Müslüman
toplumların içinde bulunduğu sıkıntıların başlıca nedeni, yahudi, hıristiyan ve
diğer şirk ehline özenmeleri, Bu cehennem halkının peşinden gitmeleridir.
Onları
izleyenler, şu hadisin muhâtabıdırlar: “Sizden öncekilerin yoluna karış karış,
kulaç kulaç uyarsınız. Onlar kertenkele deliğine girse, siz de peşlerinden
girersiniz”, “Ey Allah Resûlü!, yahudi ve hıristiyanlar mı?” dedik. O da: “Ya
kim?” diye cevap verdi” (Buhari, Müslim). Diğer bir rivayette de,
“İçlerinden biri sokakta annesiyle fuhuş yapsa siz de yaparsınız” buyurulmuştur
(Sahihtir. Hâkim).
Bu sapıklık,
diğer ümmetlerden gelen bir gelenek halini aldı. Öyle bir hale geldik ki, çoğu
Müslümanı küfür ehli olan insanlardan ayıramaz olduk.
Bu
insanlar:
- Dinden yüz çevirip hevâlarına
uymuş, işleri fesada bulanmıştır. Ne yazık ki, toplumların çoğu bencillik
ve kibir içerisinde dünyaya dalmış, ehli İslâmı küçümser olmuşlar.
Sorulduklarında ‘Elhamdülillah Müslümanım’ demekten öteye din adına hiçbir
şeyini bilmez, bir kısmı da hiçbir şey bilmediği halde her şeyi bildiğini
sanır.
- Bunlar, Resûlullah (S.A.V.)’in
getirdiği İslâmî çizgiyi muhafaza edemeyerek, yaşadıkları gibi inanma
gafletine düşerler. İslâm ile “güncel hayatın gerçekleri” dedikleri şeyler
arasında sentez bir din anlayışı geliştirerek bunu, “çağdaş İslâm”
ismiyle, süslü poşetler içerisinde insanların önüne koyarlar. Ayet ve
hadisleri kendi hevâlarına göre eğip bükerek de, “çağdaş İslâm”larını
akıllarınca daha uygun bir hale getirirler. Bu tip insanlar maalesef
sayılamayacak kadar çok. “Siz o gün çok olursunuz ancak sellerin önüne
kapılan çerçöp gibi” (Sahihtir, Ahmed) diyen hadisi şerifteki
nitelemeye uygun olan bu kimseler; Müslüman olduklarını savunur ve İslâm
adına sürekli ahkâm keserler. Gelin görün ki, Resûlullah (S.A.V.)’in
sünnetini bırakıp başka başka sünnetlere tabi oldukları için, onların
çalışmasıyla Allah Müslümanları zafere ulaştırmaz. Her yer onlarla ve boş
sözleriyle dolsa bile...
Bunların
dışında üçüncü bir grup daha var ki (Allah bizleri onların listesine dahil eder
inşâallah), onlar; Allah celle celaluhu’nun hidâyetine erdirip
ayaklarını sabit kıldığı kimselerdir. Bunlar, Allah azze ve celle’nin,
Kitab’ına Ve Resûlü (S.A.V.)’in Sünnetine tam olarak uyanlardır. İşte onlar
gerçek “hak ehli”, Allah azze ve celle katında kurtuluşa eren
topluluktur. Onlar bu dinin dosdoğru çizgisinden asla dönmez ve bu çizgi üzere
ölürler. Allah Resulü (S.A.V.) bunlar için şöyle buyurur: “Düşmanın zarar
veremeyeceği, hak üzere sebatkâr bir fırka kıyamete dek var olacaktır” (Müslim).
Kafirlere benzemekten en fazla sakınanlar işte bu Müslümanlardır. Onlar
kafirlerin yaşantılarını asla taklit etmez, bu takdirde şereflerini
kaybedeceklerini bilirler. Ancak, kafirlerin bizim yaşantımızı taklit etmeleri,
onlar için büyük bir şereftir. İzzet, ancak Allah Celle Celalühü, Resulü
(S.A.V.)’in ve tüm müminlerindir.
