İBRAHİM'İ ZİYARET
Hizmetçisi Enes,
O'nu (asm) "Aile efradına O'ndan daha şefkatli davranan bir insan
görmedim." sözleriyle anlatır...
Hayatının son
yıllarında dünyaya gelen oğlu İbrahim'i, bulunduğu süt annenin evinde sık sık
ziyaret eder... Burası, Medine'nin kenar mahallelerindedir ve süt annenin
kocası da bir demirci ustasıdır. Evin içi de çoğu kez demirci ocağından gelen
dumanla doludur. Her ziyarette İbrahim'i kucağına alır ve uzun uzun koklayarak
öper. Bu sırada bütün Arap yarımadasını hakimiyeti altında bulunduran bir
devletin de başkanıdır.[1]
AĞLAYAN BİR ÇOCUĞUN SESİ
Mescit'te sabah
namazını kıldırmaktadır. Genellikle yaptığı uygulama, farz olan iki rekatta,
namazın ruhuna uygun bir biçimde, ağır ağır 100 ayet okuyarak uzun bir namaz
kıldırmak iken, o sabah çok kısa sürede namazı tamamlar ve selam verir.
Arkadaşları sorar:
- Ey Allah'ın
Elçisi! Bugün neden namazı hızlı kıldırdın?
- Ağlayan
bir çocuğun sesini duydum. Ana-babasının üzüleceğinden endişelendim.[2]
BEN DE SİZİ SEVİYORUM
Maddi olarak son
derece sıkıntılı geçen Hicret yolculuğu bitmiş, Medine'ye girilmektedir...
Medineli Müslüman kız çocukları O'nu "Dolunay doğdu üstümüze Veda
tepelerinden" şarkısıyla karşılamaktadır. Tam önlerinden geçerken Hz.
Muhammed (asv) sorar:
"Küçük
kızlar beni seviyor musunuz?"
Küçük kızlar "Evet"
diye çığrışırlar. O da mutluluktan bütün yüzüne yayılan bir tebessümle
konuşur:
CENNETİ HAK ETMİŞTİR
Aç bir anne
kucağında iki küçük kızıyla beraber Hz. Ayşe (r.anha)'den yiyecek bir şeyler
ister. Peygamber ve devlet başkan Hz. Muhammed (asv)'in evinde ise üç tane
hurmadan başka bir yiyecek yoktur. Kızlarına birer hurma yediren anne, üçüncüyü
de kendi yemek üzereyken aç çocuklar ellerini uzatarak onu da isterler. Ve anne
verir. Hz. Ayşe (r.anha) akşam olduğunda hala olayın etkisi altındadır. Nihayet
eve gelen Hz. Muhammed (asv)'e de anlatır. Hz. Muhammed (asv) yutkunarak
konuşur:
HOŞ GELDİN KIZIM
Soyunun kıyamete
kadar kendisinden devam edeceği ve yedi çocuğu içerisinde kendi vefatından
sonraya kalan tek evladı olan Hz. Fatma (r.anha), Hz. Muhammed (asv)’in
kalbinde çok özel bir yere sahiptir. Yanına her geldiğinde mutlaka ayağa
kalkarak karşılar,
“Hoş
geldin kızım.” diyerek
öper, elinden tutarak yanına oturtur. Fatma da babasına karşı aynı şekilde
davranır. Kızına duyduğu sevgiyi ifade ederken:
“Fatma
benim parçamdır, ona eziyet veren bana eziyet vermiş olur.” der.
Beş-on sene
öncesine kadar küçücük kız çocuklarını kendi elleriyle öldüren insanlardan
oluşmuş bir toplum da onları izlemektedir. Kız çocuğunun gerçekte ne değerli
bir nimet olduğunu anlayarak…[5]
KIZ – ERKEK AYRILINCA
Hizmetçisi Enes
anlatıyor:
Bir Adam Hz.
