CEVHERÂTU'L-KEMAL SİGASI OKUNUSU MANASI

Bu Gece 7 Defa okunacak... Peygamber Efendimiz SAS Bedeniyle ziyaretcimiz olacak insaallah...




 
Okunusunu Dinlemek icin...
 
 
 

1.     Cevheretul Kemal,Çok Değerli Bir Salavat ve Bilgisi

Ticânîler arasında çokça methedilen ve Ahmed Ticânî (ö.1231/1835)’nin ancak
abdestle okunmasını tavsiye ettiği Cevheretü’l-kemâl de bir salavât metnidir.

“Allahümme salli ve sellim alâ ayni’r-rahmeti’r-rabbâniyyeti ve’l-yâkûteti’l
mütehakkıkati’l-hâitati”

şeklinde başlayan Cevheretu’l-kemâl’in günlük dersler
içerisinde on iki defa okunması istenmektedir. Ticânîlerin inanışına göre Cevheratu’l-kemâl’in okunması esnasında Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidîn mânen hazır bulunur, evrâdın okunmasına iştirak ederler.

Cevheretu’l-kemâl şu şekilde okunur:

Bismillahirrahmanirrahiym* Allahümme salli ve sellim ala aynir rahmetir rabbaniyyeti vel yakutetil mütehakkıkatil haitati bi merkezil fühumi vel meani ve nuril ekvanil mütekevvinetil ademiyyi sahıbil hakkır rabbaniyyil berkıl estai bi müznil eryahıl malieti li külli mütearridın minel bühuri vel evani ve nurikel lamiıllezi mele’te bihi kevnekel haitı bi emkinetil mekani* Allahümme salli ve sellim ala aynil hakkılleti tetecella minha uruşül hakaikı aynil mearifil akvemi sıratıket tammil eskam* Allahümme salli ve sellim ala tal’atil hakkı bil hakkıl kenzil a’zami ifadatike minke ileyke ihatatin nuril mutalsemi sallellahü aleyhi ve ala alihi ve salaten tüarrifüna biha iyyah*

Manası:

Ey Allah’ım! Nazargahın olan rahmet pınarı,sonsuz kudretinle tahakkuk eden yakut ve inci tanesi, mana ilimlerinin mübarek Zat-ı Ahmediyyesi’nde neşet eden göz kamaştırıcı nur, Yüce Allah’ın ayan beyan apaçık mucizesi,yağmur tanelerini taşıyan rahmet bulutları arasında çakan şimşekler misali, zamanın ve de denizlerin engelleyemediği bütün mekanları kuşatan, kainatı aydınlatan Muhammed Mustafa’ya salat ü selam et,mübarek eyle Allah’ım!

Ey Allahım! Marifetlerin tecelligahı ve kaynağı,hakkın hakikatin görünen gözü, hakiki saltanatın onun marifetiyle ancak tecelli ettiği,edeceği marifetlerin menbaı,Sırat-ı Müstakim’de sebat etme sonucu zirveye taht kuran, o en berrak, pak ve temiz ruh u pak-i Muhammed(s.a.v.)’e salat ü selam olsun.

Ey Allahım! Hak ve hakikatin apaçık yüzü; senin sonsuz kudret ve celalinle en güzel ahlak-ı hamideye sahip olan, tükenmek bilmeyen hazinenin mümessili,gizli aşikar nur timsali Muhammed Mustafa’ya, al ve ashabına salat ü selam eyle ki, bu selam ile o müstesna insanı tanıyabilelim,onun yolunda yaşıyabilelim. Amin...

Bu salavatın fazileti Ahmed-i Ticani Hazretleri tarafından şöyle açıklanmıştır:

1.Bu salavatın bir defa okunması bütün mahlukatın üç defa okuduğu tesbihe bedeldir.

2.Bu salavat bir mecliste yedi defa okunursa, o meclise Resulü Ekrem (s.a.v.)’in ve dört halifesinin ruhaniyetleri teşrif buyuruyorlar.

3.Bu salavatı günde yedi defadan fazla okuyan, Efendimiz Aleyhisselam’ın özel sevgisine mazhar olur.Veliler ordusuna karışmadan ahirete göçmez.

4.Kim yatarken abdestli olarak yedişer defa okumaya devam ederse, Resulü Ekrem(s.a.v.)’i rüyada görür.

