Naklettiğimiz diğer mucize
rivayetleri gibi, sularla ilgili mucizeler de pek çok sahabeler tarafından
rivayet edilmiştir. Sahabelerin rivayet ettiği hadisleri, sayısı binleri bulan tâbiîn
alimleri devralmışlar ve onlar da kendilerinden sonra gelenlere
aktarmışlardır. Bu şekilde asırlarca dilden dile, elden ele dolaşarak ta
günümüze kadar ulaşmıştır. Özellikle Asr-ı saadetten sonraki asra ulaşan
hadisler Buhari ve Müslim gibi, hadis ilminin dahi imamlarına ulaşınca onlar
tarafından sıhhatli olanlar tespit edilip kaydedilerek gelecek nesillere en
güzel şekilde aktarılmıştır. Allah onlardan razı olsun.
Şimdi sularla ilgili mucizelerden
bazılarını nakledelim:
Elinden Pınar Gibi Su Akması Mucizesi - 1
Buharî, Müslim gibi sahih hadis
kaynaklarında yer alan ve Hazreti Enes’den nakledilen bir mucizedir. Hazreti
Enes şöyle anlatıyor:
“Zevra ismi verilen bir yerde, üç
yüz kişi kadar, Allah Resulü ile beraber bulunuyorduk. İkindi namazı için
abdest almamızı emretti, fakat su bulamadık. Yalnız az bir parça su bulmamızı
emretti; bulup getirdik. Mübarek ellerini içine batırdı. Gördüm ki,
parmaklarından çeşme gibi su akıyor. Sonra, orada bulunan üç yüz kişinin tamamı
gelip o sudan hem abdest aldılar, hem de su ihtiyaçlarını giderdiler.”[1]
Bu mucizeyi, Hazreti Enes, üç yüz
kişiyi temsil ederek haber veriyor. Mümkün müdür ki, o üç yüz kişi, şu haberi
tasdik etmesinler? Hem eğer tasdik etmeseler, yalanlamamaları mümkün müdür?
Elinden Pınar Gibi Su Akması Mucizesi - 2
Bir başka mucizeyi de Hazreti
Cabir bin Abdullah anlatıyor:
Hudeybiye günü halk susuz kalmış,
Resûlullah’ın (asm) önünde bulunan su ibriğinden abdest aldığı sırada O’na
(asm) doğru varmışlardı. Resûlullah Aleyhisselam, onlara:
"Size ne oluyor!"
diye sordu.
"Mahvolduk ey Allah’ın
Resulü! Mahvolduk ey Allah’ın Resulü!" dediler.
Peygamberimiz (asm):
"Ben sizin aranızda iken, siz
mahvolmayacaksınız!" buyurdu.
"Yâ Rasûlallah! Yanımızda,
senin ibriğindekinden başka, ne abdest alacağımız, ne de içeceğimiz su
var!" dediler.
Bunun üzerine, Allah Resulü (asm)
elini ibriğin üzerine koydu ve
"Alınız, Bismillah"
buyurdu. Kaynaklardan kaynar gibi, hemen parmaklarının arasından su akmaya
başladı! Müslümanlar, ondan hem su içtiler, hem de abdest aldılar.
Cabir b. Abdullah'a:
"O zaman siz kaç kişi
idiniz?" diye soruldu.
Cabir:
Naklettiğimiz bu mucizeyi rivayet
edenler, mânen bin beş yüz kadardırlar. Çünkü, insanın fıtratında, yalana “yalan”
demek meyli vardır. Sahabeler ise, sıdk ve doğruluk için, can, mal, baba, anne,
kavim ve kabilelerini terk edip, İslam’a her şeylerini feda ettikleri halde bu
rivayeti tasdik etmeselerdi mutlaka tasdik etmediklerini söylerlerdi. Hem
meâlindeki hadîsin tehdidine
karşı, yalana mukàbil sessiz kalmaları mümkün değildir. Demek ki, sessiz
kalmaları ile bu mucizeyi tasdik edip, kabul ediyorlar demektir.
Elinden Pınar Gibi Su Akması Mucizesi - 3
Buvat Gazvesi’nde gerçekleşen bir
mucizedir. Buharî, Müslim gibi sahih hadis kaynaklarında nakledilmektedir.
