Kur’an’da, “Kıyamet yaklaştı, ay yarıldı. Onlar ise, ne zaman bir mu’cize görseler yüz çevirir ve ‘Bu daimî bir sihirdir.’ derler.”[1]
ayetinin açık işareti ve tüm
sahih hadis ve siyer kaynaklarında geçen manevi tevatür derecesindeki ayın
yarılması mucizesinin nasıl gerçekleştiği konusunda bilgi verip, ardından bu
konuda akla gelebilecek bazı sorulara cevap vermeye çalışacağız.
Ayın Yarılması Mucizesi Nasıl Gerçekleşti?
Ayın ikiye ayrılması mucizesinin
Medine'ye hicretten önce[2] Kureyş müşriklerinin istekleri üzerine
-Yüce Allah'ın izniyle- Peygamberimiz (asm) tarafından gösterildiği Enes b.
Malik[3], Hz. Ali, Huzeyfe b. Yeman[4],
Abdullah b. Mes'ud[5], Abdullah b. Abbas[6],
Abdullah b. Ömer[7], Abdullah b. Amr
b. Âs[8], Cübeyr b. Mut'im[9] (r.anhum ecmain) gibi pek çok sahabeden
nakledilmiştir.[10]
Kureyş müşriklerinden, Velid b.
Mugîre, Ebu Cehil, Âs b. Vâil, Âs b. Hişam, Esved b. Abdi Yağus, Esved b.
Muttalib, Zem'a b. Esved, Nadr b. Haris ve daha başkaları[11],
Peygamberimiz’e (asm):
"Eğersen
gerçekten peygambersen, bize Kameri (Ayı), yarısı Ebu Kubeys dağı, yarısı da
Kuaykıan dağı üzerinde görülmek üzere ikiye ayır!" dediler.
Peygamberimiz (asm):
"Eğer bunu yaparsam iman
eder misiniz?" diye sordu.
Müşrikler:
"Evet! İman ederiz."
dediler.
Ayın bedir, yani dolunay olduğu,
iyice göründüğü gece, Peygamberimiz (asm), müşriklerin istedikleri şeyi
kendisine vermesini, Yüce Allah’tan diledi.[12]
Cebrail (a.s.) inip, Allah’ın
duasını kabul ettiğini O’na (asm) duyurunca, O da Mekkelilere haber verdi.
Müşrikler Ayın on dördüncü gecesinde, Ayın ikiye ayrıldığını gördüler![13]
Yüce Allah, Ayın yarısını Ebu
Kubeys dağı, yarısını da Kuaykıan dağı arasında doğdurunca, Peygamberimiz
(asm):
Fakat müşrikler"Bu,
Ebu Kebşe'nin oğlunun bir sihridir!"[16] "Ebu
Kebşe'nin oğlu sizi sihirledi!"[17] "Muhammed
bizi sihirledi!" dediler.[18]
Bazısı da:
"Muhammed bizi sihirlediyse[19],
bütün insanları da sihirleyemez ya![20] Başka beldeler
halkından, yanınıza gelecek olanlara, sorun bakalım: Bunu onlar da görmüşler
mi?"[21] dedi.
"Evet! Onu biz de öyle
gördük! Ayı ikiye yarılmış gördük!"
dediler. Ayın ikiye ayrılmış olduğunu haber verdiler. Her taraftan gelenlerden,
Ayın ikiye ayrıldığını görüp de haber vermeyen bir kimse kalmadı.[24]
Fakat müşrikler iman etmekten,
Müslüman olmaktan yüz çevirip:
"Bu, müstemir (olagelen) bir
sihirdir!"[25], “Ebu Talib‘in
yetiminin sihri semâya da tesir etti”[26] dediler.
Yüce Allah, Kamer sûresinde bu mucizeye
şöyle temas buyurur:
"Saat yaklaştı.
Ay (ikiye) yarıldı (ayrıldı).
Onlar (ne zaman) bir âyet, bir mucize görseler, yüz
çevirirler ve:
'Müstemir (olagelen) bir sihir!'
derler.
(Ayın ikiye ayrılması mucizesini görünce de)
hevalarına uydular:
'Yalan!' dediler
(Peygamberi yalanladılar).
Oysa ki, her iş bir gayeye bağlıdır.
Andolsun ki; onlara (kendilerini küfür ve inattan)
vazgeçirecek öyle önemli haberler gelmiştir ki, her biri, gayesine ermiş bir
hikmet ve ibrettir.
