Erba´in-i İdrisiyye 27. İsm-i Şerif

 
 
Lalegül Dergisi
 
 

ÇOCUK TERBİYESİ HAKKINDA




Çocuklarımızın kusursuz olmasını istiyorsak, kusursuz anne-baba olmaya gayret etmeliyiz.

  Aileler çocuk terbiyesinde ne gibi hususlara dikkat etmelidirler?

Evvelâ şunu ifade etmelidir ki, çocuklar, bizlere ilâhî birer emânet ve öz varlığımızdan boy vermiş kıymet filizleridir. Duygulu gönüllere göre; evlerin ilk saâdet mûsıkîsi, doğan çocukların gönüllere huzur veren sesleri ile başlar.

Hadîs-i şerîflerde beyân buyurulduğu veçhile çocuklar; “cennet çiçekleri”, “kalp meyveleri”, “ilâhî ihsân ve rızıklar”dır.

Bu itibarla çocuklar, Rabbimizin ne güzel lütuf ve ihsânıdır. İlk çocuğumuz dünyaya geldiğinde ana-baba olmanın o derin hazzı hiç unutulur mu?

Onların gülüşlerindeki zevk ü safâ ışıkları cennet parıltılarına benzer. Bir anne için en güzel meşgale onu yetiştirmek ve terbiye etmek, topluma armağan etmektir. Zira anne yüreği, bir çocuğun eğitim ve terbiyesini aldığı ilk mekteptir. Emek verilip yetiştirilen sâlih evlâtlar, âhirette anne-baba ile cehennem arasında perde olacaktır.

Âilelerin en önemli vazîfelerinden birisi de Cenâb-ı Hakk’ın, İslâm fıtratı üzere lütfettiği yavrularını hayır ve fazîletle donatmaktır. Îmanlı, istikâmet ehli ve vatanperver çocuklar yetiştirmek, bir anne-babanın en büyük mes’uliyeti olduğu gibi, hayatlarından sonra açık kalan defterlerine hasenât yazılmasına da vesîledir. Yavrular, âile yuvasının müstesnâ bir saâdet meyvesi, anne ve baba arasında en köklü râbıtadır. Onlar, Allah’ın anne ve babaya çok kıymetli birer emânetidir.

Peygamber Efendimiz, bir hadîs-i şerîflerinde insanların mes’uliyetlerini şöyle beyân buyurmuşlardır:

“Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz…

Erkek, âilesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur.” (Buhârî, Vesâyâ, 9; Müslim, İmâre, 20)

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Ey îman edenler! Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunuz…” (et-Tahrîm, 6)

Allah Rasûlü bu âyet-i kerîme hakkında şöyle açıklamada bulunmuştur:

“Onları, Allâh’ın sizi nehyettiği şeylerden uzaklaştırır ve emrettiği şeylere de teşvik edersiniz. İşte bu, onları cehennemden muhâfaza etmektir.” (Âlûsî, XXVIII, 156)

Çocuk terbiyesine nereden başlamak lâzımdır? Dayak bir terbiye çeşidi midir? Âilenin çocuk terbiyesindeki rolü ve dikkat etmesi gereken hususlar nelerdir?

Çocuk terbiyesine, evvelâ ana-babanın terbiyesinden başlamalıdır. Zira bu yüce terbiye, mürebbî (terbiye edici) sıfatını kazanabilen olgun anne ve babaların gerçekleştirebileceği bir eğitimdir. Şâirin:

Kendisi muhtâc-ı himmet bir dede,

Nerede kaldı gayriye himmet ede!..

şeklinde tarif ettiği, kendi eğitimi noksan bir anne ve babanın evlâtlarına verebileceği terbiye ne olabilir ki?!.

Onun için çocuk terbiyesi anne-babadan başlarsa, daha verimli neticeler elde edilir. Yani şairin dediği gibi:

Olmalı harcı sağlam, baba evin direği,

Olmalı sımsıcak gül, anne evin yüreği…

[Seyrî]

Bu gerçekler ışığında çocuk yetiştirme mevzûunda, anne ve babanın bilhassa dikkat etmesi gereken başlıca hususları şöylece hulâsa edebiliriz:

a) Çocuğa rûhâniyet telkîn edecek güzel bir isim konulmalıdır. Evlâdın, anne-baba üzerindeki haklarının başında kendisine “güzel isim” koymaları gelir. Zira isim, müsemmâyı (isimlendirileni) çeker. Yani bir çocuğa konulan ismin mânâsı, o çocukta kendisini gösterir.

Taberânî’nin kaydettiği bir rivâyete göre:

Peygamberimizin Duâları




"Ey, Rabbim! Gayb ilminle ve halk üzerine kudretinle, hayatı benim için hayırlı gördükçe beni yaşat, ölü­mü benim için hayırlı gördüğün zaman da beni vefât ettir.

