A´dan Z´ye… ا´den ي´ye… Beşikten mezara kadar öğrenilmesi gereken, kadın-erkek tüm Müslümanlara farz olan ve sonu Cennete varan bir yoldur İlim✦Amel✦İhlas
Misyonerlerin Hedefleri
Şu an dünyada onca baskıya, sindirmeye ve zulme rağmen
dinamizmini, canlılığını ve hayatiyetini sürdüren ve insanlığa umut ve ufuk
verebilecek olan tek din İslam dinidir. Batılılar bu gerçeği gördüler ve o
yüzden, komünizmden sonra, İslamı hedef seçtiler.
Bunun için şu iki şeyi yapmayı planlıyorlar: Birincisi,
ne yapıp edip İslamı terörle, özdeşleştirerek mahkum etmek. Müslümanları
terörist, zararlı kimseler olarak göstermek. İkincisi de, İslamın içini
boşaltarak sadece ferdi bir inanç meselesi haline getirerek dünyaya, hayata
ilişkin entelektüel, siyasi, ekonomik, kültürel taleplerini iptal etmeye
çalışmak.
Bunu sağlamak için de, İngiliz Sömürge Bakanlığı Hıristiyan
misyonerlerine üç asır önce şu gizli talimatı verdi:
1- İslâm alimleri, toplum
nezdinde küçük düşürülerek saf dışı edilmelidir.
2- Peygamberin dinden maksadı
sadece İslâm dini değildir. Hıristiyanların ve Yahudilerin dinleri de
Müslümanlıktır. Çünkü kaynakları birdir. Bu konu ısrarla vurgulanmalıdır.
3- Müslümanlar ibadetlerden
alıkonulmalıdır. “Allah’ın ibadete ihtiyacı olmadığı” gibi gerçekler her an
onlara telkin edilmelidir. Böylece ibadetten soğumaları sağlanmalıdır.
4-Müslümanların kılık
kıyafetiyle, yaşayışıyla, yazı, karikatür ve fıkralarla alay edilmeli.
5- Müslümanların ellerinde gerçek
Kur’an’ın olmadığı... Hadislerin uydurma olduğu söylenmeli... Ve onlar Kur’an
ve Sünnet hakkında şüpheye düşürülmelidir.
Özetlemek gerekirse, Hıristiyan aleminin hedefi, dinin
temeli olan iman esaslarını bildiren kelâm ve fıkhı ilmini yok edip, İslamiyeti
emir ve yasakları olmayan bir hümanizma, bir felsefi ahlâk sistemi haline
getirmek... (s.43 pdf)
Bernard Shaw: “Hiç şüphesiz gelecekte Avrupa’nın dini
İslâm olacaktır.” (S.73 pdf)
İngilizlerin “İslamı Nasıl Yıkabiliriz?”
plânı
İngiliz Casusu Hempher hatıralarında, kendisine
verilen,”iki” devlet sırrından bahseder. Bu sırlardan biri, İslamı yıkma
çalışmalarının esaslarını teşkil eden ve az sayıdaki casuslara gizli olarak
verilen “İslamı Nasıl Yıkabiliriz?” kitabıdır. Bu kitapta geçen yıkım
planlarının birçok maddesi “Dinlerarası diyalog ve hoşgörü” prensipleri
ile bire bir örtüşüyor. Hempher, bu planları bakınız nasıl anlatıyor:
“1- Müslümanların arasında, ırkçılık,
milliyetçilik taassubunu körükliyecek ve onların dikkatlerini, İslâmiyetten
önceki kahramanlıklarına çekeceksiniz. Mısır’da Firavunluğu, Îrân’da
Mecûsîliği, Irâk’ta Bâbilliği, Anadolu’da eski medeniyetleri ihyâ edeceksiniz
2- Şu dört şeyi, gizli ve
âşikâr yaymak lâzımdır: İçki, kumar, zinâ ve domuz eti. Bu işi yapmak için,
İslâm memleketlerinde yaşayan Hıristiyan, Yahûdî, Mecûsî ve diğer gayri
Müslimlerden azamî derecede istifâde edilecek.
3- Çıkardığımız meşkalelerle,
Müslümanları din kitâbı okumağa, dinlerini öğrenmeğe vakit bulamıyacak hale
getireceğiz.