5.Her kim on iki defa okuyup Resulü Ekrem’in ruh-u şeriflerine hediye ederse,kabrini ziyaret etmiş gibi sevaba nail olur.(Cevahirul Meani,2/261)

Abdest almanın mümkün olmadığı durumlarda bu duanın yerine Salât-ı fâtıhiyye* okunur:

Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin el-fâtihu lemmâ uğliga, ve’l-hâtimu lemmâ sebeka, nâsıru’l-hakkı bi’l-hakkı, ve’l-hâdî ilâ sırâtıke’l-müstakîm ve alâ âlihî hakka kadrihî ve mikdârihi’l-azîm

Manası:

Allahım! kapalı (müşkil) işleri açan, işleri tamamlayan, hakkı hak ile destekleyen, doğru yoluna ileten Efendimiz Muhammed’e ve âline büyük miktarda, hakkının kudretince salât et.

 





Cübbeli Ahmet Hocamizin Mevlid Gecesi Sohbetleri


 
 
 
Mevlid Kandili Sohbetleri
 
Mevlid Kandili (08-03-2009)
 
Mevlid Kandili (25-02-2010)
 

DÜRRÜ MEKNUN (SAKLI İNCİ) KASİDESİ VE FAZİLETİ

 
 
[ 2010_03_11 ] - Dürr-ü Meknun Kasidesi (1. Sohbet)
 
 
 


İmamı Âzam Ebû Hanîfe Nû’man ibni Sâbit radiyallâhü anhümaya aittir.

Ravza-ı mutahharayı ziyareti esnasında doğuş olarak inşad eyledikleri bir kasidedir. Bu kaside ile Efendiler Efendisi Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme muhabbet ve yakınlık murad etmişler ve kimsenin duymayacağı bir
şekilde Huzuru Rasûlüllah’da tekellüm eylemişlerdir.


İmamı Âzam ziyaretten sonra Medine-i Münevvere müezzininin kendi kasidesini irâd ederken görünce şaşırıp baka kalmış ve sormuştur: Bu kaside kime aittir? Müezzin:
Ebû Hanîfe Nû’man ibni Sâbitin’dir.
Onu tanıyor musun?
Hayır.
Öyle ise bu kaside-i kimden öğrendin?
Müezzin dedi ki;
Rüyamda, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellem bana okudu ve bende ezberledim. Ayrıca,
kaside-i minarelerden okumamı istedi.
Bu sözler üzerine İmamı Âzam Ebû Hanîfe
radiyallâhü anhın gözlerinden yaşlar boşandı.


İmamı Nesefî “Tuhfe” isimli eserinde Şemsü’I Eimme-i Hulvanî (radiyallâhü anh) den şu nakli buraya aktaralım.


Rüyamda İbni Abbas radiyallâhü anhüma buyurdu ki:


“Müctehidlerin sultanı, Allah Teâlâ’nın dostu Ebû Hanife Nu’man İbni Sabit, Resûlü Ekrem ve Nebiyyi Muhterem (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretlerini, mübarek Ravzaı mutahharada bir kaside ile medh eylemiştir ki bu kasideye:

“Dürrü meknûn (saklı inci)” ismi verilmiştir.

Bu kasidenin birçok fazilet ve sırları vardır.

1-Her gün Ravza’nın hizmetçileri olan melekler ve Kerûbiyân bu kasidei şerifeyi sabah, akşam okurlar.

2-Bu kaside-i okumaya devam edenlere afetler, kaza ve belalar uğramaz.

3-Düşmanlarını sevindirecek bir kötülükle karşılaşmazlar.

4- Ani gelen ölümden emin olurlar.

5-Bulunduğu eve ve mekâna veba gibi bulaşıcı hastalıklar girmez.

6-Okuyana ve bulunan yere büyü işlemez.

7-Devam edenlerin gönlü sevinç ve ferah dolar.

8-Günahları bağışlanır.

9-Her ne dilek için yedi gün ara vermeden devam edilirse istenen şey gerçekleşir.

İşte İbni Abbas (radiyallâhü anhuma) bana bunları anlatmıştı ki, ben uyandım. O zamana kadar bu kasideden haberdar olmadığım için Mekkei mükerreme ve Medinei Münevvere’de aradım. Nihayet, Bağdat’ta kâmil bir mürşidin yanında buldum. O şeyhi kâmil de duyulmamış diğer bazı özelliklerini bana nakletti. Ömrüm oldukça ben de onu okumaya devam
edeceğimi adadım.

