HAC BAHSİ
HACIN VÜCUBUNUN ŞARTLARI
HACCIN EDASININ ŞARTLARI
HACCIN VAKTİ (MEVSİMİ)
HACCIN MİKATLARI
MİKATLARLA İLGİLİ HÜKÜMLER
HACCIN FARZLARI
HACCIN VACİPLERİ
İHRAMA GİRMEK
KUDÜM TAVAFI
KUDÜM TAVAFININ YAPILIŞI
SAFA İLE MERVE TEPELERİ: ARASINDA SA'Y ETMEK
SAFA İLE MERVE ARASINDA SA'YIN YAPILIŞI
MİNA'YA GİTMEK
ARAFAT'TA DURMAK
ARAFAT'TA DURMA İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
MÜZDELİFE'DE DURMAK
MÜZDELİFE'DE DURMAK İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
CEMRELERİ TAŞLAMAK (ŞEYTAN TAŞLAMA)
CEMRELERİ TAŞLAMANIN HÜKÜMLERİ
SAÇLARI TRAŞ ETMEK VEYA KISALTMAK
SAÇLARI TRAŞ ETMEK VEYA KISALTMAK İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
ZİYARET TAVAFI
ZİYARET TAVAFI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
CEMRELERİN TAŞLANMASINI TAMAMLAMAK İÇİN MİNA'YA TEKRAR DÖNMEK
CEMRELERİ TAŞLADIKTAN SONRA MEKKE'YE DÖNMEK
VEDA TAVAFI
VEDA TAVAFI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
RASULULLAH (S.A.V)'İN HACCI
KİRAN HACCI
KIRAN HACCI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
TEMETTÜ HACCI
TEMETTÜ HACCI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
İHRAMDA YASAK OLAN HERHANGİ BİR ŞEYİ YAPMANIN HÜKMÜ
I - GÜZEL KOKU VE YAĞ SÜRÜNMENİN CEZASI
II - DİKİŞLİ ELBİSE GİYMENİN CEZASI
III - TIRAŞ OLMANIN VE TIRNAK KESMENİN CEZASI
ÖNEMLİ BİR KURAL
IV - CİNSİ MÜNASEBETTE BULUNMANIN CEZASI
TAVAF, SAY VE ŞEYTAN TAŞLAMALARLA İLGİLİ CİNAYETLER
AVLANMANIN CEZASI
|
Haccın
Hükmü: Hacc;
köle, deli ve çocuk olmayan ve vücudunda herhangi bir sakatlık veya
hastalık bulunmayan bir kimsenin eğer hacca gidip dönünceye kadar yol
masrafını ve çoluk çocuğunun oturacakları meskenden başka, yiyecek ve
giyecek gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak kadar varlığı bulunur ve yol
da emniyetli olursa- ömründe, yapması bir defa farz olan bir ibadettir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Beyt’e gidebilme gücüne sahip olan kimseler için
Beyt’i haccetmek Allah’ın gerekli kıldığı bir görevdir.
Kim ki
küfre girerse (Allah’a zarar veremez). Çünkü, bütün alemlerden
müstağnidir.”
(Al-i İmran: 97)
İbni
Abbas (r.a)’dan şöyle rivayet edilmiştir:
Ekra b.
Habis (r.a) Rasuiullah (s.a.s)’e şöyle sordu:
“Ya Rasulullah! Hacc, her sene midir, yoksa bir
defa mı?” Rasuiullah (s.a.s):
“Yalnız bir defadır. Fazla yapan için nafiledir” buyurdu.
(Ebu Davud, Nesei, Ahmed,
Hakim)
Hakim bu hadis için Sahih dedi.
|
|
HACIN VÜCUBUNUN ŞARTLARI
|
1- Müslüman olmak: Çünkü Hacc bir
ibadettir. Müslüman olmayan kimsenin ibadeti ise makbul değildir.
2- Akıllı Olmak:
Rasulullah
(s.a.s) şöyle buyurdu:
“Çocuk
buluğa erinceye kadar, deli olan iyileşin ceye kadar ve uykuda olan
uyanıncaya kadar kendileri ne günah yazılmaz.”
(Ebu Davud, Ahmed)
3- Hürriyet (Hür Olmak):
Rasulullah
(s.a.s) şöyle buyurdu:
“Hangi
köle azatlanırsa on defa bile Hacca gitmiş olsa, İslamın rüknü olan Haccı
bir daha yapması gerekir.”
(Beyhaki, Taberai, Hakim)
Hakim bu hadis için Sahih dedi.
4- Buluğa Ermiş Olmak:
Rasulullah
(s.a.s) şöyle buyurdu:
“Hangi
çocuk ergenlik çağına girerse, on defa bile Hacca gitmiş olsa, islam’ın
rüknü olan Haccı bir daha yapması gerekir.”
(Beyhaki, Taberani, Hakim)
Hakim bu hadis için Sahih dedi.
5- Vakit: Haccın vakti; Şevval,
Zilkade aylarıyla
Zilhicce ayının ilk on günüdür.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Hacc, bilinen aylardır.”
(Bakara: 197)
İbni Ömer (r.a) demiştir ki:
“Hacc ayları; Şevval, Zilkade ve Zilhiccenin on
günüdür.
(Buhari)
6- Nakil Vasıtasını Ve
Masrafları Temine Gücün Yetmesi:
İbni Ömer (r.a)’den şöyle Rivayet edelmiştir:
“Bir
adam Rasulullah (s.a.s)’e geldi ve dedi ki:
“Ya
Rasulullah! Haccı gerektiren şey nedir?” Rasulullah (s.a.s):
“Azık ve
binittir” buyurdu.”
(Tirmizi, Dare Kutni, Beyhaki, İbni Mace)’Zayıf hadis.
Enes
(r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Haccın
farziyetini bildiren ayette geçen “Beyt’e gidebilme gücüne sahip olan
kimseler için” (Al-i İmran: 97)’dan
maksat nedir?” diye sorulduğunda Rasulullah (s.a.s): “Azık ve binittir” diye
cevap vermiştir.
(Dare Kutni)’Hakim rivayet etti ve Sahih dedi.
7 - Çoluk çocuğunun oturdukları
meskenden başka, yiyecek ve giyecek gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılaya cak
miktardan fazla varlığa sahip olmak. Zira Hacc, şeriatin emrettiği bir
ibadettir. Çoluk çocuğunun nafakası ise kul hakkıdır. Kul hakkı şeriatin
emrinden önce gelir.
|
|
HACCIN EDASININ ŞARTLARI
|
1- Bedenen Salim Ve Sıhhatli
Bulunmak: Çünkü, hastalık veyahut vücutta bir sakatlığın bulunması halin de
yolculuk yapmak ya büsbütün imkansızdır ya da zordur. Dinde ise zorluk
yoktur.
İbni
Abbas (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir:
Rasulullah
(s.a.s) şöyle buyurdu:
“Haccetmek isteyen kimse acele
etsin, geciktirme sin. Çünkü kişi hastalanır, deve yolunu şaşırır ve araya
ihtiyaç girer.”
(Ebu Davud, Ahmed)
Has’am
Kabilesinden bir kadın gelip dedi ki:
“Ya
Rasulullah! Allah’ın kulları üzerine farz olan Hacc, ihtiyarlayıp takatsiz
kaldığı zamanda babama farz oldu. Onun yerine ben Haccedebilir miyim?”
Rasulullah (s.a.s): “Evet” buyurdu. Bu da Veda Haccında idi.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
İmam Ebu
Hanife’ye göre, iki gözden kör olan kimseye beraberinde kendisine yardımcı
olacak bir kimsesi bulunsa bile Hacc, farz değildir. Diğer iki imam ise,
beraberinde kendisine yardım edecek bir kimse bulunursa farzdır,
demişlerdir.
2 - Yol Emniyeti Ve
Hapsedilmemiş Olmak:
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Beyt’e gidebilme gücüne sahip olan kimseler için
Beyt’i haccetmek Allah’ın gerekli kıldığı bir görevdir.”
(Al-i İmran: 97)
3 - Kadının Mahreminin Veya
Kocasının Bulunması: Hacca gitmek isteyen kadının beraberinde ya
kocasısının yada kendisiyle evlenmesi caiz olmayan yakın bir akrabasının
bulunması şarttır. Evi Mekke’den üç günlük veya daha uzak mesafede olan
kadın için bu kişilerden biri olmadan haccetmesi caiz değildir. Fakat eğer
evi Mekke’den üç günlük mesafeden daha az ise, o zaman beraberinde kocası
veya yakın akrabası bulunmasa da haccetmesi caizdir.
İbni Abbas (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Rasulullah (s.a.s)’i, hutbe okuduğu sırada şöyle
derken işittim: “Kadın, yanında bir mahremi olmadan yola çıkmasın.” Bunun
üzerine adamın biri kalkıp dedi ki: “Ya Rasulullah! Zevcem, Hacca gitmek
üzere yola çıktı. Ben de filan gazveye katılmak için kaydedildim.”
Rasulullah (s.a.s): “Vazgeç, git ailenle birlikte haccet” buyurdu.
(Buhari, Müslim, Tirmizi,
Nesei)
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Bir kadının yanında mahremi olmadan üç günlük
mesafeden uzak bir yere yolculuk yapması caiz değildir.”
(Buhari, Müslim)
4- Hacca gitmek isteyen
kadının beraberinde yakın bir akrabası bulunursa, kocası onu Hacca
gitmekten alıkoyamaz. Çünkü farz olan ibadetlerin yerine getirilmesinde
kocasının söz haklı yoktur. Hacc da farz olan ibadetlerdendir. Ancak, eğer
kadının beraberindeki yakın akrabası helal, haram bilmeyen ve güvenilmez
bir kimse olursa o zaman kocası onu gitmekten alıkoyabilir.
5- İddet İçinde Olmamak:
Kocası ölmüş veya kocası tarafından boşanmış olan bir kadına Haçcın farz
olması için bu kadının iddetinin bitmiş olması şarttır.
6- İhrama girdikten sonra
ergenlik çağına giren çocuğun devam ettiği Hacc, farz yerini tutmaz. Çünkü
ihrama girerken Hacc, çocuğa farz olmadığı için başladığı Hacc nafile olup
farza dönüşemez. Fakat, eğer çocuk daha Arafat’a gitmemişken ihramını
yenileyip farz niyetini getirirse caizdir.
|
|
HACCIN VAKTİ (MEVSİMİ)
|
Şevval, Zilkade
ve Zilhiccenin ilk on günüdür. , Bu mevsimden önce ihrama girmek caiz
olmakla beraber mekruhtur.
Allah (c.c) buruyor:
“Hacc, bilmen aylardadır”. (Bakara: 197)
Ibni Ömer (r.a) demiştirki. Hac ayları: Şeval,
Zilkade ve Zilhiccenin on günüdür.
(Buhari)
|
|
HACCIN MİKATLARI
|
Haccın
inikatları; Hacca giderken ihrama girmeden geçilmesi caiz olmayan
yerlerdir.
Rasulullah
(s.a.s) şöyle buyurdu:
“Hiç bir
kimse ihrama girmeden mikatı geçemez.”
(İbni Ebi Şey be Musannefinde ve Taberani rivayet ettiler)
Bu mikatlar
ise:
1- Irak tarafından gidenler için
“Zatü İrk” denilen yerde.
2- Şam tarafından gidenler için
“Cuhfe”de.
3- Medine tarafından gidenler için
“Zül-Huleyfe”de.
4- Necid tarafından gidenler için
“Karn”de.
5- Yemen tarafından gidenler için
de “Yelemlem” denilen yerde.
İbni
Abbas (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir: “Rasulullah (s.a.s) Medineliler
için “Zül-Huleyfe”yi, Şamlılar için “El-Cuhfe”yi, Necidliler için “Kara
el-Me-nazil”i, Yemen için de “Yelemlem”i mikat olarak tesbit etmiş ve
demiştir ki: “Bu sayılan yerler, o yoldan Hacc ve Umre niyetiyle gelen
diğer herkes için de mikattır.” (Yani; bu yere gelince ihrama girerler). Bu
yerlerden yakın yerlerde ikamet eden için mikat, ikamet ettikleri yerdir.
Hatta Mekkeliler için Mekkedir. Onlar da oradan ihrama girerler.”
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi Nesei)
Rasulullah
(s.a.s) Iraklılara “Zatü İrk”i mikat tayin etti.”
(Ebu Davud, Nesei, Ahmed)
İbni
Ömer (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir: “O iki şehir (yani; Küfe ile
Basra) fethedilince,
Ömer
(r.a)’ya geldiler ve dediler ki: “Ya Emire’l mü’minin.» Rasulullah (s.a.s)
Nacidliler için Karn’ı hudud tayin etmiştir. Fakat O, bizim yolumuzdan
uzaktır. Oradan başlarsak bize zor olur.”
Hz.
Ömer: “Sizin yolunuzda Karn’ın hizasına bakınız” dedi. Ve onlara “Zatü İrk”i mikat tayin etti.
(Buhari)
|
|
MİKATLARLA İLGİLİ HÜKÜMLER
|
1- Hacca veya Umreye gitmek
isteyen kişinin bu mikatlara varmadan da ihrama girmesi daha iyidir.
Ali b.
Ebi Talib (r.a)’ye: “Başladığınız Hacc ve Umreyi tam olarak yapın” (Bakara: 196) ayetinin manası sorulduğunda:
“Kişinin Hacc veya Umreye giderken kapısı önünden ihrama girmesi demektir”
demiştir.
(Hakim rivayet etti ve Sahih dedi.)
2- Mekke’de olanlar için ise, Hacc
mikatı Harem’in içi. Umre mikatı da Harem’in dışıdır.
Rasulullah
(s.a.s) ashabından kimisine Mekke’nin içinde Hacc ihramına girmelerini
emrettiği halde muhterem eşi Hz. Aişe’nin Umre ihramına girmesi için
kardeşine O’nu Tenim’e götürmesini emretmiştir. (Tenim ise Harem’ in
dışında olan bir semtin adıdır.)
(Bu rivayetler Sahih-i Müslimde geçmektedir.)
|
|
HACCIN FARZLARI
|
Haccın
farzları üçtür. Bunlardan birisi yapılmazsa, Hacc batıl olur ve gelecek
yılda kaza etmek gerekir.
1- İhrama Girmek.
2- Arafat’ta Vakfe Zamanında
Durmak.
3- Ziyaret Tavafında Bulunmak.
|
|
HACCIN VACİPLERİ
|
1- Safa İle Merve Tepeleri Arasında
Sa’y Etmek.
2- Müzdelife’de Durmak.
3- Cemreleri Taşlamak (Şeytan
Taşlama).
4- Saçları Traş Etmek Veya
Kısaltmak.
5- Veda Tavafını Eda Etmek.
|
|
İHRAMA GİRMEK
|
1- Kişi ihrama girmek istediği
zaman önce yıkanır veyahut abdest alır.. Fakat, yıkanmak abdest almaktan
daha iyidir.
İbni
Ömer (r.a) şöyle dedi: “Kişinin ihrama girmeden önce gusletmesi
sünnettendir.”
(İbni
Ebi Şeybe, Dare Kutni, El-Bezzar, Hakim) Hakim bu hadis için Sahih dedi.
Zeyd b.
Sabit (r.a) şöyle dedi: “Rasulullah (s.a.s)’i ihrama gireceği vakit
üzerindeki elbiseyi çıkarıp, yıkandığım gördüm.”
(Tirmizi rivayet etti ve
Hasen dedi.)
2- İhrama girmek isteyen
kimse yıkandıktan sonra Birini eteklik yapmak, diğerini de omuzları üstüne
atmak suretiyle yeni veyahut yıkanmış iki bez parçasına bürünür. Kadın,
ihramda iken istediği elbiseyi giyebilir. Çünkü kadının dikilmemiş elbise
giymesinde avret yerlerinin açılma tehlikesi vardır.
İbni Abbas (r.a) şöyle demiştir:
“Rasulullah (s.a.s) saçını tarayıp, yağladıktan
sonra gömleği ile rıdasını (erkeklerde belden aşağısını örten örtü)
giydikten sonra ashabı ile birlikte Medine’ den çıkıp gitti ve deri üstüne
sürülen zaferanlı elbiselerin dışında gömleklerle ridaların giyilmesini
yasaklamadı.”
(Buhari)
3 - İhrama girmek isteyen
kişinin güzel koku sürünmesi sünnettendir.
Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir:
“Rasulullah (s.a.s)’e ihrama gireceği vakit ve girmeden
önce güzel kokular
sürerdim.”
(Buhari, Müslim)
4- İhrama girdikten sonra
iki rekat namaz kılınır. Ve “Allah’ım! Ben hacca gitmek istiyorum. Bana
kolaylık ver ve benden kabul buyur” diye dua edilir.
İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:
“Rasulullah (s.a.s) Zülhalife’de ihrama girdikten
sonra iki rekat namaz kılardı.”
(Müslim)
5- İki rekat namaz kıldıktan
sonra telbiyeye başlanır,
İbni Abbas (r.a) şöyle dedi:
“Rasulullah (s.a.s) namaz kılar kılmaz telbiyeye
başlamıştır.”
(Tirimizi, Nesei)
Nesei bu hadis için
Hasen-Garib dedi.
Telbiyeye namazdan hemen sonra başlanmayıp ta
bineğin sırtında Hacca doğru yol alırken başlanması da caizdir. Fakat
yukarıdaki hadisi şerife göre namazdan hemen sonra başlanması daha iyidir.
Kadın,
telbiye ederken sesini yükseltemez.
6- İhrama giren kimse eğer yalnız
Hacc maksadıyla ihrama giriyorsa getirdiği telbiye ile Hacc niyetini
getirmek zorunda olur. Kişi Hacca niyet ederek telbiyeye başlarsa ihrama
girmiş olur. Çünkü Hacc bir ibadettir. İbadetler ise niyete göredir. Fakat
telbiye getirilmeden Hacca niyet edilse bile ihrama girilmiş olamaz. İhrama
girilmesi için niyet edildikten sonra telbiye getirmek şarttır.
7- Telbiye: Lebbeyk Allahumme
Lebbeyk, La şerike leke lebbeyk, innel hamde ve ‘ n-ni’ mete leke
ve’l-mülk, la şerike lek.” (Yani; “Senin emrindeyim Allah’ım senin
emrindeyim. Senin emrindeyim. Senin ibadette ortağın yoktur. Senin
emrindeyim. Bütün hamd, nimet ve hükümranlık senindir.”) diye zikretmektir.
Telbiyede
. geçen bu kelimelerden bir tanesini bile eksik bırakmamak gerekir. Fakat
bir şeyler ilave edilirse caizdir.
İbni
Ömer (r.a) şöyle dedi: “Rasulullah (s.a.s) Zül-Huleyfe mescidi yanında
hayvanına bindi. Hayvan kalkıp doğrulunca, yüksek sesle telbiye yaptı ve
“Lebbeyk Allahumme lebbeyk, la şerike leke lebbeyk, innel hamde ve’
nni’mete leke ve’l-mülk, la şerike lek” buyurdular.
(Buhari, Müslim, ‘Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
Buhari’den
başka ötekilerde şu ziyade vardır: İbni Ömer (r.a) dedi ki: “Ömer (r.a)
Rasulullah (s.a.s)’in telbiye ettiği gibi telbiye eder ve şunları eklerdi:
“Lebbeyk Allahumme lebbeyk, lebbeyke ve sadeyke ve’l-hayru fi yedeyke
lebbeyke ve’r-ragbau ileyke ve’l amel.” (Yani; Allah’ım! Sana icabet ettim,
sana. Senin taatına koşarak senin. Hayır senin elindedir. İcabet te sana,
rağbet te ancak sanadır.)
8 -İhramda bulunan kimse refese,
füsuk ve cidal yapmaktan bütün gücü ile sakınmalıdır.
Refes: Kimisi; cinsel ilişkidir.
Kimisi; kötü ve kaba laflardır. Kimisi de; kadınların yanında cinsel ilişki
ile cinsel ilişkiye sürükleyici şeylerden söz etmektir.
Füsuk; Dini yasakları çiğneyip
korkusuz ve pervasızca günah işlemektir. Bu, her ne kadar her zaman haram
ise de, ihramda her zamankinden daha haramdır.
Cidal: Şunun bununla gerekli, gereksiz
tartışıp ağız kavgası yapmaktır. Kimisi de; Haccın zamanı hakkında müşriklerle
münakaşa etmektir.
9 - İhramda olan kimse av
avlayamaz. Ava işaret te edemez ve onu başkasına gösteremez.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“İhramda
iken av öldürmeyin.” (Maide: 95)
“Deniz
avı ve onu yemek size de yolculara da geçimlik olmak üzere helal
kılınmıştır. İhramda olduğunuz müddet ise, kara avı haram kılınmıştır.
Kendisine dönüp huzurunda toplanacağınız Allah’tan sakının.”
(Maide: 96)
Abdullah
b. Ebi Katade (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir: “Rasulullah (s.a.s) Hacc
için yola çıktı. Biz de beraberinde çıktık. Rasulullah (s.a.s)
sahabilerinden içlerinde Ebu Katade de olduğu hald- bir grup insanı keşif
için sevkedip: “Deniz kenarına doğru gidiniz, sonra bize katılınız” emrini
verdi. Bu, keşif kolu olarak ayrılan grup, deniz sahiline doğru yol aldılar.
Nihayet Rasulullah (s.a.s)’den tarafa döndükleri zaman Ebu Katade’den başka
hepsi ihrama girdiler. Talnız Ebu Katade ihrama girmedi. Onlar bu şekilde
yol alırlarken ansızın yaban eşekleri gördüler. Ebu Katade hemen üzerlerine
hücum etti ve onlardan bir dişi yaban eşeği öldürdü. Müteakiben bu müfreze,
bir yere inip konakladı ve o avın etinden yediler. Sonra kendi kendilerine:
“Bizler ihramlı olduğumuz halde (avlanıp) et yedik” dediler. Dişi yaban
eşeğinin etinden arka kalan kısmı da yanlarında taşıdılar ve nihayet
Rasulullah (s.a.s)’e geldiklerinde:
“Ya
Rasulullah! Bizler ihramlanmıştık. Ebu Katade ise ihrama girmemişti.
Birdenbire bir takım yaban eşekleri gördük. Ebu Katade’de hemen üzerlerine
saldırır ve onlardan’ dişi bir eşeği öldürdü. Biz de inip onun etin den
yedik. “Bizler ihramlı olduğumuz halde av eti yedik” diye söylenerek onun
etinden kalanı da (beraberi mizde) getirdik” dediler. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.s) onlara: “Sizden Ebu Katade’ye bu yaban eşeğini
avlamasini emreden yahut herhangi bir şey ile kendisine işaret ederek (avı)
gösteren var mıdır?” diye sordu. Onlar:
“Hayır,
yoktur” cevabını verdiler. Rasulullah:
“Öyle
ise bu avın etinden geri kalanını yeyiniz”buyurdu.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
10- İhramda olan kimse gömlek,
kilot, sarık ve mest te giyemez. Ancak, eğer terlik bulamazsa mestin
boğazını kesip terlik durumuna getirdikten sonra giyebilir. Safran veya
vers ile boyanmış bir elbiseyi de giyemez. Ancak yıkanmış ise rengi
gitmemiş bile olsa giyebilir. Ayağa giyilecek terliğin dikişsiz olması
şarttır.
İbni
Ömre (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir
adam Rasulullah (s.a.s)’e:
“Ya
Rasulullah! İhrama girmek isteyen kimse hangi elbiseyi giyer?” diye sordu.
Rasulullah (s.a.s):
“Gömlekleri,
sarıkları, donları, başa giyilenleri ve mestleri giyemez. Yalnız, takunya
bulamayan kimse mestleri giysin. Fakat topuklarından aşağısına kadar
kessin. Zaferan (safran), vers (bir nevi san ottan yapılmış koku) sürülmüş
elbise giymesin”
buyurdu.”
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
11- İhramda
olan erkek yüzünü ve başını örtemez.
İbni Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) ile birlikte olan bir adamı devesi vurmuş ve adam
da ihramlı olduğu halde ölmüştü. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.s): "Onu
su ve sidr ile yıkayın. Ve üzerindeki iki elbise ile gömün. Koku sürmeyin,
başını ve yüzünü örtmeyin. Çünkü o, kıyamet gününde telbiye ederek
diriltilecektir" buyurdu.
(Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
12- İhramda olan kimse güzel koku süremez.
Bir adam: "Yâ Rasulullah!
Hacı(nın vaziyeti) nedir?" diye sordu.
Rasulullah (s.a.s): "(Hacı,
çeşitli sıkıntılar nedeniyle) saçı sakalı biribirine karışık ve güzel
kokulan kullanmayı bırakandır" buyurdu.
(Tirmizi, İbni Mace)’Hakim bu hadis için Sahih dedi.
13- İhramda olan kimse saçına, sakalına yağ süremez ve ne saçını ne
sakalını ne de vücudunun herhangi bir yerinde bulunan kıllan tıraş edemez.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Kurban, yerine ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin."
(Bakara: 106)
14 - İhramda olan kimsenin hamama gidip yıkanmasında sakınca yoktur.
