Allah’u Teâlâ Hazretlerine vesile aramak, vesile
edinmek yani tevessül ile ilgili özellikle münkirler tarafından birçok yazı
kaleme alınıyor. Vesile edinmeyi, vesile edrek dua etmeyi, himmet istemeyi
inkar ediyor ve şirk olarak kabul ediyorlar.
Hatta bazıları: “Allah’ım şu iyi kulun hürmetine bana
ver dersen, sanane benim o kulumdan cevabıyla karşılaşabilirsin”
gibi akla ziyan sözlerle iddialarını savunmaktadırlar. Bu yazımızda
Peygamberleri, evliyaları vesile edinmenin nakli ve akli delillerini sizlerle
paylaşacağız.
Böylelikle münkirlerin ağızlarına mühür vururken
bizimde inancımız kuvvetlenecek.
Öncelikle şunu
vurgulayalım ki vesile yapmak demek, vesile yapılanı ilahlaştırmak
demek değildir.
Mesela Fatiha Suresinde okuduğumuz “Ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım isteriz” ayeti kerimesini okuyarak “Hem Ancak Allah’tan yardım isterim diyorsun, hemde şeyhten yardım istiyorsun” diyorlar. Onlara sadece şu ayeti kerimeyi okumak cevap olarak yetecektir:
Cebrail (Aleyhisselam) Meryem Valideye ne demişti:
“Sana bir çocuk vereceğim” (Meryem 19)
Mesela Fatiha Suresinde okuduğumuz “Ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım isteriz” ayeti kerimesini okuyarak “Hem Ancak Allah’tan yardım isterim diyorsun, hemde şeyhten yardım istiyorsun” diyorlar. Onlara sadece şu ayeti kerimeyi okumak cevap olarak yetecektir:
Cebrail (Aleyhisselam) Meryem Valideye ne demişti:
“Sana bir çocuk vereceğim” (Meryem 19)
İnkarcılara sorulacak soru şu: Ayeti
Kerimede sabit olduğu üzere Cebrail “Çocuk
vereceğim” diyor. O halde Çocuğu veren
kim?
Eğer derlerse ki “Çocuğu veren
Cebrail”dir o halde kendileri şirke düşmüş
demektir. Yok eğer “Çocuğu veren
Allah’tır, Cebrail vesiledir” derlerse zaten kendi iddialarını çürütmüş
olacaklardır.
Dolayısıyla inkarcıların tutunmaya çalıştığı dallar
çürüktür. Ve bir mürid şeyhini vesile yaparken,
himmet isterken verecek olanın Allah olduğunu
bilir. Onu vesile yapar. Bu iş aslında bu kadar basittir.
İkinci olarak şu hususun
altını kalın bir çizgi ile çiziyoruz. İnkârcıların
inkârlarına delil olarak getirdiği
Kur’an-ı Kerimdeki “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar
diye ibadet ediyoruz.” (Zümer Suresi 3) ve benzeri ayetler bütün Ehli Sünnet
âlimlerinin tefsirlerine göre “müşrikler”
hakkında nazil olmuş ve bu gibi ayetlerin puta
tapan, puta taparak vesile yaptığını
bahane eden müşrikleri haber verdiğini beyan
etmişlerdir. Hiçbir Ehli Sünnet
âlim, bu ayetlerin mürşitler ve veliler hakkında
olduğunu beyan etmemiştir.
Dolayısıyla bu ayetleri tek tek yazarak cevap vermek yersizdir.
VESİLE ARAYIN!
Öyle olmasaydı Allah’u Teâlâ: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide 35) buyurmazdı.
Öyle olmasaydı Allah’u Teâlâ: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide 35) buyurmazdı.
