O'nun vefâtından sonra Hz. Mâriye
adındaki zevcesinden doğmuştur.
Ebû Tâlib'in vefâtından sonra, müşrikler, Peygamberimiz'e, Ebû Tâlib'in
sağlığında yapmadıkları zulüm ve işkenceleri yapmışlar, Allah Rasûlü'nü göz
açamaz hâle getirmişlerdi.
Rasûlüllah Efendimiz bî'setin 10.yılı Şevval ayının 27.gecesinde azatlı kölesi
Zeyd ibn-i Hârise'yi yanına alarak Tâif'e gitti. Maksadı; müşriklere karşı,
Sakıf kabîlesinin kendisini korumalarını, desteklemelerini, Yüce Allah'dan
getirdiklerini kabul eylemelerini onlardan istemekti. Peygamberimiz, Tâif'e
varınca orada Sakıf kabîlesinden bâzı kimseler ile görüşmek istedi ki, bunlar
Abdi Yâlil'ibn-i Amr, Mes'ud'ibn-i Amr, Habib'ibn-i Amr adında üç kardeşti.
Allah Rasûlü bunlarla görüştü. Onları, Allâh'ın birliğini kabule, İslam dînine
yardıma dâvet etti. Kavminden muhâlefet edenlere, kendisiyle birlikte karşı
koymalarını istemek için geldiğini söyledi.
Üç kardeş her biri ayrı ayrı cevaplar vererek reddedip çeşitli incitici sözler
söylediler. Gençlerinin Müslümanlığa heveslenmelerinden korkarak, Peygamber
Efendimiz'e; "Memleketimizden çık. Nereye gidersen git!" dediler. Bununla
da kalmayarak, içlerinden bir takım aklı ermez ayaktakımını, çocukları, ipsiz
kimseleri kışkırtarak Peygamber Efendimize musallat ettiler. Onları yolun iki
yanına doldurdular. Söve saya Rasûlüllah'ı taşa tutturdular. Ayaklarını
topuklarına kadar kanlar içinde bıraktılar. Dermansız düşüp oturdukça
kaldırttılar. Yürüdükçe taşlattılar. Zeyd ibn-i Hârise atılan taşlara, kendi
vücudunu siper etmekte, Rasûlü Ekrem'i korumağa çalışmakta idi. Onun da başı
yarılmış ayaklarından kanlar akmağa başlamıştı.
Peygamberimiz, nihâyet üzgün ve bitkin bir halde Mekke'li Rebîa oğulları Utbe
ve Şeybe'nin Tâif dışındaki bağ evine sığınınca Tâif'in ipsizleri geri
döndüler.
Peygamber Efendimiz biraz sükûnet bulduktan sonra Allâhü Teâlâ'ya şöyle ilticâda
bulundu: "Allâhım! Kuvvetsiz ve çâresiz kaldığımı, halk nazarında hor ve
hakir görüldüğümü ancak Sana arz ve şikâyet ederim.
Ey merhametlilerin en Merhametlisi! Herkesin hor görüp de dalına bindiği
bîçârelerin Rabbi Sensin! Sensin benim Rabbim! Sen beni, kötü huylu, yüzsüz bir
düşman eline düşürmeyecek kadar bana merhametlisin.
Allâhım! Senin gazabına uğramaktan, İlâhi rızana uzak kalmaktan Sana, Senin, o
karanlıkları aydınlatan, dünyâ ve âhiret işlerini yoluna koyan İlâhi nûruna
sığınırım! Allâhım! Sen, hoşnut oluncaya kadar affını dilerim. Allâhım! Her
kuvvet, her kudret ancak Seninle kâimdir! "
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)