Zilhicce Ayinin Faziletleri



 
Lalegül Dergisi
 

'Bu Vatan Bölünmeyecek' - Cübbeli Ahmet Hoca Efendi

Mahmud Efendi Hazretleri söyledi
 
Biz Suriye’den gelen muhacirlere acıdık, kucak açtık onları vatanımıza kabul ettik. Bu yüzden Allah da bize acıyacak ve vatanımızı böldürmeyecek diye düşünüyorum. Mahmud Efendi Hazretleri de bana “Bölünme yok” diye konuştu.
Allah’ım bize güzel ensarlık yapabilmeyi nasip eylesin. Hükümetimiz bu işte hassas oldu. 
Gelenleri hep aldı, kabul etti, yerleştirmeye gayret ettiler. Bundan dolayı ben hep dua ediyorum. Hükümete de, özellikle Tayyip Bey’e çok dua ediyorum. Kaç milyon muhacir oldu. Maddi olarak da sıkıntı oldu. Bu duayı hak ettiler. 
Bakın teröristler bizim de vatanımızı bölmeye çalışıyor. Askerimiz, polisimiz canlarını vatan için, din için, Allah için feda ediyor. Ben öyle düşünüyorum ki bu hainler, bu şerefsizler bu vatanı böldüreceklerdi. İyi de bir plan yapmışlardı. Bölünme planları da hazırdı.  Ama biz acıdık, Allah da bize acıdı diye düşünüyorum. Bu muhacirlere, bu gariplere, bu fakirlere hükümetimizin, devletimizin kucak açmasından dolayı. 
KIYMETLİ ECDADIN TORUNLARI
Koca Almanya 60-70 bin kişi alırım diyor. Koca ülkeler 50-100 bin kişi zor alırım diyor. Onlar da senelerce ittiler, almadılar. Haberlerde durumları görüyorsunuz. Macaristan’da kameramanın yaptıklarını. Çelme takıp çocuğuyla giden mülteciyi düşürüyorlar. Çoluk, çocuğa tekme atıyorlar. Bir de bizim Türk askerinin karşılamasına, istikbaline bakın. Ben haberlerde sürekli takip ediyorum. Onların o çocukları kucaklarına almaları, sevmeleri, o sıcakta gelenlere su vermeleri, küçük çocukların ağızlarına su vermeleri, ailelere ikramları… İnsan evladı ya Türk askeri, insan evladı! Kıymetli ecdadın ahfadı yahu. Evlad-ı Fatihan yani. 
BİR GÂVURLARA BİR DE BİZİM ASKERE BAKIN
Onlar da orada güneşin altında, zor şartlarda saatlerce görev yapıyorlar. Yine de nasıl kol kanat geriyorlar, yediriyorlar, içiriyorlar, ikram ediyorlar. Son gördüğüm haberlerde ne kadar çok duygulandım.  Şu gâvurların yaptıklarına bak, bir de bizim askerlerimizin yaptıklarına. Elhamdülillah. Şimdi Allah-u Teâlâ bu vatanı bize bağışlamaz mı? Ben bağışlar diye düşünüyorum. Ve böldürmez ve böldürmeyecek. Ben Mahmud Efendi hazretlerine bunu sordum. Kaç ay evvel “Bölünme tehlikesi çıkıyor” dedim. Bana “Bölünme yok” dedi. Bu söz Allah’ın izniyle, Allah’ın sözüdür. Buhari’de, en sahih hadiste “Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum.” (Buhârî, Rikak 38.) buyuruyor. 
Böyle bir makamda Mahmud Efendi hazretleri. Tabi ki bu insan senin benim gibi normal bir vatandaş değil yani. “Bölünme yok” dedi. Biz o zamandan beri rahatız Elhamdülillah. 
KARŞINDA ERMENİ VAR
Bu Çözüm Süreci’ni çok kötü istismar ettiler. Hükümet iyi niyetle bu işe başladı, başlattı. Belki bir sulh olur, barış olur, salah olur diye iyi niyetle başlattı ama karşında Ermeni var, karşında zındık var, karşında İsrail var, Yahudi var. Karşında Müslüman Kürt yok ki. Geçen haberlerde rastladım. Adam haç çıkarıyor. 
