(Sayfa 65)
Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) hakikaten kafirlere karşı demirden boynuz gibi tam bir hadid idi, yani Tevrat'ta bulmaz olur mu Yahudiler?!
Hazreti Osman'ın şehid olacağı bile yazıyor tevrat'ta. Ka'bu'l-Ahbar (Radıyallahu Anh) Kerbela'da daha Hazreti Hüseyin şehid olmadan evvel Hazreti Hüseyin'in şehid edileceğini bile haber verdi: "İşte şu toprakta Ehl-i Beyt şehit edilecek" dedi. "Nereden biliyorsun?" dediler, "Tevrat'tan" dedi.
Allah-u Teala Tevrat için buyuruyor ki:
(Ve ketebnalehü fil elvahi min külli şey'im mevizatev ve tafsilel likülli şey'in)
"Biz Tevrat levhalarında her hususta bir vaaz ve her şeyin tafsilatını yazdık." (A'raf Suresi:145'den)
İncil'de de bu yok, Zebur'da da, Suhuf'ta da bu yok, 104 kitaptan bir Kur'an-ı Kerim'de bir de Tevrat'ta var bu tafsilat.
Allah-u Teala: "Tevrat'ta her şey yazılmış" buyuruyor. Ama Tevrat'ı bozdular, şu andaki Tevrat değiştirilmiş vaziyette.
(Sayfa 66)
Bir tane sağlamı yok, sağlam olsa Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz çıkıyor oraya zaten, anladınız mı?
Peki şimdi Allah-u Teala: "Tevrat'ta İncil'de Habibim var" buyuruyor. Ee bunlar inanmıyorlar, o zaman ne yapmış oluyorlar, Tevrat'a da İncil'e de inanmamış oluyorlar.
"Yahudi ve Hristiyanlar Cennete Girecek' Diyenler Cennete Giremez" kitabında çok açıklama yaptım, hepsinin delilini bulursunuz, Yahudi ve Hristiyanlar Allah'a inanınca mümin olurlar mı?! Olmazlar.
Bak güya delilleri var, bunlar ne diyorlar biliyor musun? Yahudiler çıkıyor, Hristiyanlar falan açık oturumda kendilerine mümin diyorlar.
Bak dikkat edin hep mümin derler, Müslim demezler, mümin niye diyorlar, Allah'a, ahirete inanan herkes mümin imiş, sakın kapılmayın.
"Bunlar mümindir, Müslim değildir, mümin başka, Müslim başka" derler. Ehl-i Sünnet'e göre iman ve İslam aynı şeydir, her mümin Müslimdir, her Müslim mümnidir. "Bu mümindir ama Müslim değildir" diye bir saçmalık olamaz, bunu da size anlatmış bulunalım bu vesileyle.
(Sayfa 67)
Kur'an-ı Kerim'in hedefi Ehl-i Kitap'ın da İslam'a girmesidir. Hayrettin Karaman'ın sözlerini italik yazı ile yazmışım, gidin "polemik değil, diyalog" kitabına bakın, sayfa 97 okuyorum:
Peygamberimiz "Yahudi mutlaka Müslüman olsun" demiyor. "Hristiyan mutlaka Müslüman olsun" demiyor, diyor ki:
"Yahudiler ve Hristiyanlar tek Allah'a inansın, ahirete inansın, kendi kitaplarında bulunan iyiliklere göre yaşasın" dikkat edin, yani bizim amel-i salih dediğimiz şeyler, "Beni de sahtekarlıkla, yalancılıkla itham etmesinler, getirdiğim kitabın da şurada burada çalıntı olduğunu söylemesinler, dolayısıyla bu takdir de cennet'e girerler" demiş oluyor.
İşte böyle diyor Hayrettin Karaman.
Yuh! Diyorum sana, anladınız mı? Deminden beri anlattığım alt yapıyı bilmeseniz şimdi siz bile: "Aaane demek istiyor" diye duracaktınız orada, yine de durdunuz gibi sanki biraz, ne bileyim sanki bir durgunluk var sizde, yok canım benim hatırım için olmaz bu işler hocam sen yanlış anlamışsın de yahu, var mı bir baba yiğit desin bana!
(Sayfa 68)
Zaten Mustafa İslamoğlu'nu çağırıyorum, "Bütün milletin huzurunda konuşacağız" dedim. Diyormuş ki: "Cübbeli adamı konuşturmaz."
Cübbeli doğru olduğu için konuşturmaz, doğru olmasa susmasını bilir, yalancının mumu yatsıya kadar yanar, ben doğru konuşmasam susarım, sen de beni sustur. Bak ne diyor adam, diyor ki: "Peygamber 'Yahudi, Hristiyan Müslüman olsun' demiyormuş", Peygamber ne diyormuş: "Bir Allah'a iman, ahirete inan" bak, "Bana inan demiyormuş" bak bak bak.
Şimdiki bu diyalogçuların tek lafı bu, "Peygamber kendi hakkından feragay etti, 'La ilahe illallah' deyin kurtulun, yani 'Muhammedur Rasulüllah' demeseniz de ben feragat ettim" böyle diyormuş. Yahu peygamber kendi peygamberliğinden feragat edemez ki, "Bana inanmadan cennete girersin" diyemez ki, buna hakkı yok Peygamberin yau, acısa bile diyemez, çok acıyor amma diyemez.
Peygamber "Sen Bana sahtekar deme, Kur'an'a da çalıntı deme" diyormuş, bak nerelere getirdiler işi, "Kur'an'a çalıntı deme", yani "Gökten geldiğini kabul et, Bana da sahtekar
(Sayfa 69)
deme, yani doğru adam de, iki iş, ondan sonra Kur'an'a uymasan da Bana uymasan da, Benim dinime; İslam'a girmesen de, Müslüman olmasan da Benim ümmetim olmasan da fark etmez, sen de cennete girersin" demiş güya.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böyle bir şey dedi mi yahu?! Allah Allah, 97. sayfada, kitabın adı "polemik değil, diyalog" sayfa 35, boşuna bunların kitaplarına para vermeyin.
Ben size burada onun yazısını yazdım, bir de gidip onlarınkini de almayın, meraklı tazesiniz ya, "Bakalım bu hoca doğru mu yazmış" diye gidip batıla para vermeyin.
Noktasını bile değiştirmedim, imla hatası olsa bile, adamın lafına karışmayayım diye hatasını da aynen yazdım.
Ondan sonra, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tüm insanlara gönderildiğine göre herkesin O'na itaat etmesi şart mıdır? Şarttır, bir başlık o.
Yahudi ve Hristiyanlar kıyamet günü müminler ile aynı yerde midir? Allah-u Teala ne buyuruyor esraizübillah:
(Sayfa 70)
(İnnellezine amenu vellezine hadu vessabiine vennesara velmecuse vellezine eşrakü, innallahe yafsilü beynehüm yevmel kıyameh, innallahe ala külli şey'in şehid)
"Müslümanlar, Yahudiler, Yıldıza tapanlar, Hristiyanlar, Mecusiler, müşrikler. Allah kıyamet günü onların aralarını ayıracak, (Biri cennete, öbürleri gümbürtü cehenneme atılacak.)" (Hac Suresi: 17)
Sen nasıl diyorsun onlar da cennete? Peki, şimdi bir de "İbrahimi dinler" diye bir saçmalık uydurdular bu diyalogçular, şimdi bu diyalogçuların neler yaptığını size iki ay evvel anlatmıştım, Urfa'da İbrahim (Aleyhisselam)ın makamında Müslüman kızı kime verdiler? Hristiyan bir profösöre verdiler, nikahını kıyarken ne dediler? "Bu İslam'a da inanıyor" dediler, peki Müslüman mı? Değil, Hristiyan ama İslam'a da inanıyormuş, nasıl oluyormuş?
İki dinli imiş yani çifti vatandaş gibi, yahu bu çift pasaport ile çift vatandaş oluyor da çift dinli nasıl oluyor?!
(Sayfa 71)
Bu sefer kızı verdiler, hem de müftü orada, Mehmet Aydın! Din adına bu fetvayı verdiler ve: "Allah'ın hükmünü diyalog adına değiştiriyoruz, Müslüman kız Hristiyan ile evlenir" dediler.
7-8 sene evvel ben bunu haberlerde dinledim. Şimdi bir de Mardin'de toplandılar, temsiller yapıyorlar; orada tahterevalli yaptırmışlar, altından da su geçiyor, Mardin'de karşı taraf cennet gibi bir yer, Bartelemos önde, müftü arkada, haham en geride, Biraz sıra bozulmuş, Müslüman bir önde olacaktı, Hristiyan bir arkada olacaktı ya, onu da bozmuşlar orada, neyse diyalog adına idare etmişler, ondan sonra hepsi yürüyorlar, papazın elinde zaten bastonu var, bizim müftü az daha yuvarlanacak, zor yürüyor benim gibi, hepsi birden köprüyü geçmişler, sıratmış orası, karşı da cennetmiş, eşşek cenneti herhalde.
O yeşilliğe de girince: "Bak birlikte cennete giriyoruz" diyorlar, böyle tiyatrolar ile milletin aklına yaklaştırıyorlar. Yakında bu milletin çocukları anasına, babasına: "Hristiyanlar kilisede dolar veriyor, euro veriyorlar, İncil'in arasına koyuyorlar, biz de ateşe dayanamayacağız diye gitmiyorduk" diyecekler.
(Sayfa 72)
Gerçi bizim millet işini bilir, gider çeki alır, parayı ye, gene de Müslüman olur, gavur olmaz, ama caiz değil, Müslümana haramdır o para ya, kiliseden veriliyor para, niye veriliyor? Gavur olasın diye veriliyor, öyle para alınır mı?!
Ama şimdi, bizim millet cehenneme gitmeye korkuyor, "Yakınlarım Müslüman, ben gavur olursam birbirimizi göremeyiz, babamı göremem falan" diye düşünüyor.
Ama şimdi bu hocalar ne yapıyor -bakınderneklerle, sendikalarla, partilerle hiçbir şey ile bunu yapamazlar- ama birkaç hocayı satın aldıkları zaman o hocalar da televizyonları olan, yayınları olan, paraları olan, dünya çapında bütçeleri olan hocalar ve cemaatler olduğu zaman ve onlar 20 seneye kadar bu milletin çocuk çoluğuna: "Yahudi-Hristiyan da cennete girecek onlara merhamet nazarı ile bakalım" fikrini empoze ettikleri zaman, bu nereye götürecek?!
Bu sefer çocuk diyecek ki: "Ya bunlar da cennete giriyor, biz de. Ee, biz kaç şarta inanacağız? 6, bunlar 2, peki biz kaç şart yapacağız, şu kadar, bunlar? Hiiç, içki serbest, şu serbest, bu serbest, zina serbest, erkek erkeğe evlenmek serbest.
(Sayfa 73)
-Amerika'da bir eyalette kiliseye gidiyorsun adam erkek erkeğe nikah kıyıyor.-
Bizim dinimizde zina yasak, faiz yeme, kredi alma, rüşvet verme, gıybet etme, yalan konuşma, bizim din çok ağır, biz cehenneme gideceğiz diye korkuyorduk, biz bu meseleyi aştık, hocalar: !Ehl-i Kitab da cennete gidecek' diyor, sen hocadan iyi mi bileceksin?!"
Çocuğun biri hasta nenesini doktora götürmüş, doktor yaşlı kadını dinleyince: "Bunun evlenmesi lazım" demiş, torunu: "Olur mu öyle şey, ne alakası var?!" deyince, nen: "Sus sen doktordan iyi mi bileceksin" demiş.
Şimdi burada da aynen, annesi: "Ya oğlum Yahudi olunur mu, Hristiyan olunur mu?! Cennette buluşamayız" diyecek. O da anasına: "Sus! Sen hocadan iyi mi biliyorsun diyecek?!
Hayrettin Karaman girecek diyor, falan hoca girecek diyor, adam ilahiyatçı, profösör sen ne biliyorsun, dağdan yeni indin" diyecek.
Ne oldu bu sefer? Çocuk da: "Hadi bana müsaade, cennette görüşmek üzere" diyecek ve Hristiyanlığa geçecek, böylece Çanakkale'yi geçemeyenlerin, bir daha can ve mal zayiatı
(Sayfa 74)
vermek istemeyen Yahudilerin, Hristiyanların, o projeleri burada tutacak, planları böyle!
Aman siz bu kitaba ("'Yahudi Ve Hristiyanlar Cennete Girecek' Diyenler Cennete Giremez "/ " Hayrettin Karaman'a Reddiyeler") sarılın, bunu her tarafa yayın dağıtın, birinci vazifeniz, ondan sonra bakşimdi bu sohbetler internete konacak, bu sohbetleri bütün millete herkese dinlettirin, inşaallah.
İnternetten indirmek serbest, biz indirmeyi aştık, indirin cd'ye basın, dünyaya dağıtın, satmayanlara hakkımız helal, internetten indirin, çoğaltın, isterseniz binlerce dağıtın, ben yaşadığım müddetçe Allah için Ehl-i Sünnet'e hizmetçiyim, hizmetçi olalım inşaallah.
Siz de bize yardımcı olun, ben diyorum Allah için bize kim yardım edecek, Müslümanların çoğu bize düşman oluyor, güçlü cemaatler düşman oluyor, ben bunların hedefi oluyorum.
Bunlar evvelce başıma gelen bazı iftiralarda beni savunmaya kalktılar, şimdi onların elçileri gelip bana: "Bak biz seni müdafaa ettik, sen niye 'Yahudilerle Amentüde ittifakımız var'
(Sayfa 75)
diyen Ahmet Şahin'in aleyhine konuşuyorsun, gel televizyonlarda konuş, gel gazetemizde röportaj yap" dediler. Onlar bana her türlü teklifi yaptılar ama ben Allah için kabul edemiyorum.
Artık beni tutmasalar da aleyhime bir şey çıktığında beni savunmasalar da, doğruyu söylemek zorundayım, onların yolu yol değil.
Ben yanıma yandaş aramıyorum, beni müdafaa edecek adam aramıyorum, şimdi: "Hoca niye böyle yapıyorsun, kötü günlerinde hep seni savunduk" diyorlar.
Savundunuz ama bu fikirlerle milleti gavur edeceksiniz, ben bunu millete nasıl derim?! Artık savunmazsanız savunmayın.
"Allah yeter" diyorum, kim savunmazsa savunmasın, yahu bizim ihvanlardan bazıları bile beni tutmuyor, onlar bile: "Bizim dergimiz yok, bizim radyomuz yok" diyorlar, bunları dinlemeyin.
Bütün propagandaların altında kim var biliyor musun? İşte o dış güçlerin uzantıları ve bizim bu fikirlerimizin yayılmamasını isteyen zihniyetler var.
Yazıklar olsun onlara, kimin değirmenine su taşıdıklarının farkında değiller.
(Sayfa 76)
Allah uyandırsın onları, sabaha kadar teheccüd kılıyorsun, çocuğun gavur oluyor haberin yok, çarşaf giyiyorsun, Mustafa İslamoğlu'nun tefsir dersine gidiyorsun, o da orada: "İslam'da el kesme yok, Yecüc ve Mecüc'ün belli yeri yok, teröristler Yecüc ve Mecüc'tür" diyor.
Bu kadar ayeti inkar ediyor ama senin çarşafın seni kurtaramıyor, çünkü senin Ehl-i Sünnet şuurun ve itikadın yok, ben bunları konuşuyorum, ondan sonra: "Cübbeli Hoca takva değil, internet caiz değil, kaset caiz değil, dergi caiz değil" diyorlar.
Ne caiz değil, kim demiş caiz değil?! Efendi Hazretleri telefon ediyor: "İlan edin şu meseleyi diye" biz de ilan ediyoruz, Efendi: "Benimle konuştuklarını bu dergide yaz" diyor.
Bak Arifan Dergisi yeni sayısı çıktı, ilk sayfasında ne var? Efendi Hazretleri ile bu ay görüştüklerim, Şefik Hoca yazıyor: "Ne yazıyorsun?" buyuruyor, "Arifan" Dergisi'ne yazıyoruz bunları" deyince, Efendi Hazretleri: "Yaz o zaman izin var" buyuruyor.
Bunu biz Efendi'nin yanında yaşıyoruz ya, iftira mı ediyoruz biz?
(Sayfa 77)
İşte bu Arifan Dergisi, Efendi bizzat: "Bu mesele hakkında yazılsın" buyuruyor, ne olacak şimdi? Ben yalan mı konuşuyorum?!
Ama Müslümanları bile benim aleyhime döndürmek için propagandalar içten ve dıştan devam ediyor.
Sizi uyanık olmaya davet ediyorum, benim kaybedeceğim bir şey yok, Allah size de kaybettirmesin, ben kimsenin kaybetmesini de istemem, sizden para pul da istemiyorum ama: "İnternetten bu sohbetleri indirin, dağıtın" diyorum.
Benim bunda bir karım var mı? Hayır, ben para mı alacağım sizden? "Şu kitaptan istediğiniz kısmı basın dağıtın" diyorum, Ehl-i Sünnet meselesi bu! Şimdi bunlar ne diyorlar?
İbrahimi dinler, şimdi, "İbrahimi dinler" diyen İbrahim (Aleyhisselam)a iftira etmiş oluyor, İbrahimi din var, o da İslam'dır, İbrahimi dinler yoktur, Yahudilik ve Hristiyanlık İbrahimi değildir, Allah-u Teala buyuruyor:
(Ma kane ibrahimü yehudiyyev vela nasraniyyev velakin kane hanifem müslima)
(Sayfa 78)
"İbrahim ne Yahudi idii ne de Hristiyan idi, hanif bir Müslümandı." (Al-i İmran: 67'den)
Şimdi o başlığa da çok dikkat edelim; ne zaman "İbrahimi dinler, semavi dinler" derlerse bu laflara dikkat edin, semavi din, tek din İslam'dır.