4- Cihâdın geçici bir farz
olduğunu, vaktinin son bulduğunu telkîn edeceğiz. İslâm dînine ve İslam
ahlâkına bağlı olan kimseleri kötületeceğiz. Din terbiyesinin kaynağı olan âile
yuvalarını yok edeceğiz. Bunun için, müstehcen resimleri neşrederek, gençleri fuhşa,
livâtaya, cinsî sapıklığa sürükliyeceğiz. İslâm ahlâkını bozunca, İslâmiyeti
yok etmek kolay olur.
5- Müslümanlara; Peygamberin,
İslâmdan kastının herhangi bir din olduğunu ve bu dînin Yahûdîlik ve
Hıristiyanlık da olabileceğini, sadece İslâm dîninin olmadığı inancını
aşılıyacaksınız.
6- Müslümanları, ibâdetlerinden
uzaklaştırmaya çalışacak ve “Allah insanların ibâdetlerine muhtâc değildir”
diyerek, onları ibâdetlerin faydaları hakkında tereddüde düşüreceksiniz.
7- Müslümanların inançlarına
bid’atler sokup, İslâmı, gericilik ve terör dîni olmakla ithâm edeceksiniz.
İslâm memleketlerinin geri kaldığını, sarsıntılara uğradığını söyleyecek ve
böylece onların İslâma olan bağlılıklarını zayıflatmış olacaksınız.
8- Çocukları babalarından
uzaklaştırıp, büyüklerinin dînî terbiyelerinden mahrûm kalmalarını
sağlayacaksınız. Onları, biz yetişdireceğiz. Çocuklar babalarının
terbiyelerinden koptukları an, dinden ve âlimlerden kopmaya mahkûm
olacaklardır.
9- Örtünmek gerçek İslâmî bir
emir değildi, diyerek kadınların soyunmasını sağlayıp sonra da, gençleri ona
karşı tahrîk edip, her ikisinin arasında beraberlik hâsıl olması için
çalışacaksınız! Müslümanlığı yok etmek için, bu iş, çok tesîrlidir.
10- Her vesîle ile camiye
gidenler arasına kin ve düşmanlık sokarak, cemaat ile namaz kılmağı ortadan
kaldıracaksınız.
11- Türbe yapmanın bid’at olduğu
gerekçesiyle, hepsinin yıkılması lâzımdır diyeceksiniz. Ayrıca İslam
büyüklerinin kabirleri hakkında, şübheye düşürerek, onları ziyaret etmekten men
edeceksiniz.
12- Seyyidlerin, Peygamberlerin
soyundan geldikleri husûsunda insanlar tereddüde düşürülecek. Seyyidlerin diğer
insanlarla karışmaları, kaybolmaları temin edilecek.
13- Bütün Müslümanlara
hürriyyetin önemini bahâne ederek, “Herkes dilediğini yapabilir. Emr-i
bil-ma’rûf ve nehy-i anil münker ve İslâm ahkâmının öğretimi farz değildir”
diyeceksiniz!. Böylece İslamiyetin emir ve yasaklarını ortadan kaldıracaksınız.
14- İslâmın yalnız arabların
dîni olduğu fikri yayılacak. Mahalli inançlar desteklenerek, İslâmın yayılması
ve Müslüman olmayanlara öğretilmesi faaliyyetleri önlenecek.
15- Hayır müesseselerinin
sınırları daraltılacak. Öyle olacak ki, kişi câmi, medrese ve bunlara benzer
hayır kurumları yapamaz hâle getirilecektir.
16- Fıkıh kitapları saf dışı
edilerek, dinin doğrudan Kur’andan öğrenilmesi için yönlendirme yapılacak.
Sonra, Müslümanları Kur’ân hakkında şübheye düşürecek ve içinde noksanlık ve
fazlalık bulunan tahrîf edilmiş her dilde Kur’ân tercemeleri hazırlayıp, diyeceksiniz
ki: “Kur’ân bozulmuş. Birbirini tutmuyor.” Aynı şekilde, hadisler hakkında da
şüphe uyandırılacak. Ayrıca, Arab memleketleri dışında, ezân, namaz gibi
ibadetlerin arapça yapılmasını önleyeceksiniz.
17- Misyonerliğin sahasını
genişletip, her sınıf ve mesleğe bilhassa doktor, mühendis, muhasebeci v.s.
gibi mesleklere sokmalıyız. İslâm memleketlerinde Kilise, okul, hastahâne,
kütüphâne ve hayır cemiyyetleri ismi altında propaganda, neşriyât merkezleri
açmalı ve bunları, İslâm memleketlerinin dört bir bucağına yaymalıyız.
