script src='http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.2.6/jquery.js' type='text/javascript'/>

Yasin-i Serif Hakkinda Mühim Bir Havas


Gusül Bahsi



GUSÜL BABI
GUSLÜN HÜKMÜ
GUSLÜN FARZLARI
GUSLÜN SÜNNETLERİ
GUSLÜ GEREKTİREN HALLER
SÜNNET VE MÜSTEHAP OLAN GUSL
GUSLETMELERİ FARZ OLAN KİMSELERE HARAM VE MEKRUH OLAN ŞEYLER
Guslün Hükmü:
Guslü gerektiren hallerden birisi gerçekleştiği anda bir kimsenin gusül yapması farzdır.
Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: "Eğer cünüp iseniz temizlenin."
(Maide:6)

"Cünüb iken (yolcu olan müstesna) gusledene kadar namaza yaklaşmayın."
(Nisa:43)

Rasulullah (s.a.s) buyurdu ki:
"Haşefenin (sünnet mahallinin veya o kadar bir kısmın) girmesi ile gusl vacib olur."
(Müslim)

Sûrelerin Nüzûl (İniş) Sebepleri




1-el-FÂTİHA

Müddesir sûresinden sonra Mekke'de inmiştir. 7 (yedi) âyettir. Kur'an'ın ilk sûresi olduğu için açış yapan, açan manasına "Fâtiha" denilmiştir. Diğer adları şunlardır: Ana kitap manasına "Ümmü'l-Kitâp" dinin asıllarını ihtiva eden manasına "el-Esâs", ana hatlarıyla İslâm'ı anlattığı için "el-Vâfiye" ve "el-Seb'u'l-Mesânî", birçok esrarı taşıdığı için "el-Kenz". Peygamberimiz "Fâtiha'yı okumayanın namazı olmaz" buyurmuştur. Onun için, Fâtiha, namazların her rekâtında okunur. Manası itibariyle Fâtiha, en büyük dua ve münâcâttır. Kulluğun yalnız Allah'a yapılacağı, desteğin yalnızca Allah'tan geldiği, doğru yola varmanın da doğru yoldan sapmanın da Allah'ın iradesine dayandığı, çünkü hayrı da şerri de yaratanın Allah olduğu hususları bu sûrede ifadesini bulmuştur. Kur'an, insanlığa doğru yolu göstermek için indirilmiştir. Kur'an'ın ihtiva ettiği esaslar ana hatları ile Fâtiha'da vardır. Zira Fâtiha'da, övgüye, ta'zime ve ibadete lâyık bir tek Allah'ın varlığı, O'nun hakimiyeti, O'ndan başka dayanılacak bir güç bulunmadığı anlatılır ve doğru yola gitme, iyi insan olma dileğinde bulunulur.
Fatiha Suresi Ruh´ul Furkan Tefsiri icin bakiniz:
http://eliftenyeye.blogspot.de/2012/05/fatiha-suresi.html#more

2-el-BAKARA

Medine'de inmiştir. 286 (ikiyüzseksenaltı) âyettir. Kur'an'ın en uzun sûresidir. Adını, 67-71. âyetlerde yahudilere kesmeleri emredilen sığırdan alır. Yalnız 281. âyeti Veda Haccında Mekke'de inmiştir. İnanca, ahlâka ve hayat nizamına dair hükümlerin önemli bir kısmı bu sûrede yer almıştır.

3-ÂL-İ İMRÂN

Medine'de nâzil olmuştur. 200 (İki yüz) âyettir. 34-37. âyetlerde Hz. Meryem'in babasının mensup olduğu İmrân ailesinden söz edildiği için sûre bu adı almıştır.

4-en-NİSÂ

Hicretten sonra Medine'de nâzil olmuştur, 176 (yüzyetmişaltı) âyettir. "Nisâ" kadınlar demektir. Bu sûrede daha çok kadından, cemiyet içinde kadınların hukukî ve içtimaî yer ve değerlerinden bahsedildiği için adına "Nisâ" denmiştir.