İbrahimi din yok, İbrahimi din de İslam'dır, bunlara sakın müsaade vermeyin. Günümüzde Ehl-i Kitab'ın kafir olduğu 109. sayfada yazıyor. Bu başlık altında bir bab açmamızın yegane sebebi, nevzuhur (yeni çıkan) müctehidlerden Hayrettin Karaman'ın sözünü redddmektedir.
Hayrettin Karaman "polemik değil, diyalog" kitabında ne diyor: "Bir adam hem Ehl-i Kitap olup hem de kafir olmayabilir mi? Evet bu mümkün, bunun delili 62. ayettir, bu ayete göre Allah'a şirksiz inanan, ahirete iman eden kafir değildir."
Yani "Bugünkü Yahudi ve Hristiyan Allah'a inanmış, ahirete inanmış ama bizim Peygamber ve Kur'an'ı inkar etmiş, o kafir değildir" diyor.
Bunları yazdım daha ne yazacağım ben, daha ne yapayım, canımız çıktı, sadece kitabınbaşlıklarını okuyorum ha, "Yahudilerin Allah'a, meleklere ve peygamberlere düşman oldukları",
(Sayfa 79)
ayetler ile sabit, "Ehl-i Kitap'ın Allah katında kafir olduğu" bütün hepsi burada ayetler ile sabit.
Çok ayet var burada, Elmalılı Hamdi Efendi de bunları yalanlamış, "Ehl-i Kitap'ın dinlerinin hidayet olmayıp, dalalet olduğu", ayetler ile sabit, "Allah katında hak dinin sadece İslam olduğu" ayetler ile sabit, burada hepsi yazılı.
"Ehl-i Kitab'ın Kur'an'a inanıp, müciblerini tatbik etmedikçe muteber bir din üzere olmadığı" yine ayetler ile sabit.
Şimdi buraya dikkat, Mehmet Aydın -tanırsınız, inceleyin bakın kimmiş?- diyor ki bu adam: "Kur'an'da en sevdiğim ayet:
(Kul ya ehlel kitabi tealev ila kelimetin sevaim beynena ve beyneküm ella na'büde illallahe vela nüşrike bihi şey'ev vela yettehize ba'zuna ba'zan erbabem mindunillah)
"De ki: Aramızda eşit olan söze gelin, Allah'tan başkasına tapmayacak, kimseyi de O'na ortak koşmayacak, Allah'ı bırakıp da birbirimizi rabler tutmayacağız" (Al-i İmran Suresi: 64'den) ayetidir."
(Sayfa 80)
En çok bu ayeti seviyormuş, "Niye" diye sormuşlar, "Burada 'Muhammedur Rasulullah deyin' demiyor onun için" diyor.
Adam ne diyor bak bak, en çok bu ayeti seviyorum diyor, "Muhammedur Rasulüllah" demeden onu kurtarıyormuş, halbuki kurtarmıyor.
Çünkü bu ayetin tefsirini en iyi kim bilir? Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kime indi bu ayet? Bu ayeti Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mektupta kime yazdı? Hirakl'e yazdı, Hirakl'e yazdığı mektupta ne yazdı?
(( Mim muhammedin abdillahi ve rasülihi ila hirakle azimir rumi selamün ala menittebeal hüda emma ba'dü feinni eduke bidiayetil islamieslim teslem yü'tikallahu ecreke merrateyni fein tevelleyte fealeyke ismel erisiyyine "ya ehlel kitabi tealev ila kelimetin sevaim beynena ve beyneküm ella na'büde illallahe vela nüşrike bihi şey'ev vela yettehize ba'zuna ba'zan erbabem mindunillah, fein tevellev fekulüşhedu bienna müslimun"))
(Sayfa 81)
"Allah'ın Rasulü Muhammed'den, Rum Kralı Hirakl'e! Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.
Bundan sonra! Ben seni İslam'a çağırıyorum, Müslüman ol kurtulacaksın, Allah sana mükafatını iki kat verecek (çünkü yeni din geldi, buna da inandığın için, mükafatın kat kat olacak). Eğer İslam'dan dönersen, sana uyan bütün Hristiyanlarıngünahlarını da sen çekeceksin.
'Ey Ehl-i Kitap! (Kur'an'da ve sizin değiştirilmemiş gerçek kitaplarınızda) bizimle sizin aranızda eşit ol(duğu açıklan)an ve Allah'tan başkasına ibadet etmememiz, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamamız, Allah'ı bırakıp da, bir kısmımızın diğer diğer bir kısmı rabler edinmemesinden ibaret bulunan bir kelimeye (ve davaya) gelin!'
(İşte hak din olan İslam budur!) Artık eğer onlar 8İslam'dan) yüz çevirirlerse deyin ki: 'O halde şahit olun; (size rağmen) biz gerçekten (ibadeti Allah'a tahsis eden) Müslümanlarız (sizse inancınızın yanlışlığını itirafa mecbur kalan kimselersiniz)!'"
(Sayfa 82)
Şimdi eşit olan kelime "Sen Hristiyanlıkta kal, ben de Müslümanlıkta kalayım, ortak noktada buluşalım" diye tefsir edilebilir mi?é
Eğer bu olsaydı Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hirakl'e yazdığı mektupta: "Seni İslam'a çağırıyorum yoksa mesulsün" buyurduktan sonra bu ayeti yazar mıydı?é O Hristiyan idi, o zaman ona: "Sen de dininde kal" derdi.
Hristiyan bir karı-koca Rusya'daki bir adama gitmişler, hoca geçinen birine: "Biz Müslüman olacağız bize İslam'ı anlat" demişler. O da: "Siz hangi dindensiniz?" diye sormuş, "Hristiyanız" demişler. O cemaatsorumlusu: "Ee siz kalın kendi dininizde, niye Müslüman oluyorsunuz ki?!" demez mi?!
"Siz de cennete gireceksiniz" diyor. Bunun telefonları ve belgesi Ali Eren Hoca'da mevcuttur, isteyen Ali Eren Hoca'nın telefonunu alsın, Ali Eren Hoca: "Ben o aile ile de görüştürürüm" diyor.
"Hristiyanlıkta kalabilirsiniz Müslüman olmanıza lüzum yok" demişler görüyor musunuz?! Bunu Ali Eren Hoca anlattı, daha çok şey var da anlatamıyorum burada.
(Sayfa 83)
Kitaptan okuyun, ben ne demiştim kitapta, burası çok önemli: "Ehl-i Kitap ile aramızda eşit olan kelime İslam'dan ibarettir."
Öyle "Eşit kelime" derken, "Sen biraz gel, ben biraz geleyim, Müslüman olmadan kurtar", böyle bir şey yok, burada ayetler ile bütün delilleri bir arada koymuşum.
"Yahudi ve Hristiyanların dost edinilmesi" başlığı da var bu kitapta. Madem bunlar cennete girecek, Allah: "Cennete girecek adamları dost etmeyin" der mi bize?!
(Ye eyyühellezine amenu la tettehizül yehude vennesara evliya')
"Ey iman edenler! Yahudileri, Hristiyanları dost edinmeyin" (Maide Suresi:51'den) buyuruyor Allah-u Teala.
Peki şimdi Allah der mi ki: "Müslüman Müslümana dost olmasın", böyle bir şey diyor mu?! "Birbirinizi dost edinin" buyuruyor.
Onlar cennete girecekse niye dost edinmeyelim?! Ondan sonra Yahudi ve Hristiyanların cennete giremeyeceğini beyan eden hadis-i şerifler var. Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) devreye giriyor.
(Sayfa 84)
Kitabın ilk bölümü, benim bölümüm, 147. sayfada bitti, ikinci bölüm başladı, Talu Hoca: "Ehl-i Kitap ile amentüde ittifakımız yoktur", diye Zaman Gazetesi'nin yazarı Ahmet Şahin'e reddiyeler yaptı. Onu da okuyun, yahu bir Müslüman hoca: "Yahudilerle Amentümüz bir" der mi?! İslami geçinen gazetesi buna yazı yazdırır da o gazete evlere ocaklara girerse ne olur bu Müslümanların hali?!
Şimdi daha iyi anladınız mı tehlikenin büyüklüğünü?! O da baya yazdı. Nereye geldik şimdi, ikinci vasiyete. Uyanık adamsınız. Siz "Bitti" diyeceksiniz sandım ama demediniz.
Peki Türkiye hakkında ikinci tehlike şu; Şi'iler'in Ehl-i Sünnet2i istilası, takiyye yaparak: "Biz de sizin gibi Ebu Bekr'i seviyoruz Aişe anamızı seviyoruz" diye göstererek bizim içimize sızmaları, ondan sonra da bu işleri birbirine sokarak, karıştırarak -Allah muhafaza buyursun- Şi'i itikadını aşılamaları, Türkiye'ye böyle bir tehlike sokulmak isteniyor, bu tehlike'ninöncülüğünü kim yapıyor? Mustafa İslamoğlu yapıyor, şimdi bunun delilleri, iki tane delil söyleyeceğim size, iyi dinlerseniz anlarsınız.
(Sayfa 85)
Adamın biri internet sitesinde Mustafa İslamoğlu'na soru soruyor, İslamoğlu'nun kendi sitesinde yazıyor bu. Adam şöyle soruyor: "Ben Humeyni'yi seviyordum, sonradan baktım Humeyni: 'Kadınla ters ilişki caizdir' diye fetva veriyor. Ben de Humeyni'den soğudum. Hocam ne olur, bunu bana bir izah edin de ben Humeyni'ye tekrar ısınayım."
Bu da cevap veriyor sitesinde, Akit'in sahibini göndermiş bana Karahasanoğlu abimiz geldi: "İşte hocam şöyle yapalım, böyle yapalım, anlaşalım falan" diyor, ben de "Anlaşalım" dedim. "Bir masada toplanalım" dediler, "Buyurun toplanalım" dedim. Hala cevap bekliyorum, ondan sonra ben adamı konuşturmazmışım, buyursun gelsin konuşsın, ben kimi konuşturmadım?!
Ben herkesi dinlerim ama sonra da konuşurum tabi, bu sefer Akit'in sahibi geldi, öbürü geldi Allah razı olsun iyi niyetle. Ama ben dedim ki: "Bakın çok yanlış reklamlar veriyorsunuz, Hilal tv'nin reklamlarını veriyorsunuz." Dediler ki: "Allah rızası için." Dedim ki: "Ama Allah rızası için böyle bir şey olmaz ki, bak bu kanalda adam çıkıyor Hazreti Muaviye'ye 'Kafir' diyor.
(Sayfa 86)
Caferilerin başı bu kanala çıktı ve: 'Muaviye ezan okunduğu zaman elleriyle kulaklarını tıkıyordu, nasıl Muhammedur Rasulüllah'ı susturamadım' diyordu" dedi. Ben kendi kulaklarımla duydum bunu.
Hazreti Muaviye gibi bir sahabi ki, "Buhari"de hadisleri var, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in katiplerinden, üç halifenin valisi bu zat, yani sen buna: "Ezana düşman" diyorsun. "Ezan okunurken kulaklarını tıkıyordu" diyorsun!
Yahu, bu Allah rızası için reklam edilecekbir kanal mı?!
Şimdi bu sefer heyetler geldi, onunla görüş, bununla görüş, yahu dedim konuşulacak bir şey yok, bir çıkardım internetten.
Karahasanoğlu ağabeyimiz çok iyi bir adam, zeki biri, "Belki zor anlarsa şimdiuğraşacağız 2 saat" dedim, ama yanılmışım çok uyanık, bir baktı, üstünü okudu, tak altını okudu. "Ne oldu?" dedim.
"Bir şey düzeltemeyiz" dedi. Mevzu ne? Mevzuya bak, "Ters ilişkiyi sadece Humeyni demedi ki" diyor, "Ters ilişkiyi Ehl-i Beyt'in ekseriyeti caiz görüyordu" diyor.
(Sayfa 87)
Ehl-i Beyt dediği kim? İslam'a göre Ehl-i Beyt kim? Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'e:
((Men ehlü beytikellezine ümirna bihubbihim))
"Bize sevilmesi emredilen Ehl-i Beyt2in kimdir?" dediler.
Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle emrediliyor:
(Kul la es'elüküm aleyhi ecran illel meveddete fil gurba)
"İslam'ı size getirdim, tebliğ ettim, para pul isemiyorum, akrabamı sevmenizi istiyorum." (Şura Suresi: 23'den)
Ehl-i Beyt'i sevmek bize farzdır,
((Allahümme salli ala muhammedin ve ala ali muhammed))
Ehl-i Beyt'e salavat okumadan namazımız olmuyor zaten, peki bu Ehl-i Beyt imamlarımız kim?
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e sordular: "Bize kimi sevmek emrolundu?" Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abasını aldı, onları hırkasının içine soktu.
(Sayfa 88)
((Aliyyün ve fadimetün vel hasenü vel huseynü))
"(Bu hırkanın altına sığan:) Ali, Fatıma, Hasen ve Hüseyin" buyurdu.
Bir de bunların doğurdukları, kıyamete kadar Ehl-i Beyt devam ediyor, seyyidler var, şimdi bak, İslamoğlu adama ne diyor: "Sadece Humeyni bu fetvayı vermiyor ki, Ehl-i Beyt'in cumhuru bu fetvayı veriyor" diyor.
Yani Haseni Hüseyin, Ali ve Fatıma, onların da zürriyetleri, mesela Abdülkadir-i Geylani Hazretleri Ehl-i Beyt'ten, Ahmed Rifai Hazretleri Ehl-i Beyt'ten, Nakşibend Hazretleri Ehl-i Beyt'ten, bütün bu tarikat kurucuları Ehl-i Beyt'tendir, seyittirler.
Bu kadar Ehl-i Beyt var, diyor ki: "Ehl-i Beyt'in ekseriyeti ters ilişkiye fetva veriyor."
Şimdi bak ondan sonra: "Ben ona fetva vermedim, bunu diyen bana iftira ediyor" diyor.
Dur şimdi, ben Mustafa İslamoğlu ters ilişkiye fetva veriyor dedim mi?! Demedim, "Ehl-i Beyt bu işe fetva verdi diyor" dedim. Ondan sonra: "Ehl-i Sünnet'e göre bu iş caiz değildir" diyor.
(Sayfa 89)
Böylece "Ehl-i Beyt Ehl-i Sünnet'ten değil" demek istiyor. Ne büyük zehirli iğne sokuyor, ama nalayan kim?!
Ondan sonra da diyor ki: "Ama bana göre burada Ehl-i Sünnet haklı." Yani: "Ben öyle bir otoriteyim ki, Ehl-i Sünnet'in de, Şi'a'nın da üstündeyim, burada Ehl-i Sünnet haklı, yani ters ilişki caiz değil" demek istiyor. Ben burada neyi merak ediyorum, benim bozulduğum neresi? Yahu Ehl-i Beyt'e niye iftira ediyorsun?
Hazreti Aliler, Hasenler, Hüseyinler ters ilişki yapar mı?! İmam-ı Ca'fer-i Sadıklar, İmam-ı Zeynel Abidinler ters ilişki yapar mı?! Ters ilişkiye fetva verirler mi?!
Ehl-i Beyt dediğim 12 imam bunlar, "Ehl-i Beyt'e göre fetva veriyorum" diyorsun, halbuki ne demen lazım? "Şi'a mezhebine göre caiz" demen lazım, ama "Şi'a mezhebine göre caiz" demiyor da ne diyor?
"Ehl-i Beyt'e göre caiz" diyor, sonra da: "Bana göre caiz değil" diyor, biz de bunu dediğimiz zaman: "Niye Ehl-i Beyt'i kabul etmiyorsunuz? Ehl-i Beyt bu ümmetin bir parçasıdır" diyor.
(Sayfa 90)
Yahu biz Ehl-i Beyt'i kabul ediyoruz ama biz senin dediğin gibi pislikleri Ehl-i Beyt'e isnad etmiyoruz, Allah-u Teala Kur'an-ı Kerim'de:
( İnnema yüridullahu liyüzhibe ankümürricse ehlel beyti ve yudahhireküm tadhira)
"Ey Ehl-i Beyt! Ben sizden bütün pislikleri uzak tutmak ve sizi tertemiz saklamak istiyorum" (Ahzab Suresi: 33'den) buyuruyor.
Allah ister de olmaz mı?! Ters ilişki pisliktir. Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
((Mel'unün men eta haizan evimraeten fi dübüriha))
"Hayızlı kadınla cinsi münasebet yapan veya ters ilişki ile döl yatağının dışında (makattan) ilişkiye giren mel'undur, lanetlidir, bu iş pisliktir" buyuruyor.
Allah-u Teala: "Ben Ehl-i Beyt'i temizlemek istiyorum, ben Ehl-i Beyt'e pislik dokundurmayacağım" buyuruyor.
Ee sen nasıl böyle bir pislik için "Ehl-i Beyt fetva verdi" diyorsun?!
(Sayfa 91)
Bunu ben hazmedebilir miyim yahu?! Asla hazmedemiyorum, şimdi tehlikeyi görüyor musun?! Şi'i dese bomba patlayacak, onun için o tabir yerine Ehl-i Beyt tabirini kullanıyor.
Sonra ne dedi biliyor musunuz?! Diyor ki: "Humeyni ne yapsın?! Ehl-i Beyt bu görüşte, ona bakarsan İmam-ı Azam' göre de faiz caizdir, ona bakarsan İmam-ı Şafi'i de: 'Bir adamın zinadan doğan kızı ile evlenmek caizdir' diyor."
