Meleklerin, Peygamber Efendimiz’e
(asm) hizmet etmesi ve görünmesi ile cinnîlerin ona iman ve itaat etmeleri
başta Kur’an olmak üzere[1] pek çok kaynaktan
bize ulaşan mütevatir hadiselerdir. Kur’an’da geçtiği gibi[2],
Bedir Savaşı’nda beş bin melek, sahabeler gibi, Allah Resulü’ne (asm) hizmet
edip asker olmuşlardır. Hattâ o melekler, melekler içerisinde, Ashab-ı Bedir
gibi şeref kazanmışlardır.[3]
Biz burada Resulullah’ın (asm)
şerefiyle, mucizesi olarak, ümmetinin melekleri görmesi ve meleklerle
konuşmasıyla ilgili mucizelerden birkaçını nakledeceğiz.
Cebrail Aleyhisselam’ın Ziyaretleri
Başta Buharî ve Müslim gibi hadîs
imamları beraberce haber veriyorlar ki: Bir defasında Hazret-i Cebrâil (as),
beyaz elbiseli bir insan suretinde gelmiş. Allah Resulü (asm) sahabeleri içinde
otururken, yanına gitmiş ve“İman, İslâm, ihsan nedir; tarif et?” diye
sormuş. Allah Resulü (asm) tarif etmiş. Oradaki sahabeler de dinleyip hem ders
almış, hem de o zâtı iyi görmüşler. O zât, misafir gibi görünürken, üstünde
yolculuk alameti yoktu. Kalktı, birden kayboldu. O gittikten sonra Allah Resulü
(asm) “Size ders vermek için Cebrail böyle yaptı.” diyerek gelenin kim
olduğunu sahabelerine haber verdi.[4]
Yine pek çok sahih kaynakta hadis
ilminin büyük imamları tarafından tevatürle nakledilir ki, Hazret-i Cebrâil’i
(as) çok defa, sahabelerden yüz güzelliği ile meşhur Dıhye (ra) suretinde,
Allah Resulü’nün (asm) yanında sahabeler görüyorlardı. Örneğin, Hazret-i Ömer,
İbni Abbas, Üsame bin Zeyd bin Hâris, müminlerin annesi Hazreti Ayşe ve Hazreti
Ümmü Seleme (Radıyallahu Anhum Ecmain) gibi sahabeler pek çok defalar
nakletmişlerdir ki: “Biz Hazret-i Cebrâil’i, Dıhye (ra) suretinde,
Resulullah’ın (asm) yanında çok defalar görüyoruz.”[5] Acaba bu büyük
sahabelerin melekleri görmeden, “onları görüyoruz” demeleri mümkün
müdür?
Muhafız Melekler
Güvenilir kaynaklarda, cennetle
müjdelenmiş sahabelerden İran fatihi Sa’d ibni Ebî Vakkas’dan naklediliyor ki: “Uhud
Savaşı’nda, Resulullah’ın (asm) iki tarafında, iki beyaz elbiseli şahsı ona
nöbetçi gibi, muhafızlık eder suretinde gördük. İkisinin de daha sonradan
Hazret-i Cebrâil ve Hazreti Mikâil olduğunu anladık.”[6]
Acaba böyle bir İslâm kahramanı “gördük” dese, görmemesi mümkün müdür?
Savaşan Melekler
Hem Peygamberimizin (asm)
amcasının oğlu olan Ebu Süfyan ibni Hâris ibni Abdülmuttalib, sağlam
kaynaklarda haber veriyor ki: “Bedir Savaşı’nda, gökle yer arasında, beyaz
elbiseli, atlı zâtları gördük.”[7]
Hazreti Hamza’nın (ra), Hazreti Cebrail (as) ile
Karşılaşması
Hem Hazreti Hamza (ra), Allah
Resulü’ne (asm)“Ben Cebrâil’i görmek istiyorum.” diye ricada bulundu.
Efendimiz (asm) de Kâbede ona Cebrail’i (as) gösterdi. Hazreti Hamza
dayanamadı, kendinden geçip yere düştü.[8]
Bu türden meleklerle görüşme
şeklinde meydana gelen hadiseler çokça vuku bulmuştur. Bütün bu hadiseler,
meleklerin Peygamberimizin (asm), nübüvvet kandilinin etrafından birer pervane
olduğunu ispat ederler.