Yine bazı inkarcılar bu ayeti kerime işlerine
gelmediği için: “Bu vesileden
maksat ibadetlerdir ve insanın amelleridir” demektedirler. Bakın Allah’u Teâlâ
başka bir ayeti kerimesinde ne
buyuruyor:
“De ki: “Onu bırakıp da ilâh diye ileri sürdüklerinizi çağırın. Onlar, başınızdaki sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler.”(İsra 56)
“Onların yalvardıkları bu varlıklar, “hangimiz daha yakın olacağız” diye Rablerine vesile ararlar. O’nun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur.” (İsra 57)
“De ki: “Onu bırakıp da ilâh diye ileri sürdüklerinizi çağırın. Onlar, başınızdaki sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler.”(İsra 56)
“Onların yalvardıkları bu varlıklar, “hangimiz daha yakın olacağız” diye Rablerine vesile ararlar. O’nun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur.” (İsra 57)
Allah’u Teâlâ buyuruyor ki: taptığınız taşlar bile
“hangimiz daha yakın olacağız “ diye Allaha vesile
arıyor.
Cansız taşların
bile Allah’a yakın olmak için vesile araması bizlere vesilenin sadece ibadet
ile olmadığı gösteriyor.
VESİLE ARAYINIZ!
Ayeti kerimelerde de gördüğünüz üzere Allah’u Teâlâ “vesile edinmeyi” emrederken cansız varlıkların bile bizlere örnek teşkil edecek derece Allah’u Teâlâ’ya yakın olmak için vesile aradıkları beyan ediliyor. Dolayısıyla bu konu ayeti kerimeler ile sabit oluyor.
Ayeti kerimelerde de gördüğünüz üzere Allah’u Teâlâ “vesile edinmeyi” emrederken cansız varlıkların bile bizlere örnek teşkil edecek derece Allah’u Teâlâ’ya yakın olmak için vesile aradıkları beyan ediliyor. Dolayısıyla bu konu ayeti kerimeler ile sabit oluyor.
Peki,
vesile nedir? Şimdi bu soruya cevap arayalım…
Ruhul
Beyan tefsirinde Maide suresi 35. Ayetin tefsiri yapılırken şöyle
denmiştir:
“Bil ki, ayeti kerime, açıkça vesileye yapışmayı emretmektedir, öyleyse vesile gereklidir. Çünkü Allah’u Teala’ya vuslat bir vesile ve bir vasıta ile olmaktadır. Bunun için en güzel vesile ve vuslat yolu da, hakikat alimleri ve tarikat eşyhleridir.
İnsanın kendi başına amel etmesi, benlik ve varlık duygusunu artırabilir. Fakat peygamber ve velilerin tarif, mürşidin işareti ve nezareti (gözetimi) ile yapılan amelde, benlik duygusu bulunmaz.
Böyle bir amel, talibi, Rabbul Âlemine ulaştırır. Ehl-i Hayrın ve Salihlerin sohbetinde büyük bir şeref ve saadet vardır.”
“Bil ki, ayeti kerime, açıkça vesileye yapışmayı emretmektedir, öyleyse vesile gereklidir. Çünkü Allah’u Teala’ya vuslat bir vesile ve bir vasıta ile olmaktadır. Bunun için en güzel vesile ve vuslat yolu da, hakikat alimleri ve tarikat eşyhleridir.
İnsanın kendi başına amel etmesi, benlik ve varlık duygusunu artırabilir. Fakat peygamber ve velilerin tarif, mürşidin işareti ve nezareti (gözetimi) ile yapılan amelde, benlik duygusu bulunmaz.
Böyle bir amel, talibi, Rabbul Âlemine ulaştırır. Ehl-i Hayrın ve Salihlerin sohbetinde büyük bir şeref ve saadet vardır.”
Merhum Elmalılı Hamdi Yazır bu ayeti tefsir ederken
diyor ki: “… Allah’u teala’ya vesile talep ediniz.” Boş
durmayıp, mücerred iman ve havf ile iktifa etmeyip (sade bir iman ve Allah
korkusu ile yetinmeyip) Allah’u Teâlâ’ya yakınlık için vesile teharri ediniz
(araştırınız)
En münasip esbaba teşebbüs ile muhabbet-i ilahiyye’ye şayan Allahın sevgisine layık) güzel ameller yapmaya iradenizi sarfeyleyiniz.”