Allah'ım ya Rabbim! Gidin, okumuyor musunuz yahu?! Dün Ümraniye'de soruyorum "Eurovizyon şarkı yarışmasına Türkiye'den temsilci olarak kim katılacak" diye, bütün küçük çocuklar adını söylüyor, "Yazıklar olsun" dedim.
Bu kadar büyük adamlar karşımda oturuyorsunuz da, dininize bu kadar hakaret ediliyor, Ehl-i Beyt'inize bu kadar pislik atılıyor, bu kadar mezhepler karıştırılıyor, Türkiye karıştırılmak isteniyor, milletin hayatı bozulacak, kimin ne dediğinden haberiniz bile yok, eurovizyondan size ne, siz niye dininizi korumuyor sunuz?!
Siz niye din için dertlenmiyor sunuz?! Niye uykunuz kaçmıyor?! Böyle şey olur mu?! Böyle din olur mu?!
(Sayfa 92)
Bizim sağlığımızda dinimiz gidiyor, Allah bize sormaz mı?! "Size kadar sağlam geldi de sizin zamanınızda bütün pislikler çıktı, siz ne gevşek adamsınız, siz arabanızı, cep telefonunuzukoruduğunuz gibi niye Allah'ın dinini, sahabeyi, Ehl-i Beyt'i korumadınız?!" buyurmaz mı?!
Allah soracak size, ben değilim sadece bu işin sorumlusu, hepinizin yardımcı olması lazım bu davaya, füzuli laf konuşmayın bana, ben burada hamaset yapmıyorum.
Bir mesele daha, Mustafa İslamoğlu'nun "Gerekçeli Meal Tefsiri"nde abdest ayetinde, ayakları çıplak mesh etmek ayeti hakkında diyor ki: "Çıplak ayağa esh etmeye müsaade var, Ehl-i Beyt'in görüşü budur."
Ehl-i Beyt'in dedsi Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest alırken topuğunu yıkamayan için ne buyurdu?
((Veylün lil a'gabi minennar))
"Ateşten topuklara yazıklar olsun, butopuklara cehennem dokunacak" buyurdu.
Çünkü topuklar yıkanmadı, Ehl-i Beyt ayağını yıkardı ancak mest giyerse mesh edilir, çıplak
(Sayfa 93)
ayağa mesh edilmez, ne diyor biliyor musun?! "Bu ayete göre, Ehl-i Beyt'in cumhuruna göre, çıplak ayağa mesh edilir" diyor. Halbuki kime göre mesh edilir, Şi'iler'e göre, Şi'iler'in görüşü için ne diyor, Ehl-i Beyt'in görüşü diyor.
İkinci vasiyetimi açıklıyorum, şu memlekette Şi'iliği Ehl-i Beyt adı altında sokacaklar, size de Ehl-i Beyt'in fetvası diye yutturacaklar, yarın öbür gün bir Müslüman çıkacak, o çıkacak, bu çıkacak: "Madem Ehl-i Beyt'e göre ters ilişki caiz, Ehl-i Beyt de bizim imamımız, bize ne İmam-ı A'zam'dan" diyecek ve bu millet Ehl-i Beyt'in görüşü diyeŞi'a'nın görüşü ile zehirlenecek, bir de burada Humeyni kim be!
Humeyni kim biliyor musun? Humeyni'yi ben sana anlatmaya bir kitap yazacaktım da, İran ile Türkiye harbe girer diye yazmıyorum, Arapça bir kitap geçti elime "Lillah sümmeli't-tarih" adında.
Adam Şi'i mezhebinden dönmüş en büyük alim, Hasen Musevi, adam Necef ulemasından Humeyni'nin en yakın arkadaşı, söylemediği yok onun hakkında.
(Sayfa 94)
Bu arapça kitap dünyada yok, tabi İran bnun yasaklıyor, peşinden geziyor, adamın yazdığı kitabı ben söylesem uluslararası olay çıkacak ama diğer İslam alemi biliyor bunu, Türkiye'de tercümesi olmadı, kitap ne diyor biliyor musun? Ben size hepsini anlatamam.
Ben Humeyni'nin kendi kitabını okudum, nereden geldi bu kitap? İran konsolosluğundan aldılar arkadaşlar açtık, baktık: "Hayızlı kadınla ters ilişki yaparsın, küçük çocukla da ilişkiye giremezsin ama 3 yaşında 4 yşında kızlar ile de tatmin olmak caiz" diyor.
Ben bunların hepsini gözümle gördüm, kitap Arapçadır, İran konsolosluğu neşrediyor. Ben bu kitabı Emine Aydın Hoca Hanım'ın evinde kocası Mahmud ed-Duğaym'ın yanında gördüm.
Şimdi bu Hasen Musevi bu meselede ne diyor biliyor musun? Diyor ki: "Her sabah Humeyni ile namaz kılardık, sabah namazında kunut duası şuydu: 'Ey Allah! Kureyş'in iki putu ile iki kızına lanet et.'"
İki put dediği Ebu Bekr ve Ömer (Radıyallahu Anhüma), iki kız dediği de Aişe ile Hafsa (Radıyallahu Anhüma).
(Sayfa 95)
Ebu Bekr'e, Ömer'e ve Aişe anamıza lanet etmeden sabah namazını kılmamış hiç. İşte budur Humeyni, işte budur Şi'ilik.
Öküzlere Ebu Bekr'in ve Ömer'in adını koyarlar, bir öküze Ebu Bekr takarlar, bir öküze Ömer. Sonra bir gün İmam-ı A'zam'ın zamanında öküzün biri kendisine bu ismi takan sahibini boynuzladı, adam geberdi. Geberince: "Ya İmam! Öküz onu boynuzladı, öldürdü dediler.
İmam Hazretleri: "Gidin bakın, Ömer adını taktığı boynuzlamıştır onu" dedi. Hakikaten baktılar ki Ömer adını taktığı öküz boynuzlamış onu. Allah Allah, daha neler biliyorum, bildiklerimi sabaha kadar konuşabilirim, sırf Şi'ilik hakkında.
İmam-ı Rabbani yetmiyor mu size?! "Allah sahabeyi sevmeyen bu adamları kafir diye isimlendirdi" diyor "Mektubat"ta.
(Liyağiza bihimül küffar)
"O (Rableri) onlar sebebiyle kafirleri öfkelendirsin (ve onları kızgınlıklarından çatlatsın) diye (sahabeyi yetiştirdi)" (Fetih Suresi:29'dan) buyuruyor Allah-u Teala ayet-i kerimesinde.
(Sayfa 96)
Ebu's-Suud Hazretleri, İbni Kemal Hazretleri bunların kitapları var, Süleymaniye'de, bir sitede var Arapça olarak, soranlara, ilim ehline söylerim.
Süleymaniye Camii'nin kütüphanesinde, ibarelerim var, Süleymaniye Kütüphanesi tarandı, Mahmut Duğaym onları taradı, bu hususta ihtisası var dünyada uluslararası. Ebu's-Suud ne diyor? "Bu Şi'iler kafirdir" diyor.
((ve men şekke fi küfrihim fehüve kafirun))
"Kafirliklerinde şüphe edenler de kafirdir" diyor. Bunu Müfti's-sekaleyn, ins-ü cinnin müftüsü, Kanuni'nin Şeyhu'l-İslamı, Osmanlı'nın otoritesi Ebu's-Suud (Rahimehullah) söylüyor.
Vallahi Osmanlı çok doğru yaptı, Osmanlı ecdadımızın yolunu bırakmayalım, Osmanlı ecdadımızın bize bıraktığı itikad tam Ehl-i Sünnet'tir, şu an bizi Osmanlı'nın bıraktığı itikattan ayırma mücadelesi veriyorlar.
Vehhabiler bir taraftan, selefi adı altında, diyalogçular bir taraftan ılımlı İslam adı altında misyonerlik faaliyetine destek olarak vallahi çocuğumuzu-
(Sayfa 97)
çoluğumuzu, ailemizi Ehl-i Sünnet'ten istiyorlar, ben size bu vasiyetleri bırakıyorum, kimden tehlike gelecek size söylüyorum, bu tehlikeler çok boyutlu tehlikeler, önünüzü görün, bu Şi'a çok fenadır, bunlar Aişe anamız (Radıyallahu Anha)ya iftira ediyorlar. -Allah muhafaza buyursun.- Kötü kadınlara Aişe adını takıyorlar, daha yapmadıkları yok, öyle bir şey olur mu ya?!
Şimdi gelelim, Arifan Dergisi'nde ben reddiyeler yaptım Mustafa İslamoğlu için, "Benim için Ehl-i Sünnet mi değil mi diye tartışma açıyorlar" diyor, "Peki ben Ehl-i Sünnet miyim, değil miyim?" diyor, "Ben Ehl-i Sünnet'im" diyor.
Ehl-i Beyt'in çıplak ayağa mesh edilir dediğini söylüyor, Ehl-i Beyt'in bunu söylediğini iddia ediyor, halbuki Ehl-i Beyt böyle bir şey demiyor, Şi'alar diyor, ondan sonra da: "Taberi'ye göre de böyledir" diyor.
Bana da: "Peki karar versin, Taberi Ehl-i Sünnet mi? Büyük bir alim mi, değil mi?" diyor.
Ben de dedim ki: "Taberi'de acaba çıplak ayağa mesh edilir diyor mu?!" Açtım "Taberi Tefsiri"ni, bir de baktım ki Taberi'ye iftira atıyor. Taberi ne diyor biliyor musun?
(Sayfa 98)
"Mesela havuzda ayağını suya soktun, çıkarttın yukarı, bu suya ayağını sokup çıkartman ile abdest olur mu? Olur, çünkü yıkanmış olur.
Fakat ayet-i kerimede ayak madem baş meshine atfedildi, ayağını sadece suya sokup çıkartmakla kalmamalı peşine eliyle mesh edip, ovalamalı" diyor.
İşte Taberi: "Hem yıkayıp hem de eliyle de ovalarsa o zaman abdest olur" diyor. Bize göre sadece suya sokup çıkarsa olur ama Taberi orada biraz ileri gidiyor ve: "Yıkadıktan sonra bir de eliyle ovalasın" diyor.
İslamoğlu ne diyor? "Taberi: 'Eliyle meshetse olur' dedi" diyor. Şimdi bunu dedikten sonra da "Taberi Ehl-i Sünnet değil mi?" diyor, yahu Taberi tabi ki Ehl-i Sünnet ama Taberi öyle demiyor ki!
Bir de şu mesele var; Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hicret günü mağaraya çıktı, Sevr Dağı'nda, o mağara ne idi? Böcekli, akrepliydi.
Mağaraya girmeden Ebu Bekr (Radıyallahu Anh) ne dedi: "Ya Rasulellah! İçeride yılan, akrep çok olur, sen burada dur da ben önce içeriyi temizleyeyim, sen sonra gir" dedi.
(Sayfa 99)
Ebu Bekr (Radıyallahu Anh) girdi bütün delikleri tıkadı, bir delik açık kalınca tıkayacak bir şey bulamayınca ne yaptı? Ayağını tıkadı, bu sefer yılan onu soktu, sokunca Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)onun kucağında yatıyordu, o anda dayanamadı, acıdan gözünden gayri ihtiyari yaş geldi, bir damla gözyaşı Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yüzüne düştü.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Ne oldu sana ya Eba Bekr!" buyurdu. "Böyle, böyle oldu" diye anlattı.
"Getir ayağını" buyurdu, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yarasına tükürdü, tükürünce ağrısı geçti, bunu kim rivayet ediyor? Taberi! Nerede peki? "Tarihu'l-ümemi ve'l-müluk" adlı tarihinde, yani "Tarihu't-Taberi"de naklediyor. Ondan sonra bulduğum kaynaklar çok.
Münavi'de gördüm, şurada gördüm, burada gördüm... Şimdi ne diyor İslamoğlu?! Bir kitabı var, ismi ne biliyor musun? "Üç Muhammed."
"Üç Muhammed" ne demekmiş biliyor musun? Bir tane Muhammed'i doğru yazmış, ikisini ters yazmış, bir Muhammed doğruymuş, iki Muhammed yanlışmış.
(Sayfa 100)
Hangisi iki Muhammed, "Bir tanesi sizin büyüttüğünüz Muhammed, o kadar büyük değil" diyor bize, "Bir tanesi de gavurların hakaret ettiği Muhammed, o kadar da kötü değil" diyor.
Şimdi iki Muhammed'i indirmiş aşağı, bir Muhammed'i doğru çıkartmış yukarı. Bu kitapta ne diyor biliyor musun?!
"Bu mağarada Ebu Bekr'in ayağına tükürmüş filan, böyle bir rivayeti hiçbir kitapta bulamadım ancak Taberi'de buldum" diyor.
Sonra da: "Taberi de muteber bir şey değil zaten" diyor. Allah Allah! Ben de şimdi Arifan Dergisi'nde bu sayıyı bu konuya ayırdım.
Diyorum ki: "İslamoğlu karar versin, Taberi muteber mi değil mi?!"
Ayağını mesh etsin diye yalan yalnış fetva anlarken orada Taberi çok muteber Ehl-i Sünnet iken, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in mucizesini anlatınca Taberi muahhar, son kaynak oluyor, öyle mi?! Ne muahharı ya, Taberi üç yüzlü yıllarda yaşamıştır.
Hemen hemen İslam'da tarih adına en evvel yazılan tarihlerdendir, nasıl muahhar oluyor?! Nasıl muteber değil?! Öyle şey olur mu?!
(Sayfa 101)
Arifan'ın başlığına bir bakın, "Mustafa İslamoğlu Beşerin En Üstününün Bazı Üstünlüklerini İnkar Ederken Biz O Sevgiliye Vefa Borcumuzu Nasıl Ödeyeceğiz?!" başlık bu.
Neyi inkar etmiş? "Üç Muhammed" kitabını yatırdım masaya, bir açtım ki, açmaz olaydım, Allah Allah, demediği kalmamış, şimdi ne diyor biliyor musun?! Başta okuduğum ayet hakkında:
(Legad caeküm rasülümmin enfüsiküm)
"Size kendi cinsinizden peygamber geldi" (Tevbe Suresi:128'den) ayetine not koymuş.
Nota bak: "Bu ibarenin en geniş anlamı; 'Melek yahut olağan üstü yetkilere sahip değil, sizden sizin gibi insan, bir peygamber' demektir."
Ben de size bu ibarenin daha geniş anlamını söyleyecek olursam: "Şimdi peygamber, melek değil" doğru mu? Evet, peki "Peygamberin olağan üstü bir hali yok" doğru mu? Vallahi doğru deseydiniz dinden çıkmıştınız.
"Peygamberin olağan üstü hali yok" diyor, olağanüstü ne demek? "Senin-benim yapamayacağım normalüstü" demek.
(Sayfa 102)
Arapçası harikulade, bu eşittir "Mucize" demektir. Mucize ne demek; "Herkesi aciz bırakır, kimse yapamaz ancak peygamber yapar" demek. "Mucizesi yok" diyor, "Bizim gibi, aynı bizim gibi insan" diyor.
Bir de Musa Carullah'ın bir lafını almış, o pislik adamın, orada diyor ki: "Madem o da bizim gibi bir insan, biz de onun gibi bir insanız..."
"Peygamber bizim gibi, biz de peygamber gibiyiz" diyor, biz nasıl peygamber gibi olacağız?! Bu nsaıl bir saçmalık, biz nasıl peygamber gibi olabiliriz. Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
((İnne ayneyye tenamani vela yenamü galbi))
"Benim gözlerim uyur, kalbim uyumaz" buyuruyor.
Bizim uykumuz nasıl? Bir uyuduk mu, afedersin her tarafa fora, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nasıl olağanüstü olmadı şimdi.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sahabeye namaz kıldırdı, çok arka saftan birisi Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)den evvel kalkmış eğilmiş, ne buyurdu ona?
(Sayfa 103)
((Ya fülan ela tettekillahe))
"Ey felan! Allah'tan korkmuyor musun (Sen nasıl namaz kılıyorsun, niye şöyle şöyle yapıyorsun)?!" buyurdu.
Peşinden de buyurdu ki: "Ben önde kıbleye doğru döndüm diye arkamı görmüyorum mu zannediyorsunuz."
((İnni era miv verai kema era min emami))
"Ben önümdem nasıl görüyorsam, arkamı da öyle görüyorum" buyurdu.
Yani "Ben Muhammed Mustafa'yım! Size benzer miyim?!" demektir.
Bu hadis nerede? "Buhari'de , "Buhari" en sağlam kaynak, ne diyor biliyor musun İslamoğlu?! "Arkasını da görüyormuş, bir de karizmasını arttırmak için hadis uydurmuşlar" diyor.
Yahu Allah rızası için, zerre kadar imanınız varsa, zerre kadar Peygamber sevginiz varsa, kim Peygambere karizma uyduruyor be?!
Buhari karizma için hadis mi uydurur?! Ne diyor biliyor musun?!
(Sayfa 104)
"Bir de peygamber ileriyi bilirmiş, nasıl bilir?! Osman şehid olacak, Ömer şehid olacak, güya onları bilmiş!" diyor.
Dah da ileri giderek: "Hiçbir peygamberden geri bırakmamak için cinsel gücünü bile arttırmışlar" diyor, "Süleyman (Aleyhisselam) şu kadar güçlüydü, vay bizim Peygamberimiz geri mi kalsın?! diye hadis uydurmuşlar" diyor.
Yahu, rezillik bunlar ya, oysa bunların hepsi sağlam kaynak, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in çok gücü vardı.
Enes (Radıyallahu Anh)ın: "Biz Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in kırk erkek gücünde olduğunu konuşurduk" sözünü Buhari naklediyor.
İbni Hacer (Rahimehullah) "Fethu'l-Bari"de bunun cennet erkeğine göre olduğunu ve dünya erkeklerinden dört bin kişinin kuvvetine tekabül ettiğini zikrediyor.
