Takiyyeci İlahiyatçılar ve İslamcılar - Mehmet Sevket Eygi

Bazı ilahiyatçılardan ve İslamcılardan çok şikâyetçiyim. Onları Cenab-ı Hakka havale ediyorum.

Hem Müslümanlar kardeştir diyorlar, hem de Sünnî Müslümanlara takiyye ve kitman yapıyor, akidelerini meşreplerini gizliyorlar. 

Bunların bir kısmı koyu Mutezilîdir.  Mutezile fırkası, Ehl-i Sünnete göre bir dalalet=sapıklık ve bid’at fırkasıdır.

Onlar mademki, Mutezile fırkasının hak fırka olduğuna inanıyor, bunu biz kardeşlerine bildirmek, açıklamakla yükümlüdür. Bunu yapmıyorlar ve sinsice, kalleşçe Ehl-i Sünneti yıkmaya çalışıyorlar.

Bir kısım ilahiyatçılar Fazlurrahman fırkasındandır. Onlar da kimliklerini gizleyerek Ehl-i Sünneti yıkmaya çalışıyor.  Mutezile için bid’at ve dalalet fırkasıdır demiştim.  Fazlurrahman, Kur’andaki üç yüz küsur muhkem ayetin bugün geçerli olmadığını iddia ettiğine göre,  Mutezileden de öte, yoldan büsbütün çıkmış bir fırkadır.

Bazı ilahiyatçılar, Ebu Reyye ve Albanî gibi bozuk ve aşırı adamların peşine düşmüşler, Sünneti yıkmaya çalışıyor… Sünnet yıkılınca fıkıh elden gidecek, meydan bunlara kalacak…

Mezhepsiz ilahiyatçılar… Telfik-i mezahibçiler…  Bunların kemalisti bile var… 

Türkiye’de Mutezile fırkasını hortlatanlara soruyorum: Bu fırka doğruysa bunu Müslümanlara niçin mertçe, açıkça, samimî şekilde beyan etmiyorsunuz?

BOP’a hizmet eden, light ve ılımlı bir İslam türetmek için efendlerinin direktifleriyle faaliyet gösterenler kimlere hizmet ediyorlar acaba?

Mert ve cesur olsunlar ve çok açık konuşsunlar… Biz Ehl-i Sünnetten çıktık; Mutezilî, Fazlurrahmancı, mezhepsiz, telfikçi,  Ebu Reyyeci, Albanîci,  BOP’çu,  Kemalî olduk desinler… Bunu yapmadıkları müddetçe onların samimiyetinden şüphe edilecektir.

Ehl-i Sünnet camiası bunların oluşturduğu zararları def’, red, cerh, ibtal etmekte maalesef çok geç kalmıştır.

Bu adamlar Ehl-i Sünnetin Ümmet birliğini yıktılar.  Yeterli ve sağlam din kültürü almamış milyonlarca Müslümanın kafasını karıştırdılar… Hiçbirinin İmamet ve râşid Hilafet, biat ve itaat konusunda bir satır konuştuğu duyulmamıştır.

Zamanımızda öyle azgın ve aşırıya giden ilahiyatçılar vardır ki, İslam Şinasi kitabında “Allah (bazı baskılarında Huda yazılıdır) yek Janus-i hakikî est=Allah gerçek bir Janus’tur” (Janus iki çehreli bir Roma putudur) diyecek kadar zıvanadan çıkmış Ali Şeriatî’yi gençliğe bir İslam önderi, büyük bir mücahid olarak tanıtıyor.

Mutezilî, Fazlurrahmancı, Şeriatîci, BOP’çu, şucu veya bucu ilahiyatçılar  “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Biri dışında bunlar cehennemliktir. Necat bulup kurtulacak fırka benim ve Ashabımın yolundan gidenlerdir” hadisini çok iyi bilirler ama buna uymazlar. 

Bazı yoldan çıkmış ilahiyatçılar, bilhassa mübarek Ramazan aylarında büsbütün azıtıyor ve dinsiz gazetelere, din düşmanı TV’lere akıllara ziyan beyanlarda bulunuyor.

İmanın altı temel şartından biri olan kaderi inkâr edenleri bile vardır.

Onlar Ehl-i Sünneti, bozuk fırkalarla bir tutarlar.

Bendeniz bir Müslüman olarak onlardan çok bizarım, çok şikâyetçiyim.

Kendilerinden ilk isteğim samimî, açık, bir yüzlü olmalarıdır.  Mutezilî, Fazlurrahmancı, BOP’çu, Kemalî, mezhepsiz olduklarını niçin gizliyorlar? Bu, vahim bir ikiyüzlülük değil midir? 


 

Esma'ul Hüsna 69 ve 70. İsm-i Şerifleri

Esma'ul Hüsna 69. İsm-i Şerifleri
 

Cengiz Numanoglu - Desinler Diye


Şu insan denilen, iki cinsiyet;
Bazen, şeytan ile kurar ünsiyet.
Namus, şeref, hayâ, edep, haysiyet,
Ne bulursa harcar.. Desinler diye...

Kimi var, öyle bir süsler ki sözü;
''Allah'' derken bile, reklamda gözü.
Kırk yılda bir kollar, iki öksüzü,
Ne cömert bir insan.. Desinler diye...

Kimi, iffetini koyar masaya;
Sattıkça doldurur, çelik kasaya,
Bir maymuncuk bulur, her tür yasaya,
Ne akıllı insan.. Desinler diye...

Kimi, şuuraltı, cinsel özürlü;
Dürüst evliliğe, kalbi mühürlü..
Kolyesi boynundan, çıkmaz bir türlü;
Ne çapkın bir erkek.. Desinler diye...

