A´dan Z´ye… ا´den ي´ye… Beşikten mezara kadar öğrenilmesi gereken, kadın-erkek tüm Müslümanlara farz olan ve sonu Cennete varan bir yoldur İlim✦Amel✦İhlas
Ehli Sünneti Saran Tehlikeler
BU yazımda,
olanca gayretimi sarf ederek düşmanlığa, kine, nefrete, fitne ve fesada sebep
olacak kelimeler kullanmaktan kaçındım. Objektif olarak birtakım realitelere
dikkat çekmek istiyorum. Konu şudur: Türkiye’de türeyen İslami hizipler,
fırkalar… kamplaşmalar… Şimdi madde madde konuya giriyorum:
Şiileştirme propaganda ve
faaliyetleri sadece bizde yapılmıyor, çoğunluğu Müslümanlardan oluşan, hatta
Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerde de yapılıyor. İslamcı iktidarın engin
hoşgörüsü sayesinde yakın zamanda Türkiye’de beş yüze yakın Şiî camii
yapılmıştır. Komşu bir devlet Türkiye Alevilerini Caferi mezhebine sokmak
istemektedir. Alevilerin daha dindar Müslümanlar olmalarını istiyorsak, onların
fıkıh konusunda Ehl-i Sünnete yaklaşmaları için çalışmamız gerekir.
Şiileştikleri takdirde, Pakistan’da olduğu gibi kutuplaşmalar ve çatışmalar
olmasından korkulur. Şu hususu da belirtmek isterim ki, Sünnilik ile Şiilik
arasında usule dair büyük ihtilaflar ve uçurumlar bulunmaktadır. Safevi
zihniyetli ve meşrepli Şiiler, Sünnilere iyi gözle bakmazlar. Onlarda takiyye
ve kitman namaz gibi farz olduğu, takiyye ve kitman yapmayanın dinden çıkmış
olacağına inandıkları için dini konuları, bilhassa ihtilaflı meseleleri onlarla
açık, samimi, şeffaf bir şekilde tartışmak mümkün değildir. Şu hususun da
altını çizmek gerekir: İran’da en az yirmi milyon Sünni Müslüman yaşamaktadır
ve onlar din konusunda büyük baskılar altındadır. Tahran’da 500 bin Sünni
yaşamasına rağmen onlara Cuma namazını kılacakları Sünni camii yapmak izni
verilmemektedir. Şii makamlar onların cami isteklerini şu gerekçeyle
reddediyorlar: Cami mi yok?.. Buyurun gelin, ibadetinizi mevcut (Şiî)
camiler(in)de yapın… Peki o zaman Türkiye’de niçin Şii camileri yapılıyor? Cami
mi yok, buyursunlar onlar da Sünnî camiler(in)de namaz kılsınlar.
Vehhabiler Vehhabi kelimesinden
hoşlanmazlar. Kendilerine Selefi ismini verirler. Bütün İslam dünyasında olduğu
gibi Türkiye’de de çok yoğun bir Selefilik propaganda ve faaliyeti vardır.
Ehl-i Sünnete göre, Selefilik diye ne bir itikat ne de fıkıh mezhebi
bulunmaktadır. Selefilik faaliyetlerini Orta Doğu’daki çok zengin bir Arap
ülkesi manen ve maddeten desteklemektedir. Osmanlı Devleti’nin ve İslam
Hilafeti’nin yıkılışında Vehhabi isyanlarının büyük rolü olduğunu kimse inkâr
edemez. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı ile Selefilik arasında derin ve temel
uyuşmazlıklar bulunmaktadır. Arap Baharı isyanlarından sonra Selefiler Libya’da,
Tunus’ta, Mali’de evliya türbelerini ve bitişiklerindeki camileri buldozerlerle
yıktılar. Onlar tasavvuf konusunda İbn Teymiye’den de aşırıdırlar. İbn Teymiye
Abdülkadir Geylani Hazretleri’ne hürmet ettiği, ona seyyidimiz dediği halde
Vehhabi-Selefiler bütün tasavvufu, tasavvuf evliyasını red ve tekfir ederler.
Hariciler dindar insanlardır. Namazlarını kılarlar, oruçlarını
tutarlar. Lakin Ehl-i Sünnet açısından itikatlarında ve zihniyetlerinde büyük
ve vahim bozukluklar vardır. Hazret-i Ali Efendimizi sabah namazında Kûfe
Camii’nde şehit ettiklerini düşünürsek onlar hakkında fazla bir şey söylemeye
lüzum kalmaz. Haricilik aşırılıktır, sertliktir, vurup kırmadır, dediğim
dediktir… Selefiler ile Hariciler arasında paralellikler vardır. Nice Harici,
Harici olduğunu bilmeden Haricilik yapar.
