O, İnsanı Alak'tan yarattı.
“Alak”kelimesi
çoğuldur. Müfredi “Alakatün” dür. Alak kelimesi diğer ayetlerde müfred olarak
geçmiştir. [1][231]
Kuran’da yalnız bu sürede çoğul olarak kullanılmıştır. Buna sebep olarak, iki
ihtimal ileri sürülmüştür.
l- Kendinden önce geçen ayetin
sonundaki (Halaka) kelimesi ile uyum sağlaması için,
2- Ayette geçen “el-İnsan” kelimesi
"cinsi" ifade ederek çoğuldur; eşitlik olsun diye, o da cem' olarak
kullanılmıştır.[1][232]
Kur'an-ı Kerîmin değindiği temel
konulardan biri de yaratılış konularıdır. Bizleri ve yaptığımız işleri yaratan [1][233]
yüce Allah, bizim vakıf olmadığımız birçok şeyleri de yaratmıştır.[1][234]
Kur'an-ı Kerîmde, yaratılış
olaylarını incelemek ve araştırmakla yükümlü olduğumuzu bildiren ayetler
vardır.
" De ki: Yeryüzünde gezin,
bakın yaratmağa nasıl başladı..? [1][235]
Yaratma ifadesi Kuran’da değişik
kelimelerle zikredilmiştir. Bunlar: “Halaka-Enşee-Ceale-Fatara-Bedea” gibi
kelimelerdir. Bunların içinde “Halaka” fiili, değişik kelimelerle en fazla
zikredilenlerden biridir.
Mesela: ”Halaka” fiili 64 defa,
“Halakaküm” fiili 16 ve “Halakna” olarak ta 24 defa zikredilmiştir. [1][236]
Yüce Allah, yaratmaya kozmik bir
alev kütlesi, yüksek derecede sıcaklığı olan "Nebüla" ile
başlamıştır. Kur'an-ı Kerîm aynı maddeyi "Duhan-duman " olarak
tanıtmıştır. [1][237]
Buna göre ortaya çıkan ilk varlıklar gökler ve yeryüzüdür. Bunların yaratılışı
altı yaratılış döneminde tamamlanmıştır. [1][238]
Gerek bunların, gerek bunlardan
sonra yaratılanların hepsi, Allah-u Teala'nın "Kün" emri ile var
olmuştur. Ol emri, gerek Hz. İsa’nın yaratılışında, [1][239]
gerek Hz. Adem'in canlı hale gelmesinde, gerekse öldükten sonra dirilmede [1][240]
kullanılmıştır.
Her şeyi çift yaratan [1][241]
yüce Allah, birçok ayetlerde, yaratılışın sudan olduğunu bildirmiştir."
Her canlı varlığı sudan yarattık.[1][242]
1. Merhale: Topraktan Yaratılma
İlk insan, yeryüzünde bütün canlı
türlerin yaratılmasından sonraki bir zamanda yaratılmıştır. Bu yaratılış,
kendine has şartlar dahilinde gerçekleşmiştir. Hiçbir canlının yaratılışı,
tekamül (evrim) sonucu meydana gelmemiştir. Yaratılış maddesi, kuru balçık ve
çamur haldeki katı ve sıvı topraktan oluşmuştur.[1][243]
Yüce Allah, topraktan bedeni
"ol emri" ile canlı hale getirmiş, hücre seviyesinde başlayan hayat
belirtileri, kendi bünyesinde değişik safhalardan sonra teşekkül eden
organlarıyla insan şekline kavuşmuştur. Ancak geçirdiği safhalar içinde, önce
bitki, sonra hayvan oluşumu daha sonra da, hayvanın insan şekline gelmesi gibi
farklı bir durum söz konusu değildir.[1][244]
Kur'an-ı Kerîmde, yaratılmadaki
kademe şöyle açıklanmıştır.
"And olsun biz insanı çamurdan
(meydana gelen) bir süzmeden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargahta nutfe
haline getirdik. Sonra o nutfeyi alaka yaptık. Peşinden alakayı, bir çiğnemlik
et yaptık. O bir çiğnemlik eti de kemiklere çevirdik. O kemiklere et giydirdik.