Milyonlarca Hıristiyan kitâblarını ücretsiz dağıtmalıyız. İslâm târîhinin
yanında, Hıristiyan târîhini, devletler hukûkunu da neşir etmeliyiz. Kilise ve
manastırlara râhib ve râhibe ismi altında câsûslarımızı yerleşdirmeliyiz.
Bunları vâsıta olarak kullanıp, Hıristiyan hareketlere rehberlik yapmalarını
temîn etmeliyiz. Müslümanların her hareket ve fikirlerini öğrenip bize
aktarmalarını temîn etmeliyiz. İslâm târîhini bozup, tahrîf edecek ve
Müslümanların ahvâl ve dinlerini iyice öğrendikden sonra, onların bütün
kitâblarını imhâ edecek, islâm ilimlerini yok edecek, profesör, ilim adamı,
araşdırmacı gibi isimler altında, bir Hıristiyan ordusu kurmalıyız.”
Dikkatinizi çekerim bu planlar, yaklaşık 250 sene önce
yapılmıştır. Uygulamalar da ısrarlı bir şekilde takip edilmiş ve edilmektedir.
Bugünkü İslam âleminin perişan haline bakıp yapılan çalışmalarda ne derece
başarı elde ettiler, siz karar verin! (S.97 pdf)
Dinlerarası DİYALOG TUZAĞI ve Dinde Reform. Mehmet Oruç
VAHDET (HEP BİRLİKTE ALLAH’IN İPİNE SARILMAK)
Âl-i İmrân,
103; Kavram, 155
Vahdet;
Anlam ve Mâhiyeti
Vahdet;
Şimdi Değilse Ne Zaman?
Kur’ân-ı
Kerim’de Vahdet Kavramı
Hadis-i
Şeriflerde Vahdet Kavramı
Vahdetin
Tezâhürü; Cemaat
Cemaat ve
Tebliğ Çalışmalarında Usûl
İhtilâflara
Yaklaşım
Kur’an’ın
Işığında İhtilâfları Çözüm Tarzı
Tefrika;
İhtilâfın Şiddetle Haram Olan Şekli
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللهِ عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَآءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ اِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلَى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذَلِكَ
يُبَيِّنُ اللهُ لَكُمْ اَيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
وَلاَ تَكُونُوا كَالَّذِينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَآءَ هُمُ الْبَيِّنَاتُ وَاُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
“Hep
birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a, Kur’an’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın.
Allah'ın size olan nimetlerini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler
idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmiş ve O'nun nimeti sâyesinde kardeşler
olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O
kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.”
(3/Âl-i İmrân, 103)
“Kendilerine
apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ihtilâf ederek ayrılığa düşenler
gibi olmayın. İşte bunlar için pek büyük bir azap vardır.” (3/Âl-i İmrân, 105)
Vahdet;
Anlam ve Mâhiyeti 9;
Vahdet;
Birlik, teklik, bir ve tek olma, parçalar arasındaki âhenkten doğan bütünlük
demektir. Allah'ın birliğine de vahdet denildiği gibi, aynı zamanda Allah'la
bir olmaya da vahdet denilmiştir.
“Vahdet”,
“tevhid” kelimesi ile aynı köktendir; ikisi arasında kopmaz bir bağ vardır.
Tevhid, birlemek; vahdet de birleşmek demektir. Allah’ı birlemeyen kimsenin,
tevhide iman edenlerle birleşemeyeceği gibi; vahdet anlayışından ve ahlâkından
mahrum insanın da gerçek muvahhid olması beklenemez.
