script src='http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.2.6/jquery.js' type='text/javascript'/>

32 - Mustafa İsmet Garibullah (k.s.)




Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri’nin halifesi olan Abdullah-ı Mekkî Hazretleri’nin hâlifesidir. Aslen Yanyalı(Arnavut)dır. Abdullah-ı Mekkî Hazretleri’nden icâzet almıştır.

Büyük Şeyh Musta¬fa İsmet Efendi(k.s.), Mekke'de bulunan Abdullah-ı Mekkî Hazretleri’ne intisab etmişti. Kendisi gibi Abdullah-ı Mekkî Hazretleri’ne müntesip Süleyman Kırîmî(Kı¬rımlı) ile birlikte sohbetlere devam ediyorlardı. Birgün temiz hava tenef¬füs etmek için birlikte Taif’e doğru yola çıktılar.

Yolda giderlerken Kırîmî'nin devesi birden yere çöktü. Süleyman Kırîmî(k.s) Abdullah-ı Mekkî hazretlerini kastederek : "Sultan vefat etti, Mekke'nin hizmeti bana verildi." dedi. Geri Mekke'ye döndüler. Abdullah-ı Mekkî Hazret¬leri gerçekten de vefat etmişti. Süleyman Kırîmî Hazretleri Mekke'de hiz¬mete devam ederken Büyük Şeyh Efendi Arnavutluğa gitti. Orada bir müddet hizmete devam ettikten sonra, manevi bir işaretle Edirne’ye gelen İsmet Garîbullah(k.s.), Sultan Camii’nde bir müddet irşâd vazife¬sine devâm etti.



İsmet Garîbullah(k.s.)'ın İstanbul’da müridleri çoğalmış; hatta Sul¬tan Abdülmecîd Han dahi İsmet Garîbullah'a intisab etmişti. İstanbul'daki mü¬ridleri Şeyh Efendi’nin İstanbul’a gelmesini çok arzu edince, İsmet Gari¬bullah(k.s.) da İstanbul’a gelerek Koca Mustafa Paşa semtinde çalışmala¬rına devâm etti. Şeyh Efendi bir taraftan da tekke inşası için arsa aramaktaydı. Şimdiki hâliha¬zırda bulunan İsmet Garibullah Dergâhı satılmaktaydı. Kilise ya¬pılması için Rumlar tarafından arsa sahibine büyük para teklifi yapıl¬dıysa da arsa sahibi, arsayı Rumlara vermeyip İsmet Garibullah(k.s.)'a az bir ücretle tekke inşâsı için satmıştı.Tekke tamamlandıktan sonra, İsmet Garibullah(k.s.) : “Tekkeyi bul¬dunuz; ama şeyhi kaybettiniz.” dedi ve bu sözünden kısa bir süre sonra da vefat etti.

Mustafa İsmet Efendi(k.s.)’nin ilmi, padişahlar tarafından taktir edilir, kendisi padişahlar tarafından sık sık ziyâret edilirdi.1872'de vefat eden Mustafa İsmet Efendi’nin kabri, yaptırdığı tek¬kenin bahçesindedir. Aynı bahçede; Hacı Nurullah Efendi, Muhammed Şerîf Efendi, Dâhiliye Nazırı Memduh Paşa, kayınpederi Şeyh Hüseyin Efendi, Yozgatlı Miralay Muhammed Ârif Efendi gibi isimler de medfundur.

İsmet Garîbullah Efendi’nin, Abdullah Bahâeddin isminde bir oğlu vardı. İbadete çok düşkün olan bu çocuk, gece yatağına hiç yatmadan ibadetle sabahlarmış. İsmet Garîbullah(k.s.) : “Şayet bu çocuk yaşarsa çok büyük insan olur.” dermiş. Küçük yaşta vefat eden bu çocuk da İsmet Efendi’nin yanında medfundur. Kayınpederi Şeyh Hüseyin Kutsî Efendi, İsmet Garîbullah’a intisab ettiği zaman İsmet Efendi ona : “Hoca olmadığına sevin.” demiş. Bu hitap karşısında şaşıran ve bir şey söyleyemeyen Hüseyin Kutsî Efendi, tarikatta ilerleyince Şeyh Efendi bu sefer : “Şimdi de hoca olmadığına üzül; çünkü irşâd vazifesinde ilim lâzımdır.” buyurmuş.

İsmet Garîbullah daima başını ustura ile tıraş ederdi. Birgün yine tıraş olurken, bir bey çocuğu atıyla gelir ve İsmet Baba’nın başını tıraşlı bir vaziyette görünce : “Kabağa bak kabağa!” diye alaylı bir söz sarf eder. İsmet Baba sükûnetini muhafaza eder ve çocuğa bir cevap vermez. Bey çocuğu atına binmek ister; fakat ata atlarken kafası yere çakılır. Altındaki atı kaybolmuştur. Tekrar atına atlamak ister; yine atı kaybolarak kafası yere çakılır. Bey çocuğu ber¬bere : “Ne oluyor” deyince berber de İsmet Baba’yı işaret ederek : “Kabağa sor kabağa” ce¬vabını verir.

İsmet Efendi(k.s.)’nin Risale-i Kudsiyye adlı kitabının zûhurat yoluyla yazdırıldığı yine Kutsiyye kitabında şöyle anlatılmaktadır : Sene bin iki yüz yetmiş bir idi. Muharrrem’den dahi gün on bir idi. Budur ğâlib o günlerden biri idi. Gece idi gönülde dert bir idi. Dediler : "Gel ?Azîz Hakk’a gidelim. Cemâl’i bâ-kemâle seyr idelim.” İsmet Baba(k.s.) o anı şöyle tasvir etmektedir : "Öyle bir andı ki görenler sûra üfürülüyor zanne¬derdi. (Bana) aşkla bir eser yaz ki; sâlikler o eserin te'siriyle feyzlensinler de muhabbetleri artsın. Beyanı hem Türkçe hem de vezinle olsun dediler.”

İsmet Baba : “Ben Arnavut'um fasîh lisanı bilmem, vezinden de anla¬mam diyerek feryat ettim, dedi. ‘Bu kitabın yazılmasını isteyen Allah'tır, hatadan muhafaza yine o edecek’ dediler.”

İsmet Baba(k.s.), zuhûrata tabi olarak Risâle-i Kutsiyye eserini yazmıştır. Her bir kelimesinden hakikat menbaının feyzleri insanın gönlüne dolarak, insana mânevi terâkki yollarında seyr ü safâ ettirmektedir.

Büyük Şeyh Efendi, sağlığında tekkeyi bahçesiyle birlikte vakfetmiş; fakat resmen tescîl ettiremeden âhirete irtihal etmiştir. Bunun üzerine vârisler ayaklanıp taksîme kalkışınca, Büyük Şeyh Efendi’nin zevce-i mutahharası Nakşiye Valide¬miz eşsiz bir vefâ örneği sergilemiş; "Ben efendimin vasiyetini zayi ettirmem.” diyerek neyi var neyi yoksa hepsini satmış ve vârisleri memnun etmeyi bilmiştir.



Alinti


Siz bu yazıyı okuyan counter şanslı kişiden birisiniz..
1 9