Ayın Yarılması Mucizesi ile Açıklama
Ayın yarılması mucizesi ile
ilgili akla gelebilecek bazı soruların cevabını vermek istiyoruz. Sorumuz şu “Ayın
yarılması mucizesi gerçekleşmiş midir? Neden tarihler ayın yarıldığından
bahsetmiyor? Neden bilimin bugün bu kadar gelişmesine rağmen ayın üzerinde her
hangi bir yarılma izi bulunmamaktadır? Eğer yarılma vuku bulsaydı bunun izinin
ay üzerinde olması gerekirdi.” Akla gelebilecek bu iki şıklı sorunun
ilk şıkkını beş maddede cevaplayıp, ardından diğer ikinci sorunun cevabını
vereceğiz.
Ayın yarılması mucizesi gerçekleşmiş midir? Neden
tarihler ayın yarıldığından bahsetmiyor?
Ayın yarılması mucizesi, Allah
Resulünü (asm) yalanlayan bazı müşriklere, davasının doğruluğunu göstermek için
Allah’ın izniyle gerçekleşmiş bir mucizedir. Tarihlere geçmemesinin nedenlerini
maddeler halinde izah edelim:
1.
Ayın yarılması mucizesi bütün İslam tarihi ve siyer kitaplarında nakledilen,
ayrıca Kur’an’da da Kamer Suresinin ilk ayetlerinde[28] işaret edilen bir
mucizedir. Mucizeye tanık olan inatçı müşriklerin bu mucize karşısında Kur’an’ı
inkar eden o müşriklerden hiçbiri bu mucizeyi inkar etmemiş, aksine“Sihirdir!..”[29]
diyerek iptaline kalkışmışlardır. Tarihte bu hadisenin olmadığına dair hiçbir
bilgi nakledilmemiştir. Eğer hadise gerçekleşmemiş olsaydı, İslam aleyhine olan
en ufak bir hadiseyi bile ihmal etmeyen ve karalamak için kullanan müşrikler,
tarihlerin ve Kur’an’ın naklettiği bu hadiseyi mutlaka yalanlayacaklardı.
Yalanlayamamaları gösteriyor ki, bu hadisenin gerçekleşmesi noktasında bir
şüphe yoktur.
2. Sa’d-ı
Taftazanî gibi büyük alimler demişler ki:
“Ayın yarılması mucizesi,
parmaklarından su akması, umum bir orduya su içirmesi, camide hutbe okurken
dayandığı kuru direğin Peygamberimizin ondan ayrılmasından dolayı ağlaması,
umum cemaatin işitmesi gibi mütevatirdir.[30]Yani, öyle
tabakadan tabakaya büyük bir cemaat nakletmiştir ki, yalanda ittifakları
muhaldir. Bin sene önce gözüken ve tarihlerin kaydettiği “Hâle” isimli kuyruklu
yıldızının dünyadan göründüğünden nasıl eminsek -çünkü asırdan asıra insanlar o
bilgiyi aktarmışlardır, yani mütevatirdir- ya da görmediğimiz sadece duyduğumuz
Sri Lanka’nın vücudu gibi varlığı kesindir.”
demişler.
İşte böyle vuku kesin olan bir
meselede şüphe duymak ve vehme kapılmak akılsızlıktır. İmkansız bir hadise
değildir. Ayın yarılması volkanla parçalanan bir dağ gibi imkan dahilindedir ve
mümkündür.
3. Mucize,
peygamberlik davasında inanmayan insanları ikna etmek içindir. Eğer inanmayan
insanları, inanmaya zorlayacak olsaydı, o zaman imtihan sırrına zıt olurdu.
Dolayısıyla ayın yarılması mucizesinde, ay yarıldıktan sonra bütün insanlığın
göreceği kadar uzun süre o şekilde kalsaydı, bütün insanların iman etmesine
vesile olacak ve imtihan sırrı ortadan kalkmış olacaktı. Veya sıradan bir
semavi hadise olarak tarihlere geçecekti. Bu nedenle ayın yarılması mucizesi
sadece gece vakti, ani bir şekilde, hazır bulunan müşriklere ve bazı sahabelere
gösterilmiştir.
4.“Ayın yarılması hadisesi,
başka ülkelerin tarihlerine neden geçmemiştir?” diye
akla gelebilir. Halbuki bu hadise gece olmuştur, dolayısıyla dünyanın diğer
yarısı gündüz olduğundan görünmemesi gayet normaldir. Ayrıca o dönemde cehaleti
ve vahşilikleriyle ünlü olan Avrupa ülkelerinin tarihinde olmaması da gayet
normaldir. Farklı yerlerde de sis ve bulut gibi farklı engeller görünmemesine
sebep olmuş olabilir. Böyle bir hadise bazı fertler tarafından görülse de
gözlerine inanamaz ve bu hadiseye birisi tanık olsa bile insanları inandıramaz
ve tarihlere geçemez.
