script src='http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.2.6/jquery.js' type='text/javascript'/>

Fıkıh Terimleri

Fıkıh Terimleri Fıkhi Terimler Kitap Özeti
Fıkhın, şer’i delillerden elde edilen fıkhi hukumleri sistematik tarzda ele alan dalına furu-i fıkıh, delillerden hukum elde etme metodunu inceleyen dalına da usul-i fıkıh denir. Ahvâl-i Şahsiyye: Şahsın hukuku.
Hidâyet-i Mürşîde: Yol gosterici hidayet.

Deliller:
Araştırılan hususta şer’i-ameli nitelikteki hukme ulaştıran vasıtaya delil denir. Fıkhi bir hukmun dini-hukuki dayanağı (edille-i şer’iyye, edilletu’l-ahkam) anlamında kullanılır. Fıkıh literaturunde yaygın genel kabule gore şer’i delillerden kitap, sunnet, icma ve kıyas aslî deliller; istihsan, istıslah (mesalih-i mursele), istishab, sedd-i zerayi’ gibi deliller de fer’î veya tâli deliller grubunda yer alır. Bu asli delillerin bir diğer adı da “dort delil”dir (edille-i erbaa).



Kitâp:
Ayetler, iman, ahlak, adab-ı muaşeret, gecmiş toplumlardan kıssa ve oğutler, genel insani ve akli değerler, beşeri ilişkiler gibi konularda okuyucuya doğrudan ana fikir vermektedir.
İcmâ:
İcma; muctehidlerin şer’i bir meselenin hukmune dair goruşlerini aynı yonde olmak uzere tek tek acıklamaları yoluyla meydana gelebileceği gibi (sarîh icmâ), şer’i bir mesele hakkında bir veya birkac muctehid goruş belirttikten sonra, bu goruşten haberdar olan o devirdeki diğer muctehidlerin acıkca aynı yonde kanaat belirtmemekle birlikte itiraz beyanında da bulunmayıp sukut etmeleri suretiyle de (sükûtî icmâ) oluşabilir.
Kıyâs:
Naslarda (Kitap ve Sunnet’te) hukmu bulunmayan fıkhi meseleye, aralarındaki illet (gerekce) birliği sebebiyle, naslarda duzenlenmiş meselenin hukmunu vermek” şeklinde tanımlanır. Musiyi (vasiyet edeni) olduren musa-leh (vasiyet alacaklısının) vasiyetten mahrum olur. Boylece, naslarda musiyi olduren musa-leh hakkında ozel bir hukum bulunmadığı halde, kıyas yoluyla boyle bir kimsenin vasiyetten mahrum olacağına hukmedilmiş olur.
İstihsân:
Muctehidin bir meselede, ozel bir delil sebebiyle, o meselenin benzerlerinde verdiği hukumden vazgecip başka bir cozumu benimsemesi, ya da iki farklı kıyas imkanı bulunduğunda, ilk bakışta dikkat cekmeyen kıyası (kapalı kıyası) gerekce birliği acısından daha guclu bulduğu icin acık kıyasa tercih etmesidir. Buna gore, istihsan ceşitlerini iki gruba ayırmak mumkundur:
1. Genel hukumden istisna yoluyla yapılan istihsan.
2. Kapalı kıyas istihsanı. Istıslâh (Mesâlih-i Mürsele): İslam hukuk terminolojisinde maslaha terimi geniş anlamda kullanıldığında, hem “yarar sağlama”yı hem “zararı savma”yı ifade eder. Maslahanın bu iki yonu ayrı ayrı anlatılmak istendiğinde birincisi icin “celbu’l-menfaa” (celbu’l-maslaha), ikincisi icin “def’u'l-mefsede” (def’u'l-mefsede) tabiri kullanılır. Yorum yoluyla da olsa nasların kapsamına girmeyen ya da “illet” bağı kurularak (kıyas yoluyla) nasta duzenlenmiş bir olaya bağlanamayan fıkhi bir meselenin hukmunu İslam fıkhının genel ilkelerine gore belirleme yontemine “ıstıslâh“, bu metodu uygulayarak hukme ulaşırken esas alınan maslahatlara da “mesalih-i mursele” denir.
Örf ve Âdet: Fakihlere gore bir toplumdaki orf ve adetin gecerliliği icin onun yaygın ve surekli olması, nasların lafzına ve ruhuna yani İslam hukukunun temel ilkelerine aykırı duşmemesi gerekir. Bu şartları taşıyan orfe sahih orf, taşımayana da fasid orf adı verilir.
Istıshâb: Daha once varlığı bilinen bir durumun -aksine delil bulunmadıkca- varlığını koruduğuna hukmetme yontemidir. Şekk ile yakin zail olmaz. İbâha-i Asliyye Istıshâbı: Buna gore bir şeyden yararlanma veya bir davranışta bulunma hakkında naslarda ozel bir hukum yoksa veya kıyas yahut ıstıslah yoluyla naslardan bu hususta ozel bir sonuc cıkmıyorsa, “Eşyada aslolan mubahlıktır”. Berâet-i Zimme Istıshâbı: Bir kimsenin borclu veya suclu olduğuna dair delil bulunmadıkca borcsuz ve sucsuz kabul edilmesi esastır. Buna gore, alacaklı olduğunu iddia eden kimse bunu isbat edemediği takdirde davalının borclu olmadığına; yine, suc işlediği iddia edilen kişinin bu fiili isbat edilmedikce aynı prensibe gore suclu olmadığına hukmedilir. Vasıf Istıshâbı: Şer’an varlığı kabul edilen bir hukmun, sebebinin ortadan kalktığı isbat edilmediği surece sabit sayılması esastır. Mesela, satım ve mirascılık gibi bir mulkiyet sebebine binaen sabit olan mulkiyetin, gecerli bir nikah akdinden sonra kurulan evlilik bağının, aradan ne kadar zaman gecerse gecsin, ortadan kalktığını gosteren bir delil olmadığı surece devam ettiğine hukmedilir.