Daha sonra onu başka bir yaratılışla insan haline getirdik.Yaratanların en
güzeli Allah, ne yücedir. [1][245]
2.Merhale: “Nutfe-Sperma”
İlk yaratılıştaki " topraktan
yaratılma" olayını bir kenara koyacak olursak, insan yaratılışının
başlangıcını "Nutfe" merhalesi teşkil etmektedir.
Nutfe, Kur'an-ı Kerîmde 12 yerde
geçmektedir. Bunlardan bir kaçının mealini aşağıda zikredeceğiz.
" And olsun biz insanı çamurdan
(meydana gelen) bir süzmeden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargahta sütte
haline getirdik.” [1][246]
" Ey insanlar, eğer öldükten
sonra dirilmekten kuşkuda iseniz, (bilin ki) biz sizi (önce) topraktan, sonra
nutfeden, sonra alakadan, sonra yaratılışı belli belirsiz bir
çiğnem et parçasından yarattık ki,
size (kudretimizi) açıkça gösterelim. Dilediğimizi, belirtilmiş bir vakte kadar
rahimde tutuyoruz, sonra sizi bir bebek olarak çıkarıyoruz." [1][247]
" O'dur ki (önce) sizi
topraktan sonra nutfeden sonra (kan pıhtısı görünümündeki) alakadan yaratan.” [1][248]
" Kahrolası insan, ne kadar da
nankördür! (Allah) hangi şeyden yarattı? Nutfe'den. Onu yarattı, ona biçim
verdi sonra ona yolu (ana kanından) çıkmasını kolaylaştırdı." [1][249]
Nutfe kelimesinin (kendine ek bir
sıfat alarak) “Nutfetin Emşac- karışık sperma" şeklinde bir kullanımı da
vardır. Bu da Kuran’da bir yerde geçmektedir.
"Doğrusu biz insanı birbiriyle
karışık bir nutfe (sperma) den yarattık.” [1][250]
Kuran’da zikri geçen, karışık
spermanın gerçekleşmesi şöyle olmaktadır. Meni'nin içinde sayılamayacak kadar
çok sayıda bulunan hayvancıklardan yalnız birinin yumurtaya döllenmesi Allah
tarafından takdir edilmiştir. İlkah olduktan sonra, iki ayrı cisim birleşince
bölünme sonunda 46 kromozom ihtiva eden bir hücre meydana gelir. İşte bu hücre.
döllenmiş Yumurta veya Kur 'an 'in deyimiyle “Nutfetin Emşac” modern ilmin
tabiriyle sperma ile yumurtanın birleşimi (zigot-tozoid) den meydana gelen bir
adlandırmadır. [1][251]
Kuran’da insanın Meni (erlik
suyu)'den yaratıldığını bildiren ayetler de vardır.
Meni: Erkeğin üreme salgılarına ve
husye (testis), prostat ve meni keseciğinin ifrazlarına denir. Meni ile nutfe
aynı şeyler gibi gözükse de aralarında fark vardır. Zira meni (erlik suyu) nun
manası nutfeye göre daha geniştir. Nutfe ise meninin bir parçasıdır. Yaratılış
menide bulunan nutfeden gerçekleşmektedir.
Meni iki kısımdan meydana
gelmektedir:
a- Testislerde bulunan meni
kanalcıklarının içinde bulunan meni hayvancıkları
(esas nutfe budur).
b- Bu hayvancıkları taşıyan,
besleyen ve içinde yüzdürerek rahme kadar götüren sıvı. [1][252]
Nutfe ile meni arasındaki ayırıma
Kuran’da da dikkat çekilmiştir. "Kendisi (insan) dölyatağına dökülen
meniden bir nutfe değil miydi? [1][253]
Meni lafzı Kur'an-ı Kerîmde 3 yerde
geçmektedir.
l- "İnsan, başı boş
bırakılacağını mı sanır? Kendisi (döl yatağına dökülen) meniden bir nutfe değil
miydi? [1][254]
2- "Attığınız meniyi gördünüz
mü? Siz mi onu (insan suretinde) yaratıyorsunuz
yoksa yaratan biz miyiz? [1][255]
3- "Doğrusu O yarattı, iki
çifti; erkeği de, dişiyi de. Atıldığında meniden. [1][256]
Bu ayette nutfe ve meni ikisi de
geçmektedir. Ayette geçen dökülen meni, “İza Tümna” erkeğin nutfesidir.