Muhammed (asv)’in yanında oturuyordu. Bir ara adamın oğlu geldi. Adam çocuğu
dizine oturtarak öpüp sevmeye başladı. Biraz sonra kızı da geldi. Adam ise onu
yanına oturtmadı ve hiç ilgilenmedi. Allah’ın Elçisi (asm)’in yüzü
değişmişti, sert bir ses tonuyla sordu:
BANA DOĞRU KOŞUN
Kuzeni Cafer ve
amcası Abbas’ın hemen hemen aynı yaşlarda olan çocuklarını karşısına alarak:
“Bana
doğru koşun. Sizden kim önce yanıma varırsa, ona şunu şunu vereceğim.” der.
Onlar da, O’na
(asm) doğru koşarak göğsüne ve sırtına kapanırlar. Hz. Muhammed (asv)’ de
hepsini öperek kucaklar… Hayatı boyunca birçok defa…[7]
ANAM BABAMSINIZ
İranlı arkadaşı
Selman anlatmaktadır:
Öğleye yakın bir
vakitti. Mescid'te oturuyorduk. Hasan (ra)'la Hüseyin (ra)'in kayboldukları
haberi geldi. Kendisiyle beraber herkes Medine ve etrafına dağılarak, çocukları
aramaya başladık. Nihayet ben bir dağın eteğinde onları buldum. Birbirlerine
korku içerisinde sarılmışlar, kıpırdamadan az ötelerinde duran bir yılana
bakıyorlardı. Yılan ise başını onlara doğru uzatarak, dilini çıkarmış,
tıslıyordu... Allah'ın Elçisine seslendim, hemen geldi. Durumu görünce yılanın
üzerine seğirtti ve yılan kaçtı. O da torunlarının yanına döndü. Şimdi elini
yüzlerine sürerek korkularını gidermeye çalışıyor, bir yandan da:
"Anam
babamsınız, Allah katında ne kadar değerlisiniz." diyordu.
Çocukların
korkusu yatışınca her birini bir omuzu üstüne alarak yavaş yavaş Medine'ye
doğru yürümeye başladı.[8]
KÜÇÜK ADAM ORADA MI?
Sadık arkadaşı
Ebu Hüreyre ile bir gün Hz. Fatma (r.anha)'nın evine giderler. Torunlarını
görmek, sevmek istemiştir. Kapıdan girer girmez, Hasan (ra)'ı arayarak:
"Küçük
adam orada mı? Küçük adam orada mı?" diye sorar.
Badi badi koşarak
gelen torununu kucaklarken bir yandan da dua etmektedir.
ONLARA MERHAMET EDİYORUM
Manevi evladı
Zeyd’in oğlu Üsame’yi bir dizine, torunu Hasan (ra)'ı bir dizine oturtur.
Başlarını birbirlerine yasladıktan sonra kendi başını da onlarınkine dayar ve
Allah'a yönelir:
BENİM ÇİÇEKLERİM
Bir gece Hz.
Muhammed (asv)’i ziyaret eden bir arkadaşı kendini şaşırmaktan alamaz. Hz.
Muhammed (asv)'in elbisesinin içinde kıpırdayan bir şeyler vardır. Elbise açılınca
sır anlaşılır:
"Benim
çiçeklerim." diyerek
sevdiği Hz. Hasan (ra) ve Hüseyin (ra)... Onları kucağına oturtarak dua eder:
"Bunlar
benim oğullarım, benim kızımın oğulları! Ey Allah'ım ben onları seviyorum,
senin de onları ve onları sevenleri sevmeni diliyorum."[11]
NE GÜZEL SÜVARİLER
Kızı Hz. Fatma
(r.anha)'dan iki torun lütfedilmiştir: Hasan (ra) ve Hüseyin (ra)...
Torunlarına olan ilgisini her ortamda ve rahatça sergileyen Hz. Muhammed (asv),
kendisinden deve almasını istediklerinde, o an için bu dileği yerine
getirebilecek parası bulunmadığından dört ayak olur ve şakayla karıştırarak:
"Haydi
binin; bundan iyi deve mi olur?" der.