En münasip esbaba teşebbüs ile muhabbet-i ilahiyye’ye şayan Allahın sevgisine layık) güzel ameller yapmaya iradenizi sarfeyleyiniz.”
Bütün bunlar göstermektedir ki, mü’min kendisini
Allah’u Teâlâ’ya yaklaştıracak her sebepten, her
vesileden ve yoldan istifade etmelidir. İşte veli, şeyh ve
rabıta da, müridin, Allah’u Teâlâ’ya yaklaşmak için şeyhini
vesile ve sebep yapmasından başka bir şey değildir.
Şeyh Huseyn Duseri (Kuddise
Sirrahu) “er-Rametü’l-habita fi hakki’r-rabıta” isimli eserinde şöyle
demektedir:
“Rabıta Allah’u Teala’ya ibadette huzur üzere olmaya kavuşturan vesilelere denir. Vesileler ise maksatlar hükmünde (araçlar, amaçlar değerinde) dir.”
“Rabıta Allah’u Teala’ya ibadette huzur üzere olmaya kavuşturan vesilelere denir. Vesileler ise maksatlar hükmünde (araçlar, amaçlar değerinde) dir.”
Tevessülün ayeti kerimeler ile sabit olduğunu
anladıktan sonra tevessülün iki kısmına geçebiliriz.
RESULÜLLAHIN TEVESSÜLÜ
Öncelikle Hem Peygamberi, hem de salih kimseleri vesile edinmeye delil olan bir nakil paylaşalım:
Enes Radıyallahu Anh’den den rivâyet edilmiştir ki: Halk yağmursuz kalıp kıtlığa uğradıkları zaman Ömer İbnul Hattab, (Peygamber’in amcası) Abbas İbni Abdilmuttalib’i vesîle edinerek yağmur duası yapar ve duada “Ya Allah! bizler, peygamberimizi vesîle edinerek sana niyaz ettiğimizde bize yağmur ihsan ederdin. Peygamberimizin amcasını vesîle edinerek senden niyaz ediyoruz. Yağmur ihsan eyle” (Buhari, İstiska:3)
Öncelikle Hem Peygamberi, hem de salih kimseleri vesile edinmeye delil olan bir nakil paylaşalım:
Enes Radıyallahu Anh’den den rivâyet edilmiştir ki: Halk yağmursuz kalıp kıtlığa uğradıkları zaman Ömer İbnul Hattab, (Peygamber’in amcası) Abbas İbni Abdilmuttalib’i vesîle edinerek yağmur duası yapar ve duada “Ya Allah! bizler, peygamberimizi vesîle edinerek sana niyaz ettiğimizde bize yağmur ihsan ederdin. Peygamberimizin amcasını vesîle edinerek senden niyaz ediyoruz. Yağmur ihsan eyle” (Buhari, İstiska:3)
Hazreti Ömer gibi bir sahabe “Peygambere yakın olması
hasebiyle” İbni Abbas’ı vesile yapıyor.
Buna göre Hem Peygamberi, hem de Allahu Teala’ya ve peygamberine yakın olduğuna
inandığımız kişileri
vesile yapmak Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh)ın da adetidir ve bunun önemini
anlatması açısından büyük bir delildir.
Hafız İbni Kesir (Rahimehullah) ın
naklettiğine göre, Yemame vakıasında
Müslümanların şiarı (nişanı) “Ey
Muhammed! Bize yardım et” sözleriydi. (İbni
Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye:6/324)
Abdurrahman ibni sa’d (Radıyallahu anh) şöyle
anlatıyor:
“Bir kere Abdulalh ibni Ömer (Radıyallahu anhuma)nın ayağı uyuştu, o zaman bir adam ona: “En sevdiğin insanı an” dedi. O da “Ya Muhammed” der demez bağlardan kurtulmuş gibi rahatladı. (Buhari, el-Edebü’l-müfred:438, No:993, sh:262)
“Bir kere Abdulalh ibni Ömer (Radıyallahu anhuma)nın ayağı uyuştu, o zaman bir adam ona: “En sevdiğin insanı an” dedi. O da “Ya Muhammed” der demez bağlardan kurtulmuş gibi rahatladı. (Buhari, el-Edebü’l-müfred:438, No:993, sh:262)
Bu şekilde değişik bir
rivayeti de İmam-ı Mücahid (Radıyallahu
anh) vasıtasıyla ibn-i Abbas (Radıyallahu anh) yapmıştır.