Vahdet
Zarûrîdir. Çünkü;
Kur’an
vahdeti emretmektedir. “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a, Kur’an’a) sımsıkı yapışın;
parçalanmayın...” (3/Âl-i
İmrân, 103).“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ihtilâf
ederek ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için pek büyük bir azap
vardır.” (3/Âl-i İmrân, 105). “Dinlerini parça parça edip gruplara
ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak
Allah'a kalmıştır, sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir.” (6/En’âm,
159). “Allah'a ve Rasûlüne itaat edin; birbirinizle çekişmeyin. Sonra
korkuya kapılırsınız da rîhınız (rüzgârınız, gücünüz, devletiniz) gider. Bir de
sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (8/Enfâl, 46). “...Müşriklerden
olmayın; ki onlardan dinlerini parçalayanlar ve kendileri de bölük bölük
olanlar vardır. (Bunlardan) her fırka/grup, kendi yanındakiyle
böbürlenmektedir.” (30/Rûm, 31-32). “Mü’minler ancak kardeştirler.” (49/Hucurât,
10)
Sünnet
vahdeti emretmektedir. “Allah’ın eli cemaatle beraberdir.” (Tirmizî, Fiten 7, hadis no: 2166, Humus 1966; Nesâî,
Tahrîm 6). “Cemaat rahmet, tefrika (ayrılık çıkarma) azaptır.” (Ahmed
bin Hanbel, 4/145, 278). “Bereket, cemaatle beraberdir.” (İbn Mâce,
Et’ıme 17). “Cemaatten bir karış ayrılıp sonra ölen kimse câhiliyye ölümü
ile (küfür üzere) ölmüş olur.” (Buhârî, Fiten 2). “Cemaatle kılınan
namaz, bir insanın tek başına kıldığı namazdan yirmi yedi derece daha
faziletlidir.” (Buhârî, Ezân 30, Salât 87; Müslim, Mesâcid 245)
Akıl
vahdeti emretmektedir. Tek başımıza kaldıramadığımız ağır bir yükü, elbirliğiyle birleşerek kaldırabiliriz.
Dâvânın hâkim olması, küfre ve zulme kıyâm edilmesi gibi birkaç kişinin
kaldıramayacağı cihad yükünü de ancak birleşerek yerine getirebiliriz. Tek tek
kolay kırılabilen ok gibi çubukları, büyük bir demet yaptığımızda
kıramayacakları gibi, sürüden ayrılıp tek kalanı kurdun yediği gibi,
bireysellik de cinden ve insandan şeytanların tuzaklarına kolay düşürür,
vahdetten uzak insan, onların kolay avı olur.
Tarih
vahdeti emretmektedir. Başta Benî İsrâil olmak üzere, nice eski kavimler tefrika yüzünden acı
mağlûbiyetler tatmışlar, niceleri tarihten silinmişlerdir. Beylikler
dönemindeki durum ile Osmanlılar arasındaki fark ve yine ırkçılık,
milliyetçilik gibi ümmetin vahdetini bozan fikirlerle tek ümmet ve büyük tek
devletten küçük küçük 87 ülkeye ayrılmış, ciddî ağırlıkları olmayan günümüz
müslüman dünyasının durumu, ibret almak için yeterlidir.
Günümüzün/çağımızın
konumu vahdeti emretmektedir. Avrupa ülkeleri, aralarındaki sınırları kaldırıp Avrupa
Birliği adı altında hemen bütün güçlerini birleştirmektedir. Birleşmiş
Milletler, Nato vb. ittifakların konumu ve ağırlığı göstermektedir ki bugün
işbirliği ve ittifak yapan, birleşen uluslar yarınlara hâkim olabilecektir.
Ekonomi
vahdeti emretmektedir. Müslümanların kalkınması, sömürü ve kapitalizmin zulüm çarklarından
kurtuluşu, kendi ekonomik güçlerini birleştirip ortaklaşarak ticârî kuruluşlar,
holdingler kurmalarını gerektirmektedir. Devir, bakkal devri olmaktan çıkıp
süper ve hiper marketler devri olmuştur. Bu da kapitalist vampirlerin mü’min kanı
emerek azgınlaşmaması açısından müslümanların vahdetini gerektirmektedir.
Amellerin Yedi Kat Sema ve Arş’ın Altına Kadar Yükselişi
Aşağıda
nakledeceğimiz hadis-i şerif, ehemmiyetine binaen, birçok eserde
kaydedilmiştir. Âcizane ben de lüzumlu bulduğum için, Ruhu’l-Beyân’da geçen metnini burada okuyucularla paylaşmanın
faydalı olacağını düşündüm.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), bir gün Hz. Muâz'a (ve onun zımnında kıyamet sabahına kadar gelecek bütün
ümmetine) tavsiyede bulunurken şöyle buyururlar:
“Ey Muâz! Sana bir hadis (söz) söyleyeceğim;
eğer sen onu tutarsan, sana fayda verir. (Yok) eğer, kaybedersen (tutmazsan) o
zaman da Allah Teâlâ nezdinde senin huccetin kesilir (delilin kalmaz).
