script src='http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.2.6/jquery.js' type='text/javascript'/>

HAC BAHSİ



HAC BAHSİ
HACIN VÜCUBUNUN ŞARTLARI
HACCIN EDASININ ŞARTLARI
HACCIN VAKTİ (MEVSİMİ)
HACCIN MİKATLARI
MİKATLARLA İLGİLİ HÜKÜMLER
HACCIN FARZLARI
HACCIN VACİPLERİ
İHRAMA GİRMEK
KUDÜM TAVAFI
KUDÜM TAVAFININ YAPILIŞI
SAFA İLE MERVE TEPELERİ: ARASINDA SA'Y ETMEK
SAFA İLE MERVE ARASINDA SA'YIN YAPILIŞI
MİNA'YA GİTMEK
ARAFAT'TA DURMAK
ARAFAT'TA DURMA İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
MÜZDELİFE'DE DURMAK
MÜZDELİFE'DE DURMAK İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
CEMRELERİ TAŞLAMAK (ŞEYTAN TAŞLAMA)
CEMRELERİ TAŞLAMANIN HÜKÜMLERİ
SAÇLARI TRAŞ ETMEK VEYA KISALTMAK
SAÇLARI TRAŞ ETMEK VEYA KISALTMAK İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
ZİYARET TAVAFI
ZİYARET TAVAFI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
CEMRELERİN TAŞLANMASINI TAMAMLAMAK İÇİN MİNA'YA TEKRAR DÖNMEK
CEMRELERİ TAŞLADIKTAN SONRA MEKKE'YE DÖNMEK
VEDA TAVAFI
VEDA TAVAFI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
RASULULLAH (S.A.V)'İN HACCI
KİRAN HACCI
KIRAN HACCI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
TEMETTÜ HACCI
TEMETTÜ HACCI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
İHRAMDA YASAK OLAN HERHANGİ BİR ŞEYİ YAPMANIN HÜKMÜ
I - GÜZEL KOKU VE YAĞ SÜRÜNMENİN CEZASI
II - DİKİŞLİ ELBİSE GİYMENİN CEZASI
III - TIRAŞ OLMANIN VE TIRNAK KESMENİN CEZASI
ÖNEMLİ BİR KURAL
IV - CİNSİ MÜNASEBETTE BULUNMANIN CEZASI
TAVAF, SAY VE ŞEYTAN TAŞLAMALARLA İLGİLİ CİNAYETLER
AVLANMANIN CEZASI
Haccın Hükmü: Hacc; köle, deli ve çocuk olmayan ve vücudunda herhangi bir sakatlık veya hastalık bulunmayan bir kimsenin eğer hacca gidip dönünceye kadar yol masrafını ve çoluk çocuğunun oturacakları meskenden başka, yiyecek ve giyecek gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak kadar varlığı bulunur ve yol da emniyetli olursa- ömründe, yapması bir defa farz olan bir ibadettir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Beyt’e gidebilme gücüne sahip olan kimseler için Beyt’i haccetmek Allah’ın gerekli kıldığı bir görevdir.
Kim ki küfre girerse (Allah’a zarar veremez). Çünkü, bütün alemlerden müstağnidir.”
(Al-i İmran: 97)
İbni Abbas (r.a)’dan şöyle rivayet edilmiştir:
Ekra b. Habis (r.a) Rasuiullah (s.a.s)’e şöyle sordu:
“Ya Rasulullah! Hacc, her sene midir, yoksa bir defa mı?” Rasuiullah (s.a.s):
“Yalnız bir defadır. Fazla yapan için nafiledir” buyurdu.
(Ebu Davud, Nesei, Ahmed, Hakim)
Hakim bu hadis için Sahih dedi.
HACIN VÜCUBUNUN ŞARTLARI
1- Müslüman olmak: Çünkü Hacc bir ibadettir. Müslüman olmayan kimsenin ibadeti ise makbul değildir.
2- Akıllı Olmak:
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Çocuk buluğa erinceye kadar, deli olan iyileşin ceye kadar ve uykuda olan uyanıncaya kadar kendileri ne günah yazılmaz.”
(Ebu Davud, Ahmed)
3- Hürriyet (Hür Olmak):
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Hangi köle azatlanırsa on defa bile Hacca gitmiş olsa, İslamın rüknü olan Haccı bir daha yapması gerekir.”
(Beyhaki, Taberai, Hakim)
Hakim bu hadis için Sahih dedi.
4- Buluğa Ermiş Olmak:
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Hangi çocuk ergenlik çağına girerse, on defa bile Hacca gitmiş olsa, islam’ın rüknü olan Haccı bir daha yapması gerekir.”
(Beyhaki, Taberani, Hakim)
Hakim bu hadis için Sahih dedi.
5- Vakit: Haccın vakti; Şevval, Zilkade aylarıyla
Zilhicce ayının ilk on günüdür.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Hacc, bilinen aylardır.”
(Bakara: 197)
İbni Ömer (r.a) demiştir ki:
“Hacc ayları; Şevval, Zilkade ve Zilhiccenin on günüdür.
(Buhari)
6- Nakil Vasıtasını Ve Masrafları Temine Gücün Yetmesi:
İbni Ömer (r.a)’den şöyle Rivayet edelmiştir:
“Bir adam Rasulullah (s.a.s)’e geldi ve dedi ki:
“Ya Rasulullah! Haccı gerektiren şey nedir?” Rasulullah (s.a.s):
“Azık ve binittir” buyurdu.”
(Tirmizi, Dare Kutni, Beyhaki, İbni Mace)’Zayıf hadis.
Enes (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Haccın farziyetini bildiren ayette geçen “Beyt’e gidebilme gücüne sahip olan kimseler için” (Al-i İmran: 97)’dan maksat nedir?” diye sorulduğunda Rasulullah (s.a.s): “Azık ve binittir” diye cevap vermiştir.
(Dare Kutni)’Hakim rivayet etti ve Sahih dedi.
7 - Çoluk çocuğunun oturdukları meskenden başka, yiyecek ve giyecek gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılaya cak miktardan fazla varlığa sahip olmak. Zira Hacc, şeriatin emrettiği bir ibadettir. Çoluk çocuğunun nafakası ise kul hakkıdır. Kul hakkı şeriatin emrinden önce gelir.
HACCIN EDASININ ŞARTLARI
1- Bedenen Salim Ve Sıhhatli Bulunmak: Çünkü, hastalık veyahut vücutta bir sakatlığın bulunması halin de yolculuk yapmak ya büsbütün imkansızdır ya da zordur. Dinde ise zorluk yoktur.
İbni Abbas (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir:
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Haccetmek isteyen kimse acele etsin, geciktirme sin. Çünkü kişi hastalanır, deve yolunu şaşırır ve araya ihtiyaç girer.”
(Ebu Davud, Ahmed)
Has’am Kabilesinden bir kadın gelip dedi ki:
“Ya Rasulullah! Allah’ın kulları üzerine farz olan Hacc, ihtiyarlayıp takatsiz kaldığı zamanda babama farz oldu. Onun yerine ben Haccedebilir miyim?” Rasulullah (s.a.s): “Evet” buyurdu. Bu da Veda Haccında idi.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
İmam Ebu Hanife’ye göre, iki gözden kör olan kimseye beraberinde kendisine yardımcı olacak bir kimsesi bulunsa bile Hacc, farz değildir. Diğer iki imam ise, beraberinde kendisine yardım edecek bir kimse bulunursa farzdır, demişlerdir.
2 - Yol Emniyeti Ve Hapsedilmemiş Olmak:
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Beyt’e gidebilme gücüne sahip olan kimseler için Beyt’i haccetmek Allah’ın gerekli kıldığı bir görevdir.”
(Al-i İmran: 97)
3 - Kadının Mahreminin Veya Kocasının Bulunması: Hacca gitmek isteyen kadının beraberinde ya kocasısının yada kendisiyle evlenmesi caiz olmayan yakın bir akrabasının bulunması şarttır. Evi Mekke’den üç günlük veya daha uzak mesafede olan kadın için bu kişilerden biri olmadan haccetmesi caiz değildir. Fakat eğer evi Mekke’den üç günlük mesafeden daha az ise, o zaman beraberinde kocası veya yakın akrabası bulunmasa da haccetmesi caizdir.
İbni Abbas (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Rasulullah (s.a.s)’i, hutbe okuduğu sırada şöyle derken işittim: “Kadın, yanında bir mahremi olmadan yola çıkmasın.” Bunun üzerine adamın biri kalkıp dedi ki: “Ya Rasulullah! Zevcem, Hacca gitmek üzere yola çıktı. Ben de filan gazveye katılmak için kaydedildim.” Rasulullah (s.a.s): “Vazgeç, git ailenle birlikte haccet” buyurdu.
(Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei)
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Bir kadının yanında mahremi olmadan üç günlük mesafeden uzak bir yere yolculuk yapması caiz değildir.”
(Buhari, Müslim)
4- Hacca gitmek isteyen kadının beraberinde yakın bir akrabası bulunursa, kocası onu Hacca gitmekten alıkoyamaz. Çünkü farz olan ibadetlerin yerine getirilmesinde kocasının söz haklı yoktur. Hacc da farz olan ibadetlerdendir. Ancak, eğer kadının beraberindeki yakın akrabası helal, haram bilmeyen ve güvenilmez bir kimse olursa o zaman kocası onu gitmekten alıkoyabilir.
5- İddet İçinde Olmamak: Kocası ölmüş veya kocası tarafından boşanmış olan bir kadına Haçcın farz olması için bu kadının iddetinin bitmiş olması şarttır.
6- İhrama girdikten sonra ergenlik çağına giren çocuğun devam ettiği Hacc, farz yerini tutmaz. Çünkü ihrama girerken Hacc, çocuğa farz olmadığı için başladığı Hacc nafile olup farza dönüşemez. Fakat, eğer çocuk daha Arafat’a gitmemişken ihramını yenileyip farz niyetini getirirse caizdir.
HACCIN VAKTİ (MEVSİMİ)
Şevval, Zilkade ve Zilhiccenin ilk on günüdür. , Bu mevsimden önce ihrama girmek caiz olmakla beraber mekruhtur.
Allah (c.c) buruyor:
“Hacc, bilmen aylardadır”. (Bakara: 197)
Ibni Ömer (r.a) demiştirki. Hac ayları: Şeval, Zilkade ve Zilhiccenin on günüdür.
(Buhari)
HACCIN MİKATLARI
Haccın inikatları; Hacca giderken ihrama girmeden geçilmesi caiz olmayan yerlerdir.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Hiç bir kimse ihrama girmeden mikatı geçemez.”
(İbni Ebi Şey be Musannefinde ve Taberani rivayet ettiler)
Bu mikatlar ise:
1- Irak tarafından gidenler için “Zatü İrk” denilen yerde.
2- Şam tarafından gidenler için “Cuhfe”de.
3- Medine tarafından gidenler için “Zül-Huleyfe”de.
4- Necid tarafından gidenler için “Karn”de.
5- Yemen tarafından gidenler için de “Yelemlem” denilen yerde.
İbni Abbas (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir: “Rasulullah (s.a.s) Medineliler için “Zül-Huleyfe”yi, Şamlılar için “El-Cuhfe”yi, Necidliler için “Kara el-Me-nazil”i, Yemen için de “Yelemlem”i mikat olarak tesbit etmiş ve demiştir ki: “Bu sayılan yerler, o yoldan Hacc ve Umre niyetiyle gelen diğer herkes için de mikattır.” (Yani; bu yere gelince ihrama girerler). Bu yerlerden yakın yerlerde ikamet eden için mikat, ikamet ettikleri yerdir. Hatta Mekkeliler için Mekkedir. Onlar da oradan ihrama girerler.”
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi Nesei)
Rasulullah (s.a.s) Iraklılara “Zatü İrk”i mikat tayin etti.”
(Ebu Davud, Nesei, Ahmed)
İbni Ömer (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir: “O iki şehir (yani; Küfe ile Basra) fethedilince,
Ömer (r.a)’ya geldiler ve dediler ki: “Ya Emire’l mü’minin.» Rasulullah (s.a.s) Nacidliler için Karn’ı hudud tayin etmiştir. Fakat O, bizim yolumuzdan uzaktır. Oradan başlarsak bize zor olur.”
Hz. Ömer: “Sizin yolunuzda Karn’ın hizasına bakınız” dedi. Ve onlara “Zatü İrk”i mikat tayin etti.
(Buhari)
MİKATLARLA İLGİLİ HÜKÜMLER
1- Hacca veya Umreye gitmek isteyen kişinin bu mikatlara varmadan da ihrama girmesi daha iyidir.
Ali b. Ebi Talib (r.a)’ye: “Başladığınız Hacc ve Umreyi tam olarak yapın” (Bakara: 196) ayetinin manası sorulduğunda: “Kişinin Hacc veya Umreye giderken kapısı önünden ihrama girmesi demektir” demiştir.
(Hakim rivayet etti ve Sahih dedi.)
2- Mekke’de olanlar için ise, Hacc mikatı Harem’in içi. Umre mikatı da Harem’in dışıdır.
Rasulullah (s.a.s) ashabından kimisine Mekke’nin içinde Hacc ihramına girmelerini emrettiği halde muhterem eşi Hz. Aişe’nin Umre ihramına girmesi için kardeşine O’nu Tenim’e götürmesini emretmiştir. (Tenim ise Harem’ in dışında olan bir semtin adıdır.)
(Bu rivayetler Sahih-i Müslimde geçmektedir.)
HACCIN FARZLARI
Haccın farzları üçtür. Bunlardan birisi yapılmazsa, Hacc batıl olur ve gelecek yılda kaza etmek gerekir.
1- İhrama Girmek.
2- Arafat’ta Vakfe Zamanında Durmak.
3- Ziyaret Tavafında Bulunmak.
HACCIN VACİPLERİ
1- Safa İle Merve Tepeleri Arasında Sa’y Etmek.
2- Müzdelife’de Durmak.
3- Cemreleri Taşlamak (Şeytan Taşlama).
4- Saçları Traş Etmek Veya Kısaltmak.
5- Veda Tavafını Eda Etmek.
İHRAMA GİRMEK
1- Kişi ihrama girmek istediği zaman önce yıkanır veyahut abdest alır.. Fakat, yıkanmak abdest almaktan daha iyidir.
İbni Ömer (r.a) şöyle dedi: “Kişinin ihrama girmeden önce gusletmesi sünnettendir.”
(İbni Ebi Şeybe, Dare Kutni, El-Bezzar, Hakim) Hakim bu hadis için Sahih dedi.
Zeyd b. Sabit (r.a) şöyle dedi: “Rasulullah (s.a.s)’i ihrama gireceği vakit üzerindeki elbiseyi çıkarıp, yıkandığım gördüm.”
(Tirmizi rivayet etti ve Hasen dedi.)
2- İhrama girmek isteyen kimse yıkandıktan sonra Birini eteklik yapmak, diğerini de omuzları üstüne atmak suretiyle yeni veyahut yıkanmış iki bez parçasına bürünür. Kadın, ihramda iken istediği elbiseyi giyebilir. Çünkü kadının dikilmemiş elbise giymesinde avret yerlerinin açılma tehlikesi vardır.
İbni Abbas (r.a) şöyle demiştir:
“Rasulullah (s.a.s) saçını tarayıp, yağladıktan sonra gömleği ile rıdasını (erkeklerde belden aşağısını örten örtü) giydikten sonra ashabı ile birlikte Medine’ den çıkıp gitti ve deri üstüne sürülen zaferanlı elbiselerin dışında gömleklerle ridaların giyilmesini yasaklamadı.”
(Buhari)
3 - İhrama girmek isteyen kişinin güzel koku sürünmesi sünnettendir.
Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir:
“Rasulullah (s.a.s)’e ihrama gireceği vakit ve girmeden önce güzel kokular
sürerdim.”
(Buhari, Müslim)
4- İhrama girdikten sonra iki rekat namaz kılınır. Ve “Allah’ım! Ben hacca gitmek istiyorum. Bana kolaylık ver ve benden kabul buyur” diye dua edilir.
İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:
“Rasulullah (s.a.s) Zülhalife’de ihrama girdikten sonra iki rekat namaz kılardı.”
(Müslim)
5- İki rekat namaz kıldıktan sonra telbiyeye başlanır,
İbni Abbas (r.a) şöyle dedi:
“Rasulullah (s.a.s) namaz kılar kılmaz telbiyeye başlamıştır.”
(Tirimizi, Nesei)
Nesei bu hadis için Hasen-Garib dedi.
Telbiyeye namazdan hemen sonra başlanmayıp ta bineğin sırtında Hacca doğru yol alırken başlanması da caizdir. Fakat yukarıdaki hadisi şerife göre namazdan hemen sonra başlanması daha iyidir.
Kadın, telbiye ederken sesini yükseltemez.
6- İhrama giren kimse eğer yalnız Hacc maksadıyla ihrama giriyorsa getirdiği telbiye ile Hacc niyetini getirmek zorunda olur. Kişi Hacca niyet ederek telbiyeye başlarsa ihrama girmiş olur. Çünkü Hacc bir ibadettir. İbadetler ise niyete göredir. Fakat telbiye getirilmeden Hacca niyet edilse bile ihrama girilmiş olamaz. İhrama girilmesi için niyet edildikten sonra telbiye getirmek şarttır.
7- Telbiye: Lebbeyk Allahumme Lebbeyk, La şerike leke lebbeyk, innel hamde ve ‘ n-ni’ mete leke ve’l-mülk, la şerike lek.” (Yani; “Senin emrindeyim Allah’ım senin emrindeyim. Senin emrindeyim. Senin ibadette ortağın yoktur. Senin emrindeyim. Bütün hamd, nimet ve hükümranlık senindir.”) diye zikretmektir.
Telbiyede . geçen bu kelimelerden bir tanesini bile eksik bırakmamak gerekir. Fakat bir şeyler ilave edilirse caizdir.
İbni Ömer (r.a) şöyle dedi: “Rasulullah (s.a.s) Zül-Huleyfe mescidi yanında hayvanına bindi. Hayvan kalkıp doğrulunca, yüksek sesle telbiye yaptı ve “Lebbeyk Allahumme lebbeyk, la şerike leke lebbeyk, innel hamde ve’ nni’mete leke ve’l-mülk, la şerike lek” buyurdular.
(Buhari, Müslim, ‘Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
Buhari’den başka ötekilerde şu ziyade vardır: İbni Ömer (r.a) dedi ki: “Ömer (r.a) Rasulullah (s.a.s)’in telbiye ettiği gibi telbiye eder ve şunları eklerdi: “Lebbeyk Allahumme lebbeyk, lebbeyke ve sadeyke ve’l-hayru fi yedeyke lebbeyke ve’r-ragbau ileyke ve’l amel.” (Yani; Allah’ım! Sana icabet ettim, sana. Senin taatına koşarak senin. Hayır senin elindedir. İcabet te sana, rağbet te ancak sanadır.)
8 -İhramda bulunan kimse refese, füsuk ve cidal yapmaktan bütün gücü ile sakınmalıdır.
Refes: Kimisi; cinsel ilişkidir. Kimisi; kötü ve kaba laflardır. Kimisi de; kadınların yanında cinsel ilişki ile cinsel ilişkiye sürükleyici şeylerden söz etmektir.
Füsuk; Dini yasakları çiğneyip korkusuz ve pervasızca günah işlemektir. Bu, her ne kadar her zaman haram ise de, ihramda her zamankinden daha haramdır.
Cidal: Şunun bununla gerekli, gereksiz tartışıp ağız kavgası yapmaktır. Kimisi de; Haccın zamanı hakkında müşriklerle münakaşa etmektir.
9 - İhramda olan kimse av avlayamaz. Ava işaret te edemez ve onu başkasına gösteremez.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“İhramda iken av öldürmeyin.” (Maide: 95)
“Deniz avı ve onu yemek size de yolculara da geçimlik olmak üzere helal kılınmıştır. İhramda olduğunuz müddet ise, kara avı haram kılınmıştır. Kendisine dönüp huzurunda toplanacağınız Allah’tan sakının.”
(Maide: 96)
Abdullah b. Ebi Katade (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir: “Rasulullah (s.a.s) Hacc için yola çıktı. Biz de beraberinde çıktık. Rasulullah (s.a.s) sahabilerinden içlerinde Ebu Katade de olduğu hald- bir grup insanı keşif için sevkedip: “Deniz kenarına doğru gidiniz, sonra bize katılınız” emrini verdi. Bu, keşif kolu olarak ayrılan grup, deniz sahiline doğru yol aldılar. Nihayet Rasulullah (s.a.s)’den tarafa döndükleri zaman Ebu Katade’den başka hepsi ihrama girdiler. Talnız Ebu Katade ihrama girmedi. Onlar bu şekilde yol alırlarken ansızın yaban eşekleri gördüler. Ebu Katade hemen üzerlerine hücum etti ve onlardan bir dişi yaban eşeği öldürdü. Müteakiben bu müfreze, bir yere inip konakladı ve o avın etinden yediler. Sonra kendi kendilerine: “Bizler ihramlı olduğumuz halde (avlanıp) et yedik” dediler. Dişi yaban eşeğinin etinden arka kalan kısmı da yanlarında taşıdılar ve nihayet Rasulullah (s.a.s)’e geldiklerinde:
“Ya Rasulullah! Bizler ihramlanmıştık. Ebu Katade ise ihrama girmemişti. Birdenbire bir takım yaban eşekleri gördük. Ebu Katade’de hemen üzerlerine saldırır ve onlardan’ dişi bir eşeği öldürdü. Biz de inip onun etin den yedik. “Bizler ihramlı olduğumuz halde av eti yedik” diye söylenerek onun etinden kalanı da (beraberi mizde) getirdik” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s) onlara: “Sizden Ebu Katade’ye bu yaban eşeğini avlamasini emreden yahut herhangi bir şey ile kendisine işaret ederek (avı) gösteren var mıdır?” diye sordu. Onlar:
“Hayır, yoktur” cevabını verdiler. Rasulullah:
“Öyle ise bu avın etinden geri kalanını yeyiniz”buyurdu.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
10- İhramda olan kimse gömlek, kilot, sarık ve mest te giyemez. Ancak, eğer terlik bulamazsa mestin boğazını kesip terlik durumuna getirdikten sonra giyebilir. Safran veya vers ile boyanmış bir elbiseyi de giyemez. Ancak yıkanmış ise rengi gitmemiş bile olsa giyebilir. Ayağa giyilecek terliğin dikişsiz olması şarttır.
İbni Ömre (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir adam Rasulullah (s.a.s)’e:
“Ya Rasulullah! İhrama girmek isteyen kimse hangi elbiseyi giyer?” diye sordu. Rasulullah (s.a.s):
“Gömlekleri, sarıkları, donları, başa giyilenleri ve mestleri giyemez. Yalnız, takunya bulamayan kimse mestleri giysin. Fakat topuklarından aşağısına kadar kessin. Zaferan (safran), vers (bir nevi san ottan yapılmış koku) sürülmüş elbise giymesin” buyurdu.”
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)

11-
İhramda olan erkek yüzünü ve başını örtemez.
İbni Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) ile birlikte olan bir adamı devesi vurmuş ve adam da ihramlı olduğu halde ölmüştü. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.s): "Onu su ve sidr ile yıkayın. Ve üzerindeki iki elbise ile gömün. Koku sürmeyin, başını ve yüzünü örtmeyin. Çünkü o, kıyamet gününde telbiye ederek diriltilecektir" buyurdu.

(Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)

12- İhramda olan kimse güzel koku süremez.
Bir adam: "Yâ Rasulullah! Hacı(nın vaziyeti) nedir?" diye sordu.
Rasulullah (s.a.s): "(Hacı, çeşitli sıkıntılar nedeniyle) saçı sakalı biribirine karışık ve güzel kokulan kullanmayı bırakandır" buyurdu.

(Tirmizi, İbni Mace)’Hakim bu hadis için Sahih dedi.

13- İhramda olan kimse saçına, sakalına yağ süremez ve ne saçını ne sakalını ne de vücudunun herhangi bir yerinde bulunan kıllan tıraş edemez.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Kurban, yerine ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin."
(Bakara: 106)

14 - İhramda olan kimsenin hamama gidip yıkanmasında sakınca yoktur. Ebu Eyyub (r.a): "Rasulullah (s.a.s)'i ihramlı olduğu halde guslederken gördüm dedi. Sonra ellerini öne arkaya götürmek suretiyle başını oğuşturdu. Ve: "Rasulullah (s.a.s)i işte böyle yaparken gördüm" diye ilave etti.

(Buharı, Müslim, Ebu Davud)
15 - İhramda Olan kimsenin bir duvar" veya tahta revan ile gölgelenmesinde ve beline kemer bağlamasında bir sakınca yoktur.
Ukbe b. Sahban (r.a)'nun şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Osman b. Affan (r.a)'yu El-Abtuh'ta ihramlı iken çadırı kurulmuş ve kılıcı da ağaçta asılı olarak gördüm."

(İbni Ebu Şeybe Musannefinde rivayet etti.)

Ümmü Hüseyin (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rasulullah (s.a.s) ile beraber haccettim. Usame ve Bilâl'den biri Rasulullah (s.a.s)'in devesinin yularını
tutuyor diğeri ise sıcaktan koruyordu. Akabe taşını taşlayıncaya kadar böyle devam etti."
(Müslim)

16 - Kadın, ihramda yüzünü açar. Eğer kadın yüzünün üstüne bir şey sarkıtır da bunu yüzünden uzak tutarsa caizdir.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Erkeğin ihramı başından belli olur. Kadının ihramı ise yüzünden belli olur."