Ananın yumurtası hep dişilik işareti
verdiğinden, Yüce Allah'ın iradesiyle ceninin cinsiyetini kız veya erkek
oluşunu tayin eden meni hayvancıklarıdır. Çünkü meni hayvancıklarının kimi
erkek kimi de dişi işareti taşımaktadır.
3.Merhale Alaka
Alaka, (karışık) nutfe oluşumundan
sonra meydana gelen safhadır. Karışık nutfenin (döllenmiş yumurtanın) rahme
asılması (dut meyvası şeklini almaşı) ile başlar, Mudğa (Çiğnemik et) diye
adlandırılan bedenin kütlesel olarak ortaya çıkmasıyla sona erer. [1][257]
Alaka kelimesi Kuran’da, 5 yerde
geçmektedir.
1- " Ey insanlar, eğer öldükten
sonra dirilmekten kuşkuda iseniz, (bilin ki) biz sizi (önce) topraktan, sonra
nutfeden, sonra alakadan, sonra yaratılışı belli belirsiz bir çiğnem et
parçasından yarattık ki, size (kudretimizi) açıkça gösterelim. Dilediğimizi,
belirtilmiş bir vakte kadar rahimde tutuyoruz, sonra sizi bir bebek olarak
çıkarıyoruz. [1][258]
2- " And olsun biz insanı
çamurdan (meydana gelen) bir süzmeden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargahta
nutfe haline getirdik. Sonra o nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta ) yaptık.
Peşinden alakayı, bir çiğnemlik et yaptık. O bir çiğnemlik eti de kemiklere
çevirdik. O kemiklere et giydirdik. Daha sonra onu başka bir yaratılışla insan
haline getirdik. Yaratan/atın en güzeli Allah, ne yücedir. [1][259]
3- " İnsan, başı boş
bırakılacağını mı sanır? Kendisi (döl yatağına dökülen) meniden bir nutfe değil
miydi? Sonra alaka oldu da (Rabbi onu) yarattı, ona şekil verdi.” [1][260]
4- "O 'dur ki (önce) sizi
topraktan sonra nutfeden sonra (kan pıhtısı görünümündeki) alakadan yaratan. [1][261]
5- "Yaratan Rabbinin adıyla
oku. O, insanı alakdan yarattı. [1][262]
Müfessirlere göre alaka lafzı:
Eski müfessirlerin hemen hepsi, yeni
müfessirlerin de bazıları alakanın, "pıhtılaşmış kan “ ed-Demül Camid ”
manasına geldiğini söylemişlerdir, İngilizce yazılan meallerde de aynı ifade
(cilot) kullanılmıştır.[1][263]
Yeni yapılan meallerde ise
"alak" için yeni güncel yorumlar getirilmeye başlanmıştır. Mesela:
Süleyman Ateş'in Mealinde " Döllenmiş Yumurta- Embriyo" şeklinde
tercüme edilmiştir.[1][264]
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi hocalarından bir komisyon tarafından
yapılan mealde de " aşılanmış yumurta" şeklinde geçmektedir.[1][265]
Bize göre " Aşılanmış veya
Döllenmiş Yumurta" tabiri, daha ziyade “Nutfetün Emşac” ın karşılığı olsa
gerektir. Zira aşılanma olayı, nutfenin rahme dökülmesinden kısa bir süre sonra
gerçekleşmektedir. Meni içerisinde bulunan milyonlarca hayvancıkların hepsi
yumurtayı dölleyecek durumda değildir. Çünkü bunların %20'si dölleme yapmaya
elverişli değildir. Bunların çoğu yolculuk esnasında ölür. Bu milyonlarca meni
hayvancığından beş yüz kadarı yumurtaya kadar varabilir. Bunların içinden
yalnız bir tanesi yumurtanın kalın duvarını delerek onu döllemeyi başarabilir. [1][266]
Alaka ise yukarıda zikredilen
döllenmeden sonra, yani döllenmiş yumurtanın (dut meyvası şeklinde) rahim
çeperlerine asıldığı ve orada takılı kaldığı safhada oluştuğu gözükmektedir. [1][267]
Eski müfessirlerin alakaya
"donmuş kan" manasını vermeleri kendilerine göre ve o zamanın tıbbi
gelişmelerine göre pekte yabana atılacak bir görüş değildir. Zira rahim
çeperlerine asılı bulunan alakanın etrafı kan havuzcuğuyla çevrilidir. Alakanın
bu haldeyken hacminin, milimetrenin dörtte biri olduğunu göz önüne alırsak,
eski müfessirlerin ona neden koyu kan manası verdiklerini daha kolay anlarız.