Ebu Eyyub (r.a): "Rasulullah (s.a.s)'i ihramlı olduğu halde
guslederken gördüm dedi. Sonra ellerini öne arkaya götürmek suretiyle
başını oğuşturdu. Ve: "Rasulullah (s.a.s)i işte böyle yaparken
gördüm" diye ilave etti.
(Buharı, Müslim, Ebu Davud)
15 - İhramda Olan kimsenin bir
duvar" veya tahta revan ile gölgelenmesinde ve beline kemer
bağlamasında bir sakınca yoktur.
Ukbe b. Sahban (r.a)'nun şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Osman b.
Affan (r.a)'yu El-Abtuh'ta ihramlı iken çadırı kurulmuş ve kılıcı da ağaçta
asılı olarak gördüm."
(İbni Ebu Şeybe Musannefinde rivayet etti.)
Ümmü Hüseyin (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rasulullah
(s.a.s) ile beraber haccettim. Usame ve Bilâl'den biri Rasulullah
(s.a.s)'in devesinin yularını
tutuyor diğeri ise sıcaktan koruyordu. Akabe taşını taşlayıncaya kadar
böyle devam etti."
(Müslim)
16 - Kadın, ihramda yüzünü açar. Eğer kadın yüzünün üstüne bir şey
sarkıtır da bunu yüzünden uzak tutarsa caizdir.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Erkeğin ihramı başından belli olur. Kadının ihramı ise yüzünden
belli olur."
(Beyhaki, Dare Kutni)
Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir:
"İhramda iken Rasulullah (s.a.s) ile birlikte olduğumuz halde
kafilelere rastladık. Onlarla karşılaşınca başörtümüzü yüzümüze indirir,
geçtikleri zaman da yüzümüzü açardık."
(Ebu Davud, İbni Mace
Sahih senedle rivayet ettiler.)
17 - İhramda olan kimse, farz olan bir namazdan sonra her yüksek
olan bir yere çıkarken, her alçak olan bir yere inerken, her bir süvari
kafilesine rastlarken ve her seher vaktinde telbiye getirir.
İbni Cerir, İbni Barsıt'ın şöyle dediğini rivayet etti: İbni Basit dedi ki:
"Sahabeler dört yerde telbiyeyi severlerdi: Farz namazdan sonra, her
yüksek olan bir yere çıkarken, her alçak olan bir yere inerken ve
arkadaşlarını karşıladıkları zaman."
(İbni Ebi Şeybe Musannefinde rivayet etti.)
Hafız b. Hâcer "Diraye"de bu hadisin senedi Sahihtir dedi.
18- Telbiye ne kadar yüksek sesle getirilirse o kadar iyidir.
Es-Saibu'l-Ensari (r.a)’den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir:
"Bana Cibril (a.s) geldi. Ashabım ve benimle birlikte olanlara, telbiye
yaparken, seslerini yükseltmelerini söylememi emreyledi."
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
Tirmizi bu hadis için Sahih dedi.
Ebu Bekir (r.a) şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.s)'e hangi Hacc
efdaldir?" diye sormuşlar.
Rasulullah (s.a.s)' de: "Yüksek sesle
telbiye yapmak ve kan dökmektir" diye cevap vermiştir.
(Tirmizi, İbni Mace)
19- Kişi Mekke'ye girdiği zaman ister gece, ister, gündüz olsun hiç
durmadan, Mescid-i Haram'a gider.
Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.s)'in Mekke'ye vardığı zaman ilk yaptığı iş abdest
almak, sonra Beyt'i Şerifi tavaf etmekti."
(Buhari, Müslim)
20- Kişinin gözü Beytullah'a iliştiği zaman da tekbir getirir ve
Lailahe illallah der. Ondan sonra Hacer-ül Esved'e doğru yönelip tekbir
alır ve Lailahe illallah der. Eğer kişi herhangi bir kimseyi incitmeden
Hacer-ül Esved'i öpmeye veya elinin ayasını ona sürmeye
olanak bulursa bunu yapmaya çalışır. Şayet elinde bulunan bir hurma dalı ve
benzeri gibi bir şeyi Hacer-ül Esved'e dokundurup ta o şeyi öpmeye imkan
bulursa, bu da iyidir. Şayet bunu da yapamazsa, o zaman yüzünü Hacer-ül
Esved'e vererek tekbir ve tehlil getirmek, Allah'a hamdetmek ve de
Rasulullah (s.a.s)'e salavat okumakla yetinir.
İbni Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
Rasulullah (s.a.s) Hacer-ül Esved hakkında şöyle
buyurdu:
"Allah'a yemin ederimki,Cenabı Hakk kıyamet
gününde onu (Hacer'ül Esced'i) gören gözleri ve konuşan dili olduğu halde
kendisine ihlas ile el sürüp öpen kira-se için leyhine şahitlik yapmak
üzere diriltecektir."
(Tirmizi rivayet etti ve Hasen dedi.)
Ömer (r.a)'den; Kendisi Hacer-ül Esved'in yanına gelmiş, O'nu öpmüş ve
şöyle demiştir:
"Senin zarar ve menfaat sağlamayan bir taş olduğunu bilirim.
Rasulullah (s.a.s)'in seni öptüğünü görmüş olmasaydım ben de
öpmezdim."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.s) Hacer-ül
Esvedin'in bulunduğu rükne geldikçe elinde bulunan birşey ile ona işaret
etmiş ve tekbir getirmiştir."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
Ebu Yafur el-Abdi (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in Hz.Ömer (r.a)’ya şöyle
dediği rivayet olunmuştur:
"Sen iri ve güçlü bir adamsın. Güçsüz olan kimseleri incitebilirsin.
Bundan dolayı halkın arasına giriptaşa ulaşmak için onlarla sıkışma. Ancak,
eğer bir açıklık bulursan taşı öp veya ona elini sür. Açıklık bulamazsan
yüzünü ona verip tehlil ve tekbir getir."
(Ahmed, Şafii, İshak b. Rahavi,
Abdurrezzak ile İbni Ebi Şeybe'de Musannef elerinde)
İbni Hıbban ve İbni Muin bu hadis için Sahih dediler.
21 - Kişi, bundan sonra ihramının bir ucunu sağ koltuğunun altından
bir ucunu da sol omuzunun" üstünden geçirerek sağ yanına döner ve Kabe
kapısının bulunduğu tarafa doğru ilerleyip Kabe'nin etrafında yedi tur
olarak Kudüm Tavafını yapar.
Ya'la b. Ümeyye (r.a)'den şöyle dediği rivayet edildi: "Rasulullah
(s.a.s) ihramının bir ucunu sağ koltuğunun altından bir ucunu da sol
omuzunun üstünden geçirmiş olarak tavaf etti."
(Ebu Davud, Tirmizi, İbni
Mace)
Tirmizi bu hadis için Hasen-Sahih dedi.
|
|
KUDÜM TAVAFI
|
Hükmü: Kudüm tavafının hükmü
sünnettir. Çünkü Allah (c.c) tavafı mutlak bir şekilde emir buyurup
"Beyti şu kadar kez tavaf edin" dememiştir. Mutlak bir emrin
tekrarı gerektirmediğine ve ziyaret tavafı da icma ile farz olduğuna göre
bu, tavafın farz olmamasını gerektirir.
Mekke'de
oturanlar için kudüm tavafı yoktur. Çünkü kudüm tavafı; Mekke'ye geliş
tavafı demektir. Mekke'de oturanlar ise Mekke'ye gelmiş olmuyorlar ki bu
tavafı yapsınlar.
|
|
KUDÜM TAVAFININ YAPILIŞI
|
1- Hacer'il Esved'in sağından
Kabe'nin kapısını takip ederek tavafa başlanır. Câbir (r.a)'den şöyle
rivayet edilmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) Mekke'ye teşrif ettikleri vakit Hacer'il Esved'den başlayarak onu
istilâm etti (avuçları ile Hacer'il Esved'e temas etti). Sonra Beyti
Şerifin sağına geçti. Üç defa remel yaptı, dört defa da tabii yürüyüşle
tavaf etti."
(Müslim)
2- Tavaf; "Hatiym"in
arka tarafından yapılır.
Hatiym: Oluğun bulunduğu duvarla
bitişiğinde ve yerden' yüksekçe olan sekinin adıdır. Hz. Aişe'nin
rivayetine göre, burası İbrahim (a.s) zamanında Kabe'nin içinde iken
sonradan Kureyşliler tarafından yapılan bir onarımda malzemeleri yetmediği
için Kabe'nin dışında bırakılmıştır. Bunun için ona hem "Hatiym"
hem "Hicir" denilir. Çünkü Hatiym; koparmak manasında olan
"HATM" mastarından müştaktır. Zira burası Kabe'den iken Kabe' den
koparılmıştır. Hicir de; "HACR" mastarından gelmedir. Zira Hacr;
menetmek demektir. Burası da Kabe'den iken Kabe'den "menedildiği için
ona Hicir denilmiştir. Bunun için Kabe'nin etrafında tur yapılırken bu
sekinin dışından geçmek gerekir. Hatta eğer kişi bu seki ile Kabe'nin
duvarı arasında bulunan açıklıktan geçerse tavafı caiz olmaz.
Hz. Aişe
(r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s)'e; Kabe'ye bitişik olan kısmın (Cedr veya Hicr'in) Kabe'den olup
olmadığını sordum."
Rasulullah
(s.a.s):
"Evet,
Kabe'dendir" buyurdular.
"Şu
halde bunu neden Kabe'nin içine almamışlar?" dedim.
"Kavminin
parası buna yetmedi" cevabını verdi.
"Kapısı
niye şöyle yerden yüksekte?" diye sordum. "Kavmin, istediklerini
içeriye sokmak, istediklerine engel olmak için böyle yaptılar. Kavmin
câhiliyyetten yeni kurtulmuş olmasa ve bu yüzden bunu hoş karşılamayacaklarından
korkmasaydım Cedr'i, Beyt'in içine alır kapısını yere bitişik
yapardım" buyurdu. Diğer bir rivayette:
"Eğer
kavmin şirkten yeni kurtulmuş olmasaydı ben, Kabe'yi yıkar da yere yapışık
(alçak) yapardım. Ona biri şark yönünde diğeri de garb yönünde olan iki
kapı açardım. Hicr tarafından da ona altı arşın yer katardım. Çünkü Kureyş,
Kabe'yi tamir ederken onu böyle noksan bırakmışlardı" buyurdu.
(Buhari, Müslim, Tirmizi)
3 - Tavafın ilk üç turunda erkekler
için "REMEL" yapmak sünnettir. Geri kalan dört tur ise normal
yürüyüşle yapılır. Kadınlar ise Remel yapmaz.
REMEL: Tavafın
ilk üç turunda erkeklerin kısa adımlarla, omuzlarını silkerek ve çalımlı
bir şekilde yürümesine (koşar gibi) verilen isimdir.
İbn-i
Abbas (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir: Rasulullah (s.a.s) ashabı ile
birlikte (Mekke'ye) gelince müşrikler:
"Bakınız!
Size, Yesrib (Medine) hummasının zayıflattığı bir grup insan geliyor"
dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s) "Remel" yaparak tavaf
etmelerini ve sonra iki rükün arasında tabii yürüyüşle yürümelerini
emretti. Bütün tavafı "Remel" olarak yapmalarını emretmemesine
ancak onlara acıması engel olmuştur. Bir rivayette şu ziyâde vardır:
Bunun
üzerine müşrikler:
"Bunlar,
işte o hummanın kendilerini zayıf düşür düğünü sandığınız kimselerdir.
Fakat bakınız ne çevik insanlar!" dediler.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei, Tirmizi)
İbni
Ömer (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) ilk teşrifinde Hacc ile Umre için tavaf ettiği vakit, üç defa
"Remel" yaparak Beyt'i tavaf eder, dört defa da tabii yürüyüşle
tavafını yapardı."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei)
Sahabe-i
Kiram'dan bir zat:
"Biz
neden bu remel'e devam ediyoruz?' Vaktiyle müşriklere kuvvetli olduğumuzu
göstermek için Remel yapıyorduk. Halbuki Allah (c.c) onları nahvü perişan
etmiştir" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a):
"Remel
öyle birşeydir ki, onu Rasulullah (s.a.s) yapmıştır. Biz Rasulullah
(s.a.s)'in sünnetlerini terketmeyi sevmeyiz" dedi.
(Buhari)
4- Remel; Hacer'ül Esved'de başlar
ve yine Hacer'ül Esved'de tamamlanır. Şayet fazla kalabalıktan bazı
yerlerde koşmaya imkân bulunmazsa, hemen orada durulur ve açıklık bulununca
tekrar koşmaya devam edilir.
Câbir b.
Abdillah (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Ben,
Rasulullah (s.a.s)'in Hacer'il Esved'den başlayıp tekrar ona gelinceye
kadar üç tavafta '"Remel"yaptığını gördüm."
(Müslim, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
5- Kişi, Kabe'nin etrafında
turları yaparken, Hacer'ül Esved'in yanından geçtikçe yapabilirse Hacer'ül
Esved'i öpmesi veya ona el sürmesi sünnettir. Şayet fazla kalabalıktan buna
gücü yetmezse, o zaman Hacer'ül Esved'in karşısına geldiğinde ona işaret’
ederek tehlil ve tekbir getirmekle yetinir.
Abdullah
b. Nafi (r.a)'den; şöyle demiştir: İbn Ömer (r.a)'yı Hacer'ül Esved'e elini
sürdükten sonra elini öptüğünü gördüm. O şöyle diyordu:
"Rasulullah
(s.a.s)'i böyle yaparken gördükten sonra bunu yapmayı hiç terk
etmedim."
(Müslim)
Câbir
(r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) Veda haccında insanların kendisini görmeleri ve halkın kendisine
sual sorabilmeleri için bineğin üzerinde yükselmiş bir vaziyette beyt'i ta
vaf etti. Ve Rasulullah (s.a.s) asası ile de Hacer'ül Es ved'i işaret
ederek istilâm ediyordu. Çünkü halk onun etrafını sarmış (ve çok kalabalık
bulunuyorlar)di.
(Müslim)
İbni
Ömer (r.a)'dam şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) Hacer'il Esved'in bulunduğu rükne geldikçe, elinde bulunan birşey
ile ona işaret etmiş ve tekbir getirmiştir."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
6- Kabe tavaf edilirken, Hacer'ül
Esved'den başka ayrıca Kabe'nin Yemen yönündeki köşesini de öpmek veya ona
el sürmek sünnettir. Hacer'ül Esved ile bu köşeden başka bir yere el sürmek
"sünnet değildir. Çünkü Rasulullah (s.a.s) yalnız Hacer'ül Esved ile
bu köşeye el sürerdi.
İbni
Ömer (r.a)'dan; şöyle demiştir:
"Rasulullah
(s.a.s)’ in Beytullah'm (Kabe'nin) iki rüknü yemânisinden başka bir
tarafına el sürüp öptüğünü görmedim."
Bir
rivayette de şöyle denilmektedir:
"Rasulullah
(s.a.s) Veda Haccında bir baston ile rüknü istilâm etmiş (yâni; yalnız
bastonunu ona sürmüştür) ve (hasta olduğu için) deve üzerinde tavaf
etmiştir."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei, İbni Mace)
7- Kabe'yi tavaf eden kimse
tavafını Hacer'ül Esved'i öpmek veya ona el sürmekle bitirir. Ve ondan
sonra İbrahim (a.s)'in makamına gidip iki rekât namaz kılar. Şayet orada
yer bulamazsa Mescid'i Haram'ın imkân bulduğu herhangi bir yerinde kılar.
Bu iki rekât namaz vaciptir.
Allah
(c.c) şöyle buyuruyor:
"Kabe'yi
insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. İbrahim'in makamını namaz
yeri edinin."
(Bakara: 125)
İbni
Ömer (r.a)'dan; şöyle demiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) Hac ile Umre için tavaf ettiği vakit üç turu (Remel) yaparak ve
dört turu da yürüyerek Beyt'i tavaf eder, ondan sonra iki rekât namaz
kılardı."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei)
8- İki rekât namazdan sonra
tekrar. Hacer'ül Esved'e dönülüp öpülür veya ona el sürülür. Sonra kişi
Safa tepesine çıkar.
Câbir
(r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir: Rasulullah (s.a.s)'in beraberinde Beyfe
geldiğimiz zaman, kendisi (Hacer'ül Esved) rüknünü istilam etti (elini
sürdü veya öptü). Üç defa remel ile dört defa da normal yürüyüşle tavaf
yaptı. Sonra kalabalık arasından geçerek Makam'ı İbrahim'e ulaştı ve
akabinde:
"Siz
de İbrahim'in makamından bir namazgah edi nin" (Bakara: 125) âyetini okuyup Makamı,
kendisi ile Beyt arasına alarak iki rekât namaz kıldı. Birinci re katta
Fatiha'dan sonra "Kul hüvallahu ehad" ikinci re katta Fatiha'dan
sonra "Kul yâ eyyu hel kâfirûn" surelerini okudu. Sonra Rasulullah
(s.a.s) tekrar Hacer'ül Esved'e döndü ve onu istilam (yâni; onu öptü veya
elsürdü) ettikten sonra (Safa) kapısından Safâ'ya doğru çıktı.
(Müslim, Ebu Davud)
|
|
SAFA İLE MERVE TEPELERİ:
ARASINDA SA'Y ETMEK
|
Hükmü; Safa
ile Merve tepeleri arasında sa'y etmek vaciptir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Safa ile Merve Allah'ın
nişanelerindendirler. Kim Beyt'i hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de
tavaf etmesinde bir sakınca yoktur."
(Bakara: 158)
Asım (r.a)den şöyle rivayet edilmiştir: Enes
(r.a)'ye dedim ki:
"Safa ile Merve arasında Sa'y etmeyi kötü
sayarmıydınız?"
"Evet. Çünkü o, cahiliyyet âdetlerindendi. Tâ
ki Allah (c.c): "Safa ile Merve Allah'ın nişanelerindendir ler. Kim
Beyt'i hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir
sakınca yoktur" (Bakara: 158)
mealindeki âyeti celileyi inzal edinceye kadar" cevabını verdi.
(Buhari, Müslim)
Urve (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir: Hz.
Aişe'ye şöyle dedim:
"Zannederim ki, Safa ile Merve arasında sa'y
etmeyen kimseye (etmemesi) bir zarar vermez."
Hz. Aişe (r.a):
"Niçin?" diye sordu. Dedim ki:
"Çünkü Allah (c.c): "Safa ile Merve
Allah'ın nişanelerindendirler. Kim Beyt'i hacceder veya umre yaparsa bu
ikisini de tavaf etmesinde bir sakınca yoktur." (Bakara: 158) buyurmaktadır." Bunun
üzerine Hz. Aişe (r.a) bana şöyle dedi:
"Ne kötü konuşuyorsun, ey kardeşimin oğlu!
Rasulullah (s.a.s) Safa ile Merve arasında sa'yetti. Müslümanlar da sa'y
ettiler. Ve bu, müslümanlar tarafından uyulması gereken bir iş oldu."
(Buhari, Müslim, Ebu
Davud, Tirmizi, Nesei)
|
|
SAFA İLE MERVE ARASINDA
SA'YIN YAPILIŞI
|
1- Kişi Safa tepesine çıkmak
istediği zaman Mes-cid-i Haram'dan istediği kapıdan çıkabilir. Rasulullah
(s.a.s) Beni Mahzum kapısından çıkması ise-ki bu kapıya Babussafa da
denilir bu kapıdan çıkmak sünnet olduğu için değil, bu kapının Safa
tepesine daha yakın olduğu içindir.
2 - Kişi Safa tepesine çıkıp
yüzünü Kabe'ye verir e tekbir, tehlil ve salavat getirdikten sonra ellerini
havaya kaldırıp istediği duaları yapar. Cabir (r.a)'den şöyle rivayet
edilmiştir:
Rasulullah (s.a.s) Saf a’ya yaklaşınca:
"Hiç şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın
nişanelerindendirler" (Bakara: 158)
âyetini okudu. Allah'ın başladığı ile başlıyorum, buyurup Safa'dan başladı.
Tâ Beyt'i görünceye kadar Safa üzerinde yükseldi. Kıbleye dönüp şu sözlerle
Allah'ı tevhid ve tekbir etti:
"Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur. O
ektir. O'nun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd onadir. O, her şeye
Kadirdir. Allah'tan başka ibadete ayık ilah yoktur. Vaadini yerine getirdi.
Kuluna yar'ım etti. Düşman ordusunu, yalnız O bozguna uğrattı." sonra
Rasulullah (s.a.s) bu arada duâ etti ve bu gibi sözleri üç defa tekrarladı.
(Müslim, Ebu Davud)
Hz. Aişe (r.a)'dan, Rasulullah (s.a.s)'in şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Beytullah'ın tavafı, Safa ile Merve arasında
Sa'y ve remy û' l-cimâr (cemreleri taşlamak) ancak Allah'ı çok çok
zikretmek için meşru kılınmıştır."
(Ebu Davud, Ahmed,
Tirmizi) Tirmizi bu hadis için Sahih dedi.
3 - Sonra kişi, Safa
tepesinden inip normal bir yürüyüşle Merve tepesine doğru ilerler ve
Batnülvadi denilen Semte varınca iki yeşil nişan arasında (erkekler)
koşarak yürür. Ondan sonra Merve tepesine varıncaya kadar tekrar normal bir
yürüyüşle ilerleyip Merve tepesine çıkar ve Safa tepesinde yaptıklarının
aynısını bu sefer Merve tepesinde yapar. Bunun hepsi bir tur olup Safa
tepesinden başlayarak Merve tepesinde bitirmek suretiyle bunun gibi altı
tur daha yapar.
İbni Ömer (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Mekke'ye teşrif etti.
Beyt'i Şerifi yedi defa tavaf etti. Makam'ı İbrahim'in arkasında iki rekât
namaz kıldı. Yedi defa da Safa ile Merve arasında sa'yetti. Rasulullah
(s.a.s)’de ise, sizin için güzel bir örnek vardır."
Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:
"Rasulullah (s.a.s) Safa ile merve arasını
ziyaretinde "Batnı el-Mesil" denilen mahalde sa'y eder,
koşarcasına yürürdü."
(Buhari, Müslim, Tirmizi,
Nesei)
4- Safa ile Merve arasında
bu şekilde sa'y da yaptıktan sonra kişi, ihramını çözmeden Mekke'de bekler.
Zira hacc niyetiyle ihrama girdiği için hacc menasıkini bitirmedikçe
ihramını çözemez ve her arzu ettikçe Bey t'i tavaf eder. Zira tavaf da
namaz gibidir.
Rasulullah (s.a.s):"Beyt'i tavaf etmek de bir
namazdır" buyurmuştur.
(Tirmizi, Hakim, Beyhaki)
İbni Hibban bu hadis için
Sahih dedi.
Ancak Safa ile Merve arasında sa'y yaptıktan sonra
Beyt'e yapılan tavaflardan sonra Safa ile Merve arasında tekrar sa'y yapmak
yoktur. Çünkü hacda sa'y ancak bir kez vaciptir. Nafile olarak da sa'y
yapmak meşru değildir. Kişi bu tavafları yaparken her bir yedi turdan sonra
iki rekât namaz kılar ki bu namaza Tavafın iki rekât namazı denir.
5- Zilhicce ayının yedinci
günü gelince imam bir hutbe vererek halka, Mina'ya gitmenin oradan da
Arafat dağına çıkıp arefe günü Arafat'ta kalmanın ve ondan sonra tekrar
Mina'ya dönüp teşrik günlerini Mina'da geçirmenin gerektiğini anlatır.
|
|
MİNA'YA GİTMEK
|
1- İhramda olan kimse zilhicce
ayının sekizinci günü (Terviye günü) sabah namazını Mekke'de kıldıktan
sonra Mina'ya gitmek üzere Mekke'den çıkar ve Arefe gününün sabah namazını
kılıncaya kadar Mina'da kalır.
Ondan
sonra Arafat'a gider. Câbir (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) terviye (Zil-Hicce'nin sekizinci) günü olunca, halk hacca niyetle
ihramlanıp yüksek sesle telbiye okuyarak Mina'ya doğru yöneldiler.
Rasulullah(s.a.s)'de devesine binip hareket etti ve öğle, ikindi, akşam,
yatsı ve sabah namazlarını Mina'da kıldırdı. Ve güneş doğuncaya kadar
bekledi."
(Müslim)
2- Şayet kişi Arefe gecesini
Mekke'de geçirir ve sabah namazanı kıldıktan sonra Arafat'a gitmek üzere
yola çıkıp Mina'dan geçerse yine de caizdir. Fakat bu kimse
Rasulullah'm(s.a.s)' yaptığı gibi yapmadığı için iyi bir iş yapmış olmuyor.
Aişe
(r.a)'nın terviye gününde (zilhiccenin sekizinci gününde) gecenin üçte biri
geçtikten sonra Mekke'den ayrılıp Mina'ya doğru yola çıktığı rivayet edildi.