(Beyhaki, Dare Kutni)

Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir:
"İhramda iken Rasulullah (s.a.s) ile birlikte olduğumuz halde kafilelere rastladık. Onlarla karşılaşınca başörtümüzü yüzümüze indirir, geçtikleri zaman da yüzümüzü açardık."

(Ebu Davud, İbni Mace
Sahih senedle rivayet ettiler.)

17 - İhramda olan kimse, farz olan bir namazdan sonra her yüksek olan bir yere çıkarken, her alçak olan bir yere inerken, her bir süvari kafilesine rastlarken ve her seher vaktinde telbiye getirir.
İbni Cerir, İbni Barsıt'ın şöyle dediğini rivayet etti: İbni Basit dedi ki:
"Sahabeler dört yerde telbiyeyi severlerdi: Farz namazdan sonra, her yüksek olan bir yere çıkarken, her alçak olan bir yere inerken ve arkadaşlarını karşıladıkları zaman."

(İbni Ebi Şeybe Musannefinde rivayet etti.) Hafız b. Hâcer "Diraye"de bu hadisin senedi Sahihtir dedi.

18- Telbiye ne kadar yüksek sesle getirilirse o kadar iyidir.
Es-Saibu'l-Ensari (r.a)’den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Bana Cibril (a.s) geldi. Ashabım ve benimle birlikte olanlara, telbiye yaparken, seslerini yükseltmelerini söylememi emreyledi."

(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace) Tirmizi bu hadis için Sahih dedi.

Ebu Bekir (r.a) şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.s)'e hangi Hacc efdaldir?" diye sormuşlar.
Rasulullah (s.a.s)' de: "Yüksek sesle telbiye yapmak ve kan dökmektir" diye cevap vermiştir.

(Tirmizi, İbni Mace)

19- Kişi Mekke'ye girdiği zaman ister gece, ister, gündüz olsun hiç durmadan, Mescid-i Haram'a gider.
Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.s)'in Mekke'ye vardığı zaman ilk yaptığı iş abdest almak, sonra Beyt'i Şerifi tavaf etmekti."

(Buhari, Müslim)

20- Kişinin gözü Beytullah'a iliştiği zaman da tekbir getirir ve Lailahe illallah der. Ondan sonra Hacer-ül Esved'e doğru yönelip tekbir alır ve Lailahe illallah der. Eğer kişi herhangi bir kimseyi incitmeden Hacer-ül Esved'i öpmeye veya elinin ayasını ona sürmeye
olanak bulursa bunu yapmaya çalışır. Şayet elinde bulunan bir hurma dalı ve benzeri gibi bir şeyi Hacer-ül Esved'e dokundurup ta o şeyi öpmeye imkan bulursa, bu da iyidir. Şayet bunu da yapamazsa, o zaman yüzünü Hacer-ül Esved'e vererek tekbir ve tehlil getirmek, Allah'a hamdetmek ve de Rasulullah (s.a.s)'e salavat okumakla yetinir.
İbni Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
Rasulullah (s.a.s) Hacer-ül Esved hakkında şöyle buyurdu:
"Allah'a yemin ederimki,Cenabı Hakk kıyamet gününde onu (Hacer'ül Esced'i) gören gözleri ve konuşan dili olduğu halde kendisine ihlas ile el sürüp öpen kira-se için leyhine şahitlik yapmak üzere diriltecektir."

(Tirmizi rivayet etti ve Hasen dedi.)

Ömer (r.a)'den; Kendisi Hacer-ül Esved'in yanına gelmiş, O'nu öpmüş ve şöyle demiştir:
"Senin zarar ve menfaat sağlamayan bir taş olduğunu bilirim. Rasulullah (s.a.s)'in seni öptüğünü görmüş olmasaydım ben de öpmezdim."

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)

İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.s) Hacer-ül Esvedin'in bulunduğu rükne geldikçe elinde bulunan birşey ile ona işaret etmiş ve tekbir getirmiştir."

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)

Ebu Yafur el-Abdi (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in Hz.Ömer (r.a)’ya şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Sen iri ve güçlü bir adamsın. Güçsüz olan kimseleri incitebilirsin. Bundan dolayı halkın arasına giriptaşa ulaşmak için onlarla sıkışma. Ancak, eğer bir açıklık bulursan taşı öp veya ona elini sür. Açıklık bulamazsan yüzünü ona verip tehlil ve tekbir getir."

(Ahmed, Şafii, İshak b. Rahavi,
Abdurrezzak ile İbni Ebi Şeybe'de Musannef elerinde)
İbni Hıbban ve İbni Muin bu hadis için Sahih dediler.

21 - Kişi, bundan sonra ihramının bir ucunu sağ koltuğunun altından bir ucunu da sol omuzunun" üstünden geçirerek sağ yanına döner ve Kabe kapısının bulunduğu tarafa doğru ilerleyip Kabe'nin etrafında yedi tur olarak Kudüm Tavafını yapar.
Ya'la b. Ümeyye (r.a)'den şöyle dediği rivayet edildi: "Rasulullah (s.a.s) ihramının bir ucunu sağ koltuğunun altından bir ucunu da sol omuzunun üstünden geçirmiş olarak tavaf etti."
(Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace)
Tirmizi bu hadis için Hasen-Sahih dedi.
KUDÜM TAVAFI
Hükmü: Kudüm tavafının hükmü sünnettir. Çünkü Allah (c.c) tavafı mutlak bir şekilde emir buyurup "Beyti şu kadar kez tavaf edin" dememiştir. Mutlak bir emrin tekrarı gerektirmediğine ve ziyaret tavafı da icma ile farz olduğuna göre bu, tavafın farz olmamasını gerektirir.
Mekke'de oturanlar için kudüm tavafı yoktur. Çünkü kudüm tavafı; Mekke'ye geliş tavafı demektir. Mekke'de oturanlar ise Mekke'ye gelmiş olmuyorlar ki bu tavafı yapsınlar.
KUDÜM TAVAFININ YAPILIŞI
1- Hacer'il Esved'in sağından Kabe'nin kapısını takip ederek tavafa başlanır. Câbir (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Mekke'ye teşrif ettikleri vakit Hacer'il Esved'den başlayarak onu istilâm etti (avuçları ile Hacer'il Esved'e temas etti). Sonra Beyti Şerifin sağına geçti. Üç defa remel yaptı, dört defa da tabii yürüyüşle tavaf etti."
(Müslim)
2- Tavaf; "Hatiym"in arka tarafından yapılır.
Hatiym: Oluğun bulunduğu duvarla bitişiğinde ve yerden' yüksekçe olan sekinin adıdır. Hz. Aişe'nin rivayetine göre, burası İbrahim (a.s) zamanında Kabe'nin içinde iken sonradan Kureyşliler tarafından yapılan bir onarımda malzemeleri yetmediği için Kabe'nin dışında bırakılmıştır. Bunun için ona hem "Hatiym" hem "Hicir" denilir. Çünkü Hatiym; koparmak manasında olan "HATM" mastarından müştaktır. Zira burası Kabe'den iken Kabe' den koparılmıştır. Hicir de; "HACR" mastarından gelmedir. Zira Hacr; menetmek demektir. Burası da Kabe'den iken Kabe'den "menedildiği için ona Hicir denilmiştir. Bunun için Kabe'nin etrafında tur yapılırken bu sekinin dışından geçmek gerekir. Hatta eğer kişi bu seki ile Kabe'nin duvarı arasında bulunan açıklıktan geçerse tavafı caiz olmaz.
Hz. Aişe (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s)'e; Kabe'ye bitişik olan kısmın (Cedr veya Hicr'in) Kabe'den olup olmadığını sordum."
Rasulullah (s.a.s):
"Evet, Kabe'dendir" buyurdular.
"Şu halde bunu neden Kabe'nin içine almamışlar?" dedim.
"Kavminin parası buna yetmedi" cevabını verdi.
"Kapısı niye şöyle yerden yüksekte?" diye sordum. "Kavmin, istediklerini içeriye sokmak, istediklerine engel olmak için böyle yaptılar. Kavmin câhiliyyetten yeni kurtulmuş olmasa ve bu yüzden bunu hoş karşılamayacaklarından korkmasaydım Cedr'i, Beyt'in içine alır kapısını yere bitişik yapardım" buyurdu. Diğer bir rivayette:
"Eğer kavmin şirkten yeni kurtulmuş olmasaydı ben, Kabe'yi yıkar da yere yapışık (alçak) yapardım. Ona biri şark yönünde diğeri de garb yönünde olan iki kapı açardım. Hicr tarafından da ona altı arşın yer katardım. Çünkü Kureyş, Kabe'yi tamir ederken onu böyle noksan bırakmışlardı" buyurdu.
(Buhari, Müslim, Tirmizi)
3 - Tavafın ilk üç turunda erkekler için "REMEL" yapmak sünnettir. Geri kalan dört tur ise normal yürüyüşle yapılır. Kadınlar ise Remel yapmaz.
REMEL: Tavafın ilk üç turunda erkeklerin kısa adımlarla, omuzlarını silkerek ve çalımlı bir şekilde yürümesine (koşar gibi) verilen isimdir.
İbn-i Abbas (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir: Rasulullah (s.a.s) ashabı ile birlikte (Mekke'ye) gelince müşrikler:
"Bakınız! Size, Yesrib (Medine) hummasının zayıflattığı bir grup insan geliyor" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s) "Remel" yaparak tavaf etmelerini ve sonra iki rükün arasında tabii yürüyüşle yürümelerini emretti. Bütün tavafı "Remel" olarak yapmalarını emretmemesine ancak onlara acıması engel olmuştur. Bir rivayette şu ziyâde vardır:
Bunun üzerine müşrikler:
"Bunlar, işte o hummanın kendilerini zayıf düşür düğünü sandığınız kimselerdir. Fakat bakınız ne çevik insanlar!" dediler.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei, Tirmizi)
İbni Ömer (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) ilk teşrifinde Hacc ile Umre için tavaf ettiği vakit, üç defa "Remel" yaparak Beyt'i tavaf eder, dört defa da tabii yürüyüşle tavafını yapardı."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei)
Sahabe-i Kiram'dan bir zat:
"Biz neden bu remel'e devam ediyoruz?' Vaktiyle müşriklere kuvvetli olduğumuzu göstermek için Remel yapıyorduk. Halbuki Allah (c.c) onları nahvü perişan etmiştir" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a):
"Remel öyle birşeydir ki, onu Rasulullah (s.a.s) yapmıştır. Biz Rasulullah (s.a.s)'in sünnetlerini terketmeyi sevmeyiz" dedi.
(Buhari)
4- Remel; Hacer'ül Esved'de başlar ve yine Hacer'ül Esved'de tamamlanır. Şayet fazla kalabalıktan bazı yerlerde koşmaya imkân bulunmazsa, hemen orada durulur ve açıklık bulununca tekrar koşmaya devam edilir.
Câbir b. Abdillah (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Ben, Rasulullah (s.a.s)'in Hacer'il Esved'den başlayıp tekrar ona gelinceye kadar üç tavafta '"Remel"yaptığını gördüm."
(Müslim, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
5- Kişi, Kabe'nin etrafında turları yaparken, Hacer'ül Esved'in yanından geçtikçe yapabilirse Hacer'ül Esved'i öpmesi veya ona el sürmesi sünnettir. Şayet fazla kalabalıktan buna gücü yetmezse, o zaman Hacer'ül Esved'in karşısına geldiğinde ona işaret’ ederek tehlil ve tekbir getirmekle yetinir.
Abdullah b. Nafi (r.a)'den; şöyle demiştir: İbn Ömer (r.a)'yı Hacer'ül Esved'e elini sürdükten sonra elini öptüğünü gördüm. O şöyle diyordu:
"Rasulullah (s.a.s)'i böyle yaparken gördükten sonra bunu yapmayı hiç terk etmedim."
(Müslim)
Câbir (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Veda haccında insanların kendisini görmeleri ve halkın kendisine sual sorabilmeleri için bineğin üzerinde yükselmiş bir vaziyette beyt'i ta vaf etti. Ve Rasulullah (s.a.s) asası ile de Hacer'ül Es ved'i işaret ederek istilâm ediyordu. Çünkü halk onun etrafını sarmış (ve çok kalabalık bulunuyorlar)di.
(Müslim)
İbni Ömer (r.a)'dam şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Hacer'il Esved'in bulunduğu rükne geldikçe, elinde bulunan birşey ile ona işaret etmiş ve tekbir getirmiştir."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
6- Kabe tavaf edilirken, Hacer'ül Esved'den başka ayrıca Kabe'nin Yemen yönündeki köşesini de öpmek veya ona el sürmek sünnettir. Hacer'ül Esved ile bu köşeden başka bir yere el sürmek "sünnet değildir. Çünkü Rasulullah (s.a.s) yalnız Hacer'ül Esved ile bu köşeye el sürerdi.
İbni Ömer (r.a)'dan; şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.s)’ in Beytullah'm (Kabe'nin) iki rüknü yemânisinden başka bir tarafına el sürüp öptüğünü görmedim."
Bir rivayette de şöyle denilmektedir:
"Rasulullah (s.a.s) Veda Haccında bir baston ile rüknü istilâm etmiş (yâni; yalnız bastonunu ona sürmüştür) ve (hasta olduğu için) deve üzerinde tavaf etmiştir."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei, İbni Mace)
7- Kabe'yi tavaf eden kimse tavafını Hacer'ül Esved'i öpmek veya ona el sürmekle bitirir. Ve ondan sonra İbrahim (a.s)'in makamına gidip iki rekât namaz kılar. Şayet orada yer bulamazsa Mescid'i Haram'ın imkân bulduğu herhangi bir yerinde kılar. Bu iki rekât namaz vaciptir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Kabe'yi insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. İbrahim'in makamını namaz yeri edinin."
(Bakara: 125)
İbni Ömer (r.a)'dan; şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Hac ile Umre için tavaf ettiği vakit üç turu (Remel) yaparak ve dört turu da yürüyerek Beyt'i tavaf eder, ondan sonra iki rekât namaz kılardı."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei)
8- İki rekât namazdan sonra tekrar. Hacer'ül Esved'e dönülüp öpülür veya ona el sürülür. Sonra kişi Safa tepesine çıkar.
Câbir (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir: Rasulullah (s.a.s)'in beraberinde Beyfe geldiğimiz zaman, kendisi (Hacer'ül Esved) rüknünü istilam etti (elini sürdü veya öptü). Üç defa remel ile dört defa da normal yürüyüşle tavaf yaptı. Sonra kalabalık arasından geçerek Makam'ı İbrahim'e ulaştı ve akabinde:
"Siz de İbrahim'in makamından bir namazgah edi nin" (Bakara: 125) âyetini okuyup Makamı, kendisi ile Beyt arasına alarak iki rekât namaz kıldı. Birinci re katta Fatiha'dan sonra "Kul hüvallahu ehad" ikinci re katta Fatiha'dan sonra "Kul yâ eyyu hel kâfirûn" surelerini okudu. Sonra Rasulullah (s.a.s) tekrar Hacer'ül Esved'e döndü ve onu istilam (yâni; onu öptü veya elsürdü) ettikten sonra (Safa) kapısından Safâ'ya doğru çıktı.
(Müslim, Ebu Davud)
SAFA İLE MERVE TEPELERİ: ARASINDA SA'Y ETMEK
Hükmü; Safa ile Merve tepeleri arasında sa'y etmek vaciptir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Safa ile Merve Allah'ın nişanelerindendirler. Kim Beyt'i hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir sakınca yoktur."
(Bakara: 158)
Asım (r.a)den şöyle rivayet edilmiştir: Enes (r.a)'ye dedim ki:
"Safa ile Merve arasında Sa'y etmeyi kötü sayarmıydınız?"
"Evet. Çünkü o, cahiliyyet âdetlerindendi. Tâ ki Allah (c.c): "Safa ile Merve Allah'ın nişanelerindendir ler. Kim Beyt'i hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir sakınca yoktur" (Bakara: 158) mealindeki âyeti celileyi inzal edinceye kadar" cevabını verdi.
(Buhari, Müslim)
Urve (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Aişe'ye şöyle dedim:
"Zannederim ki, Safa ile Merve arasında sa'y etmeyen kimseye (etmemesi) bir zarar vermez."
Hz. Aişe (r.a):
"Niçin?" diye sordu. Dedim ki:
"Çünkü Allah (c.c): "Safa ile Merve Allah'ın nişanelerindendirler. Kim Beyt'i hacceder veya umre yaparsa bu ikisini de tavaf etmesinde bir sakınca yoktur." (Bakara: 158) buyurmaktadır." Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a) bana şöyle dedi:
"Ne kötü konuşuyorsun, ey kardeşimin oğlu! Rasulullah (s.a.s) Safa ile Merve arasında sa'yetti. Müslümanlar da sa'y ettiler. Ve bu, müslümanlar tarafından uyulması gereken bir iş oldu."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
SAFA İLE MERVE ARASINDA SA'YIN YAPILIŞI
1- Kişi Safa tepesine çıkmak istediği zaman Mes-cid-i Haram'dan istediği kapıdan çıkabilir. Rasulullah (s.a.s) Beni Mahzum kapısından çıkması ise-ki bu kapıya Babussafa da denilir bu kapıdan çıkmak sünnet olduğu için değil, bu kapının Safa tepesine daha yakın olduğu içindir.
2 - Kişi Safa tepesine çıkıp yüzünü Kabe'ye verir e tekbir, tehlil ve salavat getirdikten sonra ellerini havaya kaldırıp istediği duaları yapar. Cabir (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
Rasulullah (s.a.s) Saf a’ya yaklaşınca:
"Hiç şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın nişanelerindendirler" (Bakara: 158) âyetini okudu. Allah'ın başladığı ile başlıyorum, buyurup Safa'dan başladı. Tâ Beyt'i görünceye kadar Safa üzerinde yükseldi. Kıbleye dönüp şu sözlerle Allah'ı tevhid ve tekbir etti:
"Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur. O ektir. O'nun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd onadir. O, her şeye Kadirdir. Allah'tan başka ibadete ayık ilah yoktur. Vaadini yerine getirdi. Kuluna yar'ım etti. Düşman ordusunu, yalnız O bozguna uğrattı." sonra Rasulullah (s.a.s) bu arada duâ etti ve bu gibi sözleri üç defa tekrarladı.
(Müslim, Ebu Davud)
Hz. Aişe (r.a)'dan, Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Beytullah'ın tavafı, Safa ile Merve arasında Sa'y ve remy û' l-cimâr (cemreleri taşlamak) ancak Allah'ı çok çok zikretmek için meşru kılınmıştır."
(Ebu Davud, Ahmed, Tirmizi) Tirmizi bu hadis için Sahih dedi.
3 - Sonra kişi, Safa tepesinden inip normal bir yürüyüşle Merve tepesine doğru ilerler ve Batnülvadi denilen Semte varınca iki yeşil nişan arasında (erkekler) koşarak yürür. Ondan sonra Merve tepesine varıncaya kadar tekrar normal bir yürüyüşle ilerleyip Merve tepesine çıkar ve Safa tepesinde yaptıklarının aynısını bu sefer Merve tepesinde yapar. Bunun hepsi bir tur olup Safa tepesinden başlayarak Merve tepesinde bitirmek suretiyle bunun gibi altı tur daha yapar.
İbni Ömer (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Mekke'ye teşrif etti. Beyt'i Şerifi yedi defa tavaf etti. Makam'ı İbrahim'in arkasında iki rekât namaz kıldı. Yedi defa da Safa ile Merve arasında sa'yetti. Rasulullah (s.a.s)’de ise, sizin için güzel bir örnek vardır."
Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:
"Rasulullah (s.a.s) Safa ile merve arasını ziyaretinde "Batnı el-Mesil" denilen mahalde sa'y eder, koşarcasına yürürdü."
(Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei)
4- Safa ile Merve arasında bu şekilde sa'y da yaptıktan sonra kişi, ihramını çözmeden Mekke'de bekler. Zira hacc niyetiyle ihrama girdiği için hacc menasıkini bitirmedikçe ihramını çözemez ve her arzu ettikçe Bey t'i tavaf eder. Zira tavaf da namaz gibidir.
Rasulullah (s.a.s):"Beyt'i tavaf etmek de bir namazdır" buyurmuştur.
(Tirmizi, Hakim, Beyhaki)
İbni Hibban bu hadis için Sahih dedi.
Ancak Safa ile Merve arasında sa'y yaptıktan sonra Beyt'e yapılan tavaflardan sonra Safa ile Merve arasında tekrar sa'y yapmak yoktur. Çünkü hacda sa'y ancak bir kez vaciptir. Nafile olarak da sa'y yapmak meşru değildir. Kişi bu tavafları yaparken her bir yedi turdan sonra iki rekât namaz kılar ki bu namaza Tavafın iki rekât namazı denir.
5- Zilhicce ayının yedinci günü gelince imam bir hutbe vererek halka, Mina'ya gitmenin oradan da Arafat dağına çıkıp arefe günü Arafat'ta kalmanın ve ondan sonra tekrar Mina'ya dönüp teşrik günlerini Mina'da geçirmenin gerektiğini anlatır.
MİNA'YA GİTMEK
1- İhramda olan kimse zilhicce ayının sekizinci günü (Terviye günü) sabah namazını Mekke'de kıldıktan sonra Mina'ya gitmek üzere Mekke'den çıkar ve Arefe gününün sabah namazını kılıncaya kadar Mina'da kalır.
Ondan sonra Arafat'a gider. Câbir (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) terviye (Zil-Hicce'nin sekizinci) günü olunca, halk hacca niyetle ihramlanıp yüksek sesle telbiye okuyarak Mina'ya doğru yöneldiler. Rasulullah(s.a.s)'de devesine binip hareket etti ve öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını Mina'da kıldırdı. Ve güneş doğuncaya kadar bekledi."
(Müslim)
2- Şayet kişi Arefe gecesini Mekke'de geçirir ve sabah namazanı kıldıktan sonra Arafat'a gitmek üzere yola çıkıp Mina'dan geçerse yine de caizdir. Fakat bu kimse Rasulullah'm(s.a.s)' yaptığı gibi yapmadığı için iyi bir iş yapmış olmuyor.
Aişe (r.a)'nın terviye gününde (zilhiccenin sekizinci gününde) gecenin üçte biri geçtikten sonra Mekke'den ayrılıp Mina'ya doğru yola çıktığı rivayet edildi.
(İbn el-Münzir rivayet etti.)
ARAFAT'TA DURMAK
HÜKMÜ: Arafat'ta vakfe zamanında durmak farzdır. Abdurrahman b. Ya'men ed-Diyli (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
Rasulullah (s.a.s) Arafat'ta iken yanına geldim. Necid halkından bir grup gelmişti. Aralarından birine, Rasulullah (s.a.s)'den Haccın nasıl yapıldığını sormasını emrettiler. Rasulullah (s.a.s)'de yanındakilerden birine, çıkıp insanlara şöyle haber vermesini emir buyurdu:
"Hacc, Arefe günüdür. Kim Müzdelife'de kalınan gecenin sabahından önce Arafat'a gelirse, Haçcı tamam olur."
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
İbni Hibban ve Hakim bu hadis için Sahih dediler.
Urve b. Mudarris et-Tai (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
Müzdelife'de Rasulullah (s.a.s)'in yanına geldim, dedim ki:
"Yâ Rasulullah! Tayyi kabilesinin iki dağından geliyorum. Bineğimi yordum, kendim de yoruldum. Vallahi, üzerinde vakfe yapmadığım bir dağ bırakmadım. Şu halde haccım var mı?" Rasulullah (s.a.s)'de:
"Kim bu namaza yetişerek bizimle beraber kılıp bundan önce geceleyin veya gündüzün Arafat'a gelirse, Haccı tamam olur" buyurdu.
(Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, ibni Mace)
Tirmizi ve İbni Mace bu hadis için Sahih dediler.
ARAFAT'TA DURMA İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
1- Mina'dan topluca Arafat'a doğru hareket edilir. Zira tek başına inmekte kibirlenme tehlikesi vardır.
2- Arafat'ın Ürene düzlüğü dışında her yerinde vakfe yapılabilir. İbni Abbas (r.a)'dan Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:
"Arafat'ın her yeri vakfe için uygundur. Ancak Batn-ı Ürene'den uzak durunuz. Müzdelife'nin her yerin de vakfe yapılabilir. Fakat Vadi Mahassir'den uzak durunuz."
(Taberani, Hakim)
Hakim bu hadis için Müslim'in şartlarına göre sahihtir dedi.
3 - Arafat'ta güneş tepeden sağa doğru kaymaya başlayınca imam Arafat ve Müzdelife vakfelerini, şeytan taşlamanın hükmünü ve mahiyetini, kurban kesmeyi, traş olmayı, ziyaret tavafını ve bayramın ikinci gününe kadar hacda yapılması gereken bütün amellerin nasıl yapılacağını bildirmek üzere bir hutbe verir. Bu hutbe cuma hutbesi gibi iki tane olup aralarında hafif bir oturuş yapılır. Hutbeden sonra öğle ile ikindi namazlarını öğle namazı vaktinde birarada ve bir ezan ile ve de herbiri için ayrı ayrı ikamet getirilerek kılınır. Bu iki namaz arasında sünnet kılınmaz. Şayet imam hutbe vermese de caizdir. Çünkü bu hutbe farz değildir.
Abdullah b. Zübeyr (r.a)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"İmamın Mina'da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve ertesi günün sabah namazını kıldırdıktan sonra Arafat'a doğru yola çıkması ve Arafat'ta güneş tepeden sağa doğru kayınca insanlara hutbe verdikten sonra öğle ve ikindi namazını birlikte kıldırması Rasulullah (s.a.s)'in sünnetlerindendir."
(Hakim rivayet etti ve:
"Buhari ve Müslim'in şartlarına göre Sahihtir" dedi.)
Cabir (r.a)'nün rivayet ettiği hadiste Rasulullah (s.a.s) Arafat'ta hutbe verdikten sonra Bilâle ezan okuttu sonra ikâmet ettirdi ve öğle namazını kıldırdı. Sonra yine ikâmet ettirerek ikindi namazını da kıldırdı. Bu iki namaz arasında ise hiç bir namaz kılmadı.
(Müslim)
4 - İmam Ebu Hanife'ye göre; öğle namazını bulunduğu yerde ve tek başına kılan kimse ikindi namazını vaktinde kılar.
Diğer iki imam ise; "Tek başına da kılsa iki namazı bir arada kılar. Çünkü iki namazı bir arada kılmak, Arafat'ta istendiği zaman ve çokça dua etme imkânını bulabilmek içindir. Buna ise, cemaatle namaz kılan kimse kadar tek başına kılan kimse de muhtaçtır" demişlerdir.
İmam Ebu Hanife ise; "Her namazı kendi vakti içinde kılmanın zorunluğu naslarla sabit olduğuna göre,

Her hangi bir namazı vaktinden önce kılmak, ancak şeriatın varid olduğu bir durumda caiz olabilir.
Şeriat ise: sadece Arafat’ta imam ile birlikte öğle namazından sonra kılınan ikindi namazı hakkında varid olmuştur. Bunun sebebi ise öğle namazı için tekrar bir araya toplamanın zor olacağından dolayıdır.”