Başka bir gün
sırtında Hasan (ra)'la Hüseyin (ra) ata binme oyunu oynarlarken Hz. Ömer (ra)
ile karşılaşırlar... Peygamber aşığı Hz. Ömer (ra) çocuklara:
"Ne
güzel bineğiniz var." der. Hz. Muhammed (asv) cevap verir:
DÜŞE KALKA YÜRÜYÜŞLERİNE
Mescid'in
minberine çıkmış kendini pür dikkat dinleyen binlerce mümine seslenmektedir.
Kapıda kırmızı gömlekleri içinde düşe kalka yürümeye çalışan iki bebe görünür.
Başlar o yana dönmüştür. Fakat kimse Allah Elçisinin hutbesini yarıda kesmeye
cesaret ederek çocukları almaya davranamamaktadır.
Hz. Muhammed
(asv), hutbeye ara verir, minberden iner, onları kucaklar. Ve minbere geri
dönerek kaldığı yerden devam eder. Bu arada kendisini dinleyenlerden özür
dilemeyi de ihmal etmez.
“Şu iki
çocuğun düşe kalka yürüyüşlerine baktım ve hutbemi kesip onları yukarıya
almaktan kendimi alıkoyamadım.”[13]
BEN BABAN AYŞE DE ANNEN
Bir bayram sabahı
camiden evine dönmektedir. Sokakta bayramlıklarını giyinmiş, oynayan çocuklar
görür. Fakat bir tanesinin durumu dikkatini çeker. Kenarda oturmuş, kirli ve
eski elbiseler içinde diğerlerini seyretmektedir. Hz. Muhammed (asv) yanına
yaklaşır...
"Oğlum,
sen niçin arkadaşlarına katılmıyorsun?" der.
Çocuk hüzünlü,
cevap verir...
"Ey
Allah'ın Elçisi! Ben yetimim..." Hz. Muhammed (asv) için bu kadarı yeterlidir...
Çocuğu elinden tutar, evine götürür. Orada yetim yıkanır, yeni elbiseler
giydirilir, yedirilir, cebine para konur, sevindirilir... Sonra Hz. Muhammed
(asv) onun yüzünü avuçları içine alarak,
"Benim
baban, Ayşe'nin annen, Hasan'la Hüseyin'in de kardeşlerin olmasını ister
misin?"
"Evet,
ey Allah'ın Elçisi evet"...
Sevinç içinde ok
gibi fırlayan çocuk, diğerlerinin arasına karışmıştır. Bu hızlı değişimi merak
eden arkadaşları sorar:
"Ne oldu
sana böyle?.."
Yetim
cevaplandırır:
NE YAPSIN ENES?
On yaşından yirmi
yaşına, Hz. Muhammed (asv)'in vefatına kadar hizmetine bakan, günlük işlerini
gören zeki ve yaramaz bir Medinelidir... Malik oğlu Enes...
Bu on yıllık uzun
süre Enes'in yaramazlıklarıyla doludur. Kendi anlatımıyla:
"Hz.
Muhammed (asv) beni çarşıdan bir şey almaya gönderirdi. Ben sokakta oynayan
çocukları görünce onlarla oyuna dalardım ve ne alacağımı unuturdum. Sonra sus
pus O'nun huzuruna gelirdim. O beni böyle mahcup ve ürkek görünce‘Ne
yapsın Enes, O'nun elinde birşey yok ki, ona yapacağı işi Allah unutturuyor.’ der
ve gönlümü alırdı.”
Bu günlerden
birinde Enes'in haylazlık katsayısı bir hayli yükselir ve gönderildiği iş için
kendi içinden "Allah'a and olsun ki gitmeyeceğim." der.
Sonra pişman olur, yola koyulur ve sokakta oynayan çocuklarla karşılaşınca da
unutur. Oyuna dalar. Bir süre sonra bir el onu ensesinden yakalamıştır.
Dönünce
karşısında Hz.Muhammed (asv)'i görür, gülümseyerek:
"Enesçiğim;
gönderdiğim yere gittin mi?" demektedir.
Enes de "Evet
ey Allah'ın Elçisi. "Şimdi oraya gidiyordum..."
der.Hz. Muhammed (asv) hiçbir şey söylemeden gülümsemeye devam eder.
Yaşlılığında Hz.