(İbn el-Münzir rivayet etti.)
|
|
ARAFAT'TA DURMAK
|
HÜKMÜ: Arafat'ta
vakfe zamanında durmak farzdır. Abdurrahman b. Ya'men ed-Diyli (r.a)'den
şöyle rivayet edilmiştir:
Rasulullah
(s.a.s) Arafat'ta iken yanına geldim. Necid halkından bir grup gelmişti. Aralarından
birine, Rasulullah (s.a.s)'den Haccın nasıl yapıldığını sormasını
emrettiler. Rasulullah (s.a.s)'de yanındakilerden birine, çıkıp insanlara
şöyle haber vermesini emir buyurdu:
"Hacc,
Arefe günüdür. Kim Müzdelife'de kalınan gecenin sabahından önce Arafat'a
gelirse, Haçcı tamam olur."
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
İbni
Hibban ve Hakim bu hadis için Sahih dediler.
Urve b.
Mudarris et-Tai (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
Müzdelife'de
Rasulullah (s.a.s)'in yanına geldim, dedim ki:
"Yâ
Rasulullah! Tayyi kabilesinin iki dağından geliyorum. Bineğimi yordum,
kendim de yoruldum. Vallahi, üzerinde vakfe yapmadığım bir dağ bırakmadım.
Şu halde haccım var mı?" Rasulullah (s.a.s)'de:
"Kim
bu namaza yetişerek bizimle beraber kılıp bundan önce geceleyin veya
gündüzün Arafat'a gelirse, Haccı tamam olur" buyurdu.
(Ahmed, Ebu Davud,
Tirmizi, ibni Mace)
Tirmizi ve İbni Mace bu
hadis için Sahih dediler.
|
|
ARAFAT'TA DURMA İLE İLGİLİ
HÜKÜMLER
|
1- Mina'dan topluca Arafat'a
doğru hareket edilir. Zira tek başına inmekte kibirlenme tehlikesi vardır.
2- Arafat'ın Ürene düzlüğü
dışında her yerinde vakfe yapılabilir. İbni Abbas (r.a)'dan Rasulullah
(s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:
"Arafat'ın her yeri vakfe için uygundur.
Ancak Batn-ı Ürene'den uzak durunuz. Müzdelife'nin her yerin de vakfe
yapılabilir. Fakat Vadi Mahassir'den uzak durunuz."
(Taberani, Hakim)
Hakim bu hadis için Müslim'in şartlarına göre
sahihtir dedi.
3 - Arafat'ta güneş tepeden
sağa doğru kaymaya başlayınca imam Arafat ve Müzdelife vakfelerini, şeytan
taşlamanın hükmünü ve mahiyetini, kurban kesmeyi, traş olmayı, ziyaret
tavafını ve bayramın ikinci gününe kadar hacda yapılması gereken bütün
amellerin nasıl yapılacağını bildirmek üzere bir hutbe verir. Bu hutbe cuma
hutbesi gibi iki tane olup aralarında hafif bir oturuş yapılır. Hutbeden
sonra öğle ile ikindi namazlarını öğle namazı vaktinde birarada ve bir ezan
ile ve de herbiri için ayrı ayrı ikamet getirilerek kılınır. Bu iki namaz
arasında sünnet kılınmaz. Şayet imam hutbe vermese de caizdir. Çünkü bu
hutbe farz değildir.
Abdullah b. Zübeyr (r.a)'den şöyle dediği rivayet
edilmiştir:
"İmamın Mina'da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve
ertesi günün sabah namazını kıldırdıktan sonra Arafat'a doğru yola çıkması
ve Arafat'ta güneş tepeden sağa doğru kayınca insanlara hutbe verdikten
sonra öğle ve ikindi namazını birlikte kıldırması Rasulullah (s.a.s)'in
sünnetlerindendir."
(Hakim rivayet etti ve:
"Buhari ve Müslim'in
şartlarına göre Sahihtir" dedi.)
Cabir (r.a)'nün rivayet ettiği hadiste Rasulullah
(s.a.s) Arafat'ta hutbe verdikten sonra Bilâle ezan okuttu sonra ikâmet
ettirdi ve öğle namazını kıldırdı. Sonra yine ikâmet ettirerek ikindi
namazını da kıldırdı. Bu iki namaz arasında ise hiç bir namaz kılmadı.
(Müslim)
4 - İmam Ebu Hanife'ye göre;
öğle namazını bulunduğu yerde ve tek başına kılan kimse ikindi namazını
vaktinde kılar.
Diğer iki imam ise; "Tek başına da kılsa iki
namazı bir arada kılar. Çünkü iki namazı bir arada kılmak, Arafat'ta
istendiği zaman ve çokça dua etme imkânını bulabilmek içindir. Buna ise,
cemaatle namaz kılan kimse kadar tek başına kılan kimse de muhtaçtır"
demişlerdir.
İmam Ebu Hanife ise; "Her namazı kendi vakti
içinde kılmanın zorunluğu naslarla sabit olduğuna göre,
Her hangi bir namazı vaktinden önce kılmak, ancak
şeriatın varid olduğu bir durumda caiz olabilir.
Şeriat ise: sadece
Arafat’ta imam ile birlikte öğle namazından sonra kılınan ikindi namazı
hakkında varid olmuştur. Bunun sebebi ise öğle namazı için tekrar bir araya
toplamanın zor olacağından dolayıdır.”
5- İmamın Arafat’ta yerde durması caiz olmakla birlikte bineğinin
sırtında durması daha iyidir. Ayrıca imamın Arafa’ta durduğu sürece yüzünü
kıbleye vermesi de iyi bir şeydir.
Cabir (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Hutbeden sonra Rasulullah (s.a.s) Bilal’e ezan okuttu sonra da ikamet
ettirerek öğlenamazını kıldırdı. Sonra tekrar ikamet ettirerek ikindi
namazını da kıldırdı. Bu iki namaz arasında (sünnet olarak) hiçbir namaz
kılmadı. Sonra Rasulullah (s.a.s) devesine bindi. Vakfe yerine geldi ve
devesi Kavsa’nın kararını kayalar tarafına çevirdi. Yaya bulunan halkı
önüne aldı ve kıbleye dönüp ta güneş batıncaya kadar vakfe yapmakta devam
etti.”
(Müslim)
6- Arafat’ta çıkmadan önce yıkanmak ve Arafat’ta da güç yettiği
kadar dua etmek müstehaptır. Her ne kadar Rasulullah (s.a.s)’den bir takım
dualar rivayet olunuyorsa da kişi istediği duaları yapmakta serbettir.
Amr b. Şuayb’den şöyle rivayet edilmiştir:
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Duaların en hayırlısı Arafe gününde yapılan dualardandır.”
(Tirmizi-Ahmed)
Üsame b. Zeyd (r.a) demiştir ki:
Arafat’ta Rasulullah (s.a.s)’in arkasında idim de dua etmek üzere ellerini
kaldırınca devesi az yana edildiği ve yuları düştü. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.s)diğer elini indirmeden dua ettiği halde, bir eliyle
yuları alıp tutmuştu.”
(Nesei)
7- Arafat’ta zaman zaman ara vermek suretiyle telbiyeye devam
edilir.
Fadl b. Abbas (r.a)’den şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (s.a.s) Akabe cemresini taşlayıncaya kadar telbiyeye devam
etti.”
(Buhari, Müslim, Ebu Davut-Tirmizi, Nesei,
İbn Mace)
8- Mekke'ye girmeyip
doğrudan Arafat'a giden ve Arafat'ta vakfe yapan kimseden kudum tavafı
sakıt olur ve ona bir şey de lâzım gelmez. Çünkü kudüm tavafı sünnettir.
Sünnetin yapılmaması ise herhangi bir şeyi gerektirmez.
9- Arafat'ta vakfe zamanı;
Arefe günü öğle vakti ile bayram gününün fecri arasındadır. Arafat'ta vakfe
zamanının zilhiccenin dokuzuncu günü öğle vakti güneşin zevalinden itibaren
başlamasının delili; Sahih-i Müslim' de geçen Câbir (r.a)'nun rivayet
ettiği, Rasulullah'm Arafat'a zilhiccenin dokuzuncu günü öğleden sonra
çıktığına dair olan hadis-i şeriftir. Arafat'ta vakfenin bayram günü
fecirde sona ermesinin delili ise:
Abdurrahman b. Yâ'mer ed-Diyli (r.a)'den rivayet
edilen hadiste şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Arafat'ta iken yanına geldim.
Necid halkından bir grup gelmişti. Aralarından birine Rasulullah
(s.a.s)'den haccın nasıl yapıldığını sormasını emrettiler. Rasulullah
(s.a.s)'de yanındakilerden birine, çıkıp insanlara şöyle haber vermesini
emir buyurdu:
"Hacc Arefe günüdür. Kim Müzdelife'de kalınan
gecenin sabahından önce Arafat'a gelirse, haccı tamam olur."
(Ebu Davud, Tirmizi,
Nesei, İbni Mace)
İbni Hibban ve Hakim bu
hadis için Sahih dediler.
10- Arefe günü öğle vakti ile
bayram gününün fecri arasında Arafat'a yetişen kimse hangi saatte Arafat'a
çıkmış olursa olsun hacca yetişmiş olur.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Kim ki Arafat'a, gece de olsa yetişirse
hacca yetişmiş olur ve kim ki Arafat'a geceleyin de yetişmezse haccı
kaçırmış olur."
(Muvatta)
11- Arefe günü öğleden sonra Arafat'a
çıkıp da akşamı beklemeden geri dönen kimse Arafat vukufunu yapmış olur.
Urve b. Mudarris et-Tai (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir: Müzdelife'de
Rasulullah (s.a.s)'in yanına geldim ve dedim ki:
-"Yâ Rasulullah! Tayyi kabilesinin iki
dağından geliyorum. Bineğimi
yordum ve kendim de yoruldum. Vallahi, üzerinde vakfe yapmadığım bir dağ
bırakmadım. Şu halde haccım var mı?" Rasulullah (s.a.s)'de:
"Kim
bu namaza yetişerek bizimle beraber kılıp bundan önce geceleyin veya
gündüzün Arafat'a gelirse haccı tamam olur" buyurdu.
(Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace) Tirmizi ve Hakim bu hadis için
Sahih dediler.
Hadisi
şerifte geçen geceleyin veya gündüzün Arafat'a gelirse sözü kişinin gecenin
veya gündüzün herhangi bir saatinde Arafat'a gelmekte serbest olduğunu
gösterir.
12 - Eğer bir kimse Arafat'tan
uykuda yahut baygınlık halinde ya da Arafat'ta olduğunu bilmeyerek geçerse,
Arafat'ta vukuf etmiş sayılır. Zira haccm farzı olan Arafat'ta durmak,
Arafat'tan geçmekle de hâsıl olur ve geçerken uykuda ya da baygın olmak
veya Arafat olduğunu bilmemek vukufa mâni değildir.
13 - Arafat'ta arefe günü güneş
battıktan sonra"Ulu'l-emr" ve cemaat, sükûnet ve vakarla
müzdelife'yı hareket ederler. Müzdelife'ye giderken yavaş yavaş yürümek
efdaldir.
Ali b.
Ebi Talib (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir: Rasulullah (s.a.s) Arafat'ta
vakfeye durarak: "İşte şu gördüğünüz Arafat'tır ve o vakfe yeri dir.
Bütün Arafat vakfe yeridir" buyurdu. Sonra güne batınca yol aldı ve
Üsâme b. Zeyd'i hayvanın üstüne arkasına bindirdi. Eli ile tabii şekilde
işaret etmeye başladı. İnsanlar sağa ve sola vurmakta idiler. Onlara dönüp
bakıyor ve:
"Ey
nâs! Sükûnet üzere olun!" diyordu.
(Ebu Davud, Tirmiz
Tirmizi bu hadis için Hasen-Sahih ded
14 - Kalabalıktan dolayı güneş
batıp imamın har ketinden sonra bir miktar durup sonra hareket etmekte ise
bir sakınca yoktur.
Hz. Aişe
(r.a) halk Arafat'tan hareket ettikten sonra bir içecek isteyip orucunu
açtıktan sonra hareket etmiştir.
(İbni Ebi Şeybe Musennefinde rivayet etti
El-Hafız "Diraye"de bu hadis için senedi Sahih de
|
|
MÜZDELİFE'DE DURMAK
|
HÜKMÜ: Sabah namazından sonra ortalık
aydınlanıncaya kadar Müzdelife'de kalmak vaciptir.
Hz. Aişe
(r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir: Şevde hızlı yürüyemeyecek kadar
şişmandı. Bu sebeple, Müzdelife ‘ den geceleyin ayrılması için Rasulullah
(s.a.s)'den izin istedi. O da kendisine izin verdi. Aişe (r.a)'da:
"Keşke
ben de Şevde gibi izin istemiş olsaydım" dedi.
(Buhari, Müslim)
İbni
Abbas (r.a)’dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s)'in Müzdelife'de bulunduğumuz gece, Mina'ya gönderdiği ilk zayıflar
arasında ben de bulunuyordum."
(Buhari, Müslim)
Bu
hadisten anlaşılıyor ki ortalık aydınlanmcaya kadar Müzdelife'de kalmak
rükün değildir. Rükün olsaydı ortalık daha karanlıkken Rasulullah (s.a.s)
zayıf olanları göndermezdi.
Sabah
namazından sonra ortalık aydınlanmcaya kadar Müzdelife'de kalmanın vacip
olduğunun delili ise:
Rasulullah
(s.a.s)'şöyle buyurdu:
"Kim
ki bizim bu namazımızda hazır bulunur ve buradan gidinceye kadar bizimle
beraber bulunursa, eğer daha önce de Arafat'ta gece ve gündüz durmuşsa
haccı tamamlanmış olur.
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace) İbni Hibban ve Hakim bu hadis
için Sahih dediler.
Eğer
kişi güçsüz, kadın veya hasta olduğu için kalabalığa tahammül edemiyorsa
yukarıda geçen hadise binaen hakkında vücup sakıt olur.
|
|
MÜZDELİFE'DE DURMAK İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
|
1 - Müzdelife'ye varıldıktan
sonra tepesinde ateş yakılan ve Kuzah denilen dağın eteğinde durmak
müstehaptır.
Hz. Ali
(r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir: Rasulullah (s.a.s)' Müzdelife'de
(Kuzah) adındaki dağda vakfe yaptığı halde sabahladı ve:
"Bu
Kuzah vakfe yapılacak en efdal yerdir. Müz
delif e'nin her tarafı vakfe mahallidir" buyurdu.
(Ebu Davud, Tirmizi)
Tirmizi bu hadis için Sahih dedi.
2- Müzdelife'de bir ezan ve
bir ikâmet ile akşam namazı, yatsı namazıyla birlikte yatsı vaktinde
kılınır.
Ebu İshak'dan; Sa'd b. Cübeyr demiştir ki:
"Biz (Abdullah) b. Ömer ile beraber
Arafat'tan (Müzdelife'ye) hareket ettik. Nihayet Müzdelife'ye gelince İbni
Ömer bize akşam ile yatsıyı tek bir ikâmetle kıldırdı. Sonra (namazdan)
çıkınca Abdullah:
"İşte Rasulullah (s.a.s)'de burada bizlere
böyle namaz kıldırmıştır" dedi."
(Müslim)
3- Bir arada kılınan bu
akşam ile yatsı namazları arasında sünnet kılınmaz. Ubeydullah b. Abdillah
b. Ömer (r.a) şöyle haber verdi:
Babası Abdullah b. Ömer (r.a)'ya demiştir ki:
"Rasulullah (s.a.s) aralarında hiçbir sünnet
namaz kılmayarak akşam ile yatsı namazlarını cem etti. Akşam namazını üç
rek'at olarak kılardı. Yatsı namazını da iki rek'at olarak kıldırdı."
Râvi Ubeydullah der ki:
"(Babam) Abdullah'da Allah (c.c)'ya
kavuşuncaya kadar (Müzdelife'de) böyle (akşam ile yatsı namazlarını) cem
ederek kılardı."
(Müslim)
Şayet kişi akşam namazından sonra sünnet kıldıktan
veyahut bir başka iş yaptıktan sonra yatsı namazını kılmak istere iki
namazı biribirinden ayırmış olduğu için yatsı namazına da ayrıca ikâmet
getirir.
Müzdelife'de akşam ve yatsı namazını cem’i tehirle
tek başına kılmak caizdir. Ancak efdal olan, cemaat olarak imamla birlikte
kılmaktır. İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'e göre; akşam namazını yolda,
yâni Müzdelife'ye varmadan kılmak caiz değildir ve şayet' kılınsa, fecir
sökmedikçe bir daha kılmak gerekir.
İmam Ebu Yusuf: "Akşam namazı vaktinde
kılınmış olduğu için sahihtir ve dolayısıyla bir daha kılınması gerekmez.
Ancak sünnete aykırı hareket ettiği için iyi bir iş yapmış olmuyor"
demiştir.
İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'in delili ise:
Üsâme b. Zeyd (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s) Arafat'tan hareket etti.
Vadiye gelince, hayvanından indi. Küçük abdestini bozduktan sonra, yalnız
farz olan azaları yıkayarak abdest aldı.
Ben de
kendisine:
"Namaz
mı kılacaksın?" diye sordum.
"Namaz
ilerde" buyurdu ve hayvanına bindi. Müzdelife'ye gelince, sünnetlerini
de yerine getirerek tam bir abdest aldı. Sonra namaz kılmaya gidildi. Akşam
namazını kıldı. Sonra yatsı namazını kılmaya başladılar. Arada bir başka
namaz kılmadan yatsı namazını da kıldı."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei)
Hadis-i
şerifte Rasulullah (s.a.v)'in abdest almasından sonra Usame'nin ona
"Namaz mı kılacaksın?" diye sorması üzerine: "Namaz ilerde'
buyurmasında akşam namazını yatsı vaktine ertelemenin vacip olduğuna işaret
vardır", demişlerdir.
5 - Müzdelife'de imam, sabah
namazını fecir, söker sökmez ve ortalık daha karanlıkken kıldırır.
İbni-Mes'ud
(r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s)'in iki namazdan, yâni akşam ile yatsı namazından başka hiçbir
namazı vaktinin dışında kıldığını görmedim. 0 gün, sabah namazını da (tam
vaktinden evvel değilse de mûtad) vaktinden evvel kılmıştı."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud)
6 - Sabah namazından sonra imam ile
cemaat ortalık aydınlanıncaya kadar Müzdelife'den ayrılmayıp dua ederler.
Cabir (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Sonra Rasulullah (s.a.s) fecr doğuncaya
kadar Müzdelife'de yattı. Sabah belli olunca bir ezan ve bir ikâmet ile sabah
namazını kıldırdı. Sonra devesi "Kasva'ya" binip Meş'arül-Haram'e
kadar geldi ve kıbleye döndü. Allah'a duâ etti. Tekbir gitirdi. Tehlil
okudu ve Allah'ı birledi. Ortalık tamamıyla ağarıncaya kadar orada
(Müzdelife'de) vakfe yaptı. Rasulullah (s.a.s) güneş doğmazdan önce
(Müzdelife'den) hareket etti ve Abbas'ın oğlu Fazl'ı da terkisine
bindirdi."
(Müslim)
7 - Müzdelife'nin Vadi
Mahassir dışında her yerinde vakfe yapılır.
İbni Abbas (r.a)'dan Rasulullah (s.a.s)'in şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Arafat'ın her yeri vakfe için uygundur.
Ancak Batn-ı Ürene'den uzak durunuz. Müzdelife'nin her yerin de vakfe
yapılabilir. Fakat Vadi Mahassir'dan uzak durunuz."
(Taberani, Hakim)
Hakim bu hadis Müslim'in şartına göre Sahihtir
dedi.
8 - Hava iyice aydınlandıktan
sonra ve güneş doğmadan az önce İmam, cemaatle birlikte Müzdelife'den Mina
istikametine hareket eder.
Amr. b. Meymûn (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
Hz. Ömer (r.a)’nun Müzdelife'de sabah namazını kıldırdığına şahid oldum.
Sonra ilâve ederek:
"Müşrikler, güneş doğuncaya kadar
Müzdelife'den ayrılıp Mina'ya gitmezlerdi" ve "Işılda ey Sebir!
(Sebir Müzdelife'de bir dağın adıdır)" derlerdi. Rasulullah (s.a.s)
ise, onlara muhalefet etti. Ve güneş doğmadan önce oradan ayrıldı" dedi.
(Buhari, Ebu Davud)
|
|
CEMRELERİ TAŞLAMAK (ŞEYTAN TAŞLAMA)
|
HÜKMÜ: Cemreleri taşlamak vaciptir.
Câbir
(r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s)'i kurban bayramının ilk gününde bineği üzerinde taş atarken ve
"Menasikinizi görüp öğrenesiniz diye böyle yapıyorum. Çünkü bu
haccımdan sonra hacc yapacağımı bilmiyorum" derken gördüm."
(Müslim, Ebu Davud, Ahmed)
|
|
CEMRELERİ TAŞLAMANIN HÜKÜMLERİ
|
1 - Kişi, Mina'ya vardıktan sonra
Akabe cemresinden başlayarak vadinin ortasındaki düzlükten (parmak uçları
ile atılan çakılların büyüklüğünde) yedi tane çakıl oraya atar. Her bir
çakıl atılırken tekbir getirilir.
İbrahim
(en-Nehaiy) (r.a) şöyle dedi:
Bana
Abdurrahman b. Yezid şöyle anlattı: Kendisi Abdullah b. Mes'ud ile beraber
bulunuyormuş. Abdullah Akabe cemresine gelmiş, vadinin içine girmiş,
Mekke'yi soluna, Minayı'da sağına alıp, vadinin ortasından yedi taş alarak
her atışta tekbir getirmek suretiyle onları cemreye atmıştır.
Abdurrahman
b. Yezid şöyle devam etti:
Ben
(İbn-i Mesud'a):
"Yâ
Ebâ Abdirrahman! İnsanlar; cemreye, vadinin üstünden atıyorlar" dedim.
İbn-i
Mes'ud:
"Kendisinden
başka hiçbir hak mâbud olmayan Allah'a yemin ederim ki, benim taş attığım
şu mevki, kendisine Bakara Sûresi indirilmiş olan Rasulullah (s.a.s)'in
(attığı) makamdır" dedi.
(Buhari, Müslim)
Ebu'z-Zübeyr'den
rivayet edildiğine göre; kendisi Câbir b. Abdillah(r.a)'yu şöyle derken
işitmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s)'in fizke taşları gibi küçük çakıllarla cemreyi taşladığını
gördüm."
(Müslim)
2- Taşlar atılmaya başlandığında
telbiye kesilir.
İbni
Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) Müzdelif e' den Mina'ya gelirken Fazl'ı devesinin terkisine
bindirmişti."
Râvi
Ata: Bana İbni Abbas, Fazl'ın kendisine şöyle dediğini haber verdi:
"Rasullah
(s.a.s) Akabe cemresini taşlayıncaya kadar telbiye okumakta devam
etti."
(Müslim)
3- Taşlar atıldıktan sonra Akabe
Cemresi'nin yanında durulmaz.
İbni
Ömer (r.a) şöyle demiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) Mescidin yakınındaki Cemre-i Ulâ (yâni ilk cemre)ye taş attığı
zaman oraya yedi aded çakıl atardı. Her taş atışında tekbir alır, sonra sol
tarafa çekilip derenin ortasında kıbleye doğru durarak ellerini kaldırıp
duâ ederdi. Duraklamayı da uzatırdı. Sonra (gidip) ikinci cemre'ye yedi
adet çakıl atar ve her atışta tekbir alırdı. Sonra tekrar sol tarafa
çekilip derenin ortasında dururdu- ve kıble'ye dönerek ellerini acır (duâ
eder)di. Sonra oradan da ayrılarak Akabe'nin yanındaki Cemre'ye varırdı.
Oraya da yedi adet çakıl atar ve her atışta tekbir alırdı. (Taş atma işi
bittikten) sonra ayrılırdı (orada durmazdı)."
(Buhari, Ebu Davud, Nesei, İbni Mace)
4- Bayramın ilk gününde yapılan
Akabe cemresini taşlama vakti fecrin sökmesiyle başlar.
Rasulullah
(s.a.s) şöyle buyurdu:
"Akabe
Cemresini, güneş doğmadan önce atmayınız."
(Tirmizi, Ebu Davud)
5 - Cemrelere taş atmanın keyfiyeti
şöyledir: Çakıl, sağ elin baş parmağının iç tarafı üstüne bırakılıp şehadet
parmağının yardımı ile cemreye doğru fırlatılır.
Cemreleri
taşlayan kimse ile taşların düştüğü yerin arasındaki mesafenin beş arşından
aşağı olmaması gerekir. Zira bundan daha az olan mesafeden atmak, atmak
değil, yere düşürmektir. Bununla beraber şayet kişi daha az bir mesafeden
atarsa yine olur. Çünkü bu da hiç değilse ayakların önüne atmaktır. Fakat
sünnete uymadığı için iyi sayılmaz. Çakılın yavaş olarak yere bırakılması
da caiz değildir. Zira, yavaş olarak yere bırakmaya, atmak denilmez.
Eğer
atılan çakıl cemrenin içine düşmeyip yakınına düşerse, yine olur. Çünkü
atılan çakılların hepsini cemrenin içine düşürmek çoğu kez mümkün olamaz.