Özet olarak deriz ki:
1. Doğruluğun
ve adaletin temsilcisi olan sahabelerin bu hadisenin gerçekleştiğine dair
ifadeleri;
2.
Pek çok müfessirin“Ve Ay yarıldı.”[31] ayetinin
tefsirinde bu hadisenin nüzul sebebi olduğu konusundaki ittifakları.[32]
3.
Güvenilir kaynaklardan nakiller yapan bu hadis âlimlerinin bu olayın
gerçekleştiğini ispat eden rivayetleri;[33]
4.
Bütün keşif ve ilham ehli olan evliya ve sıddıkînin bu hadisenin
gerçekleştiğine dair haberleri
5. Kelam
ilminin meslekçe birbirinden çok uzak olan imamlarının ve derin ilim ve ihtisas
sahibi alimlerinin bu hadisenin olduğuna dair tasdikleri;
6.
Dalâlet üzerine birleştikleri vaki olmayan ümmet-i Muhammediyenin[34]
(asv) bu hadisenin gerçekleştiğine dair inançları, güneş gibi ayın yarılması
hadisenin gerçekleştiğini ispat eder.
Neden bilimin bugün bu kadar gelişmesine rağmen ayın
üzerinde her hangi bir yarılma izi bulunmamaktadır?
Vücudumuzda oluşan bir yaranın
bir süre sonra iz bırakmadan iyileşmesi, yeryüzünde meydana gelen çatlakların
iz bırakmadan zamanla kapanmaları gibi, ayı yaratan kudretin de onu bir mucize
eseri olarak yardığında iz bırakmadan birleştirmesi gayet makuldür.
Bununla beraber Büyük İslam Alimi
Merhum Muhammed Hamidullah’ın da dikkat çektiği gibi; ayın yüzeyinde yukarıdan
aşağıya doğru ve ayın tam ortasında uzun bir çatlak izi görüldüğünü
hatırlatmakta yarar vardır. Bu çatlak yaklaşık bir mil (bin altıyüz metre)
genişliğindedir ve uzay bilimciler buna "Hadley Rille" adını
vermişlerdir. Apollo-15 ekibi tarafından, bu çatlak hakkında yapılan
araştırmalar zamanın gazetelerinde yer almıştır. Bu çatlağın resmi aşağıda
görülmektedir.[35] Ayrıca bu yarıkla
(veya yarıklarla) ilgili internette Apollo-15 in kaydettiği video görüntüsü de
internet üzerinden http://www.youtube.com/watch?v=lzXZXrt0n2M
adresinden izlenebilir.
Resimde görülen çatlağın ayın yarılması
mucizesi ile doğrudan ilgilisi olup olmadığı tartışma konusudur. Anlaşıldığı
üzere bu yarıklardan ay üzerinde bol miktarda bulunmaktadır. Ayın yarılması
mucizesi ile bunların doğrudan alakalı olabilmesi için hepsinin aynı istikamet
üzerinde ayın bütününü dairesel olarak dönmesi gereklidir. Ancak şuan bu
şekilde olup olmadığı bilgimiz haricindedir. İstikbalde Müslüman bilim
adamlarının ayda bu konu üzerinde derin araştırmalar yapması temennimizdir. Bu
yarıklar ayın yarılması mucizesi ile ilgili ısrarla bir iz arayanlar için bir
delil olabilir diyebiliriz.
___________________________________________
[1]Kamer, 54/1-2.
[2]Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 466; Diyarbekıf, Hamis, c. 1, s. 298; Zürkânî, M evâhibu'l-ledünniye Şerhi, c.5, s.108.
[3]Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 86; Müslim , Sahih, c. 4, s. 2159; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 84-85; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 262, 265; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.114; Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 209; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 118.
[4]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 11 5; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119; Diyarbekrî, c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
[5]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 377,413; Buhârî, c. 4, s. 186; Müslim, c. 4, s. 2158; Tirmizî, c. 5, s. 397-398; Taberî, c. 27, s. 85; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 471; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 279, 281; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.264-265; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234; İbn Seyyid, c. 1, s. 114; Zehebî, s. 209-211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[6]Buhârî, c. 4, s. 186; Müslim , c. 4, s. 2159; Taberî, c. 27, s. 86; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Ebu Muaym, Delâil, c. 1 ,s. 279-280; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 267; İbn Seyyid, c. 1, s. 114; Zehebî, s. 211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[7]Müslim, c. 4, s. 2159; Tirmizî, c. 5, s. 398; Taberî, c. 27, s. 85; Ebu Nuaym, c. 1, s. 279; Beyhakî, c. 2, s. 267; Kadı lyaz,Şifâ.c.1, s. 235; İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
[8]Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[9]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 115; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119; Diyarbekrî, c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
[10]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye.c. 1, s. 466; Diyarbekrî,c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi,c. 5, s. 108.