Cinlerle İlgili Mucizeler
Cinlerin Peygamberimiz (asm) ve
sahabelerle görüşmesi şeklinde de pek çok hadiseler nakledilmiştir. Sahih
kaynaklarda geçenlerden birkaçını nakledeceğiz.
Hadis imamları bize, İbni
Mes’ud’dan (ra) naklediyorlar ki: “Batn-ı Nahl denilen yerde, cinlerin
hidayete erdikleri gece, cinleri gördüm. Sudan Kabilesinden Zut denilen uzun
boylu insanlara benziyordular.”[9]
Hadîs imamlarının naklettikleri
meşhur bir hadise de şudur: Hazreti Hâlid ibni Velid’in Uzzâ putunu imha
ederken, putun içinden siyah bir kadın şeklinde bir cin çıktı. Hazreti Hâlid
bir kılıçla cini iki parça etti. Allah Resulü (asm), o hâdise için “Uzzâ
putu içinde ona ibadet ediliyordu. Daha ona ibadet edilmez.” diye
açıklamada bulunmuştur.[10]
Hem Hazreti Ömer’den (ra)
nakledilen bir başka hadise de şöyledir. Hazreti Ömer (ra) anlatıyor: “Biz
Allah Resulü’nün (asm) yanında iken, ihtiyar biri gibi elinde asâ olan, “Hâme”
isminde bir cin geldi ve iman etti. Sonrasında ise Allah Resulü (asm), ona
kısa sûrelerden birkaç sûreyi ders verdi. Dersini aldı, gitti.”[11]
Melekler ve cinlerle ilgili
mucizeleri bitirirken, Allah Resulü’nün (asm) ümmetinden ileri gelen bazı büyük
zatların da Peygamberimizin (asm) nuruyla ve terbiyesiyle yüzlerce defa
melekleri ve cinleri gördüklerini[12], bu hadiselerin de
dolayısıyla Peygamberimizin (asm) mucizevi irşadının ve terbiyesinin bir
neticesi olduğunu hatırlatarak konuyu noktalıyoruz.
__________________________________________
[1]bk. Âl-i İmran
Sûresi, 3:123-125; Cin Sûresi, 72:1-2; Ahkaf Sûresi, 46:29.
[2]bk. Âl-i İmran Sûresi, 3:123-125.
[3]Buharî, Mağâzî: 11.
[4]Buharî, İmân: 37; Müslim, İmân: 1-7.
[5]Buhârî, Fedâilü’l-Eshâb: 30; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 9:276-277; Ahmed İbni Hanbel, Fedâilü’s-Sahâbe (tahkik: Vasiyyüllah), no. 1817, 1853, 1918; Müsned, 1:212; el-Askalânî, el-İsâbe, 1:598.
[6]Buharî, Mağâzî: 18, Libas: 24; Müslim, Fedâil: 46, 47, no. 2306; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:361.
[7]Müsned, 1:147, 353; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:362; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:281; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:735.
[8]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:362; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:282; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:736.
[9]Müsned (tahkik: Ahmed Şâkir), 6:165, no. 4353; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:343, 2:361.
[10]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:362; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:287; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:738; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 4:316; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 6:176.
[11]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:363; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:287; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 5/416-418.
[12]İbni Teymiye, et-Tevessül ve’l-Vesîle, s. 24; İbni Teymiye, Mecmû-u Fetâvâ, 11:307.
[2]bk. Âl-i İmran Sûresi, 3:123-125.
[3]Buharî, Mağâzî: 11.
[4]Buharî, İmân: 37; Müslim, İmân: 1-7.
[5]Buhârî, Fedâilü’l-Eshâb: 30; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 9:276-277; Ahmed İbni Hanbel, Fedâilü’s-Sahâbe (tahkik: Vasiyyüllah), no. 1817, 1853, 1918; Müsned, 1:212; el-Askalânî, el-İsâbe, 1:598.
[6]Buharî, Mağâzî: 18, Libas: 24; Müslim, Fedâil: 46, 47, no. 2306; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:361.
[7]Müsned, 1:147, 353; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:362; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:281; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:735.
[8]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:362; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:282; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:736.
[9]Müsned (tahkik: Ahmed Şâkir), 6:165, no. 4353; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:343, 2:361.
[10]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:362; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:287; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:738; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 4:316; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 6:176.
[11]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:363; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:287; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 5/416-418.
[12]İbni Teymiye, et-Tevessül ve’l-Vesîle, s. 24; İbni Teymiye, Mecmû-u Fetâvâ, 11:307.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.