İslâm Öncesi Şerîatler: Hz. Muhammed’den onceki ilahi dinlerin hukumlerinden (şer’ü men kablenâ) Kur’an-ı Kerim’de veya Hz. Peygamber’in sunnetinde yer almayanların muslumanlar icin bağlayıcı olmadığında alimler fikir birliği icindedir. Hanefiler dahil bir grup İslam alimi bu tur hukumlerin de muslumanlar hakkında da bağlayıcı delil olacağı goruşundedir.
Sedd-i Zerâî’: Harama, kotu ve zararlı bir sonuca vasıta olan davranışların yasaklanması, kotuluğe giden yolların kapatılması demektir. Kotuluklerin onlenmesi, menfaatların elde edilmesinden daha onceliklidir.
Re’y ve İctihâd: Re’y kelimesi fıkıh literaturunde “hakkında acık bir nas yani ayet veya hadis metni bulunmayan fıkhi bir konuda muctehidin belli metotlar uygulayarak ulaştığı şahsi goruş” anlamında kullanılan bir terimdir. İctihad sozlukte “zor ve meşakkatli bir işi gercekleştirme uğrunda kişinin olanca gayreti gostermesi”, fıkıh ilminde ise “fakihin şer’i-ameli bir meselenin hukmunu, ilgili delillerden cıkarabilmek icin olanca gayreti sarfetmesi” anlamına gelir. Bu melekeye sahip olan kimseye muctehid denir. Ehliyet: Kişinin dini ve hukuki hukme konu (muhatap) olmaya elverişli oluşu demektir.
Vücûb Ehliyeti: Kişinin haklara sahip olabilme ve borc altına girebilme ehliyetidir. Vucub ehliyetinin temelini zimmet ve hukuki kişilik teşkil eder; bu ehliyetin yaş, akıl, temyiz ve ruşd ile alakası yoktur. Edâ Ehliyeti: Kişinin dinen ve hukuken muteber olacak tarzda davranmaya ve hukuki işlem yapmaya elverişli oluşu demektir.
Hükmen Bulûğ Yaşı: Ebu Hanife’ye gore erkeklerde 18, kızlarda 17 yaş, coğunluğa gore her ikisi icin de 15 yaştır. Hüküm: İslam dininin, insanların dunya ve ahiret mutluluğunu sağlamak uzere getirdiği kuralların butunune şer’i hukumler (ahkam-ı şer’iyye) veya ilahi hukumler (ahkam-ı ilahiyye) olarak tabir edilir.
Amelî Hükümler: Itikadi hukumlere nisbetle ikinci derecede oldukları icin bunlara ahkam-ı fer’iyye de denilir.
Taabbudi hukumler: ibadetlerle ilgili dini hukumlere denilir.
Vaz’î Hüküm: İki durum arasında şariin kurduğu bağı ifade eden vaz’i hukum, kendi icinde sebep, şart ve mâni’ şeklinde uce ayrılır.
Sebep: Şariin varlığını hukmun varlığı, yokluğunu da hukmun yokluğu icin alamet kıldığı durumdur. Mesela vakit namazın, ramazan ayının girmesi orucun, malın nisab miktarına ulaşması zekatın sebebidir. Rükün: Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan ve onun yapısından bir parca teşkil eden bir unsuru ifade eder. İbadetlerde rukunler ve bunların yanında sıhhat şartları o ibadetin farzlarını oluşturur. Bunlardan birinin eksik olması o ibadeti gecersiz (batıl, fasid) kılar. Namazda Kur’an okumanın (kıraat), ruku veya secdenin terkedilmesi boyledir.
Şart: Bir hukuki sonucun varlığı kendi varlığına bağlı olan, ancak kendisinin varlığı onun varlığını zaruri kılmayan ve onun yapısından bir parca teşkil etmeyen fiil veya vasıftır. Mesela namaz icin abdest, nikah akdinde şahit şarttır.
Sıhhat; bir fiilin gerekli rukun ve şartları taşıması, butlân; ruknunun veya kurucu unsurlarından birinin eksik olması, fâsid; ruknu ve unsurları tamam olduğu halde şartlarının eksik olmasıdır.
Bâtıl: Bir hukuki işlemin batıl olması, onun kurulmamış ve yok hukmunde olması ve bu işleme hic bir hukuki sonucun bağlanmamasıdır.
Müfsîd: Bir ibadeti bozan veya bir hukuki işlemi sakatlayan fiil ve eksikliğe denir.