Hazret-i Câbir anlatıyor:
“Allah Resulü (asm) sahabelere “Abdest
almaları için seslenin.” diye emir verdi. Fakat sahabeler su olmadığını
söylediler. Allah Resulü (asm) “Bir parça su bulunuz.” dedi. Gayet az su
getirdik. Sonra, o az su üstüne elini kapadı ve bir şeyler okudu. Ben ne
okuduğunu bilmiyorum. Sonra dedi ki: “Kàfilenin büyük su teknesini getir.”
Bana getirdiler, ben de Allah Resulü’nün (a.s.m) önüne koydum. O da elini içine
koydu, parmaklarını açtı. Ben de o az suyu, mübarek eli üzerine döküyordum.
Gördüm ki, mübarek parmaklarından çokça su aktı ve su teknesi doldu. Suya
muhtaç olanları çağırdım. Hepsi geldiler, o sudan abdest alıp, içtiler. Sonra
ben dedim: “Daha kimse kalmadı.” Allah Resulü (asm) elini kaldırdı; o su
teknesi ağzına kadar dolu olarak kaldı.”[4]
İşte, Peygamberimizin (asm) bu
apaçık mucizesi mânen mütevatirdir. Yani yalana ittifakı imkansız olan bir
rivayet zinciriyle gelmiştir denilebilir. Çünkü, Hazreti Câbir, bu mucize
gerçekleştiği sırada, vazifeli olduğu için, birinci söz onun hakkıdır; o, tüm
diğer sahabelerin namına ilân edip haber veriyor. Çünkü o vakit hizmet eden
Hazreti Cabir’di, bu yüzden rivayeti aktarmak başta onun hakkıdır. İbni Mes’ud
da aynı mucize için diyor ki “Ben gördüm ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâmın parmaklarından çeşme gibi su akıyor.”[5]
Acaba, sahabenin büyüklerinden olan Hazreti Enes, Hazreti Câbir ve İbni Mes’ud
gibi sahabelerden oluşan bir cemaat “Ben gördüm.” dese, görmemesi mümkün
müdür?
Şimdi şu yukarıda verdiğimiz üç
misali birleştirince, ne kadar kuvvetli bir mucize olduğu anlaşılır.
Hazreti Mûsâ’nın (as) taştan on
iki yerden çeşme gibi su akıtması mucizesi[6], Peygamber
Efendimizin (asm) on parmağından musluktan akar gibi suyun akması mucizesinin
derecesine çıkamaz. Çünkü, taştan su akması mümkündür; örneklerini dünyada
gösterilebilir. Fakat et ve kemikten kevser gibi suyun çoklukla akmasının
benzeri yoktur ve olamaz.
Akmayan Çeşmede Gösterilen Mucize
İmam-ı Mâlik’in muteber hadis
kitabı Muvatta’ başta olmak üzere, pek çok sahih hadis kitabında Muaz ibni
Cebel gibi meşhur bir sahabeden naklederek bize ulaşan bir mucizedir.
Hazret-i Muaz ibni Cebel
anlatıyor:
“Tebük Gazvesi’nde bir çeşmeye
rast geldik; ip kalınlığında akıyordu. Allah Resulü (asm) “Bir parça o suyu
toplayınız.” diye emretti. Toplanılan su avucuna döküldü. Allah Resulü (asm),
onunla elini yüzünü yıkadı. Sonra o suyu çeşmeye koyduk. Birden çeşmenin
menfezi açılıp çoklukla aktı, bütün orduya kâfi geldi.”