5- İmamın Arafat’ta yerde durması caiz olmakla birlikte bineğinin sırtında durması daha iyidir. Ayrıca imamın Arafa’ta durduğu sürece yüzünü kıbleye vermesi de iyi bir şeydir.
Cabir (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Hutbeden sonra Rasulullah (s.a.s) Bilal’e ezan okuttu sonra da ikamet ettirerek öğlenamazını kıldırdı. Sonra tekrar ikamet ettirerek ikindi namazını da kıldırdı. Bu iki namaz arasında (sünnet olarak) hiçbir namaz kılmadı. Sonra Rasulullah (s.a.s) devesine bindi. Vakfe yerine geldi ve devesi Kavsa’nın kararını kayalar tarafına çevirdi. Yaya bulunan halkı önüne aldı ve kıbleye dönüp ta güneş batıncaya kadar vakfe yapmakta devam etti.”

(Müslim)

6- Arafat’ta çıkmadan önce yıkanmak ve Arafat’ta da güç yettiği kadar dua etmek müstehaptır. Her ne kadar Rasulullah (s.a.s)’den bir takım dualar rivayet olunuyorsa da kişi istediği duaları yapmakta serbettir.
Amr b. Şuayb’den şöyle rivayet edilmiştir:
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Duaların en hayırlısı Arafe gününde yapılan dualardandır.”

(Tirmizi-Ahmed)
Üsame b. Zeyd (r.a) demiştir ki:

Arafat’ta Rasulullah (s.a.s)’in arkasında idim de dua etmek üzere ellerini kaldırınca devesi az yana edildiği ve yuları düştü. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s)diğer elini indirmeden dua ettiği halde, bir eliyle yuları alıp tutmuştu.”

(Nesei)

7- Arafat’ta zaman zaman ara vermek suretiyle telbiyeye devam edilir.
Fadl b. Abbas (r.a)’den şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (s.a.s) Akabe cemresini taşlayıncaya kadar telbiyeye devam etti.”