PKK’lı geberirken haç çıkarıyor yahu. Müslüman Kürt olabilir mi bu? Haçla ne işi var bunun? Adamlar telsizlerden “1915’in intikamı alacağız” diyor. 1915 ne? Ermeni çetelerinin Osmanlı memleketinden tehciri, sürgün edilmesi. 
Yine Osmanlı memleketindeler ama yerlerinden tehcir ediliyorlar. 
Neden? Çünkü Erzurum’da, Kars’ta birçok şehirde, ilçede Müslümanları çoluk, çocuk hepsini şehit ettiler. 
Toplu mezarlara gömdüler, tecavüz ettiler. 
Bu Ermeniler neler ettiler, neler. Ayette öldürme izni de var ama ecdadımız öldürme tarafını tercih etmeyip, “Bari sürgün olsunlar da oradaki Ermeni çetelerinin yararlandığı bölgelerdeki düzenleri bozulsun” diyerek, altyapılarını dağıtmak için yaptı bunu Osmanlı ecdadımız. Haklıydılar, meşruydular. 
GiDECEK YERiMiZ YOK
Şimdiki PKK’nın ne alakası var bununla. Ben Kürdüm diyen adam “1915’in intikamını alacağız” diyor. Yani “Ben Ermeniyim” demek istiyor.  Müslüman Kürt’ün ne alakası var bu işle. O zaman Hamidiye alayları vardı. Osmanlı o bölgedeki Kürtlerden oluşturduğu askerlerle bu işi yaptı. Kürt askerler de Osmanlı’ya tabiydi. Osmanlı’da her sınıf vardı. Onların tehcirinde bu düzeni, bu nizamı Kürtler yaptı. Dolayısıyla burada Kürtlere bir zarar gelmedi ki. Ama adam “1915’in intikamı” diyor. Ha o zaman desene “Ben Ermeniyim” diye. 
SON VATAN PARÇASI
İşte Burhan Kuzu abimiz geçenlerde “Hepsi sünnetsiz” dedi. Tabi benim de bildiğim şeyler bunlar. Bizim Müslüman Kürt ile ne derdimiz olabilir? 
Ne alakası olabilir? Geçen bir sohbeti sırf buna ayırdım. “Bizde bu kelle varken, bunlarda da bu para varken çok şaplak yeriz” dedim. Çünkü gâvur durmuyor,  parasını pulunu sarf ediyor. Müslüman Türk milletini zaafa uğratmak, vatanımız böldürmek istiyor. Son vatan parçası burası. 
Biz buradan nereye gidebiliriz? Ben şahsen kaç defa hapislere girdim, çıktım. 3 defa girip, çıkmışlığım var. Başıma ne tehditler geldi. Hiçbir yere gidecek halimiz yok yani bizim. Bazıları gidebiliyor, edebiliyor. Ben çıkamam bu vatandan. Ne olursa olsun burada olsun. Ne yapalım yani? Tek vatanımız var. 
MAHŞER SABAHINA KADAR
Vatan sevgisi imandandır. Şimdi bu asker, polis vatanı müdafaa için canını veriyor, seve seve feda ediyor. 
Hadis-i şerifte “Siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler (Allah ve melekler) de size merhamet etsin” (Ebu Davud, Edeb, 58; Tirmizi, Birr, 16) buyruluyor. Yerdekiler kim? İşte aç, açık,  muhacirler. Esed sürekli bombalıyor. Türkiye bunlara acıyor, Allah da bize acıyacak ve vatanımızı böldürmeyecek. İnşallah bu millet bu vatanda mahşer sabahına kadar İslam, Kur’an ile abad olacak. Biz buna hem dua edeceğiz dua ile kalmayacağız tebliğ edeceğiz, davet edeceğiz. Şehitlerimize destek vereceğiz. 
ÖLÜME TERK EDEMEZDİK
Suriye politikasını eleştirenleri eleştiriyorum. Çünkü mecbursun. Milyonlar kapıya dayanmış. Bunları almamak ölüme terk etmek demekti. 
Tayyip Bey’in açıkladığına göre 4 Milyar Dolar’ı geçmiş bunun maliyeti. 450 milyon Doları mı ne dışardan gelen yardımmış. Geri kalanın tümü bizim devletimizin, milletimizin imkânlarıyla yapıldı. Allah-u Teâlâ bu kadar merhamet eden bir devlete, bir millete bu kadar zeval vermeyecek inşallah. Ve bu millet bu vatanda kaim olacak, payidar olacak.
 