Alakanın etrafı koyu bir kan tabakası ile örtülü olduğundan çıplak gözle
görülmesi mümkün değildir. Ama dıştaki kan havuzcuğu gözle görülebilir
olduğundan, eski müfessirler tarafından donmuş kan şeklinde yorum yapılmıştı. [1][268]
Bu açıklamalardan sonra akla şöyle
bir soru gelebilir: Alaka'yı Türkçe’ye tercüme ettiğimizde hangi kelimeyi
kullanacağız? Bu durum pek de açık değildir. Zira Alaka'yı
tek kelime ile ifade etmek pek mümkün
gözükmemektedir. Döllenmiş yumurta ifadesi biraz eksik kalmaktadır. "Rahim
çeperlerine asılı döllenmiş yumurta" yahut "döllenmiş yumurtanın ana
rahmine tutunması (nidadition) [1][269]
şeklinde bir ifade gerçeğe biraz daha yakın gözükmektedir.
Alaka'nın gelişimi:
Yumurtanın döllenmesiyle beraber
arka arkaya bölünmeler başlar. Yumurta kırk saat zarfında dörde, seksen saatte
otuz ikiye bölünür. Beş gün geçmeden "dut meyvası" kadar olur. Bu
konuma “Morulla” ismi verilir. Sonra o kürenin içi bir sıvı ile dolar. Bu
küreye de “Blastula” diye isim verilir. Bu sırada ana kürenin hücreleri dış
tabaka ve iç tabaka diye adlandırılan iki tabakaya ayrılır.
Dış Tabaka “Ğayri Muhallaka”
Kemirici ve besleyici hücrelerden meydana gelir. Ana
küre, rahme varır varmaz orada tutunur,
rahim çeperine asılır, rahim hücrelerini kemirmeye başlar. Alaka, genelde
rahmin arka kısmına özellikle üst yarısına asılır. Zira ceninin gelişmesi için
en uygun yer burasıdır. Bu arada rahim, bu bölgede daha fazla kan salarak zar
tabakasını kalınlaştırmak ve kan kesecikleri için hazırlıklar yapar.
İç Tabaka “Muhallaka” Yüce Allah,
cenini ve cenini kaplayan zarları bu tabakadan
yaratır, ilk bakışta yuvarlak, yassı
bir cisme benzeyen cenin levhası bu tabakadan oluşur. Sonra bu yassı yuvarlak
görünüm uzayarak armut şeklini alır. Döllenmeden beş-yedi gün sonra ana küre
rahim duvarına yerleşir. Kürenin dış tabakasındaki hücreler, rahim duvarındaki
hücreleri kemirmeye ve gıdasını rahimden almaya başlar. Bu hücreler direkt
olarak rahmin kan kesecikleri ile temas kurar, onlardan kendine ve cenine
gerekli gıdaları alır. [1][270]
“Günümüzde bazı tefsirciler
(özellikle tıp konularıyla bağlantılı ayetleri tefsir edenler) yaratma olayının
alaka safhasından başladığını öne sürmüşlerdir. [1][271]
Kitabında bu konuyu işleyen Dr.