Teklîfî Hükümler: Mukellefin fiilleri.
Vâcip: Dini literaturde vacip, Hanefiler haric fakihlerin coğunluğuna gore, kesin bir delille ve kesin bir surette yapılması istenen dini yukumluluğu ifade ederse de Hanefiler bunu farz ve vacip şeklinde iki kademede ele almayı uygun gorurler.

Farz:
Fıkıh ilminde, Allah ve Rasulu’nun mukelleften yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzda istediği fiil demektir. Hanefiler delilin kat’i veya zanni oluşuna gore bir ayırım yaparak, bir fiilin yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzda istendiğini gosteren delil kat’i ise bunu farz, zanni ise bunu vacip terimiyle ifade ederler. Farzı terkeden kimse fasık durumuna duşer. Vacibin inkarı kufru gerektirmez. Farz-ı ayn: Şariin her bir mukellefin ayrı ayrı ifa etmesini istediği mukellefiyettir. Farz-ı kifâye: Muslumanların ferden değil de toplum olarak sorumlu oldukları mukellefiyetlerdir.
Vâcip: Hanefiler vacibi coğu yerde “ameli farz” olarak da adlandırırlar.
Sünnet: Muekked ve ğayr-i muekked ceşidine “huda sunneti” de denir. Hz. Peygamber’in, insan olması itibariyle yaptığı normal ve beşeri davranışlara ise zevaid sunnet veya adet sunneti denilir. Farz namazlardan once ve sonra kılınması sunnet olan namazlar icin, Şafii mezhebinde ayrıca vitir namazı ve şevvalde tutulan altı gun oruc icin revatib sunnet tabiri kullanılır.
Haram li-aynihî: Şariin, bizzat kendisindeki kotuluk sebebiyle, baştan itibaren ve temelden haramlığına hukmettiği fiildir.
Haram li-ğayrihî: Aslında meşru ve serbest olduğu halde, haram kılınmasını gerekli kılan gecici durumla ilgili olan fiildir.
Azîmet: Farz, vacip, sunnet, mustehap niteliğindeki bir davranışın yapılmasını; haram, mekruh gibi davranışların da yapılmamasını ifade eden butun teklifi hukumleri icine alır. Hanefiler’e gore, yolculuk esnasında dort rek’atlı farz namazların kısaltılarak ikişer rek’at kılınması esasen bir azimet hukmudur.
Ruhsat: Fıkıh ilminde “meşakkat, zaruret, ihtiyac gibi arızi bir sebebe bağlı olarak azimet hukmunu terketme imkanı veren ve yalnız soz konusu arızi durumla sınırlı bulunan hafifletilmiş ve gecici hukmu” ifade eden bir terimdir.
İmâmeyn: İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed icin kullanılır.
Tarafeyn: İmam-ı A’zam ile İmam Muhammed icin kullanılır.
Şeyhayn: İki şeyh, iki reis, iki buyuk imam demektir. İmam-ı A’zam ile İmam Ebu Yusuf icin kullanılır. En buyuk iki halife anlamında Hazret-i Ebu Bekr ile Hazret-i Omer icin de kullanılır.
Sekaleyn: İnsanlar ve cinler icin kullanılır. Bu iki topluluğa da peygamber olarak gonderildiği icin Peygamberimiz Hz. Muhammede Rasulu’s-Sekaleyn denir. Cin ve insanlara fetva verene de, Muftiyus-sekaleyn denir.
Siz bu yazıyı okuyan counter şanslı kişiden birisiniz..
1 9