Muhammed (asv)'li yıllarının değerlendirmesini yaparken, Malik oğlu Enes şöyle
diyecektir:
"Küçük
yaşta yanına girdim ve tam on sene hizmetinde bulundum. Bana bir defa olsun
sövmedi, beni bir defa olsun dövmedi. Yaptığım bir hatadan dolayı "Niçin bunu yaptın?" veya ihmal ettiğim, yapmadığım bir işten
dolayı "Niçin
bunu yapmadın?"diye kızmadı, azarlamadı. Yüzüme karşı yüzünü somurtmadı."[15]
BİR EZAN DA BURADA OKU
Ebu Mahzure
isimli bir çocuk müezzinin taklidini yaparak ezanla alay etmektedir. Hz.
Muhammed (asv) onu yanına çağırır ve ezanla alay edildiğini fark etmemiş gibi
ciddi ve yumuşak bir tavırla:
"Haydi
bir ezan da burada oku." der.
Utanç içinde
kalan Ebu Mahzure bu kez bütün yeteneğini zorlar, özenerek bir ezan okur.
Eksik ve
yanlışlarını düzelten Hz. Muhammed (asv), cebine bir kaç kuruş koyar, eliyle de
sırtını sıvazlayarak:
"Mübarek
olsun..." der.
Ebu Mahzure
gördüğü iltifat ve bağışlama karşısında hala şaşkındır. Mekke'de müezzinlik
yapmak için izin ister ve alır. Yıllar boyunca Mekke'nin müezzinliğini o
yapacaktır.[16]
ÇOCUĞU KANDIRMA
Medine'de bir
anne sokağa kaçan çocuğunu eve getirebilmek için "Gel bak sana ne
vereceğim?" demektedir. Olaya şahid olan Hz. Muhammed (asv) sorar:
"Çocuğa
ne vereceksin?"
Anne "hurma
vermek istediğini" söyleyince de uyarır:
"Dikkat
et! Sana gelir ve ona bir şey vermeyecek olursan, senin için bir yalan günahı
yazılır."[17]
______________________________________
______________________________________
[1]Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi,
II/222 .
[2]Ebu'ş-Şeyh el-İsbehani, Hazreti Muhammed’in Edeb ve Ahlakı, s.71.
[3]Afzalur Rahman, a.g.e., III/262
[4]M. Yusuf Kandehlevi, Hayat-üs Sahabe, III/45.
[5]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222, 225; M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/67
[6]M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/46
[7]M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/339
[8]M. Yusuf Kandehlevi. a.g.e., III/34l
[9]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222
[10]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222
[11]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222
[12]Bekir Sağlam, Model İnsan, s.50; M.Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, I/363
[13]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222
[14]Gerçeğe Doğru, c.I, VII/34
[15]Afzalur Rahman, a.g.e., I/40; Doç. Dr. Recep Kılıç, Hazreti Peygamberin Hayatından Davranış Modelleri, s.133; Ebu's-Şeyh el-lsbehani, a.g.e.. s.34
[16]İbrahim Refik, Güllerin Efendisi, s.40
[17]İbrahim Refik, a.g.e., s.43
[2]Ebu'ş-Şeyh el-İsbehani, Hazreti Muhammed’in Edeb ve Ahlakı, s.71.
[3]Afzalur Rahman, a.g.e., III/262
[4]M. Yusuf Kandehlevi, Hayat-üs Sahabe, III/45.
[5]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222, 225; M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/67
[6]M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/46
[7]M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/339
[8]M. Yusuf Kandehlevi. a.g.e., III/34l
[9]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222
[10]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222
[11]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222
[12]Bekir Sağlam, Model İnsan, s.50; M.Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, I/363
[13]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222
[14]Gerçeğe Doğru, c.I, VII/34
[15]Afzalur Rahman, a.g.e., I/40; Doç. Dr. Recep Kılıç, Hazreti Peygamberin Hayatından Davranış Modelleri, s.133; Ebu's-Şeyh el-lsbehani, a.g.e.. s.34
[16]İbrahim Refik, Güllerin Efendisi, s.40
[17]İbrahim Refik, a.g.e., s.43
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.