script src='http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.2.6/jquery.js' type='text/javascript'/>

ZILZÂL SÛRESI

Kur'ân-i Kerim'in doksan dokuzuncu sûresidir.

Nisâ sûresinden sonra nazil olmustur. Sekiz âyettir. Fasilasi he, mim ve elif harfleridir. Sûrenin nüzûl yeri hakkindaki rivayetlerin bazilari sûrenin Mekkî, bazilari da Medenî oldugunu belirtir. Ifade ve üslûbu, ele aldigi mevzûlari hususunda Mekkî olduguna nisbet edilmistir. Mushaflar'da ise Medenî olarak gösterilmistir. Ebû Sâid el-Hudrî'den gelen bir hadis sûrenin Medenî oldugu görüsünü kuvvetlendirmektedir:

Ibn Ebî Hâtim, Ebû Saîd Hudrî'den nakletmistir: "Her kim zerre miktari hayir islerse onu görecekler. Her kim de zerre miktari bir ser islerse onu görecektir" (Zilzâl, 7-8) âyetleri ile ilgili olarak Rasûlullah (s.a.s)'a söyle demistir: "Ya Rasûlullah, kendi amellerimi görecek miyim?" Allah Rasûlü söyle buyurmustur: "Evet!" Ben söyle dedim: "Ben mahvoldum." Allah Rasûlü (s.a.s): "Sevin, ya Ebû Said. Çünkü Yaptigin her salih amele on sevap verilecektir" buyurdu.

Bu hadis sûrenin Medenî olduguna delil teskil eder. Çünkü Ebû Said Hudrî Ensar'dandi. Ayrica Uhud'tan sonra balig olmus oldugu için bu rivayet, bu âyetin, dolayisiyla sûrenin Medine'de nâzil oldugunu te'yid etmektedir.

"Deprem, arka arkaya gelen siddetli sarsinti" demek olan Zilzâl, sûrenin ilk âyetinde geçer ve sûre adim buradan alir. Sûrenin isimleri "Zelzele" ve "Zilzâl"dir.

Cübbeli Ahmet Hoca - Deprem Sohbeti (mp3)

"Yer sarsildikça sarsildigi zaman." (1).

Sûre ilk âyetiyle birlikte kiyametten sahneler sunuyor, selim akil sahiplerine. Ibn Abbas bu âyet hakkinda der ki: Yani "dibinden oynayip hareket ettiginde." Kur'an'in bir baska yerinde söyle buyurulur o an için: "Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Dogrusu kiyamet saatinin sarsintisi büyük bir seydir." (Hacc, 22/1).

Kiyametin kopmasindan, insanlarin yeniden dirilip hesap vermesinden, herkesin -iyi ya da kötü- ettigini bulacagindan bahseden sûrenin ikinci ayeti ise yine "yer"le ilgili ve insani bütün benligiyle dogrudan etkileyen bir üsluba sahiptir:

"Toprak agirliklarini disari çikardigi zaman" (2).

Bir baska âyette de söyle buyurulmaktadir: "Yer düzeltildigi zaman. Içinde olanlari disari atip bosaldigi an" (el-Insikak, 84/3-4).

Yerin agirliklarini disari çikarmasi birkaç sekilde tefsir edilmistir:

1) Içindeki hazineleri disari çikarir. Insanlarin dünyada her yönüyle ihtiyaç duydugu ve "hirs ekol"ünü olusturan altin, gümüs, mücevherat vb. seyler disari çikarlar ve simdi bu seyler onlarin hiçbir islerine yaramamaktadirlar. Tersine onlarin azabina sebep olacaktir.

2) Kabirlerdeki ölüler dirilir. Bu anlamda "ba's" denilen dirilme zamani söz konusudur. Ölmüs olan insanlari nerede ve hangi halde bulunurlarsa bulunsunlar, hepsi yeraltindan disariya atilacaklardir. Bir sonraki âyet, onlarin o an cisimlerinin bütün parçalarinin yeniden biraraya getirilerek dünyadaki ilk sekilleri gibi diriltileceklerine delâlet etmektedir. Çünkü eger böyle olmayacaksa onlar, "bu yeryüzüne ne oluyor?" sözünü nasil söyleyecekler? (M. Hamdi Yazir, Kur'an Dili, 9/6008).