http://www.gazetevahdet.com/bu-vatan-bolunmeyecek-3531yy.htm
 
 
 

Esma'ul Hüsna 73 ve 74. İsm-i Şerifleri



Muasır Bir İsmail Saib Sencer: Bayram Hoca

 
Bayram Hoca, muhakkik, muttaki bir ilim adamıydı. “Büyük hocalardan” ders okumuştu. Yıllarca Mahmud Efendi, Sadreddin Yüksel, Halil Günenç ve Mehmet Savaş gibi kudema bezmine ahirde gelen allamelerin ilim halkalarında bulunmuştu.
 
 
Bayram Hoca’nın ibare ve ifade vukûfiyeti ilim ehli tarafından takdirle karşılanırdı. “Kem aletle kemâlât olmayacağını” bilenler, Onda ders okumayı Allah Teala’nın bir ihsanı olarak telakki ederlerdi.
 
Muhterem Mahmut Efendi öğrencileri arasında Ona ayrı bir alaka gösterirdi. Yıllarca ders olarak okuttuğu İmam-ı Rabbani Hazretleri’nin “Mektubat”ını okuyup, şerhetme görevini Ona vermişti. Sultan Selim Camii’nde Pazar sabahları, namazdan sonra akdedilen sohbet programının bir bölümünde gür sesi ve geniş müktesebatıyla yıllarca mektupları tercüme ve şerh etti. Bir ara haftanın her günü sabah namazlarından sonra İsmailağa Camii’nde de “Mektubat” dersleri vermişti.
 
Bayram Hoca, İmam-ı Rabbani Hazretleri’nden bahsederken kendisini, Onun adını ağzına almaya layık görmez, ismini telaffuz etme yerine “Sultan” kelimesini kullanırdı. Mektubat derslerinde zamanla o derece uzmanlaştı ki bir çok hocanın okumaya dahi cesaret edemediği mektupları kürsüde şerhetti. Bu yönü “Mektubatçı Bayram Hoca” diye tanımasına yol açtı.
 
Bayram Hoca “Mektubat” dışındaki kitapları okutma noktasında da “müşarun bi’l-benan/parmakla gösterilen” bir ilim adamıydı. Zira İstanbul medreselerinde takip edilen klasik eserlerin yanı sıra doğu-batı medreselerinde okutulan bir çok kitabıda okutmaktaydı. Yıllar önce Arapça kitap satan bir dükkanda karşılaştığım bir öğrencisine “hocanız akaitte ne okutuyor?” diye sorduğumda talebesi şöyle demişti: “Said Ramazan el-Buti’nin Kübra’l-yakîniyyâti’l-kevniyye’sini henüz bitirdik, nasip olursa Seyyid Şerif Cürcani’nin Şerhu’l-Mevakıf’ine başlayacağız.” Ne oldu, başladılar mı, başladılarsa ne kadar devam ettiler bilemiyorum. Fakat bildiğim bir şey var ki o da bu devirde Şerhu’l-Mevakıf gibi kitapları okutabilecek hocaların sayısının iki elin parmaklarını geçmeyeceğidir.
 
Bayram Hoca etraflı bir literatür bilgisine de sahipti. O, neyi, nerede bulabileceklerini araştıran hoca ve öğrencilerin müracaat kaynağıydı. Ömrünü kitaplara vakfeden muasır bir İsmail Saib Sencer’di. Devlet kütüphanelerinin bir çoğundan daha büyük bir kütüphaneye sahipti. Buna rağmen durmaz, sık sık Sultanahmet’teki İrşad Kitapevi’ni ziyaret ederdi. Kitapevinde Onunla birkaç defa karşılaşmıştım. Yeni gelen kitaplara iştiyakla bakar, ilgisini çekenleri bir tarafa ayırırdı. Orada bulunan diğer kitap taliplileri, eserlerle alakalı istifsari sorular sorduklarında sözü alır, kitabın muhtevasından, tab’ eden yayınevlerine kadar ayrıntılı bilgiler verirdi.
 
Bayram Hoca iyi bir vaiz olmasının yanı sıra tahkik ehli bir ilim adamıydı. Seçiciydi; her bulduğu kitabı okutmaz, her gördüğü meseleyi anlatmazdı. Bu yüzden muhatapları sözlerini senet gibi güvenilir kabul ederdi. Söylenmesi gereken hakikatleri anlatmaktan da çekinmezdi. Bu yüzden son yılları hayli sıkıntılı geçmişti. Takdir belgeleriyle onurlandırılması gerekirken cami cami sürüldü.
 
Bayram Hoca’yı en son bu yılın Ramazan ayında görmüştüm/dinlemiştim. Fatih’te ikibinden fazla kişinin hazır bulunduğu bir camide teravih öncesinde vaaz ediyordu. O geceki konuşmasında Osmanlı Devleti’nden bahsediyor, Çanakkale başta olmak üzere diğer cephelerde tahakkuk eden Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve selem)in manevi yardımlarını anlatıyordu. Konuşurken ifadeler boğazında düğümleniyor, belli bir süre sonra kendini toparlayıp gür sesiyle “Cemaat! Bu topraklara sahip çıkın!” ifadesini tekrar ediyordu.
 
Ulemanın kıt olduğu nasibsiz bir asırda yaşadığından omuzlarında büyük sorumluluk taşımaktaydı. Eşine az rastlanır bir ilim ve gönül eriydi. Büyük adamdı. Dünyaya “elveda” derken de büyük adamlar gibi gitti.
 Kitapseverler, müşkili olan öğrenciler, vaazlarını takip eden cemaat Bayram Hoca’yı unutamayacak. Daha şimdiden özlediklerini söylüyorlar. “Sultan buyuruyor ki” deyişini, kürsüdeki celalli sesini, müeddep duruşunu, en zor metinleri rahat bir şekilde çözüşünü, siyonizme kafa tutuşunu ve istikametini özleyecekler…
 
Dr. Ihsan Senocak Hoca Efendi
http://www.ihsansenocak.com/muasir-bir-ismail-saib-sencer-bayram-hoca/