Fakat eğer uzak bir yere düşerse caiz değildir. Zira, bu ibadetin yeri
ancak cemrenin bulunduğu sahadır. Eğer kişi her yedi çakılı bir defada
atarsa bir atış sayılır. Çünkü çakılları ayrı ayrı atmanın gerektiği nas
ile bildirilmiştir.
6 - Atmak istenilen şeyin çakıl
olması da şart değildir. Toprak cinsinden olan her
şey caizdir. Çünkü gaye atmaktır. Atmak ise çakılla olduğu gibi toprakla da
olur. Fakat altın ve gümüşü atmak olmaz. Çünkü altın ile gümüşleri atmak,
atmak değil, serpmektir
|
|
SAÇLARI TRAŞ ETMEK VEYA
KISALTMAK
|
HÜKMÜ: Vaciptir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Hiç şüphesiz inşeallah emniyet içinde
bulunan kim seler olarak başlarınızı traş etmiş ve kısaltmış olduğunuz
halde korkmaksızın mutlaka Mescid-i Haram'a gireceksiniz. Allah
bilmediklerinizi bilmiş ve bundan başka size yakın bir fethi mukadder
kılmıştır."
(Fetih: 27)
|
|
SAÇLARI TRAŞ ETMEK VEYA KISALTMAK İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
|
1- Kişi Akabe cemresinin taşlarını
attıktan sonra eğer ifrad haccı yapıyorsa isterse kurban keser ve ondan
sonra saçını ya traş eder veyahut ondan makasla aldırır.
Enes
(r.a)'den şöyle rivayet olunmuştur:
"Rasulullah
(s.a.s) Mina'ya gelmiş, cemreye gelip onu taşladıktan sonra Mina'daki
yerine dönmüştür. Kur banını kesmiş ve sonra berbere: "Al!" demiş
ve evvelâ sağ tarafına, sonra sol tarafına işaret ettikten sonra
(kestirdiği saçını) insanlara vermeye başlamıştır."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
2- Saçı tamamıyle traş etmek
makasla kısaltmaktan daha iyidir.
İbni
Ömer (r.a)'dan Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Yâ
Rabbi! Saçlarını traş ettirmiş olanlara merhamet et." (Etrafındakiler):
"Saçlarını
kısaltmış olanlara da, yâ Rasulullah!" demişler. Rasulullah (s.a.s):'
"Yâ
Rabbi! Saçlarını traş ettirmiş olanlara merhamet et" diye aynı duayı, tekrarlamış.
Ashab yine:
"Saçlarını
kısaltmış olanlara da, yâ Rasulullah!" demişler. Rasulullah (s.a.s)'de
bu defa:
"Kısaltmış
olanlara da yâ Rabbi!" buyurmuştur.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud)
3- Saçını traş eden veya kısaltan
kimse ihramdan çıkmış sayıldığı için -kadınlara yaklaşmaktan başka ihramda
yasak olan her şey ona helâl olur.
İbni
Abbas (r.a) şöyle demiştir:
"Siz
(bayramın ilk günü) Akabe cemresine çakılları attığınız (ve bundan sonra
saç traşı olduğunuz) zaman (ihramlı için haram olan) her şey size helâl
olur.
(Helâliniz
olan) kadınlar müstesna." Bunun üzerine bir adam İbni Abbas'a:
"Ve
güzel koku (da müstesna değil mi)?" dedi.
İbni
Abbas bu soru üzerine:
"Ama
ben Rasulullah (s.a.s)'in (mübarek) başını (anılan taşlama ve traştan
sonra) misk ile iyice kokulattığını kesinlikle gördüm. Bu, güzel koku
sürünmek midir, değil midir?" dedi.
(İbni Mace, Nesei, Beyhaki)
4- Kadınlar ise saçlarını traş
etmezler, makasla kısaltırlar.
İbni
Abbas(r.a)’dan Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Kadınların
saçlarını traş etmeleri lâzım değildir. Onlar saçlarını sadece
kısaltırlar."
(Ebu Davud, Tirmizi, Dare Kutni) Bu hadis Hasendir.
|
|
ZİYARET TAVAFI
|
HÜKMÜ: Ziyaret tavafı haccın
farzlarındandır.
Bu
tavafa ayrıca "İferda Tavafı" yâni; Arafat'dan dağılma tavafı ve
"Bayram günü tavafı" da denilir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Sonra kirlerini (saç ve tırnaklarını)
atsınlar, adaklarını yerine getirsinler ve o kadim olan Beyt'i (Kabe'yi)
tavaf etsinler." (Hacc: 29)
|
|
ZİYARET TAVAFI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
|
1- Bayramın birinci günü Mina'da
traş olduktan sonra ya aynı gün, ya ertesi veya daha sonraki gün Mekke'ye
inilip ziyaret tavafı yapılır.
İbni
Ömer (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) Kurban Bayramının ilk günü ziyaret tavafını yapmış, sonra dönüp
Minâ'da öğle namazlarını kılmıştır."
İbni
Ömer (r.a) Rasulullah (s.a.s)'e uyarak böyle yaparlardı.
(Müslim)
2- Ziyaret tavafı ancak kurban
bayramı günlerinde yapılabilir. Zira Allah (c.c): "Allah'ın onlara
rızık olarak verdiği hayvanları belli günlerde kurban ederken O'nun adını
ansınlar...." buyurduktan sonra:
"Sonra
traş olup, tırnaklarını kesip temizlensinler, adaklarını yerine getirsinler
ve Kabe'yi tavaf etsinler." (Hacc:
28-29) buyurarak tavafı kurban kesmenin üzerine atfetmiştir.
(Yâni; hemen sonra zikretmiştir.) Bundan ise her ikisinin de aynı günlerde
olduğu anlaşılır.
Hz. Aişe
(r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah(s.a.s)ile
birlikte haccettik. Ve kur ban kesme günü ziyaret tavafını yaptık." (Buhari)
3- Ziyaret tavafının vakti, kurban
bayramının ilk günü tanyerinin ağarması ile başlar. Zira tanyeri
ağarmadıkça henüz gece olduğu için, Arafat'da durma vakti de bitmiş
olmuyor. Ziyaret tavafı için en sevaplı olan vakit kurban kesmede olduğu
gibi- kurban bayramının ilk günüdür.
4- Eğer kişi ifrad haccına niyet
etmişse ve daha önce yapmış olduğu Kudüm Tavafından sonra Safa ile Merve
arasında Sa'y yapmış ise Ziyaret Tavafında ne Remel ve ne de tavaftan sonra
Safa ile Merve arasında sa'y yapar. Daha önce sa'y yapmayan kimse ise bu
tavafta hem Remel ve hem de tavaftan sonra sa'y yapar, zira bir defadan
fazla sa'y yapmak meşru değildir. Remel yapmak ise ancak kendisinden sonra
sa'y yapılan tavafta meşrudur. İbni Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet
edilmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) Ziyaret Tavafında yedi turda da Remel yapmadı."
(Ahmed, Ebu Davud, Nesei,İbni Mace)
Hakim bu hadis için Sahih dedi.
5 - Ziyaret Tavafından sonra iki
rekat namaz kılınır.
İbni
Ömer (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) Hac ile Umre için tavaf ettiği vakit üç turu (Remel) yaparak ve
dört turu da yürüyerek Beyt'i tavaf eder ve ondan sonra da iki rekât namaz
kılardı."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei)
6 - Ziyaret Tavafından sonra kişiye
kadınlara yaklaşmak helâl olur
|
|
CEMRELERİN TAŞLANMASINI TAMAMLAMAK İÇİN MİNA'YA TEKRAR DÖNMEK
|
1 - Ziyaret Tavafından sonra
cemrelerin taşlanmasını tamamlamak için tekrar Mina'ya dönülür.
İbni
Ömer (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir: -"Rasulullah (s.a.s) Kurban
Bayramının ilk günü Ziyaret Tavafını yapmış, sonra Mina'ya dönmüş ve Mina'
da öğle namazını kılmıştır."
İbni
Ömer (r.a) Rasulullah (s.a.s)'e uyarak böyle yapardı.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud)
2 - Kurban Bayramının ikinci günü
öğle vakti olunca cemreler taşlanmaya başlanır. Önce Mescid'ül'Hayf'm
yanındaki cemreden (küçük şeytan) başlar ve ona yedi taş atar. Her taşı
atarken "Allah'u Ekber" der. Daha sonra onu takip eden cemreye ki
buna "cemretü'l vusta" (orta şeytan) denir yedi taş atar. Sonra
Akabe Cemresi’ ne gelir ve ona da yedi taş atar.
Küçük ve
orta cemrelerin yanında bir miktar durulur. Fakat son cemrenin (Akabe
cemresi) yanında durulmaz.
Birinci
ve ikinci cemrenin yanında herkesin durduğu yerde durulup Allah'a hamd ve
sena edilir, tekbir ve tehlil getirilir. Rasulullah (s.a.s)'e salat ve
selâm okunur. Ve ondan sonra kişi istediği duaları yapar. Duâ edilirken
eller havaya kaldırılır.
İbni
Ömer (r.a) şöyle demiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) Mescid (-i Hıf)'ın yakınındaki Cemre-i Ulâ (yâni ilk cemre)ye taş
attığı zaman oraya yedi aded taş atardı. Her taşla beraber tekbir alırdı.
Sonra
sol tarafa çekilip derenin ortasında kıbleye doğru durarak ellerini
kaldırıp duâ ederdi. Duraklamayı da uzatırdı. Sonra (gidip) ikinci cemre'ye
yedi aded çakıl atar ve her taşın beraberinde tekbir alırdı. Sonra sol
tarafa çekilip derenin ortasında dururdu ve kıbleye dönerek ellerini açar
(duâ eder)di. Sonra oradan ayrılarak Akabe'nin yanındaki Cemre'ye varırdı.
Oraya da yedi aded çakıl atar ve her çakılla beraber tekbir alırdı. (Taş
atma işi bittikten) sonra ayrılırdı (orada durmazdı).
(Buhari, Ebu Davud)
3- Kişinin birinci ve ikinci
cemreleri taşladıktan sonra kendisiyle beraber bütün müslümanlara da duâ
etmesi sünnettir.
Ebu
Hureyre (r.a)'den Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Allahım!
Hacıları ve hacıların kendisine mağfiret diledikleri kimseleri mağfiret
eyle."
(Hakim rivayet etti.)
Ve: "Buhari ve Müslim'in Şartlarına göre Sahihtir" dedi.
4- Bayramın üçüncü gününde de öğle
vakti olunca yine her üç cemre aynı şekilde taşlanır. Bundan sonra kişi
acele etmek isterse Mina'da durmayıp Mekke'ye gider, isterse Mina'da kalıp
dördüncü gün de öğleden sonra cemreleri aynı şekilde taşlar ve ondan sonra
Mekke'ye gider.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah'ı sayılı günlerde anın. Günahtan
sakınan kimseye, acele edip, Mina'daki ibâdeti iki günde bitirse günah
yoktur. Allah'tan sakının. O'nun katında toplana cağınızı bilin."
(Bakara: 203)
5- Mina'da kalıp Bayramın
dördüncü gününde de cemreleri tekrar taşlamak daha iyidir. Çünkü Rasululah
(s.a.s) böyle yapmıştır.
Aişe (r.a)'dan şöyle dediği rivayet olundu:
"Rasulullah (s.a.s) ziyaret tavafını yaptı ve
öğle namazını kıldıktan sonra Mina'ya döndü. Ve teşrik günlerinde (kurban
bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri) Mina'da kalıp güneş tepeden
biraz kayınca (yâni öğle vaktinde) cemreleri taşladı."
(Ebu Davud, İbni Hibban,
Hakim)
Hakim bu hadis için:
"Müslim'in şartlarına göre sahihtir" dedi.
6- Kişi isterse dördüncü gün fecir
sökmeden Mina dan ayrılabilir. Fakat fecir söktükten sonra, cemreleri
taşlamadan ayrılamaz. Çünkü fecrin sökmesiyle cemreleri taşlama ibâdetinin
vakti girmiş olur.
7- İmam Ebu Hanife'ye göre
dördüncü günün taşlarını öğleden önce de atmak istihsanen caizdir.
Diğer
iki imam ise dördüncü günü de diğer günlere kıyas ederek caiz olmadığını
söylemişlerdir.
Câbir
(r.a)'den; şöyle demiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) Kurban Bayarımının ilk gününde kuşluk zamanı taş attı. Ondan
sonraki cemreleri de zevalden sonra yaptı."
(Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
İmam Ebu
Hanife: "kişi bayramın dördüncü günü taşlarını atmak için Mina'da
bekleyip beklememekte muhayyer olduğuna göre, güneş doğduktan sonra
istediği vakitte cemreleri taşlayabilir" demiştir.
8- Cemrelerin taşlama vakti güneş
batıncaya kadar devam eder. Şayet kişi atmayı gecenin sonlarına bırakırsa,
atabilir ve ona bir şey lâzım gelmez. Fakat eğer ertesi güne bırakarak atma
işini o gün yaparsa ona kurban lâzım gelir. Çünkü atma işini vaktinin
dışına çıkarmış olur.
9- Cemrelerin taşlandığı günlerin
gecelerinde Mina' da kalmamak mekruhtur: Zira Rasulullah (s.a.s) bu
geceleri Mina'da geçirmiştir. Şayet bir. kimse Mina'da kalmazsa ona bir şey
lâzım gelmez.
Aişe
(r.a)'dan şöyle dediği rivayet olundu: "Rasulullah (s.a.s) ziyaret
tavafını yaptı ve öğle namazım kıldıktan sonra Mina'ya döndü. Ve teşrik
günlerinde (kurban bayramının ikinci, üçüncü ve dürdüncü günleri) Mina'da
kalıp güneş tepeden biraz kayınca (yâni öğle vaktinde) cemreleri taşladı."
(Ebu Davud, İbni Hibban, Hakim)
Hakim bu hadis için: "Müslim'in şartlarına göre Sahihtir"
dedi.
|
|
CEMRELERİ TAŞLADIKTAN SONRA MEKKE'YE DÖNMEK
|
Mekke'ye
dönmek üzere Mina'dan hareket eden kimsenin . önce "Muhasseb"
denilen yere inmesi sünnettir. Bu erin bir başka adı da
"EBTAH"tır.
Ebu
Hureyre (r.a)'den; şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.s) biz Mina'da iken
şöyle buyurdu:
"Yarın
biz inşeallah Beni Kinâne Hayfine (onların küfür üzerine devam etmelerine
yemin verip ahdettikleri yere) ineceğiz." Bunu şu sebepten söylemişti:
Çünkü Kureyş ile Beni Kinâne, tâ ki Rasulullah (s.a.s)'i kendilerine teslim
edinceye kadar, Beni Hâşim ile Beni Abdulumttalip'ten kız alıp vermemeye ve
onlarla alış-veriş etmemeye dâir and içmişlerdi.
(Buhari, Müslim)
Abdülaziz
b. Rufey (r.a)'dan;
Enes b. Malik (r.a)'ye şöyle dedim:
"Rasulullah (s.a.s)'den hatırladığın bir şeyi
bana
anlat. Terviye gününde öğlen namazını nerde
kıldı?"
Enes (r.a):
"Mina'da" dedi.
"Mina'dan Mekke'ye dönüşünde ikindiyi nerede
kıldı?"
"Ebtah'da" diye cevap verdi ve:
"Emirlerin nasıl yapıyorsa sen de öyle
yap!" diye ilâve etti.
(Buhari, Müslim)
İbni Ömer (r.a)'dan; şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.s), Ebu Bekir ve Ömer (r.a)
Ebtah'a inerlerdi.
(Müslim, Tirmizi)
|
|
VEDA TAVAFI
|
HÜKMÜ: Veda tavafı Mekke'de oturanların dışındakilere
vaciptir.
Abdullah
b. Abbas (r.a)'dan; şöyle demiştir: (Hac sonunda) insanlar her tarafa
dağılıyorlardı. Bunu önlemek üzere
Rasulullah
(s.a.s): "Sakın ha, hiçbir kimse Kabe'ye son vazifesini (Veda
Tavafını) yapmış olmadıkça dağılmasın" buyurdu.
(Müslim)
Sadece
aybaşı halinde olan kadınların bu tavafı yapmamalarına izin verilmiştir.
İbni
Abbas (r.a)'dan; şöyle demiştir:
"İnsanlara,
son işlerinin Beyt'e Veda Tavafı yapmak olduğu emrolundu. Fakat bu tavaf, hayız
halindeki kadın hacılardan hafifletildi."
(Buhari, Müslim)
Mekke
halkına Veda Tavafı yoktur. Çünkü bu tavaf Beyt'ten ayrılma ve Mekke'den
çıkma tavafıdır. Mekke halkı ise ne Beyt'ten ayrılır ve ne de Mekke'den
çıkarlar.
Veda
Tavafına (yâni; ayrılma tavafı) "Tavaf'us-Sadır" yâni; çıkış
tavafı ve "Tavafu ahiri ahdihi bi'l Beyti" yâni; Beyt'in son
tavafı da denir. Çünkü bu tavaf ile kişi artık Beyt'ten ayrılmış ve
Mekke'den çıkmış olur.
|
|
VEDA TAVAFI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
|
1- "Muhassab" denilen
yere indikten sonra kişi Mekke'ye girer ve Kabe'yi -etrafında yedi tur
yapmak suretiyle tavaf eder. Kudüm Tavafında meşru olduğu için yapılan
Remel bu tavafta yoktur. Enes (r.a)'den; şöyle demiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kıldı. Sonra
"Muhassab" denilen mahalde hafif uyuduktan sonra, hayvanına binip
Beyt'i Şerife gitti ve (Veda Tavafı olmak üzere) Beyt'i (Kabe'yi) tavaf
etti."
(Buhari, Ebu Davud)
2- Diğer tavaflarda olduğu gibi bu
tavaftan sonra da iki rekât namaz kılınır.
3- İki rekat namaz kıldıktan sonra
zemzem kuyusu nun yanına gidilip suyundan içilir.
Câbir
(r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah
(s.a.s) ile Ali (r.a), onların etlerinden yiyip, çorbasından içtiler. Sonra
Rasulullah (s.a.s) devesine binip süratle Mekke'ye geldi ve orada öğlen
namazını kıldırdı. Sonra da Zemzem suyu dağıtan Muttalib Oğullarına geldi
ve:
"Sulayınız
ey Muttalib Oğulları! İnsanların (hacc menâsikinden zannederek) sizlere
galebe çalıp sulama işini elinizden almalarından korkmasaydım, sizinle
beraber ben de su çekerdim" buyurdu.
Muttalib
oğulları Rasulullah (s.a.s)'e bir kova su takdim ettiler.
Rasulullah (s.a.s)'de ondan içti."
(Müsl im, Ebu Davud)
4- Zemzem suyundan içtikten
sonra kişi tekrar Kabe'nin yanına varıp "Mültezem" diye anılan
Kabe'inin duvarına yapışır, yanaklarıyla göğsünü duvara dayayarak ve
Kabe'nin perdelerine asılarak yalvarır yakarır ve uzun dua eder. Bundan
sonra memleketine dönmek üzere Beytullah'tan ayrılır.
Amr b. Şuayb (r.a)'den; Babasının şöyle dediği
rivayet edilmiştir:
"Abdullah ile beraber tavaf ettim. Hacer'i
istilâm edinceye kadar yürüdü. Sonra, rüknü ile kapı arasında durdu.
Göğüsünü, yüzünü, kollarını ve avuçlarını şöyle yaparak koydu. Sonra:
"Rasulullah (s.a.s)'i böyle yaparken
gördüm" dedi.
(Ebu Davud, İbni Mace)
İbni Abbas (r.a)'nün şöyle dediği rivayet olundu:
"Mültezem, Kabe'nin rüknü ile kapısı
arasındadır"
(Mâlik)
|
|
RASULULLAH (S.A.V)'İN HACCI
|
Cafer b. Muhammed, babasından rivayet edip şöyle
dedi:
"Biz, Abdullah oğlu Câbir'in yanına girdik.
Kendisi a'mâ olduğu için yanına giren cemaatin her ferdine ayrı ayrı kim
olduğunu sordu. Nihayet
soru bana gelince ben:
"Muhammed
b. Ali b. Hüseyir, im" diye kendimi takdim ettim. Bunun üzerine Câbir,
elini başıma uzattı ve gömleğimin üst düğmesini çözdü, sonra da en
aşağıdaki düğmemi açtı. Sonra elini memelerimin arasına koydu. Ben o zaman
genç bir çocuktum. Câbir bana:
"Merhaba
ey kardeşimin oğlu! Dilediğin şeyden sor" dedi. Ben de sordum. O ise
a'mâ idi. Namaz vakti de gelmişti. Kendisi dokunmuş bir örtüye bürünerek
kalktı. Onu omuzuna her koyusunda küçük olduğundan dolayı iki tarafı
kendine dönüyordu. Ridâsı, yanıbaşın-daki çatal ayaklı askı üzerinde
bulunuyordu. Bize namaz kıldırdı. Namazdan sonra ben:
"Bana,
Rasulullah (s.a.s)'in haccından haber ver" dedim. Câbir, eli ile
işaret edip dokuz defa elini yumdu ve dedi ki:
"Rasulullah
(s.a.s) hacc etmeden dokuz sene bekledi. Sonra (hicretin) onuncu senesinde
Resulullah (s.a.s) hacc edecektir diye halk arasında ilân ettirdi. Bunun
üzerine Medine'ye pek çok insan geldi. Hepsi de Rasulullah (s.a.s)'i imâm
edinmeyi ve O'nun ameli gibi amel etmeyi arzu ediyorlardı. Nihayet
Rasulullah (s.a.s) ile beraber (yola) çıktık. Zül-Huleyfe mevkiine gelince
Umeys kızı Esma, Ebu Bekir'in oğlu Muhammed'i doğurdu. Esma, Rasulullah
(s.a.s)'e haber salarak (ihram hakkında) ne yapayım diye sordu.
Rasulullah
(s.a.s):
"Yıkan
da bir elbise ile kuşak sarın ve ihrama gir" buyurdu.
Rasulullah
(s.a.s) (Zül-Huleyfe) mescidinde (iki rek' at) namaz kıldı. Sonra kasva
adındaki devesine bindi. Rasulullah (s.a.s)'i devesi (Zul-Huleyfe
yanındaki) Beyda denilen yer üzerine yükselttiğinde, gözümün yetiştiği ka
dar önündeki yaya ve bineklilere baktım. (Mahşer gibi kalabalık idi).
Rasulullah (s.a.s)'in sağına baktım aynı, soluna baktım aynı kalabalık,
arkasına baktım yine kalabalık... Rasulullah (s.a.s) aramızda gidiyordu.
Kendisine (ara sıra) Kur'an nazil oluyurdu. O da te'vil (tefsir)ini
biliyordu. 0 her ne yaparsa, biz de onu yapıyorduk .
Rasulullah
(s.a.s)
LEBBEYK ALLAHÜMME LEBBEYK, LEBBEYKE LA ŞERİKE LEKE
LEBBEYK. İNNEL-HAMDE VEN-Nİ'METE LEKE VEL-MÜLK. LA ŞERİKE LEK.
"Yâ
Rab, dâvetine tekrar tekrar icabet ediyorum. Emrine özüm ve sözümle
bağlanarak boyun eğdim. Allah' im! Davetine icabet etmek boynumun borcudur.
Senin, saltanatında hiçbir ortağın yoktur. Bütün mevcudiyetimle sana
döndüm. Muhakkak hamd sanadır. Nimet senindir.
Mülk de
senindir. Bütün bunlarda senin hiçbir ortağın yoktur" Tevhid sözlerini
yüksek sesle söyledi. İnsanlar da söyleyegeldikleri bu telbiyeyi yüksek
sesle tekrarladılar. Rasulullah (s.a.s) onlara bundan hiçbir şeyi
reddetmedi. Ve Rasulullah (s.a.s) telbiyesine devam etti: Câbir dedi ki:
"Biz
hacdan başka bir şeye niyet etmiyorduk. Çünkü hac aylarında (hac ile
birlikte) umre yapılmasının (caiz olduğunu) bilmiyorduk. Nihayet Rasulullah
(s.a.s)'in beraberinde Beyt'e geldiğimiz zaman, kendisi (Hacer-i Esved)
rüknünü istilâm etti. Üç defa remel ile dört defa da normal yürüyüşle tavaf
yaptı. Sonra kala balık arasından geçerek makam-ı İbrahim'e ulaştı ve
akabinde:
"Siz
de İbrahim'in makamından bir namazgah edinin." (Bakara: 125) âyetini okuyup, makamı
kendisi ile
Beyt
arasına alarak iki rekât namaz kıldı. Birinci re kâtta Fatiha'dan sonra
"Kul ya eyyuhel kâfirun" suresi ni okudu.
(Râvi
Cafer, babam Câbir, bizzat peygamber (s.a.s)' den duyarak söylediğini
biliyorum, derdi.)
