Mübarek ramazan
ayının rahmet bölümünü bitirmek üzereyiz, mutlaka bu rahmetten istifade edelim.
Kâr elde etmekten
daha mühim olan şey zarardan korunmaktır. Ramazan-ı şerîfin hayrı, sevabı,
manevi kârı çoktur ama günahlara bulaşanlar için zararı daha çok olur, onun
için bu mübarek ayda haramları, özellikle içki ve zina gibi cürümleri hemen
terk edelim, böyle işlerimiz varsa çabuk tevbe edelim ve bir daha yapmamak
üzere vaz geçelim.
Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhu
Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi
ve Sellem)şöyle buyurmuştur:“Gerçekten benim ümmetim ramazan
ayını ihya ettikleri sürece asla rüsvay olmayacaktır.”
Bunun üzerine: “Yâ
Rasûlellâh! Onların ramazan ayındaki rezillikleri ne olabilir?” denildiğinde,
Rasûlüllâh(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)buyurdular ki: “Onda haramlar
işlemektir, kim onda zina eder yahut onda içki içerse, bir dahaki seneye kadar
Allâh-u Te‛âlâ da, (meleklerden)gökte bulunanlar da
kendisine lanet eder.
Eğer (bir sonraki)ramazana ulaşmadan
ölecek olursa, Allâh-u Te‛âlâ katında onun için, kendisi ile ateşten sakınacağı
hiçbir hasene (ve sevap)bulunmayacaktır. O
halde siz ramazan ayında Allâh-u Te‛âlâ’dan sakının. Zira gerçekten
diğerlerinde katlanmadığı kadar sevaplar onda katlanır, günahlar da
böylecedir.”(Taberâni, el-Mu‛cemü’s-sağîr, 1/248; İsbahânî,
Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, 2/229)
Ebû Ümâme (Radıyallâhu
Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte de Rasûlüllâh (Sallâllâhu
Aleyhi ve Sellem)şöyle buyurmuştur:“Her kim ramazan
ayında canını ve dinini korursa, Allâh-u Te‛âlâ onu hûr-i ‛îynle (iri gözlü hûrilerle)evlendirir ve
kendisine cennet köşklerinden bir köşk verir. Ama her kim ramazan ayında bir
kötülük işler yahut bir mümine iftira atar veya sarhoş edici bir şeyler içerse,
Allâh-u Te‛âlâ onun bir senelik amelini boşa çıkarır.
Ramazan-ı şerîf ayından sakının, çünkü o Allâh’ın
ayıdır. O, size kendilerinde doyasıya yiyeceğiniz ve suya kanacağınız on bir ay
vermiştir. Ramazan ise Allâh’ın ayıdır. O halde onda kendinizi muhafazaya
çalışın.”(İsbahânî, Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr,
2/228-229)
Bu mübarek ayda kul
özellikle dilini, karnını ve tenâsül uzvunu korumalıdır ki Rasûlüllâh (Sallâllâhu
Aleyhi ve Sellem)in cennet vaadine nâil olabilsin.
Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhu
Anh)dan rivayete göre bir gün Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):
“Ramazandan bir gün oruç tutup da, üç şeyden sâlim(arınmış) kalana cenneti söz
verdim” buyurdu.
Bunun üzerine (bu
ümmetin emîni olan) Ebû ‛Ubeyde ibnü’l-Cerrâh (Radıyallâhu Anh): “Yâ
Rasûlellâh! Bu üç şeyin dışında kendisinde bulunan diğer günahlara rağmen mi?”
diye sorunca: “Dili(ni, yalan, gıybet, dedikodu ve iftira gibi
günahlardan), karnı(nı, faiz ve rüşvet gibi haram yollarla kazanılan
şeyleri yemekten)ve tenâsül uzvu(nu, zina, livata ve lezbiyenlik
gibi gayri meşru ilişkilerdenkoruması) dışında, kendisinde
bulunan (diğer günah)lara rağmen (yine de ona cenneti
söz verdim)” buyurdu. (İbnü Merdûyeh, İsbahânî, Süyûtî,
ed-Dürru’l-mensûr, 2/227-228)
Ramazan-ı şerifte
hırsızlık, gasp, içki, uyuşturucu, zulüm yahut her hangi bir büyük günah
işlemek kişiyi bir sene yani bir dahaki ramazana kadar lanet içinde bırakır.