Bu, kurtuluş
ile müjdelenen fırka dışında kalan ve birinci maddede zikretmiş olduğumuz ehli
hüsran, ehli nedâmet, ehli zillet içindeki ihanet fırkası (ki, Allah bizleri
onlar ile birlikte olmaktan muhafaza buyursun), zifiri karanlık içinde, sonlarının
ne olacağı belirsiz bir şekilde ömür çürütmektedirler. Tevbe edip Allah’a
dönmeden ölürlerse, varacakları yer ise; Cehennem ateşinin ta kendisidir (Allah
korusun!).
İkinci
bölümde zikretmiş olduğumuz, deliller üzerinde oynayıp onları eğip büken,
çağdaş diye tabir edilen neidüğü belirsiz, köksüz ve ruhsuz yaşayışlarına
dayanak arayan fırkaya gelince; işte bu risâle onlar için yazıldı. Yani bu
risâle ile onları, Allah’a dönmeye davet ediyoruz. Sırât-ı müstakim üzere
yaşamaya çağırıyoruz onları. Cehennem ateşine götürücü hevalardan sakındırmak
istiyoruz, uyandırmak istiyoruz. İnanıyoruz ki, onların; kafirleri taklit
etmelerinin esas sebebi bilgisizlikleri, basiretsizlikleri ve iman zafiyeti,
ayrıca, kendilerini dosdoğru yola çağıran örnek şahsiyetlerden de mahrum
olmalarıdır.
Bu,
kafirlere benzemenin en belirgin örneklerinden biri de; onların “Yılbaşı”larını
tanımak ve Yılbaşını hıristiyanların kutladığı günde kutlamaktır. Bu vesile
ile, ‘yılbaşı’ adıyla bilinen bozulmuş hıristiyanlık âdeti üzerinde bir nebze
durmak istiyoruz.
Allahü
Teâla, hıristiyanlar hakkında şöyle buyurur:
×Meryem oğlu Mesih Allah’tır, diyenler kafir
olmuşlardırØ(Mâide,l7),
×Allah üçün üçüncüsüdür, diyenler kafir olmuşlardırØ(Mâide, 73)
Bu insanlar
onların uydurma bayramını kutlarken, Mesih Aleyhisselâm’a ve O’nun doğum
anısına iftira etmektedirler. İsâ Aleyhisselâm onların yaptıklarından uzaktır
ve bunların hepsini inkar eder.
İşte onlar,
bu uydurma yalanlar ve bozuk inançla, Allah celle celalûhu’nün hakkında
hiçbir delil indirmediği ve selim fıtratın nefret ettiği amelleri
işlemektedirler.
Gariptir ki,
Müslüman toplumun çoğu yahudi ve hıristiyanları taklit edip onların küfrî
bayramlarına uyduktan sonra da Müslümanlıktan söz ediyorlar. Peşinden bununla
da yetinmeyip ilericilik ve uygarlığın yahudi ve hıristiyanlara uymaktan
geçtiğini zannederler. Bu, onların dinlerinden uzaklaşmalarının ve kafirlerin
uşağı haline gelmelerinin bir başka adıdır.
Oysa İslâm,
insanoğlunun yegâne şerefi; yüzyıllar ötesinden insanoğlunun bilim ve istikâmet
menbâıdır. Bunu bir bilseler!
Allah cellecelalûhû
nün dini, şeriatı/düzeni dışında kalan, diğer bütün şeriatlara/düzenlere
muhalefet etmek, onların din, gelenek ve bayramlarının tamamına, yeme içme ve
giyim kuşamlarında da onlara aykırı olmak, dinimizin temel kurallarındandır.
Bu konudaki
delillerin tümünü ortaya koymaya gerek yoktur. Aksine, söz konusu delillerden
birkaçı bile yapılan hareketlerin tehlikesini açıklamaya yeterlidir. Hayra
nasihat edenlerin çok az olduğu günümüzde, dinimizin aslından olan nasihatleşme
prensibini de böylelikle ihya etmiş olalım:
1. ×Sonra seni din konusunda bir şeriat
sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin arzularına uymaØ (Câsiye,18).