Sonra
Rasulullah (s.a.s) tekrar Hacer-i Esved'e döndü ve onu istilâm ettikten
sonra (Safa) kapısından Safa' ya doğru çıktı. Rasulullah (s.a.s) Safa'ya
yaklaşınca:
"Hiç
şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın şearin-dendir." (Bakara: 158) âyetini okudu. Allah'ın
başladığı ile başlıyorum, buyurup, Safa'dan başladı. Ta Beyt'i görünceye
kadar Safa üzerinde yükseldi. Kıbleye dönüp şu sözlerle Allah'ı tevhid ve
tekbir etti:
"Allah'tan
başka hakkıyla ibadete lâyık ilah yoktur. Ancak tek Allah vardır. Ortağı
yoktur. Mülk O'nündür. Hamd O'nadır. O her şeye kadirdir. Allah'tan başka
hakkıyla ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Tek 0 vardır. Vaadini yerine
getirdi. Kuluna yardım etti. Düşman ordusunu yalnız olarak bozguna
uğrattı."
Sonra
Rasulullah (s.a.s) bu arada dua etti ve bu gibi sözleri üç defa tekrarladı.
Sonra Merve'ye doğru indi. Ayakları vadiye inince koştu. Ayakları vadiden
yükselince yürüdü. Nihayet Merve'ye geldi. Merve üzerinde Safa'da yaptığını
yaptı. Tavaf (say)ının sonu merve üzerinde tamam olunca:
"Eğer
ben sonra yapacağım işi, önceden bilmiş olsaydım, kurbanlık sevk etmezdim
ve haccımı da umre kılardım. Sizlerden her kimin yanında kurbanı yoksa,
ihramdan çıksın, haccını da umre kılsın" buyurdu.
Bunun
üzerine Malik b. Cu'şum'un oğlu Süraka kalktı ve:
"Yâ
Rasulullah! Yalnız bu senemize mahsus mu? Yoksa ebedi olarak mı?" diye
sordu. Rasulullah (s.a.s)’ de parmaklarını birbirine geçirerek iki kere:
"Hayır,
ebedi olarak. Ebedi olarak umre hacca dahil olmuştur" buyurdu.
Ali,
Yemen'den Rasulullah (s.a.s)'in develeri ile gelmişti. (Zevcesi) Fatıma'yı
ihramdan çıkanlar arasında boyalı elbise giyinmiş ve gözlerine sürme çekmiş
olarak buldu. Ali Fatıma'nın ihramdan çıkmış olmasını hoş karşılamadı.
Fatıma'da:
"Bunu
bana babam emretmiştir" dedi.
Ravi der
ki: Ali İrak'ta şöyle anlatırdı:
"Yaptığı
şeyden dolayı Fatıma'yı şikâyette bulunmak ve Rasulullah (s.a.s)'den
naklettiği ihramdan çıkma emri hususunda fetvasını sormak için Rasulullah
(s.a.s)'e gittim ve bu hususu Fatıma'ya karşı hoş görmediğimi kendisine,
haber verdim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s):
"Fatıma
doğru söyledi, doğru söyledi: Sen hacca niyetle kendine farz ettiğin zaman
ne diyerek niyet ettin?" diye sordu. Ali:
"Allah'ım!
Ben, Rasulünün ihrama girdiği şeyle ihramlanmaya niyet ediyorum"
dedim.
Rasulullah
(s.a.s):
"Benim
yanımda kurban vardı (onun için ben ihramdan çıkmıyorum) sen de ihramdan
çıkma"
buyurdu.
Câbir
devamla:
Ali'nin
Yemen'den getirdiği kurbanlarla Rasululah (s.a.s)'in Medine'den sevk ettiği
kurbanların toplamı yüz adet oldu, dedi.
Yine Câbir şöyle devam etti:
"Rasulullah (s.a.s) ile yanında kurbanı
bulunanlardan başka bütün insanların hepsi ihramdan çıktılar ve saçlarını
kısalttılar. Nihayet terviye (zilhicce’nin sekizinci) günü olunca halk
hacca niyetle ihramlanıp yüksek sesle telbiye okuyarak Mina'ya doğru yöneldiler.
Rasulullah (s.a.s)'de devesine binip hareket etti ve öğle, ikindi, akşam,
yatsı ve sabah namazlarını Mina'da kıldırdı. Sonra biraz daha bekledi.
Nihayet güneş doğdu. Sonra (Arafat'ın yanındaki) Nemire mevkiinde kendisi
için kıldan bir çadır kurulmasını emretti. Müteakiben Rasulullah (s.a.s)'de
hareket etti. Kureyş kendisinin cahiliyet devrinde yapageldiği gibi
Rasulullah (s.a.s)'in de Meş'arul-Haram yanında vakfe yapacağını
düşünüyordu. Fakat Rasulullah (s.a.s) Müzdelife'ye geçip Arafat'a geldi ve
çadırını Nemire'de kurulmuş olarak buldu. Çadırına indi. Nihayet güneş
batıya meyledince Kasva'nın getirilmesini emretti. Kasva'nın üzerine semeri
konuldu. (Kasva'ya binip) Arafat vadisinin ortasına (Urane denilen yere)
geldi. İnsanlara hitap etti ve buyurdu ki:
-"Muhakkak kanlarınız ve mallarınız bu
beldenizde, bu ayınızda, bu gününüzün hürmeti gibi sizlere haramdır. Dikkat
ediniz! Cahiliyet işlerinden olan her şey ayaklarımın altındadır
(kaldırılmıştır). Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da kaldırılmıştır.
Kan davalarımızdan kaldırdığım ilk kan davası Haris oğlu îbni Rebia'nın kan
davasıdır.
O, Sâ'd oğulları arasında çocuğu için süt anası
aramakta iken Huzeyl onu öldürmüştü. Cahiliyet faizi de kaldırılmıştır.
Faizlerimizden ilk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib'in oğlu (amcam)
Abbas'ın faizidir. Muhakkak Abbas'ın faizi (ribası) tamamıyla
kaldırılmıştır.
Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz. Çünkü sizler
onları Allah'ın emanı ile aldınız ve uzvu mahsuslarını Allah'ın kelimesiyle
helâl kıldınız. Sizlerin onlar üzerindeki hakkınız, hoşlanmıyacağınız
kimseleri evlerinize sokmamalarıdır. Eğer onlar bunu yaparlarsa kendilerini
şiddetli olmayarak dövünüz. Onların üzerinizdeki hakları da meşru tarzda
rızıklandırılmaları ve giydirilmeleridir. Muhakkak ki ben, sizlere öyle bir
şey bıraktım ki, eğer ona sımsıkı tutunursanız, ondan sonra asla dalâlete
düşmezsiniz. O, Allah'ın kitabıdır. Sizler ben (im tebliğ edip
etmediğim)den sorulacaksınız. O zaman ne cevap vereceksiniz? (Doksan yahut
yüz otuz bin kişi) Halk:
"Senin tebliğ ettiğine vazifeyi ifa ettiğine
ve nasihat ettiğine katiyetle şehadet ederiz" dediler. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.s) şehadet parmağını semaya kaldırıp insanlara işaret
ederek üç kere:
"Ya Rab! Şahid ol. Ya Rab! Şahid ol"
dedi. Sonra (Bilal'e) ezan okuttu. Sonra ikamet ettirdi ve öğle namazını
kıldırdı. Sonra yine ikamet ettirdi ve ikindi namazını da kıldırdı. Bu iki
namaz arasında (sünnet olarak) hiçbir namaz kılmadı. Sonra Rasululah
(s.a.s) (devesine) bindi. Vakfe yerine geldi ve Kasva'nın karnını kayalar
tarafın,a çevirdi. (Arafat'ın ortasında bulunan
Cebel-i Rahme'nin eteğine yanaştı.) Yaya bulunan
halkı, önüne aldı ve kıbleye dönüp ta güneş batıncaya kadar vakfe yapmakta
devam etti. (Gün batıp) sarılık biraz gitti ve.güneş tamamen kayboldu.Rasulullah
(s.a.s) Üsame'yi terkisine bindirdi ve yavaş yavaş hareket etti. Kasva'nın
dizginini hayvanın başı semerin mevrikine isabet edecek kadar kasmış olarak
sağ eliyle işaret edip:
"Ey insanlar! Sakin olun, sakin olun"
Duyuruyordu. Rasulullah (s.a.s) kum tepeciklerinden her birine uğradıkça
oraya çıkması için Kasvâ'nın dizginini biraz gevşetirdi. Nihayet
Müzdelife'ye geldi. Ve orada akşam ile yatsı (namazlarını) bir ezan ve iki
ikametle kıldırdı. Aralarında da sünnet kılmadı.
Sonra Rasulullah (s.a.s) fecr doğuncaya kadar
yattı. Sabah belli olunca bir ezan ve bir ikamet ile sabah namazım
kıldırdı. Sonra (yine) Kasva'ya binip Meş'arül-Haram'a kadar geldi ve
kıbleye döndü. Allah'a dua etti, tekbir getirdi, tehlil okudu ve Allah'ı
birledi. Ortalık tamamıyla ağarıncaya kadar (orada) vakfe yaptı. Rasulullah
(s.a.s) güneş doğmazdan evvel (Müzdelife' den) hareket etti ve Abbas'ın
oğlu Fazl'ı da terkisine bindirdi. Fazl güzel saçlı, beyaz şimali güzel bir
gençti. Rasulullah (s.a.s) deve üzerinde giderken kendisine binekli kadın
hacılar rastladılar. Fazl onlara bakmaya başlayınca, Rasulullah (s.a.s)
elini Fazl'ın yüzüne koydu. Bunun üzerine Fazl'da yüzünü diğer tarafa
çevirip "(kadına) bakmaya devam etti. Bu sefer Rasulullah (s.a.s)
elini öbür taraftan Fazl'ın yüzüne koyup' yüzünü baktığı taraftan
çeviriyordu. Nihayet Rasulullah (s.a.s) (Müzdelife ile Mina arasındaki)
Muhassir vadisinin ortasına geldi. Burada bineğini biraz hareket ettirip
süratlendirdi. Büyük cemre'ye çıkan orta yola girdi. Sonunda ağacın yanındaki
Cemre'ye gelip ona yedi küçük taş attı ve attığı her bir taşla birlikte
tekbir getiriyordu. Rasulullah (s.a.s) bu çakıl taşlarını vadinin içinden
iki. parmak ucuyla atıyordu. Sonra Rasulullah (s.a.s) kurban kesme yerine
döndü ve (kurban edilmek üzere hazırlanmış bulunan yüz deveden yaşadığı
sene olan) altmış üç tanesini kendi eliyle kesti. Sonra (bıçağı) Ali'ye verdi. O
da geri kalan develeri boğazladı. Rasulullah (s.a.s) Ali'yi kendi
kurbanında ortak etmişti. Sonra Rasulullah (s.a.s) her deveden bir parça et
olınmasmı emretti. O etler bir tencereye konulup pişirildi. Rasulullah
(s.a.s) ile Ali onların etlerinden yiyip, çorbasından içtiler. Sonra
Rasulullah (s.a.s) devesine binerek süratle Mekke'ye geldi ve Beyt'i ifâza
tavafı yaptı. Rasulullah (s.a.s) Mekke'de öğle namazını kıldırdı ve zemzem
suyu dağıtan Muttalib oğullarına geldi ve:
"Sulayımz
ey Muttalib oğulları! İnsanların (hac menasikinden zannederek) sizlere
galebe çalıp sulama işini elinizden almalarından korkmasaydım sizinle
beraber ben de su çekerdim" buyurdu.
Muttalib
oğulları Rasulullah (s.a.s)'e bir kova su takdim ettiler. Rasulullah
(s.a.s)'de ondan içti.
(Müslim, Ebu Davud, Ibni Mace)
|
|
KİRAN HACCI
|
Kıran,
Lügatta; iki
şeyi bir araya getirmek demektir.
Şer'an
ise; hacc ve
umre için birlikte ihlal yapmak yâni; yüksek sesle telbiye getirmektir.
Kıran
Haccı Şöyledir: Kişi Mikata varınca hem umreye, hem hacca niyet getirerek
ihrama girer ve ihramın sünneti' olan namazdan sonra:
"Allah'ım!
Hacc ile umreyi birlikte yapmak istiyorum. Onları bana kolaylaştır ve
benden kabul buyur" diye dua eder.
KIRAN HACCININ HÜKMÜ: Kıran
haccı, Temettü haccı ile ifrad haccından daha iyidir.
Rasulullah
(s.a.s) şöyle buyurdu:
"Ey
Muhammed'in akrabaları! Hac ile Umreye bir likte başlayın."
(Tahavi (şerh-(El-Asar)de
rivayet etti.)
Enes (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
Rasulullah (s.a.s)'i Hacc ile Umre'nin her ikisine birden niyyet ederken
ve:
"Lebbeyke Umreten ve haccen (Umre ve hacca
niyyet ettim)" derken işittim.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)
Hz. Ömer
(r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
Rasululla(s.a.s)'i
"Vadi'l Atik"de şöyle derken işittim:
"Bu
akşam Rabbim tarafından biri (Cebrail (a.s) geldi ve:
"Şu
mübarek vadide namaz kıl, ashabına da Hacc ile umreye niyet etmelerini
söyle!" dedi."
(Buhari, Ebu Davud, Ahmed)
Kıran
haccınm temettü haccı ile ifrad haccmdan daha iyi olmasının bir diğer
sebebi ise; Kur'anda hac ile umre ibadetlerinin ikisi de bulunduğu için o
da hem oruç tutmak hem itikafa girmek veya hem sınırda nöbet tutmak hem
gece namazı kılmak gibidir.
|
|
KIRAN HACCI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
|
1- Daha önce yalnız umre niyetini
getirip ihrama giren kimse eğer tavaftan dört tur daha yapmamışsa, hac
niyetini de getirerek umresini Kıran Haccı'na dönüştürebilir. Çünkü tavafın
çoğunu daha yapmadığı için umreye daha yeni başlamış sayılır.
2- Kişi ne zaman ve nerede hac ile
umreyi birlikte yapmak isterse, ikisini birlikte yapabilmek için Allah'tan
kolaylık dileğinde bulunur.
3- Kıran niyetini getiren kimse
Mekke'ye girince, önce Umrenin tavaf ve say'ını yapar ve tavafı yaparken
ilk üç turunu Remel yapar. Bundan sonra haccın amellerine başlayıp ifrad
haccını yapan kimse gibi önce Kudüm tavafını, ondan sonra da say'ı yapar.
Allah
(c.c): "Kim ki umreyi hacdan önce yapmaktan yararlanırsa... ."
(Bakara: 196)
buyurarak umreyi hacdan önce zikretmiştir. Çünkü bu âyet her ne kadar
Temettü hakkında ise de, Kıranda da umre hacdan önce yapıldığı için Kıran
da Temettü hükmündedir.
Ziyad b.
Malik (r.a), Ali ve İbn Mes'ud (r.a)'nın şöyle dediklerini rivayet etti:
"Kıran
haccı yapan kimse iki defa tavaf eder ve iki defa sa'y yapar."
(İbni Ebu Şeybe
"Musannefi"nde)
(İbni Türkümani
"El-Cevher"in "Nakiy" kitabında "Bu hadisin senedi
Sahihtir" dedi.)
4- Kıran da Umre ile hac
arasında traş yoktur, kıranda traş ifrad da olduğu gibi ancak bayram günü
olur.
Hz. Aişe (r.a)'dan Rasulullah (s.a.s)'in şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Beraberinde kurbanını getirmiş olan kimse,
Hacc ile Umrenin her ikisine niyyet edip, ihrama burunsun ve her ikisinin
ibadetlerini tamamlayıncaya kadar ihramda kalmaya devam etsin
(Buhari, Müslim, Ebu
Davud)
5- Kıran haccında hem
Umrenin, hem haccın tavaflarını yaptıktan sonra da say'larını yapmak
caizdir. Çünkü böyle de yapılsa, vacipler yine de yerine getiril miş
olurlar. Ancak böyle yapan kimse, Umrenin say'ını tehir, haccın da Kudüm
tavafını takdim ettiği için iyi bir şey yapmış olmaz. Bununla beraber ona
bir şey lâm gelmez.
6 - Kıran haccını yapan
kimse, bayram günü Akabe emresini taşladıktan sonra bir kurban keser ki
buna ıran kurbanı denilir. Eğer kurban kesmeye gücü yetmez eya kurbanlık
hayvan bulamazsa Zilhiccenin yedinci ününden itibaren başlamak üzere daha
hacda iken üç ün ve evine döndükten sonra yedi günki toplam on ün eder oruç
tutması gerekir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Hacca kadar Umreden faydalanabilen (yâni;
Temettü haccı yapan) kimseye kolayına gelen bir kurban kesmek, bulamayana,
hac esnasında üç gün ve döndüğünüz de yedi gün, ki o tam on gündür oruç
tutmak gerekir.
Bu, ailesi Mescid-i Haram'da oturmayan kimseler
içindir.
Allah'tan sakının ve Allah'ın cezasının şiddetli
olacağını bilin."
(Bakara: 196)
Bu nass her ne kadar Temettü haccını yapan kim se
hakkında' ise de, Kıran haccı da Temettü haccı hükmündedir. Zira Temettü
haccını yapan kimseye, hac günlerinde Umreyi de yaptığı için kurban lâzım
gelir. Bu sebep ise Kıran haccında da mevcuttur.
Hac esnasında tutulması emrolunan üç gün orucu
daha önce de tutmaya başlamak caiz ise zilhiccenin yedinci gününden
itibaren tutmak daha iyidir. Çünkü oruç kurbana bedel olduğu için ilerde
belki kurban kesmeye gücü yeter ümidiyle geciktirilmesi müstehaptır.
Şayet kişi daha Mekke'de iken, fakat bayram
günleri geçtikten sonra, yedi gün orucu da tutmaya başlarsa caizdir. Çünkü
âyette "Hacdan döndüğünüzde", "Haccı bitirdiğinizde"
demektir. Çünkü memlekete döne bilmek haccın bitmesine bağlıdır. Bunun için
hac bitince memlekete dönülmüş gibi olur.
7 - Bayram günlerinden önce
oruç tutmayan veya tutamayan kimse için kurban kesmekten başka çare yoktur.
Çünkü bu oruç kurbana bedeldir. Bedeller ise ancak şeriatçe belirtildiği
şekilde yerine getirilir. Şeriat ise, bu orucun hac esnasında tutulduğu
takdirde kurbana bedel olduğunu söylemiştir.
8 - Eğer Kıran haccı
ihramına giren kimse, Mekke' ye uğramadan Arafat'a çıkarsa umreyi terk
etmiş olur. Çünkü Arafat vukufu haccın amellerinden olduğu için artık umre
yapmasına imkân kalmaz. Böyle yapan kimseye
Kıran kurbanı sakıt olur. Çünkü umreyi terketmiş
olunca artık onu hac günlerinde yapamaz, ki ona Kıran kurbanı lâzım gelsin.
Fakat umreye başladıktan sonra onu yarıda bıraktığı için ona hem umreyi
yarıda bırakma kurbanı lâzım gelir, hem de yarıda bıraktığı umreyi kaza
etmesi gerekir.
|
|
TEMETTÜ HACCI
|
Temettü: Bir yolculukta ve hac ayları
içinde kişinin hem haccı, hem umreyi aralarında evine dönmeksizin
yapmasıdır.
TEMETTÜ HACCININ HÜKMÜ: Temettü haccı ifrad haccından
iyidir. Çünkü Temettü haccında Kıran haccında olduğu gibi- hac ile umre
ibadetlerinin ikisi de hac aylarında yapılmış olur. Temettü haccında ayrıca
ifrad haccında bulunmayan kurban kesme nüsükü de vardır.
İmran b.
Husayn (r.a)'den;
"Allah'ın
kitabında Temmettu âyeti nazil oldu. Biz de onu Rasulullah (s.a.s) ile
birlikte yaptık. Kur'an bu nu haram kılmadı. Rasulullah (s.a.s) de âhirete
teşrif edinceye kadar bunu yasaklamadı."
(Buhari, Müslim)
|
|
TEMETTÜ HACCI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
|
1 - Temmettu haccının keyfiyeti
şöyledir: Kişi hac mevsiminde mikata varınca umre niyetini getirip ihrama
girer ve ve Mekke'ye girerek umre için tavaf ile sa'y yapar. Sonra başını
ya tamamen traş edip ya da saçını makasla kısaltıp ihramdan çıkar.
Salim b.
Abdillah (r.a)'den; Abdullah b. Ömer (r.a) dedi ki:
"Rasulullah
(s.a.s) veda haccında umreyi hac ile beraber yapmak suretiyle temettü etti.
Kurbanlık aldı ve Zul-Huley fe' den beraberinde götürdü. Rasulullah (s.a.s)
önce umre için telbiye getirdi. Sonra da hac için telbiye getirdi.
Sahabiler (Mikat'ta) Rasulullah (s.a.s) ile birlikte umre için ihrama
girmek suretiyle tekrar hac için ihrama girinceye kadar temettü yaptılar.
Ashab-ı Kiram'dan kurbanlık sevk edenler bulunduğu gibi sevk etmeyenler de
vardı. Rasulullah (s.a.s) Mekke'ye geldiğinde hacılara şöyle ilan etti:
"Sizden
herhangi bir kimse kurban sevk etti ise (İhramlarında kalsınlar)
kendilerine haccı edâ edinceye kadar ihramlıya işlemesi haram olan
şeylerden hiçbiri helâl olmaz. Sizden kurbanlık sevk etmeyenler ise Bey t'i
tavaf ve Safa ile Merve'yi sa'y etsin. Saçından kestirip ihramdan çıksın.
Sonra (Arafat'a çıkılacağı zamanda) hac için ihrama girsin ve kurbanlık
sevk etsin. Kurban bulamayan kişi de hac sırasında üç gün, ailesinin yanı
na döndükten sonra da yedi gün (olmak üzere tam on gün) oruç tutsun."
(Buhari, Müslim)
İbni
Abbas (r.a) Ebu Süfyan'm oğlu Muâviye (r.a)'nın kendisine şöyle haber
verdiğini söyledi:
"Ben,
Rasulullah (s.a.s) Merve üzerinde bulunurken
saçını
(makas ile) kısalttım, yahut Rasulullah (s.a.s) Merve üzerinde iken makas
ile kendi saçından biraz kısaltırken gördüm" dedi.
(Buhari, Müslim)
İbni
Abbas (r.a)'den; dedi ki:
"Rasulullah
(s.a.s) Mekke'yi fethettiğinde sahabelerine Beyt'i tavaf edip Safa ile
Merve arasında sa'y yaptıktan sonra saçlarını traş ettikten veya makasla
kısalttıktan sonra ihramdan çıkmalarını emretti."
(Buhari)
2- Temettü'de kişi Kabe'yi tavafa
başlayınca telbiyeyi keser.
İbni
Abbas (r.a)'den;
-"Rasulullah
(s.a.s) umrede Hacer-i Esved'i istilâma başlayınca telbiyeyi keserdi."
(Tirmizi rivayet etti ve:
"Sahih" dedi.)
3- Temettü'da kişi umreyi
yaptıktan sonra Mekke' de ihramda olmayarak oturur. Zira umreyi bitirince
ihramdan çıkmışolur. Zilhicce ayının sekizinci günü, Mescid-i Haram'da bu
sefer hac için niyet getirip ihrama girer. Aslında şart olan, Haram'ın
sınırları içinde ihrama girmektir. Mescid-i Haram'ın kendisi şart değildir.
Zira bu kimse de Mekke halkı hükmündedir- Mekke halkının hac mikatı ise
Haram sınırlarının içidir. Ondan sonra İfrad haccını yapan kimsenin yaptığı
gibi yapar. Fakat İfrad haccını yapan kimse, haccın rüknü olan ziyaret
tavafında Remel yapmadığı ve tavaftan sonra Safa ile Merve arasında sa'y
yapmadığı halde bir kimse, haccının ilk tavafı olduğu için ziyaret
tavafında Remel yapar ve ondan sonra da Safa ile Mere arasında sa'y yapar.
Ancak eğer Mina'ya hareket etmezden önce tavaf ve.
ondan sonra Safa ile Merve arasında sa'y yapmış
ise ziyaret tavafında Remel ve Tavaftan sonra sa'y yapmaz. Ve bu kimseye Temettü
haccı yaptığı için Temettü kurbanı lâzım gelir. Şayet kurban kesmeye gücü
yetmezse hac esnasında üç gün ve evine döndükten sonra da yedi gün olmak
üzere toplam olarak on gün oruç tutması gerekir.
İbni Abbas (r.a)'dan rivayet edildiğine göre:
Kendisine Temettü haccmdan sormuşlardı. Şöyle cevap vermişti:
"Veda Haccında Muhacirler, Ensar ve
Rasulullah (s.a.s)'in zevceleri Hacc için niyyet edip, ihrama girmiş lerdi.
Biz de aynı şeyi yapmıştık. Mekke'ye vardığımız vakit Rasulullah (s.a.s):
"Niyy etinizi umreye çeviriniz. Ve yalnız
umreyi yapınız. Ancak kurbanını hazırlamış olanlar müstesna" buyurdular. Biz de Beyt'i tavaf ettik. Safa ile
Merve arasındaki say'ımızı yaptık ve kadınlarımızın yanına gelerek
(saçlarımızı kestikten sonra ihramdan çıktık) ve elbiselerimizi giydik.
Rasulullah (s.a.s):
"Kurbanını hazırlamış olan, kurban yerine
varın caya kadar (yâni; Minâ'da onu kesinceye kadar) ihram dan
çıkmasın" buyurdu. Sonra terviye
gecesi yâni; Zilhiccenin sekizinci gününde hacca niyyet etmemizi emretti.
