Erba´in-i İdrisiyye 2. İsm-i Şerif


Kimler Şehittir?



بِسْمِ اللهِ، اَلْحَمْدُ ِللهِ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِ اللهِ وَبَعْدُ

 

1) Allah Yolunda Öldürülen Şehittir

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), sahabelere:

−‘Sizler kendi aranızda kimi şehit sayıyorsunuz?’ dedi.

Sahabeler:

−Ey Allah’ın Rasulü! Allah yolunda öldürülen kimse şehittir, dediler. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−‘Şüphesiz o zaman ümmetimin şehitleri az olur.’

Sahabeler:

−Onlar kimlerdir ey Allah’ın Rasulü deyince? Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Allah yolunda öldürülen şehittir. Allah yolunda ölen de şehittir. Taun’dan (Veba’dan) ölen şehittir. Karın hastalıklarından ölen şehittir. Suda boğularak ölen şehittir’ buyurdu.”

Müslim 1915/165, Ahmed 522, İbni Mace 2804 Hâkim 2/159, Beyhaki

2) Allah Yolunda Ölen Şehittir

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Herkim Allah yolunda (evinden) çıkar da ölür ya da öldürülürse o kimse şehittir. Devesi ya da atı düşürür (boynu kırılırsa) yahut bir yer haşeratı onu sokarsa ya da yatağı üzerinde Allah’ın dilediği herhangi bir şekilde ölürse şüphesiz ki o kimse şehittir ve muhakkak onun için cennet vardır’ buyurdu.”

Ebu Davud 1/391, Hâkim 2/78, Beyhaki 9/166

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“…Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘…Allah yolunda ölen şehittir…’ buyurdu.”

Müslim 1915/165, Ahmed 522, İbni Mace 2804, Hâkim 2/159, Beyhaki

3) Tâun (Veba) Hastalığından Ölen Şehittir

Muhammed Esed ve Kur’an Mesajı isimli Meâl-Tefsiri

Değerli okuyucular! “Sonradan müslüman oldu.” görülen niceleri var ki, aslında müslüman olmadığı halde öyle görünmüşler. Onlar Müslüman görünmeye mecburdurlar, çünkü vazifelidirler. Esed’in müslüman olmadan yaptığı yolculuklar, insanın aklına böyle şeyler getiriyor. Sanki İslâm âlemine hususi olarak gönderilmiş…
Kur’an Mesajı” isimli eser Muhammed Esed’e ait. Eser hakkında bilgi vermeden önce, kısaca eserin sahibini tanıyalım.
Yahudi bir ailenin çocuğu olan Muhammed Esed, Ukrayna’nın Lvov şehrinde 1900 yılında doğdu. Anne tarafından dedesi bir Yahudi hahamı idi. Ailesinden husûsi bir Yahudilik eğitimi aldı.
Öyle ki, 13 yaşında İbrâniceyi su gibi biliyor, Tevratı ve Yahudiliğe ait diğer kitapları rahatça okuyordu.
Esed 14 yaşındayken âile Viyana-dadır. 20 yaşına gelen Esed, Viyana’yı terk ederek Prag’a, oradan da Berlin’e geçer. Orada film yönetmenliği ve senaristlik yapar. United Telegrabt adlı ajansta muhabir olur.
Dayısının daveti üzerine âni bir kararla Kudüs’e gider. Oradayken, birçok gazeteyle yazışma sonucu, Frankfurter Allgemeine Zeitung’un, Yakındoğu muhabiri olur.
Derken, Kudüs’ten Kâhire’ye gider. 23 yaşında tekrar Kudüs’e döner. Oradan Amman’a geçer. Amman’da Emir Abdullah ve danışmanı Rıza Tevfik’le tanışır. Rıza Tevfik, Sultan Abdülhamid’e karşı çıkanlardan olup meşhur masonlar-dandır.
Oradan Şam’a geçer. Devamla Bursa, İstanbul, Sofya, Belgrat üzerinden Frankfurt’a gider. Berlin’e gidiş gelişleri olur.
24 yaşındayken, Frankfurter Allgemeine Zeitung tarafından tekrar Doğu’ya gönderilir. Port Said üzerinden Kâhire’ye geçer. Ezher şeyhi Mustafa Merâğî ile tanışır. O senelerde Ezher Üniversitesi’nin kâmilen masonların elinde olduğunu hatırlatalım.
Kâhire’den Ürdün’e geçer. Birkaç kere Şam, Trablus, Beyrut arasında gidip gelmeleri olur. Sonra İran’a, Kürdistan’a ve Afganistan’a gider. (Burada kullandığımız “Kürdistan” kelimesi lütfen yadırganmasın. Çünkü, bu kelime bize ait değildir. Kendisinden bahsedeceğimiz eser, İşaret Yayınları tarafından 1999’da basılmış olup, Yeni Şafak Gazetesi tarafından okuyucularına verilmiştir. Eserin önsözünde Muhammed Esed hakkında bilgi verilmiş. “Kürdistan” kelimesi de orada geçiyor. Biz de orada okuduğumuzu olduğu gibi aktarıyoruz.)
Esed 26 yaşındadır. Herat, Merv, Semerkant, Buhâra ve Taşkent üzerinden Moskova’ya gider. Oradan da Avrupa’ya geçer ve evlenir. Berlin’e yerleşir. Çalıştığı gazeteden ayrılır ve yeni gazetelerle anlaşır. Bu sıralarda karısıyla beraber müslüman olduğunu açıklarlar. 27 yaşında karısıyla beraber yine seyahata çıkar, fakat bu sefer hacca giderler.
Karısı bilinmeyen bir sebeple Mekke’de ölür. Aynı yıl Kral Abdülaziz ile tanışır. Orada tekrar evlenir ve Medine’ye yerleşir. Burada tarih ve tefsir çalışmasına başlar. Arabistan’da ancak 32 yaşına yani 1932’ye kadar kalır. Daha fazla Arabistan’da kalmaz. Devamlı gezer. Afrika’da Şeyh Sünûsî ile de tanışır.