Bakınız bu sahabeler Peygamberimizin vefatından sonra
onu vesile etmişlerdir (himmet istemişlerdir)
Şafii ulemasından Allame Şihab
er-Remli (Rahimehullah)’a: “Bazı insanlar zorluklarla karşılaştıklarında
‘Ya Resulallah, Ya Şeyh’ gibi nidalarla,
peygamberlerden, velilerden, alimler ve Salihlerden istiğasede
bulunuyor (meded dileniyor)lar, bu caiz midir? Bu zatların, vefatlarından sonra
bir iğase (yardım ve destek) leri
var mıdır?” diye sorulduğunda, şöyle
cevap vermiştir:
“Resullerin, nebilerin ve velilerin, vefatlarından sonra da yardımları vardır. Çünkü Peygamberlerin mucizeleri ve velilerin kerametleri ölümlerinden sonra kesilmez.
Zira birçok sağlam hadis-i şeriflerde varid olduğu üzere “Peygamberler kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar.” (Ebu Ya’al, El Müsned, No: 3425,6/147; İbni Hacel, el-metaibul-aliye, No: 3452,3/269)
Dolayısıyla onların (peygamberlerin) yardım mucizelerinden sayılır. Şehitler de diridirler, gündüz gözüyle aşikare kafirlerle harbettikleri açıkça görülmüştür. Velilerin yardımı ise onların kerametidir.” (Fetave’r-Remli, İbni Hacer El-Haytemi’nin El-Fetave’l-Kübra’sının hamişi-, 4/382; El-Fetave’l-Hayriyye,- ibni Abidin’in el-Ukududdürriyye fi tenkihi’l Hamidiyyesinin hamişi-, 2/279-280; Tehanevi, Ahkamu’l Kuran, 3/67; nebhani, Şevahidü’l-Hak, sh:113)
“Resullerin, nebilerin ve velilerin, vefatlarından sonra da yardımları vardır. Çünkü Peygamberlerin mucizeleri ve velilerin kerametleri ölümlerinden sonra kesilmez.
Zira birçok sağlam hadis-i şeriflerde varid olduğu üzere “Peygamberler kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar.” (Ebu Ya’al, El Müsned, No: 3425,6/147; İbni Hacel, el-metaibul-aliye, No: 3452,3/269)
Dolayısıyla onların (peygamberlerin) yardım mucizelerinden sayılır. Şehitler de diridirler, gündüz gözüyle aşikare kafirlerle harbettikleri açıkça görülmüştür. Velilerin yardımı ise onların kerametidir.” (Fetave’r-Remli, İbni Hacer El-Haytemi’nin El-Fetave’l-Kübra’sının hamişi-, 4/382; El-Fetave’l-Hayriyye,- ibni Abidin’in el-Ukududdürriyye fi tenkihi’l Hamidiyyesinin hamişi-, 2/279-280; Tehanevi, Ahkamu’l Kuran, 3/67; nebhani, Şevahidü’l-Hak, sh:113)
ELİYANIN TEVESSÜLÜ
Yukarıda zikredilen Enes Radıyallahu Anh’den den rivâyet edilen hadise nasıldı: Halk yağmursuz kalıp kıtlığa uğradıkları zaman Ömer İbnul Hattab, (Peygamber’in amcası) Abbas İbni Abdilmuttalib’i vesîle edinerek yağmur duası yapar ve duada “Ya Allah! bizler, peygamberimizi vesîle edinerek sana niyaz ettiğimizde bize yağmur ihsan ederdin. Peygamberimizin amcasını vesîle edinerek senden niyaz ediyoruz. yağmur ihsan eyle” (Buhari, İstiska:3)
Yukarıda zikredilen Enes Radıyallahu Anh’den den rivâyet edilen hadise nasıldı: Halk yağmursuz kalıp kıtlığa uğradıkları zaman Ömer İbnul Hattab, (Peygamber’in amcası) Abbas İbni Abdilmuttalib’i vesîle edinerek yağmur duası yapar ve duada “Ya Allah! bizler, peygamberimizi vesîle edinerek sana niyaz ettiğimizde bize yağmur ihsan ederdin. Peygamberimizin amcasını vesîle edinerek senden niyaz ediyoruz. yağmur ihsan eyle” (Buhari, İstiska:3)
Bu nakil, bize sahabelerin açıkça vesile ile dua
ettiklerini gösteriyor. Dolayısıyla sahabeler bile kendilerinden üstün
gördükleri bir insanı vesile ederek: “yağmur ihsan
eyle” diye dua ediyorlardı.