3) Ölü insanlari disari atmakla yetinmeyecek, ayrica insanin dünyada iken isledigi ve kendisine sehadet edecek olan fiiller ve sözlerinde hepsini disariya atacaktir (Mevdudi, Tefhîmu'l-Kur'an, Ter. heyet, 7/194).

4) Yeraltindaki madenler, gazlar, yanar durumda olan lavlar da disari firlar. Bu ise hakiki kiyameti sahneye koyar.

"Insan "ne oluyor buna!" dedigi zaman." (3)

Yeryüzünde rahat ve kararli olarak sakin ve sabit yasarken sonra meydana gelen durumu, garip karsilayarak der ki: Durum degismis ve yeryüzü harekete geçmistir. Sonra yeryüzü karninda bulunan yenilerden ve eskilerden ölüleri disari atar. O zaman insanlar onun durumunu garip karsilarlar. Yerler, bir baska yerle, gökler, bir baska gökle degistirilir (Ibn Kesir, Muhtasar, 3/666).

Buradaki insan herhangi bir insan olabilir, çünkü tekrar diriltildiginde ilk sözü, "ne oluyor?" olacak. Sonra anlayacak ki, "kiyamet günü"dür. Insandan kasit, âhireti inkâr eden insan da olabilir. Çünkü onun imkansiz zannettigi sey önüne getirilecek, onu görecek ve hayret içinde kalacaktir. Ehl-i imanin bu olay karsisindaki tavri ise herhangi bir endise tasimayacak mahiyette olacaktir.

Baska bir âyette söyle buyurulmaktadir!

"Kâfirler, "Vah bize, bizi yattigimiz yerden kim kaldirdi?" diyecekler. Mü'minler ise, "Iste Rahman'in va'dettigi sey budur. Peygamberler gerçekte dogru söylemis." (Yâsin, 52) diyeceklerdir. Fakat bu fark ikinci üfürme ile yeniden dirilmelidir "(M. Hamdi Yazir, Kur'an Dili, Istanbul 1938, VIII/6011).

"Iste o gün; o bütün haberlerini anlatacaktir" (4).

Imam Ahmed b. Hanbel, Ebû Hureyre'den su hadisi nakleder: Rasûlullah (s.a.s) bu âyeti okumus sonra, "Yeryüzünün haberleri nedir?" demistir. Orada bulunanlar, "Allah ve Rasûlü en iyisini bilir" demisler de Rasûlullah (s.a.s) söyle buyurmustur:

"Yeryüzünün haberleri her kulun ve cariyenin üzerinde yapmis oldugu amele sehadet ederek, "su ve su amelleri, su ve su gün yapti ", demesidir. Iste onun haberleri bunlardir" (Ibn Kesir, Muhtasar, III/666).

Bu âyetin tefsirinde Hicazi söyle der: "Bu esnada yer küre haberlerini insana anlatir. Lisan-i kal (konusma dili) ile degil de lisan-i hal ile basindan geçenleri anlatir. Alâme Taberî'nin de tefsirinde dedigi gibi, bu bir temsildir. Yeryüzünde alisik olunmayan bu halin meydana gelmesi, Rabbi'nin ona basindan geçenleri anlatmasina dair emir vermesi sebebiyledir. Cenab-i Allah macerasini anlatmasi için yere tekvinî emir verir. Kâinatta meydana gelen her sey Allah'in tekvinî emrine dayanacaklardir" (M. Mahmud Hicâzî, Furkan Tefsiri, 30/76).

Allah kimin ne yaptigini süphesiz bilir. Ama ahirette mahkeme kuruldugu zaman Allah eger bir kimseye ceza verecekse, adaletinin bütün sartlarinin geregini yerine getirir. Rabbu'l-Alemin'in mahkemesinde her suçlunun itiraz edemeyecegi sekilde eksiksiz sehadetler görecegi kesindir. Birincisi, "Kiramen Kâtibin" meleklerinin her zaman, her ameli kaydettikleri defterdir (Bk. Kâf, 17-18; el-Infitâr,10-12). Amel defterleri ellerine verilecektir. Onlara söyle denilecektir:

"Hayatta yaptiklarini oku. Hesabin için bu sana yeter" (el-Isra, 17/14).