Pakistan’dan bin civarında icazetli din
âliminin, fakihin, müftünün, şeyhin mahkum edici fetvaları sonunda kaçan,
Kur’anın 300 küsur muhkem=kesin hükümlü ayetinin bu devirde geçerli olmadığını
iddia eden bu zatın maalesef ilahiyat fakültelerimizde hayli taraftarı
bulunmaktadır. Bu mezhebin yayınevleri vardır… Onlar da Şia gibi takiyye ve
kitman yaparak Ehl-i Sünnet Müslümanlarını aldatırlar. İsrail, Siyonizm, Vatikan,
Evangelistler, kapitalist ve liberal derin güçler, velhasıl Ortodoks=Sünni
İslam’ı değiştirmek isteyen bütün mihraklar doğrudan doğruya veya dolaylı
olarak Fazlurrahmancılığı desteklemekte ve teşvik etmektedir.
Bu cereyan oldukça yenidir. Fıkıhsız, şeriatsız,
cihatsız, suya sabuna dokunmaz, sulandırılmış bir İslam ister. Bunun arkasında
Avrupa Birliği, ABD ve Ortodoks İslam’dan korkan bütün derin güçler
bulunmaktadır.
Bu camianın içinde fıkıh mezheplerini put olarak gören
aşırılar bile bulunmaktadır. Bunlar Sünni, Şii, Vehhabi, Fazlurrahmancı,
Mutezile, Harici, Afganici, Mürcie, kaderi inkar edenler, tesettürü inkar
edenler velhasıl yetmiş üç mezhebin Kur’an etrafında birleşmesini isterler. Peygamberin
“Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri dışında diğerleri cehennemliktir.
Kurtulacak olan fırka benim ve ashabımın yolundan gidenlerdir” sahih hadisini
dikkate almazlar.
Bu camia içinde sünneti bütünüyle inkâr
edenler olduğu gibi, İslam’ın bu ikinci kaynağını hafife alanlar da vardır. Bu
zümre Peygamberimizin (Salât ve selam olsun ona) sahih ve mütevatir
hadislerinin AB ve Batı medeniyeti normlarına ve Feminizm ideolojisine göre
ayıklanmasına taraftardır. Bunlar hakkında dünyaca maruf ve güvenilir BBC
Radyosu çok önemli bir röportaj/makale yayınlamıştır. (BBC, Robert Pigott, TURKEY IN RADİCAL REVİSİON OF ISLAMIC TEXTS.)
Duyduğuma göre bu camia altı veya yedi ciltlik bir yeni hadis külliyatı hazırlamış,
yayınlamış lakin her isteyene satmıyorlarmış.
Türkiye’nin dominant unsuru Ehl-i Sünnet Müslümanlarıydı. Maalesef günümüzde
ehl-i sünnetin Ümmet birliği parçalanmış, ortaya birbirinden kopuk irili ufaklı
sayısız cemaat, fırka, hizip, grup, klik, sekt çıkmıştır. Bunların hepsi kendi
başına buyruktur, her hangi konfederasyon veya federasyon çatısı altında yer
almış değildirler. Dünyadaki bütün dinlerin, mezheplerin, sektlerin,
cemaatlerin, grupların hepsinin başında bir reis veya lider bulunmaktadır ama
Türkiye ve dünya Ehl-i Sünnet Müslümanlarının müşterek bir İmamı, Emîri yoktur.
Afgani’nin
ünlü bir şahsiyet olduğunda hiç şüphe yoktur ama onun Müslümanları selamete ve
felaha çıkartacak bir İslam önderi olduğu iddiası son derece tartışmalı bir
konudur. Bu zat takiyye ve kitman yaparak Şiiliğini gizlemiş, kendisini Afgan
olarak göstermiştir, bu suretle Müslümanları aldatmıştır. Kendisi Farmasondur,
ihtilalci ve aktivist bir çığır açmıştır. İslam’ın son gerçek halifesi Sultan
Abdülhamid-i Sanî Hazretleri’ni tahtından indirmek için Blunt adlı bir İngiliz
casusuyla işbirliği yapmıştır. Türkiye Farmasonları bu zata hayrandır. Nitekim
Mimar Sinan adlı Mason Dergisi’nde Afgani hakkında 29 sayfalık sitayişkâr, çok
övücü bir makale yayınlamıştır.
Ehl-i sünnet
Müslümanlığı ile Feminist ideolojinin bağdaşması ve uyuşması mümkün değildir.
Diyanet kadrolarına son yıllarda beş bin kadar kadın eleman alındığı
bilinmektedir. Bunların bir kısmı Feministtir. Bundan üç yıl önce bir Ramazan
gecesi Feministler Ankara Hacı Bayram Camii’ne yatsı-teravih namazı kılmak için
gelen erkekleri sokmamışlar, otobüs ve minibüslerle taşıdıkları kadınları
doldurmuşlardır. Diyanet hür ve mukim erkekleri namaza, cemaate, camilere
çağıracağına mabetleri kadınlarla doldurmak için yoğun şekilde çalışmaktadır.
Ehl-i Sünnet Müslümanlığında kadınlar elbette camilere gelebilirler lakin
namazlarını evlerinde kılmaları efdaldir=yeğdir.