Kimi var, modanın dümen suyunda,
Teşhir hastalığı vardır huyunda.
Kimlik arar durur, etek boyunda;
Ne modern bir kadın.. Desinler diye...

Kimi, kırkbeşini devirmiş çoktan;
Bütçe delik deşik, anlamaz yoktan...
Kaşları kemandır, kirpikler oktan;
Aman ne hoş kadın.. Desinler diye...

Kimi, yaşlandıkça isyankâr olur,
Yılda bir çâreyi neşterde bulur.
Altmışlık cildini, gerdirir durur;
Hâlâ güzel kadın.. Desinler diye...

Kimi, beş yıldızlı salon züppesi;
Eğildikçe, yer süpürür cübbesi.
Kopacak gibidir, o kalın sesi;
Ne nâzik bir insan.. Desinler diye...

Kimi, gönül vermiş, güyâ bilime;
Beyni muhâliftir, aklı selime.
Ezberlemiş, birkaç yaban kelime;
Ne kültürlü insan.. Desinler diye...

Kimi, şöhret yapar, ilim vesîle,
Allah rızâsını, düşünmez bile..
Tepeden bakar ki, cümle câhile;
Ne âlim bir insan.. Desinler diye...

Kimi, iflâs etmiş, ahlâktan yana,
Politik virüsler, karışmış kana.
İhânet vız gelir, hatta vatana;
Siyaset cambazı.. Desinler diye...

Kimi, kıyâmeti, almaz nazara;
Râzı olmaz taştan, normal mezara.
Mermer ısmarlatır, türlü pazara;
Ne büyük adammış.. Desinler diye...

Daha kimler var ki; saymakla bitmez
Hiçbirine, doğru kelâm, kâr etmez.
Gaflet kapısından, ölse de gitmez;
Son nefeste bile, Desinler diye...


CENGİZ NUMANOĞLU

(1993)

 

Esma'ul Hüsna 68. İsm-i Şerifi

Esma'ul Hüsna 68. İsm-i Şerifi
 

Nişanlılar Dinen Birbirlerine Yabancıdır - Cübbeli Ahmet Hoca Efendi


Nişan hiçbir zaman nikâhtan bir parça değildir. Bu yüzden nişanlıların iki yabancı gibi mahremiyet kaidelerine titizlikle riâyet etmeleri, halvet olmamaları, kapalı yerde yalnız kalmamaları, telefon ve internet görüşmelerine yönelmemeleri, zarûrî birkaç görüşme yaptıklarında da lâubâlî davranmamaları ve birbirinin ellerini asla tutmamaları gerekir.

MAHREMiYET SAGLAMAZ

Burada şunu belirtmek gerekir ki, nişan hiçbir zaman nikâhtan bir parça olmadığı için nişanlıların dînen birbirlerine yabancılığı sürmektedir. 

Bu yüzden nişanlıların evde olsun, arabada olsun, umûmî gezi yerlerinde olsun iki yabancı gibi mahremiyet kaidelerine titizlikle riâyet etmeleri, halvet olmamaları, kapalı yerde yalnız kalmamaları, telefon ve internet görüşmelerine yönelmemeleri, zarûrî birkaç görüşme yaptıklarında da lâubâlî davranmamaları ve birbirinin ellerini asla tutmamaları gerekir. 

RASÛLÜLLÂH YALNIZ KALINMASINI YASAKLADI

Zira nişanlılık başkasının nişan yapmasına mânî olmak dışında iki taraf arasında hiçbir mahremiyet sağlamaz, dolayısıyla nişanlı çiftler arasında nâmahremlik devam etmektedir ki Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) birbirine nâmahrem olan iki kişinin bir yerde yalnız kalmasını şiddetle yasaklamıştır. 

Nitekim İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:   “Bir adam, beraberinde mahremi olmayan kadınla asla tenhâda kalmasın.” (Buhârî, et-Terğîb fi’n-nikâh:110, no:4935, 5/2005) 

Bilindiği üzere büluğa ermiş bir erkeğin mahremi olmayan yabancı kadınların avret yerlerine bakması câiz değildir. Kadının avret yeri ise el ve yüz dışındaki bütün bedenidir. 

Bu bakışın şehvetli veya şehvetsiz olması yâhut fitneye sebep olacak şekilde olup-olmaması netîceyi değiştirmez. Nitekim Allâh-u Te‛âlâ: “ Habîbim! İmanlı erkeklere de ki;  haramlara karşı gözlerini yumsunlar da sadece helâllere baksınlar ve tenâsül uzuvlarını zina ve livâta gibi haramlardan  korusunlar! 

İşte sana!  Günahlara düşüp kirlenmelerindense bu kendileri için daha temiz bir  hareketdir. Muhakkak Allâh onların kime bakmakta ve ne yapmakta olduklarının görünen-görünmeyen yönlerini hakkıyla bilen bir Habîr’dir. İmanlı kadınlara da de ki; gözlerini erkeklerin ve kadınların avret yerlerine bakmaktan yumsunlar ve tenâsül uzuvlarını  zinadan ve şehvetle birbirine sürtünmeden korusunlar.  Örf ve âdete göre, zorunlu olarak kendilerinden görünen  yüzler, ayaklar ve eller dışında ziynet  mahalleri olan vücutlarının diğer yerlerini meydana çıkarmasınlar” (Nûr Sûresi:30-31’den) âyet-i kerîmelerinde inanan erkek ve kadınlara gözlerini haramlardan sakınmalarını emretmiştir.

ZARURET MÜBAH KILAR