Şeyhülislâm
Ebu Abbâs Harrâni şöyle der, “Burada’bilmeyenler’ sözüne, Allah’ın Şeriat’ına
aykırı davranan herkes girer. ‘Hevâları’ kavramı içerisine de, müşriklerin
işledikleri amellerin hepsi girer, ki bu davranışları onların dinlerinin
gereğidir”.
2. ×Sana gelen ilimden sonra eğer,
onların arzularına uyacak olursan, İşte o zaman zâlimlerden olursunØ (Bakara, 145).
Ehli Sünnet
müfessirlerinin icmâı vardır ki; “Bu ayeti kerimede onların tüm yaşantılarına
muhâlefet etmenin zorunluluğuna açık bir işaret vardır” demişlerdir.
3. ×Ey iman edenler! “Râinâ” demeyin
“Unzurnâ” deyin. Söylenenleri dinleyin. Kâfirler için acı veren bir azap vardırØ (Bakara, 104).
İbni Kesir Rahmetullahi
Aıeyh, tefsirinde bu ayet hakkında şöyle der: “Allah azze ve celle, bu
ayetle, mü’minlerin, söz ve davranışlarında kafirlere benzemelerini
yasaklamıştır. Çünkü yahudiler «..Râinâ..» kelimesini Nebi (S.A.V.)’e alay
niyetiyle kullanırdılar. Allahu Teâla da mü’minleri bundan men etti”.
İbni Kesir
şunları söyler; “Ayette söz, davranış, bayram, gelenek ve ibadetlerinde ve
diğer tüm işlerinde kafirlere uyanlara acı bir azapla cezalandırılmaları gibi
ağır bir tehdit vardır”.
4. Allah
Resûlü (S.A.V.); “Kim bir kavme benzerse o da onlardandır” (Sahihtir. Ebu
Davud) buyuruyor. Hadis-i şerifte, Müslüman olmayanlara benzeyenleri
şiddetle kınama vardır. Kim takvâ ehli ve salih insanlara benzerse, o
onlardandır, kim de yahudi ve hıristiyanlara benzerse, o da onlardandır.
5. Allah Resûlü (S.A.V.) “Bizden
başkasının sünnetiyle amel eden bizden değildir” (Sahihtir. Sahihul câmi) bir
başka hadiste, “Başkalarına benzeyen bizden değildir. Yahudilere de
hıristiyanlara da benzemeyin. Yahudilerin selâmı parmaklarıyla, hıristiyanların
ki ise, elleriyle işarettir” (Sahihtir. Sahihül câmi) buyurmuştur.
Bunların tümü onlara benzeme hakkında ise, ya
kâfirlere uyan, onların örf ve adetlerini benimseyen, Müslümanları küçümseyip
onlardan uzak duran, kısaca küfrü ve tüm küfrî değerleri hayatının ayrılmaz bir
parçası kılan kimsenin hükmü nedir acaba?!..
Kim Allah Resulü (S.A.V.)’in sünnetini terk eder
ve bunu başka bir sünnet, alışkanlık adet veya gelenekle değiştirirse, İslâm’a
bağlı olduğunu söyleyip Müslümanların isimleriyle anılsa bile, İslâm üzere
değildir.
6- Allahu Teâla kafirlerin geleneklerine uymayan
mü’minleri şöyle över, ×Onlar ki, yalan şahitlik
etmezler, boş bir şeye rastladıklarında vakar ile geçip giderlerØ (Furkan, 72). Ayetteki «..zûr..»
kelimesini müfessirler, “müşriklerin bayramı” şeklinde açıklamışlardır.
7- Resûlullah (S.A.V.) Medine’ye geldiğinde,
onların oynayıp eğlendikleri iki günlerinin olduğunu öğrendiğinde “Bu günler
nedir?” diye sorar. Onlar da, “Cahiliyede bu iki günde eğlenirdik” dediler.