Sen Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in kuvvetini niye inkar ediyorsun?!
Ya bir tokat atarsa sana gece uykuda, uykuda atar uykuda, rüyada gelir adamı böyle paçavraya çevirir, biliyor musun?!
(Sayfa 105)
Onu medh edenlere rüyada gelir, İmam Busiri "Kaside-i Bürde" sahibi, "Kaside-i Bürde"yi başladım okumaya, internette son sohbetin sonunda var, 3-4 bölümde bitireceğim, mevlid ayı hürmetine ıkuyorum.
Şimdi "Kaside-i Bürde" sahibi felç olmuştu, ondan evvel bütün kralları medhediyordu, şiirler yazıyor, çok paralar alıyordu onlardan, edebiyatta zirve idi.
Sonra da Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i çok medhetti ama sonunda da felç olunca evde kaldı çıkamıyor, "Kaside-i Bürde"yi yazdı O sıralar bir gece bir beyitte takıldı, kafiyeyi tutturamıyordu.
"Fe mebleğul ilmi fiyhi ennehü beşer"
"Yani Peygamberi medh ettim, ettim son noktayı nereye dayandırdım, o da bir insandır, insandır ama senin benim gibi değil."
"Ondan sonra ne diyeceğim, ne diyeceğim" diye düşünürken Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) rüyasına geldi, sallanıyordu, başına da tül atmıştı ve İmam-ı Busiri'ye buyurdu ki:
(Sayfa 106)
"Ve ennehü hayru halkillahi küllihim"
"Şüphesiz O, Allah'ın yarattıklarının en hayırlısıdır' diye devam et."
Yani: "İkinci mısraya böyle devam et" buyurdu. Ondan sonra bir daha açıldı ve yazdı devam etti. 160 beyittir tamamı.
Şimdi sabah oldu, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona bir de hırkasını hediye etti, sürdü elini ona, uyandı baktı, felci düzelmiş, sabah kalktı namaza gidiyor.
Millet onu kaç senedir hasta biliyordu, o zaman bütün alimler Mısır'da sabah namazına gidiyordu, giderken hepsi baktılar: "Aa" dediler, şaşırdılar. "Dün gece Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in huzurunda okuduğun kasideyi bize oku" dediler.
O da şimdi bunu kimse bilmiyor ya, "Hangisini okuyayım" diye, "Hemziye" var, "Muzariye" var, başka kasideleri okuyor.
Dediler ki: "Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in huzurunda okuduğunu oku, bütün evliya oradaydı dinledik."
(Sayfa 107)
"Emin tezekküri ciranin bizi selem
mezecte dem'an cera mim mukletin bidem"
"Diye başlayanı oku" dediler. Nasıl felçliyken iyileşti, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisini medh edenlere:
((mem medehani velev bi beytin şefa'tü lehü))
"Beni bir beyitle de (Türkçe bir şiirle de), olsa medhedene şefaat edeceğime söz veriyrum" buyuruyor.
Fethullahi Bennani Hazretleri bunu "Mevlid" kitabında naklediyor.
((Men feriha bina ferihna bihi)
"Benim doğduğuma sevinenin ben de cennet'e girmesine sevinirim" buyuruyor, yani "Sevinin benimle" buyuruyor.
Şimdi efendi kardeşler Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir kere Uhud'a çıktı, Uhud sallanınca:
((Üsbüt uhudü feinnema aleyke nebiyyün ve sadikun ve şehidani))
(Sayfa 108)
"Uhud yerinde dur, senin üstünde bir peygamber var, bir sıddik, iki de şehid var" buyurdu. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ebu Bekr Sıddik, iki şehid kim, Ömer ve Osman, bu hadis "Buhari"de geçiyor.
İslamoğlu: "Bir de onların şehid olacağını bilmiş!" diyor, yani "Karizma katmak için uydurmuşlar" diyor. Halbuki hadis "Buhari" yahu, 1200 sene evvel ya, kim karizma biliyordu, ne karizması?!
Ahmed İbni Hanbel (Rahimehulla)ın rivayet ettiği hadislerin hepsini reddediyor, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i medh eden bütün hadislere: "Onu büyütmek için uydurmuşlar" diyor. İşte o ters muhammed imiş, "Yüceltmeci zihniyet" diyor, biz kimiz de yücelteceğiz O'nu ya, ben şaşırdım, burada çok cevaplar verdim.
Münafıkların başı Übeyy İbni Selül, ölürken, gömleğini istedi, oğlu çok iyi Müslümandı, geldi: "Ya Rsulüllah! Babam son nefeste gömleğini istiyor, onunla kefenlensin" dedi.
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) çıkardı üstündekini: "Al, götür" buyurdu. Oğlu: "Hayır, vücuduna değeni istiyor" dedi.
(Sayfa 109)
Bu sefer çıkardı vücuduna değeni verdi, sonra buyurdu ki: "O münafık idi, imanı olnadığı için benim gömleğim onu kurtarmaz, ama fitne çıkmasın, oğlunu da üzmeyelim."
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Oğlu Müslüman, adam da Müslüman görünüyor, bin kişi de adamı var, bu adam son nefesinde nasıl bana muhtaç olduğunu gösterdiyse öbürleri de belki pişman olur, bu böyle geberse bile, öbürleri en azından imana gelir" diye düşündü.
Hakikaten Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in bu siyaseti sayesinde bin kişi imana geldi, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in her yaptığı böyle. Sonra cenazesi camiye geldi, namazını Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kıldırmak istedi, Hazreti Ömer: "Kıldıramazsın" dedi.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Ya Ömer! Bu Medine'nin başı, bunun arkası var, oğlu iyi Müslüman, bu da 'Müslüman' diyordu" buyurdu.
Hazreti Ömer: "Uhud'da üç yüz kişi geri döndürülürken şöyle dedi, Bedir'de şöyle yaptı, şurada şöyle yaptı, ben bu adamın cenazesini sana kıldırtmam" dedi.
(Sayfa 110)
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de "Kılarım-kılmam" derken, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)le cenaze arasına girdi ve: "Kıldır da göreyim!" dedi, Hazreti Ömer'deki ferasete bak, anlayışa bak!
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
((İnnel hakka yendigu ala lisani umera))
"Allah Ömer'in dili ile konuşuyor" buyuruyor. Yine Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
((Lev kane ba'di nebiyyün lekane umera))
"Benden sonra peygamber gelseydi Ömer olurdu" buyuruyor.
((Ya umerü ma lagıyekeş şeydanü saliken feccen illa seleke feccen ğayra feccike))
"Ey ömer! Şeytan sana hangi yolda rastlasa mutlaka senin yolundan başka yola girer" buyuruyor.
Ali Rıza Demircan da: "Ömer beni bağlamaz, din değil" diyor. Bu adama acıyorum, yazıklar olsun, Allah hidayet etsin. Amin!
(Sayfa 111)
Ondan sonra, tam o sırada Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e ayet geldi:
(Vela tusalli ala ehadim minhüm mate ebedev vela tegum ala kabrihi, innehüm keferu billahi ve rasülihi ve matü vehüm kafirun)
"Habibim! O adam kafir olarak gebermiştir, cenaze namazını kılamazsın, mezarına da gidemezsin. Çünkü onlar Allah'a ve Rasulü'ne küfrettiler ve fasık olarak öldüler." (Tevbe:54)
Yani "Ömer doğru söylüyor" buyrulunca Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de cenazeyi ortada bıraktı.
Şimdi gelelim, burada İslamoğlu'nun yorumuna bakın, işte: "Gömlekten yardım beklemek, münafık asavvuru, münafık düşüncesidir" diyor.
Neymiş münafık düşüncesi: "Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in gömleğinden medet beklemek ve eşyaya taşımadığı anlamı yüklemekmiş." Dikkat edin, kafanız çalışsın, zeki insansınız siz. Eğer İslamoğlu: "Bu adam münafık olduğu için Peygamberin hırkası buna yaramaz, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de böyle buyurdu zaten" deseydi, doğrumuydu? Doğruydu.
(Sayfa 112)
Ama: "Kim Peygamberin hırkasından medet bekler ve eşyası, sakalı için mübarektir, berekettir, şefaat eder, şifa verir gibi bir şey düşünürse münafık düşüncesidir" diyor.
Ne olacak bu kadar sakal-ı şerif-i ziyaret edenler?! Bu kadar hırka-i şerifi ziyaret edenler, ne olacak?! Bu kadar Osmanlı kurmuş saraylara mukaddes emanetleri, işte bunlar münafık kafasıymış, eşyaya taşımadığı anlamı yüklemekmiş.
Soruyorum ey Müslümanlar! "Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in mübarek sakal-ı şerifi, hırka-i şerifi, sarığı mübareklik vasfını taşıyor mu taşımıyor mu?!" İslamoğlu diyor ki: "Eşyaya taşımadığı anlamı yüklüyorlar."
Peki ben de buraya bastım delilleri, Hazreti Ali'nin annesi Fatıma Binti Esed vefat etti Medine'de, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu gömerken evvela kendisi yattı mezara, dualar etti, çıktı, sonra:
((İnneki ümmi ba'de ümmi))
"Sen benim annemden sonra annemdin, yemedin yedirdin, giyinmedin beni giydirdin" buyurdu.
(Sayfa 113)
Çünkü Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) küçüklükten yetim kaldı, Hazreti Ali'nin annesi ona çok baktı, bu sefer Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Benim üzerimdeki bu hırkamı çıkaralım, onu onunla kefenleyelim" buyurdu.
Bu hadisiTaberani "Evsat"ta, Ebu Nuaym "Hilye"de zikrediyor. Heysemi de naklediyor.
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine döneminde kefen mi bulamadı?! Yoksa hırkasını ona niye giydirdi?!
Tabi ki bereket olsun diye, şefaat olsun diye. Şimdi Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in onu hırkası ile kefenlemesi münafık tasavvuru mu?!
Gelelim Halid ibni Velid (Radıyallahu Anh)a, meşhur komutan, takkesi yermuk Muharebesi'nde kayboldu, eski bir takkeydi, bütün orduyu seferber etti ve: "Takkemi bulacaksınız" dedi.
Şaşırdı kaldılar, buldular getirdiler, dediler ki: "Yahu, bu eski takkeden sebep bütün orduyu ayağa kaldırdın." Halid ibni Velid (Radıyallahu Anh): "Ondan değil, bende Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in saçı vardı, onu bu takkenin içine dikmiştim, hangi muharebeye girsem onunla kazanıyordum" dedi.
(Sayfa 114)
Bunu Taberani "Kebir"de, Hakim "Müstedrek"te, Ebu Ya'la "Müsned"inde zikrediyor.
"Hayatü's-Sahabe"de bile var bu yahu. Dedi ki: "Bu takkem Yahudinin eline kalır, gavurun eline düşer diye ben bunu o kadar aradım." Bu Halid ibni Velid (Radıyallahu Anh)ın münafık tasavvuru öyle mi?!
Eşyaya taşımadığı manalar vermekmiş, işe bak yahu! Peki dahasını söyleyeyim, "Müslim" hadisinde geçiyor, Ümmü Seleme Validemiz, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in hanımı diyor ki: "Efendimiz'in saçlarını alırdım suya koyardım, kim hastalanırsa gelirdi o saçının olduğu suyu içer, hemen şifa bulurdu."
Bu da "Müslim" hadisi, ondan sonra bir şey daha söyleyeyim, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hacda ihramdan çıkarken berberi çağırdı, "Kes" buyurdu, sağını traş etti, "Ebu Talha'yı çağırın" buyurdu, "Ebu Talha'ya saçının bu kesilen sağ tarafını verdi ve:
((Eksimu beynennasi))
"Al bu saçımı insanlara dağıt" buyurdu, "Müslim" hadisi bu.
Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) hakikaten kafirlere karşı demirden boynuz gibi tam bir hadid idi, yani Tevrat'ta bulmaz olur mu Yahudiler?!
Hazreti Osman'ın şehid olacağı bile yazıyor tevrat'ta. Ka'bu'l-Ahbar (Radıyallahu Anh) Kerbela'da daha Hazreti Hüseyin şehid olmadan evvel Hazreti Hüseyin'in şehid edileceğini bile haber verdi: "İşte şu toprakta Ehl-i Beyt şehit edilecek" dedi. "Nereden biliyorsun?" dediler, "Tevrat'tan" dedi.
Allah-u Teala Tevrat için buyuruyor ki:
(Ve ketebnalehü fil elvahi min külli şey'im mevizatev ve tafsilel likülli şey'in)
"Biz Tevrat levhalarında her hususta bir vaaz ve her şeyin tafsilatını yazdık." (A'raf Suresi:145'den)
İncil'de de bu yok, Zebur'da da, Suhuf'ta da bu yok, 104 kitaptan bir Kur'an-ı Kerim'de bir de Tevrat'ta var bu tafsilat.
Allah-u Teala: "Tevrat'ta her şey yazılmış" buyuruyor. Ama Tevrat'ı bozdular, şu andaki Tevrat değiştirilmiş vaziyette.
(Sayfa 66)
Bir tane sağlamı yok, sağlam olsa Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz çıkıyor oraya zaten, anladınız mı?
Peki şimdi Allah-u Teala: "Tevrat'ta İncil'de Habibim var" buyuruyor. Ee bunlar inanmıyorlar, o zaman ne yapmış oluyorlar, Tevrat'a da İncil'e de inanmamış oluyorlar.
"Yahudi ve Hristiyanlar Cennete Girecek' Diyenler Cennete Giremez" kitabında çok açıklama yaptım, hepsinin delilini bulursunuz, Yahudi ve Hristiyanlar Allah'a inanınca mümin olurlar mı?! Olmazlar.
Bak güya delilleri var, bunlar ne diyorlar biliyor musun? Yahudiler çıkıyor, Hristiyanlar falan açık oturumda kendilerine mümin diyorlar.
Bak dikkat edin hep mümin derler, Müslim demezler, mümin niye diyorlar, Allah'a, ahirete inanan herkes mümin imiş, sakın kapılmayın.
"Bunlar mümindir, Müslim değildir, mümin başka, Müslim başka" derler. Ehl-i Sünnet'e göre iman ve İslam aynı şeydir, her mümin Müslimdir, her Müslim mümnidir. "Bu mümindir ama Müslim değildir" diye bir saçmalık olamaz, bunu da size anlatmış bulunalım bu vesileyle.
(Sayfa 67)
Kur'an-ı Kerim'in hedefi Ehl-i Kitap'ın da İslam'a girmesidir. Hayrettin Karaman'ın sözlerini italik yazı ile yazmışım, gidin "polemik değil, diyalog" kitabına bakın, sayfa 97 okuyorum:
Peygamberimiz "Yahudi mutlaka Müslüman olsun" demiyor. "Hristiyan mutlaka Müslüman olsun" demiyor, diyor ki:
"Yahudiler ve Hristiyanlar tek Allah'a inansın, ahirete inansın, kendi kitaplarında bulunan iyiliklere göre yaşasın" dikkat edin, yani bizim amel-i salih dediğimiz şeyler, "Beni de sahtekarlıkla, yalancılıkla itham etmesinler, getirdiğim kitabın da şurada burada çalıntı olduğunu söylemesinler, dolayısıyla bu takdir de cennet'e girerler" demiş oluyor.
İşte böyle diyor Hayrettin Karaman.
Yuh! Diyorum sana, anladınız mı? Deminden beri anlattığım alt yapıyı bilmeseniz şimdi siz bile: "Aaane demek istiyor" diye duracaktınız orada, yine de durdunuz gibi sanki biraz, ne bileyim sanki bir durgunluk var sizde, yok canım benim hatırım için olmaz bu işler hocam sen yanlış anlamışsın de yahu, var mı bir baba yiğit desin bana!
(Sayfa 68)
Zaten Mustafa İslamoğlu'nu çağırıyorum, "Bütün milletin huzurunda konuşacağız" dedim. Diyormuş ki: "Cübbeli adamı konuşturmaz."
Cübbeli doğru olduğu için konuşturmaz, doğru olmasa susmasını bilir, yalancının mumu yatsıya kadar yanar, ben doğru konuşmasam susarım, sen de beni sustur. Bak ne diyor adam, diyor ki: "Peygamber 'Yahudi, Hristiyan Müslüman olsun' demiyormuş", Peygamber ne diyormuş: "Bir Allah'a iman, ahirete inan" bak, "Bana inan demiyormuş" bak bak bak.
Şimdiki bu diyalogçuların tek lafı bu, "Peygamber kendi hakkından feragay etti, 'La ilahe illallah' deyin kurtulun, yani 'Muhammedur Rasulüllah' demeseniz de ben feragat ettim" böyle diyormuş. Yahu peygamber kendi peygamberliğinden feragat edemez ki, "Bana inanmadan cennete girersin" diyemez ki, buna hakkı yok Peygamberin yau, acısa bile diyemez, çok acıyor amma diyemez.
Peygamber "Sen Bana sahtekar deme, Kur'an'a da çalıntı deme" diyormuş, bak nerelere getirdiler işi, "Kur'an'a çalıntı deme", yani "Gökten geldiğini kabul et, Bana da sahtekar
(Sayfa 69)
deme, yani doğru adam de, iki iş, ondan sonra Kur'an'a uymasan da Bana uymasan da, Benim dinime; İslam'a girmesen de, Müslüman olmasan da Benim ümmetim olmasan da fark etmez, sen de cennete girersin" demiş güya.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böyle bir şey dedi mi yahu?! Allah Allah, 97. sayfada, kitabın adı "polemik değil, diyalog" sayfa 35, boşuna bunların kitaplarına para vermeyin.