Ey Rabbim! Gizlide ve açıkda senden haşyetini istiyorum.

Rızâ hâlinde de, gadab hâlinde de ihlâs sözünden ayırmamanı istiyorum, fakirlikte de zenginlikte de i'tidâlden ayırmamanı istiyorum.

Senden tükenmez bir ni'met, kesilmez bir göz ferahlığı (yüzde açıkça görülen neş'e ve huzûr) istiyorum.

Senden beni kazâna râzı kılmanı, ölümden sonra yaşamanın serinliğini istiyorum.

Senden yüzüne bakmanın lezzetini; sana kavuşmanın şevkini istiyorum.

Bütün bunları zarar vericinin zararından, sapdırıcı bir fitneden uzak olarak vermeni istiyorum.

Ey Rabbim! Bizi îmân zîynetiyle süsle, bizi doğru yolda olan hidâyet rehberleri kıl.”

el-Camiu's Sağir

ERKEK VE KADININ ÂİLEDE BİRLİKTE DİKKAT EDECEĞİ HUSUSLAR


En merhametli anne-babalar, birbirlerini ve evlâtlarını Allâh’a kulluğa hazırlayanlardır.

 Erkek ve kadın, birlikte bir yuva kuruyorlar ve hayatlarını birleştirip başlarına gelebilecek her şeyi ortaklaşa paylaşmaya karar veriyorlar. Hayatı paylaşırken iki tarafın birden dikkat etmesi gereken ne gibi hususlar vardır?

Burada iki noktaya dikkat etmek lâzım:

–Mutluluk ve sevinçleri paylaşma,

–Hayatın yük ve sıkıntılarını paylaşma

Müştereklik dediğimiz ortak paylaşma, hayatın her hâlinde, yani rûhâniyet ve muhabbet ikliminde devam etmelidir. Sevinç ve mutluluklar paylaşıldığı gibi sıkıntı, keder, hüzün ve iptilâlar da paylaşılmalı; taraflar, her zaman birbirlerine destek vermeli, birbirlerini yıkayan iki el gibi olmalı ve yine birbirlerine en yakın tesellî kaynağını kendileri teşkil etmelidirler.

Çünkü hayat, her zaman pembe bulutların üzerinde devam etmez. İnişi-çıkışı, fırtınaları, virajı ve engebeleri olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır. İnsanlar için gelecek günler, meçhul ve sürprizlerle doludur. Kader, bir sırr-ı ilâhîdir. Bu bakımdan en büyük güç ve destek kaynağı, öncelikle Allah’a bağlılık ve îmandır. İkinci büyük destek de birbirlerine kaynaşmış olan eşlerdir. Dikkat etmelidir ki, eğer çaresiz ve bitkin insanlar, başlarına gelen büyük musîbet ve felâketlerde âile içinden beklediği desteği bulamazlarsa, daha büyük yıkımlara ve çöküşlere mâruz kalabilirler. Ancak rûhen olgunlaşmış, anlayışlı fertlerden oluşan yuvalarda ise, başlarına gelen bâdireler, âilenin sağlamlığı ölçüsünde kolaylıkla bertaraf edilir.

Âile sağlamlığı, rûhî olgunluğa paralel olarak bilhassa karşılıklı geçim ehli olmaya da bağlıdır. Bu, birçok güzellik ve hayırlı neticelerin en mühim şartıdır. Mevlânâ Hazretleri buyurur:

“Gül, o güzel kokuyu diken ile hoş geçindiği için kazandı. Bu hakîkati gülden de işit. Bak, o ne diyor: «Dikenle beraber bulunduğum için neden gama düşeyim, neden kendimi kedere salayım? Ben ki, gülmeyi, o kötü huylu dikenin beraberliğine katlandığım için elde ettim. Onun vesîlesiyle âleme güzellikler ve hoş kokular sunma imkânına kavuştum…»”

Bu gül, bize de diyor ki:

“Sen de benim gibi ol!”

Böyle sağlıklı ve güçlü bir âile yapısının kurulabilmesi için nelere dikkat etmelidir?

Öncelikle âilede saâdet, iki taraflı gerçekleştirilebilecek bir husustur. Bunun temelini:

1. Birbiriyle iyi geçinmek,

2. Anlayışlı ve olgun davranmak,

3. Fedâkâr olmak, oluşturur.

Bunlar da bilhassa ahlâkî fazîlet, dirâyet, zekâ, samîmiyet, ve karşılıklı hassâsiyet ile mümkündür.

Yine eskilerin “hüsn-i muâşeret” dedikleri, iyi geçinmek için iki tarafta da şu beş özellik bulunmalıdır:

1. Dindârlık,
2. Fazîlet,
3. Muhabbet,
4. Merhamet
5. Sadâkat.