“Ey Muâz! Mübarek olan Allah Teâlâ, yedi kat semâvat
ve yeri yaratmadan önce yedi melek yarattı. Yedi kat semâ'nın her birine bu
meleklerden birini bevvâb
(kapıcı) yaptı. Kulun amellerini
muhafeza etmekle vazifeli melekler, sabah vaktinden akşam vaktine kadar, göğe
yükselirler. O amellerin güneş aydınlığı gibi bir nuru vardır. Melekler, o
ameller ile dünya semasına çıkasıya kadar o ameli temiz ve çok görürler.
Birinci kat sema ile müvekkel (vazifeli olan) melek, hafeza meleklerine şöyle seslenir:
- “Gıfuu va’dribuu
bi-haaze’l-ameli veche sâhibihî:
Durun! Bu ameli alın, sahibinin yüzüne
çarpın!
Ben gıybet edenleri bilen ve
tanıyan biriyim. Rabbim bana, gıybet edenlerin amellerini buradan öteye geçirmememi emretti. Bu
amellerin sahibi gıybet yapan biridir. Onun amelleri buradan öteye geçmez; ne
kadar temiz veya çok olursa olsun.”
Fârisî bir beyit
meali: ‘Dil o ki, şükür ve teşekkür ede. Hakşinâs kişi kimsenin gıybetinde bulunmaz.’
Aleyhissalâtü
ve’s-selâm Efendimiz (devam ederek) buyurdular:
“Sonra hafeza melekleri, kulun amellerinden sâlih amel
ile -o ameli temiz ve çok görür oldukları halde- ikinci kat semâ'ya gelirler.
İkinci kat semâ ile vazifeli melek onlara:
- “Durun! Bu ameli (alın) sahibinin
yüzüne çarpın! Ben fahr edenlerle (yaptığı amel ile başkalarına karşı
iftihar edip böbürlenen/övünenlerle) vazifeli
melekim. Bu amellerin sahibi bu güzel ameller ile (basit ve çirkin olan) dünya menfaatini elde etmek istiyordu.
Rabbim, onun amellerinin benden başkasına geçmemesini (buradan öteye
yükselmemesini) emretti. Bu kişi
amelleriyle, meclislerinde insanlar üzerine iftihar edip/böbürlenip övünüyordu.”
Kişiyi Cehennem’den kurtaracak olan güzel ahlâkıdır.
Aleyhissalâtü ve’s-selâm
Efendimiz (konuşmasına devamla) buyurdular:
“(İkinci kat
semâ'yı geçen) kulun amellerini melekler
yükseltirler. Sadaka, oruç ve namaz gibi amellerinden nurlar çok güzel bir
şekilde etrafa yayılır. Hafeza melekleri bile onun ameline hayret ederler. O ameller ile üçüncü kat semaya kadar
gelirler. Üçüncü kat semâ ile vazifeli olan melek onlara:
- “Durun! Bu amelleri (alın) sahibinin yüzüne çarpın! Ben kibir
(büyüklük taslayan kişiler ile vazifeli bir) melek'im. Bana Rabbim, onun
amellerinin beni geçmemesini (buradan öteye yükselmemesini) emretti. (Bu güzel
görüp kendisine hayran kaldığınız amelleri) işleyen kişi, meclislerinde
insanlar üzerine kibirlenen bir kişiliğe sahipti. Onun amelleri buradan öteye
geçemez” der.
Mustafa İslamoğlu Kainatın Efendisinin Şerefini Düşürmeye Uğraşıyor!
Benim ve mensubu bulunmakla iftihâr ettiğim cemaatin,
kimsenin şahsına hakaret ve iftirâ ile veya herhangi bir kimseye yapılan bir
iftirâyı nakletmekle işimiz olmaz. Zaten bu tür davranışlar İslâmiyetin yasak
ettiği hareketlerdir. Bizim tek derdimiz Ehl-i Sünnet akîdesini muhâfaza etmek
ve bunu bozmaya çalışanlara karşı ilmî reddiyelerde bulunmaktır.
Üzüntüler içinde uğurladığımız Rebî’u’l-evvel ayında
bizlere Rahmeten li’l-âlemîn olan Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in
sonsuz himmetlerini ulaştıran Allâh-u Te’âlâ’ya nihâyetsiz hamd-ü senâlardan,
kendisi hakkında: “Ben bir kişiye anasından babasından, çoluk çocuğundan ve
bütün insanlardan hattâ canından daha sevgili gelmediğim sürece o kişi (kâmil
mânâda) îman etmiş olamaz” buyuran Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e ve
âl-i ashâbına sınırsız salât-ü selâmlardan sonra!