Esma'ul Hüsna 8. İsm-i Şerif


 
Arifan Dergisi
 
 

İslâm’a Göre Ağaç Dikmek



İslâm’a Göre Ağaç Dikmek, yeşillendirmek hayırlı bir iştir ve bu hayrı yapana mükafat verilecektir.
Meyveli ve meyvesiz ağaçların, ormanların, yeşilliklerin, çeşit çeşit bitkilerin faydaları sayılamayacak kadar çoktur.
Peygamber Efendimiz, "Dikilen ağaçtan alınacak meyve sayısı kadar dikene sevap verilir" buyurmuştur. (Ahmed İbn Hanbel)
Diğer bir hadîs: "Bir ağaçtan insanlar, hayvanlar, kuşlar yararlanırsa, o ağacı diken için sadaka olur." (Ahmed İbn Hanbel)
Bir kimse bir ağaç dikse, aradan uzun yıllar geçse, adam ölse, ağaç büyüse, gölgesinde biri dinlense ve ferahlansa dikene yine sevap yazılır, mükafat verilir.
Biri, çölleşen, bitki örtüsü tahrip edilen, erozyona uğrayan bir araziyi otlarla, çalılarla, ağaçlarla yeşillendirse yine sevap alır.
Ormanları yakanlar canidir, azap göreceklerdir.
Tarlalarda anız yakmak günahtır.

Aşağıda yazılı altı şeyi yapanlar, öldükten sonra sevap kazanırlar, amel defterleri açık olur:

1. (Dine uygun olan, dine aykırı olmayan) faydalı bir kitap yazan.
2. Bir su kuyusu açan.
3. Bir çeşme yaptıran.
4. Meyve ağacı diken.
5. Bir cami veya mescid yaptıran.
6. Kendisi öldükten sonra, ona dua edecek veya ettirecek sâlih evlat yetiştiren.
Ağaç dikmek de böyledir.

Kendini Hesaba Cekmek

 
 
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kıyamet günü terazi kurarız. O gün, hiç kimseye zulmedilmez. Herkesin, yaptığı zerre kadar iyilik ve kötülüğü meydana çıkarıp, teraziye koyarız. Herkesin hesabını yapmaya yetişiriz.) [Enbiya 47]

Peygamber efendimiz de buyurdu ki:
(Akıllı kimse, günü dörde ayırır, birincisinde, yaptıklarını ve yapacaklarını hesap eder. İkincisinde, Allahü teâlâya münacat eder, yalvarır. Üçüncüsünde, bir işte çalışıp, helal para kazanır. Dördüncüsünde, istirahat eder ve mubahlarla kendini eğlendirir, haramlardan kaçar.) [İ.Gazali]

İslam âlimlerinin en büyüklerinden imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberlerin gönderilmesi, İslamiyet’in emirleri yasakları, hep, nefsi kırmak, ezmek içindir. Onun taşkınca isteklerini önlemek içindir.

İslamiyet’e uyuldukça, nefsin istekleri azalır. Bunun içindir ki, İslamiyet’e uymak, nefsin isteklerini yok eder.

Hayizla Ilgili Hükümler



HAYIZ: AYBAŞI HALİ
HAYIZLA İLGİLİ HÜKÜMLER
NİFAS: LOHUSALIK
HAYIZ VE NİFAS HALİNDE YAPILMAYAN ŞEYLER
Hayız: Kadının buluğa ermesine vesile olan kana hayız kanı denir.
Hayı zın Müddeti: Hayızın en az müddeti üç gün üç gece, en çok müddeti ise on gecedir. Üç günden az, on günden fazla gelen kan istihaze kanıdır. Hamile kadından gelen kan da istihazedir.
Rasulullah (s.a.s) şöyle demiştir:
"Bakire kız olsun, evlenmiş olsun, kadının aybaşı hali en az üç, en çok on gün sürer."
(Dare Kutni)’Zayıf hadis

Hayirli Uzun Ömür icin Okunacak Bir Dua


 
Arifan Dergisi
 
 

İstihare Yapmak

 
İstihare, bir işin hakkında hayırlı olup olmadığını anlamak için abdest alıp iki rekat namaz kıldıktan sonra bu husustaki duayı okuyarak o işle ilgili rüya görmek üzere uykuya yatmaktır.