Muhammed Ali el-Bar şöyle demektedir:" Müslim, Sahihinde Huzeyfe b.
Esîd'den şöyle bir hadis rivayet etmiştir.
"Nutfe üzerinden kırk gün
geçince, Yüce Allah bir melek gönderir. Melek ona şekil verir. Kulağını,
gözünü, derisini, etini ve kemiklerini yaratır. Sonra, "Ya Rabbi, erkek mi
dişi mi ?" der. Allah dilediğim hükmeder ve melek yazar. Sonra da "Ya
Rabbi, eceli ne zamandır?" der. Allah dilediğini hükmeder ve melek yazar.
Daha sonra yazılı rızkını sorar. Allah dilediğini hükmeder ve melek yazar.
Sonun da melek elinde yazılı kağıdı ile çıkar. Emredilene hiç bir ilavede
bulunmaz." [1][272]
İbn Recep el-Hanbelî, Camiu'1-Ulüm
vel-Hikem adlı kitabında şöyle demektedir. "Bütün bunlar (yaratmayla
bağlantılı rivayetler) yaratmanın, "Alaka" safhasında mümkün olacağı
esasına dayanıyor. Nitekim yukarıda geçen Huzeyfe b. Esîd hadisi de buna
delalet etmektedir. Tıp doktorları da yaratma planının "Alaka"
üzerine çizildiğini söylemektedirler. [1][273]
4- 4. Merhale: Mudğa ve Diğer
Evreler.
Mudğa, yaratılış evrelerinden
biridir. Çiğnenmiş et görünümünde olduğu için bu ismi almıştır. Mudğa dönemi
üçüncü haftada "Somit" denen beden kütlelerinin görünmesi ile başlar.
Bu kütleler, üçüncü haftada arka arkaya çıkmaya başlar ve orta hattın her iki yanında
olmak üzere dördüncü haftanın sonunda kırk küsur kütleye varır. Tomurcuk
şeklindeki eğri kabartılar bu dönemde görülür. Somitler, orta hattın her iki
yanında çıkar, sonunda omuriliğe dönüşecek olan sinir oluğunu kuşatırlar. Yüce
Allah, kıvrılıp omuriliği kapatan omurga kemiklerini de bu somitlerden yaratır.
Nitekim adale veya Kuran’ın tabiri ile " Lahm-et-" bu somitlerden
yaratılır. [1][274]
" O bir çiğnemlik eti de
kemiklere çevirdik. O kemiklere et giydirdik. Daha. soma onu başka bir
yaratılışla insan baline getirdik. Yaratanlatm en güzeli Allah, ne yücedir. [1][275]
Dördüncü haftada tekamül eden mudğa,
beşinci ve altıncı haftalarda omurlara dönüşür. Bu omurlar, ilk önce kıkırdak
halindedir. Sonradan “ Azm –kemik”leşirler. Altıncı
ve yedinci haftalarda “ Lahm-kas”lar
oluşur. Daha sonra kaslar kemiklerin üzerini kaplar. [1][276]
Kuran’da geçen bilimsel ifadeler
günümüzde tespit edilmiş bilgilerle karşılaştırıldığında aradaki uyumluluk açık
bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Ortaçağ boyunca, efsaneler ve temelsiz
tasavvurlar, çeşitli düşüncelere kaynaklık etmişti: bu telakkiler ondan sonra
da yüzyıllarca devam etti. Embriyolojinin tarihinde belli başlı aşamanın, 1651
yılında Harvey'in ortaya attığı "her canlı başlangıçta bir yumurtadan
gelir" sözü olup, embriyonun yavaş yavaş ve kısım kısım geliştiği
bilinmektedir. Fakat o dönemlerde henüz ilerlemeye başlayan bilimin,
mikroskobun bulunmasından geniş ölçüde yararlanmakla birlikte, bizi şu anda