Ben size burada onun yazısını yazdım, bir de gidip onlarınkini de almayın, meraklı tazesiniz ya, "Bakalım bu hoca doğru mu yazmış" diye gidip batıla para vermeyin.
Noktasını bile değiştirmedim, imla hatası olsa bile, adamın lafına karışmayayım diye hatasını da aynen yazdım.
Ondan sonra, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tüm insanlara gönderildiğine göre herkesin O'na itaat etmesi şart mıdır? Şarttır, bir başlık o.
Yahudi ve Hristiyanlar kıyamet günü müminler ile aynı yerde midir? Allah-u Teala ne buyuruyor esraizübillah:
(Sayfa 70)
(İnnellezine amenu vellezine hadu vessabiine vennesara velmecuse vellezine eşrakü, innallahe yafsilü beynehüm yevmel kıyameh, innallahe ala külli şey'in şehid)
"Müslümanlar, Yahudiler, Yıldıza tapanlar, Hristiyanlar, Mecusiler, müşrikler. Allah kıyamet günü onların aralarını ayıracak, (Biri cennete, öbürleri gümbürtü cehenneme atılacak.)" (Hac Suresi: 17)
Sen nasıl diyorsun onlar da cennete? Peki, şimdi bir de "İbrahimi dinler" diye bir saçmalık uydurdular bu diyalogçular, şimdi bu diyalogçuların neler yaptığını size iki ay evvel anlatmıştım, Urfa'da İbrahim (Aleyhisselam)ın makamında Müslüman kızı kime verdiler? Hristiyan bir profösöre verdiler, nikahını kıyarken ne dediler? "Bu İslam'a da inanıyor" dediler, peki Müslüman mı? Değil, Hristiyan ama İslam'a da inanıyormuş, nasıl oluyormuş?
İki dinli imiş yani çifti vatandaş gibi, yahu bu çift pasaport ile çift vatandaş oluyor da çift dinli nasıl oluyor?!
(Sayfa 71)
Bu sefer kızı verdiler, hem de müftü orada, Mehmet Aydın! Din adına bu fetvayı verdiler ve: "Allah'ın hükmünü diyalog adına değiştiriyoruz, Müslüman kız Hristiyan ile evlenir" dediler.
7-8 sene evvel ben bunu haberlerde dinledim. Şimdi bir de Mardin'de toplandılar, temsiller yapıyorlar; orada tahterevalli yaptırmışlar, altından da su geçiyor, Mardin'de karşı taraf cennet gibi bir yer, Bartelemos önde, müftü arkada, haham en geride, Biraz sıra bozulmuş, Müslüman bir önde olacaktı, Hristiyan bir arkada olacaktı ya, onu da bozmuşlar orada, neyse diyalog adına idare etmişler, ondan sonra hepsi yürüyorlar, papazın elinde zaten bastonu var, bizim müftü az daha yuvarlanacak, zor yürüyor benim gibi, hepsi birden köprüyü geçmişler, sıratmış orası, karşı da cennetmiş, eşşek cenneti herhalde.
O yeşilliğe de girince: "Bak birlikte cennete giriyoruz" diyorlar, böyle tiyatrolar ile milletin aklına yaklaştırıyorlar. Yakında bu milletin çocukları anasına, babasına: "Hristiyanlar kilisede dolar veriyor, euro veriyorlar, İncil'in arasına koyuyorlar, biz de ateşe dayanamayacağız diye gitmiyorduk" diyecekler.
(Sayfa 72)
Gerçi bizim millet işini bilir, gider çeki alır, parayı ye, gene de Müslüman olur, gavur olmaz, ama caiz değil, Müslümana haramdır o para ya, kiliseden veriliyor para, niye veriliyor? Gavur olasın diye veriliyor, öyle para alınır mı?!
Ama şimdi, bizim millet cehenneme gitmeye korkuyor, "Yakınlarım Müslüman, ben gavur olursam birbirimizi göremeyiz, babamı göremem falan" diye düşünüyor.
Ama şimdi bu hocalar ne yapıyor -bakınderneklerle, sendikalarla, partilerle hiçbir şey ile bunu yapamazlar- ama birkaç hocayı satın aldıkları zaman o hocalar da televizyonları olan, yayınları olan, paraları olan, dünya çapında bütçeleri olan hocalar ve cemaatler olduğu zaman ve onlar 20 seneye kadar bu milletin çocuk çoluğuna: "Yahudi-Hristiyan da cennete girecek onlara merhamet nazarı ile bakalım" fikrini empoze ettikleri zaman, bu nereye götürecek?!
Bu sefer çocuk diyecek ki: "Ya bunlar da cennete giriyor, biz de. Ee, biz kaç şarta inanacağız? 6, bunlar 2, peki biz kaç şart yapacağız, şu kadar, bunlar? Hiiç, içki serbest, şu serbest, bu serbest, zina serbest, erkek erkeğe evlenmek serbest.
(Sayfa 73)
-Amerika'da bir eyalette kiliseye gidiyorsun adam erkek erkeğe nikah kıyıyor.-
Bizim dinimizde zina yasak, faiz yeme, kredi alma, rüşvet verme, gıybet etme, yalan konuşma, bizim din çok ağır, biz cehenneme gideceğiz diye korkuyorduk, biz bu meseleyi aştık, hocalar: !Ehl-i Kitab da cennete gidecek' diyor, sen hocadan iyi mi bileceksin?!"
Çocuğun biri hasta nenesini doktora götürmüş, doktor yaşlı kadını dinleyince: "Bunun evlenmesi lazım" demiş, torunu: "Olur mu öyle şey, ne alakası var?!" deyince, nen: "Sus sen doktordan iyi mi bileceksin" demiş.
Şimdi burada da aynen, annesi: "Ya oğlum Yahudi olunur mu, Hristiyan olunur mu?! Cennette buluşamayız" diyecek. O da anasına: "Sus! Sen hocadan iyi mi biliyorsun diyecek?!
Hayrettin Karaman girecek diyor, falan hoca girecek diyor, adam ilahiyatçı, profösör sen ne biliyorsun, dağdan yeni indin" diyecek.
Ne oldu bu sefer? Çocuk da: "Hadi bana müsaade, cennette görüşmek üzere" diyecek ve Hristiyanlığa geçecek, böylece Çanakkale'yi geçemeyenlerin, bir daha can ve mal zayiatı
(Sayfa 74)
vermek istemeyen Yahudilerin, Hristiyanların, o projeleri burada tutacak, planları böyle!
Aman siz bu kitaba ("'Yahudi Ve Hristiyanlar Cennete Girecek' Diyenler Cennete Giremez "/ " Hayrettin Karaman'a Reddiyeler") sarılın, bunu her tarafa yayın dağıtın, birinci vazifeniz, ondan sonra bakşimdi bu sohbetler internete konacak, bu sohbetleri bütün millete herkese dinlettirin, inşaallah.
İnternetten indirmek serbest, biz indirmeyi aştık, indirin cd'ye basın, dünyaya dağıtın, satmayanlara hakkımız helal, internetten indirin, çoğaltın, isterseniz binlerce dağıtın, ben yaşadığım müddetçe Allah için Ehl-i Sünnet'e hizmetçiyim, hizmetçi olalım inşaallah.
Siz de bize yardımcı olun, ben diyorum Allah için bize kim yardım edecek, Müslümanların çoğu bize düşman oluyor, güçlü cemaatler düşman oluyor, ben bunların hedefi oluyorum.
Bunlar evvelce başıma gelen bazı iftiralarda beni savunmaya kalktılar, şimdi onların elçileri gelip bana: "Bak biz seni müdafaa ettik, sen niye 'Yahudilerle Amentüde ittifakımız var'
(Sayfa 75)
diyen Ahmet Şahin'in aleyhine konuşuyorsun, gel televizyonlarda konuş, gel gazetemizde röportaj yap" dediler. Onlar bana her türlü teklifi yaptılar ama ben Allah için kabul edemiyorum.
Artık beni tutmasalar da aleyhime bir şey çıktığında beni savunmasalar da, doğruyu söylemek zorundayım, onların yolu yol değil.
Ben yanıma yandaş aramıyorum, beni müdafaa edecek adam aramıyorum, şimdi: "Hoca niye böyle yapıyorsun, kötü günlerinde hep seni savunduk" diyorlar.
Savundunuz ama bu fikirlerle milleti gavur edeceksiniz, ben bunu millete nasıl derim?! Artık savunmazsanız savunmayın.
"Allah yeter" diyorum, kim savunmazsa savunmasın, yahu bizim ihvanlardan bazıları bile beni tutmuyor, onlar bile: "Bizim dergimiz yok, bizim radyomuz yok" diyorlar, bunları dinlemeyin.
Bütün propagandaların altında kim var biliyor musun? İşte o dış güçlerin uzantıları ve bizim bu fikirlerimizin yayılmamasını isteyen zihniyetler var.
Yazıklar olsun onlara, kimin değirmenine su taşıdıklarının farkında değiller.
(Sayfa 76)
Allah uyandırsın onları, sabaha kadar teheccüd kılıyorsun, çocuğun gavur oluyor haberin yok, çarşaf giyiyorsun, Mustafa İslamoğlu'nun tefsir dersine gidiyorsun, o da orada: "İslam'da el kesme yok, Yecüc ve Mecüc'ün belli yeri yok, teröristler Yecüc ve Mecüc'tür" diyor.
Bu kadar ayeti inkar ediyor ama senin çarşafın seni kurtaramıyor, çünkü senin Ehl-i Sünnet şuurun ve itikadın yok, ben bunları konuşuyorum, ondan sonra: "Cübbeli Hoca takva değil, internet caiz değil, kaset caiz değil, dergi caiz değil" diyorlar.
Ne caiz değil, kim demiş caiz değil?! Efendi Hazretleri telefon ediyor: "İlan edin şu meseleyi diye" biz de ilan ediyoruz, Efendi: "Benimle konuştuklarını bu dergide yaz" diyor.
Bak Arifan Dergisi yeni sayısı çıktı, ilk sayfasında ne var? Efendi Hazretleri ile bu ay görüştüklerim, Şefik Hoca yazıyor: "Ne yazıyorsun?" buyuruyor, "Arifan" Dergisi'ne yazıyoruz bunları" deyince, Efendi Hazretleri: "Yaz o zaman izin var" buyuruyor.
Bunu biz Efendi'nin yanında yaşıyoruz ya, iftira mı ediyoruz biz?
(Sayfa 77)
İşte bu Arifan Dergisi, Efendi bizzat: "Bu mesele hakkında yazılsın" buyuruyor, ne olacak şimdi? Ben yalan mı konuşuyorum?!
Ama Müslümanları bile benim aleyhime döndürmek için propagandalar içten ve dıştan devam ediyor.
Sizi uyanık olmaya davet ediyorum, benim kaybedeceğim bir şey yok, Allah size de kaybettirmesin, ben kimsenin kaybetmesini de istemem, sizden para pul da istemiyorum ama: "İnternetten bu sohbetleri indirin, dağıtın" diyorum.
Benim bunda bir karım var mı? Hayır, ben para mı alacağım sizden? "Şu kitaptan istediğiniz kısmı basın dağıtın" diyorum, Ehl-i Sünnet meselesi bu! Şimdi bunlar ne diyorlar?
İbrahimi dinler, şimdi, "İbrahimi dinler" diyen İbrahim (Aleyhisselam)a iftira etmiş oluyor, İbrahimi din var, o da İslam'dır, İbrahimi dinler yoktur, Yahudilik ve Hristiyanlık İbrahimi değildir, Allah-u Teala buyuruyor:
(Ma kane ibrahimü yehudiyyev vela nasraniyyev velakin kane hanifem müslima)
(Sayfa 78)
"İbrahim ne Yahudi idii ne de Hristiyan idi, hanif bir Müslümandı." (Al-i İmran: 67'den)
Şimdi o başlığa da çok dikkat edelim; ne zaman "İbrahimi dinler, semavi dinler" derlerse bu laflara dikkat edin, semavi din, tek din İslam'dır.
İbrahimi din yok, İbrahimi din de İslam'dır, bunlara sakın müsaade vermeyin. Günümüzde Ehl-i Kitab'ın kafir olduğu 109. sayfada yazıyor. Bu başlık altında bir bab açmamızın yegane sebebi, nevzuhur (yeni çıkan) müctehidlerden Hayrettin Karaman'ın sözünü redddmektedir.
Hayrettin Karaman "polemik değil, diyalog" kitabında ne diyor: "Bir adam hem Ehl-i Kitap olup hem de kafir olmayabilir mi? Evet bu mümkün, bunun delili 62. ayettir, bu ayete göre Allah'a şirksiz inanan, ahirete iman eden kafir değildir."
Yani "Bugünkü Yahudi ve Hristiyan Allah'a inanmış, ahirete inanmış ama bizim Peygamber ve Kur'an'ı inkar etmiş, o kafir değildir" diyor.
Bunları yazdım daha ne yazacağım ben, daha ne yapayım, canımız çıktı, sadece kitabınbaşlıklarını okuyorum ha, "Yahudilerin Allah'a, meleklere ve peygamberlere düşman oldukları",
(Sayfa 79)
ayetler ile sabit, "Ehl-i Kitap'ın Allah katında kafir olduğu" bütün hepsi burada ayetler ile sabit.
Çok ayet var burada, Elmalılı Hamdi Efendi de bunları yalanlamış, "Ehl-i Kitap'ın dinlerinin hidayet olmayıp, dalalet olduğu", ayetler ile sabit, "Allah katında hak dinin sadece İslam olduğu" ayetler ile sabit, burada hepsi yazılı.
"Ehl-i Kitab'ın Kur'an'a inanıp, müciblerini tatbik etmedikçe muteber bir din üzere olmadığı" yine ayetler ile sabit.
Şimdi buraya dikkat, Mehmet Aydın -tanırsınız, inceleyin bakın kimmiş?- diyor ki bu adam: "Kur'an'da en sevdiğim ayet:
(Kul ya ehlel kitabi tealev ila kelimetin sevaim beynena ve beyneküm ella na'büde illallahe vela nüşrike bihi şey'ev vela yettehize ba'zuna ba'zan erbabem mindunillah)
"De ki: Aramızda eşit olan söze gelin, Allah'tan başkasına tapmayacak, kimseyi de O'na ortak koşmayacak, Allah'ı bırakıp da birbirimizi rabler tutmayacağız" (Al-i İmran Suresi: 64'den) ayetidir."
(Sayfa 80)
En çok bu ayeti seviyormuş, "Niye" diye sormuşlar, "Burada 'Muhammedur Rasulullah deyin' demiyor onun için" diyor.
Adam ne diyor bak bak, en çok bu ayeti seviyorum diyor, "Muhammedur Rasulüllah" demeden onu kurtarıyormuş, halbuki kurtarmıyor.
Çünkü bu ayetin tefsirini en iyi kim bilir? Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kime indi bu ayet? Bu ayeti Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mektupta kime yazdı? Hirakl'e yazdı, Hirakl'e yazdığı mektupta ne yazdı?
(( Mim muhammedin abdillahi ve rasülihi ila hirakle azimir rumi selamün ala menittebeal hüda emma ba'dü feinni eduke bidiayetil islamieslim teslem yü'tikallahu ecreke merrateyni fein tevelleyte fealeyke ismel erisiyyine "ya ehlel kitabi tealev ila kelimetin sevaim beynena ve beyneküm ella na'büde illallahe vela nüşrike bihi şey'ev vela yettehize ba'zuna ba'zan erbabem mindunillah, fein tevellev fekulüşhedu bienna müslimun"))
(Sayfa 81)
"Allah'ın Rasulü Muhammed'den, Rum Kralı Hirakl'e! Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.
Bundan sonra! Ben seni İslam'a çağırıyorum, Müslüman ol kurtulacaksın, Allah sana mükafatını iki kat verecek (çünkü yeni din geldi, buna da inandığın için, mükafatın kat kat olacak). Eğer İslam'dan dönersen, sana uyan bütün Hristiyanlarıngünahlarını da sen çekeceksin.
'Ey Ehl-i Kitap! (Kur'an'da ve sizin değiştirilmemiş gerçek kitaplarınızda) bizimle sizin aranızda eşit ol(duğu açıklan)an ve Allah'tan başkasına ibadet etmememiz, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamamız, Allah'ı bırakıp da, bir kısmımızın diğer diğer bir kısmı rabler edinmemesinden ibaret bulunan bir kelimeye (ve davaya) gelin!'
(İşte hak din olan İslam budur!) Artık eğer onlar 8İslam'dan) yüz çevirirlerse deyin ki: 'O halde şahit olun; (size rağmen) biz gerçekten (ibadeti Allah'a tahsis eden) Müslümanlarız (sizse inancınızın yanlışlığını itirafa mecbur kalan kimselersiniz)!'"
(Sayfa 82)
Şimdi eşit olan kelime "Sen Hristiyanlıkta kal, ben de Müslümanlıkta kalayım, ortak noktada buluşalım" diye tefsir edilebilir mi?é
Eğer bu olsaydı Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hirakl'e yazdığı mektupta: "Seni İslam'a çağırıyorum yoksa mesulsün" buyurduktan sonra bu ayeti yazar mıydı?é O Hristiyan idi, o zaman ona: "Sen de dininde kal" derdi.
Hristiyan bir karı-koca Rusya'daki bir adama gitmişler, hoca geçinen birine: "Biz Müslüman olacağız bize İslam'ı anlat" demişler. O da: "Siz hangi dindensiniz?" diye sormuş, "Hristiyanız" demişler. O cemaatsorumlusu: "Ee siz kalın kendi dininizde, niye Müslüman oluyorsunuz ki?!" demez mi?!
"Siz de cennete gireceksiniz" diyor. Bunun telefonları ve belgesi Ali Eren Hoca'da mevcuttur, isteyen Ali Eren Hoca'nın telefonunu alsın, Ali Eren Hoca: "Ben o aile ile de görüştürürüm" diyor.