Hacc menâsıkini yaptıktan sonra gelip Beyt'i tavaf etmemizi emretti.
Menâsıki yaptıktan sonra gelip Beyt'i tavaf ettik. Ve Safa ile Merve
arasında sa'y ettik. Bu suretle üzerimize kurban vâcib olarak haccımızı
tamamladık."
Allah (c.c) buyuruyor ki:
"Kim
hacca kadar umreden faydalanırsa, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir.
Bulamayana da hacc esnasında üç gün, evinize döndüğünüzde de yedi gün olmak
üzere tam on gün oruç tutmak lâzımdır."
(Bakara: 196)
Koyun
bir kurban yerini tutar.
Bunun
üzerine aynı yılda iki ibâdeti yâni; hacc ile umreyi birleştirdiler. Çünkü
Allah (c.c) bunu kitabında böyle inzal etti. Rasulullah' da öyle sünnet
kıldı. Ve Mekke'de oturmayanlara bunu mübâh kıldı.
Allah
(c.c) şöyle buyuruyor: "Bu, ailesi Mescid-i Haram'da ikâmet
etmeyenler içindir."
(Bakara: 196)
(Buhari, Müslim, Ebu Davud)
Eğer
kişi Şevval ayında üç gün oruç tuttuktan sonra Temettü ihramına girerse,
Şevval ayında tuttuğu oruç, hac esnasında tutması gereken üç gün orucun
yerine geçemez. Çünkü bu oruç kurbana bedel olduğu için ancak Temettü
ihramına girmekle vacip olur. Halbuki kişi bu orucu tutarken ihramda
değildi. Daha vacip olmamış olan bir ibadeti yapmak ise geçerli değildir.
Fakat eğer ihrama girdikten sonra Mekke'de tutarsa, henüz tavaf yapmamış
olsa bile caizdir. Çünkü kişi ihrama girdikten sonra tuttuğu için kendesine
vacip olduktan sonra tutmuş sayılır. Ayetteki "hac esnası"
deyiminden de murat hac aylarıdır. Bununla beraber bu orucu son günlere
bırakmak sünnete uygun olduğu için daha iyidir.
5- Eğer Temettü ihramına girmek
isteyen kimse be raberinde kurban götürmek isterse, ihrama girer ve kur
banlığını beraberine alıp yola çıkar ki en efdalı da böyle yapmaktır. Zira
Rasulullah (s.a.v) kurbanlarını beraber götürmüştür. Hem de kurbanlığı beraberinde
olan kimse daha hazırlıklı olur ve işini daha çabuk görür.
Salim b.
Abdillah (r.a)'den: Abdullah b. Ömer (r.a) dedi ki:
"Rasulullah
(s.a.s) Veda Haccında umreyi hac ile beraber yapmak suretiyle Temettü etti.
Kurbanlık aldı ve Zul-Huleyfe'den beraberinde götürdü."
(Buhari, Müslim)
6- Kurbanlık deve veya sığır
olduğu zaman boynuna nal, matara gibi bir şey bağlanır.
İbni
Abbas (r.a)'dan;
"Rasulullah
(s.a.s) öğlen namazını Zul-Huleyfe'de kıldırdı. Sonra kurbanlık dişi
devesinin getirilmesini emretti. (Deve getirilince) onun hörgücünün sağ
yüzeyin de bir çizik açtı ve kanını biraz çıkarıp üzerini nişanladı.
Devenin boynuna da iki nal takarak gerdanladı.
Sonra
Rasulullah (s.a.s) binek devesine bindi. Deve ken disini Beydâ mevkiine
doğru yükselttiği zaman Rasulullah (s.a.s) hacc niyetiyle telbiye duasını
yüksek sesle okudu."
(Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
7- İmam Ebu Yusuf ile İmam
Muhammed'e göre, kurbanlık eğer deve olursa nişanlanır. İmam Ebu Hani fe'ye
göre ise, nişanlamak mekruhtur.
Nişanlamak:
Devenin kurbanlık olduğu bilinsin diye hörgücünü, sol veya sağ yanının alt
tarafından yarıp kanı ile deveyi boyamaktır.
Mervan
(r.a)'den;
"Rasulullah
(s.a.s) Hudeybiye olayı esnasında Ashab'tan bin küsur kişi ile çıktı.
Zul-Huleyfe'ye geldiğinde Rasulullah (s.a.s) kurbanını kilâdeledi,
nişanladı ve umre yapmak niyeti ile ihrama girdi."
(Buhari, Ebu Davud, Ahmed)
İmam Ebu
Yusuf ile İmam Muhammed: Kurbanlık develeri nişanlamak iyidir. Çünkü bir
suyun başına indiği zaman kovulmasın veya kaybolduğu zaman onu gören
sahibine geri versin diye kurbanlık devenin boynuna nişan bağlanır. Bu
maksat ise nişanlamakla daha fazla hâsıl olur. Çünkü boynuna bağlanan
herhangi bir şey düşebilir. Vücudunda açılan nişan ise sabittir. Bunun için
nişanlamak sünnettir. Fakat hayvana işkenece verdiği için biz ona
"sünnet" değil "iyi" diyoruz, demişlerdir.
İmam Ebu
Hanife de: "Nişanlamak bir işkencedir. İşkence ise
nehyedilmiştir. Rasulullah (s.a.s) kurbanlıklarını nişanlatması ise onları
kaybolmaktan korumak içindir. Çünkü müşrikler yalnız nişanlanmış olan
kurbanlıklara dokunmazlardı" demiştir.
Kimisi;
"İmam Ebu Hanife ancak zamanındaki insanların kurbanlıkları
nişanlamalarına mekruh demiştir. Zira onun zamanında nişanlamada o kadar
aşırı giderlerdi ki, açılan yaranın kangıranlaşıp etrafa dağılmasından
korkulurdu" demiştir.
8 - Kurbanlığı öne katıp sürmek onu
arkadan çekmekten daha evlâdır. Çünkü Buhari ve Müslim"de geçen
hadise göre Rasulullah (s.a.s) Zul'Huleyfe'de ihrama girerken kurbanlıkları
beraberinde olup önünde sürülüyordu.
Ancak
eğer sürme ile gitmiyorsa, o zaman yularından tutulup arkadan çekilir.
9 - Kurbanlığım beraberinde
götürmeyen kimse umre yaptıktan sonra ihramdan çıkabilir. Ve haccın
ihramına girer. Şayet daha önce de haccın ihramına girerse caizdir. Hatta
ne kadar da erken girerse o kadar iyidir. Çünkü erken girmede hem ibâdete
karşı aşırı istek duygusu hem de daha fazla istek vardır. Kurbanlığını
beraberinde götüren kimse ise umre yaptıktan sonra haccı -nı da yapmadıkça
ihramdan çıkamaz.
Çünkü
Rasulullah (s.a.s) Buhari ve Müslim'de
geçen bir hadiste şöyle buyurmuştur:
"Eğer
ben, şimdi bildiğimi başlangıçta bilseydim, kurbanlıkları beraber getirmez
ve içinde bulunduğum ihramı umre yaparak ihramdan çıkardım."
Bundan
ise, kurbanlığını beraber götüren kimsenin haccı da bitirmedikçe ihramdan
çıkmadığı anlaşılmaktadır.
Hz. Aişe
(r.a)'dan; Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Beraberinde
kurbanını getirmiş olan kimse, Hacc ile Umrenin her ikisine niyyet edip,
ihrama burunsun ve her ikisinin ibâdetlerini tamamlayıncaya kadar ihramda
kalmaya devam etsin."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud)
Kurbanlığını
beraber götüren kimse, bayram günü traş olunca her iki ihramdan da çıkmış
olur. Zira namazdan nasıl selâm ile çıkılıyorsa, ihramdan da traş ile
çıkılır.
10- Mekke halkı için ne Kıran ne
de Temettü haccı yoktur. Mekke halkı ancak İfrad haccını yapabilirler.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Kim
hacca kadar umreden faydalanırsa, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir.
Bulamayana da hacc esnasında üç gün, şehrinize döndüğünüzde de yedi gün
olmak üzere tam on gün oruç tutmak lâzımdır. Bu, ailesi Mescid-i Haram'da
ikâmet etmeyenler içindir."
(Bakara: 196)
Kıran
ile Temettü haccı kolaylık olsun diye hacc ile umresinin ikisini bir
yolculukta yapmak olduklarına göre buna ancak dışarıdan gelenler
muhtaçtırlar. Mikatlarla Mekke arasında oturanlar da Mekke halkı hükmünde
olup onlar için de Kıran ile Temettü hacları yoktur. Fakat eğer kişi Mekke
halkından olup da Küfe'ye gitmiş ise, Kıran haccını yapabilir. Çünkü o da
mikata tâbi olduğu için dışarıdan gelenlerin hükmündedir.
11- Temettü ihramında olan kimse,
eğer beraberin de kurbanlık götürmemişse umresi bittikten sonra eğer evine
dönerse, Temettü'u bozulmuş olur. Çünkü bu kimse beraberinde kurbanlık
götürmediği için umreyi bitirince ihramdan çıkmış olur. ihramda değilken
evine uğradığı için umre ile haccı birbirinden ayırmış olur. Temettü ise
umre ile haccın bir yolculukta yapılması demektir. Bunun için Temettü'u
bozulur.
Tahavi'nin
"Ahkam-ül Kur'an" adlı kitabında, Râzi' nin "Ahkam-ül
Râzi" kitabında şöyle rivayet vardır. Said b. Müseyyib, Atâ, Tavus,
Mücahid, Nehai (r.a):
"Temettü
haccı yapan kimse umre yaptıktan sonra evine dönerse Temettü'u bozulmuş
olur" demişlerdir.
12- Temettü ihramında olan kimse,
eğer beraberin de kurbanlık götürmüş ise, umresinin bitmesiyle ihram dan
çıkmadığı için İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yu suf'a göre: Evine
uğramasının sakıncası yoktur.
İmam Muhammed ise: Temettu'u bozulur. Çünkü o
zaman umre ile haccı ayrı yolculuklarda yapmış olur, demiştir.
İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf ise: İhramdan
çıkmadığı için, geçici olarak evine uğraması yolculuk vasfını kaldırmış
olmaz.
13- İhrama girmek isterken
aybaşı haline giren kadın yıkanıp ihrama girer ve hac yapan kimsenin yapmak
zorunda olduğu her şeyi yapar. Ancak kandan temizlenip gusledinceye kadar,
Kabe'yi tavaf edemez.
Hz. Aişe (r.a)'dan;
"Mekke'ye hayızlı olarak vardım. Bey t'i
tavaf etmediğim gibi, Safa ile Merve arasında da sa'y etmedim."
Bunu Rasulullah (s.a.s)'e arzedince buyurdular ki:
"Hacceden kimsenin bütün yaptıklarım yap,
ancak temiz oluncaya kadar Beytullah'ı tavaf etme."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)
4 - Eğer kadın Arafat'ta vukuf ve
Kabe'yi ziyaret tavafı yaptıktan sonra aybaşı haline girerse, veda tavafı
yapmadan Mekke'den ayrılır ve ona bir şey de lâzım gelmez.
İbni
Abbas (r.a)'dan;
"İnsanlara
son işlerinin Beyt'e veda tavafı yapmak olduğu emrolundu. Lâkin bu tavaf
hayız halindeki kadın hacılardan hafifletildi (onlara vâcib
kılınmadı)."
(Buhari, Müslim)
Ebu
Seleme ile Urve'den; Aişe (r.a) dedi ki:
-"Huyey'in
kızı Safiyye, ifada tavafını yaptıktan sonra hayız oldu. Ben de onun
hayızlık halini Rasulullah (s.a.s)'e arz ettim. Rasulullah
(s.a.s)"Safiyye, bizi (yolumuzdan alıkoyup da burada)apis mi
edecek?" buyurdu." Ben de:"Yâ Rasulullah! O, Mekke'ye inmiş
ve Beyt'i taaf etmiş olup, farz tavaftan sonra hayız oldu" dedim.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s):
"Öyle
ise haydi hareket etsin" buyurdu.
(Müslim)
15- Hac bittikten sonra Mekke'de
kalmak isteyen kimseye Veda tavafı yoktur. Çünkü Veda tavafı, haccı bitirip
evlerine dönmek isteyenlere mahsustur. Ancak eğer Mekke'de kalmaya bayramın
üçüncü gününden sonra niyet ederse, o zaman Mekke'de kalsa bile Veda
tavafını yapmak zorundadır. Çünkü bayramın üçüncü günü haccın menasıki
bittiği için Veda tavafının vakti girmiş olur. Veda tavafının vakti
girdikten sonra ise, Mekke'de kalmaya niyet etmekle vûcubu sakıt olmaz.
16 - Temettü haccını yapmakta olan
bir kimse bayramda bir koyun kurban ederse kendisine lâzım gelen Temettü
kurbanı yerine geçmez. Zira kendisine lâzım gelen kurban Temettü
kurbanıdır. Verdiği kurban ise, bayramda verilmesi gereken normal olan
kurbandır.
|
|
İHRAMDA YASAK OLAN HERHANGİ BİR ŞEYİ YAPMANIN HÜKMÜ
|
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Haccı
da Umre’yi de Allah için tam yapın. Fakat alı konursanız, o halde
kolayınıza gelen kurbanı gönde in. Bununla beraber kurban yerine varıncaya
kadar başlarınızı traş etmeyin. Artık içinizden kim hasta olur ahud
başından bir eziyeti bulunursa ona; ya oruçtana sadakadan yahud da
kurban'dan (birisiyle) fidye acip olur."
(Bakara: 196)
|
|
I - GÜZEL KOKU VE YAĞ SÜRÜNMENİN CEZASI:
|
Vücuda
sürülen şeyler genellikle üç çeşittir:
Birincisi; Bizzat koku olan misk, anber,
kâfur vb..
İkincisi; kendisi bizzat koku olmadığı
halde koku için asıl olan ve ilâç olarak da kullanılan zeytinyağı b.
maddeler. Bunlar eğer vücudu yağlamak için kullanılırsa, koku hükmü
verilir. Yemeğe katılırsa koku hükmünde değildir. Üçüncüsü; Bizzat koku
olmadığı gibi, kokunun asıl maddesi de olmayan ve hiçbir surette bu
mahiyyette kullanılmayan maddeler. Mesela; iç yağı gibi maddeler.
1 - Eğer ihramda olan bir kimse
güzel koku sürünürse ona, keffaret lâzım gelir. Şayet güzel koku sürdüğü
yer bir uzvun tamamı veya daha fazla olursa, o zaman ona kurban vacip olur.
Uzuvdan
maksat, baş, bacak, uyluk vb. olan insan vücudunun parçalarıdır. Çünkü bu
uzvun tamamına güzel koku sürüldüğü zaman yasağı işleme suçu tam olduğu
için lâzım gelen ceza da tam olur. Eğer güzel koku sürülen yer bir uzuvdan
az olursa p zaman kişiye buğdaydan yarım sa' (yaklaşık olarak 1,667 kg)
fidye vermesi gerekir. Bir uzvun yarısından fazlası tam hükmünde kabul
edilir.
İmam
Muhammed ise; "Bir uzvun tamamı için bir kurban lâzım geldiğine göre
tamamı olmadığı zaman sürülen miktar tamamına göre ne kadar ise, bir
kurbanın kıymetinden o kadarın lâzım gelmesi gerekir" demiştir.
2- Eğer kişi saçını kına veya
benzeri bir şeyle boy arsa ona kurban lâzım gelir. Zira kına güzel
kokulardandır. Sürülen kınanın saç üzerinde kuruyup kalması halinde ise iki
kurban lâzım gelir. Biri, kişinin kendine güzel koku sürdüğü için, diğeri
de saçını kına ile örttüğü içindir.
3- Eğer kişi kendine saf zeytin
yağını sürerse ona İmam Ebu Hanife'ye göre kurban, diğer iki imama göre
sadaka lâzım gelir.
İmam
Muhammed ile İmam Ebu Yusuf: "Çünkü zeytin yağı vücuda sürülecek
ilaçtan çok, bir yiyecek maddesidir. Bununla beraber vücuda sürüldüğü zaman
haşereleri öldürdüğü için sadaka lâzım gelir" demişlerdir.
İmam Ebu
Hanife de: "Zeytinyağı her ne kadar yiyecek maddelerinden ise de
aslında kokusu güzel bir maddedir. Kaldı ki vücuda sürülmesinde haşerelerin
öldürülmesi, kılların yumuşaması ve deri gözeneklerinin açılması gibi bir
takım yararlar bulunduğu için ihramlı iken onu vücuda sürmek tam bir suçtur.
Ve bunun için kurban gerektirir" demiştir.
Zambak,
yasemin esansı ve menekşe içine güzel koku katılmış olan zeytinyağlarının
sürülmesi halinde ise üç imama göre kurban lâzım gelir. Çünkü o zaman
tamamen güzel kokudur.
4- Kendisi bizzat koku olmadığı
gibi, kokunun ana maddesi de olmayan yağlar (içyağı vs.) vücuda sürütürse
hiç bir şey lâzım gelmez.
5- Bizzat koku olmayan ancak
kokunun ana maddesi olan yağları yemekte bir sakınca yoktur. Zira bunlar
kokulanmak için kullanılmadığı müddetçe kendilerine koku hükmü verilmez.
|
|
II - DİKİŞLİ ELBİSE GİYMENİN CEZASI:
|
1- İhrama girmiş olan bir kimse
giyilmesi adet olan dikişli bir elbiseyi sabahtan akşama kadar giyerse veya
başını bir şeyle örterse kurban kesmesi icab eder.
Bundan
daha az bir müddet giyerse veya başını örterse fi tır sadakası miktarı
sadaka vermesi gerekir. Elbisenin unutularak veya bilerek ya da bilmeyerek,
kendi isteğiyle veya başkasının zoruyla giyilmesi arasında fark yoktur.
İmam Ebu
Yusuf'a göre: "Yarım günden daha fazla bir zaman dikişli elbise giyen
ihramlı kişiye kurban va-cib olur."
Kişi
elbise giymek veyahut başına bir şey koymaktan ancak o elbise veya şeyin
kişinin üstünde bir süre kaldığı taktirde tam faydalanmış olur. Ve bunun
için ancak o zaman ona kurban lâzım gelir. Bu sürede bir gün ile takdir
edilmiştir. Çünkü kişi normal olarak herhangi bir elbiseyi bir gün giyer ve
ondan sonra çıkarır. Bunun için eğer elbise kişinin üstünde bir günden az
bir zaman için kalırsa ondan tam olarak yararlanmış olmadığı için ona
kurban değil sadaka lâzım gelir. Ancak İmam Ebu Yusuf günün çoğunu günün
tamamı gibi saymıştır.
2- İhramlı olan kişi başının
hepsini bir gün veya bir gece boyunca örterse Hanefi alimlerinin
ittifakıyla bir kurban kesmesi vacip olur.
İmam Ebu
Hanife'ye göre eğer başını örttüğü miktar başının dörtte birinden fazla
olursa kurban gerekir, dörtte birinden az olursa birşey lâzım gelmez.
İmam
Muhammed ve İmam Yusuf'a göre ise: "Başın çoğunu kapatmadıkça ona
kurban lâzım gelmez" demişlerdir.
3- İhramlı olan kişi başını günün
yarısından az bir zaman içerisinde örterse ona kurban değil sadaka lâzım
gelir.
|
|
III - TIRAŞ OLMANIN VE
TIRNAK KESMENİN CEZASI:
|
1- Eğer ihramda olan kimse
saçının veya sakalının dörtte birini tıraş ederse ona kurban lâzım gelir.
Eğer tıraş ettiği miktar saç veya sakalın dörtte birinden az olursa, o
zaman ona sadaka lâzım gelir.
2- Eğer ihramda olan kimse
ensesinin tamamını tıraş ederse ona kurban lâzım gelir. Çünkü ense de baş
gibi tıraş edilmesi maksut olan bir uzuvdur.
3- Her iki koltuğunun
altını veya onlardan birisini tıraş ederse yine üzerine bir kurban lâzım
gelir. Zira eziyyeti defetme ve rahata kavuşma bakımından buralarda bulunan
kılları tıraş etmek gaye halindedir. Etek tıraşının hükmü de tıpkı buna
benzemektedir.
4- Eğer kişi bıyığından
makasla alırsa ona, bıyığını kısalttığı oranda keffaret lâzım gelir. Yâni;
aldığı miktar, sakalın dörtte birinin kaçta kaçı ise ona göre kendisine
keffaret lâzım gelir. Meselâ eğer alınan miktar, sakalın dörtte birinin
dörtte biri kadar olursa bir koyunun dörtte bir kıymeti kadar keffaret
lâzım gelir.
5- Eğer ihramda olan bir
kimse ihramda olan diğer kimsenin başını tıraş ederse tıraş edilen kimsenin
emriyle olsun olmasın tıraş edene sadaka, edilene kurban lâzım gelir. Zira
uykuda olan veyahut zorlanan kimseye sadece günah yoktur. Keffaret ise
uykuda veyahut zorlanmış olmakla sakıt olamaz. Çünkü keffaret vücutta hâsıl
olan rahatlatıcı temizlikten dolayı lâzım gelir. Ayrı ca istemediği halde
başı tıraş edilen kimse kendisine lâzım gelen kurbanın kıymetini başını
tıraş eden kimseden de isteyemez. Çünkü tıraş olmakla vücudunda hasıl olan
rahatlık ve temizlikten dolayı kendisine kurban lâzım gelmiştir. İhramlı
birinin saçını kesene sadaka lâzım gelmesinin sebebi ise; Haram’da
bitkileri kesmek nasıl yasak ise insan vücudundaki kılları da ihramda
kesmek yasaktır. İhramda olan birinin saçını kesen kimse her ne kadar
tıraştan yararlanamasa da ihramda kesilmesi yasak olan kılları kestiği için
kendisine keffaret lâzım gelir. Ancak şu var ki kestiği kıllar kendisinin
olmadığı için işlediği suç ağır değildir. Bunun için ona kurban değil
sadaka lâzım gelir.
6 - ihramda iken el ve
ayaklarının tırnaklarını kesen kimseye kurban lâzım gelir. Çünkü ihramda
iken yapılması yasak olan bir şeyi yapmış olur. Ancak şu var ki: Eğer
tırnaklarının hepsini bir kez ve. aynı yerde esmiş ise, birden fazla kurban
ona lâzım gelmez. Zira tırnaklarının hepsini aynı yerde kestiği için bir
kere suç işlemiş sayılır.
Ayrı ayrı oturuşlarda kesen kimseye ise İmam
Muhammed'e göre bir kurban lâzım gelir. Ancak eğer kişi önceki oturuşta
kestiği tırnakların keffaretini verdikten sonra ikinci oturuşta geri
kalanları keserse önceki suçun keffareti verildikten sonra bir daha suç
işlendiği için kefaretler birleşemez. Tekrar kurban kesmesi gerekir.
İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf'a göre ise;
Eğer her bir oturuşta bir el veya ayağının tırnaklarını keserse ona dört
tane kurban lâzım gelir. Çünkü kefaretlerin birleşmesi için bütün
tırnakların aynı oturuşta kesilmiş olması gerekir.
7- Yalnız bir el veya
ayağının tırnaklarının kesen kimseye de kurban lâzım gelir. Çünkü başın
tıraşında olduğu gibi burada da dörtte bir tamamın yerine geçer.
8- Tırnaklan kesilen
parmaklar beşten az olduğu zaman ise her bir tırnak için bir sadaka lâzım
gelir. Çünkü bir el veya ayağın tırnakları bütün tırnakların dörtte biri
olduğu için bir el veya ayağın tırnaklarına bütün tırnakların hükmünü
vermiş oluruz. Üç parmağın tırnaklarını kesmiş ise her ne kadar bir el veya
ayakta bulunan tırnakların çoğu ise de bütün tırnakların dötte birinden az
olduğu için ona bütün tırnakların hükmü verilmez. Onun için kurban değil
sadaka lâzım gelir.
9- Eğer .kişi değişik el ve
ayaklarından beş tane parmağın tırnaklarını keserse, İmam Ebu Hanife ile
İmam Ebu Yusuf'a göre ona sadaka lâzım gelir. İmam Muhammed ise; "Kurban
kesmesi gerekir" demiştir. İmam Muhammed bu kimseyi de bir elinin
bütün tırnaklarını kesen veyahut başının değişik yerlerini dörtte bir
miktarında tıraş eden kimselere kıyas etmiştir.
İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf da;
"İhramda iken tırnaklarını kesen kimseye kurban lâzım gelmesi,
'ırnaklarını kesmekle temizlenip güzelleştiği içindir. Değişik
parmaklarının tırnaklarını kesen kimse ise temizlenip güzelleşmek şöyle
dursun, bilâkis daha çirkin görünür. Başın değişik yerlerini tıraş etmek
ise âdet olduğu için kişiyi çirkin göstermez. Bunun için bu kimsenin
işlediği suç tam değildir ve dolayısıyle ona kurban değil, her bir tırnak
için bir yoksula doyabileceği kadar yemek yedirmesi gerekir.