Hattâ bir râvi olan İmam İbni
İshak der ki: “Su akarken toprağın altından gök gürültüsü gibi ses
yaparak aktı.” Allah Resulü (asm) bu muziceden sonra Hazreti Muaz’a“Mucize
eseri olan bu mübarek su devam edip buraları bağa çevirecek; ömrün varsa
göreceksin.” demiştir. Hakikaten dediği gibi olmuştur.[7]
Hudeybiye’de Susuz Kuyudan Su Fışkırtılması Mucizesi
Buhari’de Hazreti Bera’dan,
Müslim’de ise Seleme b. Ekva’dan nakledilen susuz kuyu mucizesidir:
Berâ b. Âzib'in bildirdiğine
göre;“Hudeybiye kuyusunun suyu çekilmiş, içinde bir damla bile su
kalmamıştı. Durum Peygamberimize (asm) arzedildi. Peygamberimiz (asm), kuyunun
başına gelip oturdu. İçinde biraz su bulunan bir kab istedi. Getirilen su ile
abdest aldıktan sonra, ağzını çalkaladı ve içinden, dua etti. Abdest aldığı ve
ağzında çalkaladığı suyu kuyunun içine döktü. Peygamberimizin (asm) emriyle,
kuyu, biraz kendi haline bırakıldı. Sonra, kuyu sulandı. Müslümanlar da,
Müslümanların hayvanları da, ondan kana kana içtiler. Kuyunun suyundan içenler,
1400 kişi idi.”[8]
Seleme b. Ekvâ da der ki:
"Biz, Resûlullah’ın (asm)
maiyyetinde Hudeybiye'ye geldik. Biz, o gün, yüzer kişilik on dört bölüktük.
Kuyunun yanında, henüz suvarılacak elli koyun da vardı ki, kuyu onları bile
sulayamıyor, suya kandıramıyordu. Resûlullah (asm), kuyunun kıyısına oturup dua
etti ve ağzına alıp çalkaladığı suyu kuyuya bırakınca, kuyunun suyu yükseldi.
Biz ondan hem hayvanları suladık, hem de kendimiz su aldık."[9]
Ordu Bir Seferde Susuz Kalınca...
Yine Müslim ve İbni Cerîr-i
Taberî gibi, hadîsin dâhi imamları başta olarak sahih pek çok hadis kitabı Ebu
Katâde’den naklediyorlar ki:
“Peygamberimiz (asm) çıktığı bir
seferde gecenin sonuna kadar yola devam etti. Sonra mola verip uyudu. Uyandığı
zaman, güneş arkasına vurmakta idi. Benim yanımdaki abdest suyunu istedi. Ben
de kendisine takdim ettim. Onunla abdest aldı, sonra bana dedi ki: "Abdestten
arta kalan bu suyu sakla, ileride onun şaşılacak bir hâli olacaktır." Gündüz
yola devam edildi, insanlar sıcağın altında susuzluktan perîşân oldular.
Yetmiş iki kişi idik. (Taberî’nin nakline göre, üç yüz idik.) Hallerini Hz.
Peygamber (asm)'e arz ettiler. Peygamberimiz (asm) de kendilerine:"Sizin
zannettiğiniz gibi, helak olmuş değilsiniz! Şu benim abdest kabımı
getiriniz!" buyurdu. Derhal getirildi. O da elini onun içine koydu ve
onu dökmeye başladı. Peygamberimiz (asm) döküyor, ben de insanlara su veriyordum.
Yetmiş iki kişi geldiler, içtiler, kaplarını doldurdular. Sonra ben aldım;
verdiğim gibi kalmıştı.”[10]
Çölde Bir Kadının Suyunun Bereketlenmesi
Başta Buharî ve Müslim gibi sahih
hadis kaynakları Hazret-i İmran ibni Husayn’dan naklediyorlar ki:
“Bir seferde, Allah Resulü (asm)
ile beraber susuz kaldık. Bana ve Ali’ye dedi ki: “Filân yerde bir kadın,
iki kırba suyu hayvana yükletmiş, gidiyor. Alıp buraya getiriniz.” Ben ve
Ali beraber gittik; aynı yerde kadını su yüküyle bulduk, getirdik. Sonra
emretti: “Bir kaba, bir parça su boşaltınız.” Boşalttık. Bereketle dua
etti, ardından, yine suyu o hayvandaki kırbaya koyduk. Sonra dedi ki: “Herkes
gelsin, kabını doldursun.” Bütün kàfile geldi, kaplarını doldurdular,
içtiler. Ben zannediyordum ki, gittikçe iki kırba doluyor, daha fazlalaşıyordu.