Gördünüz mü, rahmet ayı nasıl da lanete dönüşebilir. Çok dikkatli olalım, dünya
bitti bitiyor, haramlara karşı sabırlı olalım.
Nebî (Sallâllâhu
Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: “Her kim ramazanda
hırsızlık yapar yahut zina eder veya (bir diğerinin malını mülkünü) gasp eder yada her
hangi bir haram işler yahut içki içer veya haksız yere (birine) saldırı yaparsa,
Allâh-u Te‛âlâ onun ne farzını ne de nafilesini kabul etmez. O da, melekleri de
bir daha seneki o güne kadar kendisine lanet yağdırırlar.”(Ebü’l-Ferac
İbnü’l-Cevzî, Bustânü’l-vâ‛ızîn, sh:319)
Özellikle gençler
hemen günahlara tevbe etsinler ki sonra âniden ölüp de azap meleklerine
yakalanmasınlar. Hele Kur’ân’ı okuyup unutanlar, namaza başlayıp bırakanlar çok
mahrum olacaklar, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)onlara şefaat
etmek istese de ramazan-ı şerîf onlara hasım olacak, onlardan davacı olacak, o
zaman Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)bile kurtaramaycak, ne
hazin bir durum!
Bu konuda Rasûlüllâh (Sallâllâhu
Aleyhi ve Sellem)Mina’da bulunduğu bir sırada şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü
olduğunda, ben(kulların sevap ve günahlarının tartıldığı) mizanın yanında
bulunuyorken, ümmetimden bir genci, melekler yüzüne ve ardına vura vura
getirirler.
O da bana sarılarak: ‘Yâ Muhammed! Sana sığındım,
medet senden’ der. Bunun üzerine ben: ‘Ey Rabbimin melekleri! Bunun günahı
nedir?’ derim. Onlar: ‘Ramazan ayına ulaştı da onda bile tevbe etmeyip Allâh’a
isyan etti, Allâh da onu âniden (öldürüp huzuruna) aldı’ derler. O zaman
ben: ‘Ne kötü gençmişsin! Sen ne fena gençmişsin!’ derim.
Böylece ne o beni bırakır, ne de melekler onu
bırakırlar. Sonra ben ona şefaat edip Allâh-u Te‛âlâ’dan yardım istemek üzere:
‘İlâhi! Ümmetimden bir genç (ne olur, bunu azaptan kurtarır mısın?)!’ derim. Allâh-u
Te‛âlâda: ‘Onun hasmı ramazan ayıdır!’ buyurur. Ben de: ‘Ramazan ayıyla davalı
olandan berîyim(uzağım)! Ramazanın hürmetini
tanımayana kim şefaat edebilir?!’ derim.
İşte o anda Allâh-u Te‛âlâ:‘Senin berî olduğun
kimseden Ben de berîyim’ buyurur. Böylece kendisi o(cehennem)ateş(in)e götürülür.” (Ebü’l-Ferac
İbnü’l-Cevzî, Bustânü’l-vâ‛ızîn, sh:320; Abdurrahmân es-Safûrî,
Nüzhetü’l-mecâlis, 1/147)
İşte bütün bu hadîs-i
şerîf ve rivayetlerden anlaşıldığına göre ramazan-ı şerifte işlenen haramlar ve
günahlar başka aylarda yapılana benzemez. Zira bu durumda haramların hürmetini
ihlalden öte, ramazanın hürmetine de saygısızlık söz konusudur. Ama bu tek
taraflı değildir, nitekim ramazan-ı şerîfi büyük günahlardan sakınarak geçirenler
hakkında birçok müjdeler açıklanmıştır.
Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhu
Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh(Sallâllâhu Aleyhi
ve Sellem)şöyle buyurmuştur:“Büyük günahlardan sakınıldığı
sürece, beş vakit namaz, cuma cumaya kadar, ramazan da ramazana kadar
aralarındaki(günah ve kötülük)leri örtücüdürler.” (Müslim,
Tahâret:16, 1/209; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, 2/400)
Başka bir hadîs-i
şerifte de Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğu rivayet
olunmuştur: “Her kim ramazanı sessizlik ve sakinlik içerisinde(kavgasız,
gürültüsüz, huzur üzere) tutar, gözünü, kulağını, dilini,
elini ve diğer uzuvlarını haramdan, yalandan, gıybetten ve eziyetten korursa,
kıyamet günü Allâh-u Te‛âlâ’ya(manen) çok yaklaşır. Ta ki onun
dizi İbrâhîm Halîl (Aleyhisselâm)ın dizine değer ve
kendisiyle Arş arasında bir fersah ya da bir mil(kadar az bir mesafe) bulunur.” (Ebü’l-Ferac
İbnü’l-Cevzî, Bustânü’l-vâ‛ızîn, sh:307)
Gördüğünüz gibi
ustura iki taraflı kesiyor, ramazan-ı şerifte kötülükler de iyilikler de
katlanıyor. İnsan böyle bir ticaret mevsimini nasıl gafletle geçirir, bir daha
bu fırsatı nasıl bulur?! Geçen sene aramızda olan birçok kimse bugün yaşamıyor,
kabir çukurlarında amelleriyle baş başa kalmışlar, şimdi sağ olup oruç tutmayı,
teravih kılmayı, zikretmeyi ne kadar isterler ama bu fırsat bir kere veriliyor,
bu dünya çarşamba pazarı değil ki bu hafta alamasan bir dahaki hafta alırsın.
Fakat bu dünya pazarıdır ki bir defa kurulur, aldın aldın, yoksa cehennemin
dibinde kaldın.
Bakın Seyyid Ahmed er-Rifâ‛î
(Kuddise Sirruhû)bize nasıl vaaz ediyor: “Ey Kardeş! Ömür çok
kısadır. Zamanınızı size bir fayda sağlamayan şeylerle heder etmeyiniz. Çünkü
her nefesiniz sayılmakta ve yazılmaktadır.
En kıymetli varlıklarınız olan vakitlerinizi ve
kalplerinizi iyi muhafaza ediniz. Vakitlerinizi heder, kalplerinizi ihmal
edecek olursanız en faydalı şeyleri elinizden kaçırmış olursunuz. Bizim toprak
diye basıp geçtiğimiz yerler geçmiştekilerin yüzleri, yanakları, dilleri,
dudaklarıdır. Ey basiret sahipleri! İbret alın, dünya budur.”
Aman bu fırsatı iyi
değerlendirelim, Rabbimizin buyurduğu gibi:
﴿أَيَّامًا مَعْدُودَاتٍ﴾
“Ramazan sayılı günler.” (Bakara Sûresi:184’den)
Biraz gayret edelim
de başka aylarda yapılan binlerce amelden daha makbul olacak kolay zikirleri, tesbihleri
ihmal etmeyelim.