(Buhari, Müslim, Ebu Davut-Tirmizi, Nesei, İbn Mace)
8- Mekke'ye girmeyip doğrudan Arafat'a giden ve Arafat'ta vakfe yapan kimseden kudum tavafı sakıt olur ve ona bir şey de lâzım gelmez. Çünkü kudüm tavafı sünnettir. Sünnetin yapılmaması ise herhangi bir şeyi gerektirmez.
9- Arafat'ta vakfe zamanı; Arefe günü öğle vakti ile bayram gününün fecri arasındadır. Arafat'ta vakfe zamanının zilhiccenin dokuzuncu günü öğle vakti güneşin zevalinden itibaren başlamasının delili; Sahih-i Müslim' de geçen Câbir (r.a)'nun rivayet ettiği, Rasulullah'm Arafat'a zilhiccenin dokuzuncu günü öğleden sonra çıktığına dair olan hadis-i şeriftir. Arafat'ta vakfenin bayram günü fecirde sona ermesinin delili ise:
Abdurrahman b. Yâ'mer ed-Diyli (r.a)'den rivayet edilen hadiste şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Arafat'ta iken yanına geldim. Necid halkından bir grup gelmişti. Aralarından birine Rasulullah (s.a.s)'den haccın nasıl yapıldığını sormasını emrettiler. Rasulullah (s.a.s)'de yanındakilerden birine, çıkıp insanlara şöyle haber vermesini emir buyurdu:
"Hacc Arefe günüdür. Kim Müzdelife'de kalınan gecenin sabahından önce Arafat'a gelirse, haccı tamam olur."
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
İbni Hibban ve Hakim bu hadis için Sahih dediler.
10- Arefe günü öğle vakti ile bayram gününün fecri arasında Arafat'a yetişen kimse hangi saatte Arafat'a çıkmış olursa olsun hacca yetişmiş olur.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Kim ki Arafat'a, gece de olsa yetişirse hacca yetişmiş olur ve kim ki Arafat'a geceleyin de yetişmezse haccı kaçırmış olur."
(Muvatta)
11- Arefe günü öğleden sonra Arafat'a çıkıp da akşamı beklemeden geri dönen kimse Arafat vukufunu yapmış olur. Urve b. Mudarris et-Tai (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir: Müzdelife'de Rasulullah (s.a.s)'in yanına geldim ve dedim ki:
-"Yâ Rasulullah! Tayyi kabilesinin iki dağından geliyorum. Bineğimi yordum ve kendim de yoruldum. Vallahi, üzerinde vakfe yapmadığım bir dağ bırakmadım. Şu halde haccım var mı?" Rasulullah (s.a.s)'de:
"Kim bu namaza yetişerek bizimle beraber kılıp bundan önce geceleyin veya gündüzün Arafat'a gelirse haccı tamam olur" buyurdu.
(Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace) Tirmizi ve Hakim bu hadis için Sahih dediler.
Hadisi şerifte geçen geceleyin veya gündüzün Arafat'a gelirse sözü kişinin gecenin veya gündüzün herhangi bir saatinde Arafat'a gelmekte serbest olduğunu gösterir.
12 - Eğer bir kimse Arafat'tan uykuda yahut baygınlık halinde ya da Arafat'ta olduğunu bilmeyerek geçerse, Arafat'ta vukuf etmiş sayılır. Zira haccm farzı olan Arafat'ta durmak, Arafat'tan geçmekle de hâsıl olur ve geçerken uykuda ya da baygın olmak veya Arafat olduğunu bilmemek vukufa mâni değildir.
13 - Arafat'ta arefe günü güneş battıktan sonra"Ulu'l-emr" ve cemaat, sükûnet ve vakarla müzdelife'yı hareket ederler. Müzdelife'ye giderken yavaş yavaş yürümek efdaldir.
Ali b. Ebi Talib (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir: Rasulullah (s.a.s) Arafat'ta vakfeye durarak: "İşte şu gördüğünüz Arafat'tır ve o vakfe yeri dir. Bütün Arafat vakfe yeridir" buyurdu. Sonra güne batınca yol aldı ve Üsâme b. Zeyd'i hayvanın üstüne arkasına bindirdi. Eli ile tabii şekilde işaret etmeye başladı. İnsanlar sağa ve sola vurmakta idiler. Onlara dönüp bakıyor ve:
"Ey nâs! Sükûnet üzere olun!" diyordu.
(Ebu Davud, Tirmiz
Tirmizi bu hadis için Hasen-Sahih ded
14 - Kalabalıktan dolayı güneş batıp imamın har ketinden sonra bir miktar durup sonra hareket etmekte ise bir sakınca yoktur.
Hz. Aişe (r.a) halk Arafat'tan hareket ettikten sonra bir içecek isteyip orucunu açtıktan sonra hareket etmiştir.
(İbni Ebi Şeybe Musennefinde rivayet etti
El-Hafız "Diraye"de bu hadis için senedi Sahih de
MÜZDELİFE'DE DURMAK
HÜKMÜ: Sabah namazından sonra ortalık aydınlanıncaya kadar Müzdelife'de kalmak vaciptir.
Hz. Aişe (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir: Şevde hızlı yürüyemeyecek kadar şişmandı. Bu sebeple, Müzdelife ‘ den geceleyin ayrılması için Rasulullah (s.a.s)'den izin istedi. O da kendisine izin verdi. Aişe (r.a)'da:
"Keşke ben de Şevde gibi izin istemiş olsaydım" dedi.
(Buhari, Müslim)
İbni Abbas (r.a)’dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s)'in Müzdelife'de bulunduğumuz gece, Mina'ya gönderdiği ilk zayıflar arasında ben de bulunuyordum."
(Buhari, Müslim)
Bu hadisten anlaşılıyor ki ortalık aydınlanmcaya kadar Müzdelife'de kalmak rükün değildir. Rükün olsaydı ortalık daha karanlıkken Rasulullah (s.a.s) zayıf olanları göndermezdi.
Sabah namazından sonra ortalık aydınlanmcaya kadar Müzdelife'de kalmanın vacip olduğunun delili ise:
Rasulullah (s.a.s)'şöyle buyurdu:
"Kim ki bizim bu namazımızda hazır bulunur ve buradan gidinceye kadar bizimle beraber bulunursa, eğer daha önce de Arafat'ta gece ve gündüz durmuşsa haccı tamamlanmış olur.
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace) İbni Hibban ve Hakim bu hadis için Sahih dediler.
Eğer kişi güçsüz, kadın veya hasta olduğu için kalabalığa tahammül edemiyorsa yukarıda geçen hadise binaen hakkında vücup sakıt olur.
MÜZDELİFE'DE DURMAK İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
1 - Müzdelife'ye varıldıktan sonra tepesinde ateş yakılan ve Kuzah denilen dağın eteğinde durmak müstehaptır.
Hz. Ali (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir: Rasulullah (s.a.s)' Müzdelife'de (Kuzah) adındaki dağda vakfe yaptığı halde sabahladı ve:
"Bu Kuzah vakfe yapılacak en efdal yerdir. Müz delif e'nin her tarafı vakfe mahallidir" buyurdu.
(Ebu Davud, Tirmizi) Tirmizi bu hadis için Sahih dedi.
2- Müzdelife'de bir ezan ve bir ikâmet ile akşam namazı, yatsı namazıyla birlikte yatsı vaktinde kılınır.
Ebu İshak'dan; Sa'd b. Cübeyr demiştir ki:
"Biz (Abdullah) b. Ömer ile beraber Arafat'tan (Müzdelife'ye) hareket ettik. Nihayet Müzdelife'ye gelince İbni Ömer bize akşam ile yatsıyı tek bir ikâmetle kıldırdı. Sonra (namazdan) çıkınca Abdullah:
"İşte Rasulullah (s.a.s)'de burada bizlere böyle namaz kıldırmıştır" dedi."
(Müslim)
3- Bir arada kılınan bu akşam ile yatsı namazları arasında sünnet kılınmaz. Ubeydullah b. Abdillah b. Ömer (r.a) şöyle haber verdi:
Babası Abdullah b. Ömer (r.a)'ya demiştir ki:
"Rasulullah (s.a.s) aralarında hiçbir sünnet namaz kılmayarak akşam ile yatsı namazlarını cem etti. Akşam namazını üç rek'at olarak kılardı. Yatsı namazını da iki rek'at olarak kıldırdı."
Râvi Ubeydullah der ki:
"(Babam) Abdullah'da Allah (c.c)'ya kavuşuncaya kadar (Müzdelife'de) böyle (akşam ile yatsı namazlarını) cem ederek kılardı."
(Müslim)
Şayet kişi akşam namazından sonra sünnet kıldıktan veyahut bir başka iş yaptıktan sonra yatsı namazını kılmak istere iki namazı biribirinden ayırmış olduğu için yatsı namazına da ayrıca ikâmet getirir.
Müzdelife'de akşam ve yatsı namazını cem’i tehirle tek başına kılmak caizdir. Ancak efdal olan, cemaat olarak imamla birlikte kılmaktır. İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'e göre; akşam namazını yolda, yâni Müzdelife'ye varmadan kılmak caiz değildir ve şayet' kılınsa, fecir sökmedikçe bir daha kılmak gerekir.
İmam Ebu Yusuf: "Akşam namazı vaktinde kılınmış olduğu için sahihtir ve dolayısıyla bir daha kılınması gerekmez. Ancak sünnete aykırı hareket ettiği için iyi bir iş yapmış olmuyor" demiştir.
İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'in delili ise:
Üsâme b. Zeyd (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Arafat'tan hareket etti. Vadiye gelince, hayvanından indi. Küçük abdestini bozduktan sonra, yalnız farz olan azaları yıkayarak abdest aldı.
Ben de kendisine:
"Namaz mı kılacaksın?" diye sordum.
"Namaz ilerde" buyurdu ve hayvanına bindi. Müzdelife'ye gelince, sünnetlerini de yerine getirerek tam bir abdest aldı. Sonra namaz kılmaya gidildi. Akşam namazını kıldı. Sonra yatsı namazını kılmaya başladılar. Arada bir başka namaz kılmadan yatsı namazını da kıldı."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei)
Hadis-i şerifte Rasulullah (s.a.v)'in abdest almasından sonra Usame'nin ona "Namaz mı kılacaksın?" diye sorması üzerine: "Namaz ilerde' buyurmasında akşam namazını yatsı vaktine ertelemenin vacip olduğuna işaret vardır", demişlerdir.
5 - Müzdelife'de imam, sabah namazını fecir, söker sökmez ve ortalık daha karanlıkken kıldırır.
İbni-Mes'ud (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s)'in iki namazdan, yâni akşam ile yatsı namazından başka hiçbir namazı vaktinin dışında kıldığını görmedim. 0 gün, sabah namazını da (tam vaktinden evvel değilse de mûtad) vaktinden evvel kılmıştı."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud)
6 - Sabah namazından sonra imam ile cemaat ortalık aydınlanıncaya kadar Müzdelife'den ayrılmayıp dua ederler.
Cabir (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Sonra Rasulullah (s.a.s) fecr doğuncaya kadar Müzdelife'de yattı. Sabah belli olunca bir ezan ve bir ikâmet ile sabah namazını kıldırdı. Sonra devesi "Kasva'ya" binip Meş'arül-Haram'e kadar geldi ve kıbleye döndü. Allah'a duâ etti. Tekbir gitirdi. Tehlil okudu ve Allah'ı birledi. Ortalık tamamıyla ağarıncaya kadar orada (Müzdelife'de) vakfe yaptı. Rasulullah (s.a.s) güneş doğmazdan önce (Müzdelife'den) hareket etti ve Abbas'ın oğlu Fazl'ı da terkisine bindirdi."
(Müslim)
7 - Müzdelife'nin Vadi Mahassir dışında her yerinde vakfe yapılır.
İbni Abbas (r.a)'dan Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Arafat'ın her yeri vakfe için uygundur. Ancak Batn-ı Ürene'den uzak durunuz. Müzdelife'nin her yerin de vakfe yapılabilir. Fakat Vadi Mahassir'dan uzak durunuz."
(Taberani, Hakim)
Hakim bu hadis Müslim'in şartına göre Sahihtir dedi.
8 - Hava iyice aydınlandıktan sonra ve güneş doğmadan az önce İmam, cemaatle birlikte Müzdelife'den Mina istikametine hareket eder.
Amr. b. Meymûn (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Ömer (r.a)’nun Müzdelife'de sabah namazını kıldırdığına şahid oldum. Sonra ilâve ederek:
"Müşrikler, güneş doğuncaya kadar Müzdelife'den ayrılıp Mina'ya gitmezlerdi" ve "Işılda ey Sebir! (Sebir Müzdelife'de bir dağın adıdır)" derlerdi. Rasulullah (s.a.s) ise, onlara muhalefet etti. Ve güneş doğmadan önce oradan ayrıldı" dedi.
(Buhari, Ebu Davud)
CEMRELERİ TAŞLAMAK (ŞEYTAN TAŞLAMA)
HÜKMÜ: Cemreleri taşlamak vaciptir.
Câbir (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s)'i kurban bayramının ilk gününde bineği üzerinde taş atarken ve "Menasikinizi görüp öğrenesiniz diye böyle yapıyorum. Çünkü bu haccımdan sonra hacc yapacağımı bilmiyorum" derken gördüm."
(Müslim, Ebu Davud, Ahmed)
CEMRELERİ TAŞLAMANIN HÜKÜMLERİ
1 - Kişi, Mina'ya vardıktan sonra Akabe cemresinden başlayarak vadinin ortasındaki düzlükten (parmak uçları ile atılan çakılların büyüklüğünde) yedi tane çakıl oraya atar. Her bir çakıl atılırken tekbir getirilir.
İbrahim (en-Nehaiy) (r.a) şöyle dedi:
Bana Abdurrahman b. Yezid şöyle anlattı: Kendisi Abdullah b. Mes'ud ile beraber bulunuyormuş. Abdullah Akabe cemresine gelmiş, vadinin içine girmiş, Mekke'yi soluna, Minayı'da sağına alıp, vadinin ortasından yedi taş alarak her atışta tekbir getirmek suretiyle onları cemreye atmıştır.
Abdurrahman b. Yezid şöyle devam etti:
Ben (İbn-i Mesud'a):
"Yâ Ebâ Abdirrahman! İnsanlar; cemreye, vadinin üstünden atıyorlar" dedim.
İbn-i Mes'ud:
"Kendisinden başka hiçbir hak mâbud olmayan Allah'a yemin ederim ki, benim taş attığım şu mevki, kendisine Bakara Sûresi indirilmiş olan Rasulullah (s.a.s)'in (attığı) makamdır" dedi.
(Buhari, Müslim)
Ebu'z-Zübeyr'den rivayet edildiğine göre; kendisi Câbir b. Abdillah(r.a)'yu şöyle derken işitmiştir:
"Rasulullah (s.a.s)'in fizke taşları gibi küçük çakıllarla cemreyi taşladığını gördüm."
(Müslim)
2- Taşlar atılmaya başlandığında telbiye kesilir.
İbni Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Müzdelif e' den Mina'ya gelirken Fazl'ı devesinin terkisine bindirmişti."
Râvi Ata: Bana İbni Abbas, Fazl'ın kendisine şöyle dediğini haber verdi:
"Rasullah (s.a.s) Akabe cemresini taşlayıncaya kadar telbiye okumakta devam etti."
(Müslim)
3- Taşlar atıldıktan sonra Akabe Cemresi'nin yanında durulmaz.
İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Mescidin yakınındaki Cemre-i Ulâ (yâni ilk cemre)ye taş attığı zaman oraya yedi aded çakıl atardı. Her taş atışında tekbir alır, sonra sol tarafa çekilip derenin ortasında kıbleye doğru durarak ellerini kaldırıp duâ ederdi. Duraklamayı da uzatırdı. Sonra (gidip) ikinci cemre'ye yedi adet çakıl atar ve her atışta tekbir alırdı. Sonra tekrar sol tarafa çekilip derenin ortasında dururdu- ve kıble'ye dönerek ellerini acır (duâ eder)di. Sonra oradan da ayrılarak Akabe'nin yanındaki Cemre'ye varırdı. Oraya da yedi adet çakıl atar ve her atışta tekbir alırdı. (Taş atma işi bittikten) sonra ayrılırdı (orada durmazdı)."
(Buhari, Ebu Davud, Nesei, İbni Mace)
4- Bayramın ilk gününde yapılan Akabe cemresini taşlama vakti fecrin sökmesiyle başlar.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Akabe Cemresini, güneş doğmadan önce atmayınız."
(Tirmizi, Ebu Davud)
5 - Cemrelere taş atmanın keyfiyeti şöyledir: Çakıl, sağ elin baş parmağının iç tarafı üstüne bırakılıp şehadet parmağının yardımı ile cemreye doğru fırlatılır.
Cemreleri taşlayan kimse ile taşların düştüğü yerin arasındaki mesafenin beş arşından aşağı olmaması gerekir. Zira bundan daha az olan mesafeden atmak, atmak değil, yere düşürmektir. Bununla beraber şayet kişi daha az bir mesafeden atarsa yine olur. Çünkü bu da hiç değilse ayakların önüne atmaktır. Fakat sünnete uymadığı için iyi sayılmaz. Çakılın yavaş olarak yere bırakılması da caiz değildir. Zira, yavaş olarak yere bırakmaya, atmak denilmez.
Eğer atılan çakıl cemrenin içine düşmeyip yakınına düşerse, yine olur. Çünkü atılan çakılların hepsini cemrenin içine düşürmek çoğu kez mümkün olamaz. Fakat eğer uzak bir yere düşerse caiz değildir. Zira, bu ibadetin yeri ancak cemrenin bulunduğu sahadır. Eğer kişi her yedi çakılı bir defada atarsa bir atış sayılır. Çünkü çakılları ayrı ayrı atmanın gerektiği nas ile bildirilmiştir.
6 - Atmak istenilen şeyin çakıl olması da şart değildir. Toprak cinsinden olan her şey caizdir. Çünkü gaye atmaktır. Atmak ise çakılla olduğu gibi toprakla da olur. Fakat altın ve gümüşü atmak olmaz. Çünkü altın ile gümüşleri atmak, atmak değil, serpmektir
SAÇLARI TRAŞ ETMEK VEYA KISALTMAK
HÜKMÜ: Vaciptir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Hiç şüphesiz inşeallah emniyet içinde bulunan kim seler olarak başlarınızı traş etmiş ve kısaltmış olduğunuz halde korkmaksızın mutlaka Mescid-i Haram'a gireceksiniz. Allah bilmediklerinizi bilmiş ve bundan başka size yakın bir fethi mukadder kılmıştır."
(Fetih: 27)
SAÇLARI TRAŞ ETMEK VEYA KISALTMAK İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
1- Kişi Akabe cemresinin taşlarını attıktan sonra eğer ifrad haccı yapıyorsa isterse kurban keser ve ondan sonra saçını ya traş eder veyahut ondan makasla aldırır.
Enes (r.a)'den şöyle rivayet olunmuştur:
"Rasulullah (s.a.s) Mina'ya gelmiş, cemreye gelip onu taşladıktan sonra Mina'daki yerine dönmüştür. Kur banını kesmiş ve sonra berbere: "Al!" demiş ve evvelâ sağ tarafına, sonra sol tarafına işaret ettikten sonra (kestirdiği saçını) insanlara vermeye başlamıştır."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
2- Saçı tamamıyle traş etmek makasla kısaltmaktan daha iyidir.
İbni Ömer (r.a)'dan Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Yâ Rabbi! Saçlarını traş ettirmiş olanlara merhamet et." (Etrafındakiler):
"Saçlarını kısaltmış olanlara da, yâ Rasulullah!" demişler. Rasulullah (s.a.s):'
"Yâ Rabbi! Saçlarını traş ettirmiş olanlara merhamet et" diye aynı duayı, tekrarlamış. Ashab yine:
"Saçlarını kısaltmış olanlara da, yâ Rasulullah!" demişler. Rasulullah (s.a.s)'de bu defa:
"Kısaltmış olanlara da yâ Rabbi!" buyurmuştur.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud)
3- Saçını traş eden veya kısaltan kimse ihramdan çıkmış sayıldığı için -kadınlara yaklaşmaktan başka ihramda yasak olan her şey ona helâl olur.
İbni Abbas (r.a) şöyle demiştir:
"Siz (bayramın ilk günü) Akabe cemresine çakılları attığınız (ve bundan sonra saç traşı olduğunuz) zaman (ihramlı için haram olan) her şey size helâl olur.
(Helâliniz olan) kadınlar müstesna." Bunun üzerine bir adam İbni Abbas'a:
"Ve güzel koku (da müstesna değil mi)?" dedi.
İbni Abbas bu soru üzerine:
"Ama ben Rasulullah (s.a.s)'in (mübarek) başını (anılan taşlama ve traştan sonra) misk ile iyice kokulattığını kesinlikle gördüm. Bu, güzel koku sürünmek midir, değil midir?" dedi.
(İbni Mace, Nesei, Beyhaki)
4- Kadınlar ise saçlarını traş etmezler, makasla kısaltırlar.
İbni Abbas(r.a)’dan Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Kadınların saçlarını traş etmeleri lâzım değildir. Onlar saçlarını sadece kısaltırlar."
(Ebu Davud, Tirmizi, Dare Kutni) Bu hadis Hasendir.
ZİYARET TAVAFI
HÜKMÜ: Ziyaret tavafı haccın farzlarındandır.
Bu tavafa ayrıca "İferda Tavafı" yâni; Arafat'dan dağılma tavafı ve "Bayram günü tavafı" da denilir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Sonra kirlerini (saç ve tırnaklarını) atsınlar, adaklarını yerine getirsinler ve o kadim olan Beyt'i (Kabe'yi) tavaf etsinler." (Hacc: 29)
ZİYARET TAVAFI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
1- Bayramın birinci günü Mina'da traş olduktan sonra ya aynı gün, ya ertesi veya daha sonraki gün Mekke'ye inilip ziyaret tavafı yapılır.
İbni Ömer (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Kurban Bayramının ilk günü ziyaret tavafını yapmış, sonra dönüp Minâ'da öğle namazlarını kılmıştır."
İbni Ömer (r.a) Rasulullah (s.a.s)'e uyarak böyle yaparlardı.
(Müslim)
2- Ziyaret tavafı ancak kurban bayramı günlerinde yapılabilir. Zira Allah (c.c): "Allah'ın onlara rızık olarak verdiği hayvanları belli günlerde kurban ederken O'nun adını ansınlar...." buyurduktan sonra:
"Sonra traş olup, tırnaklarını kesip temizlensinler, adaklarını yerine getirsinler ve Kabe'yi tavaf etsinler." (Hacc: 28-29) buyurarak tavafı kurban kesmenin üzerine atfetmiştir. (Yâni; hemen sonra zikretmiştir.) Bundan ise her ikisinin de aynı günlerde olduğu anlaşılır.
Hz. Aişe (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah(s.a.s)ile birlikte haccettik. Ve kur ban kesme günü ziyaret tavafını yaptık." (Buhari)
3- Ziyaret tavafının vakti, kurban bayramının ilk günü tanyerinin ağarması ile başlar. Zira tanyeri ağarmadıkça henüz gece olduğu için, Arafat'da durma vakti de bitmiş olmuyor. Ziyaret tavafı için en sevaplı olan vakit kurban kesmede olduğu gibi- kurban bayramının ilk günüdür.
4- Eğer kişi ifrad haccına niyet etmişse ve daha önce yapmış olduğu Kudüm Tavafından sonra Safa ile Merve arasında Sa'y yapmış ise Ziyaret Tavafında ne Remel ve ne de tavaftan sonra Safa ile Merve arasında sa'y yapar. Daha önce sa'y yapmayan kimse ise bu tavafta hem Remel ve hem de tavaftan sonra sa'y yapar, zira bir defadan fazla sa'y yapmak meşru değildir. Remel yapmak ise ancak kendisinden sonra sa'y yapılan tavafta meşrudur. İbni Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Ziyaret Tavafında yedi turda da Remel yapmadı."
(Ahmed, Ebu Davud, Nesei,İbni Mace)
Hakim bu hadis için Sahih dedi.
5 - Ziyaret Tavafından sonra iki rekat namaz kılınır.
İbni Ömer (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Hac ile Umre için tavaf ettiği vakit üç turu (Remel) yaparak ve dört turu da yürüyerek Beyt'i tavaf eder ve ondan sonra da iki rekât namaz kılardı."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei)
6 - Ziyaret Tavafından sonra kişiye kadınlara yaklaşmak helâl olur
CEMRELERİN TAŞLANMASINI TAMAMLAMAK İÇİN MİNA'YA TEKRAR DÖNMEK
1 - Ziyaret Tavafından sonra cemrelerin taşlanmasını tamamlamak için tekrar Mina'ya dönülür.
İbni Ömer (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir: -"Rasulullah (s.a.s) Kurban Bayramının ilk günü Ziyaret Tavafını yapmış, sonra Mina'ya dönmüş ve Mina' da öğle namazını kılmıştır."
İbni Ömer (r.a) Rasulullah (s.a.s)'e uyarak böyle yapardı.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud)
2 - Kurban Bayramının ikinci günü öğle vakti olunca cemreler taşlanmaya başlanır. Önce Mescid'ül'Hayf'm yanındaki cemreden (küçük şeytan) başlar ve ona yedi taş atar. Her taşı atarken "Allah'u Ekber" der. Daha sonra onu takip eden cemreye ki buna "cemretü'l vusta" (orta şeytan) denir yedi taş atar. Sonra Akabe Cemresi’ ne gelir ve ona da yedi taş atar.
Küçük ve orta cemrelerin yanında bir miktar durulur. Fakat son cemrenin (Akabe cemresi) yanında durulmaz.
Birinci ve ikinci cemrenin yanında herkesin durduğu yerde durulup Allah'a hamd ve sena edilir, tekbir ve tehlil getirilir. Rasulullah (s.a.s)'e salat ve selâm okunur. Ve ondan sonra kişi istediği duaları yapar. Duâ edilirken eller havaya kaldırılır.
İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Mescid (-i Hıf)'ın yakınındaki Cemre-i Ulâ (yâni ilk cemre)ye taş attığı zaman oraya yedi aded taş atardı. Her taşla beraber tekbir alırdı.
Sonra sol tarafa çekilip derenin ortasında kıbleye doğru durarak ellerini kaldırıp duâ ederdi. Duraklamayı da uzatırdı. Sonra (gidip) ikinci cemre'ye yedi aded çakıl atar ve her taşın beraberinde tekbir alırdı. Sonra sol tarafa çekilip derenin ortasında dururdu ve kıbleye dönerek ellerini açar (duâ eder)di. Sonra oradan ayrılarak Akabe'nin yanındaki Cemre'ye varırdı. Oraya da yedi aded çakıl atar ve her çakılla beraber tekbir alırdı. (Taş atma işi bittikten) sonra ayrılırdı (orada durmazdı).
(Buhari, Ebu Davud)
3- Kişinin birinci ve ikinci cemreleri taşladıktan sonra kendisiyle beraber bütün müslümanlara da duâ etmesi sünnettir.
Ebu Hureyre (r.a)'den Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Allahım! Hacıları ve hacıların kendisine mağfiret diledikleri kimseleri mağfiret eyle."
(Hakim rivayet etti.)
Ve: "Buhari ve Müslim'in Şartlarına göre Sahihtir" dedi.
4- Bayramın üçüncü gününde de öğle vakti olunca yine her üç cemre aynı şekilde taşlanır. Bundan sonra kişi acele etmek isterse Mina'da durmayıp Mekke'ye gider, isterse Mina'da kalıp dördüncü gün de öğleden sonra cemreleri aynı şekilde taşlar ve ondan sonra Mekke'ye gider.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah'ı sayılı günlerde anın. Günahtan sakınan kimseye, acele edip, Mina'daki ibâdeti iki günde bitirse günah yoktur. Allah'tan sakının. O'nun katında toplana cağınızı bilin."
(Bakara: 203)
5- Mina'da kalıp Bayramın dördüncü gününde de cemreleri tekrar taşlamak daha iyidir. Çünkü Rasululah (s.a.s) böyle yapmıştır.
Aişe (r.a)'dan şöyle dediği rivayet olundu:
"Rasulullah (s.a.s) ziyaret tavafını yaptı ve öğle namazını kıldıktan sonra Mina'ya döndü. Ve teşrik günlerinde (kurban bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri) Mina'da kalıp güneş tepeden biraz kayınca (yâni öğle vaktinde) cemreleri taşladı."
(Ebu Davud, İbni Hibban, Hakim)
Hakim bu hadis için: "Müslim'in şartlarına göre sahihtir" dedi.
6- Kişi isterse dördüncü gün fecir sökmeden Mina dan ayrılabilir. Fakat fecir söktükten sonra, cemreleri taşlamadan ayrılamaz. Çünkü fecrin sökmesiyle cemreleri taşlama ibâdetinin vakti girmiş olur.
7- İmam Ebu Hanife'ye göre dördüncü günün taşlarını öğleden önce de atmak istihsanen caizdir.
Diğer iki imam ise dördüncü günü de diğer günlere kıyas ederek caiz olmadığını söylemişlerdir.
Câbir (r.a)'den; şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Kurban Bayarımının ilk gününde kuşluk zamanı taş attı. Ondan sonraki cemreleri de zevalden sonra yaptı."
(Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
İmam Ebu Hanife: "kişi bayramın dördüncü günü taşlarını atmak için Mina'da bekleyip beklememekte muhayyer olduğuna göre, güneş doğduktan sonra istediği vakitte cemreleri taşlayabilir" demiştir.
8- Cemrelerin taşlama vakti güneş batıncaya kadar devam eder. Şayet kişi atmayı gecenin sonlarına bırakırsa, atabilir ve ona bir şey lâzım gelmez. Fakat eğer ertesi güne bırakarak atma işini o gün yaparsa ona kurban lâzım gelir. Çünkü atma işini vaktinin dışına çıkarmış olur.
9- Cemrelerin taşlandığı günlerin gecelerinde Mina' da kalmamak mekruhtur: Zira Rasulullah (s.a.s) bu geceleri Mina'da geçirmiştir. Şayet bir. kimse Mina'da kalmazsa ona bir şey lâzım gelmez.
Aişe (r.a)'dan şöyle dediği rivayet olundu: "Rasulullah (s.a.s) ziyaret tavafını yaptı ve öğle namazım kıldıktan sonra Mina'ya döndü. Ve teşrik günlerinde (kurban bayramının ikinci, üçüncü ve dürdüncü günleri) Mina'da kalıp güneş tepeden biraz kayınca (yâni öğle vaktinde) cemreleri taşladı."
(Ebu Davud, İbni Hibban, Hakim)
Hakim bu hadis için: "Müslim'in şartlarına göre Sahihtir" dedi.
CEMRELERİ TAŞLADIKTAN SONRA MEKKE'YE DÖNMEK
Mekke'ye dönmek üzere Mina'dan hareket eden kimsenin . önce "Muhasseb" denilen yere inmesi sünnettir. Bu erin bir başka adı da "EBTAH"tır.
Ebu Hureyre (r.a)'den; şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.s) biz Mina'da iken şöyle buyurdu:
"Yarın biz inşeallah Beni Kinâne Hayfine (onların küfür üzerine devam etmelerine yemin verip ahdettikleri yere) ineceğiz." Bunu şu sebepten söylemişti: Çünkü Kureyş ile Beni Kinâne, tâ ki Rasulullah (s.a.s)'i kendilerine teslim edinceye kadar, Beni Hâşim ile Beni Abdulumttalip'ten kız alıp vermemeye ve onlarla alış-veriş etmemeye dâir and içmişlerdi.
(Buhari, Müslim)
Abdülaziz b. Rufey (r.a)'dan;
Enes b. Malik (r.a)'ye şöyle dedim:
"Rasulullah (s.a.s)'den hatırladığın bir şeyi bana
anlat. Terviye gününde öğlen namazını nerde kıldı?"
Enes (r.a):
"Mina'da" dedi.
"Mina'dan Mekke'ye dönüşünde ikindiyi nerede kıldı?"
"Ebtah'da" diye cevap verdi ve:
"Emirlerin nasıl yapıyorsa sen de öyle yap!" diye ilâve etti.
(Buhari, Müslim)
İbni Ömer (r.a)'dan; şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.s), Ebu Bekir ve Ömer (r.a) Ebtah'a inerlerdi.
(Müslim, Tirmizi)
VEDA TAVAFI
HÜKMÜ: Veda tavafı Mekke'de oturanların dışındakilere vaciptir.
Abdullah b. Abbas (r.a)'dan; şöyle demiştir: (Hac sonunda) insanlar her tarafa dağılıyorlardı. Bunu önlemek üzere
Rasulullah (s.a.s): "Sakın ha, hiçbir kimse Kabe'ye son vazifesini (Veda Tavafını) yapmış olmadıkça dağılmasın" buyurdu.
(Müslim)
Sadece aybaşı halinde olan kadınların bu tavafı yapmamalarına izin verilmiştir.
İbni Abbas (r.a)'dan; şöyle demiştir:
"İnsanlara, son işlerinin Beyt'e Veda Tavafı yapmak olduğu emrolundu. Fakat bu tavaf, hayız halindeki kadın hacılardan hafifletildi."
(Buhari, Müslim)
Mekke halkına Veda Tavafı yoktur. Çünkü bu tavaf Beyt'ten ayrılma ve Mekke'den çıkma tavafıdır. Mekke halkı ise ne Beyt'ten ayrılır ve ne de Mekke'den çıkarlar.
Veda Tavafına (yâni; ayrılma tavafı) "Tavaf'us-Sadır" yâni; çıkış tavafı ve "Tavafu ahiri ahdihi bi'l Beyti" yâni; Beyt'in son tavafı da denir. Çünkü bu tavaf ile kişi artık Beyt'ten ayrılmış ve Mekke'den çıkmış olur.
VEDA TAVAFI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
1- "Muhassab" denilen yere indikten sonra kişi Mekke'ye girer ve Kabe'yi -etrafında yedi tur yapmak suretiyle tavaf eder. Kudüm Tavafında meşru olduğu için yapılan Remel bu tavafta yoktur. Enes (r.a)'den; şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.s) öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kıldı. Sonra "Muhassab" denilen mahalde hafif uyuduktan sonra, hayvanına binip Beyt'i Şerife gitti ve (Veda Tavafı olmak üzere) Beyt'i (Kabe'yi) tavaf etti."