Buradaki önemli husus peygamberimizin amcasının bir
sahabe olduğudur. Yani o bir peygamber
değildir. Ama Hazreti Ömer
gibi bir sahabe tarafından vesile yapılmaktadır.
Başka bir hadisi şerifte
ise:
Mus’ab ibn-i Sa’d (Radıyallahu anh)’den rivayet edilen: “Siz ancak zayıflarınız hürmetine yardım olunuyor ve rızıklandırılıyorsunuz.” (Buhari, Cihad:75 No:2739, 3/1061; Nesai, Cihad:43, No:3178, 6/352, 6/45; Adurrezzak, el-Musannef, No:9691, 5/303)
Mus’ab ibn-i Sa’d (Radıyallahu anh)’den rivayet edilen: “Siz ancak zayıflarınız hürmetine yardım olunuyor ve rızıklandırılıyorsunuz.” (Buhari, Cihad:75 No:2739, 3/1061; Nesai, Cihad:43, No:3178, 6/352, 6/45; Adurrezzak, el-Musannef, No:9691, 5/303)
Eğer
bir şeyin hürmetine istenilmeyecek olsaydı, Allah’u Teâlâ
bir şey hürmetine rızıklandırmazdı.
Anlamamız
açısından bir misal verelim: Bir babanın 4 tane çocuğu
olsun. Bu baba içlerinden en mülayim, kendisine en itaatkar olanını seviyor ve
diyor ki: “Bakın, siz benim çocuklarımsınız. Sizi besliyorum ama bu kardeşiniz
sebebiyle sizi besliyorum” Şimdi bu 3 kardeş
babalarından bir şey isterse babaları belki
yapacaktır o işi ama çocuklar daha garanti olsun diye ne derler:
“baba, bu kardeşimizin hatrına bize şunu
al” derler. Ve bu istekleri o çocuk hatrına daha çabuk yerine gelir. Hadisi şerifi
anlamamız açısından bir temsildir bu…
İbni Mes’ud (Radıyallahu anh)
dan rivayet edilen bir hadisi şerifte:
“Allah, onlar sebebiyle yer halkından belaları kaldırır.” (Ali el-Müttaki, Kenzu’l Ummal, No:34612, 12/190; Ahmed İbni Hanbel, El-Müsned, No:896, 1/238) hadis-i şerifi de bazı insanlar sebebiyle belaların def edildiğini bildiriyor.
“Allah, onlar sebebiyle yer halkından belaları kaldırır.” (Ali el-Müttaki, Kenzu’l Ummal, No:34612, 12/190; Ahmed İbni Hanbel, El-Müsned, No:896, 1/238) hadis-i şerifi de bazı insanlar sebebiyle belaların def edildiğini bildiriyor.
Peki,
Peygamberin hayatta olduğu zaman bile “hürmetine rızık
verilen, sebebi ile belalar kaldırılan” bu insanlar kim?
Bakınız
Suyuti bu konuda ne buyuruyor:
“Hadisi şerifteki zayıflardan murat; Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanındaki fakir muhacirlerdir. Kutup ve gavs onlardandır. “Allah’ın kulları, Rahmanın kulları” denirdi ki Kur’an-ı Kerimde de (İnsan suresi 6, Furkan suresi 63) bu tabirler mevcuttur.