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Dört şeyi yapan dört şeyden mahrum kalmaz:
1- Şükreden, nimetin artmasından,
2- Tevbe eden, kabulden,
3- İstihare eden, hayırdan,
4- İstişare eden, doğruyu bulmaktan, hakikate ulaşmaktan mahrum olmaz.

Herhangi bir işe başlarken, mesela evlenirken, ev alırken istihare yapmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Mutluluk, istihare namazı kılmakla gerçekleşir.) [Hakim]

(İstiharede bulunmak ve kadere rıza göstermek kişinin mutlu olacağına, bunun aksi ise, kişinin mutsuz olacağına alamettir.)
[Tirmizi]

(İstihare eden kimse mahrum kalmaz, istişare eden pişman olmaz. İktisat eden darlık çekmez.)
[Taberani]

Hasta Olan Kimsenin Namazi



HASTA OLAN KİMSENİN NAMAZI
1- Hasta olduğu için ayakta namaz kılamayan kimse rüku ve secdeleri yapmak şartı ile oturarak kılar.
2- Hasta eğer rüku ve secdeleri yapmaya gücü yetmiyorsa işaretlerle kılar. Ancak secde işaretinde, rüku işaretinden fazla eğilmesi gerekir. Eğer oturamıyorsa yan yatarak ve yüzünü kıbleye vererek te işaretle namaz kılabilir.
Rasulullah (s.a.s) hasta olan İmran b. Husayn (r.a)’ ye: “Ayakta namaz kıl. Ayakta kılamazsan oturarak kıl. Oturarak ta kılamazsan yatarken ve işaretler yaparak kıl” buyurmuştur.
(Buhari, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
3 - Secdede başını yere koyamayan kimse yerden herhangi birşey kaldırıp alnını o şeyin üzerine koyamaz. Ya da secde yerini yükseltemez.
Rasulullah (s.a.s) bir hastayı ziyaret etti. Bir yastığın üzerine secde ederek namaz kılıyordu. Rasulullah (s.a.s) yastığı alıp attı. Hasta ise bir sopa alıp üzerine secde edecekti. Rasulullah (s.a.s) sopayı aldı ve attı. ona şöyle buyurdu: “Eğer yere secde edebiliyorsan et, edemiyorsan başınla işaret et. Ve secde işaretini rüku işaretinden fazla yap.”
(Beyhaki ve Şezzar müsnedinde)
Ebu Hatim bu hadis için Mevkuf hadis dedi.
4 - Eğer hasta oturarak ta namaz kılamıyorsa o zaman sırtüstü yatarak ve ayaklarını kıbleye doğru uzatarak kılabilir. Rüku ve secdeleri de işaretlerle yapabilir.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: “Hasta olan kişi ayakta namaz kılar. Eğer ayakta kılamazsa oturarak kılar. Oturarak ta kılamazsa sırtüstü ve işaretler yaparak kılar. Bunu da yapamazsa Allah (c.c) onun mazeretini kabul eder.”
(Dare Kutni)’Zayıf hadis.
5 - Başı ile işaret etmeye de gücü yetmeyen kimse için ise namaz ertelenmiş olur. Yani; yirmidört saatin içinde başını eğebilme imkanı hasıl olduğu vakit namaz kılmak ona farz olur. Bu kimse ne gözü ile ne kalbi ile ve ne de kaşları ile işaret edemez. Çünkü yukarıda ki hadiste (eğer yer üzerinde secde edemiyorsan başınla işaret et) diye buyurulmuştur. Namazın bir rüknü olan secde de, başı yere koymak demek olduğundan göz, kalp ve kaşlar gibi başka şeyler başa kıyas edilemez.
6 - Eğer sağlam olan bir kimse ayakta namaz kılarken hastalanır, ayakta duramaz bir duruma gelirse eğer yapabiliyorsa oturarak ve rüku ile secdeleri yaparak, eğer ruku ile secdeleri yapamıyorsa işaretler yaparak ve eğer oturarak ta kılamıyorsa sırtüstü yatarak, namazını tamamlar.
7 - Eğer bir kimse hasta olduğu için oturarak ve de Rükû ve secdeleri yaparak namaz kılarken iyileşip ayakta durabilecek duruma gelirse ayakta namazını tamamlar. Eğer namazını işaretlerle kılarken iyileşip rüku ve secdeleri yapabilir bir duruma gelirse namazını bozup yeni. baştan kılması gerekir.
8 - Nafile namazını ayakta kılarken yorulan bir kimsenin baston veya duvara dayanarak namazını tamamlamasında bir mahzur yoktur. Çünkü bu kimse özür sahibidir. Eğer özürsüz olarak bir bastonla, duvara dayanarak veya oturarak kılarsa mekruhtur. Fakat namazı caizdir.
9- Bir zorunluluk bulunmazsa da gemide oturarak namaz kılmak caizdir. (Çünkü ayakta namaz kılınırsa baş dönmesi ve düşme ihtimali olabilir.) Kıyıda bağlı olan gemide ise özürsüz oturarak namaz kılınmaz. Çünkü kara hükmündedir.
10 - Eğer bir kimse baygın düşüp baygınlığı yirmi dört saat veya daha az bir zaman sürerse bu kimsenin geçen namazlarını kaza etmesi gerekir. Baygınlığı daha uzun süren kimse ise geçen namazlarını kaza etmesi gerekmez.
Ammar b. Yasir (r.a) öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakti süresince baygın kaldı. Gecenin ortasında kendisine geldi. Kılmadığı namazların hepsini kaza etti.
(Dare Kutni, Beyhaki)Zayıf hadis.
Nafi (r.a) şöyle rivayet etti: “İbni Ömer (r.a) bir ay süresince baygın kaldı. Kendine gelince kılmadığı namazları kaza etmedi.
(Abdurrezzak Müsennefinde ve İbni Ebi Şey be Müsennefinde rivayet ettiler.)