(Buhari, Ebu Davud)
2- Diğer tavaflarda olduğu gibi bu tavaftan sonra da iki rekât namaz kılınır.
3- İki rekat namaz kıldıktan sonra zemzem kuyusu nun yanına gidilip suyundan içilir.
Câbir (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) ile Ali (r.a), onların etlerinden yiyip, çorbasından içtiler. Sonra Rasulullah (s.a.s) devesine binip süratle Mekke'ye geldi ve orada öğlen namazını kıldırdı. Sonra da Zemzem suyu dağıtan Muttalib Oğullarına geldi ve:
"Sulayınız ey Muttalib Oğulları! İnsanların (hacc menâsikinden zannederek) sizlere galebe çalıp sulama işini elinizden almalarından korkmasaydım, sizinle beraber ben de su çekerdim" buyurdu.
Muttalib oğulları Rasulullah (s.a.s)'e bir kova su takdim ettiler.
Rasulullah (s.a.s)'de ondan içti."
(Müsl im, Ebu Davud)
4- Zemzem suyundan içtikten sonra kişi tekrar Kabe'nin yanına varıp "Mültezem" diye anılan Kabe'inin duvarına yapışır, yanaklarıyla göğsünü duvara dayayarak ve Kabe'nin perdelerine asılarak yalvarır yakarır ve uzun dua eder. Bundan sonra memleketine dönmek üzere Beytullah'tan ayrılır.
Amr b. Şuayb (r.a)'den; Babasının şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Abdullah ile beraber tavaf ettim. Hacer'i istilâm edinceye kadar yürüdü. Sonra, rüknü ile kapı arasında durdu. Göğüsünü, yüzünü, kollarını ve avuçlarını şöyle yaparak koydu. Sonra:
"Rasulullah (s.a.s)'i böyle yaparken gördüm" dedi.
(Ebu Davud, İbni Mace)
İbni Abbas (r.a)'nün şöyle dediği rivayet olundu:
"Mültezem, Kabe'nin rüknü ile kapısı arasındadır"
(Mâlik)
RASULULLAH (S.A.V)'İN HACCI
Cafer b. Muhammed, babasından rivayet edip şöyle dedi:
"Biz, Abdullah oğlu Câbir'in yanına girdik. Kendisi a'mâ olduğu için yanına giren cemaatin her ferdine ayrı ayrı kim olduğunu sordu. Nihayet soru bana gelince ben:
"Muhammed b. Ali b. Hüseyir, im" diye kendimi takdim ettim. Bunun üzerine Câbir, elini başıma uzattı ve gömleğimin üst düğmesini çözdü, sonra da en aşağıdaki düğmemi açtı. Sonra elini memelerimin arasına koydu. Ben o zaman genç bir çocuktum. Câbir bana:
"Merhaba ey kardeşimin oğlu! Dilediğin şeyden sor" dedi. Ben de sordum. O ise a'mâ idi. Namaz vakti de gelmişti. Kendisi dokunmuş bir örtüye bürünerek kalktı. Onu omuzuna her koyusunda küçük olduğundan dolayı iki tarafı kendine dönüyordu. Ridâsı, yanıbaşın-daki çatal ayaklı askı üzerinde bulunuyordu. Bize namaz kıldırdı. Namazdan sonra ben:
"Bana, Rasulullah (s.a.s)'in haccından haber ver" dedim. Câbir, eli ile işaret edip dokuz defa elini yumdu ve dedi ki:
"Rasulullah (s.a.s) hacc etmeden dokuz sene bekledi. Sonra (hicretin) onuncu senesinde Resulullah (s.a.s) hacc edecektir diye halk arasında ilân ettirdi. Bunun üzerine Medine'ye pek çok insan geldi. Hepsi de Rasulullah (s.a.s)'i imâm edinmeyi ve O'nun ameli gibi amel etmeyi arzu ediyorlardı. Nihayet Rasulullah (s.a.s) ile beraber (yola) çıktık. Zül-Huleyfe mevkiine gelince Umeys kızı Esma, Ebu Bekir'in oğlu Muhammed'i doğurdu. Esma, Rasulullah (s.a.s)'e haber salarak (ihram hakkında) ne yapayım diye sordu.
Rasulullah (s.a.s):
"Yıkan da bir elbise ile kuşak sarın ve ihrama gir" buyurdu.
Rasulullah (s.a.s) (Zül-Huleyfe) mescidinde (iki rek' at) namaz kıldı. Sonra kasva adındaki devesine bindi. Rasulullah (s.a.s)'i devesi (Zul-Huleyfe yanındaki) Beyda denilen yer üzerine yükselttiğinde, gözümün yetiştiği ka dar önündeki yaya ve bineklilere baktım. (Mahşer gibi kalabalık idi). Rasulullah (s.a.s)'in sağına baktım aynı, soluna baktım aynı kalabalık, arkasına baktım yine kalabalık... Rasulullah (s.a.s) aramızda gidiyordu. Kendisine (ara sıra) Kur'an nazil oluyurdu. O da te'vil (tefsir)ini biliyordu. 0 her ne yaparsa, biz de onu yapıyorduk .
Rasulullah (s.a.s)
LEBBEYK ALLAHÜMME LEBBEYK, LEBBEYKE LA ŞERİKE LEKE LEBBEYK. İNNEL-HAMDE VEN-Nİ'METE LEKE VEL-MÜLK. LA ŞERİKE LEK.
"Yâ Rab, dâvetine tekrar tekrar icabet ediyorum. Emrine özüm ve sözümle bağlanarak boyun eğdim. Allah' im! Davetine icabet etmek boynumun borcudur. Senin, saltanatında hiçbir ortağın yoktur. Bütün mevcudiyetimle sana döndüm. Muhakkak hamd sanadır. Nimet senindir.
Mülk de senindir. Bütün bunlarda senin hiçbir ortağın yoktur" Tevhid sözlerini yüksek sesle söyledi. İnsanlar da söyleyegeldikleri bu telbiyeyi yüksek sesle tekrarladılar. Rasulullah (s.a.s) onlara bundan hiçbir şeyi reddetmedi. Ve Rasulullah (s.a.s) telbiyesine devam etti: Câbir dedi ki:
"Biz hacdan başka bir şeye niyet etmiyorduk. Çünkü hac aylarında (hac ile birlikte) umre yapılmasının (caiz olduğunu) bilmiyorduk. Nihayet Rasulullah (s.a.s)'in beraberinde Beyt'e geldiğimiz zaman, kendisi (Hacer-i Esved) rüknünü istilâm etti. Üç defa remel ile dört defa da normal yürüyüşle tavaf yaptı. Sonra kala balık arasından geçerek makam-ı İbrahim'e ulaştı ve
akabinde:
"Siz de İbrahim'in makamından bir namazgah edinin." (Bakara: 125) âyetini okuyup, makamı kendisi ile
Beyt arasına alarak iki rekât namaz kıldı. Birinci re kâtta Fatiha'dan sonra "Kul ya eyyuhel kâfirun" suresi ni okudu.
(Râvi Cafer, babam Câbir, bizzat peygamber (s.a.s)' den duyarak söylediğini biliyorum, derdi.)
Sonra Rasulullah (s.a.s) tekrar Hacer-i Esved'e döndü ve onu istilâm ettikten sonra (Safa) kapısından Safa' ya doğru çıktı. Rasulullah (s.a.s) Safa'ya yaklaşınca:
"Hiç şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın şearin-dendir." (Bakara: 158) âyetini okudu. Allah'ın başladığı ile başlıyorum, buyurup, Safa'dan başladı. Ta Beyt'i görünceye kadar Safa üzerinde yükseldi. Kıbleye dönüp şu sözlerle Allah'ı tevhid ve tekbir etti:
"Allah'tan başka hakkıyla ibadete lâyık ilah yoktur. Ancak tek Allah vardır. Ortağı yoktur. Mülk O'nündür. Hamd O'nadır. O her şeye kadirdir. Allah'tan başka hakkıyla ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Tek 0 vardır. Vaadini yerine getirdi. Kuluna yardım etti. Düşman ordusunu yalnız olarak bozguna uğrattı."
Sonra Rasulullah (s.a.s) bu arada dua etti ve bu gibi sözleri üç defa tekrarladı. Sonra Merve'ye doğru indi. Ayakları vadiye inince koştu. Ayakları vadiden yükselince yürüdü. Nihayet Merve'ye geldi. Merve üzerinde Safa'da yaptığını yaptı. Tavaf (say)ının sonu merve üzerinde tamam olunca:
"Eğer ben sonra yapacağım işi, önceden bilmiş olsaydım, kurbanlık sevk etmezdim ve haccımı da umre kılardım. Sizlerden her kimin yanında kurbanı yoksa, ihramdan çıksın, haccını da umre kılsın" buyurdu.
Bunun üzerine Malik b. Cu'şum'un oğlu Süraka kalktı ve:
"Yâ Rasulullah! Yalnız bu senemize mahsus mu? Yoksa ebedi olarak mı?" diye sordu. Rasulullah (s.a.s)’ de parmaklarını birbirine geçirerek iki kere:
"Hayır, ebedi olarak. Ebedi olarak umre hacca dahil olmuştur" buyurdu.
Ali, Yemen'den Rasulullah (s.a.s)'in develeri ile gelmişti. (Zevcesi) Fatıma'yı ihramdan çıkanlar arasında boyalı elbise giyinmiş ve gözlerine sürme çekmiş olarak buldu. Ali Fatıma'nın ihramdan çıkmış olmasını hoş karşılamadı. Fatıma'da:
"Bunu bana babam emretmiştir" dedi.
Ravi der ki: Ali İrak'ta şöyle anlatırdı:
"Yaptığı şeyden dolayı Fatıma'yı şikâyette bulunmak ve Rasulullah (s.a.s)'den naklettiği ihramdan çıkma emri hususunda fetvasını sormak için Rasulullah (s.a.s)'e gittim ve bu hususu Fatıma'ya karşı hoş görmediğimi kendisine, haber verdim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s):
"Fatıma doğru söyledi, doğru söyledi: Sen hacca niyetle kendine farz ettiğin zaman ne diyerek niyet ettin?" diye sordu. Ali:
"Allah'ım! Ben, Rasulünün ihrama girdiği şeyle ihramlanmaya niyet ediyorum" dedim.
Rasulullah (s.a.s):
"Benim yanımda kurban vardı (onun için ben ihramdan çıkmıyorum) sen de ihramdan çıkma" buyurdu.
Câbir devamla:
Ali'nin Yemen'den getirdiği kurbanlarla Rasululah (s.a.s)'in Medine'den sevk ettiği kurbanların toplamı yüz adet oldu, dedi.
Yine Câbir şöyle devam etti:
"Rasulullah (s.a.s) ile yanında kurbanı bulunanlardan başka bütün insanların hepsi ihramdan çıktılar ve saçlarını kısalttılar. Nihayet terviye (zilhicce’nin sekizinci) günü olunca halk hacca niyetle ihramlanıp yüksek sesle telbiye okuyarak Mina'ya doğru yöneldiler. Rasulullah (s.a.s)'de devesine binip hareket etti ve öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını Mina'da kıldırdı. Sonra biraz daha bekledi. Nihayet güneş doğdu. Sonra (Arafat'ın yanındaki) Nemire mevkiinde kendisi için kıldan bir çadır kurulmasını emretti. Müteakiben Rasulullah (s.a.s)'de hareket etti. Kureyş kendisinin cahiliyet devrinde yapageldiği gibi Rasulullah (s.a.s)'in de Meş'arul-Haram yanında vakfe yapacağını düşünüyordu. Fakat Rasulullah (s.a.s) Müzdelife'ye geçip Arafat'a geldi ve çadırını Nemire'de kurulmuş olarak buldu. Çadırına indi. Nihayet güneş batıya meyledince Kasva'nın getirilmesini emretti. Kasva'nın üzerine semeri konuldu. (Kasva'ya binip) Arafat vadisinin ortasına (Urane denilen yere) geldi. İnsanlara hitap etti ve buyurdu ki:
-"Muhakkak kanlarınız ve mallarınız bu beldenizde, bu ayınızda, bu gününüzün hürmeti gibi sizlere haramdır. Dikkat ediniz! Cahiliyet işlerinden olan her şey ayaklarımın altındadır (kaldırılmıştır). Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da kaldırılmıştır. Kan davalarımızdan kaldırdığım ilk kan davası Haris oğlu îbni Rebia'nın kan davasıdır.
O, Sâ'd oğulları arasında çocuğu için süt anası aramakta iken Huzeyl onu öldürmüştü. Cahiliyet faizi de kaldırılmıştır. Faizlerimizden ilk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. Muhakkak Abbas'ın faizi (ribası) tamamıyla kaldırılmıştır.
Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz. Çünkü sizler onları Allah'ın emanı ile aldınız ve uzvu mahsuslarını Allah'ın kelimesiyle helâl kıldınız. Sizlerin onlar üzerindeki hakkınız, hoşlanmıyacağınız kimseleri evlerinize sokmamalarıdır. Eğer onlar bunu yaparlarsa kendilerini şiddetli olmayarak dövünüz. Onların üzerinizdeki hakları da meşru tarzda rızıklandırılmaları ve giydirilmeleridir. Muhakkak ki ben, sizlere öyle bir şey bıraktım ki, eğer ona sımsıkı tutunursanız, ondan sonra asla dalâlete düşmezsiniz. O, Allah'ın kitabıdır. Sizler ben (im tebliğ edip etmediğim)den sorulacaksınız. O zaman ne cevap vereceksiniz? (Doksan yahut yüz otuz bin kişi) Halk:
"Senin tebliğ ettiğine vazifeyi ifa ettiğine ve nasihat ettiğine katiyetle şehadet ederiz" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s) şehadet parmağını semaya kaldırıp insanlara işaret ederek üç kere:
"Ya Rab! Şahid ol. Ya Rab! Şahid ol" dedi. Sonra (Bilal'e) ezan okuttu. Sonra ikamet ettirdi ve öğle namazını kıldırdı. Sonra yine ikamet ettirdi ve ikindi namazını da kıldırdı. Bu iki namaz arasında (sünnet olarak) hiçbir namaz kılmadı. Sonra Rasululah (s.a.s) (devesine) bindi. Vakfe yerine geldi ve Kasva'nın karnını kayalar tarafın,a çevirdi. (Arafat'ın ortasında bulunan
Cebel-i Rahme'nin eteğine yanaştı.) Yaya bulunan halkı, önüne aldı ve kıbleye dönüp ta güneş batıncaya kadar vakfe yapmakta devam etti. (Gün batıp) sarılık biraz gitti ve.güneş tamamen kayboldu.Rasulullah (s.a.s) Üsame'yi terkisine bindirdi ve yavaş yavaş hareket etti. Kasva'nın dizginini hayvanın başı semerin mevrikine isabet edecek kadar kasmış olarak sağ eliyle işaret edip:
"Ey insanlar! Sakin olun, sakin olun" Duyuruyordu. Rasulullah (s.a.s) kum tepeciklerinden her birine uğradıkça oraya çıkması için Kasvâ'nın dizginini biraz gevşetirdi. Nihayet Müzdelife'ye geldi. Ve orada akşam ile yatsı (namazlarını) bir ezan ve iki ikametle kıldırdı. Aralarında da sünnet kılmadı.
Sonra Rasulullah (s.a.s) fecr doğuncaya kadar yattı. Sabah belli olunca bir ezan ve bir ikamet ile sabah namazım kıldırdı. Sonra (yine) Kasva'ya binip Meş'arül-Haram'a kadar geldi ve kıbleye döndü. Allah'a dua etti, tekbir getirdi, tehlil okudu ve Allah'ı birledi. Ortalık tamamıyla ağarıncaya kadar (orada) vakfe yaptı. Rasulullah (s.a.s) güneş doğmazdan evvel (Müzdelife' den) hareket etti ve Abbas'ın oğlu Fazl'ı da terkisine bindirdi. Fazl güzel saçlı, beyaz şimali güzel bir gençti. Rasulullah (s.a.s) deve üzerinde giderken kendisine binekli kadın hacılar rastladılar. Fazl onlara bakmaya başlayınca, Rasulullah (s.a.s) elini Fazl'ın yüzüne koydu. Bunun üzerine Fazl'da yüzünü diğer tarafa çevirip "(kadına) bakmaya devam etti. Bu sefer Rasulullah (s.a.s) elini öbür taraftan Fazl'ın yüzüne koyup' yüzünü baktığı taraftan çeviriyordu. Nihayet Rasulullah (s.a.s) (Müzdelife ile Mina arasındaki) Muhassir vadisinin ortasına geldi. Burada bineğini biraz hareket ettirip süratlendirdi. Büyük cemre'ye çıkan orta yola girdi. Sonunda ağacın yanındaki Cemre'ye gelip ona yedi küçük taş attı ve attığı her bir taşla birlikte tekbir getiriyordu. Rasulullah (s.a.s) bu çakıl taşlarını vadinin içinden iki. parmak ucuyla atıyordu. Sonra Rasulullah (s.a.s) kurban kesme yerine döndü ve (kurban edilmek üzere hazırlanmış bulunan yüz deveden yaşadığı sene olan) altmış üç tanesini kendi eliyle kesti. Sonra (bıçağı) Ali'ye verdi. O da geri kalan develeri boğazladı. Rasulullah (s.a.s) Ali'yi kendi kurbanında ortak etmişti. Sonra Rasulullah (s.a.s) her deveden bir parça et olınmasmı emretti. O etler bir tencereye konulup pişirildi. Rasulullah (s.a.s) ile Ali onların etlerinden yiyip, çorbasından içtiler. Sonra Rasulullah (s.a.s) devesine binerek süratle Mekke'ye geldi ve Beyt'i ifâza tavafı yaptı. Rasulullah (s.a.s) Mekke'de öğle namazını kıldırdı ve zemzem suyu dağıtan Muttalib oğullarına geldi ve:
"Sulayımz ey Muttalib oğulları! İnsanların (hac menasikinden zannederek) sizlere galebe çalıp sulama işini elinizden almalarından korkmasaydım sizinle beraber ben de su çekerdim" buyurdu.
Muttalib oğulları Rasulullah (s.a.s)'e bir kova su takdim ettiler. Rasulullah (s.a.s)'de ondan içti.
(Müslim, Ebu Davud, Ibni Mace)
KİRAN HACCI
Kıran, Lügatta; iki şeyi bir araya getirmek demektir.
Şer'an ise; hacc ve umre için birlikte ihlal yapmak yâni; yüksek sesle telbiye getirmektir.
Kıran Haccı Şöyledir: Kişi Mikata varınca hem umreye, hem hacca niyet getirerek ihrama girer ve ihramın sünneti' olan namazdan sonra:
"Allah'ım! Hacc ile umreyi birlikte yapmak istiyorum. Onları bana kolaylaştır ve benden kabul buyur" diye dua eder.
KIRAN HACCININ HÜKMÜ: Kıran haccı, Temettü haccı ile ifrad haccından daha iyidir.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Ey Muhammed'in akrabaları! Hac ile Umreye bir likte başlayın."
(Tahavi (şerh-(El-Asar)de rivayet etti.)
Enes (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir: Rasulullah (s.a.s)'i Hacc ile Umre'nin her ikisine birden niyyet ederken ve:
"Lebbeyke Umreten ve haccen (Umre ve hacca niyyet ettim)" derken işittim.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)
Hz. Ömer (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
Rasululla(s.a.s)'i "Vadi'l Atik"de şöyle derken işittim:
"Bu akşam Rabbim tarafından biri (Cebrail (a.s) geldi ve:
"Şu mübarek vadide namaz kıl, ashabına da Hacc ile umreye niyet etmelerini söyle!" dedi."
(Buhari, Ebu Davud, Ahmed)
Kıran haccınm temettü haccı ile ifrad haccmdan daha iyi olmasının bir diğer sebebi ise; Kur'anda hac ile umre ibadetlerinin ikisi de bulunduğu için o da hem oruç tutmak hem itikafa girmek veya hem sınırda nöbet tutmak hem gece namazı kılmak gibidir.
KIRAN HACCI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
1- Daha önce yalnız umre niyetini getirip ihrama giren kimse eğer tavaftan dört tur daha yapmamışsa, hac niyetini de getirerek umresini Kıran Haccı'na dönüştürebilir. Çünkü tavafın çoğunu daha yapmadığı için umreye daha yeni başlamış sayılır.
2- Kişi ne zaman ve nerede hac ile umreyi birlikte yapmak isterse, ikisini birlikte yapabilmek için Allah'tan kolaylık dileğinde bulunur.
3- Kıran niyetini getiren kimse Mekke'ye girince, önce Umrenin tavaf ve say'ını yapar ve tavafı yaparken ilk üç turunu Remel yapar. Bundan sonra haccın amellerine başlayıp ifrad haccını yapan kimse gibi önce Kudüm tavafını, ondan sonra da say'ı yapar.
Allah (c.c): "Kim ki umreyi hacdan önce yapmaktan yararlanırsa... ."
(Bakara: 196) buyurarak umreyi hacdan önce zikretmiştir. Çünkü bu âyet her ne kadar Temettü hakkında ise de, Kıranda da umre hacdan önce yapıldığı için Kıran da Temettü hükmündedir.
Ziyad b. Malik (r.a), Ali ve İbn Mes'ud (r.a)'nın şöyle dediklerini rivayet etti:
"Kıran haccı yapan kimse iki defa tavaf eder ve iki defa sa'y yapar."
(İbni Ebu Şeybe "Musannefi"nde)
(İbni Türkümani "El-Cevher"in "Nakiy" kitabında "Bu hadisin senedi Sahihtir" dedi.)
4- Kıran da Umre ile hac arasında traş yoktur, kıranda traş ifrad da olduğu gibi ancak bayram günü olur.
Hz. Aişe (r.a)'dan Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Beraberinde kurbanını getirmiş olan kimse, Hacc ile Umrenin her ikisine niyyet edip, ihrama burunsun ve her ikisinin ibadetlerini tamamlayıncaya kadar ihramda kalmaya devam etsin
(Buhari, Müslim, Ebu Davud)
5- Kıran haccında hem Umrenin, hem haccın tavaflarını yaptıktan sonra da say'larını yapmak caizdir. Çünkü böyle de yapılsa, vacipler yine de yerine getiril miş olurlar. Ancak böyle yapan kimse, Umrenin say'ını tehir, haccın da Kudüm tavafını takdim ettiği için iyi bir şey yapmış olmaz. Bununla beraber ona bir şey lâm gelmez.
6 - Kıran haccını yapan kimse, bayram günü Akabe emresini taşladıktan sonra bir kurban keser ki buna ıran kurbanı denilir. Eğer kurban kesmeye gücü yetmez eya kurbanlık hayvan bulamazsa Zilhiccenin yedinci ününden itibaren başlamak üzere daha hacda iken üç ün ve evine döndükten sonra yedi günki toplam on ün eder oruç tutması gerekir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Hacca kadar Umreden faydalanabilen (yâni; Temettü haccı yapan) kimseye kolayına gelen bir kurban kesmek, bulamayana, hac esnasında üç gün ve döndüğünüz de yedi gün, ki o tam on gündür oruç tutmak gerekir.
Bu, ailesi Mescid-i Haram'da oturmayan kimseler içindir.
Allah'tan sakının ve Allah'ın cezasının şiddetli olacağını bilin."
(Bakara: 196)
Bu nass her ne kadar Temettü haccını yapan kim se hakkında' ise de, Kıran haccı da Temettü haccı hükmündedir. Zira Temettü haccını yapan kimseye, hac günlerinde Umreyi de yaptığı için kurban lâzım gelir. Bu sebep ise Kıran haccında da mevcuttur.
Hac esnasında tutulması emrolunan üç gün orucu daha önce de tutmaya başlamak caiz ise zilhiccenin yedinci gününden itibaren tutmak daha iyidir. Çünkü oruç kurbana bedel olduğu için ilerde belki kurban kesmeye gücü yeter ümidiyle geciktirilmesi müstehaptır.
Şayet kişi daha Mekke'de iken, fakat bayram günleri geçtikten sonra, yedi gün orucu da tutmaya başlarsa caizdir. Çünkü âyette "Hacdan döndüğünüzde", "Haccı bitirdiğinizde" demektir. Çünkü memlekete döne bilmek haccın bitmesine bağlıdır. Bunun için hac bitince memlekete dönülmüş gibi olur.
7 - Bayram günlerinden önce oruç tutmayan veya tutamayan kimse için kurban kesmekten başka çare yoktur. Çünkü bu oruç kurbana bedeldir. Bedeller ise ancak şeriatçe belirtildiği şekilde yerine getirilir. Şeriat ise, bu orucun hac esnasında tutulduğu takdirde kurbana bedel olduğunu söylemiştir.
8 - Eğer Kıran haccı ihramına giren kimse, Mekke' ye uğramadan Arafat'a çıkarsa umreyi terk etmiş olur. Çünkü Arafat vukufu haccın amellerinden olduğu için artık umre yapmasına imkân kalmaz. Böyle yapan kimseye
Kıran kurbanı sakıt olur. Çünkü umreyi terketmiş olunca artık onu hac günlerinde yapamaz, ki ona Kıran kurbanı lâzım gelsin. Fakat umreye başladıktan sonra onu yarıda bıraktığı için ona hem umreyi yarıda bırakma kurbanı lâzım gelir, hem de yarıda bıraktığı umreyi kaza etmesi gerekir.
TEMETTÜ HACCI
Temettü: Bir yolculukta ve hac ayları içinde kişinin hem haccı, hem umreyi aralarında evine dönmeksizin yapmasıdır.
TEMETTÜ HACCININ HÜKMÜ: Temettü haccı ifrad haccından iyidir. Çünkü Temettü haccında Kıran haccında olduğu gibi- hac ile umre ibadetlerinin ikisi de hac aylarında yapılmış olur. Temettü haccında ayrıca ifrad haccında bulunmayan kurban kesme nüsükü de vardır.
İmran b. Husayn (r.a)'den;
"Allah'ın kitabında Temmettu âyeti nazil oldu. Biz de onu Rasulullah (s.a.s) ile birlikte yaptık. Kur'an bu nu haram kılmadı. Rasulullah (s.a.s) de âhirete teşrif edinceye kadar bunu yasaklamadı."
(Buhari, Müslim)
TEMETTÜ HACCI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
1 - Temmettu haccının keyfiyeti şöyledir: Kişi hac mevsiminde mikata varınca umre niyetini getirip ihrama girer ve ve Mekke'ye girerek umre için tavaf ile sa'y yapar. Sonra başını ya tamamen traş edip ya da saçını makasla kısaltıp ihramdan çıkar.
Salim b. Abdillah (r.a)'den; Abdullah b. Ömer (r.a) dedi ki:
"Rasulullah (s.a.s) veda haccında umreyi hac ile beraber yapmak suretiyle temettü etti. Kurbanlık aldı ve Zul-Huley fe' den beraberinde götürdü. Rasulullah (s.a.s) önce umre için telbiye getirdi. Sonra da hac için telbiye getirdi. Sahabiler (Mikat'ta) Rasulullah (s.a.s) ile birlikte umre için ihrama girmek suretiyle tekrar hac için ihrama girinceye kadar temettü yaptılar. Ashab-ı Kiram'dan kurbanlık sevk edenler bulunduğu gibi sevk etmeyenler de vardı. Rasulullah (s.a.s) Mekke'ye geldiğinde hacılara şöyle ilan etti:
"Sizden herhangi bir kimse kurban sevk etti ise (İhramlarında kalsınlar) kendilerine haccı edâ edinceye kadar ihramlıya işlemesi haram olan şeylerden hiçbiri helâl olmaz. Sizden kurbanlık sevk etmeyenler ise Bey t'i tavaf ve Safa ile Merve'yi sa'y etsin. Saçından kestirip ihramdan çıksın. Sonra (Arafat'a çıkılacağı zamanda) hac için ihrama girsin ve kurbanlık sevk etsin. Kurban bulamayan kişi de hac sırasında üç gün, ailesinin yanı na döndükten sonra da yedi gün (olmak üzere tam on gün) oruç tutsun."
(Buhari, Müslim)
İbni Abbas (r.a) Ebu Süfyan'm oğlu Muâviye (r.a)'nın kendisine şöyle haber verdiğini söyledi:
"Ben, Rasulullah (s.a.s) Merve üzerinde bulunurken
saçını (makas ile) kısalttım, yahut Rasulullah (s.a.s) Merve üzerinde iken makas ile kendi saçından biraz kısaltırken gördüm" dedi.
(Buhari, Müslim)
İbni Abbas (r.a)'den; dedi ki:
"Rasulullah (s.a.s) Mekke'yi fethettiğinde sahabelerine Beyt'i tavaf edip Safa ile Merve arasında sa'y yaptıktan sonra saçlarını traş ettikten veya makasla kısalttıktan sonra ihramdan çıkmalarını emretti."
(Buhari)
2- Temettü'de kişi Kabe'yi tavafa başlayınca telbiyeyi keser.
İbni Abbas (r.a)'den;
-"Rasulullah (s.a.s) umrede Hacer-i Esved'i istilâma başlayınca telbiyeyi keserdi."
(Tirmizi rivayet etti ve:
"Sahih" dedi.)
3- Temettü'da kişi umreyi yaptıktan sonra Mekke' de ihramda olmayarak oturur. Zira umreyi bitirince ihramdan çıkmışolur. Zilhicce ayının sekizinci günü, Mescid-i Haram'da bu sefer hac için niyet getirip ihrama girer. Aslında şart olan, Haram'ın sınırları içinde ihrama girmektir. Mescid-i Haram'ın kendisi şart değildir. Zira bu kimse de Mekke halkı hükmündedir- Mekke halkının hac mikatı ise Haram sınırlarının içidir. Ondan sonra İfrad haccını yapan kimsenin yaptığı gibi yapar. Fakat İfrad haccını yapan kimse, haccın rüknü olan ziyaret tavafında Remel yapmadığı ve tavaftan sonra Safa ile Merve arasında sa'y yapmadığı halde bir kimse, haccının ilk tavafı olduğu için ziyaret tavafında Remel yapar ve ondan sonra da Safa ile Mere arasında sa'y yapar. Ancak eğer Mina'ya hareket etmezden önce tavaf ve.
ondan sonra Safa ile Merve arasında sa'y yapmış ise ziyaret tavafında Remel ve Tavaftan sonra sa'y yapmaz. Ve bu kimseye Temettü haccı yaptığı için Temettü kurbanı lâzım gelir. Şayet kurban kesmeye gücü yetmezse hac esnasında üç gün ve evine döndükten sonra da yedi gün olmak üzere toplam olarak on gün oruç tutması gerekir.
İbni Abbas (r.a)'dan rivayet edildiğine göre: Kendisine Temettü haccmdan sormuşlardı. Şöyle cevap vermişti:
"Veda Haccında Muhacirler, Ensar ve Rasulullah (s.a.s)'in zevceleri Hacc için niyyet edip, ihrama girmiş lerdi. Biz de aynı şeyi yapmıştık. Mekke'ye vardığımız vakit Rasulullah (s.a.s):
"Niyy etinizi umreye çeviriniz. Ve yalnız umreyi yapınız. Ancak kurbanını hazırlamış olanlar müstesna" buyurdular. Biz de Beyt'i tavaf ettik. Safa ile Merve arasındaki say'ımızı yaptık ve kadınlarımızın yanına gelerek (saçlarımızı kestikten sonra ihramdan çıktık) ve elbiselerimizi giydik.
Rasulullah (s.a.s):
"Kurbanını hazırlamış olan, kurban yerine varın caya kadar (yâni; Minâ'da onu kesinceye kadar) ihram dan çıkmasın" buyurdu. Sonra terviye gecesi yâni; Zilhiccenin sekizinci gününde hacca niyyet etmemizi emretti. Hacc menâsıkini yaptıktan sonra gelip Beyt'i tavaf etmemizi emretti. Menâsıki yaptıktan sonra gelip Beyt'i tavaf ettik. Ve Safa ile Merve arasında sa'y ettik. Bu suretle üzerimize kurban vâcib olarak haccımızı tamamladık."
Allah (c.c) buyuruyor ki:
"Kim hacca kadar umreden faydalanırsa, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Bulamayana da hacc esnasında üç gün, evinize döndüğünüzde de yedi gün olmak üzere tam on gün oruç tutmak lâzımdır."
(Bakara: 196)
Koyun bir kurban yerini tutar.
Bunun üzerine aynı yılda iki ibâdeti yâni; hacc ile umreyi birleştirdiler. Çünkü Allah (c.c) bunu kitabında böyle inzal etti. Rasulullah' da öyle sünnet kıldı. Ve Mekke'de oturmayanlara bunu mübâh kıldı.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "Bu, ailesi Mescid-i Haram'da ikâmet etmeyenler içindir."
(Bakara: 196)
(Buhari, Müslim, Ebu Davud)
Eğer kişi Şevval ayında üç gün oruç tuttuktan sonra Temettü ihramına girerse, Şevval ayında tuttuğu oruç, hac esnasında tutması gereken üç gün orucun yerine geçemez. Çünkü bu oruç kurbana bedel olduğu için ancak Temettü ihramına girmekle vacip olur. Halbuki kişi bu orucu tutarken ihramda değildi. Daha vacip olmamış olan bir ibadeti yapmak ise geçerli değildir. Fakat eğer ihrama girdikten sonra Mekke'de tutarsa, henüz tavaf yapmamış olsa bile caizdir. Çünkü kişi ihrama girdikten sonra tuttuğu için kendesine vacip olduktan sonra tutmuş sayılır. Ayetteki "hac esnası" deyiminden de murat hac aylarıdır. Bununla beraber bu orucu son günlere bırakmak sünnete uygun olduğu için daha iyidir.
5- Eğer Temettü ihramına girmek isteyen kimse be raberinde kurban götürmek isterse, ihrama girer ve kur banlığını beraberine alıp yola çıkar ki en efdalı da böyle yapmaktır. Zira Rasulullah (s.a.v) kurbanlarını beraber götürmüştür. Hem de kurbanlığı beraberinde olan kimse daha hazırlıklı olur ve işini daha çabuk görür.
Salim b. Abdillah (r.a)'den: Abdullah b. Ömer (r.a) dedi ki:
"Rasulullah (s.a.s) Veda Haccında umreyi hac ile beraber yapmak suretiyle Temettü etti. Kurbanlık aldı ve Zul-Huleyfe'den beraberinde götürdü."
(Buhari, Müslim)
6- Kurbanlık deve veya sığır olduğu zaman boynuna nal, matara gibi bir şey bağlanır.
İbni Abbas (r.a)'dan;
"Rasulullah (s.a.s) öğlen namazını Zul-Huleyfe'de kıldırdı. Sonra kurbanlık dişi devesinin getirilmesini emretti. (Deve getirilince) onun hörgücünün sağ yüzeyin de bir çizik açtı ve kanını biraz çıkarıp üzerini nişanladı. Devenin boynuna da iki nal takarak gerdanladı.
Sonra Rasulullah (s.a.s) binek devesine bindi. Deve ken disini Beydâ mevkiine doğru yükselttiği zaman Rasulullah (s.a.s) hacc niyetiyle telbiye duasını yüksek sesle okudu."
(Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
7- İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'e göre, kurbanlık eğer deve olursa nişanlanır. İmam Ebu Hani fe'ye göre ise, nişanlamak mekruhtur.