Bunun üzerine Resûlullah, “Allah bundan daha hayırlı olanı, kurban bayramı ve
fıtr (Ramazan) bayramını size verdi” (Sahihtir. Ebu Dâvud) buyurdu.
8- Adamın birisi “Bavâne” adlı bir yerde deve
kesmek üzere adakta bulunmuştu. Resûlullah (S.A.V.) ‘Orada daha önce câhiliye
insanının taptığı putlardan biri bulunuyor muydu?’ diye sordu, ‘Hayır,
bulundurmuyordu’ dediler. Resûlullah bu defa, ‘Peki, kafirlerin bayramlarından
biri orada kutlanıyor muydu?’ diye sordu, yine ‘Hayır’ dediler. O zaman
Resûlullah adama, ‘Nezrini (adağını) yerine getir. Allah’a isyanda da, insanın
sahip olmadığı şeylerde de nezre sadâkat yoktur’ dedi” (Sahihtir. Ebu
Dâvud).
Bu hadiste gösterir ki, kâfirlerin bayram
yerlerinde işlenen bir amel, hayır olsa bile başlı başına Allah’a isyan
sayılmaktadır. Çünkü bu, Allah’a isyan edilen yerleri meşru görmektir. Allah’a
isyanın söz konusu olduğu yerlerde şerî bir maslahat olmaksızın bulunmak da
böyledir.
Ömer Radıyallahu Anh, “Allah
düşmanlarının bayramlarından sakınınız” (Beyhakî) demiştir.
Allahu Teâla, Cehennem ashabı olan kafirlere
benzemeyip onların yaptıklarını yapmamayı büyük bir hikmet gereği olarak bize
emretmiştir ki, onların sevgisi Müslümanların kalplerine girmesin. Onlar
Allah’tan ve de Müslümanlardan uzaktırlar. İş ve yaşantıda onlara benzemek,
onlarla bir olmak kalpler arasında ülfet ve yakınlığı doğurur. Bu da onları
sevip saymayı beraberinde getirir.
Konu hakkında zikre şayân bir çok delil vardır.
Daha geniş bilgi edinmek isteyenler Şeyhülislâm İbni Teymiye’nin, “Sırâtı
Müstakîm” adlı eserine başvurabilir.
Tüm bunlar, insanların; peygamberleri Muhammed
Mustafa (S.A.V.)’in yolunu bırakıp nasıl kafirlerin yoluna uyduklarını
yeterince açıklar.
Müslüman olduğunu söyleyen bir çoklarının
“yılbaşı kutlaması” adı altında edâ edilen bu çirkin hıristiyan adetine
katıldığını üzüntüyle görüyoruz. Yaşayan bir tek Müslüman bırakmamak üzere
eskiden haçlı seferleri, günümüzde ise daha kapsamlı silahlarıyla maddî ve
mânevî savaş ilan etmiş bulunan batılıların geleneğini taklit etmek gerçekten
akıl almaz bir davranıştır. Özellikle bu geleneğin içinde Allah’a isyan ve
İslâm’la eğlenme de varsa bunun tehlikesi çok daha büyüktür.
Yapılanlar bir kutlamadan çok din, ırz, namus,
ahlâk ve aile kavramlarını yıkmak için özenle tasarlanmış bir programı
andırmaktadır. Kişi, hem kendisi hem de çoluk çocuğu için nerede durduğunun
farkına varmak zorundadır... Allah, bu çirkefliğe alet olana akıl ve izan
versin!.
Hanefî ulemâsından Molla Ali Kâfl RahmetullahiAleyh,
şöyle der: “Kim Nevruz günü kâfire bir yumurta hediye ederse kafir
olmuştur. Çünkü, bu davranışıyla kafire; küfründe ve sapıklığında yardımcı
olmuş, onları teşvik etmiş veya bununla onlara benzemiştir”.
Eğer bu hediyeleşme onların geleneğinin bir
uzantısı ise Müslümana da verilen böylesi bir hediye aynı hükümdedir. Çünkü iki
durumda da onlara benzeme söz konusudur. Ancak, onların bir geleneği değil de
bunun dışında hediyeleşme olursa bu farklı ve güzeldir.
