Lalegül Dergisi
A´dan Z´ye… ا´den ي´ye… Beşikten mezara kadar öğrenilmesi gereken, kadın-erkek tüm Müslümanlara farz olan ve sonu Cennete varan bir yoldur İlim✦Amel✦İhlas
ÇOCUK TERBİYESİ HAKKINDA
Çocuklarımızın
kusursuz olmasını istiyorsak, kusursuz anne-baba olmaya gayret etmeliyiz.
Aileler
çocuk terbiyesinde ne gibi hususlara dikkat etmelidirler?
Evvelâ şunu
ifade etmelidir ki, çocuklar, bizlere ilâhî birer emânet ve öz varlığımızdan
boy vermiş kıymet filizleridir. Duygulu gönüllere göre; evlerin ilk saâdet
mûsıkîsi, doğan çocukların gönüllere huzur veren sesleri ile başlar.
Hadîs-i
şerîflerde beyân buyurulduğu veçhile çocuklar; “cennet çiçekleri”, “kalp
meyveleri”, “ilâhî ihsân ve rızıklar”dır.
Bu itibarla
çocuklar, Rabbimizin ne güzel lütuf ve ihsânıdır. İlk çocuğumuz dünyaya
geldiğinde ana-baba olmanın o derin hazzı hiç unutulur mu?
Onların gülüşlerindeki
zevk ü safâ ışıkları cennet parıltılarına benzer. Bir anne için en güzel
meşgale onu yetiştirmek ve terbiye etmek, topluma armağan etmektir. Zira anne
yüreği, bir çocuğun eğitim ve terbiyesini aldığı ilk mekteptir. Emek verilip
yetiştirilen sâlih evlâtlar, âhirette anne-baba ile cehennem arasında perde
olacaktır.
Âilelerin en
önemli vazîfelerinden birisi de Cenâb-ı Hakk’ın, İslâm fıtratı üzere lütfettiği
yavrularını hayır ve fazîletle donatmaktır. Îmanlı, istikâmet ehli ve
vatanperver çocuklar yetiştirmek, bir anne-babanın en büyük mes’uliyeti olduğu
gibi, hayatlarından sonra açık kalan defterlerine hasenât yazılmasına da
vesîledir. Yavrular, âile yuvasının müstesnâ bir saâdet meyvesi, anne ve baba
arasında en köklü râbıtadır. Onlar, Allah’ın anne ve babaya çok kıymetli birer
emânetidir.
Peygamber
Efendimiz, bir hadîs-i şerîflerinde insanların mes’uliyetlerini şöyle beyân
buyurmuşlardır:
“Hepiniz
çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz…
Erkek,
âilesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır
ve sürüsünden sorumludur.” (Buhârî, Vesâyâ, 9; Müslim, İmâre, 20)
Âyet-i
kerîmede buyurulur:
“Ey îman
edenler! Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten
koruyunuz…” (et-Tahrîm,
6)
Allah Rasûlü
bu âyet-i kerîme hakkında şöyle açıklamada bulunmuştur:
“Onları,
Allâh’ın sizi nehyettiği şeylerden uzaklaştırır ve emrettiği şeylere de teşvik
edersiniz. İşte bu, onları cehennemden muhâfaza etmektir.” (Âlûsî, XXVIII, 156)
Çocuk
terbiyesine nereden başlamak lâzımdır? Dayak bir
terbiye çeşidi midir? Âilenin çocuk terbiyesindeki rolü ve dikkat etmesi
gereken hususlar nelerdir?
Çocuk terbiyesine, evvelâ ana-babanın terbiyesinden başlamalıdır. Zira bu
yüce terbiye, mürebbî (terbiye edici) sıfatını kazanabilen olgun anne ve
babaların gerçekleştirebileceği bir eğitimdir. Şâirin:
Kendisi muhtâc-ı himmet bir dede,
Nerede kaldı gayriye himmet ede!..
şeklinde tarif ettiği, kendi eğitimi noksan bir anne ve babanın evlâtlarına
verebileceği terbiye ne olabilir ki?!.
Onun için çocuk terbiyesi anne-babadan başlarsa, daha verimli neticeler
elde edilir. Yani şairin dediği gibi:
Olmalı harcı sağlam, baba evin direği,
Olmalı sımsıcak gül, anne evin yüreği…
[Seyrî]
Bu gerçekler ışığında çocuk yetiştirme mevzûunda, anne ve babanın bilhassa
dikkat etmesi gereken başlıca hususları şöylece hulâsa edebiliriz:
a) Çocuğa rûhâniyet telkîn edecek güzel bir isim konulmalıdır. Evlâdın,
anne-baba üzerindeki haklarının başında kendisine “güzel isim” koymaları
gelir. Zira isim, müsemmâyı (isimlendirileni) çeker. Yani bir çocuğa konulan
ismin mânâsı, o çocukta kendisini gösterir.