"Insan onu okudugunda kaydedilmemis en ufak ve en büyük sey kalmadigina hayret edecektir" (el-Kehf, 15/19).

Ikincisi ise, insanin organlarinin dile gelmeleridir:

"Dilleri, elleri ve ayaklarinin yapmis olduklarindan dolayi aleyhlerinde sahitlik edecegi bir günde..." (Nur 24/24). Insanlar bu durum karsisinda hayret içinde kalacak ve azalarina, "Sizler bana karsi nasil sahitlik yaparsiniz?" diyeceklerdir. Azalarsa, Bu gün Allah'in emridir, her sey konusmaktadir ve biz de O'nun emriyle konusmaktayiz" diyeceklerdir (Fussilet, 41/20-22).

O gün de o kadar kat'i, açik ve kesin ispatlar yapilacak ki, insanin inkar etmesine ve mazeret ile sürmesine mahal kalmayacaktir.

"O, (kâfirlerin) konusamayacagi bir gündür. Onlara izin bile verilmez ki (sözde) mazeretlerini beyan etsinler" (Mürselât, 77/35-36).

Bugünde hersey konusacaktir.

"Çünkü Rabbin ona vahyetmistir" (5).

Rabbü'l-Âlemin, arza söylemesini süratle emr-ü telkin etmistir de o sebeple arz o haberleri anlatir. Kessâf'ta der ki: Arz'in anlatmasi mecazdir. Yani Allah Teâlâ arz'da öyle yeni haller, oluslar meydana getirir ki, onlar lisan ile anlatma makamina çikarlar. Hatta, "ne oluyor buna" diyenler o duruma bakarlar da onun ne için zelzeleye tutuldugunu ve ne için ölüleri disariya attigini bilir. Bu olaylarin da peygamberlerin korkuttuklari ve sakindirdiklari olaylar oldugunu anlarlar. Bu manaya göre vahiy "kûn feyekûn" (ol der oluverir) gibi yaratici olmus olur.

Bundan baska bir de denilmistir ki, Allah Teâlâ "arzi" o zaman gerçekten söyletecektir. Rasûlullah'tan da rivayet olunmustur ki, herkese karsi üzerinde ne amel yaptigina sahitlik edecektir. Arz'a vahiy, onun hayati mümkün olan cüzlerine, parçalarina vahiy olarak mülahaza edilirse bu söylemenin ve vahyin gerçekten nutuk veya hitabet halinde haber vermesi ve bildirmesi manasina olarak anlasilmasi söz konusudur. Aslinda onun ne oldugu o vakit hakikat gözönüne döküldügü zaman anlasilacaktir (M. Hamdi Yazir, Kur'an Dili, 9/6011).

Bunu Allah arza böylece vahyetmistir.

Akabinde gelen âyet artik hesab gününden bahseder:

"O gün insanlar, ayri ayri gruplar halinde (Ilahi Divana) çikarlar ki, yaptiklari kendilerine gösterilsin" (6).

Yani varmis olduklari yerden insanlar dönüp çikacaklar, kabirlerden durulacak yere, mahsere dogru muhtelif sûrette firlayacaklar, kimisi yüz akligiyla, kimisi yüz karasiyla, kimisi selâmet, kimisi korkular, kimisi dehsetler içinde, kimisi binitli, kimisi yayan, kimisi zincirlerle bagli; hasili kimisi bahtiyar, kimisi bedbaht, yahud Ibn Abbas'tan mervî oldugu üzere her din ve millet sahibi ayri ayri olarak kendi önderleri arkasinda, yahut her fert ilk yaratilisi gibi tek basina olarak Ilahi Divan'a çikarlar. Kimisi mahsere geldikten sonra kitabini sagindan almis "ashabi yemîn"den olarak Cennet'e gitmek üzere, kimisi de kitabi solundan veya arkasindan almis "ashabi simal"den olarak Cehennem'e gitmek üzere mahserden ayrilacaklar.

Amelleri kendilerine gösterilmek için (M. Hamdi Yazir, Kur'an Dili 9/6012).

Ayette geçen "estâtâ" (firka firka) çesitli âyetlerde ve izahinda söyle gösterilebilir:

"O gün görülecektir ki, ilk defa yarattigimizda oldugu gibi simdi de sen yapayalniz benim huzurumdasin" (En'am, 6/94).