 Cübbeli Ahmet Hoca - Sandalyede Namaz
 
 

Bela ve Musibet Zamanlarda Okunacak Dualar


 
Arifan Dergisi Subat 2011
 
 

Şifa mucizesi " HACAMAT "

 

Peygamber Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) Hadis-i Şerif'de "Mirac'dan inerken hangi Melek cemaatine rastlasam. Ey Muhammed (Sallallahü aleyhi ve sellem)! Ümmetine hacamat olmalarını emret! dediler." buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) hayber'de zehirli koyun buduyla zehirlenildiği zaman, Cebrail Aleyhisselâm kendisine hemen kafasının arkasından hacamat yaptırmasını söylemiştir.

"Hacamat her hastalığa faydalıdır,uyanık olun hacamat olun."

Kafadan hacamat olmak; delilik, cüzzam, gece körlüğü, alaca, başağrısı, diş, göz, kulak gibi hastalıklara ve daha birçok hastalığa şifadır. "Kafadan hacamat olmak her hastalığın ilacıdır"Hadis-i Şerif
Hacamat 70 hastalığa şifadır. Bunlardan bazıları; Kanser, cüzzam, delilik, alaca hastalığı,kısırlık ve daha bir çok hastalık. Kanser olup ameliyat olması gereken bir kişide, hacamattan sonra kanser kütlesinin yok olduğu görülmüştür. Hacamatta kanser'den kısırlığa kadar birçok hastalığa şifa vardır.

Hacamat iki türlü amaç için olur bunlar; 1-Korunma 2-Tedavi (Tedavi amaçlı olduğu zaman,mevsim ve ayın günleri gözetilmez, ancak haftanın günleri gözetilmeye çalışılır.)

Hacamatın faydası akılla bilinebilecek bir şey değildir, nakille bilinir.

Hacamatın faydalı olduğu yaşlar, 2 yaş ile 60 yaş arasıdır.

Kadınların adet nedeniyle hacamata ihtiyacı yoktur görüşü yanlıştır. Adet şifayı gerektirmez, şifa için hacamat olmaları gerekmektedir. Efendimiz'in (Sallallahü aleyhi ve sellem) hanımları hacamat olmuşlardır. Kendilerine cin musallat olan kadınlara hacamat yapıldığı takdirde 6 ay cinler yaklaşamıyor.

Ayın 17 sinde hacamat olmanın 1 senelik şifası.