“Mecmau’n-nevâzil”de: “Nevruz kutlamalarını
gören bir Müslüman, ‘ne güzel bir gelenek’ dese, kafir olur” ifadesi yer alır.
Böyle davranan kimse bu hareketiyle küfrün çıkmasını hoş görmüş, İslâma
noksanlık zâfet etmiş olur!
“Fetâva Suğra”da ise şöyle denmiştir: “Kim Nevruz
günü, daha önce hiç satın almadığı bir şeyi Nevruz’u kutlamak için satın
alırsa, kafir olur” (Fıkhı Ekber Şerhi). Aynı şekilde, daha önce hindi
satın alıp yemeyen kimse, yılbaşını kutlamak için satın alırsa küfre düşer.
Müslüman olduğunu söyleyen çokları kafirlere
belirgin olarak şu hususlarda benzemiştir: Bunların başında onların en belirgin
özelliği olan ve dini yaşanmayan vicdâni bir duygu sayarak onu sembolleştirmeyi
esas alan beşerî sistem ve ideolojileri benimsemek gelir.
Bunu da
şekil şemalde onlara benzemek izler. Sakal kesilir, giyim kuşam onlarınkine
benzer, evlere resim asılır, eşyalar ve mobilyalar bir hıristiyanın evini
andırır. Onların dinlerinde önemli ve kutsal sayılan noel ağacından alıp
evlerine koyup bu vesileyle süs yapıp birbirlerini tebrik eden ve Müslüman
olduklarını söyleyenlere rastlamak işten bile değildir.
Artık
görünüşe sirâyet eden bu taklitler, bir süre sonra kalbe de nüfuz eder ve
kişinin düşünceleri de aynı doğrultuda, paralel değişimler gösterir.
Durum gayet
açıktır: İnanıldığı gibi yaşamamanın faturası, yaşanıldığı gibi inanılarak
ödenir!..
Tüm bunlar
sonuçta, uzun bir zaman cihana hüküm sürmüş bir ümmetin, domuz etiyle beslenen
din, ahlak ve namus düşmanlarına hayranlık duymayı beraberinde getirir. Toplum,
bu sûrette kendi değer yargılarını unutur ve henüz dün sayılabilecek kadar
yakın olan bir zamanda ülkesini yutmak isteyen bir milletin, kokuşmuş
değerleriyle yaşamayı kendine onur kabul edebilecek kadar alçalır!..
Kafirlerin
bir takım inançları doğrultusunda edindikleri tüm işaret, gelenek, adet ve
düşünceden kaçınarak; selâmlaşmak, akraba ziyaretinde bulunmak, hayırda
yardımlaşmak, namaz, hac, zekat, oruç, iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak
ve güleryüzlülük gibi büyük dinimiz İslâmın tamamı insanlık için hayır olan
şiârlarıyla izzetlenmek hem imânî, hem de toplumsal bir vecibedir.
Müminlere
karşı merhametli, kafirlere karşı izzetli durmak, Allah için sevip Allah için
buğzetmenin en önemli dinamiğidir. Ki bu da İmanlı olabilmenin temel
kaidelerindendir.
O halde, Peygamberimiz
(S.A.V.)’i ve O’nu dost edinenleri bırakıp şeytan ve de Allah
düşmanlarını dost edinmenin ahirette getireceği sorumluluğu düşünerek bu ve
benzeri çirkin taklitleri bırakmalıdır:
×Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun:
babaları, oğulları, kardeşleri, ya da akrabaları da olsa Allah’a ve Resûlüne
düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin...Ø (Mücâdele, 22)
Allahu
Teâla, bizlere sevdiklerini sevmeyi, düşman olduklarına da düşman olmayı nasip
etsin. O ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır.
“Sallallahu alâ Muhammedin ve alâ âlihi ve
Sahbihi ecmâîn”
VE’L-HAMDÜ LİLAHİ RABBİ’L ALEMİN
Cübbeli Ahmet Hoca - Noel Tehlikesi Sohbeti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.