"O bize yalniz olarak gelecek" (Meryem, 19/80).

"Onlarin her biri kiyamet günü Allah'in huzurunda yalniz olarak bulunacak" (Meryem, 19/95).

Bir de "Sûr'a üflendigi zaman fevc fevc gelecekler" (Nebe, 78/18) manasina kullanildigini görüyoruz.

Son olarak, Kur'an'da ne tür insan olursa olsun, onlara muhakkak kendi amel defterlerinin verileceginin açiklandiginin bilinmesi gerekir (Bkz. Hakka, 19-25; Insikak, 7-10).

Bu asamadan sonra Rabbül-Âlemin söyle buyuruyor:

"Artik kim zerre agirliginca hayir yapmissa onu görür. Ve kim zerre agirliginca ser yapmissa onu görür" (7-8).

Bu âyetlerin nüzûlüyle ilgili olarak söyle bir rivayet vardir:

Said Ibn Cübeyr (r.a)'den rivâyet olunmustur. O der ki,

"Yoksula, yetime ve esire O'nun sevgisi için yemek yedirirler" (el-Insan, 76/8) âyeti kerimesi nazil oldugu zaman, bazi müslümanlar az birsey verdikleri zaman bundan dolayi sevap kazanamayacaklarini; diger bazilari ise, "Allah, cehennem atesini büyük günahlar için va'detmistir", diyerek, yalan söylemek, harama bakmak, giybet etme vb. gibi küçük günahlardan ötürü kinanmayacaklarini zannediyorlardi. Bunun üzerine Allah, Ârtik kim zerre agirliginca hayir yapmissa onu görür. Ve kim zerre agirliginca Ser yapmissa onu görür" (7-8) âyetlerini inzal buyurdu (Ibn Kesir, Tefsir, Muhtasar, 3/667).

Said b. Cübeyr (r.a) der ki: Allah bu âyeti inzal buyurarak, bir yandan; "az, kisa zamanda çoga vesile olur" diye Müslümanlari az demeden vermege tesvik ederken, diger yandan da, "küçük günahlar kisa zamanda çogalir, dolayisiyla büyük günahlara dönüsür" diye onlari küçük günahlari islemekten sakindirmistir.

Zerre, görülür görülmez derecede bir seydir. Günesin isiginda sezilebilen ince toza da denilir. Ibn Abbas'tan mervidir ki, elini topraga sokmus, kaldirmis sonra üflemis de iste bunlardan her biri bir zerre ölçüsü' demistir. Ikisi azlikta benzerdir. Gerçi bizim bir zerre dedigimizin içinde bile bir âlem vardir. Fakat mes'ûliyetin asgari derecesi beseri hissin alaka kurabilecegi en küçük ölçü ile ifade edilmistir. Asil murat, en cüz'i bir hayir ve serrin bile Allah'in katinda zayi edilmeyecegini beyandir (M. Hamdi Yazir, Kur'an Dili, 9/6013).

Bu âyetin salt anlami sudur: Insan zerre kadar iyilik veya zerre kadar kötülük yapmissa, onun amel defterinde kayitli olarak bulunacagi ve insanin onu görecegi dogrudur.

Yalniz bu asamada zerrece yapilan iyilik ve kötülüklerin somut karsiliklari anlasilmamalidir. Söyle ki, Cahiliyye hayati yasamis oldugu halde iyilik yapan, hayir ve hasenatta bulunan için düsünüldügü zaman sonuç su olur: Bu kisi âhiretini kazanamamistir. Ancak cehennem azabi siddetli olmayip hafif olabilir. Kendisini Allah'a teslim etmedigi için azaptan kurtulamaz. Yine mü'mince bir hayat yasamis oldugu halde yaptigi en küçük bir kötülügün ona (müttaki mü'mine) uygulanacagi da beklenemez.