"Hristiyanlıkta kalabilirsiniz Müslüman olmanıza lüzum yok" demişler görüyor musunuz?! Bunu Ali Eren Hoca anlattı, daha çok şey var da anlatamıyorum burada.
(Sayfa 83)
Kitaptan okuyun, ben ne demiştim kitapta, burası çok önemli: "Ehl-i Kitap ile aramızda eşit olan kelime İslam'dan ibarettir."
Öyle "Eşit kelime" derken, "Sen biraz gel, ben biraz geleyim, Müslüman olmadan kurtar", böyle bir şey yok, burada ayetler ile bütün delilleri bir arada koymuşum.
"Yahudi ve Hristiyanların dost edinilmesi" başlığı da var bu kitapta. Madem bunlar cennete girecek, Allah: "Cennete girecek adamları dost etmeyin" der mi bize?!
(Ye eyyühellezine amenu la tettehizül yehude vennesara evliya')
"Ey iman edenler! Yahudileri, Hristiyanları dost edinmeyin" (Maide Suresi:51'den) buyuruyor Allah-u Teala.
Peki şimdi Allah der mi ki: "Müslüman Müslümana dost olmasın", böyle bir şey diyor mu?! "Birbirinizi dost edinin" buyuruyor.
Onlar cennete girecekse niye dost edinmeyelim?! Ondan sonra Yahudi ve Hristiyanların cennete giremeyeceğini beyan eden hadis-i şerifler var. Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) devreye giriyor.
(Sayfa 84)
Kitabın ilk bölümü, benim bölümüm, 147. sayfada bitti, ikinci bölüm başladı, Talu Hoca: "Ehl-i Kitap ile amentüde ittifakımız yoktur", diye Zaman Gazetesi'nin yazarı Ahmet Şahin'e reddiyeler yaptı. Onu da okuyun, yahu bir Müslüman hoca: "Yahudilerle Amentümüz bir" der mi?! İslami geçinen gazetesi buna yazı yazdırır da o gazete evlere ocaklara girerse ne olur bu Müslümanların hali?!
Şimdi daha iyi anladınız mı tehlikenin büyüklüğünü?! O da baya yazdı. Nereye geldik şimdi, ikinci vasiyete. Uyanık adamsınız. Siz "Bitti" diyeceksiniz sandım ama demediniz.
Peki Türkiye hakkında ikinci tehlike şu; Şi'iler'in Ehl-i Sünnet2i istilası, takiyye yaparak: "Biz de sizin gibi Ebu Bekr'i seviyoruz Aişe anamızı seviyoruz" diye göstererek bizim içimize sızmaları, ondan sonra da bu işleri birbirine sokarak, karıştırarak -Allah muhafaza buyursun- Şi'i itikadını aşılamaları, Türkiye'ye böyle bir tehlike sokulmak isteniyor, bu tehlike'ninöncülüğünü kim yapıyor? Mustafa İslamoğlu yapıyor, şimdi bunun delilleri, iki tane delil söyleyeceğim size, iyi dinlerseniz anlarsınız.
(Sayfa 85)
Adamın biri internet sitesinde Mustafa İslamoğlu'na soru soruyor, İslamoğlu'nun kendi sitesinde yazıyor bu. Adam şöyle soruyor: "Ben Humeyni'yi seviyordum, sonradan baktım Humeyni: 'Kadınla ters ilişki caizdir' diye fetva veriyor. Ben de Humeyni'den soğudum. Hocam ne olur, bunu bana bir izah edin de ben Humeyni'ye tekrar ısınayım."
Bu da cevap veriyor sitesinde, Akit'in sahibini göndermiş bana Karahasanoğlu abimiz geldi: "İşte hocam şöyle yapalım, böyle yapalım, anlaşalım falan" diyor, ben de "Anlaşalım" dedim. "Bir masada toplanalım" dediler, "Buyurun toplanalım" dedim. Hala cevap bekliyorum, ondan sonra ben adamı konuşturmazmışım, buyursun gelsin konuşsın, ben kimi konuşturmadım?!
Ben herkesi dinlerim ama sonra da konuşurum tabi, bu sefer Akit'in sahibi geldi, öbürü geldi Allah razı olsun iyi niyetle. Ama ben dedim ki: "Bakın çok yanlış reklamlar veriyorsunuz, Hilal tv'nin reklamlarını veriyorsunuz." Dediler ki: "Allah rızası için." Dedim ki: "Ama Allah rızası için böyle bir şey olmaz ki, bak bu kanalda adam çıkıyor Hazreti Muaviye'ye 'Kafir' diyor.
(Sayfa 86)
Caferilerin başı bu kanala çıktı ve: 'Muaviye ezan okunduğu zaman elleriyle kulaklarını tıkıyordu, nasıl Muhammedur Rasulüllah'ı susturamadım' diyordu" dedi. Ben kendi kulaklarımla duydum bunu.
Hazreti Muaviye gibi bir sahabi ki, "Buhari"de hadisleri var, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in katiplerinden, üç halifenin valisi bu zat, yani sen buna: "Ezana düşman" diyorsun. "Ezan okunurken kulaklarını tıkıyordu" diyorsun!
Yahu, bu Allah rızası için reklam edilecekbir kanal mı?!
Şimdi bu sefer heyetler geldi, onunla görüş, bununla görüş, yahu dedim konuşulacak bir şey yok, bir çıkardım internetten.
Karahasanoğlu ağabeyimiz çok iyi bir adam, zeki biri, "Belki zor anlarsa şimdiuğraşacağız 2 saat" dedim, ama yanılmışım çok uyanık, bir baktı, üstünü okudu, tak altını okudu. "Ne oldu?" dedim.
"Bir şey düzeltemeyiz" dedi. Mevzu ne? Mevzuya bak, "Ters ilişkiyi sadece Humeyni demedi ki" diyor, "Ters ilişkiyi Ehl-i Beyt'in ekseriyeti caiz görüyordu" diyor.
(Sayfa 87)
Ehl-i Beyt dediği kim? İslam'a göre Ehl-i Beyt kim? Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'e:
((Men ehlü beytikellezine ümirna bihubbihim))
"Bize sevilmesi emredilen Ehl-i Beyt2in kimdir?" dediler.
Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle emrediliyor:
(Kul la es'elüküm aleyhi ecran illel meveddete fil gurba)
"İslam'ı size getirdim, tebliğ ettim, para pul isemiyorum, akrabamı sevmenizi istiyorum." (Şura Suresi: 23'den)
Ehl-i Beyt'i sevmek bize farzdır,
((Allahümme salli ala muhammedin ve ala ali muhammed))
Ehl-i Beyt'e salavat okumadan namazımız olmuyor zaten, peki bu Ehl-i Beyt imamlarımız kim?
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e sordular: "Bize kimi sevmek emrolundu?" Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abasını aldı, onları hırkasının içine soktu.
(Sayfa 88)
((Aliyyün ve fadimetün vel hasenü vel huseynü))
"(Bu hırkanın altına sığan:) Ali, Fatıma, Hasen ve Hüseyin" buyurdu.
Bir de bunların doğurdukları, kıyamete kadar Ehl-i Beyt devam ediyor, seyyidler var, şimdi bak, İslamoğlu adama ne diyor: "Sadece Humeyni bu fetvayı vermiyor ki, Ehl-i Beyt'in cumhuru bu fetvayı veriyor" diyor.
Yani Haseni Hüseyin, Ali ve Fatıma, onların da zürriyetleri, mesela Abdülkadir-i Geylani Hazretleri Ehl-i Beyt'ten, Ahmed Rifai Hazretleri Ehl-i Beyt'ten, Nakşibend Hazretleri Ehl-i Beyt'ten, bütün bu tarikat kurucuları Ehl-i Beyt'tendir, seyittirler.
Bu kadar Ehl-i Beyt var, diyor ki: "Ehl-i Beyt'in ekseriyeti ters ilişkiye fetva veriyor."
Şimdi bak ondan sonra: "Ben ona fetva vermedim, bunu diyen bana iftira ediyor" diyor.
Dur şimdi, ben Mustafa İslamoğlu ters ilişkiye fetva veriyor dedim mi?! Demedim, "Ehl-i Beyt bu işe fetva verdi diyor" dedim. Ondan sonra: "Ehl-i Sünnet'e göre bu iş caiz değildir" diyor.
(Sayfa 89)
Böylece "Ehl-i Beyt Ehl-i Sünnet'ten değil" demek istiyor. Ne büyük zehirli iğne sokuyor, ama nalayan kim?!
Ondan sonra da diyor ki: "Ama bana göre burada Ehl-i Sünnet haklı." Yani: "Ben öyle bir otoriteyim ki, Ehl-i Sünnet'in de, Şi'a'nın da üstündeyim, burada Ehl-i Sünnet haklı, yani ters ilişki caiz değil" demek istiyor. Ben burada neyi merak ediyorum, benim bozulduğum neresi? Yahu Ehl-i Beyt'e niye iftira ediyorsun?
Hazreti Aliler, Hasenler, Hüseyinler ters ilişki yapar mı?! İmam-ı Ca'fer-i Sadıklar, İmam-ı Zeynel Abidinler ters ilişki yapar mı?! Ters ilişkiye fetva verirler mi?!
Ehl-i Beyt dediğim 12 imam bunlar, "Ehl-i Beyt'e göre fetva veriyorum" diyorsun, halbuki ne demen lazım? "Şi'a mezhebine göre caiz" demen lazım, ama "Şi'a mezhebine göre caiz" demiyor da ne diyor?
"Ehl-i Beyt'e göre caiz" diyor, sonra da: "Bana göre caiz değil" diyor, biz de bunu dediğimiz zaman: "Niye Ehl-i Beyt'i kabul etmiyorsunuz? Ehl-i Beyt bu ümmetin bir parçasıdır" diyor.
(Sayfa 90)
Yahu biz Ehl-i Beyt'i kabul ediyoruz ama biz senin dediğin gibi pislikleri Ehl-i Beyt'e isnad etmiyoruz, Allah-u Teala Kur'an-ı Kerim'de:
( İnnema yüridullahu liyüzhibe ankümürricse ehlel beyti ve yudahhireküm tadhira)
"Ey Ehl-i Beyt! Ben sizden bütün pislikleri uzak tutmak ve sizi tertemiz saklamak istiyorum" (Ahzab Suresi: 33'den) buyuruyor.
Allah ister de olmaz mı?! Ters ilişki pisliktir. Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
((Mel'unün men eta haizan evimraeten fi dübüriha))
"Hayızlı kadınla cinsi münasebet yapan veya ters ilişki ile döl yatağının dışında (makattan) ilişkiye giren mel'undur, lanetlidir, bu iş pisliktir" buyuruyor.
Allah-u Teala: "Ben Ehl-i Beyt'i temizlemek istiyorum, ben Ehl-i Beyt'e pislik dokundurmayacağım" buyuruyor.
Ee sen nasıl böyle bir pislik için "Ehl-i Beyt fetva verdi" diyorsun?!
(Sayfa 91)
Bunu ben hazmedebilir miyim yahu?! Asla hazmedemiyorum, şimdi tehlikeyi görüyor musun?! Şi'i dese bomba patlayacak, onun için o tabir yerine Ehl-i Beyt tabirini kullanıyor.
Sonra ne dedi biliyor musunuz?! Diyor ki: "Humeyni ne yapsın?! Ehl-i Beyt bu görüşte, ona bakarsan İmam-ı Azam' göre de faiz caizdir, ona bakarsan İmam-ı Şafi'i de: 'Bir adamın zinadan doğan kızı ile evlenmek caizdir' diyor."
Allah'ım ya Rabbim! Gidin, okumuyor musunuz yahu?! Dün Ümraniye'de soruyorum "Eurovizyon şarkı yarışmasına Türkiye'den temsilci olarak kim katılacak" diye, bütün küçük çocuklar adını söylüyor, "Yazıklar olsun" dedim.
Bu kadar büyük adamlar karşımda oturuyorsunuz da, dininize bu kadar hakaret ediliyor, Ehl-i Beyt'inize bu kadar pislik atılıyor, bu kadar mezhepler karıştırılıyor, Türkiye karıştırılmak isteniyor, milletin hayatı bozulacak, kimin ne dediğinden haberiniz bile yok, eurovizyondan size ne, siz niye dininizi korumuyor sunuz?!
Siz niye din için dertlenmiyor sunuz?! Niye uykunuz kaçmıyor?! Böyle şey olur mu?! Böyle din olur mu?!
(Sayfa 92)
Bizim sağlığımızda dinimiz gidiyor, Allah bize sormaz mı?! "Size kadar sağlam geldi de sizin zamanınızda bütün pislikler çıktı, siz ne gevşek adamsınız, siz arabanızı, cep telefonunuzukoruduğunuz gibi niye Allah'ın dinini, sahabeyi, Ehl-i Beyt'i korumadınız?!" buyurmaz mı?!
Allah soracak size, ben değilim sadece bu işin sorumlusu, hepinizin yardımcı olması lazım bu davaya, füzuli laf konuşmayın bana, ben burada hamaset yapmıyorum.
Bir mesele daha, Mustafa İslamoğlu'nun "Gerekçeli Meal Tefsiri"nde abdest ayetinde, ayakları çıplak mesh etmek ayeti hakkında diyor ki: "Çıplak ayağa esh etmeye müsaade var, Ehl-i Beyt'in görüşü budur."
Ehl-i Beyt'in dedsi Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest alırken topuğunu yıkamayan için ne buyurdu?
((Veylün lil a'gabi minennar))
"Ateşten topuklara yazıklar olsun, butopuklara cehennem dokunacak" buyurdu.
Çünkü topuklar yıkanmadı, Ehl-i Beyt ayağını yıkardı ancak mest giyerse mesh edilir, çıplak
(Sayfa 93)
ayağa mesh edilmez, ne diyor biliyor musun?! "Bu ayete göre, Ehl-i Beyt'in cumhuruna göre, çıplak ayağa mesh edilir" diyor. Halbuki kime göre mesh edilir, Şi'iler'e göre, Şi'iler'in görüşü için ne diyor, Ehl-i Beyt'in görüşü diyor.
İkinci vasiyetimi açıklıyorum, şu memlekette Şi'iliği Ehl-i Beyt adı altında sokacaklar, size de Ehl-i Beyt'in fetvası diye yutturacaklar, yarın öbür gün bir Müslüman çıkacak, o çıkacak, bu çıkacak: "Madem Ehl-i Beyt'e göre ters ilişki caiz, Ehl-i Beyt de bizim imamımız, bize ne İmam-ı A'zam'dan" diyecek ve bu millet Ehl-i Beyt'in görüşü diyeŞi'a'nın görüşü ile zehirlenecek, bir de burada Humeyni kim be!
Humeyni kim biliyor musun? Humeyni'yi ben sana anlatmaya bir kitap yazacaktım da, İran ile Türkiye harbe girer diye yazmıyorum, Arapça bir kitap geçti elime "Lillah sümmeli't-tarih" adında.
Adam Şi'i mezhebinden dönmüş en büyük alim, Hasen Musevi, adam Necef ulemasından Humeyni'nin en yakın arkadaşı, söylemediği yok onun hakkında.
(Sayfa 94)
Bu arapça kitap dünyada yok, tabi İran bnun yasaklıyor, peşinden geziyor, adamın yazdığı kitabı ben söylesem uluslararası olay çıkacak ama diğer İslam alemi biliyor bunu, Türkiye'de tercümesi olmadı, kitap ne diyor biliyor musun? Ben size hepsini anlatamam.
Ben Humeyni'nin kendi kitabını okudum, nereden geldi bu kitap? İran konsolosluğundan aldılar arkadaşlar açtık, baktık: "Hayızlı kadınla ters ilişki yaparsın, küçük çocukla da ilişkiye giremezsin ama 3 yaşında 4 yşında kızlar ile de tatmin olmak caiz" diyor.
Ben bunların hepsini gözümle gördüm, kitap Arapçadır, İran konsolosluğu neşrediyor. Ben bu kitabı Emine Aydın Hoca Hanım'ın evinde kocası Mahmud ed-Duğaym'ın yanında gördüm.
Şimdi bu Hasen Musevi bu meselede ne diyor biliyor musun? Diyor ki: "Her sabah Humeyni ile namaz kılardık, sabah namazında kunut duası şuydu: 'Ey Allah! Kureyş'in iki putu ile iki kızına lanet et.'"
İki put dediği Ebu Bekr ve Ömer (Radıyallahu Anhüma), iki kız dediği de Aişe ile Hafsa (Radıyallahu Anhüma).
(Sayfa 95)
Ebu Bekr'e, Ömer'e ve Aişe anamıza lanet etmeden sabah namazını kılmamış hiç. İşte budur Humeyni, işte budur Şi'ilik.
Öküzlere Ebu Bekr'in ve Ömer'in adını koyarlar, bir öküze Ebu Bekr takarlar, bir öküze Ömer. Sonra bir gün İmam-ı A'zam'ın zamanında öküzün biri kendisine bu ismi takan sahibini boynuzladı, adam geberdi. Geberince: "Ya İmam! Öküz onu boynuzladı, öldürdü dediler.
İmam Hazretleri: "Gidin bakın, Ömer adını taktığı boynuzlamıştır onu" dedi. Hakikaten baktılar ki Ömer adını taktığı öküz boynuzlamış onu. Allah Allah, daha neler biliyorum, bildiklerimi sabaha kadar konuşabilirim, sırf Şi'ilik hakkında.
İmam-ı Rabbani yetmiyor mu size?! "Allah sahabeyi sevmeyen bu adamları kafir diye isimlendirdi" diyor "Mektubat"ta.