İmâm-ı Zührî (Rahimehullâh)şöyle
buyurmuştur: “Ramazan-ı şerifteki bir tesbih, ramazan-ı şerîfin dışındaki bin
tesbihten daha üstündür.”(Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, 2/228)
İbrâhîm en-Neha‛î (Rahimehullâh)da
şöyle buyurmuştur: “Ramazan-ı şerifteki bir oruç, bin oruçtan, bir tesbih,
diğer aylardaki bin tesbihten, bir rekat diğer aylardaki bin rekattan
üstündür.” (Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, 2/228)
Ulemâ şöyle
buyurmuştur: “Receb-i şerîf Allâh-u Te‛âlâ’nın mağfiretine, şa‛bân-ı şerîf Rasûlüllâh
(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şefaatine, ramazan-ı şerîf ise
sevapların kat kat edilmesine tahsis edilmiştir. Diğer aylarda yapılan bir
hasene, on misli, receb-i şerifte yetmiş katı, şa‛bân-ı şerifte yedi yüz misli,
ramazan-ı şerifte ise bin katıdır.”(Abdülkādir el-Geylânî, el-Ğunye, 1/326)
İşte bütün bu
faziletlere ancak takva ile yani haramlardan sakınılarak kavuşulur, böyle yapan
bir değil, iki cennete nâil olur.
Takva sahibi olmak,
hayatın her döneminde güzel. Ama fırsatlar çağı gençlikte bir başka güzel olur.
Güce, kuvvete, güzelliğe rağmen günahlardan sakınanların mükâfatı ebedi
mutluluk olur. Hayatın baharı şeytana satılmazsa, sonsuz bahar bir adım ötede
gelir.
“Hayâtü’s-sahâbe” de
zikredildiği üzere Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)ın halifeliği döneminde
ibadet ehli, son derece takva sahibi bir genç vardı. Hazreti Ömer (Radıyallâhu
Anh)ın hayret ve takdirle izlediği bu gencin kalbi, Allâh ve Rasûlü (Sallâllâhu
Aleyhi ve Sellem)in sevgisiyle doluydu. Vakit namazlarında cemaati
kaçırmaz, namazdan çıkar çıkmaz evine döner ve ihtiyar babasının hizmetini
görürdü.
Bu gencin evine giden
yolu bir kadının kapısının önünden geçiyordu. Kadın her defasında gencin yoluna
çıkarak çirkin tekliflerde bulunuyor, fakat genç Allâh korkusundan ona iltifat
etmiyordu.
Yine bir gün yatsı
namazını kıldıktan sonra evine giderken, kadın tekrar karşısına çıktı. Bu sefer
bütün maharetini kullanarak genci kandırmayı başardı. Fakat genç, kadının ardı
sıra eve girerken birden bire Allâh-u Te‛âlâ Hazretleri’ni hatırladı ve korkuyla
dilinden şu âyet-i kerîme döküldü:
﴿إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَوْا إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِنَ
الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَإِذَا هُمْ مُبْصِرُونَ﴾
“Takvaya erenler(var ya), onlara şeytandan
herhangi bir vesvese iliştiği zaman (Allâh’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp, hemen
gerçeği görürler.” (A‛râf Sûresi:201)
Hemen ardından da
bayılarak düştü. Kadın hizmetçisini çağırdı. Genci tutarak evinin önüne getirip
koydular. Sonra da kapıyı çalarak babasına haber verdiler. Babası dışarı
çıkınca, oğlunu baygın bir vaziyette kapının önünde buldu. Komşulardan bir kaçı
genci tutup eve taşıdılar.
Uzun bir müddet
baygın kalan genç kendine gelince, babası: “Evladım neyin var ne oldu?” diye
sordu. Oğlu: “Bir şeyim yok” dedi. Babası: “Allâh aşkına söyle!” deyince, oğlu
başından geçenleri anlattı. Babası: “Hangi âyeti okumuştun?” diye sordu. Genç
âyeti okudu ve tekrar kendinden geçti. Bir de baktılar ki genç ruhunu teslim
etmiş. Bunun üzerine genci yıkadılar ve gece vakti götürüp gözyaşlarıyla defnettiler.
Sabah olunca olay
Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)a bildirildi. Hazreti Ömer (Radıyallâhu
Anh) gencin babasına gelerek başsağlığı diledi ve: “Bana niye haber
vermedin?” diye sordu. Gencin babası: “Ey müminlerin emîri! Vakit geceydi”
dedi. Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh): “Bizi onun kabrine götürün” dedi.