Katade, Enes yoluyla Rasûlullah (s.a.s)'tan su hadisi nakletmistir:

"Allah bir mü'mine zulmetmez. Bu dünyada iyiliklerinin karsiligi olarak onu riziklandirir. Ahirette de mükafat verir. Kafire iyiliklerinin karsiligini bu dünyada verir. Kiyamet günü onun hesabindan iyilik kalmayacaktir. "

Kisacasi, Kur'ân-i Kerim'in çesitli âyetlerinde geçtigi sekliyle kâfir, müsrik ve münafiklarin iyi sayilan amelleri zayi edilmistir. Ahiret'te onlara mükâfattan hiçbir pay verilmeyecektir. Kötülügün cezasi yapilan kötülük kadar verilecek, buna karsin iyiligin karsiligi, yaptigindan daha fazla verilecektir. Mü'min eger büyük günahlardan kaçinirsa küçük günahlari affedilecektir. Salih mü'minden hafif hesap sorulacaktir. O'nun kötülüklerine göz yumulacaktir. Yaptigi en iyi amellere göre mükafat verilecektir.

Bu âyet insani önemli bir gerçek hakkinda uyarmaktadir. O gerçek sudur: Her küçük iyiligin bir agirligi ve degeri vardir. Ayni sey kötülük için de geçerlidir. Küçük diye bir iyiligi terketmemeli, yine küçük diye bir kötülük irtikab etmemelidir. Çünkü her ikisi de birikebilir.

Bu konuda iki hadis söyledir: Hiçbir iyiligi hakir görmeyin, bir kimseye bir kap su bile verseniz veya bir kardesinizi güler yüze bile karsilasaniz. "

Müsned-i Ahmed'te, Hz. Abdullah b. Mes'ûd'dan söyle bir rivayet vardir:

Rasûlullah (s.a.s) buyurdu: "Dikkat edin! Küçük günahlardan da sakinin, çünkü birikirlerse bir insani helâk ederler" (Ibn Kesir, Tefsir, Muhtasar, 3/666-667; Mevdûdi, Tefhîmu'l-Kur'an, terc. heyet, 7/199).

Iste bu söylenen ve ona benzeyen agirliktaki hayir ve serri o gün sahibi hazir bulur ve cezasini görür. Ve o zaman insan yaptigi seylerden hiçbirisini küçümsemez. Iyi veya kötü olsun, "bu önemsizdir, hesap ve tartiya gelmez" demez. Vicdanin yaptigi her hareket karsisinda ürperir. Bu zerrenin bile o çok hassas terazinin kefelerinden birini agir bastiracagini bilerek vicdanen titiz davranir.

Bu ölçünün esi ve benzeri mü'min gönüllerden baska hiçbir yerde görülmüs degildir. Mü'min kalp zerre miktari hayir ve ser için ürperir. Halbuki dünyada daglar kadar günah, isyan ve kötülük yaptigi halde hiç kimildamayan kalpler vardir. Önünde dag zirvelerinin hiç kalacagi hayir tepelerini tepip de müteessir olmayanlar vardir.

Bu kalpler yeryüzünün çamuruna batmislardir. Hesap günü yaptiklarinin agirligi altinda ezileceklerdir (Seyyid Kutub, Fizilâl-il-Kur'ân, 30/226).

Kiyametin kopmasindan, insanlarin yeniden dirilip amellerinin ortaya serilip hesaptan bahseden sûre yukarida geçtigi üzere herkesin iyi ya da kötü ettigini bulacagindan bahisle nihayete erer.

Genel olarak Zilzal sûresi su mesajlari tasir:

1) Sûrede kiyamet sahnelerinden bir kesit verilmistir. Gelecekten haber veren bu sûrede, yer ve insan konu edilir. Yer içindekileri çikarir. Allah yere vahyeder ve yer bütün haberlerini ortaya döker. Buna "gaybî haber" olmasi açisindan "süphesiz iman" gerekir.

2) Yer bütün haberlerini ortaya döktügünde, o gün insanlarin amelleri kendilerine gösterilecektir. Mü'minlerin bu günden Allah'a siginmalari gereklidir.

3) Yapilan iyilik ve kötülükler küçümsenemez. Çünkü her birinin degeri vardir. Mü'minler, vicdanin yaptigi her hareket karsisinda ürperir, Allah'tan korkarak titiz davranirlar. Hiçbir hareket karsiliksiz kalmayacaktir, Allahu a'lem.

Abdülmelik ERDOGAN

Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi


 
Siz bu yazıyı okuyan counter şanslı kişiden birisiniz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

1 9