İslam’ın Allah katında tek hak, makbul, geçerli din olduğu inancı Kur’anla,
Sünnetle ve icma ile sabit zaruri bir hükümdür. Son yıllarda bu hükme aykırı
bir cereyan türemiştir. Bunlar bir tek İbrahimî hak din olduğunu inkâr ediyor
ve üç İbrahimî hak din bulunduğunu iddia ediyorlar. Onlar ehl-i kitap ile
Müslümanlar arasında amentü konusunda birlik bulunduğunu söylüyorlar. Tevhid
inancıyla Teslis inancını bağdaştırıyorlar. Resulullah’ı red, inkâr, tekzip
eden Yehud ve Nasara ile aramızda peygamberlere inanç konusunda birlik olduğunu
söylüyorlar. Onların Kur’anı inkâr etmelerine rağmen, ilahi kitaplar konusunda
onlarla aramızda birlik vardır diyorlar.
Osmanlı Devleti ve Hilafeti zamanında
Türkiye Ehl-i Sünnetin kalesiydi. Devlet Ehl-i Sünneti destekliyor, ülkeyi ve
halkı Ehl-i Sünnet hükümlerine ve prensiplerine göre idare ediyordu.
M. Kemal Paşa, İsmet Paşa
zamanlarında bile Diyanet (ağır baskılar altında olmasına rağmen) Sünni bir
kurumdu. Son yıllarda Diyanet’in Sünnilik vasfını kaldırıp ona mezhepler üstü
bir renk verilmek istenmektedir.
Şiilik, Selefilik ve diğer aykırı
cereyanlar konusunda dışarıdan Türkiye’ye maddi yardım gelmekte midir? Bu
konuda elimde ispat edici belge yoktur. Lakin insan, bunca propaganda ve
faaliyet parasız dönmez demekten kendini alamamaktadır.
Türkiye’de Ehl-i Sünnetin ayakta
kalabilmesi için aşağıda sayacağım şartların, teklif ve temennilerin mutlaka
hayata geçirilmesi gerekir:
A. Ehl-i Sünnet İslam medreselerinin
açılması ve laik devletten bağımsız olarak tedrisat yapması, icazetli ulema, fukaha,
müftüler ve hademe-i hayrat yetiştirmesi.
B. Şeriat sınırlarını zorlamamak,
dinin zahir hükümlerini hassasiyet ve titizlikle yerine getirmek şartıyla
tasavvuf tarikatlerinin, tekkelerin, dergâh ve zaviyelerin yeniden açılması;
bunların başına Meclis-i Meşayih’ten tasdikli icazetleri olan kâmil, fadıl,
âlim, muhlis, muttaki ziyalı zevatın getirilmesi.
C. Ehl-i Sünnet Müslümanlarının
ehliyetli, liyakatli, dirayetli, kiyasetli, icazetli, son derece derin
kültürlü, faziletli bir İmam-ı Kebir’e biat ve itaat etmeleri…
Biliyorum İslam’da din ve dünya
ayrımı yoktur. İmam-ı Kebir’in aynı zamanda dünya işlerini de idare ve tanzim
etmesi gerekir ama bugünkü şartlar altında böyle bir liderin olması çok zordur.
Binaenaleyh geçici olarak ruhani bir lider de olabilir.
Bu yazımdaki konuların Ehl-i Sünnet
Müslümanları tarafından bilinmesinde büyük yararlar vardır. Ehl-i sünnetin
âlim, fadıl, kültürlü, ziyalı şahsiyetleri, muharrirleri, sorumluları bu
meseleleri yapıcı bir şekilde müzakere etmelidir.
Şiiler Şiilik için, Selefiler
Selefilik için, Feministler Feminizm için, Müslüman Protestanlar Protestanlık
için, her cemaat kendi inançları ve emelleri için çalışıyor; Ehl-i Sünnet de
Ehl-i Sünnet İslamlığını, ümmet-i Muhammed’i korumak, güçlendirmek, yüceltmek
için çalışmalıdır.
Bendeniz Şiilere, Haricilere,
BOP’çulara, Üç İbrahimî dincilere niçin bu inançlar ve görüşler için
çalışıyorsunuz diye çatmıyorum. Sadece Ehl-i Sünnet ulemasına, fukahasına,
meşayihine, Sünni sorumlulara hitap ediyor ve beni affetsinler, serzenişte
bulunuyorum.
Ehl-i sünneti müdafaa ederken her
türlü şiddet hareketinden, söz ve yazıyla kırıcı ve yıkıcı olmaktan
kaçınmalıyız.
Türkiye Sünnileri tek bir İmam-ı
Kebir etrafında birleşmedikçe, Ümmeti hayata geçirmedikçe, en yüksek seviyede
İslamî eğitim yapan mektepler, medreseler ve üniversiteler kurmadıkça, çok
güçlü bir İslam medyası (Cemaat medyası değil!) kurmadıkça, şifahî kültürden
yazılı ve medenî kültüre geçmedikçe krizler içinde bocalamaya, düşmanlarından
darbe üstüne darbe yemeye, zelil ve esir vaziyette sürünmeye mahkumdur.
04.04.2013 –
Mehmet Şevket Eygi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.