Geçen yazımızda sizlere söz verdiğimiz başlıkları tâkib
etmek suretiyle, bu yazımızda Mustafa İslamoğlu’nun, “Üç Muhammed” kitabında
Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in şânını tenkıs ve Kâinatın
Efendisinin şânına tâzim edenleri tahkîr içeren bâtıl fikirlerini reddederek
Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in dünyada himmetlerini, âhirette
şefaatlerini taleb etmeye devam edeceğiz.
Ancak şunu tekrar tekrar belirtmekte yarar görüyorum ki;
benim ve mensubu bulunmakla iftihâr ettiğim cemaatin, kimsenin şahsına hakaret
ve iftirâ ile veya herhangi bir kimseye yapılan bir iftirâyı nakletmekle işimiz
olmaz. Zaten bu tür davranışlar İslâmiyetin yasak ettiği hareketlerdir. Bizim
tek derdimiz Ehl-i Sünnet akîdesini muhâfaza etmek ve bunu bozmaya çalışanlara
karşı ilmî reddiyelerde bulunmaktır.
Nitekim aylardır Ârifân Dergisi’ndeki yazılarımızı tâkib
edenler ve toplantılarımıza iştirâk ederek ya da internetten bizi izleyerek
sohbetlerimizi dinleyenler, bunun böyle olduğunu bilmektedirler. Bu konuda
şüphesi olanlar da yayınlarımızı tâkib etme imkânına her dâim sahiptirler.
Dolayısıyla geçen ay bâzı haber ajanslarında kasıtlı bir iftirâ olarak yazılıp
çizilen: “Cübbeli Ahmet Hoca’yla
Mustafa İslamoğlu belden aşağı kapıştılar, Cübbeli Ahmet Hoca’nın konuşmasından
sonra İslamoğlu’nun hapis yatmasına neden olan mahkeme kararı dağıtıldı”
şeklindeki haberler tamamen asılsızdır, bunun hiçbir isbâtı ve şâhidi olamaz.
Benim hiçbir konuşmamın peşinden İslamoğlu hakkında belge
dağıtılmamıştır. Hele benim gibi iftirâya mâruz kalarak haksız yere iki sene
yedi ay üç gün hüküm giymiş birinin, başka biri hakkında verilen karâra
dayanarak yorum yapmam veya bu konuda yorum yapanlara katılmam ya da menşei
belli olmayan böyle bir yazının dağıtılmasına seyirci kalmam asla düşünülecek
bir şey değildir. Bu tür sokak hareketlerinden hiçbir şekilde haberdar
edilmediğim halde, bâzı haber ajanslarının sitelerinde ve yeni çıkardıkları
gazetelerinde hemen ilk hafta reyting kaygısıyla düzdükleri bu iftirâları
okumam beni son derece üzmüştür.
Siz okurlarıma vasiyetim odur ki, fasıklar yoluyla gelen
hiçbir habere îtibar etmeyesiniz, Müslümanlar arasında müstehcen haberlerin
yayılmasını gönülden bile geçirmeyesiniz. Çünkü Allâh-u Te’âlâ: “Îman edenler
içerisinde fuhşî konuların yayılmasını sevenler için dünyada da âhirette de çok
acı verici büyük bir azab vardır” (Nûr Sûresi, 19) kavl-i şerîfiyle, aslı olan
konuların yayılmasını arzulayanları bile büyük bir azabla tehdit etmişken, ya
aslı astarı olmayan bu gibi iftirâları yayanları nasıl cezalandıracaktır?!
Bu vesîleyle sizleri tekrar bu yalanlara inanmamanız
husûsunda uyardıktan sonra reddiyelerime devam edebilirim. Sizlerden ricam,
canınızdan çok sevmeniz gereken, gece gündüz sizlerin affı için göz yaşı döken
ve doğarken de yaşarken de, mahşerde de sizleri kurtarma derdine düşen Muhammed
Mustafa (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gibi Yüce bir Peygamberin şânını takdire
çalışan Kâdı Iyâz, Suyûtî ve Nebhânî gibi büyüklere cephe açan, üstelik İmam-ı
Buhârî ve Ahmed ibni Hanbel gibi muhaddis ve müctehidlere: “Peygamberin karizmasını artırmak için hadis uydurdular” diye
iftirâ atma cesâretini gösteren bu İslamoğlu’nun fikirlerinden, hiç değilse
tuttuğunuz takımın aleyhine konuşanlardan yâhut hayranı olduğunuz bir sanatçı
hakkında ileri geri sözler sarfedenlerden rahatsız olduğunuz kadar rahatsız
olmanız ve bu reddiyelerimizi insafla okuyup herkese ulaştırmanızdır.