Taberânî’nin kaydettiği bir rivâyete göre:
Peygamberimizin Duâları
"Ey, Rabbim! Gayb ilminle ve halk üzerine kudretinle, hayatı benim için hayırlı gördükçe beni yaşat, ölümü benim için hayırlı gördüğün zaman da beni vefât ettir.
Ey Rabbim! Gizlide ve açıkda senden haşyetini istiyorum.
Rızâ hâlinde de, gadab hâlinde de ihlâs sözünden ayırmamanı istiyorum, fakirlikte de zenginlikte de i'tidâlden ayırmamanı istiyorum.
Senden tükenmez bir ni'met, kesilmez bir göz ferahlığı (yüzde açıkça görülen neş'e ve huzûr) istiyorum.
Senden beni kazâna râzı kılmanı, ölümden sonra yaşamanın serinliğini istiyorum.
Senden yüzüne bakmanın lezzetini; sana kavuşmanın şevkini istiyorum.
Bütün bunları zarar vericinin zararından, sapdırıcı bir fitneden uzak olarak vermeni istiyorum.
Ey Rabbim! Bizi îmân zîynetiyle süsle, bizi doğru yolda olan hidâyet rehberleri kıl.”
el-Camiu's Sağir
ERKEK VE KADININ ÂİLEDE BİRLİKTE DİKKAT EDECEĞİ HUSUSLAR
En
merhametli anne-babalar, birbirlerini ve evlâtlarını Allâh’a kulluğa
hazırlayanlardır.
Erkek
ve kadın, birlikte bir yuva kuruyorlar ve hayatlarını birleştirip başlarına
gelebilecek her şeyi ortaklaşa paylaşmaya karar veriyorlar. Hayatı paylaşırken
iki tarafın birden dikkat etmesi gereken ne gibi hususlar vardır?

Burada iki
noktaya dikkat etmek lâzım:
–Mutluluk ve
sevinçleri paylaşma,
–Hayatın yük
ve sıkıntılarını paylaşma
Müştereklik
dediğimiz ortak paylaşma, hayatın her hâlinde, yani rûhâniyet ve muhabbet
ikliminde devam etmelidir. Sevinç ve mutluluklar paylaşıldığı gibi sıkıntı,
keder, hüzün ve iptilâlar da paylaşılmalı; taraflar, her zaman birbirlerine
destek vermeli, birbirlerini yıkayan iki el gibi olmalı ve yine birbirlerine en
yakın tesellî kaynağını kendileri teşkil etmelidirler.
Çünkü hayat,
her zaman pembe bulutların üzerinde devam etmez. İnişi-çıkışı, fırtınaları,
virajı ve engebeleri olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır. İnsanlar için gelecek
günler, meçhul ve sürprizlerle doludur. Kader, bir sırr-ı ilâhîdir. Bu bakımdan
en büyük güç ve destek kaynağı, öncelikle Allah’a bağlılık ve îmandır. İkinci
büyük destek de birbirlerine kaynaşmış olan eşlerdir. Dikkat etmelidir ki, eğer
çaresiz ve bitkin insanlar, başlarına gelen büyük musîbet ve felâketlerde âile
içinden beklediği desteği bulamazlarsa, daha büyük yıkımlara ve çöküşlere mâruz
kalabilirler. Ancak rûhen olgunlaşmış, anlayışlı fertlerden oluşan yuvalarda
ise, başlarına gelen bâdireler, âilenin sağlamlığı ölçüsünde kolaylıkla
bertaraf edilir.
Âile
sağlamlığı, rûhî olgunluğa paralel olarak bilhassa karşılıklı geçim ehli olmaya
da bağlıdır. Bu, birçok güzellik ve hayırlı neticelerin en mühim şartıdır.
Mevlânâ Hazretleri buyurur:
“Gül, o
güzel kokuyu diken ile hoş geçindiği için kazandı. Bu hakîkati gülden de işit.
Bak, o ne diyor: «Dikenle beraber bulunduğum için neden gama düşeyim, neden
kendimi kedere salayım? Ben ki, gülmeyi, o kötü huylu dikenin beraberliğine
katlandığım için elde ettim. Onun vesîlesiyle âleme güzellikler ve hoş kokular
sunma imkânına kavuştum…»”
Bu gül, bize
de diyor ki:
“Sen de
benim gibi ol!”
Böyle
sağlıklı ve güçlü bir âile yapısının kurulabilmesi için nelere dikkat
etmelidir?
Öncelikle
âilede saâdet, iki taraflı gerçekleştirilebilecek bir husustur. Bunun temelini:
1.
Birbiriyle iyi geçinmek,
2. Anlayışlı
ve olgun davranmak,
3. Fedâkâr
olmak, oluşturur.
Bunlar da
bilhassa ahlâkî fazîlet, dirâyet, zekâ, samîmiyet, ve karşılıklı hassâsiyet ile
mümkündür.
Yine
eskilerin “hüsn-i muâşeret” dedikleri, iyi geçinmek için iki tarafta da şu beş
özellik bulunmalıdır:
1.
Dindârlık,
2. Fazîlet,
3. Muhabbet,
4. Merhamet
5. Sadâkat.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)