(Liyağiza bihimül küffar)
"O (Rableri) onlar sebebiyle kafirleri öfkelendirsin (ve onları kızgınlıklarından çatlatsın) diye (sahabeyi yetiştirdi)" (Fetih Suresi:29'dan) buyuruyor Allah-u Teala ayet-i kerimesinde.
(Sayfa 96)
Ebu's-Suud Hazretleri, İbni Kemal Hazretleri bunların kitapları var, Süleymaniye'de, bir sitede var Arapça olarak, soranlara, ilim ehline söylerim.
Süleymaniye Camii'nin kütüphanesinde, ibarelerim var, Süleymaniye Kütüphanesi tarandı, Mahmut Duğaym onları taradı, bu hususta ihtisası var dünyada uluslararası. Ebu's-Suud ne diyor? "Bu Şi'iler kafirdir" diyor.
((ve men şekke fi küfrihim fehüve kafirun))
"Kafirliklerinde şüphe edenler de kafirdir" diyor. Bunu Müfti's-sekaleyn, ins-ü cinnin müftüsü, Kanuni'nin Şeyhu'l-İslamı, Osmanlı'nın otoritesi Ebu's-Suud (Rahimehullah) söylüyor.
Vallahi Osmanlı çok doğru yaptı, Osmanlı ecdadımızın yolunu bırakmayalım, Osmanlı ecdadımızın bize bıraktığı itikad tam Ehl-i Sünnet'tir, şu an bizi Osmanlı'nın bıraktığı itikattan ayırma mücadelesi veriyorlar.
Vehhabiler bir taraftan, selefi adı altında, diyalogçular bir taraftan ılımlı İslam adı altında misyonerlik faaliyetine destek olarak vallahi çocuğumuzu-
(Sayfa 97)
çoluğumuzu, ailemizi Ehl-i Sünnet'ten istiyorlar, ben size bu vasiyetleri bırakıyorum, kimden tehlike gelecek size söylüyorum, bu tehlikeler çok boyutlu tehlikeler, önünüzü görün, bu Şi'a çok fenadır, bunlar Aişe anamız (Radıyallahu Anha)ya iftira ediyorlar. -Allah muhafaza buyursun.- Kötü kadınlara Aişe adını takıyorlar, daha yapmadıkları yok, öyle bir şey olur mu ya?!
Şimdi gelelim, Arifan Dergisi'nde ben reddiyeler yaptım Mustafa İslamoğlu için, "Benim için Ehl-i Sünnet mi değil mi diye tartışma açıyorlar" diyor, "Peki ben Ehl-i Sünnet miyim, değil miyim?" diyor, "Ben Ehl-i Sünnet'im" diyor.
Ehl-i Beyt'in çıplak ayağa mesh edilir dediğini söylüyor, Ehl-i Beyt'in bunu söylediğini iddia ediyor, halbuki Ehl-i Beyt böyle bir şey demiyor, Şi'alar diyor, ondan sonra da: "Taberi'ye göre de böyledir" diyor.
Bana da: "Peki karar versin, Taberi Ehl-i Sünnet mi? Büyük bir alim mi, değil mi?" diyor.
Ben de dedim ki: "Taberi'de acaba çıplak ayağa mesh edilir diyor mu?!" Açtım "Taberi Tefsiri"ni, bir de baktım ki Taberi'ye iftira atıyor. Taberi ne diyor biliyor musun?
(Sayfa 98)
"Mesela havuzda ayağını suya soktun, çıkarttın yukarı, bu suya ayağını sokup çıkartman ile abdest olur mu? Olur, çünkü yıkanmış olur.
Fakat ayet-i kerimede ayak madem baş meshine atfedildi, ayağını sadece suya sokup çıkartmakla kalmamalı peşine eliyle mesh edip, ovalamalı" diyor.
İşte Taberi: "Hem yıkayıp hem de eliyle de ovalarsa o zaman abdest olur" diyor. Bize göre sadece suya sokup çıkarsa olur ama Taberi orada biraz ileri gidiyor ve: "Yıkadıktan sonra bir de eliyle ovalasın" diyor.
İslamoğlu ne diyor? "Taberi: 'Eliyle meshetse olur' dedi" diyor. Şimdi bunu dedikten sonra da "Taberi Ehl-i Sünnet değil mi?" diyor, yahu Taberi tabi ki Ehl-i Sünnet ama Taberi öyle demiyor ki!
Bir de şu mesele var; Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hicret günü mağaraya çıktı, Sevr Dağı'nda, o mağara ne idi? Böcekli, akrepliydi.
Mağaraya girmeden Ebu Bekr (Radıyallahu Anh) ne dedi: "Ya Rasulellah! İçeride yılan, akrep çok olur, sen burada dur da ben önce içeriyi temizleyeyim, sen sonra gir" dedi.
(Sayfa 99)
Ebu Bekr (Radıyallahu Anh) girdi bütün delikleri tıkadı, bir delik açık kalınca tıkayacak bir şey bulamayınca ne yaptı? Ayağını tıkadı, bu sefer yılan onu soktu, sokunca Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)onun kucağında yatıyordu, o anda dayanamadı, acıdan gözünden gayri ihtiyari yaş geldi, bir damla gözyaşı Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yüzüne düştü.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Ne oldu sana ya Eba Bekr!" buyurdu. "Böyle, böyle oldu" diye anlattı.
"Getir ayağını" buyurdu, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yarasına tükürdü, tükürünce ağrısı geçti, bunu kim rivayet ediyor? Taberi! Nerede peki? "Tarihu'l-ümemi ve'l-müluk" adlı tarihinde, yani "Tarihu't-Taberi"de naklediyor. Ondan sonra bulduğum kaynaklar çok.
Münavi'de gördüm, şurada gördüm, burada gördüm... Şimdi ne diyor İslamoğlu?! Bir kitabı var, ismi ne biliyor musun? "Üç Muhammed."
"Üç Muhammed" ne demekmiş biliyor musun? Bir tane Muhammed'i doğru yazmış, ikisini ters yazmış, bir Muhammed doğruymuş, iki Muhammed yanlışmış.
(Sayfa 100)
Hangisi iki Muhammed, "Bir tanesi sizin büyüttüğünüz Muhammed, o kadar büyük değil" diyor bize, "Bir tanesi de gavurların hakaret ettiği Muhammed, o kadar da kötü değil" diyor.
Şimdi iki Muhammed'i indirmiş aşağı, bir Muhammed'i doğru çıkartmış yukarı. Bu kitapta ne diyor biliyor musun?!
"Bu mağarada Ebu Bekr'in ayağına tükürmüş filan, böyle bir rivayeti hiçbir kitapta bulamadım ancak Taberi'de buldum" diyor.
Sonra da: "Taberi de muteber bir şey değil zaten" diyor. Allah Allah! Ben de şimdi Arifan Dergisi'nde bu sayıyı bu konuya ayırdım.
Diyorum ki: "İslamoğlu karar versin, Taberi muteber mi değil mi?!"
Ayağını mesh etsin diye yalan yalnış fetva anlarken orada Taberi çok muteber Ehl-i Sünnet iken, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in mucizesini anlatınca Taberi muahhar, son kaynak oluyor, öyle mi?! Ne muahharı ya, Taberi üç yüzlü yıllarda yaşamıştır.
Hemen hemen İslam'da tarih adına en evvel yazılan tarihlerdendir, nasıl muahhar oluyor?! Nasıl muteber değil?! Öyle şey olur mu?!
(Sayfa 101)
Arifan'ın başlığına bir bakın, "Mustafa İslamoğlu Beşerin En Üstününün Bazı Üstünlüklerini İnkar Ederken Biz O Sevgiliye Vefa Borcumuzu Nasıl Ödeyeceğiz?!" başlık bu.
Neyi inkar etmiş? "Üç Muhammed" kitabını yatırdım masaya, bir açtım ki, açmaz olaydım, Allah Allah, demediği kalmamış, şimdi ne diyor biliyor musun?! Başta okuduğum ayet hakkında:
(Legad caeküm rasülümmin enfüsiküm)
"Size kendi cinsinizden peygamber geldi" (Tevbe Suresi:128'den) ayetine not koymuş.
Nota bak: "Bu ibarenin en geniş anlamı; 'Melek yahut olağan üstü yetkilere sahip değil, sizden sizin gibi insan, bir peygamber' demektir."
Ben de size bu ibarenin daha geniş anlamını söyleyecek olursam: "Şimdi peygamber, melek değil" doğru mu? Evet, peki "Peygamberin olağan üstü bir hali yok" doğru mu? Vallahi doğru deseydiniz dinden çıkmıştınız.
"Peygamberin olağan üstü hali yok" diyor, olağanüstü ne demek? "Senin-benim yapamayacağım normalüstü" demek.
(Sayfa 102)
Arapçası harikulade, bu eşittir "Mucize" demektir. Mucize ne demek; "Herkesi aciz bırakır, kimse yapamaz ancak peygamber yapar" demek. "Mucizesi yok" diyor, "Bizim gibi, aynı bizim gibi insan" diyor.
Bir de Musa Carullah'ın bir lafını almış, o pislik adamın, orada diyor ki: "Madem o da bizim gibi bir insan, biz de onun gibi bir insanız..."
"Peygamber bizim gibi, biz de peygamber gibiyiz" diyor, biz nasıl peygamber gibi olacağız?! Bu nsaıl bir saçmalık, biz nasıl peygamber gibi olabiliriz. Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
((İnne ayneyye tenamani vela yenamü galbi))
"Benim gözlerim uyur, kalbim uyumaz" buyuruyor.
Bizim uykumuz nasıl? Bir uyuduk mu, afedersin her tarafa fora, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nasıl olağanüstü olmadı şimdi.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sahabeye namaz kıldırdı, çok arka saftan birisi Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)den evvel kalkmış eğilmiş, ne buyurdu ona?
(Sayfa 103)
((Ya fülan ela tettekillahe))
"Ey felan! Allah'tan korkmuyor musun (Sen nasıl namaz kılıyorsun, niye şöyle şöyle yapıyorsun)?!" buyurdu.
Peşinden de buyurdu ki: "Ben önde kıbleye doğru döndüm diye arkamı görmüyorum mu zannediyorsunuz."
((İnni era miv verai kema era min emami))
"Ben önümdem nasıl görüyorsam, arkamı da öyle görüyorum" buyurdu.
Yani "Ben Muhammed Mustafa'yım! Size benzer miyim?!" demektir.
Bu hadis nerede? "Buhari'de , "Buhari" en sağlam kaynak, ne diyor biliyor musun İslamoğlu?! "Arkasını da görüyormuş, bir de karizmasını arttırmak için hadis uydurmuşlar" diyor.
Yahu Allah rızası için, zerre kadar imanınız varsa, zerre kadar Peygamber sevginiz varsa, kim Peygambere karizma uyduruyor be?!
Buhari karizma için hadis mi uydurur?! Ne diyor biliyor musun?!
(Sayfa 104)
"Bir de peygamber ileriyi bilirmiş, nasıl bilir?! Osman şehid olacak, Ömer şehid olacak, güya onları bilmiş!" diyor.
Dah da ileri giderek: "Hiçbir peygamberden geri bırakmamak için cinsel gücünü bile arttırmışlar" diyor, "Süleyman (Aleyhisselam) şu kadar güçlüydü, vay bizim Peygamberimiz geri mi kalsın?! diye hadis uydurmuşlar" diyor.
Yahu, rezillik bunlar ya, oysa bunların hepsi sağlam kaynak, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in çok gücü vardı.
Enes (Radıyallahu Anh)ın: "Biz Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in kırk erkek gücünde olduğunu konuşurduk" sözünü Buhari naklediyor.
İbni Hacer (Rahimehullah) "Fethu'l-Bari"de bunun cennet erkeğine göre olduğunu ve dünya erkeklerinden dört bin kişinin kuvvetine tekabül ettiğini zikrediyor.
Sen Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in kuvvetini niye inkar ediyorsun?!
Ya bir tokat atarsa sana gece uykuda, uykuda atar uykuda, rüyada gelir adamı böyle paçavraya çevirir, biliyor musun?!
(Sayfa 105)
Onu medh edenlere rüyada gelir, İmam Busiri "Kaside-i Bürde" sahibi, "Kaside-i Bürde"yi başladım okumaya, internette son sohbetin sonunda var, 3-4 bölümde bitireceğim, mevlid ayı hürmetine ıkuyorum.
Şimdi "Kaside-i Bürde" sahibi felç olmuştu, ondan evvel bütün kralları medhediyordu, şiirler yazıyor, çok paralar alıyordu onlardan, edebiyatta zirve idi.
Sonra da Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i çok medhetti ama sonunda da felç olunca evde kaldı çıkamıyor, "Kaside-i Bürde"yi yazdı O sıralar bir gece bir beyitte takıldı, kafiyeyi tutturamıyordu.
"Fe mebleğul ilmi fiyhi ennehü beşer"
"Yani Peygamberi medh ettim, ettim son noktayı nereye dayandırdım, o da bir insandır, insandır ama senin benim gibi değil."
"Ondan sonra ne diyeceğim, ne diyeceğim" diye düşünürken Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) rüyasına geldi, sallanıyordu, başına da tül atmıştı ve İmam-ı Busiri'ye buyurdu ki:
(Sayfa 106)
"Ve ennehü hayru halkillahi küllihim"
"Şüphesiz O, Allah'ın yarattıklarının en hayırlısıdır' diye devam et."
Yani: "İkinci mısraya böyle devam et" buyurdu. Ondan sonra bir daha açıldı ve yazdı devam etti. 160 beyittir tamamı.
Şimdi sabah oldu, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona bir de hırkasını hediye etti, sürdü elini ona, uyandı baktı, felci düzelmiş, sabah kalktı namaza gidiyor.
Millet onu kaç senedir hasta biliyordu, o zaman bütün alimler Mısır'da sabah namazına gidiyordu, giderken hepsi baktılar: "Aa" dediler, şaşırdılar. "Dün gece Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in huzurunda okuduğun kasideyi bize oku" dediler.
O da şimdi bunu kimse bilmiyor ya, "Hangisini okuyayım" diye, "Hemziye" var, "Muzariye" var, başka kasideleri okuyor.
Dediler ki: "Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in huzurunda okuduğunu oku, bütün evliya oradaydı dinledik."
(Sayfa 107)
"Emin tezekküri ciranin bizi selem
mezecte dem'an cera mim mukletin bidem"
"Diye başlayanı oku" dediler. Nasıl felçliyken iyileşti, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisini medh edenlere:
((mem medehani velev bi beytin şefa'tü lehü))
"Beni bir beyitle de (Türkçe bir şiirle de), olsa medhedene şefaat edeceğime söz veriyrum" buyuruyor.
Fethullahi Bennani Hazretleri bunu "Mevlid" kitabında naklediyor.
((Men feriha bina ferihna bihi)
"Benim doğduğuma sevinenin ben de cennet'e girmesine sevinirim" buyuruyor, yani "Sevinin benimle" buyuruyor.
Şimdi efendi kardeşler Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir kere Uhud'a çıktı, Uhud sallanınca:
((Üsbüt uhudü feinnema aleyke nebiyyün ve sadikun ve şehidani))
(Sayfa 108)
"Uhud yerinde dur, senin üstünde bir peygamber var, bir sıddik, iki de şehid var" buyurdu. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ebu Bekr Sıddik, iki şehid kim, Ömer ve Osman, bu hadis "Buhari"de geçiyor.
İslamoğlu: "Bir de onların şehid olacağını bilmiş!" diyor, yani "Karizma katmak için uydurmuşlar" diyor. Halbuki hadis "Buhari" yahu, 1200 sene evvel ya, kim karizma biliyordu, ne karizması?!
Ahmed İbni Hanbel (Rahimehulla)ın rivayet ettiği hadislerin hepsini reddediyor, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i medh eden bütün hadislere: "Onu büyütmek için uydurmuşlar" diyor. İşte o ters muhammed imiş, "Yüceltmeci zihniyet" diyor, biz kimiz de yücelteceğiz O'nu ya, ben şaşırdım, burada çok cevaplar verdim.
Münafıkların başı Übeyy İbni Selül, ölürken, gömleğini istedi, oğlu çok iyi Müslümandı, geldi: "Ya Rsulüllah! Babam son nefeste gömleğini istiyor, onunla kefenlensin" dedi.
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) çıkardı üstündekini: "Al, götür" buyurdu. Oğlu: "Hayır, vücuduna değeni istiyor" dedi.
(Sayfa 109)
Bu sefer çıkardı vücuduna değeni verdi, sonra buyurdu ki: "O münafık idi, imanı olnadığı için benim gömleğim onu kurtarmaz, ama fitne çıkmasın, oğlunu da üzmeyelim."
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Oğlu Müslüman, adam da Müslüman görünüyor, bin kişi de adamı var, bu adam son nefesinde nasıl bana muhtaç olduğunu gösterdiyse öbürleri de belki pişman olur, bu böyle geberse bile, öbürleri en azından imana gelir" diye düşündü.
Hakikaten Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in bu siyaseti sayesinde bin kişi imana geldi, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in her yaptığı böyle. Sonra cenazesi camiye geldi, namazını Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kıldırmak istedi, Hazreti Ömer: "Kıldıramazsın" dedi.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Ya Ömer! Bu Medine'nin başı, bunun arkası var, oğlu iyi Müslüman, bu da 'Müslüman' diyordu" buyurdu.
Hazreti Ömer: "Uhud'da üç yüz kişi geri döndürülürken şöyle dedi, Bedir'de şöyle yaptı, şurada şöyle yaptı, ben bu adamın cenazesini sana kıldırtmam" dedi.
(Sayfa 110)
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de "Kılarım-kılmam" derken, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)le cenaze arasına girdi ve: "Kıldır da göreyim!" dedi, Hazreti Ömer'deki ferasete bak, anlayışa bak!