Nişanlamak: Devenin kurbanlık olduğu bilinsin diye hörgücünü, sol veya sağ yanının alt tarafından yarıp kanı ile deveyi boyamaktır.
Mervan (r.a)'den;
"Rasulullah (s.a.s) Hudeybiye olayı esnasında Ashab'tan bin küsur kişi ile çıktı. Zul-Huleyfe'ye geldiğinde Rasulullah (s.a.s) kurbanını kilâdeledi, nişanladı ve umre yapmak niyeti ile ihrama girdi."
(Buhari, Ebu Davud, Ahmed)
İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed: Kurbanlık develeri nişanlamak iyidir. Çünkü bir suyun başına indiği zaman kovulmasın veya kaybolduğu zaman onu gören sahibine geri versin diye kurbanlık devenin boynuna nişan bağlanır. Bu maksat ise nişanlamakla daha fazla hâsıl olur. Çünkü boynuna bağlanan herhangi bir şey düşebilir. Vücudunda açılan nişan ise sabittir. Bunun için nişanlamak sünnettir. Fakat hayvana işkenece verdiği için biz ona "sünnet" değil "iyi" diyoruz, demişlerdir.
İmam Ebu Hanife de: "Nişanlamak bir işkencedir. İşkence ise nehyedilmiştir. Rasulullah (s.a.s) kurbanlıklarını nişanlatması ise onları kaybolmaktan korumak içindir. Çünkü müşrikler yalnız nişanlanmış olan kurbanlıklara dokunmazlardı" demiştir.
Kimisi; "İmam Ebu Hanife ancak zamanındaki insanların kurbanlıkları nişanlamalarına mekruh demiştir. Zira onun zamanında nişanlamada o kadar aşırı giderlerdi ki, açılan yaranın kangıranlaşıp etrafa dağılmasından korkulurdu" demiştir.
8 - Kurbanlığı öne katıp sürmek onu arkadan çekmekten daha evlâdır. Çünkü Buhari ve Müslim"de geçen hadise göre Rasulullah (s.a.s) Zul'Huleyfe'de ihrama girerken kurbanlıkları beraberinde olup önünde sürülüyordu.
Ancak eğer sürme ile gitmiyorsa, o zaman yularından tutulup arkadan çekilir.
9 - Kurbanlığım beraberinde götürmeyen kimse umre yaptıktan sonra ihramdan çıkabilir. Ve haccın ihramına girer. Şayet daha önce de haccın ihramına girerse caizdir. Hatta ne kadar da erken girerse o kadar iyidir. Çünkü erken girmede hem ibâdete karşı aşırı istek duygusu hem de daha fazla istek vardır. Kurbanlığını beraberinde götüren kimse ise umre yaptıktan sonra haccı -nı da yapmadıkça ihramdan çıkamaz.
Çünkü Rasulullah (s.a.s) Buhari ve Müslim'de geçen bir hadiste şöyle buyurmuştur:
"Eğer ben, şimdi bildiğimi başlangıçta bilseydim, kurbanlıkları beraber getirmez ve içinde bulunduğum ihramı umre yaparak ihramdan çıkardım."
Bundan ise, kurbanlığını beraber götüren kimsenin haccı da bitirmedikçe ihramdan çıkmadığı anlaşılmaktadır.
Hz. Aişe (r.a)'dan; Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Beraberinde kurbanını getirmiş olan kimse, Hacc ile Umrenin her ikisine niyyet edip, ihrama burunsun ve her ikisinin ibâdetlerini tamamlayıncaya kadar ihramda kalmaya devam etsin."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud)
Kurbanlığını beraber götüren kimse, bayram günü traş olunca her iki ihramdan da çıkmış olur. Zira namazdan nasıl selâm ile çıkılıyorsa, ihramdan da traş ile çıkılır.
10- Mekke halkı için ne Kıran ne de Temettü haccı yoktur. Mekke halkı ancak İfrad haccını yapabilirler.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Kim hacca kadar umreden faydalanırsa, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Bulamayana da hacc esnasında üç gün, şehrinize döndüğünüzde de yedi gün olmak üzere tam on gün oruç tutmak lâzımdır. Bu, ailesi Mescid-i Haram'da ikâmet etmeyenler içindir."
(Bakara: 196)
Kıran ile Temettü haccı kolaylık olsun diye hacc ile umresinin ikisini bir yolculukta yapmak olduklarına göre buna ancak dışarıdan gelenler muhtaçtırlar. Mikatlarla Mekke arasında oturanlar da Mekke halkı hükmünde olup onlar için de Kıran ile Temettü hacları yoktur. Fakat eğer kişi Mekke halkından olup da Küfe'ye gitmiş ise, Kıran haccını yapabilir. Çünkü o da mikata tâbi olduğu için dışarıdan gelenlerin hükmündedir.
11- Temettü ihramında olan kimse, eğer beraberin de kurbanlık götürmemişse umresi bittikten sonra eğer evine dönerse, Temettü'u bozulmuş olur. Çünkü bu kimse beraberinde kurbanlık götürmediği için umreyi bitirince ihramdan çıkmış olur. ihramda değilken evine uğradığı için umre ile haccı birbirinden ayırmış olur. Temettü ise umre ile haccın bir yolculukta yapılması demektir. Bunun için Temettü'u bozulur.
Tahavi'nin "Ahkam-ül Kur'an" adlı kitabında, Râzi' nin "Ahkam-ül Râzi" kitabında şöyle rivayet vardır. Said b. Müseyyib, Atâ, Tavus, Mücahid, Nehai (r.a):
"Temettü haccı yapan kimse umre yaptıktan sonra evine dönerse Temettü'u bozulmuş olur" demişlerdir.
12- Temettü ihramında olan kimse, eğer beraberin de kurbanlık götürmüş ise, umresinin bitmesiyle ihram dan çıkmadığı için İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yu suf'a göre: Evine uğramasının sakıncası yoktur.
İmam Muhammed ise: Temettu'u bozulur. Çünkü o zaman umre ile haccı ayrı yolculuklarda yapmış olur, demiştir.
İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf ise: İhramdan çıkmadığı için, geçici olarak evine uğraması yolculuk vasfını kaldırmış olmaz.
13- İhrama girmek isterken aybaşı haline giren kadın yıkanıp ihrama girer ve hac yapan kimsenin yapmak zorunda olduğu her şeyi yapar. Ancak kandan temizlenip gusledinceye kadar, Kabe'yi tavaf edemez.
Hz. Aişe (r.a)'dan;
"Mekke'ye hayızlı olarak vardım. Bey t'i tavaf etmediğim gibi, Safa ile Merve arasında da sa'y etmedim."
Bunu Rasulullah (s.a.s)'e arzedince buyurdular ki:
"Hacceden kimsenin bütün yaptıklarım yap, ancak temiz oluncaya kadar Beytullah'ı tavaf etme."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)
4 - Eğer kadın Arafat'ta vukuf ve Kabe'yi ziyaret tavafı yaptıktan sonra aybaşı haline girerse, veda tavafı yapmadan Mekke'den ayrılır ve ona bir şey de lâzım gelmez.
İbni Abbas (r.a)'dan;
"İnsanlara son işlerinin Beyt'e veda tavafı yapmak olduğu emrolundu. Lâkin bu tavaf hayız halindeki kadın hacılardan hafifletildi (onlara vâcib kılınmadı)."
(Buhari, Müslim)
Ebu Seleme ile Urve'den; Aişe (r.a) dedi ki:
-"Huyey'in kızı Safiyye, ifada tavafını yaptıktan sonra hayız oldu. Ben de onun hayızlık halini Rasulullah (s.a.s)'e arz ettim. Rasulullah (s.a.s)"Safiyye, bizi (yolumuzdan alıkoyup da burada)apis mi edecek?" buyurdu." Ben de:"Yâ Rasulullah! O, Mekke'ye inmiş ve Beyt'i taaf etmiş olup, farz tavaftan sonra hayız oldu" dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s):
"Öyle ise haydi hareket etsin" buyurdu.
(Müslim)
15- Hac bittikten sonra Mekke'de kalmak isteyen kimseye Veda tavafı yoktur. Çünkü Veda tavafı, haccı bitirip evlerine dönmek isteyenlere mahsustur. Ancak eğer Mekke'de kalmaya bayramın üçüncü gününden sonra niyet ederse, o zaman Mekke'de kalsa bile Veda tavafını yapmak zorundadır. Çünkü bayramın üçüncü günü haccın menasıki bittiği için Veda tavafının vakti girmiş olur. Veda tavafının vakti girdikten sonra ise, Mekke'de kalmaya niyet etmekle vûcubu sakıt olmaz.
16 - Temettü haccını yapmakta olan bir kimse bayramda bir koyun kurban ederse kendisine lâzım gelen Temettü kurbanı yerine geçmez. Zira kendisine lâzım gelen kurban Temettü kurbanıdır. Verdiği kurban ise, bayramda verilmesi gereken normal olan kurbandır.
İHRAMDA YASAK OLAN HERHANGİ BİR ŞEYİ YAPMANIN HÜKMÜ
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Haccı da Umre’yi de Allah için tam yapın. Fakat alı konursanız, o halde kolayınıza gelen kurbanı gönde in. Bununla beraber kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. Artık içinizden kim hasta olur ahud başından bir eziyeti bulunursa ona; ya oruçtana sadakadan yahud da kurban'dan (birisiyle) fidye acip olur."
(Bakara: 196)
I - GÜZEL KOKU VE YAĞ SÜRÜNMENİN CEZASI:
Vücuda sürülen şeyler genellikle üç çeşittir:
Birincisi; Bizzat koku olan misk, anber, kâfur vb..
İkincisi; kendisi bizzat koku olmadığı halde koku için asıl olan ve ilâç olarak da kullanılan zeytinyağı b. maddeler. Bunlar eğer vücudu yağlamak için kullanılırsa, koku hükmü verilir. Yemeğe katılırsa koku hükmünde değildir. Üçüncüsü; Bizzat koku olmadığı gibi, kokunun asıl maddesi de olmayan ve hiçbir surette bu mahiyyette kullanılmayan maddeler. Mesela; iç yağı gibi maddeler.
1 - Eğer ihramda olan bir kimse güzel koku sürünürse ona, keffaret lâzım gelir. Şayet güzel koku sürdüğü yer bir uzvun tamamı veya daha fazla olursa, o zaman ona kurban vacip olur.
Uzuvdan maksat, baş, bacak, uyluk vb. olan insan vücudunun parçalarıdır. Çünkü bu uzvun tamamına güzel koku sürüldüğü zaman yasağı işleme suçu tam olduğu için lâzım gelen ceza da tam olur. Eğer güzel koku sürülen yer bir uzuvdan az olursa p zaman kişiye buğdaydan yarım sa' (yaklaşık olarak 1,667 kg) fidye vermesi gerekir. Bir uzvun yarısından fazlası tam hükmünde kabul edilir.
İmam Muhammed ise; "Bir uzvun tamamı için bir kurban lâzım geldiğine göre tamamı olmadığı zaman sürülen miktar tamamına göre ne kadar ise, bir kurbanın kıymetinden o kadarın lâzım gelmesi gerekir" demiştir.
2- Eğer kişi saçını kına veya benzeri bir şeyle boy arsa ona kurban lâzım gelir. Zira kına güzel kokulardandır. Sürülen kınanın saç üzerinde kuruyup kalması halinde ise iki kurban lâzım gelir. Biri, kişinin kendine güzel koku sürdüğü için, diğeri de saçını kına ile örttüğü içindir.
3- Eğer kişi kendine saf zeytin yağını sürerse ona İmam Ebu Hanife'ye göre kurban, diğer iki imama göre sadaka lâzım gelir.
İmam Muhammed ile İmam Ebu Yusuf: "Çünkü zeytin yağı vücuda sürülecek ilaçtan çok, bir yiyecek maddesidir. Bununla beraber vücuda sürüldüğü zaman haşereleri öldürdüğü için sadaka lâzım gelir" demişlerdir.
İmam Ebu Hanife de: "Zeytinyağı her ne kadar yiyecek maddelerinden ise de aslında kokusu güzel bir maddedir. Kaldı ki vücuda sürülmesinde haşerelerin öldürülmesi, kılların yumuşaması ve deri gözeneklerinin açılması gibi bir takım yararlar bulunduğu için ihramlı iken onu vücuda sürmek tam bir suçtur. Ve bunun için kurban gerektirir" demiştir.
Zambak, yasemin esansı ve menekşe içine güzel koku katılmış olan zeytinyağlarının sürülmesi halinde ise üç imama göre kurban lâzım gelir. Çünkü o zaman tamamen güzel kokudur.
4- Kendisi bizzat koku olmadığı gibi, kokunun ana maddesi de olmayan yağlar (içyağı vs.) vücuda sürütürse hiç bir şey lâzım gelmez.
5- Bizzat koku olmayan ancak kokunun ana maddesi olan yağları yemekte bir sakınca yoktur. Zira bunlar kokulanmak için kullanılmadığı müddetçe kendilerine koku hükmü verilmez.
II - DİKİŞLİ ELBİSE GİYMENİN CEZASI:
1- İhrama girmiş olan bir kimse giyilmesi adet olan dikişli bir elbiseyi sabahtan akşama kadar giyerse veya başını bir şeyle örterse kurban kesmesi icab eder.
Bundan daha az bir müddet giyerse veya başını örterse fi tır sadakası miktarı sadaka vermesi gerekir. Elbisenin unutularak veya bilerek ya da bilmeyerek, kendi isteğiyle veya başkasının zoruyla giyilmesi arasında fark yoktur.
İmam Ebu Yusuf'a göre: "Yarım günden daha fazla bir zaman dikişli elbise giyen ihramlı kişiye kurban va-cib olur."
Kişi elbise giymek veyahut başına bir şey koymaktan ancak o elbise veya şeyin kişinin üstünde bir süre kaldığı taktirde tam faydalanmış olur. Ve bunun için ancak o zaman ona kurban lâzım gelir. Bu sürede bir gün ile takdir edilmiştir. Çünkü kişi normal olarak herhangi bir elbiseyi bir gün giyer ve ondan sonra çıkarır. Bunun için eğer elbise kişinin üstünde bir günden az bir zaman için kalırsa ondan tam olarak yararlanmış olmadığı için ona kurban değil sadaka lâzım gelir. Ancak İmam Ebu Yusuf günün çoğunu günün tamamı gibi saymıştır.
2- İhramlı olan kişi başının hepsini bir gün veya bir gece boyunca örterse Hanefi alimlerinin ittifakıyla bir kurban kesmesi vacip olur.
İmam Ebu Hanife'ye göre eğer başını örttüğü miktar başının dörtte birinden fazla olursa kurban gerekir, dörtte birinden az olursa birşey lâzım gelmez.
İmam Muhammed ve İmam Yusuf'a göre ise: "Başın çoğunu kapatmadıkça ona kurban lâzım gelmez" demişlerdir.
3- İhramlı olan kişi başını günün yarısından az bir zaman içerisinde örterse ona kurban değil sadaka lâzım gelir.
III - TIRAŞ OLMANIN VE TIRNAK KESMENİN CEZASI:
1- Eğer ihramda olan kimse saçının veya sakalının dörtte birini tıraş ederse ona kurban lâzım gelir. Eğer tıraş ettiği miktar saç veya sakalın dörtte birinden az olursa, o zaman ona sadaka lâzım gelir.
2- Eğer ihramda olan kimse ensesinin tamamını tıraş ederse ona kurban lâzım gelir. Çünkü ense de baş gibi tıraş edilmesi maksut olan bir uzuvdur.
3- Her iki koltuğunun altını veya onlardan birisini tıraş ederse yine üzerine bir kurban lâzım gelir. Zira eziyyeti defetme ve rahata kavuşma bakımından buralarda bulunan kılları tıraş etmek gaye halindedir. Etek tıraşının hükmü de tıpkı buna benzemektedir.
4- Eğer kişi bıyığından makasla alırsa ona, bıyığını kısalttığı oranda keffaret lâzım gelir. Yâni; aldığı miktar, sakalın dörtte birinin kaçta kaçı ise ona göre kendisine keffaret lâzım gelir. Meselâ eğer alınan miktar, sakalın dörtte birinin dörtte biri kadar olursa bir koyunun dörtte bir kıymeti kadar keffaret lâzım gelir.
5- Eğer ihramda olan bir kimse ihramda olan diğer kimsenin başını tıraş ederse tıraş edilen kimsenin emriyle olsun olmasın tıraş edene sadaka, edilene kurban lâzım gelir. Zira uykuda olan veyahut zorlanan kimseye sadece günah yoktur. Keffaret ise uykuda veyahut zorlanmış olmakla sakıt olamaz. Çünkü keffaret vücutta hâsıl olan rahatlatıcı temizlikten dolayı lâzım gelir. Ayrı ca istemediği halde başı tıraş edilen kimse kendisine lâzım gelen kurbanın kıymetini başını tıraş eden kimseden de isteyemez. Çünkü tıraş olmakla vücudunda hasıl olan rahatlık ve temizlikten dolayı kendisine kurban lâzım gelmiştir. İhramlı birinin saçını kesene sadaka lâzım gelmesinin sebebi ise; Haram’da bitkileri kesmek nasıl yasak ise insan vücudundaki kılları da ihramda kesmek yasaktır. İhramda olan birinin saçını kesen kimse her ne kadar tıraştan yararlanamasa da ihramda kesilmesi yasak olan kılları kestiği için kendisine keffaret lâzım gelir. Ancak şu var ki kestiği kıllar kendisinin olmadığı için işlediği suç ağır değildir. Bunun için ona kurban değil sadaka lâzım gelir.
6 - ihramda iken el ve ayaklarının tırnaklarını kesen kimseye kurban lâzım gelir. Çünkü ihramda iken yapılması yasak olan bir şeyi yapmış olur. Ancak şu var ki: Eğer tırnaklarının hepsini bir kez ve. aynı yerde esmiş ise, birden fazla kurban ona lâzım gelmez. Zira tırnaklarının hepsini aynı yerde kestiği için bir kere suç işlemiş sayılır.
Ayrı ayrı oturuşlarda kesen kimseye ise İmam Muhammed'e göre bir kurban lâzım gelir. Ancak eğer kişi önceki oturuşta kestiği tırnakların keffaretini verdikten sonra ikinci oturuşta geri kalanları keserse önceki suçun keffareti verildikten sonra bir daha suç işlendiği için kefaretler birleşemez. Tekrar kurban kesmesi gerekir.
İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf'a göre ise; Eğer her bir oturuşta bir el veya ayağının tırnaklarını keserse ona dört tane kurban lâzım gelir. Çünkü kefaretlerin birleşmesi için bütün tırnakların aynı oturuşta kesilmiş olması gerekir.
7- Yalnız bir el veya ayağının tırnaklarının kesen kimseye de kurban lâzım gelir. Çünkü başın tıraşında olduğu gibi burada da dörtte bir tamamın yerine geçer.
8- Tırnaklan kesilen parmaklar beşten az olduğu zaman ise her bir tırnak için bir sadaka lâzım gelir. Çünkü bir el veya ayağın tırnakları bütün tırnakların dörtte biri olduğu için bir el veya ayağın tırnaklarına bütün tırnakların hükmünü vermiş oluruz. Üç parmağın tırnaklarını kesmiş ise her ne kadar bir el veya ayakta bulunan tırnakların çoğu ise de bütün tırnakların dötte birinden az olduğu için ona bütün tırnakların hükmü verilmez. Onun için kurban değil sadaka lâzım gelir.
9- Eğer .kişi değişik el ve ayaklarından beş tane parmağın tırnaklarını keserse, İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf'a göre ona sadaka lâzım gelir. İmam Muhammed ise; "Kurban kesmesi gerekir" demiştir. İmam Muhammed bu kimseyi de bir elinin bütün tırnaklarını kesen veyahut başının değişik yerlerini dörtte bir miktarında tıraş eden kimselere kıyas etmiştir.
İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf da; "İhramda iken tırnaklarını kesen kimseye kurban lâzım gelmesi, 'ırnaklarını kesmekle temizlenip güzelleştiği içindir. Değişik parmaklarının tırnaklarını kesen kimse ise temizlenip güzelleşmek şöyle dursun, bilâkis daha çirkin görünür. Başın değişik yerlerini tıraş etmek ise âdet olduğu için kişiyi çirkin göstermez. Bunun için bu kimsenin işlediği suç tam değildir ve dolayısıyle ona kurban değil, her bir tırnak için bir yoksula doyabileceği kadar yemek yedirmesi gerekir.
10 - İhramda iken, kırılıp asılı kalan bir tırnağını koparan kimseye bir şey lâzım gelmez. Zira kırılmış olan tırnak canlılığını yitirdiği için Haram'm kurumuş bitkisine benzer. Haram'ın kuru bitkisini kesip koparmada nasıl sakınca yoksa, bu da öyledir.
ÖNEMLİ BİR KURAL:
İhramda iken geçerli bir mazeretten dolayı güzel koku sürünen, yahut dikilmiş elbise giyen veyahut hasırlı tıraş eden kimse muhayyer olup; isterse bir koyun veya keçi keser, isterse herbirine yarım sa' (yaklaşık; 1,667 kg'dır) vermek suretiyle altı yoksula bir yiyecek maddesini dağıtır, isterse üç gün oruç tutar. Zira
Allah (c.c): "İçinizde hasta veyahut başından rahatsız olan varsa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir." (Bakara: 196) buyurarak "yahut" demek olan muhayyerlik edatını kullanmış ve Rasulullah (s.a.s)'de âyeti öyle tefsir etmiştir.
Abdullah b. Ma'kil'den; Kâ'ab mescidde bulunurken, yanına oturdum ve kendisine; "Oruçtan yâhüt sadakadan yahut da kurbandan bir fidye vardır" (mealindeki) âyetten sordum. Kâ'ab dedi ki:
"Bu âyet, benim hakkımda nazil olmuştur. Şöyle ki: Benim başımda bir ezâ vardı. Bunun üzerine ben de Rasulullah'a götürüldüm.
Rasulullah (s.a.s): "Meşakkatin sana, şu gördüğüm dereceye vardığını bilmiyordum. Bir koyun bulabilir misin?" diye sordu. Ben: "Hayır, bulamam" dedim. Bunun üzerine şu: "Oruçtan yahut sadakadan veyahut da kurbandan bir fidye vardır" âyeti nazil oldu.
Rasulullah (s.a.s):
"Ya üç gün oruç tut yahut her fakire yiyecek olarak -farım sa' vermek üzere altı fakiri doyur" buyurdu. Kâ'ab der ki:
"İşte (bu âyet) özel olarak benim hakkımda nazil olmuştur. Fakat bu âyetin hükmü hepiniz için geçerlidir."
(Buhari, Müslim)
Oruç ibadet olduğu için, nerede tutulursa tutulsun kâfi gelir. Sadaka da aynı sebebe binaen Harem'in yoksullarına verilmesi şart değildir. Fakat kurbanın Harem'de kesilmesi şarttır. Zira kan akıtmak ancak belli bir zamanda veyahut belli bir yerde ibadet olur. Bu kanı akıtmanın ise belli bir zamanı bulunmadığına göre belli bir yeri olması gerekir.
IV - CİNSİ MÜNASEBETTE BULUNMANIN CEZASI:
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Hacc (ayları) bilinen aylardır. İşte kim onlarda haccı (kendisine) farz eder (İhrama girerse) artık haccda "Refes" günah işlemek ve kavga etmek yoktur."
(Bakara: 197)
Hanefi fûkahası bu âyeti kerimede geçen "Refes" kelimesini "cinsi münasebet ve insanı cinsi münasebete götüren fiiller" olarak değerlendirmiştir.
1 - İhrama giren kimse Arafat'ta Vakfe'ye durmadan önce eşi ile cinsi münasebette bulunursa (inzal vaki olsa da olmasa da) haccı buzulur ve bir koyun kurban etmesi gerekir. Bu kimsenin bir yıl sonra (ertesi yıl) o haccı kaza etmesi farzdır. Ayrıca haccı bozulmamış gibi haccını devam ettirmekle de sorumludur.
Ömer b. Hattab, Ali b, Ebu Tâlib ve Ebu Hureyre (r.a)'e; hacc için ihrama bürünmüş olan kimsenin ailesi ile cinsi münasebette bulunması hakkında sordular, onlar şöyle cevap verdiler:
"(Münasebette bulunan karı koca) haclarını tamamlayıncaya kadar, haccta yapılan ibâdetleri yerine getirmeye devam ederler. Gelen sene her ikisinin de haccedip kurban kesmesi vâcib olur."
(Malik)
Amr b. Şuayb babasından şöyle rivayet etti: Bir adam Abdullah b. Amr'a gelerek:
"ihramlı bir adam hanımıyla cinsi münasebette bulunursa hükmü nedir?" diye sordu. O da:
"Abdullah b. Ömer'e sor" dedi.
Şuayb diyor ki:
"Adam Abdullah b. Ömer'i tanımadığı için onunla beraber Abdullah b. Ömer'e gittik. Adam; ihramlı iken hanımıyla cinsi münasebette bulunan kimsenin hükmünü sordu. Abdullah b. Ömer (r.a) ise: "Haccı batıl olmuştur" cevabını verdi. Adam: "O taktirde haccını devam ettirmeyip otursun mu?"diye sordu.
"Hayır insanlarla beraber gidip hacca devam etsin, onların yaptığını yapsın. Ertesi yıl gelip haccını kaza etsin ve kurban kessin."
Bu cevabı aldıktan sonra Abdullah b. Amr'a gelerek Abdullah b. Ömer'in cevabını bildirdiler. Bu defa Abdullah b. Amr onları İbn Abbas (r.a)'ye gönderdi. Ona da aynı soruyu sordular, ibn Abbas (r.a) ise aynı cevabı verdi.
(Hakim "Dar'e Kutni"den rivayet etti.
Beyhaki "Hakim"den rivayet etti ve:
"Senedi Sahihtir" dedi.)
2- Cinsi münasebetten dolayı hacları bozulan karı koca haclarını kaza ederlerken birbirlerinden ayrılıp uzak durmaları gerekmez. Çünkü kendilerini birleştirip birbirlerine bağlayan aralarındaki nikâhtır. Nikâh ise halen aralarında mevcuttur. Bunun için ihrama girmez den önce birbirlerinden ayrılmalarına gerek yoktur. Zira ihrama girmemişken cinsel ilişkide bulunsalar bile bir sakıncası yoktur, ihrama girdikten sonra da ayrılmaları gereksizdir. Çünkü ufak bir nefsani arzuya uymak yüzünden başlarına gelen bu felâket ve çetin zorlukları gördükçe bir daha böyle bir hatayı işlemek şöyle dursun yaptıklarına bin kere pişman olurlar. Bunun için ihrama girdikten sonra da birbirlerinden ayrılmaları anlamsız dır.
3- Arafat vukufunu yaptıktan sonra cinsel ilişkide bulunan kimsenin haccı bozulmaz. Fakat bir deve kesme si gerekir.
Abdurrahman b. Ya'mer ed-Diyli (r.a)'dan: Rasulullah (s.a.s) Arafat'ta iken yanına geldim. Necid halkından bir grup gelmişti. Aralarından birine, Rasulullah (s.a.s)'den haccın nasıl yapıldığını sormasını emrettiler.
Rasulullah (s.a.s) yanındakilerden birine, çıkıp insanlara şöyle haber vermesini emir buyurdu:
"Hacc Arefe günüdür. Kim Müzdelife'de kılınan gecenin sabahından önce Arafat'a gelirse, haccı tamam olur."
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei’ İbni Mace)
Ata b. Rebah.(r.a)'dan; dedi ki:
"Hacc menasıkini tamamlayan, fakat ziyaret tavafından önce hanımıyla cinsel ilişkide bulunan kişinin durumu İbn Abbas'a soruldu. İbn Abbas (r.a):
" Bir deve kesmesi gerekir" dedi.
(Malik "Muvatta"da, İbni Ebi Şeybe "Mushannefihi"hde rivayet ettiler.)
4- Tıraş olduktan sonra cinsel ilişkide bulunan kimseye ise bir koyun kesmek gerekir. Çünkü ihramda olan kimse tıraş olmakla dikilmiş elbise giymek gibi yasakları yapabilmek bakımından ihramdan çıkmış oluyorsa da haccın bütün vaciplerini bitirmedikçe kadınlara yaklaşamadığı için bu bakımdan daha ihramda sayılır. Bunun için bu kimseye kurban lâzım gelir. Fakat tam ihramda olmadığı için işlediği suç hafif olup bir koyun kesmek kendisi için kâfi gelir.
5- Umre ihramında olan kimse eğer daha tavaftan dört tur yapmamışken cinsel ilişkide bulunursa, umresi bozulur ve bir koyun kesmesi gerekir, bununla beraber umresini sürdürmek zorundadır. Ve ayrıca ona kaza da lâzım gelir. Eğer tavaftan dört tur yaptıktan sonra cinsel ilişkide bulunursa o zaman umresi bozulmaz. Fakat bir koyun kesmesi yine gerekir. Çünkü hacc farz olduğu için haccın bozulmasında deve kesilmesi gerekir. Umre sünnet olduğu için umrenin bozulmasında deve değil koyun kesilmesi gerekir.
6- İhramlı iken unutarak cinsel ilişkide bulunan kimse de bilerek cinsel ilişkide bulunan kimse gibidir.
7- İhramda iken karısını şehvetle öpen veyahut ona dokunan kimseye kurban lâzım gelir. Fakat haccı bozulmaz. Çünkü hacc ancak cinsel ilişkide bulunmakla bozulur. İhramın diğer yasaklarından hiçbiri haccı bozmaz. Bu hallerin hepsi de cinsel ilişki olmadıklarına göre bu hallerde meni gelse bile haccın bozulmaması lâzım gelir. Ancak şu var ki bu hallerde de cinsel arzu kısmen de olsa tatmin edildiği için ihramda bunlar yasak edilmiştir. Bu yüzden işlenmesi halinde kurban lâzım gelir.
8- İhramda iken karısının avretine bakıp menisi gelen kimse bir şey lâzım gelmez. Çünkü ihramda iken yasak olan şey yalnız cinsel ilişkidir. Bu kimse ise cinsel ilişkide bulunmamıştır. Nihayet bu kimse de düşünüp de düşünce ile menisi gelen kimse gibidir.
TAVAF, SAY VE ŞEYTAN TAŞLAMALARLA İLGİLİ CİNAYETLER
1 - Abdestsiz olarak Kudüm tavafını yapan kimseye sadaka lâzım gelir. Eğer cünüb olarak yaparsa bir kurban kesmesi gerekir.
Kudüm tavafı sünnettir. Fakat Kudüm tavafına başlayan kişinin bunu tamamlaması vacib olur. Abdestsiz olarak Kudüm tavafı yapıldığında tavafta eksiklik olur ve bu eksikliğin giderilmesi için sadaka lâzım gelir. Burada kurban değil de sadakanın lâzım gelmesi Allah' in farz veya vacib kıldığı tavaflar arasında bir fark olması gerektiğinden dolayıdır. Cünüb olarak Kudüm tavafı yapıldığında bir kurban kesmesinin gerekli oluşu işlenen suçun daha ağır oluşundandır.
2- Ziyaret tavafının abdestsiz olarak yapan kimseye bir koyun kesmek gerekir. Çünkü bu kimse haccın rüknüne eksiklik sokarak daha ağır bir suç işlediği için kurban kesmeyi hak etmiş olur.
3- Ziyaret- tavafını cünüp olarak tavaf yapan kimseye bir deve veya sığır gerekir. Çünkü cünüplük ab-, destsizlikten daha ağır olduğu için, bu kimsenin tavafa soktuğu eksikliği ancak bir deve veya sığır kesmekle gidermek mümkündür.
4- Tavafın çoğu da abdestsiz veya cünüp olarak yapıldığı zaman tavafın tamamı abdestsiz veya cünüb olarak yapılmış gibidir. Çünkü bir şeyin çoğu onun tamamı hükmündedir.
5- Abdestsiz olarak yapılan tavafı bir daha yapmak müstahaptır. Cünüp olarak yapılan tavafı bir daha yapmak vaciptir. Çünkü cünüp olarak yapılan tavafın eksikliği daha fazladır, sonra, abdestsiz olarak yapılan tavaf eğer bir daha yapılırsa bayram günlerinden sonra dahi olsa kurban kesmek artık gerekmez. Çünkü tavafta eksiklik şüphesi artık kalmaz.
Cünüp olarak yapılan tavaf bir daha yapılırsa, eğer bayram günlerinde yapılmışsa zamanında yapılmış olduğu için artık kurban kesmek gerekmez. Fakat eğer bayram günlerinden sonra yapılmışsa, zamanında yapılmadığı için kurban kesmek gerekir.
6 - Eğer kişi cünüp olarak yapmış olduğu ziyaret tavafı bir daha yapmadan evine dönerse bir daha yapmak için tekrar Mekke'ye dönmesi gerekir. Zira tavafındaki eksiklik büyük olduğu için, telâfisi ancak bir daha dönüp yapmakla mümkündür. Şayet dönmeyip hediye olarak Mekke'ye bir deve veya sığır gönderirse tavafta hasıl olan eksikliğin yerine geçtiği için caizdir. Fakat dönmesi daha iyidir. Abdestsiz olarak tavaf yapıp da bir daha tavaf yapmadan evine dönen kimesinin ise kurban göndermesi, dönüp bir daha tavaf yapmasından iyidir. Zira tavafındaki eksiklik diğerine nazaran hafiftir, aldı ki kurban göndermede fakirler için yarar vardır.
7- Veda tavafını abdestsiz olarak yapan kimseye sadaka lâzım gelir. Zira veda tavafı her ne kadar vacip ise de, rükün olmadığı için ziyaret tavafı kadar "önemli değildir. Veda tavafını cünüp olarak yapan kimseye ise bir koyun kesmek lâzım gelir. Çünkü Veda tavafını cünüp olarak yapmak büyük bir noksanlıktır. Ancak Veda tavafı Ziyaret tavafından rütbece üstün olduğu için onu cünüp olarak yapmada bir koyun kesmekle yet inilmiştir.
8- Ziyaret tavafından üç tur veya daha az bir an kimseye bir koyun kesmek gerekir. Zira tavafta, arısından daha az bir miktar yapılmadığı için hâsıl olan eksiklik de abdestsiz olarak yapılan tavaftaki dikişli gibi hafif olup onun için koyun kesmek yeterlidir.