Diğer bazı özellikleri şunlardır.

10-Sadakatle okuyana son nefeste iman nasip olur.

11 -İhlâsla okumaya devam eden hiç fakirlik görmez.

12-Şevk ile kıraatine devam edene kem göz ve nazar isabet etmez.

13-Halisane okuyana hile ve tuzak işlemez.

14-Bir memlekete genel bir felaket isabet etse, bu kaside halisane okununca Allah Teâlâ onu def eder.

15-Okuyan kişinin bütün amelleri makbul olur.

16-Kasidenin akabinde yapılan her dua kabul olur.
Ayrıca Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selemi görmek niyeti ile okunursa rüyada görülür. Eğer
manevi durumu müsait değilse bir Allah Teâlâ dostu ona tebşiratta bulunacaktır.


Okuma adabı abdestli kıbleye dönük bir şekilde 1 fatiha 3 ihlas 11 salavat okunup evvelen Efendimizin s.a.v ruhuna sahabelerin ve İmamı Azamın ruhuna hediye edilecek. Ve kasideye başlanacak
Rasulullah (S.A.V)'in Mucizeleri (22.04.2010)
 


Dürrü Meknun Kasidesi

Ey efendiler efendisi kasıt ve azimle geldim sana
Rızan umuduyla koruna sığınıp girdim korumana

Vallahi ey yaratılmışların en hayırlısı şüphesiz vardır benim
Senden gayrini istemeyen şevk dolu bir kalbim

Cahın hakkı için gerçekten ben sana tutkunum
Allah biliyor ki muhakkak ben sana meftunum

Sensin o ki sen olmasaydın hiç kimse yaratılmazdı
Asla sen olmasaydın kainat da yaratılmazdı

Sen o zatsın ki ay senin nurundan kisveye büründü
Güneş de senin güzelliğinden nuruyla parlak göründü

Sensin o zat ki sen o vakit semaya yükseltilince
O seninle yüceldi ve süslendi sen gece gelince

Sen o kulsun ki Rabbin sana merhaba diye nida etti
Seni selamlayarak muhakkak ki yakınlığına davet etti

Sensin o ki bizim hakkımızda şefaat diledin
Rabbinden kimseye olmayan nidayı hak ettin

Sen ki Adem ne zaman seninle tevessülde bulundu
O baban olduğu halde zellesinden seninle kurtuldu

Halil senin hürmetine dua edince ateşi serine döndü
Senin parlak nurunla gerçekten ateş kül gibi söndü

Eyyüb sana dua etti başına bela gelince
Hemen zararı giderildi sana dua edince

Seni bildirici ve müjdeleyici olarak geldi Mesih
Senin güzel sıfatlarını ve yüceliğini etti metih

Böylece Musa da daima seninle tevessül edici
Kıyamette zatına sığınıp himayene girici

Yaratılanların tümü ve o bütün peygamberler
Senin sancağın altındadır Resuller ve melekler

Senindir tüm yaratıkları aciz bırakan mucizeler
Senindir nakledilemeyecek kadar büyük faziletler

Yemek zehirli olduğunu söyleyip sana ilan etti
Kertenkelede sana kavuşunca şüphesiz telbiye etti

Kurt sana geldi ceylan sana koştu
Sana iltica edip himayene kavuştu

Yine böylece vahşi hayvanlar sana gelip selam etti
Deve de seni görünce huzuruna koşup şikayet etti

Ağaçları davet ettin sana geldiler itaat ederek
Hepsi de sana koştular nidana icabet ederek

Sular coşup taştı bolca senin ellerinde
Nice taş tesbih etti senin o sağ elinde

Alem içinde bir parça bulut sade seni gölgeledi
Hurma dalı sana kavuşmak için inim inim inledi

Yürüme izin çıkmazdı yumuşak toprakta
Ayakların batarak iz yapardı sert taşta

Tüm dertlilere hastalıklarından sen şifa verdin
Yeryüzünden tümünü de senin cömertliğine gark ettin

Körlüğünden sonra Katade’nin gözünü iade ettin
İbni Husaynı kendi devan şifayab ettin