“Hadisi şerifteki zayıflardan murat; Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanındaki fakir muhacirlerdir. Kutup ve gavs onlardandır. “Allah’ın kulları, Rahmanın kulları” denirdi ki Kur’an-ı Kerimde de (İnsan suresi 6, Furkan suresi 63) bu tabirler mevcuttur.
Zamanımızda
bu zatlara “kutup”, “Ğavs” “Evtad”, Nüceba” ve
“Ebdal” (birler, dörtler, yediler, kırklar, üçyüzler” şeklinde
isimler verilmektedir. (Suyuti el-Havi 2/455)
Hadisi
şeriflerden anlaşıldığı
üzere Peygamber Efendimiz zamanında bile “hürmetine insanların rızıklandırıldığı”
insanlar mevcuttu. İnsanların rızıklanmasına ve
belaların kalkmasına sebep (vesile) oluyorlardı.
İşte her dönemde böyle insanlar
mevcuttur.
Demek
ki Allah’u Teâlâ Rızıklandırmak için veya belaları kaldırmak için bazı
insanları vesile kılıyor. O halde bir insanın, ister “zayıfların” isterse İslamı
yaşamakta son derece titiz, Peygamberimize itaatte hata
kabul etmeyen, ibadette ve ahlakta en üst seviyede olan, Allah katında sevildiğine
inandığı insanları sebep edinerek istemesinin ne gibi bir
sakıncası olabilir?
Buraya
kadar özetlersek: Vesile edinmek ayet ile emredildiği
gibi, sahabe-i kiramın da yapıştığı
bir araçtır.
KULLARDAN HİMMET – İMDAD İSTEMEK
Deliller son sürat devam ediyor Allah’ın izniyle, batıl yok olmaya mahkumdur…
Deliller son sürat devam ediyor Allah’ın izniyle, batıl yok olmaya mahkumdur…
Utbe
bin Gazvan (Radıyallahu anh)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte,
Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle
buyurmaktadır:
“Sizin biriniz bir şey kaybederse yahut yanında arkadaşı bulunmadığı bir yerde yardım dilerse:
‘Ey Allah’ın kulları bana yardım edin! Ey Allah’ın kulları bana imdad edin!’ Desin. Çünkü Allah’ın bizim göremediğiz kulları vardır.” (Taberani, el-Mu’cemu’l Kebir, No:290, 17/117; Haysemi, Mecme’u’zevaid, No: 17103, 10/188)
“Sizin biriniz bir şey kaybederse yahut yanında arkadaşı bulunmadığı bir yerde yardım dilerse:
‘Ey Allah’ın kulları bana yardım edin! Ey Allah’ın kulları bana imdad edin!’ Desin. Çünkü Allah’ın bizim göremediğiz kulları vardır.” (Taberani, el-Mu’cemu’l Kebir, No:290, 17/117; Haysemi, Mecme’u’zevaid, No: 17103, 10/188)
İbni Abbas (Radıyallahu Anh)dan
rivayet edilen bir Hadis-i Şerifte Resulüllah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ’nın hafaza meleklerinin dışında yeryüzünde melekleri vardır ki, ağaç yapraklarından düşenleri yazarlar.
Sizin birinize çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse: ‘Ey Allah’ın kulları! (Bana) yardım edin’ diye seslensin.” (İbn-i Hacer El-Askalani, Muhtasar-u Zevaidi’l-Bezzar, No:2128, 2/420)
“Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ’nın hafaza meleklerinin dışında yeryüzünde melekleri vardır ki, ağaç yapraklarından düşenleri yazarlar.