[11]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6,s. 133; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c.1 , s. 467; Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s.110.
[12]Ebu Nuaym, c. 1, s. 280; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 272-273; Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7, s. 1 27; Ebu'l-Fidâ, c. 3,s. 11 9-120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 133; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, Hamis, c.1, s. 299; Zürkânî,Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110.
[13]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 1 33.
[14]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280-281; E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119-120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 133.
[15]Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127.
[16]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 266; Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s.268; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1 , s. 273; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 210; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s. 109.
[17]Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 281; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 266; Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s. 268; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121.
[18]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 82; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 398; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 114; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119; Kastalâni, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 109.
[19]Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82, Tirmizî, c. 5, s. 398, Beyhakî, c. 2, s. 266; İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119; Kastalâni, c.1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c. 5, s. 109.
[20]Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82; Tirmizî, c. 5, s. 398; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Beyhakî, c. 2, s. 266; İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115; Zehebî, s. 211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119-121; Kastalâni, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c.5, s. 109.
[21]Kadı lyaz, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
[22]Beyhakî, c. 2, s. 267; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c.5, s. 109-110.
[23]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Beyhakî, c. 2, s. 267; Kadı lyaz, c. 1, s. 235; Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7. s. 127.
[24]Ebu Nuaym , c. 1, s. 281; Beyhakî, c. 2, s. 267; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c. 5, s. 109-110; Taberî, c. 27, s. 85; Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 273; Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Kadı lyaz, c. 1, s. 235; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 211; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 281.
[25]Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 87; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 1 27.
[26]Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 54; Müsned 3:165; et-Taberî, Câmiu’l-Beyân 27:84-85; el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân 17:126; el-Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve 2:268.
[27]Kamer, 54/1-8.
[28]Kamer, 54/1.
[29]Kamer, 54/2.
[30]el-İcî, Kitabü’l-Mevakıf 3:405-406; el-Âmidî, Gayetü’l-Meram 1:356; İbni Teymiyye, el-Cevabü’s-Sahih 1:414; 2:44; eş-Şehristânî, el-Fark Beyne’l-Firâk 1:313; et-Teftâzânî, Şerhu’l-Mekâsıd 5:17.
[31]Kamer, 54/1.
[32]bk. el-Vâhidî, el-Vecîz fî Tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz 1:370; et-Taberî, Câmiu’l-Beyân 2784-87; el-Kurtubî, el Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân 17:126-127; es-Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr 7:672.
[33]Abdullah İbni Mes’ud tariki; Buhârî, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münafikîn 44-45; Tirmizî, Tefsîr 54. Abdullah İbni Ömer tariki; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 45. Tirmizî, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 48. Abdullah İbni Abbas tariki; Buhârî, Menâkıb 27, Menâkıbu’l-Ensâr 36, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 48. Enes İbni Malik tariki; Buhârî, Menâkıb 27, Tefsîr (54) 1, Menâkıbu’l-Ensâr 36; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 46; Tirmizî, Tefsîru Sûre 54; Huzeyfe İbnu’l-Yeman tariki; et-Taberî, Câmiü’l-Beyân 27:51; Abdurrezzâk, el-Musannef 3:193-194; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ 1:280-281. Cübeyr İbni Mut’im tariki; Tirmizî Tefsîru Sûre 54; Müsned 4:82; İbni Hibban, es-Sahih 14:422.
[34]Ebû Dâvûd, Fiten ve Melâhim 1; Tirmizî, Fiten 7; İbni Mâce, Fiten 7.
[35]Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, s.126, 234. p.
[36]http://www.nasa.gov/centers/ames/news/features/2009/Google_Moon.html
[2]Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 466; Diyarbekıf, Hamis, c. 1, s. 298; Zürkânî, M evâhibu'l-ledünniye Şerhi, c.5, s.108.
[3]Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 86; Müslim , Sahih, c. 4, s. 2159; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 84-85; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 262, 265; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.114; Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 209; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 118.