Hazreti Ömer (Radıyallâhu
Anh) ve beraberindekiler gencin kabrine geldiler. Hazreti Ömer (Radıyallâhu
Anh):
﴿وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ جَنَّتَانِ﴾
“Ey filan kişi! Rabbin makamında durmaktan korkanlara
iki cennet var”(Rahmân Sûresi:46)dedi. Kabirdeki genç dile gelip:
“Yâ Ömer! Rabbim cennette bana onları iki defa verdi”
diye cevap verdi.
FAZİLETLİ AMELLER
Ramazan-ı şerifte
birçok faziletli amel vardır. Bunları “Ramazan Risalesi”nden okuyun ama şu
hadîs-i şerîfi size nakletmeden geçemeyeceğim. İmâm-ı Rabbânî (Kuddise
Sirruhû)da özellikle bu hadîs-i şerîfi bir mektubunda zikretmiştir.
Selmân-ı Fârisî (Radıyallâhu
Anh)dan rivayet edildiğine göre Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)şa‛ban-ı
şerîfin son günü yapmış olduğu bir konuşmasında şöyle buyurmuştur:
“Ey insanlar! Çok büyük ve mübarek bir ay sizi
gölgeledi(çok yaklaştı). O, kendisinde bin
aydan daha hayırlı bir gece (kadir gecesi) bulunan bir aydır.
Allâh-u Te‛âlâonun orucunu farz, gecesinin kıyamını (teravih namazını) da nafile kılmıştır.
Her kim, onda bir hayırla(Allâh’a)yakınlaşmaya
çalışırsa, diğer aylarda bir farz eda etmiş gibi olur, onda bir farz işleyen
ise diğerlerinde yetmiş farz eda eden gibidir. O, sabır ayıdır, sabrın
karşılığı ise cennettir. O, bölüşme ve iyi geçinme ayıdır. O, kendisinde
müminin rızkının arttığı aydır.
Her kim onda bir oruçluyu iftar ettirirse, günahlarına
mağfiret ve boynunun cehennemden azadına vesile olur ve oruçlunun mükâfatından
bir şey eksiltilmeksizin, iftar ettirene de onun bir misli verilir.
Allâh-uTe‛âlâ, bir yudum süt veya su
ile oruçluyu iftar ettirene de bu sevabı verir.
Bir oruçluyu doyurana Allâh-u Te‛âlâ,benim havuzumdan
öyle bir şerbet içirir ki, cennete girinceye kadar bir daha susamaz. O, bir
aydır ki başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden beraattır. O halde,
onda dört hasleti çoğaltın, bunların ikisiyle Rabbinizi razı edersiniz, diğer
ikisine de mutlaka muhtaçsınız.
Rabbinizi, kendisiyle razıedeceğiniz iki haslet; ‘Lâ ilâhe illallâh’
şehadeti ve istiğfardır. Mutlaka onlarsız duramayacağınız diğer ikisi ise;
Allâh’tan cennet isteyip, cehennemden O’na sığınmanızdır.” (İbni Huzeyme, Sıyam:8,
no:1887, 3/191-192;Beyhakî, Fedâilü’l-evkāt, no:37, sh:146-148; Şu‛abu’l-îmân,
no:3336, 5/223-224)
Şimdi bu hadîs-i
şerîfin sonunda dört şeyin çok yapılması emredilmiştir ki insanlar bundan
gafildir. Çoğun en azı üçtür, bu yüzden her seferinde en az üçer kere tekrar
edilmelidir. Buna göre evvela Kelîme-i Şehâdet okunur, sonra
“Estağfirullâhelazîm” denir, sonra cennet istenip cehennemden sığınılır.
Cennet isteyip,
cehennemden sığınma duası yapmanın, özellikle de sabah ve akşam namazlarının
ardından bu dualarla meşgul olmanın faziletini ifade eden birçok hadîs-i şerîf
ve rivayet mevcuttur. Biz de burada yeri gelmişken birkaçını nakledelim.