Yalnizlik Hissine Kapilanlarin Okuyacagi Dualar


 
 
Arifan Dergisi Haziran 2011
 
 
 


DÜRR-Ü MEKNÛN (Saklı inci)-İMAM-I ÂZAM EBÛ HANÎFE (Serhi)

Cübbeli Ahmet Hoca - Mucizeler- Dürrü meknun serhi


- Mucizeler
- Rasulüllah (s.a.v.)'in her yerde hazır olması
- Vahhabilere reddiye
- Dürrü Meknun ve şerhi
- Mustafa İslamoğlu'na reddiye
- Arifan dergisi Mustafa İslamoğlu'na reddiye
- 3.Muahmmed kitabında şüpheler
- Meleklerin Ebu Cehil'e kamçısı
- Rasulüllah (s.a.v.)'in Hz. Ali'nin gözlerini düzeltmesi
- Zina kitabı
- Zina cd
 
KASİDE-İ MEYMÛNE-İ MUBAREKE-DÜRR-Ü MEKNÛN (Saklı inci)-İMAM-I ÂZAM EBÛ HANÎFE
i 
 

Hazırlayan: İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı ALTUNTAŞ

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Şüphesiz hamd Allah Teâlâ içindir, O’na hamd eder, O’ndan hidayet ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerimizden Allah Teâlâ’ya sığınırız. Şüphesiz Allah’ın hidayet eylediğini saptıracak, O’nun saptırdığını da hidayete ulaştıracak yoktur. Allah Teâlâ’dan başka İlah olmadığına, O’nun birliğine ve ortağı olmadığına, Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şehâdet ederiz.

Sözlerin en doğrusu Allah Teâlâ’nın Kitabı, yolların en hayırlısı Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin yoludur. O’nu sevmek ve O´nun ümmeti olduğumuzu bilmek, Allah Teâlâ’nın bizlere ihsan kıldığı en büyük nimetlerden birisidir.

“Allah Teâlâ kulların zannı üzere hareket eder” müjdesini kendisine yol edinmiş kullar, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin kapısında kıtmir olmayı, cihana sultan olmaktan üstün değer tutarlar. Ashab-ı Kehf´in kapısını bekleyene yapılan ikramı görünce, O’nun kapısındaki kıtmir-i hakirin elbette kavuştuğu ihsan daha büyük olacaktır. O ihsan iki cihanın selâmetine sebep olacak büyük bir nimettir.

Ölümü Hatırlamanın Fazileti

 

Her Müslüman, Cennet ve Cehenneme inanır. Cehennemden kurtulmak, Cennete girmek isteyen akıllı kimsenin ölüme hazır beklemesi gerekir. Çünkü Peygamber efendimiz, (Akıllı kimse, kendisini hesaba çekip ölüm için hazırlanan kimsedir) buyuruyor. Bir şey için hazırlanmak, onu sık sık hatırlamakla olur. Hatırlamak ise, hatırlatıcı şeylere bakmakla, onları yapmakla mümkündür. Genel olarak bütün insanlar ölümden gafildir. Bir âyet-i kerimede, (Hesap görme zamanı yaklaşmasına rağmen, insanlar gaflet içinde, bundan yüz çeviriyorlar) buyuruluyor. (Enbiya 1)

Dünyanın faydasız zevklerine aldanan, ölümden habersiz yaşar. Yanında ölümden bahsedilince, nefret eder. Peygamber efendimiz, (Kim ölümden nefret ederse, Allah da ondan nefret eder) buyuruyor. Allahü teâlâ da, (Kendisinden kaçtığınız ölüme mutlaka yakalanacaksınız) buyuruyor. (Cuma 8)

Esma'ul Hüsna 7. İsm-i Şerif


 
Arifan Dergisi
 
 
 

Cennet Gençlerinin Efendileri


 
Peygamber Efendimiz (a.s.m.), bir hadis-i şeriflerinde, şöyle buyurmuştur:

"Gökten daha önce hiç inmemiş olan bir melek geldi, selâm verdi. Sonra Hasan ve Hüseyin'in Cennet gençlerinin, Hazret-i Fâtıma'nın da Cennet kadınlarının efendisi olduğunu müjdeledi." (Tirmizî, Menâkıb: 31)

Yine benzer bir hadîste ise, "Cennet ehlinin gençleri şu beş kişidir: Hasan, Hüseyin, Abdullah ibni Ömer, Sa'd bin Muaz, Übey bin Kâb" (Câmiüssağîr: 4858) buyuran Resulüllah (a.s.m.), bir bakıma gençleri de, onların hayatını örnek almaya teşvik etmiş oluyordu.