Hubeyb ve İbni Afra yaralandıktan sonra
Onlara şifa verdin o elinin dokunmasıyla

Aliye deva verdin hayberde göz derdinden
O hemen şifa buldu sebin temiz tükrüğünden

Rabbinden istedin cabir’in oğulları vefat edince
O seni razı etti ölümünden sonra onları diriltince

Dokundun ümmü mabedin süt vermeyen koyununa
O hemen süt dolup aktı dayanamadı şifalı okumana

Açıkça dua ettin sen o kıtlık senesi
Duan üzre boşaldı hemen bulut tanesi

Tüm halkı davet ettin hemen boyun eğdiler
Seve seve hepsi birden nidanı dinlediler

Ey hidayet bayrağı Küfür dinini alçak ettin
O makamda doğru düzgün dinini yücelttin

Kalibde ölülere döndüler hepsi senin düşmanlarından
Sana eziyetleri yüzünden mahrum oldular o rızadan

Bedir günü gerçekten o melekler sana geldi
Rabbin tarafından düşmanlarınla cihat etti

Mekke’yi fethettiğin gün fetih geldi sana
Hendekte de o yardım kesin ulaştı sana

Hud ve yunusun güzelliği hep senin behandan
Yusuf’un cemali de senin o parlak senandan

Cemi’i enbiyadan üstün oldun sen ey Taha
Tesbih olsun seni miraca götüren sübhana

Vallahi alemler içinde yoktur senin mislin
Seni peygamber edenin hakkı için ey yasin

Tarifine çok çalışarak şairler ey Müddessir
Senin üstün sıfatlarından yorgun ve acizdir

İsanın İncili kesin seni bildirmek üzere geldi
O Kuranda senin güzel hilyelerini medhe geldi

Methedenler seninle ilgili neler söyleyebilir
Nede katipler senin mananı cem’e yaklaşabilir

Vallahi eğer denizler olsa mürekkepleri
Buna tahsis edilen dallarda kalemleri

İns-ü cin kadir olamaz cemetmeye o nadirleri
Ebediyyen güç yetiremez kavramaya idrakleri

Ey Efendim sana karşı kalbim çok tutkun
Senin aşkınla ruh kalıntım bile dopdolgun

Tüm suskunluğum seninledir sustuğumda
Yüceliğini methederim konuştuğumda

Her zaman işitirim hoş sözü ancak senden
Baktığımda ise görmem senden başkasını ben

Ey Sahibim darlığım nedeniyle muhtacım şefaatine
Alemler içinde muhtacım ancak senin zenginliğine

Ey ins-ü cinin en keremlisi ya Kenze’l-vera
Rızan ile razı ol cudunla cömert davran bana

Ben çok ümitliyim senden gelecek cömertliğe
Alem içinde senden gayrı yok Ebu Hanife’ye

Hesap günü umulur ki şefaat edersin sen ona
Elbette sımsıkı sarılıcıdır senin sağlam kulpuna

Elbette sen şefaatı makbul olanların ekremisin
Koruna sığınan senin himaye ve korumana ersin

Azığımı bana edeceğin şefaat yap yarınımda
Ola ki senin sancağının altında olurum haşırda

Ey hidayet bayrağı Allah sana salat eyleye
Aşıklar özlem çektikçe makamına gelmeye

Ol salat kıymetli ashabının da cemisine
Tabi’inle sana dostluk edenlerin hepsine
 
 
 
 


Erba´in-i İdrisiyye 28. İsm-i Şerif

 
Lalegül Dergisi
 
 

SÂLİH ve SÂDIKLARLA BERÂBER OLMAK


Evliyâullâh’ı sevmeyen gâfil bir kimse vardı. Birgün bir Hakk dostunun dergâhının yanından geçerken başını merakla dergâhtan içeri sokup baktı. İçeride sohbet meclisi kurulmuş, ilâhî feyz yağmurları birer inci hâlinde oradakilere ikrâm ediliyordu. Bundan habersiz gâfil, dudak büküp yoluna devâm etti.

O günün gecesinde dehşetli bir rüya gördü. Mahşer meydanındaydı. Zebânîler onu almış cehenneme götürüyorlardı. Bu arada gündüz görüp baktığı dergâhın şeyhi göründü ve zebânîlere:

“–Onu bırakın, onun başı dün bizim sohbet meclisimize dâhil oldu!” dedi.