ilgilendiren üreme konusunda, hala yumurta ile sperma hücresinin karşılıklı
rollerini tartışıldığını da hatırlamak gerekir. Tabiat bilgini Buffon,
yumurtanın rolünü savunanlar safında yer alırken, Bonnet, tohumların
kutulandığı tezini savunuyordu: Ona göre, insanlığın anası olan Hz. Havva'nın
yumurtalığı bütün insanların tohumlarını, birbirine geçerek kurulanmış olarak
ihtiva etmeliydi. Bu hipotez 18. yüzyılda epeyce itibar görmüştü. İşte o çağdan
bin yıldan fazla bir zaman önce, hayali ve akıl almaz inançların muteber olduğu
bir dönemde, insanlık, Kuran’ı tanımıştı. Kur'an, insanların keşfetmek için
yüzyıllarını harcayacakları, insanın üremesi konusunda temel gerçekleri, sade
bir anlatımla insanlığa açıklıyordu.[1][277]
İkinci ayette "insanı
yarattı" buyrularak özellikle insana dikkat çekilmiş, diğer bir ayette ise
"yerlerin ve göklerin yaratılması insanların yaratılmasından daha
büyüktür." [1][278]
buyrulmuştur.
Allah-u Teala'nın özellikle insanı
zikretmesinin sebebi Zemahşerî'nin de işaret ettiği gibi Kıır'an 'in
insanoğluna indirilmesinden dolayıdır.[1][279]
Kurtubî'ye göre ise, insana şeref
vermek, yahut insanoğluna, ne kadar çok nimetler verildiğini açıklamak için
insan, özellikle zikredilmiştir. [1][280]
İnsanoğluna Kur'an indirilmiş,
ikramların en güzeli ona sunulmuştur. "And olsun biz. Adem oğullarına
(güzel biçim, mizaç ve aklî kabiliyetler vermek suretiyle) çok ikram ettik,
onları karada ve denizde (hayvanlar ve taşıtlar üzerinde ) taşıdık. Onları
güzel rızıklarla besledik ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün
kıldık." [1][281]
Ayette " İnsanı Alaktan
yarattı" buyrularak insanın yaratılışındaki evrelerden özellikle alakaya
dikkat çekilmiştir. Çünkü çok değişik bir kavram olan alak, dinleyenler
tarafından hemen dikkatleri çekerek, vahyin ilk ayetlerinde dikkatler Allah'ın
Yüce Kudretine yönelecektir.
Bunun yanında birinci ve ikinci
ayetlerin sonlarında bulunan “ Alaka – Halaka ” kelimeleriyle lafız ve musikî
uyumu sağlanmaktadır.
Dipnotlar
231 Hac, 22/5; Müminün, 23/14;
Ğafır, 40/67; Kıyame, 75/38.
232 Muhammed b.Ebî Bekr b.Abdi'l
Kadir er-Razî, Mesailu'r-Razî ve Ecvibetuha min Garaibi Ayi't-Tenzîl, s. 378,
B.2, Tahkik: İbrahim Adve İvad, Mısır 1985, Halebî.
233 Saffat, 37/96.
234 Nahl, 16/8.
235 Ankebüt, 29/20.
236 Fuad Abdulbakî, el-Mu'cem, s.
241,242.
237 Fussilet, 41/11
238 Araf, 7/54; Yunus, 10/3; Hüd,
11/7; Furkan, 25/59; Secde, 32/4; Kaf, 50/38.
239 Alî İmran, 3/ 47.
240 Nahl, 16/39,40
241 Şuara, 26/7; Lokman, 31/10; Kaf,
50/7; Ra'd, 13/3; Zariyat, 51/49.
242 Enbiya, 21/30; Furkan, 25/54;
Nur, 24/45; Fatır, 35/11.
243Ali İmran, 3/59; Hicr, 15/26;
Hacc, 22/5; Secde, 32/7; Mü'minün, 23/12; Saffat, 37/11; Rahman,
55/14.