Sizin birinize çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse: ‘Ey Allah’ın kulları! (Bana) yardım edin’ diye seslensin.” (İbn-i Hacer El-Askalani, Muhtasar-u Zevaidi’l-Bezzar, No:2128, 2/420)
Abdullah
ibn-i Mes’ud (Radıyallahu anh)den rivayet edilen diğer
bir hadisi şerifte, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurmuştur:
“Sizin birinizin sahrada hayvanı kaçarsa: ‘Ey Allah’ın kulları hapsedin! Ey Alalh’ın kulları durdurun’ diye seslensin. Çünkü Allah’ın yeryüzünde hazır bulunan kulları vardır ki, kısa bir zaman içinde onu tutarlar.” (Ebu Ya’la, El-Müsned, No:5269, 9/177, İbni Hacer, el-Metaibu’l Aliye, No:3375, Taberani, El-Mu’cemu’l Kebir, No: 10518, 10/217, Deylemi, Müsnedü’l Firdevs, No: 1311, 1/330”
“Sizin birinizin sahrada hayvanı kaçarsa: ‘Ey Allah’ın kulları hapsedin! Ey Alalh’ın kulları durdurun’ diye seslensin. Çünkü Allah’ın yeryüzünde hazır bulunan kulları vardır ki, kısa bir zaman içinde onu tutarlar.” (Ebu Ya’la, El-Müsned, No:5269, 9/177, İbni Hacer, el-Metaibu’l Aliye, No:3375, Taberani, El-Mu’cemu’l Kebir, No: 10518, 10/217, Deylemi, Müsnedü’l Firdevs, No: 1311, 1/330”
İşte farklı rivayetlerle gelen
ve aynı manayı işaret eden bu hadisi şerifler
ismini dahi bilmediğiniz insanlardan himmet
istemenin, meşruiyetinin açık delilleridir.
Şimdi bu hadis-i şerifler
“Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım isteriz” ayeti ile zıdlaşıyor mu?
Peygamberimiz doğrudan Allah’u Teala’yı işaret
etmiyor da “Ey Allahın kulları durdurun” buyuruyor. O halde Peygamber Efendimiz
de mi şirk koşuyor (haşa) Ey münkirler
buna nasıl cevap vereceksiniz?
Bir deveyi bulmak için bile ismini dahi bilmediğiniz
insanlardan “himmet” istemeyi Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve sellem) tavsiye
ediyor. Bu da münkirlere büyük bir derstir.
ALLAH’U TEALA’NIN ADETİ BÖYLEDİR
Nihayetinde bir şeyi Allah’u Tela’nın vereceğini bilerek Şeyhi vesile yapmak, himmet istemek ve aracı yaparak Allah’tan istemek yukarıda verilen ayet ve hadis-i şerifler ile sabittir.
Nihayetinde bir şeyi Allah’u Tela’nın vereceğini bilerek Şeyhi vesile yapmak, himmet istemek ve aracı yaparak Allah’tan istemek yukarıda verilen ayet ve hadis-i şerifler ile sabittir.
Bu konuyu Allah’u Teala’nın yeryüzüne koyduğu adeti
de vurgulayarak noktalayalım.
Suheyb (Radıyallahu anh)’den rivayete göre Resulüllah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Büruc Suresinde zikredilen Ashab-ı Uhdud
kıssasındaki çocuktan bahsederken şöyle
buyuruyor:
“O çocuk, körü ve alacalıyı iyi ediyor, insanları diğer hastalıklarından da tedavi ediyordu” (Müslim Zühd:17, No:3005, 4/2299, İbni Hıbban, Sahih-u İbni Hıbban, No:870, 2/116)
“O çocuk, körü ve alacalıyı iyi ediyor, insanları diğer hastalıklarından da tedavi ediyordu” (Müslim Zühd:17, No:3005, 4/2299, İbni Hıbban, Sahih-u İbni Hıbban, No:870, 2/116)
Bakınız Resulüllah Efendimiz ne buyuruyor: “O çocuk,
körü ve alacalıyı iyi ediyor” Peygamber Efendimiz, yegâne şifa
verenin Allah olduğunu bilmiyor mu? “Benim
bildiğimi bilseydiniz az güler
çok ağlardınız” O, bizim
bilmediklerimizi bile bildiği, Allah’u Teâlâ’yı en iyi
bilen olduğu halde neden: “O çocuk,
körü ve alacalıyı iyi ediyor” diyor?