Hafızayı Güçlendirme (Hıfz) Namazı Ve Duası
Cübbeli Ahmet Hoca - Hıfız Namazı.( unutkanlığa )
Cuma
gecesinin son üçte birinde kalkar, buna güç yetiremezse gecenin evvelinde
veya ortasında kalkar, abdest alıp dört rek'at namaz kılar. Zamm-ı sûre
olarak birinci rek'atta Yâsîn, ikincide Duhân, üçüncüde Secde, dördüncüde
Mülk sûrelerini okur. Teşehhüdü bitirince de şu duayı yapar:
|
"Hamd,
Âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur."
|
"Hamd
olsun o Allah'a ki, gökleri ve yeri yarattı, karanlıkları ve aydınlığı var
etti."
|
|
"O
Allah'a hamd olsun ki, kulu Hz. Muhammed (sav)'e Kitab'ı indirdi."
|
|
Allah'ı
tesbih ederim, hamd Ona mahsustur. Allah'tan başka ilâh yoktur, Allah
büyüktür. Havi ve kuvvet yüce ve azim olan Allah'ın (elinde)dir.
|
|
Allah, bütün
kusurlardan münezzehtir. Ona (kendine mahsus hamdiyle) hamd ederim
|
Azim olan
Allah, bütün eksikliklerden münezzehtir.
|
|
Allahım,
Efendimiz Hz. Muhammed'e ve Onun âline Allah'ın kemâlâtı adedince ve kemaline
yaraşır şekilde salât-ü selâm et ve bereket ver.
|
|
Allahım, Hz.
Muhammed'e ve Hz. Muhammed'in ailesine, Hz. İbrahim'e ve Hz. İbrahim'in
ailesine salât ettiğin gibi salât et. Hz. İbrahim'e ve Hz. İbrahim'in
ailesine bereket ihsan ettiğin gibi, Hz. Muhammed'e ve Hz. Muhammed'in
ailesine de bereket ihsan et. Şüphesiz Sen, her bakımdan hamde lâyık ve sânı
yüce olansın.
|
|
Allahım,
Efendimiz Hz. Muhammed'e ve Onun sair nebî ve mürselîn kardeşleri üzerine,
Allah-ü Tealâ'nın mülkü bakî kaldığı müddetçe, mahlûkatının adedi, Zâtının
rızası, Arşının ağırlığı ve kelimelerinin mürekkebi adedince salât-ü selâm et
ve bereket ver.
|
|
"Rabbimiz,
bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalblerimizde inananlara
karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, Sen çok şefkatli ve çok merhametlisin."
|
|
Allahım, beni
yaşattığın müddetçe ebedî olarak ma'siyetleri terk etme hususunda bana
merhamet et, beni ilgilendirmeyen şeylerin altına girmekten beni esirge, Seni
benden razı edecek şeylere karşı güzel bakmayı bana ihsan et.
|
|
Semâvât ve
arzı yoktan yaratan, celâl, ikram ve daimî izzet sahibi Allahım.
|
|
Yâ Allah, yâ
Rahman, Senden, celâlin ve yüzünün nuru hürmetine, bana öğrettiğin gibi
kalbimi kitabının hıfzı ile sürekli irtibatlandırmanı ve benden Seni razı
edecek şekilde onu okumakla beni rızıklandırmanı isterim.
|
|
Gökleri ve
yeri yoktan yaratan, celâl, ikram ve daimî izzet sahibi Allahım.
|
|
Yâ Allah, yâ
Rahman, Senden, celâlin ve yüzünün nuru hürmetine, kitabınla gözümü
nurlandırmanı, lisanımı çözmeni, kalbimi ferahlandırmanı, sinemi açmanı ve
bedenime amel ettirmeni isterim. Çünkü hakta bana Senden başka yardım edecek
yoktur. Onu da ancak Sen verirsin. Havi ve kuvvet sadece yüce ve azîm
Allah'ın elindedir.
|
|
(Bunu üç, beş
veya yedi cuma tekrarlar.)
Dua Mecmuası |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)