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
((İnnel hakka yendigu ala lisani umera))
"Allah Ömer'in dili ile konuşuyor" buyuruyor. Yine Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
((Lev kane ba'di nebiyyün lekane umera))
"Benden sonra peygamber gelseydi Ömer olurdu" buyuruyor.
((Ya umerü ma lagıyekeş şeydanü saliken feccen illa seleke feccen ğayra feccike))
"Ey ömer! Şeytan sana hangi yolda rastlasa mutlaka senin yolundan başka yola girer" buyuruyor.
Ali Rıza Demircan da: "Ömer beni bağlamaz, din değil" diyor. Bu adama acıyorum, yazıklar olsun, Allah hidayet etsin. Amin!
(Sayfa 111)
Ondan sonra, tam o sırada Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e ayet geldi:
(Vela tusalli ala ehadim minhüm mate ebedev vela tegum ala kabrihi, innehüm keferu billahi ve rasülihi ve matü vehüm kafirun)
"Habibim! O adam kafir olarak gebermiştir, cenaze namazını kılamazsın, mezarına da gidemezsin. Çünkü onlar Allah'a ve Rasulü'ne küfrettiler ve fasık olarak öldüler." (Tevbe:54)
Yani "Ömer doğru söylüyor" buyrulunca Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de cenazeyi ortada bıraktı.
Şimdi gelelim, burada İslamoğlu'nun yorumuna bakın, işte: "Gömlekten yardım beklemek, münafık asavvuru, münafık düşüncesidir" diyor.
Neymiş münafık düşüncesi: "Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in gömleğinden medet beklemek ve eşyaya taşımadığı anlamı yüklemekmiş." Dikkat edin, kafanız çalışsın, zeki insansınız siz. Eğer İslamoğlu: "Bu adam münafık olduğu için Peygamberin hırkası buna yaramaz, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de böyle buyurdu zaten" deseydi, doğrumuydu? Doğruydu.
(Sayfa 112)
Ama: "Kim Peygamberin hırkasından medet bekler ve eşyası, sakalı için mübarektir, berekettir, şefaat eder, şifa verir gibi bir şey düşünürse münafık düşüncesidir" diyor.
Ne olacak bu kadar sakal-ı şerif-i ziyaret edenler?! Bu kadar hırka-i şerifi ziyaret edenler, ne olacak?! Bu kadar Osmanlı kurmuş saraylara mukaddes emanetleri, işte bunlar münafık kafasıymış, eşyaya taşımadığı anlamı yüklemekmiş.
Soruyorum ey Müslümanlar! "Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in mübarek sakal-ı şerifi, hırka-i şerifi, sarığı mübareklik vasfını taşıyor mu taşımıyor mu?!" İslamoğlu diyor ki: "Eşyaya taşımadığı anlamı yüklüyorlar."
Peki ben de buraya bastım delilleri, Hazreti Ali'nin annesi Fatıma Binti Esed vefat etti Medine'de, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu gömerken evvela kendisi yattı mezara, dualar etti, çıktı, sonra:
((İnneki ümmi ba'de ümmi))
"Sen benim annemden sonra annemdin, yemedin yedirdin, giyinmedin beni giydirdin" buyurdu.
(Sayfa 113)
Çünkü Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) küçüklükten yetim kaldı, Hazreti Ali'nin annesi ona çok baktı, bu sefer Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Benim üzerimdeki bu hırkamı çıkaralım, onu onunla kefenleyelim" buyurdu.
Bu hadisiTaberani "Evsat"ta, Ebu Nuaym "Hilye"de zikrediyor. Heysemi de naklediyor.
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine döneminde kefen mi bulamadı?! Yoksa hırkasını ona niye giydirdi?!
Tabi ki bereket olsun diye, şefaat olsun diye. Şimdi Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in onu hırkası ile kefenlemesi münafık tasavvuru mu?!
Gelelim Halid ibni Velid (Radıyallahu Anh)a, meşhur komutan, takkesi yermuk Muharebesi'nde kayboldu, eski bir takkeydi, bütün orduyu seferber etti ve: "Takkemi bulacaksınız" dedi.
Şaşırdı kaldılar, buldular getirdiler, dediler ki: "Yahu, bu eski takkeden sebep bütün orduyu ayağa kaldırdın." Halid ibni Velid (Radıyallahu Anh): "Ondan değil, bende Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in saçı vardı, onu bu takkenin içine dikmiştim, hangi muharebeye girsem onunla kazanıyordum" dedi.
(Sayfa 114)
Bunu Taberani "Kebir"de, Hakim "Müstedrek"te, Ebu Ya'la "Müsned"inde zikrediyor.
"Hayatü's-Sahabe"de bile var bu yahu. Dedi ki: "Bu takkem Yahudinin eline kalır, gavurun eline düşer diye ben bunu o kadar aradım." Bu Halid ibni Velid (Radıyallahu Anh)ın münafık tasavvuru öyle mi?!
Eşyaya taşımadığı manalar vermekmiş, işe bak yahu! Peki dahasını söyleyeyim, "Müslim" hadisinde geçiyor, Ümmü Seleme Validemiz, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in hanımı diyor ki: "Efendimiz'in saçlarını alırdım suya koyardım, kim hastalanırsa gelirdi o saçının olduğu suyu içer, hemen şifa bulurdu."
Bu da "Müslim" hadisi, ondan sonra bir şey daha söyleyeyim, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hacda ihramdan çıkarken berberi çağırdı, "Kes" buyurdu, sağını traş etti, "Ebu Talha'yı çağırın" buyurdu, "Ebu Talha'ya saçının bu kesilen sağ tarafını verdi ve:
((Eksimu beynennasi))
"Al bu saçımı insanlara dağıt" buyurdu, "Müslim" hadisi bu.
(Sayfa
115)
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in bu tasavvuru münafık tasavvuru öyle mi?! Kendi saçına taşımadığı manayı yüklüyor, öyle mi?!
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)onu gömdürseydi, Ebu Talha'ya: "Bu saçımı alın gömün" derdi. Ama ne buyurdu: "İnsanların hepsine dağıt."
Niye bu kadar sakal-ı şerif, saç-ı şerifi var? Çünkü hac dönüşü yüz bin sahabe vardı, saçını onlara dağıttırdığından dolayı bu kadar çok sakal-ı şerif var. "Bunu insanlar arasında paylaştır" buyurdu.
Bir de saçı gür, uzun, hepsini dağıttırdı, Hımyeri diye bir zat var, Dubayi'de evkaf müdürü idi evvelce.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in uzun bir saçını onun yanında gördüm ben.
O zat: "Saç-ı şerif devamlı büyüyor, kapalı yere koyuyorum, ama hayatı devam ettiği için, devamlı büyüyor" dedi.
Bir tane de bana söz verdi bakalım. "Birini Mekke'deki Seyyid İbrahim'e vereceğim" dedi. "Bu saç her sene büyüyor, bir miktar artıyor, onu veriyorum" dedi.
(Sayfa 116)
Allah Allah! Bende de bir sakal-ı şerif var ateşten camı eritmişler ateş gibi, üstüne dökmüşler yanmamış, bu onun mucizesi! Ya bizim bu kıllar olsa ne olurdu?!
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in vücudundan çıkan hiçbir şey yanmazdı, bunlar hep mucizeleri.
İşte ne diyor İslamoğlu: "Yüceltmeci mantık" diyor bize, "Münafık tasavvuru" diyor, "Eşyaya taşımadığı anlamı yüklemek" diyor, yazıklar olsun!
Şimdi Arifan Dergisi'nin bu sayısında Mustafa İslamoğlu hakkındaki yazımızın başlığı, "İslamoğlu Beşerirn En Üstününün Bazı Üstünlüklerini İnkar Ederken Biz O Sevgiliye Vefa Borcumuzu Nasıl Ödeyebiliriz?!"
İnşaallah bu dergiyi dağıtın, yayın, her tarafa ulaştırınbakın bu adam ne diyor, kitabından sayfalarını yazdım, sayfasını da verdim, biz de cevab veriyoruz.
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i seviyorsanız O'nun şerefini yüceltebildiğiniz kadar yüceltin, çünkü "Kaside-i Bürde" sahibi diyor ki:
(Sayfa 117)
"Fensüb ila zatihi ma şi'te min şeraf
vensübila gadrihi ma şi'te min izam"
"Ne kadar şeref ve büyüklük var ise hepsini Muhammed Mustafa'ya nisbet et,
Lakin Hristiyanların dediği gibi 'Allah'tır' deme, 'Allah'ın oğludur' deme, 'Allah'ın kuludur, Rasulüdür ve mahlukudur' de."
Ondan sonra ne kadar üstünlük varsa hepsi Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e indir.
İşte bu sayıda bunu uzunca 4-5 sayfa yazdım, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in hırkasıyla teberruk etmek münafık işi değildir, tamam mı?!
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizim gibi bir beşer değildir, biz de Peygamber gibi değiliz, ondan sonra neler neler neler, bak, önümüzdeki ay ondan sonraki başlıklar; "Ümmet-i Muhammed Peygambere Saygı Gösterirken Vahye Sırt Dönmüş Değildir."
İslamoğlu ne diyor biliyor musun?! "Bu ümmet Peygambere hürmet edeyim derken Kur'an'a sırt çevirdi" dyor. Buna da cevap verdim.
(Sayfa 118)
Dikkat edin ondan sonra Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Allah'ın bildirmesi ile gaybı bilmiştir, yoksa kendine karizma kazandırmak için kimse hadis uydurmamıştır. Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in nur olduğunu Kur'an söylüyor, bu da ne diyor biliyor musun?!
"Ka'bu'l-ahbar, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e nur derken eski Yahudiliğine dayanarak bu rivayeti uydurdu" diyor.
Alah-u Teala:
(Gad caeküm minallahi nuruv ve kitabümmübin)
"Size bir nur, bir de kitap geldi" (Maide Suresi:15'den)
Kitab Kur'an, nur da Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)dir.
"Muhammed nur değildir" diyor, haşa ve kella, ya Rabbe'l-alemin!
Sahabe Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in tükürüğüyle, teriyle, kanıyla teberrük ettiler. Bedeni atıklarına değer verdiler, bunlar karizma katmak için yapmışlar, "Sahabe karizma katmak için yapmış" diyor, niye biliyor musun?
(Sayfa 119)
Diyor ki: "O zaman Mekke müşriklerine karşı onu çok sevdiklerini, ona çok değer verdiklerini göstermek için gavurlara karşı karizma olsun diye hemen böyle tükürüğünü alıyorlardı." Sahabe yapıyormuş bunu sahabe, karizma için, Allah-u Ekber!
Aman bu iki vasiyetimi doğru tutun, ben ölürüm, kalırım, bu diyalogçular, bu Ehl-i Beyt mezhebi diye Şi'ilik yapanlar, bir de üçüncü vasiyetim olarak selefi geçinen Vehhabiler, "Allah gökte", "Arş'ın üzerinde oturdu" diyenler, "Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in vefatından sonra ondan bir şey istenmez" diyenler, tevessülü, istiğaseyi inkar edenler.
"Eyüp Sultan'ın yüzü suyu hürmetine istenmez" diyenler, aman bunlara karşı yaptığımız reddiyeleri dinleyin, dinletin, insanlara yayın, onları uyarın ki zehirlenmesinler. Ben vazifemi yaptım, iş size kaldı. Şahit ol ya Rabb!
Rabbim sünnet üzere yaşamayı nasip etsin, hepinizin attığınız her adıma karşı hac umre sevabları nasip etsin, mevlid ayınız mübarek olsun, mevlid geceniz mübarek olsun, Allah'a emanet olun.
el-Fatiha!
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in bu tasavvuru münafık tasavvuru öyle mi?! Kendi saçına taşımadığı manayı yüklüyor, öyle mi?!
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)onu gömdürseydi, Ebu Talha'ya: "Bu saçımı alın gömün" derdi. Ama ne buyurdu: "İnsanların hepsine dağıt."
Niye bu kadar sakal-ı şerif, saç-ı şerifi var? Çünkü hac dönüşü yüz bin sahabe vardı, saçını onlara dağıttırdığından dolayı bu kadar çok sakal-ı şerif var. "Bunu insanlar arasında paylaştır" buyurdu.
Bir de saçı gür, uzun, hepsini dağıttırdı, Hımyeri diye bir zat var, Dubayi'de evkaf müdürü idi evvelce.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in uzun bir saçını onun yanında gördüm ben.
O zat: "Saç-ı şerif devamlı büyüyor, kapalı yere koyuyorum, ama hayatı devam ettiği için, devamlı büyüyor" dedi.
Bir tane de bana söz verdi bakalım. "Birini Mekke'deki Seyyid İbrahim'e vereceğim" dedi. "Bu saç her sene büyüyor, bir miktar artıyor, onu veriyorum" dedi.
(Sayfa 116)
Allah Allah! Bende de bir sakal-ı şerif var ateşten camı eritmişler ateş gibi, üstüne dökmüşler yanmamış, bu onun mucizesi! Ya bizim bu kıllar olsa ne olurdu?!
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in vücudundan çıkan hiçbir şey yanmazdı, bunlar hep mucizeleri.
İşte ne diyor İslamoğlu: "Yüceltmeci mantık" diyor bize, "Münafık tasavvuru" diyor, "Eşyaya taşımadığı anlamı yüklemek" diyor, yazıklar olsun!
Şimdi Arifan Dergisi'nin bu sayısında Mustafa İslamoğlu hakkındaki yazımızın başlığı, "İslamoğlu Beşerirn En Üstününün Bazı Üstünlüklerini İnkar Ederken Biz O Sevgiliye Vefa Borcumuzu Nasıl Ödeyebiliriz?!"
İnşaallah bu dergiyi dağıtın, yayın, her tarafa ulaştırınbakın bu adam ne diyor, kitabından sayfalarını yazdım, sayfasını da verdim, biz de cevab veriyoruz.
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i seviyorsanız O'nun şerefini yüceltebildiğiniz kadar yüceltin, çünkü "Kaside-i Bürde" sahibi diyor ki:
(Sayfa 117)
"Fensüb ila zatihi ma şi'te min şeraf
vensübila gadrihi ma şi'te min izam"
"Ne kadar şeref ve büyüklük var ise hepsini Muhammed Mustafa'ya nisbet et,
Lakin Hristiyanların dediği gibi 'Allah'tır' deme, 'Allah'ın oğludur' deme, 'Allah'ın kuludur, Rasulüdür ve mahlukudur' de."
Ondan sonra ne kadar üstünlük varsa hepsi Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e indir.
İşte bu sayıda bunu uzunca 4-5 sayfa yazdım, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in hırkasıyla teberruk etmek münafık işi değildir, tamam mı?!
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizim gibi bir beşer değildir, biz de Peygamber gibi değiliz, ondan sonra neler neler neler, bak, önümüzdeki ay ondan sonraki başlıklar; "Ümmet-i Muhammed Peygambere Saygı Gösterirken Vahye Sırt Dönmüş Değildir."
İslamoğlu ne diyor biliyor musun?! "Bu ümmet Peygambere hürmet edeyim derken Kur'an'a sırt çevirdi" dyor. Buna da cevap verdim.
(Sayfa 118)
Dikkat edin ondan sonra Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Allah'ın bildirmesi ile gaybı bilmiştir, yoksa kendine karizma kazandırmak için kimse hadis uydurmamıştır. Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in nur olduğunu Kur'an söylüyor, bu da ne diyor biliyor musun?!
"Ka'bu'l-ahbar, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e nur derken eski Yahudiliğine dayanarak bu rivayeti uydurdu" diyor.
Alah-u Teala:
(Gad caeküm minallahi nuruv ve kitabümmübin)
"Size bir nur, bir de kitap geldi" (Maide Suresi:15'den)
Kitab Kur'an, nur da Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)dir.
"Muhammed nur değildir" diyor, haşa ve kella, ya Rabbe'l-alemin!
Sahabe Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in tükürüğüyle, teriyle, kanıyla teberrük ettiler. Bedeni atıklarına değer verdiler, bunlar karizma katmak için yapmışlar, "Sahabe karizma katmak için yapmış" diyor, niye biliyor musun?
(Sayfa 119)
Diyor ki: "O zaman Mekke müşriklerine karşı onu çok sevdiklerini, ona çok değer verdiklerini göstermek için gavurlara karşı karizma olsun diye hemen böyle tükürüğünü alıyorlardı." Sahabe yapıyormuş bunu sahabe, karizma için, Allah-u Ekber!
Aman bu iki vasiyetimi doğru tutun, ben ölürüm, kalırım, bu diyalogçular, bu Ehl-i Beyt mezhebi diye Şi'ilik yapanlar, bir de üçüncü vasiyetim olarak selefi geçinen Vehhabiler, "Allah gökte", "Arş'ın üzerinde oturdu" diyenler, "Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in vefatından sonra ondan bir şey istenmez" diyenler, tevessülü, istiğaseyi inkar edenler.
"Eyüp Sultan'ın yüzü suyu hürmetine istenmez" diyenler, aman bunlara karşı yaptığımız reddiyeleri dinleyin, dinletin, insanlara yayın, onları uyarın ki zehirlenmesinler. Ben vazifemi yaptım, iş size kaldı. Şahit ol ya Rabb!
Rabbim sünnet üzere yaşamayı nasip etsin, hepinizin attığınız her adıma karşı hac umre sevabları nasip etsin, mevlid ayınız mübarek olsun, mevlid geceniz mübarek olsun, Allah'a emanet olun.
el-Fatiha!
CÜBBELİ AHMET HOCAEFENDİ_ 3 VASİYETİM
(3 TEHLİKE ŞİA-DİYALOĞ- VEHHABİLİK)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.