Esma'ul Hüsna 40. İsm-i Şerif


ZILZÂL SÛRESI

Kur'ân-i Kerim'in doksan dokuzuncu sûresidir.

Nisâ sûresinden sonra nazil olmustur. Sekiz âyettir. Fasilasi he, mim ve elif harfleridir. Sûrenin nüzûl yeri hakkindaki rivayetlerin bazilari sûrenin Mekkî, bazilari da Medenî oldugunu belirtir. Ifade ve üslûbu, ele aldigi mevzûlari hususunda Mekkî olduguna nisbet edilmistir. Mushaflar'da ise Medenî olarak gösterilmistir. Ebû Sâid el-Hudrî'den gelen bir hadis sûrenin Medenî oldugu görüsünü kuvvetlendirmektedir:

Ibn Ebî Hâtim, Ebû Saîd Hudrî'den nakletmistir: "Her kim zerre miktari hayir islerse onu görecekler. Her kim de zerre miktari bir ser islerse onu görecektir" (Zilzâl, 7-8) âyetleri ile ilgili olarak Rasûlullah (s.a.s)'a söyle demistir: "Ya Rasûlullah, kendi amellerimi görecek miyim?" Allah Rasûlü söyle buyurmustur: "Evet!" Ben söyle dedim: "Ben mahvoldum." Allah Rasûlü (s.a.s): "Sevin, ya Ebû Said. Çünkü Yaptigin her salih amele on sevap verilecektir" buyurdu.

Bu hadis sûrenin Medenî olduguna delil teskil eder. Çünkü Ebû Said Hudrî Ensar'dandi. Ayrica Uhud'tan sonra balig olmus oldugu için bu rivayet, bu âyetin, dolayisiyla sûrenin Medine'de nâzil oldugunu te'yid etmektedir.

"Deprem, arka arkaya gelen siddetli sarsinti" demek olan Zilzâl, sûrenin ilk âyetinde geçer ve sûre adim buradan alir. Sûrenin isimleri "Zelzele" ve "Zilzâl"dir.

Cübbeli Ahmet Hoca - Deprem Sohbeti (mp3)

"Yer sarsildikça sarsildigi zaman." (1).

Sûre ilk âyetiyle birlikte kiyametten sahneler sunuyor, selim akil sahiplerine. Ibn Abbas bu âyet hakkinda der ki: Yani "dibinden oynayip hareket ettiginde." Kur'an'in bir baska yerinde söyle buyurulur o an için: "Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Dogrusu kiyamet saatinin sarsintisi büyük bir seydir." (Hacc, 22/1).

Kiyametin kopmasindan, insanlarin yeniden dirilip hesap vermesinden, herkesin -iyi ya da kötü- ettigini bulacagindan bahseden sûrenin ikinci ayeti ise yine "yer"le ilgili ve insani bütün benligiyle dogrudan etkileyen bir üsluba sahiptir:

"Toprak agirliklarini disari çikardigi zaman" (2).