244 Sakıp Yıldız, Kur'an Işığında
Yaratılış Konuları, s. 58.
245 Müminun, 23/12-14
246 Müminun, 23/12-14
247 Hacc, 22/5.
248 Mü'min, 40/67.
249 Abese, 80/17-20.
250 İnsan, 76/2.
251 Muhammed Ali el-Bar,
Halku'l-İnsan Beyne't-Tıbbi vel-Kur'an, s.133, B.6, Suüd 1986; Bazı yorumcular
"Nutefetun emşaç" 'ı, testiküller, sperma keseleri, prostat ve sidik
yolarmm salgıladığı ifrazattan oluşan meni şeklinde açıklamışlardır. Maurice
Bucaılle, Kitab-ı Mukaddes Kur'an ve Bilim, s.299, Trc. Suad Yıldırm, İzmir
1981.
252 a.g.e.,s. 110
253 Kıyame, 75/37.
254 Kıyame, 75/36, 37.
255 Vakia, 56/58,59.
256 Necm, 53/46. '
257 Bar, s 20.
258 Hacc,22/5.
259 Mü’minün, 23/12-14.
260 Kıyame, 75/36, 37,38.
261 Mü'min, 40/67
262 Alak. 96/1.2.
263 The Holy Qur'an, Wıth Englısh Translatlon, Ali Özek, Nureddin Uzunoğlu
ve diğerleri, s.596, 3. B. İst. 1996, İlmi Neşriyat, ; Interpretatıon of The
Meanings of The Noble Qur'an, Muhammed Muhsin Khan - Muhammed TaQi-ud-dın al
Hilali, B.12, 1995, Darusselam
264 Süleyman Ateş, Kur'an-ı Kerîm ve Yüce Meali, s. 597, Ankara 1983, Kılıç
Kitabevi,
265 Kur'an-ı Kerîm ve Türkçe Açıklamalı Meali, s. 596, (Komisyon) Medine-i
Münevvere 1992, Kral Fahd Basım Kurumu,
266 Bar, s. 162
267 Bar, s.202.
268 Bar, s.204; Desidua (gebelik rahim iç zarına verilen isim) sadece
implantasyon (rahme aşılandığı yer) bölgesinde vasküler reaksiyon (kan
damarları ile değişim) vuku bulur. 9.5 günlük embriyonun 2/3 ü implante olmuş;
yani rahme gömülmüştür.Implantasyon yeri ufak bir kırmızı leke olarak
görülür.Embriyo 12.5 günlük oldıığıında gebelik ürünü, implantasyonunu
tamamlamış embriyonun etrafında Lakünler matemal (anneye ait kanla) dolmuştur.
Muhammed Ali el-Bar, Kur'an-ı Kerîm ve Modem Tıbba Göre insanın Yaratılışı, s.
85, Trc.: Dr. Abdulvehhab Öztürk, Anakara 1996, T.D.V.Y.
269 Maurice Bucaille, Kitab-ı Mukaddes Kur'an ve Bilim, s.295
270 Bar, s.205.
271 İbnAşür,XXX/438.
272 Bkz., Müslim, Kitabu'l-Kader, l/ 4783; Buharî, Kitabu'l-Enbiya, l/ 8;
Tirmizî, Kitabu'1-Kader. 4/2137.
273 Bar, s.210.
274 a.g.e-.s. 113.
275 Mü'minün, 23/12-14
276 Kur'an-ı Kerîm ve Modem Tıbba Göre insanın Yaratılışı, s. 113.
277 Kitab-ı Mukaddes Kur'an ve
Bilim, s. 305, 306.
278 Ğafir, 40/ 57.
279 Zemahserî, Ebu'l-Kasım Carullah
Mahmud b. Ömer, el- Keşşaf an Hakaikı't-Tenzîl ve Uyuni'l- akavîi fî Vücudi't-
Te'vîl, s.223. Daru Alemi'l- Ma'rife,
280 Kurtubi, xx/119
281 İsra, 17/70.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.