10 - İhramda iken, kırılıp
asılı kalan bir tırnağını koparan kimseye bir şey lâzım gelmez. Zira
kırılmış olan tırnak canlılığını yitirdiği için Haram'm kurumuş bitkisine
benzer. Haram'ın kuru bitkisini kesip koparmada nasıl sakınca yoksa, bu da
öyledir.
|
|
ÖNEMLİ BİR KURAL:
|
İhramda
iken geçerli bir mazeretten dolayı güzel koku sürünen, yahut dikilmiş
elbise giyen veyahut hasırlı tıraş eden kimse muhayyer olup; isterse bir
koyun veya keçi keser, isterse herbirine yarım sa' (yaklaşık; 1,667 kg'dır)
vermek suretiyle altı yoksula bir yiyecek maddesini dağıtır, isterse üç gün
oruç tutar. Zira
Allah
(c.c): "İçinizde hasta veyahut başından rahatsız olan varsa fidye
olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi
gerekir." (Bakara: 196)
buyurarak "yahut" demek olan muhayyerlik edatını kullanmış ve
Rasulullah (s.a.s)'de âyeti öyle tefsir etmiştir.
Abdullah
b. Ma'kil'den; Kâ'ab mescidde bulunurken, yanına oturdum ve kendisine;
"Oruçtan yâhüt sadakadan yahut da kurbandan bir fidye vardır"
(mealindeki) âyetten sordum. Kâ'ab dedi ki:
"Bu
âyet, benim hakkımda nazil olmuştur. Şöyle ki: Benim başımda bir ezâ vardı.
Bunun üzerine ben de Rasulullah'a götürüldüm.
Rasulullah
(s.a.s): "Meşakkatin sana, şu gördüğüm dereceye vardığını
bilmiyordum. Bir koyun bulabilir misin?" diye sordu. Ben:
"Hayır, bulamam" dedim. Bunun üzerine şu: "Oruçtan yahut
sadakadan veyahut da kurbandan bir fidye vardır" âyeti nazil oldu.
Rasulullah
(s.a.s):
"Ya
üç gün oruç tut yahut her fakire yiyecek olarak -farım sa' vermek üzere
altı fakiri doyur" buyurdu. Kâ'ab der ki:
"İşte
(bu âyet) özel olarak benim hakkımda nazil olmuştur. Fakat bu âyetin hükmü
hepiniz için geçerlidir."
(Buhari, Müslim)
Oruç
ibadet olduğu için, nerede tutulursa tutulsun kâfi gelir. Sadaka da aynı
sebebe binaen Harem'in yoksullarına verilmesi şart değildir. Fakat kurbanın
Harem'de kesilmesi şarttır. Zira kan akıtmak ancak belli bir zamanda
veyahut belli bir yerde ibadet olur. Bu kanı akıtmanın ise belli bir zamanı
bulunmadığına göre belli bir yeri olması gerekir.
|
|
IV - CİNSİ MÜNASEBETTE BULUNMANIN CEZASI:
|
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Hacc (ayları) bilinen aylardır. İşte kim
onlarda haccı (kendisine) farz eder (İhrama
girerse) artık haccda "Refes" günah işlemek ve kavga etmek
yoktur."
(Bakara: 197)
Hanefi fûkahası bu âyeti kerimede geçen
"Refes" kelimesini "cinsi münasebet ve insanı cinsi
münasebete götüren fiiller" olarak değerlendirmiştir.
1 - İhrama giren kimse
Arafat'ta Vakfe'ye durmadan önce eşi ile cinsi münasebette bulunursa (inzal
vaki olsa da olmasa da) haccı buzulur ve bir koyun kurban etmesi gerekir.
Bu kimsenin bir yıl sonra (ertesi yıl) o haccı kaza etmesi farzdır. Ayrıca
haccı bozulmamış gibi haccını devam ettirmekle de sorumludur.
Ömer b. Hattab, Ali b, Ebu Tâlib ve Ebu Hureyre
(r.a)'e; hacc için ihrama bürünmüş olan kimsenin ailesi ile cinsi
münasebette bulunması hakkında sordular, onlar şöyle cevap verdiler:
"(Münasebette bulunan karı koca) haclarını
tamamlayıncaya kadar, haccta yapılan ibâdetleri yerine getirmeye devam
ederler. Gelen sene her ikisinin de haccedip kurban kesmesi vâcib
olur."
(Malik)
Amr b. Şuayb babasından şöyle rivayet etti: Bir
adam Abdullah b. Amr'a gelerek:
"ihramlı bir adam hanımıyla cinsi münasebette
bulunursa hükmü nedir?" diye sordu. O da:
"Abdullah b. Ömer'e sor" dedi.
Şuayb diyor ki:
"Adam Abdullah b. Ömer'i tanımadığı için
onunla beraber Abdullah b. Ömer'e gittik. Adam; ihramlı iken hanımıyla
cinsi münasebette bulunan kimsenin hükmünü sordu. Abdullah b. Ömer (r.a)
ise: "Haccı batıl olmuştur" cevabını verdi. Adam: "O
taktirde haccını devam ettirmeyip otursun mu?"diye sordu.
"Hayır insanlarla beraber gidip hacca devam
etsin, onların yaptığını yapsın. Ertesi yıl gelip haccını kaza etsin ve
kurban kessin."
Bu cevabı aldıktan sonra Abdullah b. Amr'a gelerek
Abdullah b. Ömer'in cevabını bildirdiler. Bu defa Abdullah b. Amr onları
İbn Abbas (r.a)'ye gönderdi. Ona da aynı soruyu sordular, ibn Abbas (r.a)
ise aynı cevabı verdi.
(Hakim "Dar'e Kutni"den rivayet etti.
Beyhaki "Hakim"den rivayet etti ve:
"Senedi Sahihtir" dedi.)
2- Cinsi münasebetten dolayı
hacları bozulan karı koca haclarını kaza ederlerken birbirlerinden ayrılıp
uzak durmaları gerekmez. Çünkü kendilerini birleştirip birbirlerine
bağlayan aralarındaki nikâhtır. Nikâh ise halen aralarında mevcuttur. Bunun
için ihrama girmez den önce birbirlerinden ayrılmalarına gerek yoktur. Zira
ihrama girmemişken cinsel ilişkide bulunsalar bile bir sakıncası yoktur,
ihrama girdikten sonra da ayrılmaları gereksizdir. Çünkü ufak bir nefsani
arzuya uymak yüzünden başlarına gelen bu felâket ve çetin zorlukları
gördükçe bir daha böyle bir hatayı işlemek şöyle dursun yaptıklarına bin
kere pişman olurlar. Bunun için ihrama girdikten sonra da birbirlerinden
ayrılmaları anlamsız dır.
3- Arafat vukufunu yaptıktan sonra
cinsel ilişkide bulunan kimsenin haccı bozulmaz. Fakat bir deve kesme si
gerekir.
Abdurrahman
b. Ya'mer ed-Diyli (r.a)'dan: Rasulullah (s.a.s) Arafat'ta iken yanına
geldim. Necid halkından bir grup gelmişti. Aralarından birine, Rasulullah
(s.a.s)'den haccın nasıl yapıldığını sormasını emrettiler.
Rasulullah
(s.a.s) yanındakilerden birine, çıkıp insanlara şöyle haber vermesini emir
buyurdu:
"Hacc
Arefe günüdür. Kim Müzdelife'de kılınan gecenin sabahından önce Arafat'a
gelirse, haccı tamam olur."
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei’ İbni Mace)
Ata b.
Rebah.(r.a)'dan; dedi ki:
"Hacc
menasıkini tamamlayan, fakat ziyaret tavafından önce hanımıyla cinsel
ilişkide bulunan kişinin durumu İbn Abbas'a soruldu. İbn Abbas (r.a):
"
Bir deve kesmesi gerekir" dedi.
(Malik "Muvatta"da, İbni Ebi Şeybe "Mushannefihi"hde
rivayet ettiler.)
4- Tıraş olduktan sonra cinsel
ilişkide bulunan kimseye ise bir koyun kesmek gerekir. Çünkü ihramda olan
kimse tıraş olmakla dikilmiş elbise giymek gibi yasakları yapabilmek
bakımından ihramdan çıkmış oluyorsa da haccın bütün vaciplerini
bitirmedikçe kadınlara yaklaşamadığı için bu bakımdan daha ihramda sayılır.
Bunun için bu kimseye kurban lâzım gelir. Fakat tam ihramda olmadığı için
işlediği suç hafif olup bir koyun kesmek kendisi için kâfi gelir.
5- Umre ihramında olan kimse eğer
daha tavaftan dört tur yapmamışken cinsel ilişkide bulunursa, umresi
bozulur ve bir koyun kesmesi gerekir, bununla beraber umresini sürdürmek
zorundadır. Ve ayrıca ona kaza da lâzım gelir. Eğer tavaftan dört tur
yaptıktan sonra cinsel ilişkide bulunursa o zaman umresi bozulmaz. Fakat
bir koyun kesmesi yine gerekir. Çünkü hacc farz olduğu için haccın
bozulmasında deve kesilmesi gerekir. Umre sünnet olduğu için umrenin
bozulmasında deve değil koyun kesilmesi gerekir.
6- İhramlı iken unutarak cinsel ilişkide
bulunan kimse de bilerek cinsel ilişkide bulunan kimse gibidir.
7- İhramda iken karısını şehvetle
öpen veyahut ona dokunan kimseye kurban lâzım gelir. Fakat haccı bozulmaz.
Çünkü hacc ancak cinsel ilişkide bulunmakla bozulur. İhramın diğer yasaklarından
hiçbiri haccı bozmaz. Bu hallerin hepsi de cinsel ilişki olmadıklarına göre
bu hallerde meni gelse bile haccın bozulmaması lâzım gelir. Ancak şu var ki
bu hallerde de cinsel arzu kısmen de olsa tatmin edildiği için ihramda
bunlar yasak edilmiştir. Bu yüzden işlenmesi halinde kurban lâzım gelir.
8- İhramda iken karısının
avretine bakıp menisi gelen kimse bir şey lâzım gelmez. Çünkü ihramda iken
yasak olan şey yalnız cinsel ilişkidir. Bu kimse ise cinsel ilişkide
bulunmamıştır. Nihayet bu kimse de düşünüp de düşünce ile menisi gelen
kimse gibidir.
|
|
TAVAF, SAY VE ŞEYTAN TAŞLAMALARLA İLGİLİ CİNAYETLER
|
1 - Abdestsiz olarak Kudüm
tavafını yapan kimseye sadaka lâzım gelir. Eğer cünüb olarak yaparsa bir
kurban kesmesi gerekir.
Kudüm
tavafı sünnettir. Fakat Kudüm tavafına başlayan kişinin bunu tamamlaması
vacib olur. Abdestsiz olarak Kudüm tavafı yapıldığında tavafta eksiklik
olur ve bu eksikliğin giderilmesi için sadaka lâzım gelir. Burada kurban
değil de sadakanın lâzım gelmesi Allah' in farz veya vacib kıldığı tavaflar
arasında bir fark olması gerektiğinden dolayıdır. Cünüb olarak Kudüm tavafı
yapıldığında bir kurban kesmesinin gerekli oluşu işlenen suçun daha ağır
oluşundandır.
2- Ziyaret tavafının abdestsiz
olarak yapan kimseye bir koyun kesmek gerekir. Çünkü bu kimse haccın
rüknüne eksiklik sokarak daha ağır bir suç işlediği için kurban kesmeyi hak
etmiş olur.
3- Ziyaret- tavafını cünüp olarak
tavaf yapan kimseye bir deve veya sığır gerekir. Çünkü cünüplük ab-,
destsizlikten daha ağır olduğu için, bu kimsenin tavafa soktuğu eksikliği
ancak bir deve veya sığır kesmekle gidermek mümkündür.
4- Tavafın çoğu da abdestsiz veya
cünüp olarak yapıldığı zaman tavafın tamamı abdestsiz veya cünüb olarak
yapılmış gibidir. Çünkü bir şeyin çoğu onun tamamı hükmündedir.
5- Abdestsiz olarak yapılan tavafı
bir daha yapmak müstahaptır. Cünüp olarak yapılan tavafı bir daha yapmak
vaciptir. Çünkü cünüp olarak yapılan tavafın eksikliği daha fazladır,
sonra, abdestsiz olarak yapılan tavaf eğer bir daha yapılırsa bayram
günlerinden sonra dahi olsa kurban kesmek artık gerekmez. Çünkü tavafta
eksiklik şüphesi artık kalmaz.
Cünüp
olarak yapılan tavaf bir daha yapılırsa, eğer bayram günlerinde yapılmışsa
zamanında yapılmış olduğu için artık kurban kesmek gerekmez. Fakat eğer
bayram günlerinden sonra yapılmışsa, zamanında yapılmadığı için kurban
kesmek gerekir.
6 - Eğer kişi cünüp olarak yapmış
olduğu ziyaret tavafı bir daha yapmadan evine dönerse bir daha yapmak için
tekrar Mekke'ye dönmesi gerekir. Zira tavafındaki eksiklik büyük olduğu
için, telâfisi ancak bir daha dönüp yapmakla mümkündür. Şayet dönmeyip
hediye olarak Mekke'ye bir deve veya sığır gönderirse tavafta hasıl olan
eksikliğin yerine geçtiği için caizdir. Fakat dönmesi daha iyidir.
Abdestsiz olarak tavaf yapıp da bir daha tavaf yapmadan evine dönen
kimesinin ise kurban göndermesi, dönüp bir daha tavaf yapmasından iyidir.
Zira tavafındaki eksiklik diğerine nazaran hafiftir, aldı ki kurban
göndermede fakirler için yarar vardır.
7- Veda tavafını abdestsiz olarak
yapan kimseye sadaka lâzım gelir. Zira veda tavafı her ne kadar vacip ise
de, rükün olmadığı için ziyaret tavafı kadar "önemli değildir. Veda
tavafını cünüp olarak yapan kimseye ise bir koyun kesmek lâzım gelir. Çünkü
Veda tavafını cünüp olarak yapmak büyük bir noksanlıktır. Ancak Veda tavafı
Ziyaret tavafından rütbece üstün olduğu için onu cünüp olarak yapmada bir
koyun kesmekle yet inilmiştir.
8- Ziyaret tavafından üç tur veya
daha az bir an kimseye bir koyun kesmek gerekir. Zira tavafta, arısından
daha az bir miktar yapılmadığı için hâsıl olan eksiklik de abdestsiz olarak
yapılan tavaftaki dikişli gibi hafif olup onun için koyun kesmek
yeterlidir.
9- Ziyaret tavafından dört tur
veya fazla eksik bırakan kimse eksik bıraktığı turları yapmadıkça ihram-an
çıkmış olamaz. Zira eksik bıraktığı turlar yaptığı urlardan fazla olduğu
için hiç tavaf yapmamış gibidir.
10- Veda tavafını yapmayan veya
Veda tavafından ört tur veya fazla eksik bırakan kimseye bir koyun esmek
lâzım gelir. Çünkü vacib veya vacibin çoğunu erketmiş olur. Ve eğer
Mekke'den ayrılmamış ise Veda avafını tekrar yapması emrolunur.
11- Veda tavafından üç tur yapmayan
kimseye ise adaka lâzım gelir.
12- Umre ihramında olup abdestsiz
olarak tavaf ve a'y yaptıktan sonra ihramdan çıkan kimse Mekke'den
ynlmadıkça bir daha tavaf ve sa'y yapar ve ona bir ey lâzım gelmez. Çünkü
abdestsiz olarak yaptığı tavafa eksiklik bulunduğu için bir daha yapması
gerekir.
Ve bir
daha yapınca eksiklik kalmadığı için ona bir Şey lâzım gelmez. Sa'y da
tavafa tâbidir. Şayet bu kimse bir daha tavaf ve sa'y yapmadan evine
dönerse abdestsiz olarak tavaf yaptığı için ona kurban lâzım gelir. Fakat
bir daha Mekke'ye dönmesi gerekmez. Çünkü umrenin son rüknü olan sa'y'ı da
yaptığı için ihramdan çıkmıştır. Ayrıca sa'y'ı da abdestsiz olarak yaptığı için
ise ona bir şey lâzım gelmez.
13- Hacc ihramında olan kimse Safa
ile Merve arasında sa'y yapmasa da haccı tamamdır. Ancak ona kurban lâzım
gelir. Çünkü Safa ile Merve arasında sa'y vacip olduğu için yapılmaması
halinde hac bozulmaz, fakat kurban lâzım gelir.
14- Arafat dağından imamdan önce
ayrılan kimseye kurban lâzım gelir. Arafat'ta güneş batıncaya kadar kalmak
vaciptir. Bunun için, güneş batmadan Arafat'tan ayrılan kimse vacibi terk
etmiş olur ve dolayı siyle ona kurban lâzım gelir. Eğer güneş battıktan
sonra bir daha Arafat'a dönse de kurbanın vücubu kendisinden sakıt olmaz.
Çünkü imam ile birlikte hareket etmesi gerekirdi. İmam ile birlikte hareket
etmedikten sonra bir daha Arafat'a dönmesi manasızdır. Güneş batmadan bir
daha Arafat'a dönen ve imam ile beraber güneş battıktan sonra Arafat'tan
inen kimseden kurban sakıt olur. Arafat'a geceleyin gelen kimse ise öyle
değildir. Çünkü vukufu geceye kadar sürdürmenin vücubu gece değil, gündüz
vukuf yapan kimse içindir.
15- Müzdelife'de vukuf yapmayan kimseye
kurban lâzım gelir. Çünkü Müzdelife vukufu vaciptir.
16- Bayramın hiç bir günü cemre
taşlamasını yapmayan kimseye kurban lâzım gelir. Çünkü vacibi kesinlikle
terketmiş olur. Ancak taşlamaların hepsi aynı cinsten birer ibadet olduğu
için -vücudunun bütün kıllarını tıraş eden kimseye olduğu gibi- bu kimseye
yalnız bir kurban lâzım gelir. O da bayramın son günü güneş battıktan
sonra. Çünkü cemreleri taşlamak ancak bayram günlerinde ibadettir. Bu
günler bitmedikçe taşlamaların hepsini sıra ile yapmak mümkündür.
İmam Ebu
Hanife'ye göre bir günün taşlamalarını bir başka güne bırakmak da kurban
kesmeyi gerektirir. Fakat diğer iki imam bu görüşe katılmamışlardır.
17-Bir günün taşlamalarını yapmayan
kimseye kurban lâzım gelir. Çünkü bir günün taşlamaları tam bir ibadettir.
18- Üç cemreden birinin taşlamasını
yapmayan kimseye sadaka lâzım gelir. Çünkü bir günde her üç cemreyi
taşlamak bir ibadet olduğuna göre, yalnız bir cemreyi taşlamayan kimse bu
ibadetin çoğunu yapmış olur. Kurban ise ancak bir vacibin çoğunu yapmamak
halinde lâzım gelir.
19- Bayramın ilk günü Akabe
cemresini taşlamayan kimseye kurban lâzım gelir. Çünkü bayramın ilk günü
yalnız Akabe cemresinin taşlaması vardır. Bunun için bu kimse o gün
vacibini tamamen bırakmış olur. Akabe cemresi taşlarının yarısından fazlasını
atmayan kimse de öyledir.
20- bir cemreye bir, iki veyahut üç
çakıl eksik atan kimseye ise, her bir çakıl için yarım sa' (yaklaşık 1,667
kg.) lâzım gelir. Zira bu kimsenin yapmadığı miktar vacibin yarısından az
olduğu için ona sadaka vermek kâfidir.
21- Başını bayram günleri bittikten
sonra tıraş eden kimseye, İmam Ebu Hanife'ye göre kurban lâzım gelir.
Ziyaret tavafını bayram günlerinden sonraya bırakan kimse de öyledir. Diğer
iki İmam ise: Bu her iki kimseye de bir şey lâzım gelmez, demişlerdir.
Bu ihtilaf
bir günün taşlamalarını bir başka güne bırakmak ve Akabe cemresini
taşlamaktan önce tıraş olmak, Kıran haccında Akabe cemresini taşlamaktan
önce kurban kesmek veyahut kurban kesmezden önce tıraş olmak gibi sonra
yapılması gereken bir ibadeti önce yapmak hallerinde de geçerlidir.
İmam Ebu
Hanife'nin delili:
İbrahim
b. Muhacir'den, Abdullah b. Abbas (r.a)' nın şöyle dediğini rivayet etti:
"kim
ki haccından bir şeyi vaktinden daha önce veya sonra yaparsa bir kurban
kessin."
(İbni Ebi Şey be "Mushannefihi"nde ve Tahavi "Şerh-ül
Asar" kitabında rivayet etti.) ‘ İmam Hafız Takıyiddin b. Dakik
il-İyd: "El-İmam" kitabında bu rivayetin senedinde bulunan
"İbrahim b. Muhacir zayıf bir kişidir" demiştir.
İki İmam
ise: "Bu durumların hepsinde vacipler kaza edildiği için başka bir şey
lâzım gelmez" demişlerdir.
İbni
Abbas (r.a)'dan;
Bir adam
Rasulullah (s.a.s)'e: "Çakılları atmadan Bey t’i tavaf ettim"
dedi. Rasulullah (s.a.s):
"Bir
günah yoktur" buyurdu. Adam:
"Kurbanımı
kesmeden tıraş oldum" dedi. Rasulullah (s.a.s):
"Bir
günah yoktur" buyurdu. Aynı adam yine:
"Çakılları
atmadan kurbanımı kestim" dedi. Rasulullah (s.a.s) bu sefer de:
"Günah
yoktur" buyurdu.
Bir
başka rivayette: Rasulullah (s.a.s) Veda Haccında kendisine soru soranlara
(cevap vermek üzere) Mina' da durmuştu. Adamın biri:
"Farketmeden
kurbanı kesmeden önce tıraş oldum" dedi.
Rasulullah
(s.a.s): .
"Kurbanını
kes, bir günah yoktur" buyurdu. Diğer biri gelip:
"Akıl
erdiremedim, çakılları atmadan kurbanımı kestim" dedi. Rasulullah
(s.a.s):
"Çakılları
at, bir günah yoktur" buyurdu.
Rasulullah
(s.a.s) tertibe riayet edilmeden yapılmış olan herhangi bir hacc
ibadetinden sorulduysa, hepsi için:
"Yap,
bir günah ve güçlük yoktur" cevabını verdi.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
22 - İmam Ebu Hanife ile İmam
Muhammed'e göre: Hacc ihramında olup bayram günlerinde ve fakat Harem' in
dışında tıraş olan kimseye kurban lâzım gelir. Umre ihramında olan kimse de
eğer Harem'in dışında tıraş olursa ona kurban lâzım gelir"
demişlerdir.
İmam Ebu
Yusuf ise: "Kurban lâzım gelmez" demiştir. Çünkü Harem'de tıraş
olmak şart değildir. Zira Rasulullah (s.a.s) Hudeybıye'de umreden
alıkonduğu zaman hemen orada tıraş olmuştur,
İbn Ömer
(r.a)'den;
"Rasulullah
(s.a.s) Umre yapmak niyeti ile çıktı. Kureyş kâfirleri Kabe'ye girmesine
engel oldular. Rasulullah (s.a.s) de Hudeybıye'de develerini kesti ve
saçlarını tıraş etti."
(Buhari)
İmam Ebu
Hanife ile İmam Muhammed ise: "Traş ile ihramdan çıkıldığı için traş
da namazın sonundaki selam gibidir. Selâm ile namazdan çıkıldığı halde
nasıl selam namazın bir vacibi ise traş da haccın bir vacibidir. Ve haccin
bir vacibi o: unca da haccın diğer vacibleri gibi
Haram'da
yapılması gerekir. Rasulullah (s.a.s) ile ashabının Hudeybiye'de traş
olmaları da Haram'in dışında traş olmanın caiz olduğuna delil olamaz. Zira
Hudeybiye'nin bir kısmı Haram'dan sayılır. Rasulullah (s.a.s) ile ashabı o
kısımda traş olmuş olabilirler" demişlerdir.
|
|
AVLANMANIN CEZASI:
|
1- İhramda olan kimse için kara
avı haram, deniz avı helaldir. Kara avı; karada doğup büyüyen ve karada
yaşayan, deniz avı da suda yaşayan ve suda doğup büyüyen hayvan demektir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Deniz avı ve onu yemek size de, yolculara da
geçimlik olarak helal kılınmıştır. Kara avı ise ihramda bulunduğunuz sürece
size yasak edilmiştir."
(Maide: 96)
2- İhramda iken av öldüren
veyahut öldürtmek için yerini başkasına gösteren kimseye ceza lâzım gelir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Ey insanlar! İhramlı iken avı öldürmeyin.
Sizden bile bile onu öldürene, ehli hayvanlardan öldürdüğü kadar olduğuna
içinizden iki âdil kimsenin hükmedeceği, Kabe'ye ulaşacak bir kurbanı ödeme
yahut düşkünlere yemek yedirme şeklinde keffaret ya da yaptığının
ağırlığını tatmak üzere bunlara denk oruç tutma vardır. Allah geçmiştekiler
i affetmiştir. Kim tekrar yaparsa Allah ondan öc alır. Allah Güçlü'dür,
Öcalıcı'dır."