Çünkü, Cennette gençlerin efendisi olmak büyük bir makamdır. Bu makama ulaşan insanların hayatlarını, ahlâklarını, İslâma hizmet edişlerini örnek alan gençler onlara yaklaşmış olurlar. Onları seven, onlar gibi yaşayan gençler, Allah'ın inâyetiyle Cennette o efendilere komşu olurlar.

Peygamberimizin (a.s.m.) "Cennet gençlerinin efendisi" olarak müjdelediği sahabeler, gençliklerini Allah'a ibâdet ve Onun dinine hizmet yolunda geçirmişler, yaşayışlarıyla bütün gençlere örnek olmuşlardır.

Bunların ibret verici hayatlarından kısa bölümler vererek, onları çok özet de olsa tanıtmış olalım.

Cübbeli Ahmet Hoca - Mehdi Kitabindan

 

 

Kevser Suresi





,,(Ey Resülüm) Muhakkak biz azimüssan sana kevseri(ilm ü amel;dünya ve ahiret sereflerinden pek cok hayir;Cennet´teki havz-i kevseri verdik).Öyle ise Rabbinin rizasi icin (verdigi nimetlere sükür olarak)namaz kil ve (Arab´in mallarinin hayirlisi olan)develerden bogazla (Muhtaclara tasadduk et.)Süphesiz sonra (Evladsiz,nesli kesik diye)dil uzatandir,hayirsiz nesli kesiki Senin zürriyetin ve hüsnü zikrin kiyamete kadar bakidir.,,(KEVSER SURESI) Kevserin manallarina ait rivayetler:

1-Kevser cok hayir manasindadir.
2-Cennette bir havzun ismidir
3-Peygamber Efendimizin zikrinin yüksekligidir(.ismidir)
4-Peygamberiz s.a.v. evladidir
5-peygamberin etbainin cokluguna isarettir
6-Kur´an-i Kerim´dir
7-Ümmetinin alimleridir
Aise validemizden :kim kevser´in sesinini duymak isterse,ellerinin kulaklarina koysun(ruhul beyan)

Kevser suresinin sebeb-i nüzülü de bu hadiseyi kuvvetlendirmektedir.Söyle ki peygamberimiz s.a.v.efendimizin evladi ibrahim vefat ettiginde dediler ki:Muhammed vefat ederse onun ismi de anilmayacak,bütün nami (nesli) sona erecektir.
Cünki abdullah isminde erkek cocugu Mekkede Kasim yine Mekkede ibrahim ise Medinede vefat etmislerdir.
Bu itibarla Peygamberin ismi vefatiyle kesilecektir,dediler.Halbuki yüce mevla Peygambere bir nesil verdiki kiyamete kadar devam edecek ve güzel vasfi ve armagani dünya durdukca duracaktir.
Zira haberinde sadiktir.Bütün memleketler peygamberin ümmetleriyle dolup tasmislardir .
Hadisi serifde peygamber efendimiz Kim namazimizi kilar,kestigimiz kurbani keserse o bizdendir.Kim kildigimiz namazi kilmaz ve kestigimiz kurbani kesmezse bizden degildir,buyurmustur.

 

1.İnnâa e'taynâakel kevser
2.Fesalli li rabbike ven har
3.İnne şâanieke hüvel ebter

1. Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik.
2.Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes.
3.Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.

Fatiha-i Serife Hakkinda Birkac Havas


 
Arifan Dergisi
 
 

MELEKLER




Cenâb-ı Allah'ın bütün melekler içinde üstün kıldığı dört büyük melek.