Zebânîler de:

“–Hayır! Bu gâfil bir kimsedir ve cehennemliklerdendir.” dediler.

Onlar böyle konuşurlarken uyanan adamcağız, sabahleyin derhâl o zâtın meclisine koştu ve gönlü uyanmış bir vaziyette ârifler kervanına katıldı.

Enes -radıyallâhu anh-’ın rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfe göre, Allâh Teâlâ’nın bir takım gezici melekleri vardır. Bunlar dâimâ zikir ve sohbet meclislerini ararlar. Bulduklarında meclisin etrâfında halka olarak:

“–Yâ Rab! Bu kulların senin kitâbını okuyorlar, Hazret-i Peygamber’e salât ü selâm getiriyorlar ve Sen’den dünya ve âhiret hâcetlerini taleb ediyorlar.” derler.

Cenâb-ı Hakk:

“–Şâhid olunuz, onları afvettim.”buyurur.

Melekler:

“–Yâ Rab! İçlerinde oraya yanlışlıkla gelmiş olan falan ve filan da vardı!..” deyince Allâh Teâlâ:

“–Onlar (o sâlih ve sâdık kullar)öyle bir topluluktur ki, onlarla berâber bulunanlar şakî sayılmazlar…” (Tergîb, II. 402)

Buradaki müjdeler, sâlih ve sâdıklarla berâber olmak husûsunda derûnî bir teşviktir. Zîrâ kalbin mâsivâdan muhâfaza edilmesi ve dâimâ hayır telkînlerine muhâtap kılınması için, rûhâniyetlerinden feyz alınabilecek gönül ehli, sâlih ve sâdıklarla ünsiyet zarûrîdir. Çünkü her uzuvda bir irâde bulunmasına rağmen yalnız kalbde irâde yoktur ve kalb, çevresinden gelen telkînlerin kendisini yönelttiği istikâmete tâbî olmak temâyülündedir.

Kalb, içinde bulunduğu vasatın rengine, şekline ve âhengine bürünür. Ancak, bu hâl kalbde belli tesirlerin kök salıp yerleşmesindeki başlangıç hâlidir. Sonradan oluşan müsbet veyâ menfî tesirler, evvelkilere benzerlik veyâ zıdlık sebebiyle müsbet de olabilirler, menfî de. Lâkin kalb, başlangıçta iyi tesirlerle yoğrulup belli bir kıvâma getirilmedikçe büyük bir tehlikeye mâruzdur. Zîrâ bütün tesirler karşısında kalbde mevcûd olan muhabbet, onun tesiri altında kalıcı; nefret ise bu tesirleri reddedici bir rol oynar. İşte bu sebepledir ki insanın mânen yükselip alçalmasında, muhabbet ve husûmetin yerinde kullanılması pek mühim bir müessirdir.

Gerçekten muhabbeti lâyıkına, husûmeti de müstehakkına yöneltebilmek, sahibini âbâd ederken, aksine muhabbeti lâyık olmayanına, husûmeti de müstehak olmayana yöneltmek, bunu yapanı bu yönelişlerdeki şiddet nisbetinde bedbaht kılar.

Bu hakîkat göz önünde tutulduğunda, mânevî terakkî için Allâh’ın sâlih kullarıyla berâber olup onların tesir dâiresi içinde yaşamanın lüzûm ve ehemmiyeti net bir şekilde ortaya çıkar. Ancak bu takdîrde de istifâde, muhâtaba duyulan muhabbet nisbetinde gerçekleşir. Yoksa kuru kuruya bir berâberlik -az çok bir fâide sağlasa da- istenen netîceyi hâsıl etmez.

Ayrıca “sahâbî” ve “sohbet” kelimelerinin aynı kökten geliyor olması da câlib-i dikkattir. Ashâb-ı kirâm, Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’e duydukları muhabbet, hürmet ve edeb hissiyâtı içinde mânevî sohbet ve terbiyeden murâd edilen istifâdenin en müşahhas ve mükemmel bir nümûnesi oldular. Ancak nâil oldukları bu istifâdenin âdetâ şartını ifâde eder mâhiyette de Rasûlullâh’ın sohbetinde büründükleri huzur ve edeb hâlini:

“–Sanki başımızın üzerinde bir kuş var. Kıpırdasak uçacak zannederdik.” şeklinde ifâde ederlerdi.