[4]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 11 5; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119; Diyarbekrî, c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
[5]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 377,413; Buhârî, c. 4, s. 186; Müslim, c. 4, s. 2158; Tirmizî, c. 5, s. 397-398; Taberî, c. 27, s. 85; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 471; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 279, 281; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.264-265; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234; İbn Seyyid, c. 1, s. 114; Zehebî, s. 209-211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[6]Buhârî, c. 4, s. 186; Müslim , c. 4, s. 2159; Taberî, c. 27, s. 86; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Ebu Muaym, Delâil, c. 1 ,s. 279-280; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 267; İbn Seyyid, c. 1, s. 114; Zehebî, s. 211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[7]Müslim, c. 4, s. 2159; Tirmizî, c. 5, s. 398; Taberî, c. 27, s. 85; Ebu Nuaym, c. 1, s. 279; Beyhakî, c. 2, s. 267; Kadı lyaz,Şifâ.c.1, s. 235; İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
[8]Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[9]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 115; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119; Diyarbekrî, c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
[10]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye.c. 1, s. 466; Diyarbekrî,c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi,c. 5, s. 108.
[11]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6,s. 133; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c.1 , s. 467; Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s.110.
[12]Ebu Nuaym, c. 1, s. 280; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 272-273; Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7, s. 1 27; Ebu'l-Fidâ, c. 3,s. 11 9-120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 133; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, Hamis, c.1, s. 299; Zürkânî,Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110.
[13]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 1 33.
[14]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280-281; E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119-120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 133.
[15]Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127.
[16]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 266; Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s.268; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1 , s. 273; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 210; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s. 109.
[17]Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 281; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 266; Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s. 268; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121.
[18]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 82; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 398; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 114; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119; Kastalâni, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 109.
[19]Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82, Tirmizî, c. 5, s. 398, Beyhakî, c. 2, s. 266; İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119; Kastalâni, c.1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c. 5, s. 109.
[20]Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82; Tirmizî, c. 5, s. 398; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Beyhakî, c. 2, s. 266; İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115; Zehebî, s. 211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119-121; Kastalâni, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c.5, s. 109.
[21]Kadı lyaz, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
[22]Beyhakî, c. 2, s. 267; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c.5, s. 109-110.
[23]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Beyhakî, c. 2, s. 267; Kadı lyaz, c. 1, s. 235; Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7. s. 127.
[24]Ebu Nuaym , c. 1, s. 281; Beyhakî, c. 2, s. 267; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c. 5, s. 109-110; Taberî, c. 27, s. 85; Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 273; Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Kadı lyaz, c. 1, s. 235; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 211; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 281.
[25]Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 87; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 1 27.
[26]Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 54; Müsned 3:165; et-Taberî, Câmiu’l-Beyân 27:84-85; el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân 17:126; el-Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve 2:268.
[27]Kamer, 54/1-8.
[28]Kamer, 54/1.
[29]Kamer, 54/2.
[30]el-İcî, Kitabü’l-Mevakıf 3:405-406; el-Âmidî, Gayetü’l-Meram 1:356; İbni Teymiyye, el-Cevabü’s-Sahih 1:414; 2:44; eş-Şehristânî, el-Fark Beyne’l-Firâk 1:313; et-Teftâzânî, Şerhu’l-Mekâsıd 5:17.
[31]Kamer, 54/1.
[32]bk. el-Vâhidî, el-Vecîz fî Tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz 1:370; et-Taberî, Câmiu’l-Beyân 2784-87; el-Kurtubî, el Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân 17:126-127; es-Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr 7:672.
[33]Abdullah İbni Mes’ud tariki; Buhârî, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münafikîn 44-45; Tirmizî, Tefsîr 54. Abdullah İbni Ömer tariki; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 45. Tirmizî, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 48. Abdullah İbni Abbas tariki; Buhârî, Menâkıb 27, Menâkıbu’l-Ensâr 36, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 48. Enes İbni Malik tariki; Buhârî, Menâkıb 27, Tefsîr (54) 1, Menâkıbu’l-Ensâr 36; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 46; Tirmizî, Tefsîru Sûre 54; Huzeyfe İbnu’l-Yeman tariki; et-Taberî, Câmiü’l-Beyân 27:51; Abdurrezzâk, el-Musannef 3:193-194; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ 1:280-281. Cübeyr İbni Mut’im tariki; Tirmizî Tefsîru Sûre 54; Müsned 4:82; İbni Hibban, es-Sahih 14:422.
[34]Ebû Dâvûd, Fiten ve Melâhim 1; Tirmizî, Fiten 7; İbni Mâce, Fiten 7.
[35]Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, s.126, 234. p.
[36]http://www.nasa.gov/centers/ames/news/features/2009/Google_Moon.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.