9- Ziyaret tavafından dört tur veya fazla eksik bırakan kimse eksik bıraktığı turları yapmadıkça ihram-an çıkmış olamaz. Zira eksik bıraktığı turlar yaptığı urlardan fazla olduğu için hiç tavaf yapmamış gibidir.
10- Veda tavafını yapmayan veya Veda tavafından ört tur veya fazla eksik bırakan kimseye bir koyun esmek lâzım gelir. Çünkü vacib veya vacibin çoğunu erketmiş olur. Ve eğer Mekke'den ayrılmamış ise Veda avafını tekrar yapması emrolunur.
11- Veda tavafından üç tur yapmayan kimseye ise adaka lâzım gelir.
12- Umre ihramında olup abdestsiz olarak tavaf ve a'y yaptıktan sonra ihramdan çıkan kimse Mekke'den ynlmadıkça bir daha tavaf ve sa'y yapar ve ona bir ey lâzım gelmez. Çünkü abdestsiz olarak yaptığı tavafa eksiklik bulunduğu için bir daha yapması gerekir.
Ve bir daha yapınca eksiklik kalmadığı için ona bir Şey lâzım gelmez. Sa'y da tavafa tâbidir. Şayet bu kimse bir daha tavaf ve sa'y yapmadan evine dönerse abdestsiz olarak tavaf yaptığı için ona kurban lâzım gelir. Fakat bir daha Mekke'ye dönmesi gerekmez. Çünkü umrenin son rüknü olan sa'y'ı da yaptığı için ihramdan çıkmıştır. Ayrıca sa'y'ı da abdestsiz olarak yaptığı için ise ona bir şey lâzım gelmez.
13- Hacc ihramında olan kimse Safa ile Merve arasında sa'y yapmasa da haccı tamamdır. Ancak ona kurban lâzım gelir. Çünkü Safa ile Merve arasında sa'y vacip olduğu için yapılmaması halinde hac bozulmaz, fakat kurban lâzım gelir.
14- Arafat dağından imamdan önce ayrılan kimseye kurban lâzım gelir. Arafat'ta güneş batıncaya kadar kalmak vaciptir. Bunun için, güneş batmadan Arafat'tan ayrılan kimse vacibi terk etmiş olur ve dolayı siyle ona kurban lâzım gelir. Eğer güneş battıktan sonra bir daha Arafat'a dönse de kurbanın vücubu kendisinden sakıt olmaz. Çünkü imam ile birlikte hareket etmesi gerekirdi. İmam ile birlikte hareket etmedikten sonra bir daha Arafat'a dönmesi manasızdır. Güneş batmadan bir daha Arafat'a dönen ve imam ile beraber güneş battıktan sonra Arafat'tan inen kimseden kurban sakıt olur. Arafat'a geceleyin gelen kimse ise öyle değildir. Çünkü vukufu geceye kadar sürdürmenin vücubu gece değil, gündüz vukuf yapan kimse içindir.
15- Müzdelife'de vukuf yapmayan kimseye kurban lâzım gelir. Çünkü Müzdelife vukufu vaciptir.
16- Bayramın hiç bir günü cemre taşlamasını yapmayan kimseye kurban lâzım gelir. Çünkü vacibi kesinlikle terketmiş olur. Ancak taşlamaların hepsi aynı cinsten birer ibadet olduğu için -vücudunun bütün kıllarını tıraş eden kimseye olduğu gibi- bu kimseye yalnız bir kurban lâzım gelir. O da bayramın son günü güneş battıktan sonra. Çünkü cemreleri taşlamak ancak bayram günlerinde ibadettir. Bu günler bitmedikçe taşlamaların hepsini sıra ile yapmak mümkündür.
İmam Ebu Hanife'ye göre bir günün taşlamalarını bir başka güne bırakmak da kurban kesmeyi gerektirir. Fakat diğer iki imam bu görüşe katılmamışlardır.
17-Bir günün taşlamalarını yapmayan kimseye kurban lâzım gelir. Çünkü bir günün taşlamaları tam bir ibadettir.
18- Üç cemreden birinin taşlamasını yapmayan kimseye sadaka lâzım gelir. Çünkü bir günde her üç cemreyi taşlamak bir ibadet olduğuna göre, yalnız bir cemreyi taşlamayan kimse bu ibadetin çoğunu yapmış olur. Kurban ise ancak bir vacibin çoğunu yapmamak halinde lâzım gelir.
19- Bayramın ilk günü Akabe cemresini taşlamayan kimseye kurban lâzım gelir. Çünkü bayramın ilk günü yalnız Akabe cemresinin taşlaması vardır. Bunun için bu kimse o gün vacibini tamamen bırakmış olur. Akabe cemresi taşlarının yarısından fazlasını atmayan kimse de öyledir.
20- bir cemreye bir, iki veyahut üç çakıl eksik atan kimseye ise, her bir çakıl için yarım sa' (yaklaşık 1,667 kg.) lâzım gelir. Zira bu kimsenin yapmadığı miktar vacibin yarısından az olduğu için ona sadaka vermek kâfidir.
21- Başını bayram günleri bittikten sonra tıraş eden kimseye, İmam Ebu Hanife'ye göre kurban lâzım gelir. Ziyaret tavafını bayram günlerinden sonraya bırakan kimse de öyledir. Diğer iki İmam ise: Bu her iki kimseye de bir şey lâzım gelmez, demişlerdir.
Bu ihtilaf bir günün taşlamalarını bir başka güne bırakmak ve Akabe cemresini taşlamaktan önce tıraş olmak, Kıran haccında Akabe cemresini taşlamaktan önce kurban kesmek veyahut kurban kesmezden önce tıraş olmak gibi sonra yapılması gereken bir ibadeti önce yapmak hallerinde de geçerlidir.
İmam Ebu Hanife'nin delili:
İbrahim b. Muhacir'den, Abdullah b. Abbas (r.a)' nın şöyle dediğini rivayet etti:
"kim ki haccından bir şeyi vaktinden daha önce veya sonra yaparsa bir kurban kessin."
(İbni Ebi Şey be "Mushannefihi"nde ve Tahavi "Şerh-ül Asar" kitabında rivayet etti.) ‘ İmam Hafız Takıyiddin b. Dakik il-İyd: "El-İmam" kitabında bu rivayetin senedinde bulunan "İbrahim b. Muhacir zayıf bir kişidir" demiştir.
İki İmam ise: "Bu durumların hepsinde vacipler kaza edildiği için başka bir şey lâzım gelmez" demişlerdir.
İbni Abbas (r.a)'dan;
Bir adam Rasulullah (s.a.s)'e: "Çakılları atmadan Bey t’i tavaf ettim" dedi. Rasulullah (s.a.s):
"Bir günah yoktur" buyurdu. Adam:
"Kurbanımı kesmeden tıraş oldum" dedi. Rasulullah (s.a.s):
"Bir günah yoktur" buyurdu. Aynı adam yine:
"Çakılları atmadan kurbanımı kestim" dedi. Rasulullah (s.a.s) bu sefer de:
"Günah yoktur" buyurdu.
Bir başka rivayette: Rasulullah (s.a.s) Veda Haccında kendisine soru soranlara (cevap vermek üzere) Mina' da durmuştu. Adamın biri:
"Farketmeden kurbanı kesmeden önce tıraş oldum" dedi.
Rasulullah (s.a.s): .
"Kurbanını kes, bir günah yoktur" buyurdu. Diğer biri gelip:
"Akıl erdiremedim, çakılları atmadan kurbanımı kestim" dedi. Rasulullah (s.a.s):
"Çakılları at, bir günah yoktur" buyurdu.
Rasulullah (s.a.s) tertibe riayet edilmeden yapılmış olan herhangi bir hacc ibadetinden sorulduysa, hepsi için:
"Yap, bir günah ve güçlük yoktur" cevabını verdi.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
22 - İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'e göre: Hacc ihramında olup bayram günlerinde ve fakat Harem' in dışında tıraş olan kimseye kurban lâzım gelir. Umre ihramında olan kimse de eğer Harem'in dışında tıraş olursa ona kurban lâzım gelir" demişlerdir.
İmam Ebu Yusuf ise: "Kurban lâzım gelmez" demiştir. Çünkü Harem'de tıraş olmak şart değildir. Zira Rasulullah (s.a.s) Hudeybıye'de umreden alıkonduğu zaman hemen orada tıraş olmuştur,
İbn Ömer (r.a)'den;
"Rasulullah (s.a.s) Umre yapmak niyeti ile çıktı. Kureyş kâfirleri Kabe'ye girmesine engel oldular. Rasulullah (s.a.s) de Hudeybıye'de develerini kesti ve saçlarını tıraş etti."
(Buhari)
İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed ise: "Traş ile ihramdan çıkıldığı için traş da namazın sonundaki selam gibidir. Selâm ile namazdan çıkıldığı halde nasıl selam namazın bir vacibi ise traş da haccın bir vacibidir. Ve haccin bir vacibi o: unca da haccın diğer vacibleri gibi
Haram'da yapılması gerekir. Rasulullah (s.a.s) ile ashabının Hudeybiye'de traş olmaları da Haram'in dışında traş olmanın caiz olduğuna delil olamaz. Zira Hudeybiye'nin bir kısmı Haram'dan sayılır. Rasulullah (s.a.s) ile ashabı o kısımda traş olmuş olabilirler" demişlerdir.
AVLANMANIN CEZASI:
1- İhramda olan kimse için kara avı haram, deniz avı helaldir. Kara avı; karada doğup büyüyen ve karada yaşayan, deniz avı da suda yaşayan ve suda doğup büyüyen hayvan demektir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Deniz avı ve onu yemek size de, yolculara da geçimlik olarak helal kılınmıştır. Kara avı ise ihramda bulunduğunuz sürece size yasak edilmiştir."
(Maide: 96)
2- İhramda iken av öldüren veyahut öldürtmek için yerini başkasına gösteren kimseye ceza lâzım gelir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Ey insanlar! İhramlı iken avı öldürmeyin. Sizden bile bile onu öldürene, ehli hayvanlardan öldürdüğü kadar olduğuna içinizden iki âdil kimsenin hükmedeceği, Kabe'ye ulaşacak bir kurbanı ödeme yahut düşkünlere yemek yedirme şeklinde keffaret ya da yaptığının ağırlığını tatmak üzere bunlara denk oruç tutma vardır. Allah geçmiştekiler i affetmiştir. Kim tekrar yaparsa Allah ondan öc alır. Allah Güçlü'dür, Öcalıcı'dır."
(Maıde: 95)
Abdullah b. Ebi Katade (r.a)'den:
Rasulullah (s.a.s) hacc için (yola) çıktı. Biz de beraberinde çıktık. Rasulullah (s.a.s) Sahabılerınden içlerinde Ebu Katade de olduğu halde bir grup insanı keşif için sevkedip:
"Deniz kenarına doğru gidiniz, sonra bize katılınız! emrini verdi. Bu keşif kolu olarak ayrılan grup deniz sahiline doğru yol aldılar. Nihayet Rasulullah (s.a.s)'den tarafa döndükleri zaman Ebu Katade’ den başka hepsi ihrama girdiler. Yalnız Ebu Katade ihrama girmedi. Onlar bu şekilde yol alırlarken ansızın yaban eşekleri gördüler. Ebu Katade hemen üzerlerine hücum etti ve onlardan bir dişi yaban eşeği öldürdü. Müteakiben bu müfreze, bir yere inip konakladı ve o avın etinden vediler. Sonra kendi kendilerine:
"Sen bana bu sureyi okuduğunu söyleseydin seni canını yakacak derecede döverdim."
Allah (c.c) kitabında şöyle buyuruyor: "Kabe'ye ulaşmış bir kurban olarak onu içinizden iki âdil kimse takdir etsin." İşte ben Ömer yanımdaki ise Abdurrahman b. Avı'dır."
(Muvatta, Beyhaki, Taberani) (îbn Hacer el Hey semi bu hadisi rivayet eden kişilerin güvenilir olduklarını söylemiştir.)
Ebu Zübeyr (r.a)'den:
"Ömer (r.a) (ceza olmak üzere) sırtlanı öldürmükte bir koç, ceylanda bir dişi keçi, tavşanda bir kuzu veya oğlak, tarla sıçanında da otlamağa başlamış dört aylık küçük kuzu ile hükmetmiştir."
(Malik, Şafii)
Câbir (r.a)'dan Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"İhramlı olan kimseye sırtlanı öldürmekte bir koç, ceylanda bir koyun, tavşanda bir kuzu veya oğlak, tarla sıçanında da otlamağa başlamış dört aylık küçük kuzuyu ceza olarak vermesi gerekir."
(Dar’e Kutni)
Câbir b. Abdillah (r.a) dedi ki: Rasulullah (s.a.s)'e:
"Sırtlan av mıdır?" diye sorduğumda:
"Evet" diye buyurdular ve: "Kim ihramlı iken onu avlarsa bir koç vermesi gerekir" dediler.
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbn Mace, Ahmed) (Tirmizi, Hakim, İbn Hibban bu hadis için Sahih dediler.)
Serçe kuşu ve güvercin gibi evcil hayvanlardan benzeri bulunmayan avlarda ise İmam Muhammed de, İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf gibi kıymet lâzım gelir demiştir.
İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf mutlak benzerlik hem şekil ve hem de kıymet bakımından olan benzerliktir. Fakat burada şekil benzerliğine yormak mümkün olmadığı için kıymet benzerliğine yormak gerekir Çünkü kul alacaklarında olduğu gibi şeriatte de meşhur olan benzerlik budur. Maide suresinin doksan beşinci âyetinde geçen "Naam" kelimesinden de murat Allah daha iyi bilir yabani hayvanlardır.
Zira Ebu Ubeyde ile Asmaf'nin dediklerine göre: Bu elime hem evcil hem de yabani hayvanlarda kullanılır. O taktirde âyetin manası şöyle olmuş olur: "Öldürdüğü yabani avın bir benzeri ceza olarak lâzım gelir."
Rasulullah (s.a.s)'in: "Kim ihramlı iken onu (yâni sırtlanı) avlarsa bir koç vermesi gerekir" sözü "Kim ihramlı iken onu avlarsa bir koç miktarı ceza vermesi gerekir" anlamındadır" demişlerdir.
5- İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf'a göre kişi, kendisine lâzım gelen kıymet ile isterse bir kurban, "isterse yiyecek alır, isterse ne kurban ve ne de yiyecek olmayıp oruç tutar.
İmam Muhammed'e göre ise bu muhayyerlik hakemlere aittir. Eğer hakemler kurbana hükmederlerse öldürülen avın benzerini kurban etmek gerekir. Eğer yiyecek veya oruca hükmederlerse İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf'un dedikleri gibi yapmak gerekir.
İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf: "Muhayyerlik -yemin kefaretinde olduğu gibi- şeriat tarafından kişiye gösterilen kolaylık olduğuna göre, hakemlere değil, kişiye ait olması lâzım gelir" demişlerdir.
Sonra Maide suresinin 95. âyetindeki KEFARETÜN ile ADLÜ ZALİKE kelimeleri merfu oldukları için HEDYEN üzerine değil CEZAÜN üzerine matufturlar. Bu ise, hakemlerin yalnız ava değer biçmekle görevli oldukları, avın değeri anlaşıldıktan sonra kurban, yemek ve oruçtan birini seçmek ise avı öldürene ait olduğunu ifade eder.
İmam Muhammed'in delili de Maide suresinin 95. âyetidir. Zira bu âyeti kerimede geçen "HEDYEN" kelimesi "YAHKUMU BİHİ" kelimesini tefsir ettiği için mensub-dur. "Ya" hakemin hükmüne mef'uldur. Hangisi de olsa kurbanın hakemler tarafından hükmedilmesi gerektiğini ifade eder. Sonra, yemek demek olan "TAAM" ile oruç demek olan "SİYAM" kelimeleri arasında muhayyerlik edatı olan "EV" (yâni; veya) kelimesinin getirilmesinden de bu muhayyerliğin hakemlere ait olduğu anlaşılır.
6- Ceza olarak kesilecek kurban Mekke'den başka
bir yerde kesilemez.
Zira Allah (c.c): "Kabe'ye ulaşacak kurban" (Maide: 95)
diye buyurmuştur.
Yemek ise Mekke'den başka yerlerde de verilebilir. Çünkü kurban hikmeti bilinmeyen taabbüdi bir ibadet olduğu için ancak belirli bir zaman ve belirli bir yerde kesildiği takdirde ibadet olur. Yemek vermek ise gayesi yoksullara yardım olduğu için nerede ve ne zaman olursa olsun ibadettir.
Oruç da keza Mekke'den başka yerlerde tutulabilir. Zira oruç da nerede tutulursa tutulsun ibadettir.
7- Eğer kişi kurbanı başka bir yerde kesip etini yoksullara dağıtır ve kurbanın eti de verilmesi gereken yiyecek miktarından az olmazsa, keffaret olarak yemek vermeyi seçmiş ve fakirlere herhangi bir yiyecek maddesini vermiş gibi olur.
8- Öldürülen avın kıymeti ile eğer yiyecek maddesi alınırsa, her bir yoksula ya yarım sa' buğday, ya dair sa' arpa vermek gerekir. Hiç bir yoksula yarım sa' dan az verilemez. Zira keffaret olarak verilmesi gereken yiyecekler yoksullara şeriatça ancak bu şekilde dağıtılır.
9- Oruç tutmayı seçen kimse öldürdüğü ava önce yiyecek maddeleriyle değer biçtikten sonra her bir sa' arpa veya yarım sa' buğday yerine bir gün oruç tutar. Zira orucun maddi değeri bulunmadığı için ava oruçla değer biçmek mümkün değildir. Bunun için ava yiyecek maddeleriyle değer biçmek gerekir.
10- İhramda olan kimse bir kuşun tüylerini yolduğu veyahut ayaklarını kestiği için kuş artık uçup kendini koruyamaz olursa, kuşun bütün kıymeti kendisine lâzım gelir. Çünkü hayvanı, kaçıp kendini kurtaramaz duruma soktuğu için onu öldürmüş gibi olur.
11- İhramda olan kimse devekuşunun yumurtalarını kırarsa ona kıymeti lâzım gelir.
îbn Abbas ve İbni Mes'ud (r.a)'un şöyle dedikleri rivayet edildi:
"İhramlı iken devekuşunun yumurtalarını kıran kimseye' ceza olarak yumurtaların kıymeti lâzım gelir."
(Abdürrezzak ve İbn Ebu Şeybe "Mushanneflerinde" ve Bey haki’ de)
12- İhramlı kişinin kırdığı yumurtaların içinden ölü civciv çıkarsa o zaman canlı olan bir civcivin kıyeti lâzım gelir. Bu bir istihsandır. Yoksa kıyas, yuurtanm kıymetinden başka bir şey gelmemesini gerektirmektedir. Çünkü civcivin canlanıp canlanmadığı bilinemez. Ancak yumurtanın canlı bir civciv çıkarmaya hazır bir durumda olduğu için zamanı gelmeden kırılması civcivin ölümüne sebep olup ve bunun için ihtiyaten "ondan dolayı ölmüştür" denilir. Bunun gibi ihramda olan kimse eğer bir ceylanın karnına vurup ceylanın ve yavrusunun ölmesine sebep olursa ona hem ceylanın hem yavrusunun kıymeti lâzım gelir.
13- İhramlı olan kimseye karga, çaylak, kurt, yılan, akrep, fare ve kuduz köpekleri öldürmekten dolayı bir şey lâzım gelmez.
Hafsa (r.a)'dan; Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Hayvanlardan beş nev'i vardır ki, onları öldürenlere bir sorumluluk yoktur. Bunlar: Karga, çaylak,fare, akrep ve kuduz köpektir."
Diğer bir rivayette bu hadis şöyle gelmiştir:
"Beş nev'i fâsık hayvan vardır ki bunlar ihram dışında da ihramda iken de öldürülürler. Bunlar: Yılan, karga, fare, kuduz köpek ve çaylaktır."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
14- Şeriatin istisna ettiği ve yukarıda saydığımız zararlı hayvan dışında eti yenilmeyen diğer canavar ve benzeri hayvanları öldüren kimseye de ceza lâzım gelir. Çünkü hadiste istisna edilen hayvanlar da sayılı oldukları için onlara başkalarını kıyas etmek mümkün değildir.
15- İhramda iken sivri sinek, karınca, pire ve keneleri öldürmede bir sakınca yoktur. Çünkü bunlara av denilmediği gibi, hem insan vücudundan oluşmuyorlar ve hem de yaradılışları itibariyle inciticidirler.
Karıncadan maksat insanları inciten siyah veya sarı renkli olanlarıdır. İncitici olmayan karıncaları öldürmek ise günahtır. Fakat av olmadıkları için cezayı gerektirmez.
Bir biti öldüren kimseye ise buğday, arpa ve benzeri gibi herhangi bir yiyecek maddesinden bir avuç miktarı gibi' bir sadaka lâzım gelir. Çünkü bit vücut kirinden oluştuğu için ihramda öldürmek ihramda temizlenme yasağına uymamak demek olur.
16 - İhramlı olan kimse bir çekirgeyi öldürürse istediği miktarda bir sadaka verir. Çünkü çekirge de kara avı sayılır. Zira av ele gelmeyen ve güçlükle yakalanabilen hayvan demektir.
Yahya b. Said (r.a) şöyle haber verdi:
-"Bir adam Hz. Ömer (r.a)'ye gelerek ihramlı iken çekirge öldürdüğünü ve ne yapması gerektiğini sordu.
Ömer b. Hattab (r.a) Kâ'b (r.a)'ya:
"Haydi gel, bu meselede hüküm verelim" dedi.
Kâ'b (r.a):
"Bir dirhem vermesi gerekir" dedi. Ömer b. Hattab Kâ'b'a şöyle dedi:
"Sen dirhemi kolaylıkla buluyorsun (çünkü zenginsin). Bir kuru hurma bir çekirgeden iyidir."
(Muvatta)
17- İhramlı iken kaplumbağayı öldürene bir şey lâzım gelmez. Çünkü kaplumbağa -keler ve böcekler cinsinden olup ve yakalanması güç olmadığı için av sa yılmaz.
18- İhramlı iken Harem avını sağan kimseye sağdığı sütün kıymeti lâzım gelir. Zira süt avın vücudundan oluştuğu için avın kendisi hükmündedir.
19- İhramda olan kimse eğer yırtıcı bir hayvan kendisine saldırırken öldürürse ona bir şey lâzım gelmez. Çünkü ihramda olan kimse savunmaktan değil saldırmaktan nehy edilmiştir. Nitekim yukarıdaki hadisi şerifte ihramlı iken bile öldürülmelerine izin verilen hayvanlar zararlı olduklarından dolayı öldürülmelerine izin verilmiştir.
20- İhramda olan kimseye açlık sebebiyle avı öldürmek zorunda dahi kalsa ceza lâzım gelir.
Zira:
"Ey iman etmiş olanlar! İhramda iken av öldürmeyiniz. Sizden kim (ihramda) bilerek av öldürürse, ona ceza olarak evcil hayvanlardan, öldürdüğü avın benzeri olan bir hayvan lâzım gelir."
(Maide: 95)
Bu âyetin nassı ile sabittir ki herhangi bir avı öldürebilmek, keffaret vermeye bağlıdır.
21- İhramda olan kimsenin davar, deve, sığır, tavuk ve evcil olan kaz ve ördekler gibi evcil hayvanları kesmesinde sakınca yoktur. Zira bu hayvanlar evcil oldukları için av değillerdir.
22- İhramda iken ayakları tüylü de olsa güvercinleri öldüren kimseye ceza lâzım gelir. Çünkü güvercinlerin her çeşidi yaradılış itibariyle insanlardan kaçar ve yerden geç de kalksa uçtuğu için ele geçmez. Şayet içlerinde insanlardan kaçmayanları varsa da arızi olduğu için onlara itibar olunmaz.
23- Evcilleştirilmiş ceylanları öldüren kimseye de ceza lâzım gelir. Zira ceylan yaradılış itibariyle av olduğu için evcilleştirilmesi onun avlık vasfını kaldıramaz. Nasıl ki deve de yaradılış itibariyle evcil olduğu için kaçtığı zaman evcillik vasfı kalkmaz ve öldürülmesi ihramda olan kimse için haram olmaz.
24- İhramda olan kimsenin kestiği av murdar olup eti yenilmez. Çünkü ihramda iken avı kesmek haram olan bir fiil olduğu için kesmek sayılmaz.
25- İhramda olan kimseye kestiği avın etinden yemesi halinde; İmam Ebu Hanife'ye göre: Yediği etin kıymeti lâzım gelir. Diğer iki imam ise: Ona bir şey lâzım gelmez, demişlerdir.
Bu avın etinden yiyen başkasına ise, ihramda dahi olsa her üç imama göre de bir şey lâzım gelmez. İki İmam: "Çünkü bu avın eti murdar olduğu için, onu yiyen kim olursa olsun ona tevbe ve istiğfardan başka bir şey lâzım gelmez.
İmam Ebu Hanife de: "Bu avın etinden yemek onu kesen kimseye yalnız murdar olduğu için değil', aynı zamanda ihramda onu kestiği için de haramdır, ihramda olan başkalarına ise, yalnız murdar olduğu için haramdır" demişlerdir.
26- İhramda olan kimsenin ihramda olmayan kimsenin avlayıp kestiği avın etini yemesinde eğer ona avın yerini göstermemiş ve avlamasını söylememiş ise sakınca yoktur.
Abdullah b. Ebu Katade (r.a)'den:
Rasulullah (s.a.s) hacc için yola çıktı. Biz de beraberinde çıktık. Rasulullah (s.a.s) sahabelerinden içlerinde Ebu Katade de olduğu halde bir grup insanı keşif için sevk edip:
"Deniz kenarına doğru gidiniz, sonra bize katılınız!" emrini verdi. Bu keşif kolu olarak ayrılan grup deniz sahiline doğru yol aldılar. Nihayet Rasulullah (s.a.s)'den tarafa döndükleri zaman Ebu Katade'den başka hepsi ihrama girdiler. Yalnız Ebu Katade ihrama girmedi. Onlar bu şekilde yol alırlarken ansızın yaban eşekleri gördüler. Ebu Katade hemen üzerlerine hücum etti ve onlardan bir dişi yaban eşeği öldürdü. Müteakiben bu müfreze bir yere inip konakladı ve o avın etinden yediler. Sonra kendi kendilerine:
"Bizler ihramlı olduğumuz halde (avlanıp) et ye dik" dediler. Dişi yaban eşeğinin etinden arta kalan kısmı da yanlarında taşıdılar. Ve nihayet Rasulullah (s.a.s)'e eldiklerinde: "Yâ Rasulullah! Bizler ihramlanmıştık. Ebu Katade ise ihrama girmemişti. Birdenbire bir takım yaban
eşekleri gördük. Ebu Katade de hemen üzerlerine saldırdı ve onlardan dişi bir eşeği öldürdü. Biz de inip onun etinden yedik. Bizler ihramlı olduğumuz halde av eti yedik diye söylenerek onun etinden kalanını da (beraberimizde) getirdik" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s)
onlara:
"Sizden Ebu Katade'ye bu yaban eşeğini avlamasını emreden yahut herhangi bir şey ile kendisine işaret ederek (avı) gösteren var mıdır?" diye sordu. Onlar "Hayır, yoktur" cevabını verdiler.
Rasulullah (s.a.s) "Öyle ise bu avın etinden geri kalanını yeyiniz" buyurdu.
(Buhari, Müslim)
27- Harem'in herhangi bir avını öldüren kimse ihramda olmasa bile kıymetini yoksullara dağıtmak zorunda olur. Zira Harem'in avlarına dokunulamaz. Rasulullah (s.a.s) uzunca bir hadisinde:
"Harem'in avları da ürkütülemez" buyurmuştur.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
28- Harem’in herhangi bir avını öldüren kimseye kendisine lâzım gelen avın kıymeti yerine oruç tutmak yeterli gelmez. Zira bu ceza, keffaret olmayıp mali bir ceza olduğu için kul alacağı gibi aynen ödenmesi gerekir.
29- Eğer bir kimse bir avı yakalayıp onunla birlikte Harem’in sınırları içine girerse, girer girmez avı salıvermesi gerekir. Çünkü bu av sağ olarak Harem'in sınırları içine girdiği için Harem'e hürmeten artık ona dokunmamak gerekir. Şayet bırakmayıp onu başkasına satarsa ve henüz duruyorsa geri verilir. Çünkü ona dokunmak haram olduğu için satışı fasittir. Eğer durmuyorsa ona ceza lâzım gelir. İhramda olan kimsenin de yakaladığı avı başkasına satması aynı sebebe binaen öyledir.
30 - Eğer bir kimse evinde veyahut beraberindeki bir kafeste av bulunduğu halde ihrama girerse avı salması gerekmez.
Abdullah b. Haris (r.a)'den şöyle dediği rivayet edildi:
-"Biz hacc ederdik. Evimizde, avlamış oldumuz avları olduğu gibi bırakıp salı vermezdik."
(İbni Ebi Şeybe "Mushannefinde")
31 - Eğer ihramda olan kimse bir avı yakalar ve ihramda olan bir başkası da bu avı öldürürse, ikisine de ceza lâzım gelir. Birincisi ihramda iken av yakaladığı için, ikincisi de ihramda iken av öldürdüğü için cezayı’ hak etmiş olurlar. Fakat birincisi ödediği cezayı ikincisinden isteyebilir. Çünkü her ne kadar ihramda avlanmak yasak ise de bu kimse yakaladığı avı eğer öldürülmeseydi bırakmak suretiyle işlediği suçtan geri dönebilirdi. Fakat ikincisi bu olanağı ortadan kaldırdığı için diğerinin cezasını da o çekmelidir.
32 - Harem'in sınırları içinde bulunan bir otu veyahut kendiliğinden biten ve herhangi bir kimsenin mülkü olmayan bir ağacı kesen kimseye, eğer kestiği ot veya ağaç daha yeşil olup kurumamış ise kıymeti lâzım gelir.
Zira Rasulullah (s.a.s) Harem hakkında:
"Çayırları biçilmez, dikenleri kesilmez" buyurmuştur.
(Buhari, Müslim)
Sonra lâzım gelen bu kıymeti mutlaka gerekir. Onun yerine oruç tutulamaz. Çünkü Harem'in ot ve ağaçlarını kesmek ihramda olmak için değil, Harem'in ot ve ağaçları oldukları için haramdır. .
Kendiliğinden bitmeyip insanlar tarafından dikilen ağaçları kesmede ise sakınca yoktur. İnsanlar tarafından ekilmesi adet olmayan bitkiler de, eğer insanlar tarafından ekilirse, insanlar tarafından ekilen bitkilerin hükmünü alır.
Kendiliğinden ve fakat bir kimsenin tarlasında biten bitkiyi kesen kimseye iki kıymet lâzım gelir. Bir kıymet Harem’e saygısızlık ettiği, bir kıymet de başkasına ait olan mala tecavüz ettiği içindir. Nasıl ki başkasına ait olan bir avı,öldüren kimseye de iki kıymet lâzım gelir.
Harem "in kurumuş bitki ve otlarını kesen kimseye ise kuru bitki artık büyümediği için bir şey lâzım gelmez.
33- Harem'in çayırlarında hayvanlar otlatılamaz ve İZHIR denilen ottan başka hiç bir otu kesilemez.
Ebu Hureyre (r.a)'den;
Aziz ve Celil olan Allah, Rasulüne Mekke fethini müyesser edince, Rasulullah (s.a.s) insanlar içinde ayağa kalktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:
"Hiç şüphe yok ki, Allah (c.c) fili (ordusunu) Mekke'ye girmekten men etmiş Rasulünü ve mü'minleri de Mekke'ye hâkim kılmıştır. Muhakkak bu belde, benden evvel hiçbir kimseye asla helâl olmadı. Burası yalnız gündüzün bir saaatinde benim için helâl kılınmıştır. Mekke, benden sonra da hiçbir kimse için ebediyyen helâl olmayacaktır. Mekke'nin av hayvanları ürkütülemez.
Çayırları biçilmez, dikenleri kesilmez. Sahibini arayıp bulmak isteyen müstesna, yitiğini (almak) hiçbir kimseye helâl olmaz. Her kimin bir kimsesi öldürülürse, o, iki şey arasında muhayyerdir. Ya kendisine diyet verilir yahut da kaatil (kısasen) öldürülür.
Rasulullah (s.a.s)'in bu beyanı üzerine Abbas:
"Yâ Rasulullah! İZHIR otu müstesna olsun. Çünkü bizler onu kabirlerimizde ve evlerimiz (in inşasın )da kullanıyoruz" dedi.
Rasulullah (s.a.s)'de: "İZHIR otu müstesnadır" buyurdu.
(Buhari, Müslim)
34- Eğer ihramda olan iki kişi birlikte bir avı öldürürlerse ikisine de ayrı ayrı kurban lâzım gelir. Zira avın yerini başkasına gösteren kimseye tam ceza lâzım geldiğine göre, avı başkası ile birlikte öldüren kimseye tam ceza lâzım gelmesi evveliyetle gerekir.
35- Eğer ihramda olmayan iki kişi Harem'in bir avını birlikte öldürürlerse ikisine bir ceza lâzım gelir.
Bunların ikisine bir ceza verilmesinin sebebi avlanılması yasak olan bir yerde avlandıklarından dolayıdır. Nasıl ki yanlışlıkla bir adamı öldüren iki kişiye yalnız bir diyet ve fakat' her birine ayrı bir kefaret lâzım gelir.
36- İhramda olan kimsenin, avı satması ile satın alması fasittir. Çünkü eğer av daha sağ iken ihramda olan kimse onu satarsa, onun dokunulmazlığını ihlal etmiş ve eğer onu kestikten sonra satarsa bir murdarı satmış olur.
37- Eğer bir kimse bir ceylanı Harem'in sınırları dışına çıkardıktan sonra ceylan ve yavruları ölürlerse ölen ceylanın ve ölen her bir yavru için ona bir ceza lâzım gelir. Zira Harem'in sınırları dışına çıkarılmasıyla ceylanın dokunulmazlık vasfı kalkmaz. Bunun için, onu çıkaran kimse onu tekrar Harem'in sınırları içine döndürmek zorundadır. Bu vasıf da, şeriatın ona verdiği bir vasıf olduğu için yavrularına da geçer. Eğer ceylanın cezasını ödedikten sonra ceylan doğurursa o zaman ölen yavrularının cezası kendisine lâzım gelmez. Çünkü ceylanın cezası verilince onun dokunulmazlık vasfı kalkmış olur.
38- İfrad haccını yapan kimsenin, yapması halinde kendisine kurban lâzım gelen bir şeyi eğer kıran haccını yapan kimse yaparsa ona biri hac, biri de umre için olmak üzere iki kurban lâzım gelir