Müslim ibni Hâris
et-Temîmî (Radıyallâhu Anhümâ)nın nakline göre Rasûlüllâh (Sallâllâhu
Aleyhi ve Sellem)bir kere gizlice kendisine: “Akşam namazından
ayrılınca, (kimseyle konuşmadan
önce)yedi kere: ‘Allâhümme ecirnî minennâr (Ey Allah! Beni
ateşten kurtar)’ de ki, şüphesiz sen bunu dersen sonra da o gecende
ölürsen, senin için ondan korunma yazılır. Sabahı kıldığın zaman da aynı
böylece söyle ki muhakkak sen o gününde ölürsen, sana ondan berat yazılır.” buyurdu.
Ebû Sa‛îd (Radıyallâhu
Anh)ın nakline göre Hâris (Radıyallâhu Anh)şöyle demiştir:
“Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)bize bunu gizlice söyledi, biz
de bunu özel kardeşlerimize duyuruyoruz.” (Ebû Dâvûd, Edeb:110, no: 5079,
2/741)
Yani az amele büyük
bir müjde vaad edildiği için, bazıları da bunu istismar ederek “Nasıl olsa
bugün ölsem cehenneme girmem” diye düşünüp günahlara düşebileceğinden bu gibi
müjdeler ehline bildirilmiştir. Şimdi size de nasip oluyorsa demek ki siz de
ehlisiniz, zaten benim için siz çok özelsiniz.
Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu
Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi
ve Sellem)şöyle buyurmuştur: “Her kim Allâh-u Te‛âlâ’dan üç
kere cennet isterse, cennet (dile gelerek): ‘Ey Allâh! Onu
cennete girdir’ d(iye dua ed)er. Her kim de üç
kere Allâh-u Te‛âlâ’ya cehennemden sığınırsa, cehennem (dile gelerek): ‘Ey Allâh! Onu
ateşten koru’ d(iye dua ed)er.” (Tirmizî,
Sıfatü’l-cennet:27, no:2572, 4/328; İbni Ebî Şeybe, el-Musannef, 10/421)
Enes (Radıyallâhu
Anh)ın Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den rivayetine göre: “Allâh-u Te‛âlâ
kıyamet gününde meleklerine: ‘Kulumun amel defterine bakın. Kimin Benden cennet
istediğini görürseniz, onu cennete sokun. Kim de cehennemden Bana sığınmışsa
onu ondan çevirin.’ buyuracaktır.” (Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis,
2/274)
Ebû Hureyre (Radıyallâhu
Anh)dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)şöyle
buyurmuştur: “Cenneti çok isteyin, cehennemden de çok sığının.
Çünkü gerçekten o ikisi (ile duada bulunmak), şefaatleri makbul
iki şefaatçidirler.” (Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis, 2/274)
Bu dört zikri merhum
Seyyid Muhammed Alevîel-MâlikîHazretleri şöyle cem etmiştir:
«أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ
مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ،
أَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ الْعَظِيمَ، اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْجَنَّةَ وَأَعُوذُ بِكَ مِنَ النَّارِ.»
أَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ الْعَظِيمَ، اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْجَنَّةَ وَأَعُوذُ بِكَ مِنَ النَّارِ.»
(Eşhedü enlâilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.
Estağfirullâhelazîm. Allâhümme innîes’elüke’l-cennete ve e‛ûzü bike minennâr.)
“Ben şahitlik ederim ki
Allâh’tan başka İlâh yoktur, yine şahitlik ederim ki Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve
Sellem)O’nun kulu ve Rasûlü’dür. Büyük Allâh’tan mağfiret
talep ediyorum. Ey Allâh! Gerçekten ben Senden cennetini istiyorum, cehennemden
Sana sığınıyorum.”
Hiç Arapça bilmeyen
de bu manayı tekrarlayabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.