Sonra Allah Resulü (asm) ferman etti: “Kadına hurma ve sair şeylerden
toplayınız ikram ediniz.” buyurdular. Kadının eteklerini doldurduk. Sonra
Allah Resulü (asm) o kadına dedi ki: “Senin suyundan almadık. Cenâb-ı Hak
bize hazinesinden su içirdi.”[11]
Bir Yağmur Duası Mucizesi
Pek çok sahih hadis kaynağında
Hazreti Ömer (ra)’den nakledilen bir yağmur duası mucizesidir. Hazreti Ömer
(ra) anlatıyor:
“Tebük Seferi’nde susuz kaldık.
Hattâ susuzluktan bazıları devesini keser, içini sıkar, içerdi. Hazreti
Ebubekir (ra), Allah Resulü’ne (asm) yağmur duası etmesi için rica etti. Allah
Resulü (asm) elini kaldırdı; daha elini indirmeden bulut toplandı, yağmur öyle
geldi ki, kaplarımızı doldurduk. Sonra su çekildi. Dönüp baktığımızda yağmurun
ordugahtan öteye geçmediğini gördük.” [12]
Ayağını Yere Vurmasıyla Su Çıkması
Sahabenin büyük alimlerinden Amr
bin As’ın oğlu Abdullah’ın torunu olan İmam Şuayb naklediyor ki:
“Efendimize (asm), peygamberlik
vazifesi verilmeden evvel, amcası Ebu Talip ile beraber seyahat ettikleri bir
esnada, amcasının susaması üzerine Arafe civarındaki Zilhicaz isimli yere
geldiklerinde Allah Resulü ayağını yere vurmuş ve vurduğu yerden su çıkmıştır.
Ebu Talib bu sudan içmiştir.”[13]
Bu hadise olduğu zaman, Efendimiz
(asm) henüz peygamberlik vazifesi ile vazifelendirilmediği için, bazı alimler
bunun mucize değil bir nevi keramet olduğunu söylemişlerdir. Bugün bile aradan
bin küsur sene geçmesine rağmen aynı yerde Arafat çeşmesi bulunmaktadır ve bu
kerameti halen devam etmektedir.
*
* *
Sularla ilgili nakledeceğimiz
rivayetleri burada noktalıyoruz. Ancak bilinmelidir ki, sularla ilgili mucizeler,
bizim burada naklettiklerimizle sınırlı değildir. İmam Suyuti gibi zatlar,
onlarca bu şekildeki mucizeyi kaynakları ve rivayet eden sahabelerin senetleri
ile beraber, detaylı bir şekilde yazıp bizlere nakletmişlerdir.
Naklettiğimiz rivayetlerden ilk
yedi tanesi manevi mütevatirdir. Sondaki iki misal, gerçi ilk yedi misal gibi
çok ravilerden rivayet edilmemiş olsa bile, özellikle Hazreti Ömer (ra)’dan
nakledilen yağmur duası mucizesi, benzer şekilde Bedir Savaşı’nda da
yaşandığından[14] ve Bedir’de yaşanan
bu mucizeyi Kur’an’ın da haber vermesinden[15] dolayı sıhhatinden
şüphe etmemek gerektiği gibi, Hazreti Ömer (ra)’ın Tebük Savaşı’nda vuku
bulduğunu söylediği mucize de aynı şekilde vuku bulduğundan şüphe duymamak
gerektir. Hem Efendimizin (asm) duasıyla yağmur yağdırılması mucizesi çok
defalar vuku bulmuştur. Bu riayetler tek başına mucize türlerinden
değerlendirilebilir. Örneğin bazen camide, minber üstünde elini kaldırmış, daha
indirmeden yağmış; tevatürle nakledilmiştir.[16]
____________________________________________
[1]Buhârî, Vudû’: 32,
46, Menâkıb: 25; Müslim, Fedâil: 45, 6; Nesâî, Tahâret: 60; Ebû Dâvud,
Mukaddime: 5; Tirmizî, Menâkıb: 6; Muvatta, Tahâret: 32; Müsned, 3:132, 147,
170, 215, 289; İbni Hibban, Sahih, 8:171; Tirmizî (Ahmed Şâkir), no. 3635.