 

İHSAR BABI
İHSAR İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
BAŞKASININ YERİNE HACCETMEK
BAŞKASININ YERİNE HACCETMEK İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
ihramda’ olan kimsenin hac veya umresini hastalık, düşman ve benzeri gibi herhangi bir sebepten dolayı tamamlamaya imkân bulamaması demektir.
İHSAR İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
1 - İhramda olan kimse, bir düşman tarafından yoluna devam etmekten alıkonduğu veyahut hastalandığı için hac veya umresini sürdüremediği zaman ihramından çıkabilir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Hacc ile Umreyi Allah için tamamlayın. Eğer bir mâni ile karşılaşırsanız, kolayınıza geleni kurban edin. Kurban yerine ulaşıncaya kadar saçlarınızı traş etmeyi
(Bakara: 196)
Haccac b. Amr. (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"kim bir tarafını kırar veya topallaşırsa ihramda yasak olan şeyler kendisine helal olur. Ve gelecek sene Haccetmesi farz olur."
İkrime demiştir ki:
"İbni Abbas ile Ebu Hureyre'ye bu hususta sor dum: "Doğrudur" dediler."
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
2 - Kişinin hac veya umresini tamamlamadan ihramdan çıkması caiz olduğunda önce Harem'de kesilmek üzere bir kurban gönderir ve beraberinde gönderdiği kimseye kurbanın kesileceği günü söyler ve o gün geçtik ten sonra ihramdan çıkar. Çünkü ihsar kurbanı bir ibadettir. Herhangi bir hayvanı kesmek ise eğer belirli bir gün veya yerde olmazsa ibadet olamaz ve dolayısıyle onunla ihramdan çıkılamaz.
"Hed'y yerine ulaşıncaya kadar başınızı traş etmeyin" (Bakara: 196) âyeti kerimesi buna işaretttir. Zira Hed'y; Herem'e hediye edilen kurbana denir.
Kurbanı Harem'e göndermekten maksat, bizzat kurban edilecek hayvanı göndermek değildir. Harem'de satın alınmak üzere kıymetini de göndermek caizdir.
3 - İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'e göre; ihsar olan kişinin hareme gönderdiği kurbanın kesilme günü geçtikten sonra ihramdan çıkabilmesi için başını traş etmesi şart değildir.
İmam Yusuf'a göre; ihramdan çıkabilmesi için traş olması şarttır. İmam Ebu Yusuf'un delili ise: İbn Ömer (r.a)'den; "Rasulullah (s.a.s) ile Umre yapmak niyeti ile çıktık, kureyş kâfirleri Kabe'ye gitmemize mâni oldular. Rasulullah (s.a.s)'de develerini kesti. Ve saçlarını traş etti."
(Buhari)
İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed de:
"Traş ancak hac veya umrenin amelleri bitince ibadet yerine geçer. Bitmeden önce traş olmak ibadet değildir. Rasulullah (s.a.s) ve ashabı ise umreden vazgeçip Medine'ye dönmek istedikleri bilinsin diye Hudeybiye'de traş olmuşlardı" dediler.
4- Eğer kıran haccı ihramında olan kimse ihsar edilirse Harem'e iki kurban göndermesi gerekir. Zira bu kimse iki ihramdan çıkmaya muhtaçtır. Şayet Umre ihramında kalıp yalnız hac ihramından çıkmak için bir kurban gönderirse her iki ihramdan da çıkmamış olur. Çünkü bu kimsenin her iki ihramdan da birlikte çıkması emrolunmuştur.
5- İhsar kurbanı üç imamın görüşüne göre harem den başka bir yerde kesilemez.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Hed'y yerine ulaşıncaya kadar başınızı traş etmeyin."
(Bakara: 196)
Ayetteki "Hed'y" Haram'a hediye edilen kurbana denir.
6- İmam Ebu Hanife'ye göre ihsar kurbanı bayram dan önce ve bayramda kesilebilir. Diğer iki İmam ise: "Hac ihramında olan kimse bayram gününden önce kesemez. Umre ihramında olan kimse ise istediği zaman keser" demişlerdir.
İki imam ihsar kurbanını da temettü ile kıran kurbanlarına kıyas etmişlerdir. İki imam ayrıca traş ile de ihramdan çıkıldığı için ihsar kurbanını traşa da kıyas etmiş olabilirler.
İmam Ebu Hanife ise: "İhsar kurbanı kefaret kurbanıdır. Bunun içindir ki etinden yemek caiz değildir ve hepsini yoksullara dağıtmak gerekir. Bunun için onun da, diğer kefaret kurbanları gibi belirli bir zamanı yoktur. Fakat belirli bir yeri vardır. Temettü ile kıran kurbanları ise, şükür kurbanı oldukları için öyle değildirler. Traş da belirli vakti bulunduğu için öyle değildir. Çünkü traş, haccın en büyük rüknü olan Arafat vukufundan sonra olunur" demiştir.
7- Hac ihramında olan kimse ihsardan dolayı ihramdan çıkınca ona hem hac, hem umrenin kazası lâzım gelir.
Abdullah b. Abbas ile Abdullah b. Mesud (r.a)'dan böyle rivayet olunmuştur.
(Bu rivayeti Ebu Bekri Razi nakletmiştir.)
(Nasb-Ürreye)
8- Umre ihramında olan kimse ihsardan dolayı ihramdan çıkınca ona yalnız umre kazası lâzım gelir.
Çünkü umre ihramında olan kimse için de ihsar vardır.
Zira Buhari'de geçen bir rivayette Rasulullah (s.a.s) ile Ashabı Mekke'ye girmekten menedilirken Hudeybiye'de Umre ihramında idiler. Kaldı ki, ihsarda olan kimseye ihramdan çıkma izni, zorluğa duçar olmasın diye verilmiştir. Bu sebep ise umre ihramında da vardır ve böyle olunca ihsar nedeniyle umre ihramından çıkan kimseye hacda olduğu gibi kaza lâzım gelir.
9- Eğer kıran haccı ihramında olan kimse Harem'e kurban gönderdikten ve adamlarına da "kurbanımı falan günde kesin" diye talimat verdikten sonra ihsan kalkar sa eğer artık ne hac ve ne de kurbanına yetişemiyorsa hac yoluna devam etmeyip kurbanının kesilmesiyle ihramdan çıkmayı bekler. Zira haccı kaçırdığı için artık haccın amellerini sürdürmekte onun için bir yarar yoktur. Ancak eğer umre yapmak için yoluna devam etmek isterse yapabilir. Eğer hac ile kurbanının ikisine de yetişiyorsa yoluna devam etmesi gerekir. Zira henüz maksat elden gitmemişken mâni ortadan kalkmıştır. Kurbanına da yetiştiği zaman onda istediği gibi tasarruf eder. Çünkü malıdır ve onu öyle bir maksat için tayin etmişti ki artık ona ihtiyaç kalmamıştır.
10- Arafat vukufunu yaptıktan sonra ihsar olunan kimse artık haccı kaçırmaktan emin olduğu için muhsar sayılmaz.
11- Mekke'de dahi olsa Arafat'a gitmekten ve Kabe'yi tavaf etmekten menedilen kimse muhsardır. Zira her ne kadar bu kimse Mekke'de ise de haccını tamamlamaktan alıkonduğu için Harem'in dışında ihsar edilen kimse hükmündedir.
BAŞKASININ YERİNE HACCETMEK
HÜKMÜ: Hac kendisine farz olduğu halde hacca gidemeyecek kadar hasta veya yaşlı olan kişinin kendi yerine başkasını hacca göndermesi farzdır.
BAŞKASININ YERİNE HACCETMEK İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
1 - Eğer bir kimseye iki kişi ayrı ayrı "Benim yerime hac yap" diye söyler ve o da her ikisinin de niyetiyle ihrama girerse, yaptığı hac kendisinin olur ve eğer onlardan ücret almış ise geri vermesi gerekir. Çünkü başkasına yaptırılan hac her ne kadar yaptıranın oluyorsa da, bu kimse kendisine haccı yaptıran her iki kişinin de isteğine uymadığı için yaptığı hac kendisinin olur. Zira ikisi de haccı yalnız kendisi yerine yapmasını söylediği halde kendisi ortaklı olarak her ikisi adına ihrama girmiştir. Ve biri diğerinden öncelikli olmadığı için yaptığı haccı sonradan birine vermesi de mümkün değildir. Fakat eğer kişi anne ve babası yerine hac yaparsa böyle değildir. Çünkü bu haccı karşılıksız olarak yaptığı için sevabının anne ile babasından hangisine vermek isterse verebilir. Burada ise ücretle yaptığı için kendisine yaptıranların isteğine göre hareket etmesi gerekir. Ve böyle yapmadığı için yaptığı hac kendisinin olur. Bunun için de onlardan aldığı ücreti geri vermesigerekir.
2 - Eğer bir kimse bir başkası yerine kıran haccı ihramına girerse kıran kurbanı kendisine ait olur. Çünkü kıran kurbanı kişiye Allah (c.c) kendisini hac ile umreyi bir arada yapmaya muvaffak kıldığı için lâzım gelen şükür kurbanıdır. Hac ile umreyi bir arada yapan kimse ise ihrama giren kimsedir.
3 - İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'e göre; ihsar kurbanı haccı yaptırana aittir.
Ebu Yusuf ise; ihsar kurbanı haccı yapana aittir. Çünkü ihsar kurbanı uzun zaman ihramda kalmaktan kurtulmak için ihramdan çıkma kefaretidir. İhramdan ise ihramda olan kimse çıkar, demiştir.
İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'de; "İhramda olan kimseyi bu zorluğa sokan kendisine haccı yaptıran kimse olduğuna göre bu zorluktan kurtulma kefaretinin de ona ait olması lâzım gelir" demişlerdir.
4 - İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'e göre; "Eğer bir kimse bir ölü yerine hac yaparken ihsar edilirse ihsar kurbanı ölünün bıraktığı maldan çıkar. İmam Ebu Yusuf ise; "Haccı yapan kimseye aittir" demiştir.
5 - İhramda iken cinsel ilişkide bulunmaktan dolayı lâzım gelen kurban ise haccı yapan kimseye aittir. Çünkü bu kurban ihramda işlenen suçun cezasıdır. Suçu ise haccı yapan kimse işlemiştir. Eğer bu kimse daha Arafat vukufunu yapmamışken cinsel ilişkide bulunmakla haccını bozarsa, kendisine haccı yaptıran kimsenin kesesinden yaptığı masrafı da ödemesi gerekir. Çünkü kendisine haccı yaptıran kimse sahih bir hac yapmasını şart koşmuştur. Fakat başkası yerine hac yapan kimse eğer Arafat vukufunu kaçırırsa yaptığı masrafı ödemek zorunda olmaz. Çünkü elinde olmayarak kaçırmıştır. Arafat vukufundan sonra cinsel ilişkide bulunan kimse de yaptığı masrafı ödemesi gerekmez. Zira Arafat vukufundan sonra yapılan cinsel ilişki ile hac bozulmaz. Ancak kurban lâzım gelir ve bu kurban da, diğer kefaret kurbanları gibi ihramda olan kimseye aittir.

 
Siz bu yazıyı okuyan counter şanslı kişiden birisiniz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

1 9