(Maıde: 95)
Abdullah b. Ebi Katade (r.a)'den:
Rasulullah (s.a.s) hacc için (yola) çıktı. Biz de
beraberinde çıktık. Rasulullah (s.a.s) Sahabılerınden içlerinde Ebu Katade
de olduğu halde bir grup insanı keşif için sevkedip:
"Deniz kenarına doğru gidiniz, sonra bize
katılınız! emrini verdi. Bu keşif kolu olarak ayrılan grup deniz sahiline
doğru yol aldılar. Nihayet Rasulullah (s.a.s)'den tarafa döndükleri zaman
Ebu Katade’ den başka hepsi ihrama girdiler. Yalnız Ebu Katade ihrama
girmedi. Onlar bu şekilde yol alırlarken ansızın yaban eşekleri gördüler.
Ebu Katade hemen üzerlerine hücum etti ve onlardan bir dişi yaban eşeği
öldürdü. Müteakiben bu müfreze, bir yere inip konakladı ve o avın etinden
vediler. Sonra kendi kendilerine:
"Sen bana bu sureyi okuduğunu söyleseydin
seni canını yakacak derecede döverdim."
Allah (c.c) kitabında şöyle buyuruyor:
"Kabe'ye ulaşmış bir kurban olarak onu içinizden iki âdil kimse takdir
etsin." İşte ben Ömer yanımdaki ise Abdurrahman b. Avı'dır."
(Muvatta, Beyhaki,
Taberani) (îbn Hacer el Hey semi bu hadisi rivayet eden kişilerin güvenilir
olduklarını söylemiştir.)
Ebu
Zübeyr (r.a)'den:
"Ömer
(r.a) (ceza olmak üzere) sırtlanı öldürmükte bir koç, ceylanda bir dişi
keçi, tavşanda bir kuzu veya oğlak, tarla sıçanında da otlamağa başlamış
dört aylık küçük kuzu ile hükmetmiştir."
(Malik, Şafii)
Câbir
(r.a)'dan Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"İhramlı
olan kimseye sırtlanı öldürmekte bir koç, ceylanda bir koyun, tavşanda bir
kuzu veya oğlak, tarla sıçanında da otlamağa başlamış dört aylık küçük
kuzuyu ceza olarak vermesi gerekir."
(Dar’e Kutni)
Câbir b.
Abdillah (r.a) dedi ki: Rasulullah (s.a.s)'e:
"Sırtlan
av mıdır?" diye sorduğumda:
"Evet" diye buyurdular ve: "Kim
ihramlı iken onu avlarsa bir koç vermesi gerekir" dediler.
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbn Mace, Ahmed) (Tirmizi, Hakim, İbn
Hibban bu hadis için Sahih dediler.)
Serçe
kuşu ve güvercin gibi evcil hayvanlardan benzeri bulunmayan avlarda ise
İmam Muhammed de, İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf gibi kıymet lâzım
gelir demiştir.
İmam Ebu
Hanife ile İmam Ebu Yusuf mutlak benzerlik hem şekil ve hem de kıymet
bakımından olan benzerliktir. Fakat burada şekil benzerliğine yormak mümkün
olmadığı için kıymet benzerliğine yormak gerekir Çünkü kul alacaklarında
olduğu gibi şeriatte de meşhur olan benzerlik budur. Maide suresinin doksan
beşinci âyetinde geçen "Naam" kelimesinden de murat Allah daha
iyi bilir yabani hayvanlardır.
Zira Ebu
Ubeyde ile Asmaf'nin dediklerine göre: Bu elime hem evcil hem de yabani
hayvanlarda kullanılır. O taktirde âyetin manası şöyle olmuş olur:
"Öldürdüğü yabani avın bir benzeri ceza olarak lâzım gelir."
Rasulullah
(s.a.s)'in: "Kim ihramlı iken onu (yâni sırtlanı) avlarsa bir koç
vermesi gerekir" sözü "Kim ihramlı iken onu avlarsa bir koç
miktarı ceza vermesi gerekir" anlamındadır" demişlerdir.
5- İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu
Yusuf'a göre kişi, kendisine lâzım gelen kıymet ile isterse bir kurban,
"isterse yiyecek alır, isterse ne kurban ve ne de yiyecek olmayıp oruç
tutar.
İmam
Muhammed'e göre ise bu muhayyerlik hakemlere aittir. Eğer hakemler kurbana
hükmederlerse öldürülen avın benzerini kurban etmek gerekir. Eğer yiyecek
veya oruca hükmederlerse İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf'un dedikleri
gibi yapmak gerekir.
İmam Ebu
Hanife ile İmam Ebu Yusuf: "Muhayyerlik -yemin kefaretinde olduğu
gibi- şeriat tarafından kişiye gösterilen kolaylık olduğuna göre, hakemlere
değil, kişiye ait olması lâzım gelir" demişlerdir.
Sonra
Maide suresinin 95. âyetindeki KEFARETÜN ile ADLÜ ZALİKE kelimeleri merfu
oldukları için HEDYEN üzerine değil CEZAÜN üzerine matufturlar. Bu ise,
hakemlerin yalnız ava değer biçmekle görevli oldukları, avın değeri
anlaşıldıktan sonra kurban, yemek ve oruçtan birini seçmek ise avı öldürene
ait olduğunu ifade eder.
İmam Muhammed'in delili de Maide suresinin 95.
âyetidir. Zira bu âyeti kerimede geçen "HEDYEN" kelimesi
"YAHKUMU BİHİ" kelimesini tefsir ettiği için mensub-dur.
"Ya" hakemin hükmüne mef'uldur. Hangisi de olsa kurbanın hakemler
tarafından hükmedilmesi gerektiğini ifade eder. Sonra, yemek demek olan
"TAAM" ile oruç demek olan "SİYAM" kelimeleri arasında
muhayyerlik edatı olan "EV" (yâni; veya) kelimesinin
getirilmesinden de bu muhayyerliğin hakemlere ait olduğu anlaşılır.
6- Ceza olarak kesilecek
kurban Mekke'den başka
bir yerde kesilemez.
Zira Allah (c.c): "Kabe'ye ulaşacak
kurban" (Maide: 95)
diye buyurmuştur.
Yemek ise Mekke'den başka yerlerde de verilebilir.
Çünkü kurban hikmeti bilinmeyen taabbüdi bir ibadet olduğu için ancak
belirli bir zaman ve belirli bir yerde kesildiği takdirde ibadet olur.
Yemek vermek ise gayesi yoksullara yardım olduğu için nerede ve ne zaman
olursa olsun ibadettir.
Oruç da
keza Mekke'den başka yerlerde tutulabilir. Zira oruç da nerede tutulursa
tutulsun ibadettir.
7- Eğer kişi kurbanı başka bir
yerde kesip etini yoksullara dağıtır ve kurbanın eti de verilmesi gereken
yiyecek miktarından az olmazsa, keffaret olarak yemek vermeyi seçmiş ve
fakirlere herhangi bir yiyecek maddesini vermiş gibi olur.
8- Öldürülen avın kıymeti ile eğer
yiyecek maddesi alınırsa, her bir yoksula ya yarım sa' buğday, ya dair sa'
arpa vermek gerekir. Hiç bir yoksula yarım sa' dan az verilemez. Zira keffaret
olarak verilmesi gereken yiyecekler yoksullara şeriatça ancak bu şekilde
dağıtılır.
9- Oruç tutmayı seçen kimse
öldürdüğü ava önce yiyecek maddeleriyle değer biçtikten sonra her bir sa'
arpa veya yarım sa' buğday yerine bir gün oruç tutar. Zira orucun maddi
değeri bulunmadığı için ava oruçla değer biçmek mümkün değildir. Bunun için
ava yiyecek maddeleriyle değer biçmek gerekir.
10- İhramda olan kimse bir kuşun
tüylerini yolduğu veyahut ayaklarını kestiği için kuş artık uçup kendini
koruyamaz olursa, kuşun bütün kıymeti kendisine lâzım gelir. Çünkü hayvanı,
kaçıp kendini kurtaramaz duruma soktuğu için onu öldürmüş gibi olur.
11- İhramda olan kimse devekuşunun
yumurtalarını kırarsa ona kıymeti lâzım gelir.
îbn
Abbas ve İbni Mes'ud (r.a)'un şöyle dedikleri rivayet edildi:
"İhramlı
iken devekuşunun yumurtalarını kıran kimseye' ceza olarak yumurtaların
kıymeti lâzım gelir."
(Abdürrezzak ve İbn Ebu Şeybe "Mushanneflerinde" ve Bey haki’
de)
12- İhramlı kişinin kırdığı
yumurtaların içinden ölü civciv çıkarsa o zaman canlı olan bir civcivin
kıyeti lâzım gelir. Bu bir istihsandır. Yoksa kıyas, yuurtanm kıymetinden
başka bir şey gelmemesini gerektirmektedir. Çünkü civcivin canlanıp
canlanmadığı bilinemez. Ancak yumurtanın canlı bir civciv çıkarmaya hazır
bir durumda olduğu için zamanı gelmeden kırılması civcivin ölümüne sebep
olup ve bunun için ihtiyaten "ondan dolayı ölmüştür" denilir.
Bunun gibi ihramda olan kimse eğer bir ceylanın karnına vurup ceylanın ve
yavrusunun ölmesine sebep olursa ona hem ceylanın hem yavrusunun kıymeti
lâzım gelir.
13- İhramlı olan kimseye karga,
çaylak, kurt, yılan, akrep, fare ve kuduz köpekleri öldürmekten dolayı bir
şey lâzım gelmez.
Hafsa
(r.a)'dan; Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Hayvanlardan
beş nev'i vardır ki, onları öldürenlere bir sorumluluk yoktur. Bunlar:
Karga, çaylak,fare, akrep ve kuduz köpektir."
Diğer
bir rivayette bu hadis şöyle gelmiştir:
"Beş
nev'i fâsık hayvan vardır ki bunlar ihram dışında da ihramda iken de
öldürülürler. Bunlar: Yılan, karga, fare, kuduz köpek ve çaylaktır."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
14- Şeriatin istisna ettiği ve
yukarıda saydığımız zararlı hayvan dışında eti yenilmeyen diğer canavar ve
benzeri hayvanları öldüren kimseye de ceza lâzım gelir. Çünkü hadiste
istisna edilen hayvanlar da sayılı oldukları için onlara başkalarını kıyas
etmek mümkün değildir.
15- İhramda iken sivri sinek,
karınca, pire ve keneleri öldürmede bir sakınca yoktur. Çünkü bunlara av
denilmediği gibi, hem insan vücudundan oluşmuyorlar ve hem de yaradılışları
itibariyle inciticidirler.
Karıncadan
maksat insanları inciten siyah veya sarı renkli olanlarıdır. İncitici
olmayan karıncaları öldürmek ise günahtır. Fakat av olmadıkları için cezayı
gerektirmez.
Bir biti
öldüren kimseye ise buğday, arpa ve benzeri gibi herhangi bir yiyecek
maddesinden bir avuç miktarı gibi' bir sadaka lâzım gelir. Çünkü bit vücut
kirinden oluştuğu için ihramda öldürmek ihramda temizlenme yasağına uymamak
demek olur.
16 - İhramlı olan kimse bir
çekirgeyi öldürürse istediği miktarda bir sadaka verir. Çünkü çekirge de
kara avı sayılır. Zira av ele gelmeyen ve güçlükle yakalanabilen hayvan
demektir.
Yahya b.
Said (r.a) şöyle haber verdi:
-"Bir
adam Hz. Ömer (r.a)'ye gelerek ihramlı iken çekirge öldürdüğünü ve ne
yapması gerektiğini sordu.
Ömer b.
Hattab (r.a) Kâ'b (r.a)'ya:
"Haydi
gel, bu meselede hüküm verelim" dedi.
Kâ'b
(r.a):
"Bir
dirhem vermesi gerekir" dedi. Ömer b. Hattab Kâ'b'a şöyle dedi:
"Sen
dirhemi kolaylıkla buluyorsun (çünkü zenginsin). Bir kuru hurma bir
çekirgeden iyidir."
(Muvatta)
17- İhramlı iken kaplumbağayı
öldürene bir şey lâzım gelmez. Çünkü kaplumbağa -keler ve böcekler
cinsinden olup ve yakalanması güç olmadığı için av sa yılmaz.
18- İhramlı iken Harem avını sağan
kimseye sağdığı sütün kıymeti lâzım gelir. Zira süt avın vücudundan
oluştuğu için avın kendisi hükmündedir.
19- İhramda olan kimse eğer
yırtıcı bir hayvan kendisine saldırırken öldürürse ona bir şey lâzım
gelmez. Çünkü ihramda olan kimse savunmaktan değil saldırmaktan nehy
edilmiştir. Nitekim yukarıdaki hadisi şerifte ihramlı iken bile
öldürülmelerine izin verilen hayvanlar zararlı olduklarından dolayı
öldürülmelerine izin verilmiştir.
20- İhramda olan kimseye açlık
sebebiyle avı öldürmek zorunda dahi kalsa ceza lâzım gelir.
Zira:
"Ey
iman etmiş olanlar! İhramda iken av öldürmeyiniz. Sizden kim (ihramda)
bilerek av öldürürse, ona ceza olarak evcil hayvanlardan, öldürdüğü avın
benzeri olan bir hayvan lâzım gelir."
(Maide: 95)
Bu
âyetin nassı ile sabittir ki herhangi bir avı öldürebilmek, keffaret
vermeye bağlıdır.
21- İhramda olan kimsenin davar,
deve, sığır, tavuk ve evcil olan kaz ve ördekler gibi evcil hayvanları
kesmesinde sakınca yoktur. Zira bu hayvanlar evcil oldukları için av
değillerdir.
22- İhramda iken ayakları tüylü de
olsa güvercinleri öldüren kimseye ceza lâzım gelir. Çünkü güvercinlerin her
çeşidi yaradılış itibariyle insanlardan kaçar ve yerden geç de kalksa
uçtuğu için ele geçmez. Şayet içlerinde insanlardan kaçmayanları varsa da
arızi olduğu için onlara itibar olunmaz.
23- Evcilleştirilmiş ceylanları
öldüren kimseye de ceza lâzım gelir. Zira ceylan yaradılış itibariyle av
olduğu için evcilleştirilmesi onun avlık vasfını kaldıramaz. Nasıl ki deve
de yaradılış itibariyle evcil olduğu için kaçtığı zaman evcillik vasfı
kalkmaz ve öldürülmesi ihramda olan kimse için haram olmaz.
24- İhramda olan kimsenin kestiği av
murdar olup eti yenilmez. Çünkü ihramda iken avı kesmek haram olan bir fiil
olduğu için kesmek sayılmaz.
25- İhramda olan kimseye kestiği
avın etinden yemesi halinde; İmam Ebu Hanife'ye göre: Yediği etin kıymeti
lâzım gelir. Diğer iki imam ise: Ona bir şey lâzım gelmez, demişlerdir.
Bu avın
etinden yiyen başkasına ise, ihramda dahi olsa her üç imama göre de bir şey
lâzım gelmez. İki İmam: "Çünkü bu avın eti murdar olduğu için, onu
yiyen kim olursa olsun ona tevbe ve istiğfardan başka bir şey lâzım gelmez.
İmam Ebu
Hanife de: "Bu avın etinden yemek onu kesen kimseye yalnız murdar
olduğu için değil', aynı zamanda ihramda onu kestiği için de haramdır,
ihramda olan başkalarına ise, yalnız murdar olduğu için haramdır"
demişlerdir.
26- İhramda olan kimsenin ihramda
olmayan kimsenin avlayıp kestiği avın etini yemesinde eğer ona avın yerini
göstermemiş ve avlamasını söylememiş ise sakınca yoktur.
Abdullah
b. Ebu Katade (r.a)'den:
Rasulullah
(s.a.s) hacc için yola çıktı. Biz de beraberinde çıktık. Rasulullah (s.a.s)
sahabelerinden içlerinde Ebu Katade de olduğu halde bir grup insanı keşif
için sevk edip:
"Deniz
kenarına doğru gidiniz, sonra bize katılınız!" emrini verdi. Bu keşif
kolu olarak ayrılan grup deniz sahiline doğru yol aldılar. Nihayet
Rasulullah (s.a.s)'den tarafa döndükleri zaman Ebu Katade'den başka hepsi
ihrama girdiler. Yalnız Ebu Katade ihrama girmedi. Onlar bu şekilde yol
alırlarken ansızın yaban eşekleri gördüler. Ebu Katade hemen üzerlerine
hücum etti ve onlardan bir dişi yaban eşeği öldürdü. Müteakiben bu müfreze
bir yere inip konakladı ve o avın etinden yediler. Sonra kendi kendilerine:
"Bizler
ihramlı olduğumuz halde (avlanıp) et ye dik" dediler. Dişi yaban
eşeğinin etinden arta kalan kısmı da yanlarında taşıdılar. Ve nihayet
Rasulullah (s.a.s)'e eldiklerinde: "Yâ Rasulullah! Bizler
ihramlanmıştık. Ebu Katade ise ihrama girmemişti. Birdenbire bir takım
yaban
eşekleri
gördük. Ebu Katade de hemen üzerlerine saldırdı ve onlardan dişi bir eşeği
öldürdü. Biz de inip onun etinden yedik. Bizler ihramlı olduğumuz halde av
eti yedik diye söylenerek onun etinden kalanını da (beraberimizde)
getirdik" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s)
onlara:
"Sizden
Ebu Katade'ye bu yaban eşeğini avlamasını emreden yahut herhangi bir şey
ile kendisine işaret ederek (avı) gösteren var mıdır?" diye sordu. Onlar "Hayır,
yoktur" cevabını verdiler.
Rasulullah
(s.a.s) "Öyle ise bu avın etinden geri kalanını yeyiniz"
buyurdu.
(Buhari, Müslim)
27- Harem'in herhangi bir avını
öldüren kimse ihramda olmasa bile kıymetini yoksullara dağıtmak zorunda
olur. Zira Harem'in avlarına dokunulamaz. Rasulullah (s.a.s) uzunca bir
hadisinde:
"Harem'in
avları da ürkütülemez" buyurmuştur.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
28- Harem’in herhangi bir avını
öldüren kimseye kendisine lâzım gelen avın kıymeti yerine oruç tutmak
yeterli gelmez. Zira bu ceza, keffaret olmayıp mali bir ceza olduğu için
kul alacağı gibi aynen ödenmesi gerekir.
29- Eğer bir kimse bir avı yakalayıp
onunla birlikte Harem’in sınırları içine girerse, girer girmez avı
salıvermesi gerekir. Çünkü bu av sağ olarak Harem'in sınırları içine
girdiği için Harem'e hürmeten artık ona dokunmamak gerekir. Şayet
bırakmayıp onu başkasına satarsa ve henüz duruyorsa geri verilir. Çünkü ona
dokunmak haram olduğu için satışı fasittir. Eğer durmuyorsa ona ceza lâzım
gelir. İhramda olan kimsenin de yakaladığı avı başkasına satması aynı
sebebe binaen öyledir.
30 - Eğer bir kimse evinde veyahut
beraberindeki bir kafeste av bulunduğu halde ihrama girerse avı salması
gerekmez.
Abdullah b. Haris (r.a)'den şöyle dediği rivayet
edildi:
-"Biz hacc ederdik. Evimizde, avlamış oldumuz
avları olduğu gibi bırakıp salı vermezdik."
(İbni Ebi Şeybe
"Mushannefinde")
31 - Eğer ihramda olan kimse
bir avı yakalar ve ihramda olan bir başkası da bu avı öldürürse, ikisine de
ceza lâzım gelir. Birincisi ihramda iken av yakaladığı için, ikincisi de
ihramda iken av öldürdüğü için cezayı’ hak etmiş olurlar. Fakat birincisi
ödediği cezayı ikincisinden isteyebilir. Çünkü her ne kadar ihramda
avlanmak yasak ise de bu kimse yakaladığı avı eğer öldürülmeseydi bırakmak
suretiyle işlediği suçtan geri dönebilirdi. Fakat ikincisi bu olanağı
ortadan kaldırdığı için diğerinin cezasını da o çekmelidir.
32 - Harem'in sınırları
içinde bulunan bir otu veyahut kendiliğinden biten ve herhangi bir kimsenin
mülkü olmayan bir ağacı kesen kimseye, eğer kestiği ot veya ağaç daha yeşil
olup kurumamış ise kıymeti lâzım gelir.
Zira Rasulullah (s.a.s) Harem hakkında:
"Çayırları biçilmez, dikenleri kesilmez"
buyurmuştur.
(Buhari, Müslim)
Sonra lâzım gelen bu kıymeti mutlaka gerekir. Onun
yerine oruç tutulamaz. Çünkü Harem'in ot ve ağaçlarını kesmek ihramda olmak
için değil, Harem'in ot ve ağaçları oldukları için haramdır. .
Kendiliğinden bitmeyip insanlar tarafından dikilen
ağaçları kesmede ise sakınca yoktur. İnsanlar tarafından ekilmesi adet
olmayan bitkiler de, eğer insanlar tarafından ekilirse, insanlar tarafından
ekilen bitkilerin hükmünü alır.
Kendiliğinden ve fakat bir kimsenin tarlasında
biten bitkiyi kesen kimseye iki kıymet lâzım gelir. Bir kıymet Harem’e
saygısızlık ettiği, bir kıymet de başkasına ait olan mala tecavüz ettiği
içindir. Nasıl ki başkasına ait olan bir avı,öldüren kimseye de iki kıymet
lâzım gelir.
Harem "in kurumuş bitki ve otlarını kesen
kimseye ise kuru bitki artık büyümediği için bir şey lâzım gelmez.
33- Harem'in çayırlarında
hayvanlar otlatılamaz ve İZHIR denilen ottan başka hiç bir otu kesilemez.
Ebu
Hureyre (r.a)'den;
Aziz ve Celil
olan Allah, Rasulüne Mekke fethini müyesser edince, Rasulullah (s.a.s)
insanlar içinde ayağa kalktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle
buyurdu:
"Hiç
şüphe yok ki, Allah (c.c) fili (ordusunu) Mekke'ye girmekten men etmiş
Rasulünü ve mü'minleri de Mekke'ye hâkim kılmıştır. Muhakkak bu belde,
benden evvel hiçbir kimseye asla helâl olmadı. Burası yalnız gündüzün bir
saaatinde benim için helâl kılınmıştır. Mekke, benden sonra da hiçbir kimse
için ebediyyen helâl olmayacaktır. Mekke'nin av hayvanları ürkütülemez.
Çayırları
biçilmez, dikenleri kesilmez. Sahibini arayıp bulmak isteyen müstesna,
yitiğini (almak) hiçbir kimseye helâl olmaz. Her kimin bir kimsesi
öldürülürse, o, iki şey arasında muhayyerdir. Ya kendisine diyet verilir
yahut da kaatil (kısasen) öldürülür.
Rasulullah
(s.a.s)'in bu beyanı üzerine Abbas:
"Yâ
Rasulullah! İZHIR otu müstesna olsun. Çünkü bizler onu kabirlerimizde ve
evlerimiz (in inşasın )da kullanıyoruz" dedi.
Rasulullah
(s.a.s)'de: "İZHIR otu müstesnadır" buyurdu.
(Buhari, Müslim)
34- Eğer ihramda olan iki kişi
birlikte bir avı öldürürlerse ikisine de ayrı ayrı kurban lâzım gelir. Zira
avın yerini başkasına gösteren kimseye tam ceza lâzım geldiğine göre, avı
başkası ile birlikte öldüren kimseye tam ceza lâzım gelmesi evveliyetle
gerekir.
35- Eğer ihramda olmayan iki kişi
Harem'in bir avını birlikte öldürürlerse ikisine bir ceza lâzım gelir.
Bunların
ikisine bir ceza verilmesinin sebebi avlanılması yasak olan bir yerde
avlandıklarından dolayıdır. Nasıl ki yanlışlıkla bir adamı öldüren iki
kişiye yalnız bir diyet ve fakat' her birine ayrı bir kefaret lâzım gelir.
36- İhramda olan kimsenin, avı
satması ile satın alması fasittir. Çünkü eğer av daha sağ iken ihramda olan
kimse onu satarsa, onun dokunulmazlığını ihlal etmiş ve eğer onu kestikten
sonra satarsa bir murdarı satmış olur.
37- Eğer bir kimse bir ceylanı
Harem'in sınırları dışına çıkardıktan sonra ceylan ve yavruları ölürlerse
ölen ceylanın ve ölen her bir yavru için ona bir ceza lâzım gelir. Zira
Harem'in sınırları dışına çıkarılmasıyla ceylanın dokunulmazlık vasfı
kalkmaz. Bunun için, onu çıkaran kimse onu tekrar Harem'in sınırları içine
döndürmek zorundadır. Bu vasıf da, şeriatın ona verdiği bir vasıf olduğu
için yavrularına da geçer. Eğer ceylanın cezasını ödedikten sonra ceylan
doğurursa o zaman ölen yavrularının cezası kendisine lâzım gelmez. Çünkü
ceylanın cezası verilince onun dokunulmazlık vasfı kalkmış olur.
38- İfrad haccını yapan kimsenin,
yapması halinde kendisine kurban lâzım gelen bir şeyi eğer kıran haccını
yapan kimse yaparsa ona biri hac, biri de umre için olmak üzere iki kurban
lâzım gelir
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.