Melek kelimesi Arapça'da "haberci" anlamına gelmektedir. Çoğulu "melâike" olarak gelmekte ise de, gerek Türkçe'de ve gerekse Arapça'da çoğul manasına "melek"' olarak da kullanılmaktadır.

Melekler, ruh gibi lâtîf, nûrânî, mahiyetleri Allah katında malum, varlıkları bizim dünyamıza ait olmayan fakat insanlarla ilgili bir takım görevleri bulunan varlıklardır. Akıl ve nutukları olup; şehvet ve gadap gibi beşerî ihtirasları, yemeleri, içmeleri yoktur. Evlenmek, doğmak ve doğurmaktan uzaktırlar. Çeşitli şekillere girebilirler. Allah'ın emrine asla isyan etmezler, yerde ve gökte bir takım vazifeler ile meşgul olurlar. Daima Yüce Allah'ı tesbih ve zikrederler. Meleklerin bu özellikleri için bakınız: (el-En'âm, 6/9,100; el-Hicr 15/8; el-Fâtır 35/1; el-Meâric 70/4)

Meleklerin sayısı ve her birinin hangi işlerle vazifeli oldukları bizce malûm değildir. Ancak bunlardan bir kısmı ve vazifeleri Kur'an-ı Kerîm'de ve Hz. Peygamber'in hadislerinde bildirilmiştir. Bu bilgilere göre"büyük melekler" olarak tanınan dört melek vardır ki, bunlar: Cebrâil, Azrail, İsrafil ve Mikâil'dir.

Cebrâil:

Kur'an'da üç yerde "Cibrîl" olarak geçmekte (el-Bakara 2/97, 98; et-Tahrim 66/4) diğer bazı ayetlerde de kendisinden Rûhu'l-Kudüs ve Rûh olarak bahsedilmektedir. (el-Bakara 2/87, 253; el-Mâide 5/110).

Vazifesi, Allah'ın emir ve nehiylerini peygamberlerine bildirmektir. Bütün vahiy onun vasıtasıyla nazil olmuştur.

Cebrâil, bu görevi yerine getirirken peygamberimize çeşitli şekil ve suretlerde gelirdi. Birçok defa insan şeklinde bu görevini ifa ederdi. İnsan şekline girdiğinde daha ziyade Dıhye isimli sahabenin kılığında, bazan da normal bir bedevî olarak gelirdi ki, "Cibrîl hadisi" diye bilinen hadisin vukûunda Hz. Peygamber'e bu kılıkta gelmiştir.

Cebrâil bu gelişlerinin sadece iki defasında aslî suretinde görünmüştür. Bunlardan birisi (en-Necm, 53/6-7) ayetlerinin nuzûlünde, diğeri ise yine Necm suresinin 13. ve 14. ayetlerinin nuzûlü esnasındadır (Tecrid-i Sarih Tercümesi, IX, 95).

Azrâil:

Kur'an-ı Kerîm'de

"Melekü'l-mevt" ( = ölüm meleği) olarak geçmektedir. " Ey Muhammed de ki; size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz." (es-Secde, 32/11)

Allah'ın emri ve izni ile canlıların, ölecekleri zaman canlarını almakla vazifelidir.

İsrafil:

Kur'an'da "İsrâfil" olarak ismi geçmemektedir. Ancak, kıyametin vukûu ile ilgili ayette "(İsrâfil tarafından birinci sefer) Sûr'a üflenince Allah'ın dilediği (melekler) müstesna göklerde olanlar ve yerde olanlar bayılırlar (ölürler). Sonra Sûr'a (ikinci defa) üflenince ölüler mezarlarından kalkıp bakınıp dururlar." (ez-Zümer 39/68) buyurulmakta, dolayısıyla isim olarak olmasa da bu meleğin vazifesi bu ayetle belirtilmektedir. Buradan kıyametin ve ahiret gününün yani yeniden dirilmenin başlangıcında bir Sûr'a üfürme olacağı anlaşılmaktadır ki, bu işle vazifeli melek İsrâfil (a.s.) dır. Bu görevinden dolayı İsrafil'e "Sûr meleği" ismi de verilmektedir.

Ayrıca İsrâfil'in, "Levh-i Mahfuz"* da yazılanları okumak ve ilgili meleğe haber vermekle de görevli olduğu bilinmektedir.