Çünkü
o çocuk bir vesiledir…
“O çocuk iyi ediyor” derken şifayı
verenin o çocuk olduğu mu anlaşılıyor?
Elbette hayır. O çocuk, Allah’u Teâlâ’nın şifa
vereceği kimselere vesile oluyor.
Ama Peygamber Efendimizin kullandığı cümle
çok manidardır.
Haydi, Ey cahil inkârcılar. Yüce Peygamberi de şirk ile
suçlayın…
Bakınız Mevla Teala kendisi için: “Bütün işleri o
yönetiyor” (Yunus 3..) buyurduğu halde, başka bir
ayette “İşleri yönetenler” (Nazi’at
5) buyuruyor..
“Ruhları Allah alır” (Zümer 42) buyurduğu halde,
Azrail hakkında: “Ölüm meleği sizin canlarınızı alır”
(Secde 11) buyurmaktadır.
En açık misallerden birisi şudur:
“Allah dilediğini hidayet eder” (Nur 46) buyurmuşken “Biz onları bizim emrimizle hidayet eden önderler yaptık.” (Enbiya 73) buyurarak hidayeti verenin aslında kendisi olduğu halde, hidayet için vesileler kıldığını belirtiyor.
“Allah dilediğini hidayet eder” (Nur 46) buyurmuşken “Biz onları bizim emrimizle hidayet eden önderler yaptık.” (Enbiya 73) buyurarak hidayeti verenin aslında kendisi olduğu halde, hidayet için vesileler kıldığını belirtiyor.
Cebrail (Aleyhisselam) Meryem Valideye ne demişti:
“Sana bir çocuk vereceğim” (Meryem 19)
“Sana bir çocuk vereceğim” (Meryem 19)
Bu misali en başta da
vermiştik. İnkarcılara
sorulacak soru şu: Ayeti Kerimede sabit
olduğu üzere Cebrail “Çocuk
vereceğim” diyor. O halde Çocuğu veren
kim?
Eğer derlerse ki “Çocuğu veren
Cebrail”dir o halde kendileri şirke düşmüş
demektir. Yok eğer “Çocuğu veren
Allah’tır, Cebrail vesiledir” derlerse zaten kendi iddialarını çürütmüş
olacaklardır.
Dolayısıyla bütün bunlar vesile edinmenin, himmet istemenin,
“şeyhin
yardımıyla” demenin caiz oluşunu ve şirk ile
uzaktan yakından alakasının olmadığını
delilleriyle isbat etmek demektir.
İNKÂR ETMENİN SONU YOK!
Ardı arkası kesilmeyen bunca delile rağmen vesileleri inkâr etmek İNSAFTAN VE İDRAKTEN değildir. Bu nedenle bunca delile rağmen tevessülü, istiane ve istiğaseyi (Allah dostlarını aracı yapmayı, himmet ve yardım istemeyi) kabul etmeyenler şu iki durumun dışında değillerdir:
Ardı arkası kesilmeyen bunca delile rağmen vesileleri inkâr etmek İNSAFTAN VE İDRAKTEN değildir. Bu nedenle bunca delile rağmen tevessülü, istiane ve istiğaseyi (Allah dostlarını aracı yapmayı, himmet ve yardım istemeyi) kabul etmeyenler şu iki durumun dışında değillerdir:
Ya bu açık delilleri anlayamayacak kadar cahillerdir
veya ilimleri, işin iç yüzünü kavrayamayacak
kadar yüzeyseldir.
Bu yüzden ey kardeş! Elin,
dilin ikrar etmeye varmıyor ise bile inkâr etme. Temiz ehli sünnet yolu varken
Vehhabilerin yoluna sapma. Allah dostlarına dil uzatma. Derveşleri
hakir görme.
İnkar etmekle bunca delili
yok sayarak hem Allah’u Teala’ya hem de Peygamberine karşı gelmiş
oluyorsun…
Tevhid:
Allah ve Resulünün yoluna uymaktır. Asıl şirk
ise o yolu inkar etmektir, reddetmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.