[2]Buhârî, Menâkıb: 25; Mağâzî: 35; Tefsir: Fetih Sûresi, 5; Eşribe: 31; Müslim, İmâra: 72, 73; Müsned, 3:329; İbni Hibban, Sahih, 8:110.
[3]Buharî, İlim: 39; Cenâiz: 33; Enbiyâ: 50; Edeb: 109; Müslim, Zühd: 72; Ebû Dâvud, İlim: 4; Tirmizî, Fiten: 70, İlim: 8, 13; Tefsir: 1; Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 4; Dârîmî, Mukaddime: 25, 46; Müsned, 1:70, 78.
[4]Müslim, Zühd, 74, no. 3013; İbni Hibban, Sahih, 8:159.
[5]Buhârî, Menâkıb: 25; Tirmizî, Menâkıb: 6; Tirmizî (tahkik: Ahmed Şâkir), 3637; Dârîmî, Mukaddime: 5.
[6]Bakara 2/60
[7]Muvattâ, Sefer, 2; Müsned, 2:308, 323, 5:228, 237; İbni Hibban, Sahih, 8:167; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:64, 5:236.
[8]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 290, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 62, 63; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 409, 410.
[9]Ahmed b. Hanbel. Müsned. c. 4. s. 48. Müslim . Sahîh. c. 3. s. 433.
[10]Müslim, Mesâcid, 311.
[11]Buharî, Teyemmüm: 6, Menâkıb: 25; Müslim, Mesâcid: 312; Müsned, 4:434-435; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 4:216, 6:130.
[12]el-Heysemî, el-Mecmeu’z-Zevâid, 6:194; el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, 12:353; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:190; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:600; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:63; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 2:105.
[13]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:290; el-Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:29; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:15-20; (Ayrıca bk. Buhârî, İstiskâ, 3; Müsned, 2:93).
[14]İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, 3:328.
[15]“Sizi temizlemek için üzerinize gökten yağmur indirmişti.” Enfal sûresi, 8/11.
[16]Buhârî, İstiskâ, 3,6,10,12,13,21; Müslim, İstiskâ, 8-10; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:139-146.
[2]Buhârî, Menâkıb: 25; Mağâzî: 35; Tefsir: Fetih Sûresi, 5; Eşribe: 31; Müslim, İmâra: 72, 73; Müsned, 3:329; İbni Hibban, Sahih, 8:110.
[3]Buharî, İlim: 39; Cenâiz: 33; Enbiyâ: 50; Edeb: 109; Müslim, Zühd: 72; Ebû Dâvud, İlim: 4; Tirmizî, Fiten: 70, İlim: 8, 13; Tefsir: 1; Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 4; Dârîmî, Mukaddime: 25, 46; Müsned, 1:70, 78.
[4]Müslim, Zühd, 74, no. 3013; İbni Hibban, Sahih, 8:159.
[5]Buhârî, Menâkıb: 25; Tirmizî, Menâkıb: 6; Tirmizî (tahkik: Ahmed Şâkir), 3637; Dârîmî, Mukaddime: 5.
[6]Bakara 2/60
[7]Muvattâ, Sefer, 2; Müsned, 2:308, 323, 5:228, 237; İbni Hibban, Sahih, 8:167; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:64, 5:236.
[8]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 290, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 62, 63; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 409, 410.
[9]Ahmed b. Hanbel. Müsned. c. 4. s. 48. Müslim . Sahîh. c. 3. s. 433.
[10]Müslim, Mesâcid, 311.
[11]Buharî, Teyemmüm: 6, Menâkıb: 25; Müslim, Mesâcid: 312; Müsned, 4:434-435; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 4:216, 6:130.
[12]el-Heysemî, el-Mecmeu’z-Zevâid, 6:194; el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, 12:353; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:190; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:600; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:63; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 2:105.
[13]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:290; el-Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:29; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:15-20; (Ayrıca bk. Buhârî, İstiskâ, 3; Müsned, 2:93).
[14]İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, 3:328.
[15]“Sizi temizlemek için üzerinize gökten yağmur indirmişti.” Enfal sûresi, 8/11.
[16]Buhârî, İstiskâ, 3,6,10,12,13,21; Müslim, İstiskâ, 8-10; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:139-146.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.