Mikâil:

Kur'an-ı Kerîm'de bir yerde "Mikâil" olarak zikredilmektedir. (el-Bakara 2/98)

Mikâil'in görevi: yağmurun yağdırılması, rüzgârın estirilmesi ve mevsimlerin tanzimi gibi tabiat olaylarını Allah'ın emri ve izni ile vukua getirmektir.

Bu dört meleğin dışında, her insanın yanında bulunan ve daima onun küçük, büyük, gizli ve aşikâr yaptığı bütün işleri yazan melekler vardır ki, bunlara "Kirâmen kâtibîn"* denir. Ayrıca öldükten sonra kabirde sual sormakla vazifeli "Münker* ve Nekir"* melekleri de vardır.

Meleklere inanmak, müslümanlığın iman ve itikat esaslarındandır. İnanmayan, müslüman olamaz; inkâr eden de dinden çıkar. Zira, Kur'an-ı Kerîm'de meleklerin varlığından bahsedilmekte, bir kısmının ise bizzat isimleri geçmektedir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Her kim Allah'a ve meleklerine ve peygamberlerine ve Cibrîl'e ve Mikâil'e düşman olursa Allah da kâfirlere düşmandır" (el-Bakara 2/98). Ayrıca Kur'an'da Fâtır suresinin bir diğer adı da "Melâike suresi"dir.

Melekler, bilfiil vardır. Onları görememiş olmamız onların yokluğu yolunda bir delil teşkil etmez. Onların bizim tarafımızdan görülmemesi, farklı bir şekilde yaratılmış bulunmalarından, vücudlarının rûhânî ve nûrâni olmalarındandır. Bizim gözümüz ise onları görebilecek şekilde yaratılmamıştır. Nitekim kendi aklımızı ve ruhumuzu da göremiyoruz, fakat onların varlığına inanıyoruz.

Cübbeli Ahmet Hoca - Melekler Konulu Mektubad Dersi

 

MELEKLERLE İLGİLİ KUR'AN-I KERİM'DE GEÇEN AYETLER

Günlerin Efendisi Cumaniz Mübarek Olsun


CUMA NAMAZI BAHSI



CUMA NAMAZI
CUMANIN FARZ OLUŞU
RASULULLAH (S.A.S)’İN KILDIRDIĞI İLK CUMA
CUMA NAMAZININ FARZ OLUŞUNUN DELİLİ
CUMA’NIN FAZİLET VE SEVABI
CUMA’NIN VÜCUBÜNUN ŞARTLARI
CUMA’NIN SIHHATİNİN ŞARTLARI
A - HUTBENİN RÜKÜNLERİ
B - HUTBENİN SIHHAT ŞARTLARI
C - HUTBENİN SÜNNETLERİ
CUMA EZANI
CUMA VAKTİNDE ALIŞ VERİŞİN HÜKMÜ
TAHİYYATÜ’L MESCİD SÜNNETİ
CUMA NAMAZININ İLK SÜNNETİ
CUMA'NIN FARZI
CUMA NAMAZINDA MESBUKUN DURUMU
CUMA NAMAZININ SON SÜNNETİ
CUMANIN FARZ OLUŞU
Cuma namazı Mekke’de farz olmuş, fakat Medine’de kılınmıştır.
Abdurrezzak, Abd b. Humeyd ve İbni Mûnzir, İbni Şirin’den şöyle rivayet etmişlerdir: Rasulullah (s.a.s) Medine’ye hicret etmeden ve Cuma ayetinin nüzulünden önce Medineli müslümanlar Cuma namazı kılmışlardır.
Zühri (r.a) şöyle rivayet etti:
“Rasulullah (s.a.s) Medine’yi teşrif buyurmazdan önce Medine’de ilk Cuma’yi kıldıran Mus’ab b. Umeyr(r.a) idi.”
Rasulullah (s.a.s) Mekke’de iken Mus’ab b. Umeyr’e şöyle emretti:
“Cuma günü güneş ortadan kayınca Medinelilerle Cuma namazı kıl!”
(Tahavi, El-Mebsut)

1 9